Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Hakimiyyet Allah'indir

H Çevrimdışı

Hanne-sevde

Üye
İslam-TR Üyesi
Hakimiyyet Allah'ındır...

--------------------------------------------------------------------------------
'' Hüküm ancak Allah’ındır, ancak kendisine kulluk etmemizi emretti. '' (1)

'' Ben, beni yaradana neden kulluk etmeyecekmişim? Siz (hepiniz) ancak O’na döndürüleceksiniz. ''(2)

Elest bezm’inde Yaradan Allah’ı Rabb olarak kabul ettiğini ikrar eden ve öldükten sonra da yine Yaradan’a dönecek, O’nun Rabliğini tekrar ikrar edecek olan insanoğlu, ne olmuştur da doğum ile ölüm arasındaki dünya hayatında Rabb Allah’ı devreden çıkarma gereğini hissetmiştir. Yaradan Allah’ın hükümlerini devreden çıkarmak, görmezlikten gelmek, ne zaman ne şekilde başladı? Allah(c.c.)’ın indirdiği hükmü hoş görmeme, beğenmeme ve reddetme, İblis’in secdeye davet edilmesi ve secde etmekten kaçınmasıyla başlamıştır. Sâd Sûresi’nin 75. âyeti ile Iblis’e, niçin secde etmediği sorulduğunda şöyle cevap vermiştir:

''(İblis) dedi: "Ben, ondan hayırlıyım. Beni ateşten, onu ise çamurdan yarattın." ''

Allah(c.c.)’ın hükmünü beğenmemek, daha da ileri giderek, kendi düşüncesinin doğru olduğunu ispatlamaya çalışmak, ideolojisini ortaya koyan ve Allaha karşı bilgiçlik taslayan Iblis şeytanın ameli olarak ortaya çıkıyor. Huzurundan lanetlenerek kovulan şeytan, Allah’tan mühlet istiyor. Kendisine muayyen bir vakte kadar mühlet verilincede ukâla bir tavırla şöyle söylediği belirtiliyor:

'' Dedi: "Senin izzetine (kudretine, kahrına) and ederim ki, ben de artık onların hepsini muhakkak azdıracağım." '' (3)

Kendisi azdı, reddetti ve lânetlendi, fakat sadist şeytan sadece kendi inkârıyla kalmadı ve: "madem ki ben lânetlendim, mühürlendim. Senin kullarını da azdırarak meydan okumaya hükümlerini reddetmete yönlendirecek ve onları da cehennemliklerden olmaya sevkedeceğim." diyerek işte bu mânâda meydan okuyor şeytan. Allah(c.c.)’ın koyduğu hükmü beğenmemek ve kendi düşüncesi doğrultusunda hüküm koymak, nefsinin hoşuna gideceği bir kanun îcad etmek... Ancak şunu da ifade etmeden sözünü bitiremiyor.

''İçlerinden ihlâsa erdirilmiş kulların müstesna. ''(4)

İşte bu söze Cenâb-ı Allah(c.c.) şöyle cevap veriyor :

'' Benim gerçek kullarım (var ya). Senin onlar üzerinde hiç bir hakimiyyetin yoktur. (Onlara) vekil olarak Rabbin yeter. '' (5)

İşte bu apaçık bir gerçek... Hâ mel’un iblis şeytan, ha bugünün şeytanlaşmış tâğut dostları... Şeytan ve süper şeytânî güçler, Allah’ın ihlasa erdirilmiş gerçek mü’min kullarına isteselerde hükmedemezler. Çünkü onlar hakimiyyetin Allah (c.c.)’a aid olduğunun ve yalnız O’nun hükümlerine teslim olmaları gerektiğinin bilincindedirler. Hz.Ibrahim (a.s) misâli imân etmiş ve teslimiyyet göstermektedirler. "Allah bana yeter. O, ne güzel vekildir." ayeti ile Rabblerine dayanıp güvenmektedirler.

Allah (c.c.) hükmünü beğenmeyen şeytana ve kendisine tâbi olanlara hükmünü koyuyor:

''Buyurdu: İşte bu doğru. Ben şu hakikati söyleyelim: "Andolsun cehennemi senden ve onların (insanların) içinden sana tabi olanların hepsi ile dolduracağım." '' (6)

Allah Teâlâ’nın dîni hakkında çekişenler hükmünü beğenmeyenler, asırlar boyu karşımıza çıkmakta ve imtihan olunmaktayız.Allah’ın hükümleri hakkında münakaşa edenlerin, muhalefet deliller getirmeye kalkmanın cezası bellidir:

'' Allah (ın dini) hakkında, kendisine icabet edilen şeyin ardından, (hâlâ) münakaşa edenlerin (öne sürecekleri bütün) hüccetleri (delilleri) Rableri indinde boştur. Onların üzerlerine hem bir gazab, hem kendilerine çetin bir azab vardır. '' (7)

Cenâb-ı Allah Azze ve Celle buyuruyor: '' Hakimiyyet Allahındır. '' (8 )

Günümüzde, Allah’a aid olan hakimiyyetin tağutlar tarafından gasp edildiğini anlayabilmek için, içinde yaşadığımız asırda yönetim şekillerini ve yöneticileri tanımakta fayda var... Allah’a aid olan egemenliğin, gasp edilerek insanoğluna verilmesi ve bunu inandığını söyleyenlerin benimseyerek, hüküm koyucu vekillerini seçip meclise göndermesi, bunu da bir ibadet olarak benimsemesi (güya insanlık adına) yeni hükümler çıkarılması için görevlendirilmesi gerçekten düşündürücüdür.

'' Biz, o kitab (Kur’an)’da hiç bir şeyi eksik bırakmadık. '' (9)

Buyuran yüce Allah (c.c.) eksik hiç bir hüküm bırakılmadığını açıkça ifade ediyor.

İrbad b. Sarıyye (r.a.) Rasulullah (s.a.s.) Efendimizden uzunca bir Hadis-i şerifin baş kısmında şunları nakletmiştir:

'' Ben, sizi gecesi, gündüzü gibi apaydın olan (en küçük şüpheyi kabul etmeyen gayet açık) bir din üzerinde bıraktım. Benden sonra ancak helak olanlar, o dinden (başka yönlere) sapar. '' (10)

Bu, öyle bir kitab ki, insanı dosdoğru yola ilettiğinden zerre kadar şüphe duymadığımız (11) ve içinde zikredilmedik hüküm eksik kalmayan bir kitaptır. Hüküm koyucu Allah (c.c.), kulları için, doğumundan ölümüne kadar hayatlarının her anını ilgilendiren hükümleri indirmiş ve eksik hiçbir hüküm bırakmamıştır. Hangi hüküm, hangi soru cevepsız ve eksik kalmıştır ki, birileri, hüküm çıkarılması için vekil tayin etme gereğini duymaktadır? Allah (c.c.)’ın tamamladığını söylediği (12) din (islâm)’de eksik kalmış bir şey mi var birilerine göre?!

Şek ve şüphe duyanlar mü’min müslüman olabilirler mi? Islâmî hangi hüküm hayatımıza ters düşmekte ki, yeni yeni kanunlar çıkarılması isteniyor?

'' Yoksa onların, Allah’ın dinde indirmediğini koyan, ortak koştukları kimseleri mi var? ''(13)

Allah’ın dinde indirmediği hükümleri, koymaya kalkan şahıslar, kendilerini veya ilâh edindikleri hevâ heveslerini, yaradan ve hükmeden (14) Allah(c.c.)’a ortak koştuklarını farkedememekte midirler?

'' Allah hükmünde kimseyi ortak kılmaz. ''(15)

''...size kitabı ayrıntılı olarak indiren O’dur. ''(16)

Her hüküm ayrıntılı olarak inmiş, Rasûlullah (s.a.s.) tarafından açıkça izah edilmiştir. Haramlar belli, helâller belli edilmiş, farzlar izah edilmiş hükümler yerli yerince konulmuştur.

'' Dilinizin kolayına geldiği gibi, bu helal, bu haramdır deyip Allah’a yalan (isnad ederek) iftira etmeyin. (Bilin ki,) Allah’a iftira edenler (hiç bir zaman) kurtuluşa eremezler. '' (17)

Allah (c.c)’ın helal kıldıklarının harama, haram kıldıklarının ise helâle çevirildiği Dar’un-Nedve’de, bir müslümanın bulunması ve iftiralara ses çıkaramaması, o müslüman için kurtuluş olamaz. Allah’ın haram kıldıklarını helâle çevirenlere tavır koyamamak ve safları ayıramamak, zillete mahkum olmanın açık belgesidir.

''De ki : "Allah’ın size indirdiği rızıktan birkısmını helâl, bir kısmını haram kılmanızı gördünüz mü?" De ki: "Allah’mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?" ''(18)

İşgal edilmiş islam topraklarında çıkarılan yasa kanunlarla, Allah’ın haram kıldığı içki ve diğerleri helâlleştirilir iken, bütün nehyedildiklerimize, gayr-i meşru izin çıkarken, bütün bu çalışmalara ortak olan fakat, müslüman halka, hala bizimle bir ilgisi yok bu yapılanların, diyerek kendini aklamaya çalışan gasbçı temsilciler!.. Onlarla aynı ortamda oturuyor olmanın, parmaklar şahit tutularak, hüküm yazıyor hüküm siliyor olmanın gözle görülür ve bilinir gerçeğini yok saymakla yarın Hakkın huzurunda nasıl hesap vereceğini, akıbetlerinin ne olacağını düşünmeleri mutlak bir gerçektir. Ahirette hesaba hatırlamamakta veya umursamamakta olanların, insanlar, Allah(c.c) adına kandırdıkları alenen gözlenmektedir, ve şu iyi bilinmelidir:

''...O’nun alnından yakalayıp denetlemediği hiç bir canlı yoktur... '' (19)

Kur’an’da zikrolunan tarihi kıssadan, hissemize düşen payı almakta fayda umuyoruz.

Hz. Musa (a.s)’nın kavmi olan Israiloğullarının, Hz. Musa’ya şöyle bir istekte bulundukları, A’raf Suresi’nin 138. ayetinde belirtiliyor:

'' İsrailoğulları kendilerine ait putlara secde eden bir kavme rastladılar ve Musa’ya: "Ey Musa, nasıl onların ilâhları varsa, bize de öyle ilah yap" dediler.''

Bunun benzerini sahabelerde Allah Rasulü (s.a.s)’ne söylemişlerdir. Ebu Vakit el-Leysi (r.a) şöyle diyor:

'' Allah Rasulü (s.a.s) ile beraber Huneyn mevkiine çıkmıştık ve bizler o zamanlarda henüz küfürden yeni dönmüş Islâm’a yeni girmiştik. Müşriklerin kutsayarak etrafında toplandıkları, silahlarını astıkları bir sedir ağacı (Zat-ı Envat) vardı. Bizler de: "Ey Allah’ın Resûlü, onların olduğu gibi bizim içinde bir ağaç (Zat-ı Envat) belirle," dedik.''

Rasulullah (s.a.s)’de:

'' Şu an sizler, Musa’nın kavminin Musa’ya, "puta tapanların ilahları olduğu gibi sen bize de ilâh yap" dedikleri sözün benzerini yapıyorsunuz, buyurdu. ''(20)

Hz. Musa (a.s) kavmine ‘‘Şüphesiz ki, sizler, cahillik eden bir topluluksunuz ‘‘ diye cevap verirken, Cenâb-ı Allah, A’raf Sûresi 139. âyet’le şöyle bir açıklama getiriyor:

'' Şüphe yok ki, bunların içinde bulundukları (din) helâke mahkumdur.(Ibâdet diye) yapmakta oldukları nesne de boşunadır.''

Bugün de değişen bir şey yok. Hz.Muhammed (s.a.s)’in ümmeti aynı hataya, aynı yanılgıya düşmekteler, fakat helâke doğru ilerlediklerinin farkına varamamaktadırlar. İsrailoğulları kavminin söylediğinin bir benzerini söylemekte ve fiiliyata dökmektedirler. "Onların partisi var, gidip oy atmakta, vekillerini seçip Dar’un-nedve’lerine göndermekteler, bizim de onlar gibi, onların meclisinegirelim, yine onlar gibi hüküm çıkarmakla uğraşalım!..." denilmektedir âdeta...

Kurnaz davranan Samiri misâli, parti birileri tarafından kurulmuş, cahil, saf! müslümanlar da, içiboş buzağı putuna ibadete yönelmişlerdir. Partilerin iktidar yapılması için çalışıldığı kadar, Allah’ın sözünün en yüce olması için çalışılmış olunsaydı, bugün çok yol katedilmiş olunacaktı. Rabbâni olan dînin metodu da yine Rabbânidir. İman ednler, dâvâlarında Rabbânî metodla ilerlemekle yükümlüdürler. Beşeri ideolojilerin kanunlarına değil, Allah ve rasûlünün hükümlerine teslim olmakla mükellef tutulan mü’minler, Ahzap sûresinin 36. âyeti hükmü gereğince, kendi isteklerini bırakıp, İslâm’I, Allah (c.c) ve Rasûlü (s.a.v)’in istediği gibi yaşamaya bir an evvel geçmelidirler. İsrailoğulları misali,cahillik yapmaktan vazgeçilmeli yeniden ve gerçekten iman edilmelidir.

''(Ey Muhammed) sana ve senden önce indirilene iman ettiklerini sananları görmedinmi? Onlar tağuta gidip onun önünde mahkeme olayı istemektedirler. Halbuki onlar, o (tağutu) inkar etmekle emrolunmuşlardı. Şeytan onları uzak bir sapıklığa sapıtmak ister. '' (21)

İnkar (red) etmekle emrolundukları tağutun hükmünü benimsemek, onların kurum ve kuruluşlarına yönelerek, yine onların (şeytânice hükmedenlerin ) gayr-ı meşru hükümlerince hükmetmek istemeleri, onları sapıklığa götürmektedir. Allah (c.c), böyle söylüyor, kınayarak eleştiriyor. "Sana ve senden sonra indirilene iman ettiklerini sananları görmedinmi?" Âyet’te dikkat çeken, "iman ettiklerini sananlar" denilmektedir.

Tağut ve tağutileri inkar etmekle emrolunanlar, reddetmemekle kalmayıp, kendileri hüküm koymaya kaşlkıştıkları vakit, Allah (c.c)’a ve Rasûlü (s.a.s.)’ne muhalefet etmekle ve kur’an’ın tabiriyle, en aşağıların derecesine düşmektedirler.

'' Allah ve Rasûlü ile sınır mücadelesi yapanlar (onların koydukları sınırları tanımayıp kendileri sınır koymaya kalkışanlar.) işte onlar, şüphe yok ki, en zelil olanların arasındadırlar. '' (22)

Oysa Rabbimiz Allah (cc) buyuruyor:

'' ...Haberiniz olsun yaratmak da, emir de (yalnızca) O’nundur. Alemlerin Râbbi olan Allah, ne yücedir. ''(23)

Allah (cc) yaratır, Allah (cc) hükmeder, emreder. Kullarına emretme hakkı kendisine ait olan Allah(cc)’ın huzuruna, Islam dini ile gelmeyenin dini, Allah(cc) indinde kabul olunmaz. (24) Ve amelleride boşa çıkmış olur.

Küfredenler (e gelince) onların hakkı yüzü koyun kapanmaktır. (Allah) onların amellerini boşa çıkarmıştır. Bunun sebebi şudur: Çünkü onlar, Allah’ın indirdiğini çirkin görmüşlerdir. O’da onların amellerini heder etmiştir. (25)

İman edenleri muhatab olarak,âyet’te tekrar şöyle buyuruyor:

'' Ey iman edenler, Allah’a itaat edin.peygamberlere itaat edin. Amellerinizi boşa çıkarmayın. '' (26)

Mutlak bir emir var, tağuta itaat edileceğine dair en küçük bir taviz yok, yanlız ve yanlız Allah (cc)’a ve Rasûlü (s.a.s.)’ ne yani hükümlerince hükmetmeye ve hükmolunmaya emir var. "Yaratma Allah’a âit, fakat emir bize ait!" diyen, tağuta itaat etmekte olan ve kendilerinin iyi işler yaptıklarını sananlar, yeniden tefekkür etmelidirler.

Dünya hayatında bütün çabaları boşa gitmiş olan ve kendileri de iyi iş yaptıklarını sanan kimseler... (27) hayat tarzlarının yeniden Islâmi hükümlere uygun olup olmadığını sorgulamalıdırlar.

Bir diğer önemli mesele ise, müslümanların zamanla münafıklaşmalarıdır. Zira, tağuti düzenin bâzı kanunlarına uymak, menfaatine uygundur diye kabul görmek,Kur’an’da münafıklık alameti olarak zikredilmiştir.

Hakikat, kendilerine hidayet besbelli olduktan sonra arkalarına dönenler (yok mu?), şeytan onları fitlemiş, onlara uzun zaman göstermiştir.

Bunun sebebi şudur. Çünkü hakikaten onlar Allah’ın indirdiğini hoş görmeyenlere, "Biz size bazı emirlerde itaat edeceğiz" dediler. Halbuki Allah, onların gizli konoştıklarını da biliyor. (28)

Kendilerine, iman, islam, hidayet besbelli olduktan, Allah’ın hükümleri öğretildikten, dosdoğru yol gösterildikten sonra, şeytanın fitne ve vesvese vermesiyle şaşıran müslüman topluluğu karşımıza çıkmaktadır. Heva ve hevese dayalı hükmedenlere yüzünü döndüren, hidayete yüz arkasını çevirenler ve onlara meyledenler tanıtılmaktadırlar. Müslümanların, çağın Ebu Cehillerine karşı net bir tavır koyması "Sizin beşer hükümleriniz, kanunlarınız sizindir, biz Allah’ın indirdiği hükümler ile amel ederek Rabbani metodla yolumuzda ilerleriz" demesi gerekirken, münafıkça bir tavır takınarak, tağuti hükümleri Allah’a eş koşma metoduyla onlara yönelen ve âyettede belirtildiği gibi "Biz size bazı emirde itaat edeceğiz" diyenler, yani "Biz müslümanız ama bazı kanunlarınızdan faydalanarak size uyacağız, bölücülük çıkarmadan kurallara uyarak sizinle iyi geçiniriz!.." Bu tarz bir yaklaşımı Cenâb-ı Allah azze ve celle münafıkların alameti olarak açıklamıştır.

Bir parça İslam’a, bir parça beşeri hükümlere yönelerek ilerleyenler, Allah’ı gazablandıran şeylere tâbi olmuşlardır. O’nun rızasından, O’nun hükümlerinin, işine gelmediğinden hoşlanmayanlar olmuş dolayısıyla amellerini boşa çıkarmışlardır.

Din günündeki halleri hatırlatılıyor ve dehşetle uyarılıyor:

'' Artık melekler onların,yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını alırken (hâlleri) nice olacak? ''(29)
İnsanların partilere ayrılması ve her partinin kendine ait olmak üzere kitap yazması ve diğerlerine karşı böbürlenerek galip gelmeye çalışması,yeryüzünde ilk fir’av’nın başlattığı bir ideolojidir.

Fakat (o kavimler) dinlerinde (mühtelif) fırkalara ayrılmak, her fırka kendi ellerindeki (kitap) ile böbürlenmek suretiyle parça parça oldular. (30)

Fırkalara ayrılan insanoğlu,mensup olduğu fırkadan (kendince) daha iyisini bulduğu zaman, daha önceki partisini terk ederek bir diğerine transfer olabiliyor.

Bu zamana ve düşüncelerine göre değişiyor. Bu tutum değişmeyen bir cahiliyye örneği olarak karşımıza çıkmaktadır.

(Cahiliyye şirk döneminde) birisi bir yolculuk sırasında konakladığında, dört tane taş alır, içlerinden en güzelini seçerek onu ilah edinir, diğer üçünüde tenceresine pişirme taşı yapardı.Ayrılırken onu orada bırakırdı başka konaklayışında da aynı şeyi yapardı. (31)

Asırlar önceki cahiliyye ile şimdiki cahiliyye arasında hiçbir fark yok. Hatta şimdi insanoğlunun daha azgınlaştığı, her işlediği fiiliyâta islam’i bir kılıf uydurduğuna şahit oluyoruz. Allah’ın hoş görmediği cahiliyye fırkalarına aday olanların da ifade ettikleri düşünceleri asla islam ile bağdaşmayan düşüncelerdir. Beşeri ideolojinin iktidarına adaylar,Yusuf peygamberin kendileri gibi hükümdarın hükmünce hükmettiğini iddia etmektedirler.

Oysa Allah(cc), Yusuf sûresi’nin 76.âyetinde şöyle buyuruyor:

''...İşte biz, Yusuf için böyle bir tedbir kullandık. Yoksa o melikin dinine göre kardeşini tutabilecek değildi. Meğer ki, Allah’ın iradesi ola.''

Yusuf peygamber (a.s) kardeşine ve insanlara melikin hükmünce değil, Allah’ın bildirdiği ile hükmetmiştir. Allah’ın iradesinin dışında hiçbir iradeyi üstün tutmamış ve hüküm olarak kullanmamıştır. Ve bugün hiçbir müslüman, Yusuf (a.s) hükümdarın maliye bakanlığını yaparken, Melik’in hükmünce hükmetti! diyemez.

Hiçbir Peygamber için böyle birşey geçerli olmadığı gibi, hiçbir islam davetçisi veya yöneticisi içinde geçerli değildir. Dolayısıyla, alnı secdeli müslüman, "onların bakanı veya vekili oluruz" diyemez. Zira olsa, onların hükmünce hükmetmek zorundadır. Şer’i hükümlerce hükmedeceğini söyleyemez, söylerse başına gelicekler apaçık bellidir...

Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler alnı secdeli müslümanlar!

'' Yazık olsun o namaz kılanlara ki... ''(32)

Allah’ın indirdiklerine hükmetmemekte, dolaysıyla Allah(c.c)’ ın Kur’an’da koyduğu hükmü gereğince kâfir, zalim, fasık (33) olmaktadırlar...

Allah’a ve Ahiret gününe iman ettiğini söyleyen, hatta secde eden namazlı "mele" topluluğu, Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyip, o hükümleri uygulamanın bu zamanda mümkün olmadığını! ifade ederek hâlâ müslüman olduklarını sanmaktadırlar. Oysa Yusuf Sûresi 37. âyeti hükmünce ifade ve fiiliyatla emrolunmuşlardır.

''...Çünkü ben, Allah’a inanmaz bir kavmin dinini -ki onlar ahireti inkâr edenlerin tâ kendileridir- terkettim.''

Muttaki, mü’min müslümana düşen vazife ahirete inanmayan (din gününde hesaba çekileceğinin şuurunda olmayan) bir kavmin ve ileri gelenlerin dinini terk etmek, bunu açıkça ifade etmek ve Millet-i Ibrahim’in dinine (Tevhide) yönelmektir...

Kendilerine "Şer’i hükümler" denildiği zaman, alayvâri bir tavırla, onların eskilerde kaldığı "eskilerin masalları" tâbiriyle gözardı edildiği müşahede edilmektedir.

Karşılarında âyetlerimiz okunduğu zaman o, "evvelkilerin masalları" demiştir. (34)

Allah’ın âyetleriniz (kanunlarınız) evvelkilerin masalları mahiyetinde basite olmak ve hâlâ da müslüman olduğunu söylemek, yöneticinin zalim olması için yeter de artar.

Kendisi yazmamış olsa dahi, kendine iktidarlık verildiğinde Allah’ın kanunlarına, tağuti kanunları ortak koşan ve insanlara zulmeden yönetici zalim bir yöneticidir.

İslam hükümlerini red ile beşeri ideolojileri iktidar yapanlara ve bu çalışmalarıyla övünenlere, Kâlem Sûresi’nde şu soru yöneltiliyor:

'' Size ne oluyor? Nasıl böyle hükmediyorsunuz? Yoksa size mahsus (indirilmiş) bir kitap var da onda mı okuyorsunuz? '' (35)

Öyle ya! Size mahsus, çağınıza mahsus özel bir kitap mı var elinizde? Var olduğunu iddia ettiğiniz, övündüğünüz ve hükmettiğiniz o kitap, nasıl bir kitap ki, içeriği insanlara zulüm ile dolu, Allah’ın haram kıldığı haram kabul etmeyen, helâlleri yasaklayan, eziyet üstüne eziyet icra eden, şirklerle dolu nasıl bir kitab bu?

Size ne oluyor? Dünyaya gelmezden evvelde ve öldükten sonrada, Rab, ilah, melik olarak kabul edeceğimiz yegâne yönetici, (Melikinnâs) (ki, birileri inkar etsede bu böyle!..) insan oğluna ne oluyor ki, doğumu ve ölümü arasındaki dünyevi hayatta yaradan Allah’ı ve hükümlerini devre dışı bırakılıyor? İnsanoğluna, ancak yaradan hüküm koyma hakkına sahiptir, yaradılan aciz yaratık değil!

Allah’ın hakimiyyetini gasp eden, yeryüzündeki huzuru ve dengeyi bozan mel’un ve zâlimlere karşı iman edenler görev başına çağırılıyor:

'' Yeryüzünde fitneden eser kalmayıncaya, din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. '' (36)

Gasbçılar tarafından gasb edilen Allah’ın hâkimiyyetinin yeni iadesinin sağlanması için, işgal edilen islam topraklarının, işgalden kurtarılması ve mü’minlerin hürriyetine kavuşması için ödenecek bedeller ağır olsa da, mutlaka bu bedeller ödenecek ve Allah’ın hakimiyyeti yeniden sağlanacaktır. Yeter ki, sağlam iman edelim.

'' Ey iman edenler,iman edin. '' (37)

Dipnot:

(1) Yusuf,12/40

(2) Yasin ,36/22

(3) Sad,38/82

(4) Sad,38/83

(5) İsra,17/65

(6) Sâd,38/84-85

(7) Şûrâ,42/16

(8 ) En’am,6/57

(9) En’am,6/38

(10) Sünen-ibn Mâce,Mukaddime,b.6,hds.43

(11) Bkz.Bakara,2/2,Isra,17/9

(12) Bkz.Maide,4/3

(13) Şuârâ,26/21

(14) Bkz.A’raf,7/54

(15) Kehf,18/26

(16) En’am,6/114

(17) Nahl,16/116

(18) Yusuf,10/59

(19) Hûd,11/56

(20) Sünen-i Tirmizi,Kitabul-Fiten,B-16,Hds.2271,(imam ahmed bin Hanbel,Müsned,C,5,sh.218)

(21) Nisa,4/60

(22) Mücadele,58/20

(23) A’raf,7/54

(24) Bkz.Âli imran,3/85

(25) Muhammed,47/8-9

(26) Muhammed,47/33

(27) Kehf,18/104

(28) Muhammed,47/25-26

(29) Muhammed,47/27

(30) Mü’min’ün,23/53

(31) İbnu’l-Kelbi,putlar Kitabı-Kitab’ul-Esnam,Çeu-Beyza Düşüngen,Ank.1969,sh.39

(32) Maun,107/4

(33) Bkz.Maide,5/44-45,47

(34) Kalem,68/15 Bkz.Furkan,25/5, En’âm,6/25

(35) Kalem,68/36-37

(36) Enfal,8/39

(37) Nisa,4/136
 
H Çevrimdışı

Hanne-sevde

Üye
İslam-TR Üyesi
evet arkadaşlar,hangi parti olursa olsun durum değişmez,Hakimiyyet Allah'ındır....sandık başına gidip onların ebter kanunlarını meşrulaştırmak insanı islam'dan çıkarır....bu böyledir......nefsimize ters gelsede.....ahiretimiz için akidemizi korumakla mükellefiz.....anlayanlara selam olsun........... :yale
 
H Çevrimdışı

Hanne-sevde

Üye
İslam-TR Üyesi
ibni kayyım ' Alıntı:
Oya katılmanın anlamı.Kendisi ister işin şuurunda olsun, ister olmasın , ister bu anlama geldiğini bilmekle kalbinden bunu onaylamasın, fark etmez - zahiren şudur :”Ben sahip olduğum kendi payıma düşen egemenlik hakkımı , filan partiye veya falan kişiye bana vekaleten kullanmak üzere belirlenen süre içerisinde devrediyorum.” Daha sonra “milletvekili“ denilen bu kimselerin bir mal, bir meta gibi alınıp satılmaları, seçmenlerini her hangi bir şekilde hesaba katmaksızın yasamalarda (kanun koyma) ,tasarruflarda bulunması, hatta seçmenleriyle birlikte ülkelerini bile gereğinde satmaları , seçmenleri de dahil olmak üzere bütün milletin başına çorap örmeye kalkışmaları , ülkenin ve insanların menfaatlerini peşkeş çekmeleri vb. üzerinde durmayalım.Çünkü bizim için önemli olan seçime katılmanın ne anlama geldiğidir. O da şudur: “ben mevcut demokratik düzeni kabul ediyorum .Bu düzenin sınırları içerisinde kalmak üzere , hakimiyet hakkımı şu partinin ya da bu kişinin kullanmasını istiyorum.” Seçime katılmanın bu anlama gelmediğini söylemek mümkün değildir. Bizim sandığın başına giderken başka niyetler taşımamız, davranışımızın hükmünü değiştirmek için yeterli değildir.İslami bilgisiasgari seviyede olan birisine şöyle bir soru soralım :Bir gavur bize: “ Şu münkeri veya şu haramı işleyin ; mesela şu şarabı için , yahut şu domuz etini yeyin, o zaman ben de müslüman olacağım aksi takdirde olmam “ dese biz onun dediğini müslüman olmasını sağlamak niyeti ile kastıyla yapabilir miyiz ? Evet ,böyle bir soru sorsak, kim bize : Niyetiniz o gavuru müslüman yapmak olduğu sürece siz o münkeri ve o haramı işleyebilirsiniz, bundan dolayı sizin için vebal yoktur diyebilir? Demek ki hangi niyetle olursa olsun ve rey verdiğimiz parti veya kişinin niteliği ne olursa olsun , seçmen olarak seçime katılmanın anlamı , kurulu bulunan demokratik düzeni kabul etmek olarak yorumlanmasa bile, en azından reddetmemek anlamına gelir !
--------------------
Allah razı olsun kardeşim..aynen dediğin gibi...akidemizin Allah katında kabul olması ,amellerimizin geçerli olması için reddetmek şarttır...Hidayete tabii olanlara selam olsun...
 
H Çevrimdışı

Hanne-sevde

Üye
İslam-TR Üyesi
evet arkadaşlar,bu yazıyı okuyup üzerinde düşünmeye davet ediyorum...cevap vermeniz için değil,anlamanız ve yaşamanız için gerekli,imanımızın sahih olması için şart...inş.Allah yar ve yardımcımız olsun...
 
ruveyda Çevrimdışı

ruveyda

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
allah razı olsun kardeşim......ebeden ve daimen hüküm allahındır.....yüce allahı bütün hayatımıza hakim yapabilmemiz dileğiyle..............selametle
 
Ö Çevrimdışı

ÖzgürlüğüN_Gülü

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Hakimiyetin kayıtsız şartsız milletin olduğuna inanılan bir zamanda hakimiyetin sadece ve sadece allah'ın hakkı olduğunu biz müslümanlara ve tüm insanlık alemine hatırlattığın için teşekkürler.Allah'ın veli kullarının sıfatına nail olursun inşallah...
 
H Çevrimdışı

Hanne-sevde

Üye
İslam-TR Üyesi
Allah razı olsun,duana binlerce amin,sen de Firdevsi alada komşu olursun ,hep birlikte inş.canım kardeşim....anlayanlara,yaşayanlara selam olsun...
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt