Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Soru Maturidilik ve Eş'ariliğe Bakışımız Nasıl Olmalıdır?

B Çevrimdışı

BirMusluman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Kardeslerim maturidi ve esari ehli sunnet selef kabul edilir mi itikadi nasildir esari mutezileye karsi mucadele verdigi söyleniyor maturidi ebu hanifeden ders aldigi söyleniyor ayrica Allah gökte degildir diye sozleri sarfetmis midir akilcilik vae midir bunlarda bizlerin bunlara bakışı nasıl olmalıdır kısacasi ehli sunnet ne demistir diger imam ahmedden imam azamdan farkı nedir bunların..
 
Kuteybe Çevrimdışı

Kuteybe

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Allah gökte değildir denmez. Allah mekandan münezzehtir derler. Bunun anlamı ayetleri zahiri anlamda almamaları tevil etmeleridir. Zaten selefte zahir anlamda almamışmış.

İkiside ümmetin büyük itikat alimleridir. Ehli sünnetin göz bebekleridir. Allah onlardan razı olsun.
 
hebbit kerrih Çevrimdışı

hebbit kerrih

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
evvela ehli sünnettir fakat ehl-i sünnet'in kendi içlerinde farkları var hepsi bir diğerini "şu şu şu hususta görüşlerimiz farklı" diye eleştiriyor. fakat benden sana tavsiye bugün insanlara Allah'a küfrediyor fuhuş kol geziyor tebliğ yapmak ehl-i kıbleyi sevmek hakikati anlatmak gerekiyor. hizmet etmek lazım bu dine sen bu din için ne yaptın ona bak.

alparslan kuytul hocaefendi bu tarz şeylerin sonraki iş olduğunu anlatıyor önemli olan birleşmek ayrışmak değil.


mesela abdullah yolcu'ya göre maturidilik ve eşarilikte ki bazı hataları anlatıyor ama onlar da ehli sünnet diyor.


abdullah yolcu'yu severim fakat bu hususta biraz bilgisiz gibi imam-ı maturidi yapılan tevilleri anlatılıyor tevilatı ehli sünnet adlı kitabında yani kendi tevilleri değil :) bu kadar alim %80 fark olsa elbet kabul etmezdi :)

ebubekir siflil'den maturidi'ye laf edenlere reddiye. (tasavvufçu diyip izlememezlik etmeyin zira kaynaklı konuşuyor)



not: maturidiriyim çünkü maturidisin dediler :) eşarileri de seviyorum selefileri seviyorum müslümanlarla problemim yok selefilerin bir kısmı tekfirde çok aşırılar onlara tavsiyem böyle aşırı olmasınlar yarın öbür gün birbirlerini de tekfir ederler bu islamı bölen bir şeydir fakat hepsi böyle değil bir kısmı böyle. selametle.

not2: ordaki en önemli video bence alparslan hocanın konuşması :)

1yıl sonra gelen not: galiba selefi olduk :D
 
Son düzenleme:
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
EBU HANİFE Çevrimdışı

EBU HANİFE

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Sahabe gibi inaniyorum,mutesabih anlam ifade eden dinin akidevi naslarini tevil etmiyorum.Oldugu gibi inaniyorum. Uzerinde manalar vermeksizin.Kafam rahat.:)

Kardeslerim maturidi ve esari ehli sunnet selef kabul edilir mi itikadi nasildir esari mutezileye karsi mucadele verdigi söyleniyor maturidi ebu hanifeden ders aldigi söyleniyor ayrica Allah gökte degildir diye sozleri sarfetmis midir akilcilik vae midir bunlarda bizlerin bunlara bakışı nasıl olmalıdır kısacasi ehli sunnet ne demistir diger imam ahmedden imam azamdan farkı nedir bunların..
Ebu hanifeden imam maturii ders almamistir.Ama Ebu hanifenin inanci uzerinden bir hocadan ders almistir.Ebu hanifeyle maturidi arasinda yaklasik 300 yil kadar ara war.Bu arada incelenecek olursa imam maturidi olusturmus oldugu ekol zamanla halefleri tarafindan bir kisim degisiklige ugramistir tipki esarilik gibi..Mesela imam maturidi iman sadece kalple tasdik derken halefi olan pezdevi imana dille ikrari eklemistir.imam maturidi Allahin sifatlarini pek tevil etmemis teslimiyetlik gostermisken halefleri bunu yapmamistir.Ayni seyler bir nevi esarilik hakkindada soylenebilir.Imam esari ve esari itikadina sahip olan fahreddin errazi arasinda bi cok noktada ayrilik wardir...

En guzel yol sahabenin yoludur,onu takip etmeni ,kelamdan ise kacinmani tavsiye ederim:)
 
ilimadamı Çevrimdışı

ilimadamı

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
"TENZİH İLE TECSİM VE TEŞBİH KARIŞTIRILIYOR..."

Soru:
Ehl-i hadis içersinden çıkan tecsim ve teşbih’in temellerine dönersek, bunun mahiyeti ve sebepleri nelerdir?

Ebubekir Sifil Hoca:
Evet. Tecsim ve teşbih meselesinin İslam dünyasında bir zemini yok. Yani sahabe bu meseleleri konuşmuş değil. Allah Teâlâ arşa istivâ etmiştir, bu istivânın mahiyeti nedir? Ya da Allah Teâlâ’nın eli, yüzü, vechi, gelmesi, inmesi vesâir müteşâbihât konusunda Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm da konuşmamış, sahabe de konuşmamış. Bu iki şekilde değerlendirebilir: Bir, Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm’ın tabii hali içersinde sahabe bu nassların, bu ayet ve hadislerin nasıl anlaşılması, nereye oturtulması gerektiği konusunda kendiliğinden bir kanaat sahibiydi, fıtrî olarak, tabii olarak bir duruş sahibiydi.

Dolayısıyla bu meseleler üzerinde çok fazla fikir beyan etmediler, tartışmadılar, düşünmediler. Bu şu demektir: Bu müteşâbihattır, Allah Teâlâ hakkında zikredilen bu tür ef’al ve sıfat O’nun şanına layık bir şekilde anlaşılmalıdır. Naslarda ne ne kadar gelmişse ona o kadar inanıp ötesine geçmemek esastır.

- Hiçbir yorum yapılmaz yani.

Ebubekir Sifil Hoca:
Hayır asla. Böyle anlamak mümkün, şöyle anlamak da mümkün. Sahabe zâten bu işlerin ne anlama geldiğini biliyordu. Yani الرحمن علي العرش الستوي ayetini okuduğunda sahabe bunun istivâ kelimesinin Arap dilindeki mütebâdir anlamını esas alarak, ilk akla gelen anlamını esas alarak nasıl anlaşılması gerektiğini biliyordu. Bu bir "istikrar"dır. Allah Teâlâ hâşâ arşa istikrar anlamında istivâ etmiştir. Yani Allah Teâlâ arşın üstündedir. Bunun için kimse tartışmamıştır bunu.
İşte kendisini Selefî diye ifade eden kardeşlerimizin bir grubu bu şekilde söylüyor. Nitekim İmam Malik’ten, hatta bazı sahabîlerden, ehl-i beytten, ezvâc-ı tâhirattan nakledilen bir söz var: الاستواء معلوم والكيف مجهول istivâ malumdur, nasıl istivâ ettiği meçhuldür. İmam-ı Malik’e sorulduğunda böyle demiş: الاستواء معلوم والكيف مجهول والسؤال عنه بدعة birisi sormuş “nasıl istivâ ediyor” diye o da böyle cevap vermiş. Şimdi soruya ve cevaba iyi dikkat etmek lazım. “Nasıl istivâ etti” demiş adam. Cevap bu: “İstiva malumdur, keyfiyeti meçhuldür.” Oysa adam istivâ malum mu, meçhul mü bunu sormuyor. Nasıl istivâ etti, ben de biliyorum istivâ ettiğini, ama nasıl istivâ etti? diye soruyor. Bu cevap iki şekilde yorumlanıyor.
Bir: İstivâ Allah Teâlâ hakkında Kur’ân’da kullanılan Allah Teâlâ’nın zâtı hakkında sıfatı olarak kullandığı bir kelimedir. Bu mânâda malumdur. Allah Teâlâ arşa istivâ etmiş midir? Etmiştir. Çünkü Allah Teâlâ Kur’ân’da bunu haber veriyor. Peki nasıl istivâ etmiştir? İşte onu bilemeyiz. Keyfiyeti meçhul çünkü. Sadece Kur’ân’da haber verildiği için biliyoruz ki istivâ diye bir şey vardır. Ama nasıl olduğunu bilemeyiz. Bu Ehl-i Sünnet kelâm alimlerinin anlama biçimidir.

Bir de İbn-i Teymiye’nin ve takipçilerinin anlama biçimi var. Onlara göre istivâ malumdur demek “istivânın ne anlama geldiğini biliyoruz o mânâda istivâ malumdur” demektir. Yerleşmek, istikrar etmek, mekan tutmak, kurulmak bu anlamda istivâ malumdur. Ama nasıl yerleşti, nasıl kuruldu nasıl mekan tuttu, nasıl oturdu, bilemeyiz. Bu anlamda keyfiyet meçhuldür. İki farklı anlama biçimiyle karşı karşıyayız. Allah Teâlâ dileseydi arşa istivâsını bize daha net ifadelerle haber verebilirdi. Ebûbekir bin Arabi diyor ki: İstivâ kelimesinin Arap dilinde on küsur tane anlamı vardır. Bunlardan hangisi? el-Avâsım mine’l-Kavâsım’da anlatıyor: Bazı Hanbeliler bir yolculuk esnasında yolunu kesmişler. Israrla sormuşlar: “Allah nasıl istivâ etti” diye. Demiş ki: “İstivanın oturmak, mekan tutmak, yerleşmek anlamlarına geldiğini söylememi istiyorsunuz. Ama istivâ kelimesinin on küsur tane anlamı vardır. Niye bunların içerisinde diğerleri değil de bu?”

"NASSLARI ANLAMAK İÇİN USUL BİLMEK GEREKİR"

Dolayısıyla İslam dünyasına dışarıdan –ki bilhassa Yahudilerin teşbih/tecsim inancına kail olduğunu biliyoruz– girmiş olan bu anlayış ehl-i hadisin bir kısmına da maalesef sirayet etmiş. Bu onların nassa bağlılıklarından kaynaklanan ama imal-i fikr ile beslemediği için de yanlış bir tarafa giden bir tavır olarak ortaya çıkmış. Nassa bağlanmak, olması gereken bir şeydir. Ama bunun da belli bir kanunu, kuralı, sistemi olmalı. Nasstan kastımız menkûlât ya da semiyyât. Ona bağlı olmanın bir sistemi olmalı. Çünkü sem’iyyât dediğiniz alan homojen, tekdüze metinlerden oluşmuyor ki! Bunların içinde nassı var, zahiri var, müştereki var, mücmeli var, müfesseri var vs. Bunların hangisini esas alıp diğerlerini bu esas doğrultusunda tevil edeceksiniz/anlayacaksınız? Çünkü hepsini birden aynı anlamda anlamanız mümkün değil. Hakikati var, mecazı var.

Kur’ân’da mecaz olmadığını bir önkabul olarak söylerseniz, Allah-u Teâlâ hakkında kullanılmış her türlü fiili hakikate hamledersiniz. Allah Teâlâ nüzul etti mi; etti. Bir mekandan başka bir mekana nüzul etti. Allah Teâlâ semâda mıdır, evet sema diye bildiğimiz yukarı cihet, ordadır. Ya da buna benzer şeyler. Ama mesela Hazreti İbrahim aleyhisselâm اني ذاهب الي ربي diyerek kalkmış Urfa’dan veya Mezopotamya’dan el-Halil kentine gitmiş. “Ben Rabbime gidiyorum” diyerek gitmiş. Hâşâ Allah Teâlâ el-Halil kentinde mi? Değil. Burada bir mecaz var. Siz kabul etmek zorundasınız. İsteseniz de istemeseniz de mecaz Arap dilinin ve Kur’ân’ın bir hakikati, gerçeğidir.
Dolayısıyla nassları anlamak dediğimiz şey çok basit bir şey değil. Usul uleması, usul-i fıkhın farklı disiplinlerle ilişkisini çok hassas bir şekilde işlemiş.

Zannediyorum İmam Gazali’nin Mustesfâ’sının başında var. Diyor ki: Usul-i fıkıh bahislerine baktığımızda bir kısmı lugat bahisleridir. Bir kısmı beyan ilminin bahisleridir. Bir kısmı dilin kullanım tarzlarında Cahiliyyeden beri Arapların bildiği hususlardır. Bir kısmı ulumu’l-Kur’ân’la ilgili hususlardır. O halde usul-i fıkhın kendine mahsus durumu nedir? Bu soruyu soruyor ve kendisi cevap veriyor. Diyor ki: Usul-i fıkıh evet bütün bu ilimlerden istifade edilerek hazırlanmış bir ilimdir; ama usul-i fıkıhta bütün bu ilimlerin bir adım ötesine geçilmiştir. Mesela lugat alimi “gel” sözcüğünün ne anlama geldiğini bilir. Bu bir emirdir. Ama bu emir fevrî midir, hemen oluşa mı delalet eder, vücuba mı delalet eder. Lugat alimi bununla ilgilenmez. Bu usul aliminin işidir.

Şimdi bu konuştuğumuz mesele de böyledir. Yani evet, sonuçta metinler üzerinde konuşuyoruz ama bu metinlere nasıl bir sistemi esas alarak yaklaşacağız. Hangi sistem doğrultusunda bu metinleri anlayacağız? Bunu usul uleması belirler, usul-i fıkıh belirler. Usul-i fıkıhtan, yani sistemli anlama, sistemli düşünme melekesinden yoksun olarak bakarsanız nasslara şu noktaya gelirsiniz: ليس كمثله شيء dersiniz, Allah Teâlâ gibi hiçbir şey yoktur, teşbih ve tecsim yoktur dersiniz. Sonunda da dersiniz ki: ان الله خلق ادم علي صورته Nerden başladınız nereye geldiniz? Hani Allah Teâlâ gibi hiçbir şey yoktu? Ama kalktınız Allah Teâlâ Adem’i kendi suretinde yarattı dediniz. Bu sahih bir rivayettir. Fakat bunu nasıl anladınız? Adem Allah’a benzer. Bunun bir versiyonu Yahudilikte var. Esasen Yahudiliğin bariz vasfıdır. Tevrat’ı açın bakın antropomorfik yani insan biçimli bir tanrı anlayışı var orada. İnen, çıkan, konuşan, gücenen, kızan, gülen, insanlarla rekabet eden, yenen, yenilen bir tanrı var. Bu bariz vasıf olarak Yahudilikte mevcut. İslam’da böyle bir şey yok. İşte o sistemsiz düşünmenin, sistemsiz anlamanın ve nasslara teslim olma adı altında sistemsiz bir şekilde nassları tahrif etmenin ve yanlış anlamanın bir neticesidir.
- O halde şöyle diyebilir miyiz hocam: Aslında ehl-i hadis içersindeki bu zümre lafızların delaleti konusunda fazla bir bilgiye sahip olmadıkları için bu yanlışlara düşmüşlerdir.

Ebubekir Sifil Hoca:
Evet, diyebiliriz. Bu noktada da kalmadılar maalesef. “Nasslarda nasıl gelmişse öyle anlarız bunun ötesine geçmeyiz.” Burada dursalardı yine idare edilebilirdi; ama burada durmadılar. Mesela Osman bin Said ed-Darimi diyor ki: “Minarenin tepesindeki bir insan Allah’a, zemin seviyesindekinden daha yakındır. Dağın tepesindeki, dağın eteğindekinden daha yakındır. Allah Teâlâ dilerse bir sivrisineğin üstüne yerleşir, oturur ve o sivrisinek Allah’ın kudretiyle havalanır Allah’ı götürür. Allah’ın kudretine aykırı mıdır?” Bu noktaya geldiler yani. Oysa hâşâ ve kellâ nasslarda böyle bir şey yer almaz.
****************************
Ebubekir Sifil Hoca
Ğurabâ Mecmuası röportajından...

MÂTURÎDÎ VERSUS EBÛ HANÎFE


İmam el-Mâturîdî’nin itikadî/kelamî çizgisiyle İmam Ebû Hanîfe’ninki arasında fark bulunduğu, kendini “Selefî” olarak ifade eden bazı kardeşlerimiz tarafından ileri sürülen bir iddia. Buna göre İmam Ebû Hanîfe, Allah Teala’nın “el”, “yüz” gibi sıfatlarını tevilsiz kabul ederken, İmam el-Mâturîdî bu sıfatlar hakkında tevil yapıyor; dolayısıyla bu noktada İmam Ebû Hanîfe’den ayrılıyor. Bu iddia doğrultusunda ortaya şöyle bir durum çıkıyor kaçınılmaz olarak: İmam Ebû Hanîfe’nin itikadî/kelamî çizgisi İmam el-Mâturîdî tarafından devam ettirilmemiş, bilakis çarpıtılmış, saptırılmıştır…

Evet, İmam Ebû Hanîfe, el-Fıkhu’l-Ekber’de şöyle der: “Allah Teala’nın, Kur’an’da da zikrettiği gibi eli, yüzü, nefsi vardır. Allah Teala’nın Kur’an’da zikrettiği “el”[1], “yüz”[2], “nefis”[3] gibi şeyler O’nun keyfiyetsiz sıfatlarıdır. “O’nun eli, kudretidir veya nimetidir” denemez. Çünkü bunda sıfatın iptali vardır. Bu (türlü teviller) Kaderiye’nin ve Mu’tezile’nin görüşüdür. Ancak (şöyle denir O’nun eli, keyfiyetsiz sıfatıdır. (Aynı şekilde) O’nun gazabı ve rızası da O’nun keyfiyetsiz sıfatlarından iki sıfattır…”[4]

İmam el-Mâturîdî’ye gelince, neşredilen iki eseri, Kitâbu’t-Tevhîd ve Te’vîlâtu’l-Kur’ân’da –ki ikincisinin neşri devam ediyor– haberî sıfatların tevilini ihtiva eden nakillere yer verdiği görülüyor. Her ne kadar Kitâbu’t-Tevhîd’de haberî sıfatlarla ilgili detaylı bahisler mevcut değilse de, İmam el-Mâturîdî’nin konuyla ilgili tavrını net olarak görmemize yardım eden pasajlar da yok değildir.

Söz gelimi Arş’a istiva meselesindeki tavrı şudur: İstiva Kur’an’da zikredilmiştir. Ama Kur’an’da hiçbir şeyin Allah Teala’nın benzeri olmadığı da zikredilmiştir. Dolayısıyla Allah Teala, fiil ve sıfatında başka bir varlıkla benzeşmekten yücedir. İstivanın tevili konusunda söylediklerimizin kesin olduğunu iddia etmeyiz. Zikrettiğimiz tevillerden başkası da söz konusu olabilir; bize ulaşmamış bulunan ve benzeme gerektirmeyen başka bir ihtimal de mevcut bulunabilir. Biz, Allah Teala’nın murad ettiği neyse ona iman ederiz. Kur’an’da zikredilen “rü’yet” ve diğer bütün hususlar hakkında aynı şey geçerlidir. Aslolan, bu hususlarda Allah Teala ile mahlukat arasında bir benzeşme bulunmadığını söylemek ve zikredilen hususların şu veya bu anlama geldiği konusunda kesin konuşmaksızın, Allah Teala ne murad etmişse ona iman etmektir.[5]

Te’vîlât’a gelince, neşredilen ciltler içinde haberî sıfatlarla ilgili tavrını araştırdığımızda şunu görüyoruz:

“Nefis”le ilgili olarak şöyle der: “Allah sizi nefsinden sakındırır.” Bu ayetteki “nefsinden” ifadesinden maksadın “ukubetinden” olduğu söylenmiştir. “Cezasından” olduğunu söyleyenler de olmuştur. Kişi bir başkasına, “Seni falan kimseden sakındırırım” der. Kasdettiği, o kimseden gelecek ceza ve büyük sıkıntıdır. Buna göre “Allah sizi nefsinden sakındırır” ayetindeki “nefis”ten maksat Allah Teala’nın nefsinden (zatından) gelecek olan “ceza ve azap”dır. Çünkü onu verecek olan Allah Teala’dır, başkası değildir.”[6]

Kur’an’da geçen “vechullah” (Allah’ın yüzü) ifadesi hakkındaki tavrı ise şudur: Bu tamlama hakkında gelen, “Allah’ın zatı, Allah’ın yüzü, Allah’ın rızası, Allah’ın kıblesi, Allah’ın rızasını aradığınız ibadetler… gibi tefsir ve tevilleri zikreder ve fakat kendisi herhangi bir tercih ve yorumda bulunmaz.[7] Tefsirin ilerleyen ciltlerinde konuyla ilgili tavrını netleştirmemizi sağlayacak açıklamaların yer alacağını söyleyebiliriz.

İki imam arasındaki benzer ve farklı noktaların tesbitinde şunu görmemiz lazım: İmam Ebû Hanîfe, haberî sıfatların “keyfiyetsiz” olarak kabul edilmesini esas almaktadır. Bu noktaya yaptığı vurgu son derece önemlidir. İmam Ebû Hanîfe, “Allah’ın eli” dendiğinde insanda veya bir başka canlıda bulunan ve “el” diye ifade edilen organın anlaşılmaması gerektiğini ısrarla vurgulamaktadır. Yani “Allahın eli” ile insan veya başka canlıların eli arasında, isim benzerliği dışında hiçbir ortak nokta mevcut değildir. “Yedullah”ın (Allah’ın eli), bizim anlam dünyamıza ait çağrışım sınırları içinde “el” olarak düşünülmesi İmam’ın kabul etmediği bir tutumdur ve buradaki “bilâ keyf” (keyfiyetsiz olarak) kaydı, –Beyâzîzâde’nin de altını çizdiği gibi[8]– “icmali tevil”dir. Aynı durum, İmam tarafından “istiva”nın, “Arş’a ihtiyacı ve istikrarı olmaksızın” kaydıyla verilmiş olmasında da açıkça görülmektedir.

Dolayısıyla İmam Ebû Hanîfe’deki bu “icmal”, İmam el-Mâturîdî’de yerini –kesin tayine gitmeyen bir– tafsile bırakmıştır.

Ebubekir Sifil
 
B Çevrimdışı

BirMusluman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Kardeslerim cevaplarınız için saolun daha fazla cevap bilgi verirseniz sevinirim insallah.

Kardeslerim butun bilgiler abdulmuiz kardesiminde linkteki yazilarini okudum.yalniz ozellikle esari hakkinda bilgi istiyorum yukarda ebu hanife versus maturidi yazisi gibi aynisinin esari olanini vede turkiyede bu imamlarin genelde takipcileri kimlerdir..
 
hebbit kerrih Çevrimdışı

hebbit kerrih

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
şeyhul islam mustafa sabri efendi maturidilik biraz daha az savaşçı olduğu için maturidiliği bıraktım eşari oldum demiş cihada teşvik için nureddin hocadan dinlemiştim :) karışık yani ama kardeşimiz genelden bahsetmiş.
 
hebbit kerrih Çevrimdışı

hebbit kerrih

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
sirati mustakim Çevrimdışı

sirati mustakim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
tam bilmiyorum ben de akhi :) bana maturidisin dediler ben de maturidiyim işte :D Allah muvahhid ve mücahid eylesin inşallah.

amin insallah ....
akhi oyle olmaz vallahi.insallah sen bi arastir.oku.bilgisi olan kardeslerden ogren.banada cahil tanidiklarim (arkamca tabii ki) vahhabiyye falan diyorlar ;) her deyilenleri kabullenmek zorunda diyilsin.akaid kitaplarini oku insallah.burdanda cok bilgi toplaya bilirsin insallah ki.Allah yardimcin olsun.
 
EBU HANİFE Çevrimdışı

EBU HANİFE

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Kardeş kelamı ilgilendiren konulara pek dalma,öyle konular varki insan okudugunda ozellikle Allah swt sıfatlarıyla ilgili Allah korusun insan konuya tam vakıf olmasa insanı kotu konuma getirebilir.Cisim.araz,karine,..vb kavram cok kullanılıyor.Anlamakta sıkıntı cekersin.İmam maturidin Tevhid kitabı piyasada var al bi oku kacta kacını anlayacabileceksin????

hanefiler maturididir.şafi maliki ve hanbeliler ise eşari
İmam Ebu hanife maturidi midir ? İmam Ahmed,şafi. ve malik esarimidir ?
 
B Çevrimdışı

BirMusluman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Kardeş kelamı ilgilendiren konulara pek dalma,öyle konular varki insan okudugunda ozellikle Allah swt sıfatlarıyla ilgili Allah korusun insan konuya tam vakıf olmasa insanı kotu konuma getirebilir.Cisim.araz,karine,..vb kavram cok kullanılıyor.Anlamakta sıkıntı cekersin.İmam maturidin Tevhid kitabı piyasada var al bi oku kacta kacını anlayacabileceksin????


İmam Ebu hanife maturidi midir ? İmam Ahmed,şafi. ve malik esarimidir ?
AYNEN ABi bende merak ediyorum şimdi bu maturidi eşari sonraki dönem imamları değilmi ..
 
EBU HANİFE Çevrimdışı

EBU HANİFE

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
AYNEN ABi bende merak ediyorum şimdi bu maturidi eşari sonraki dönem imamları değilmi ..
Evet sonraki donemlerin imamlarıdır.

Öncelikle Ebu hanife,Malik,Şafi ve İbn hanbel Selef itikati üzerind olup kelam ilimiyle uğraşmayan ve bu ilmi yeren imamlardır.Her ne kadarda Maturidilik ve Eşarilik bu Kelam ilmiylede uğraşmıs olsalarda,murcie,cehmiyye,muşebbihe... oranla Ehli sunnete daha yakındırlar.Zamanın şartları her ne kadar alimleri bu ilme itmişsede Selef kelam ilmini önermeyip yermiştir.

Ebu hanife;''Halka dinlerinin aslını öğretirken kelamdan söz etme''

''Birisi ebu hanifeye:İnsanlardan bazılarının ''Araz ve Ecsam'' konusunda ihdas ettikleri sozlere ne diyorsun ? diye sorunca Ebu hanife ;Bunlar felsefecilerin sozleridir.Sen ehli sunnet ve selefin yolunu tut.Sakın sonradan uydurulanlara tabi olma,her uydurulan bidattir''dedi

İmam malik;Bidatler nelerdir diye sorarlar.O da:Bidat ehli Allahın ısımleri ve sıfatları,kelamı,ilmi ve kudreti hakkında konusup sahabe ve tabiun sustukları yerde susmayanlardır''dedi

İmam şafi;''Kelam ilmi benim işim değildir'' demiştir

İmam ahmed ibn hanbel ise:''Kelamcı asla felaha eremez'' demiştir

Kynk,4 mezhep imamının itikatı,el humeyyis


4 imamın kelam uzerinde gorusleri budur.Ama gunumuzde sanki ebu hanife maturidi ibn hanbel ise eşari dir şeklinde gösterilmeye çalısılıyor ne peşindeler acaba ,özellikle diyanet ve tr deki tasavvuf cevreleri maturidiliği benimseme ve yayma endişesi???

Hanifilerde akaid konusunda selef cizginde olan Aliyyul el kari ve Tahavi çok güzel eserlere sahiptirler..Her ne kadar bazı maturidi cevreler bu iki imam sahiplenselerde iki imamın cizgisi selef cizgisidir...


Abdulmuiz abi https://www.islam-tr.org/konu/esariler-ve-maturidilerin-hukmu-nedir-aralarindaki-fark-nedir.29528/ burda bu kadar fark zikretmişsede aslında fark bu gorunenden dahada fazla olmasıdır.Tam hatırlamıyorum nerde okdugumu ama bi kitapta aralarında ki farkı 40 dan yukarı olarak zikrettiğiydi...

Welaslı akhim İmam evzai nin güzel bi sozu var ''İnsanlar sana nederlese desinler sen SELEFİN yolunu tut'' manen boyle hatırlıyorum :)

 
A Çevrimdışı

azzam

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun Aleykum,
Eşari ve maturidi ile ilgili yazı okudum ama cok fazla anlayamadım. Aslında soru soracaktım ama nasıl soru acılacagını bilmedigimden dolayı burdan sormak istiyorum.
İşidden bir alim kendi halifelerinin haklılığını söylerken bir yerde Mücahit Halife Ömer için o halife olamaz çünkü o eşaridir. Halife olabilmek için eşari olmamak lazım diyordu. Etrafimda bir ikisine sordum ama onlarda bilmiyorlardı. Acaba ne kast edildi bilen varsa beni aydınlatabilir mi?
 
halidvelid Çevrimdışı

halidvelid

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Sevgili kardeşlerim önce Maturidilik ve Eşarilik isimli akidede mezhep olan akımların (muhkem meselelerde ihtilaf yoktur ihtilaflar müteşabih meselelerdedir) İslam tarihi içerisinde sonradan zuhur ettiğini belirtelim. O yüzden başta İmam Ebu Hanife olmak üzere İmam Şafii ve diğerlerinin bu mezheplerden olma ihtimalleri yoktur. Bunun yanında bugün Ehli Sünnet dediğimiz yapı içerisinde özellikle Müteşabihat üzerinde bir takım ihtilafların olduğu hepsi de hak olan bakış açıları mevcuttur. Maturidi ve Eşari görüşlerini benimseyen kimselerin bid'at sahibi olduğunu iddia etmek büyük bir cehalettir. Ben şahsen İmam Ebu Hanife'nin itikadi görüşlerini benimseyen bir kimse olarak, bu içtihadi ihtilafların abartılıp Eşarilik ve Maturidiliğe dil uzatılmasına karşıyım. O dönemin şartları içerisinde değerlendirdiğinizde o büyük alimler bazı kapalı meseleleri Mutezile ve Şia ile mücadele içerisinde oldukları için açıklamak zorundaydılar. Her zamanda en doğrusunu Allah swt 'nın bildiğini kendilerinin görüşünün bir içtihaddan ibaret olduğunu söylemişlerdir. En doğrusunu Allah bilir.
 
halidvelid Çevrimdışı

halidvelid

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Yani bizim içinde önemli olan Tevhid'e Allah'ın Şeriatına ve Hükümlerine, Şirk meselesine, Allah c.c. Sıfatlarını kabul etme noktasında, Kader meselesi gibi temel konularda Selef itikadının, İbn Teymiye, Maturidi ve Eşari görüşlerinin hiçbir farkı yoktur. Bid'at ehli olup kendisini Maturidiliğe ve Eşariliğe nisbet eden bazı kimseler bizi yanıltmamalıdır.
 
Üst Ana Sayfa Alt