Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Hakimiyyet, Allah'ın indirdiği ile hükmetmemek

A Çevrimdışı

ammar huseyn

Üye
İslam-TR Üyesi
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla



ehliilm | Ehliilm, Ehli Sünnet ve Hadis ve Cemaat sitesi
Hakimiyyet


Allah'ın indirdiği ile hükmetmemek




şeriatı değiştirmenin küfür olduğunun isbatı


Kanun koymanın Tağutluk olduğu ve bunu tekfir etmeyenin küfrü


“Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridirler” ayetine doğru bakış

Muasır Mürcielerin küfrünün ispatı

Müslümanlara atılan “Haricilik” ithamının çürütülmesi


Ebu Musa el-Medeni



Önsöz



Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Salat selam, efendimiz Muhammed'in s.a.v. üzerine olsun. Bundan sonra:



Günümüzde en çok karışan konulardan birisi Hakimiyyet konusudur. Bu mesele de bilen ve bilmeyen, cahil ve alim kişilerin hepsi konuşmaktadırlar. Hem Ehli Sünnet inancını taşıyanlar, hem de Ehli Sünnet inancını taşımayıpta kendini Ehli Sünnet akidesindeymiş gibi göstermeye çalışanlarda bu meseleyi konuşuyorlar. Bunu duyan cahil kişilerde bu meseleyi hiç anlayamadıkları gibi, Allah’ın dinini değilde hevalarının sevdiği dini anlatan sapık mürcielerin yoluna uyuyorlar.


Ama Allah'ın dinini yayan, Peygamberimizin s.a.v. ve ashabının yolunu takip eden Hadis ve Sünnet ehli, tarih boyunca her meselede olduğu gibi bu meselede de hakkı gören ve onu takip eden, tek hak olan gruptur.


Bizler de bu kısa risalemizde sadece özet ile bu meseleyi inceleyeceğiz. Aslında bu değerli ve uzun konunun, bu risale gibi ufak bir risalede tafsilatlı bir şekilde incelenmesi imkansızdır. Yalnız burada benim amacım Muasır Mürcie fırkasının bize yönelttikleri değersiz ithamların ne kadar haksız ithamlar, yersiz sözler ve iftiralar olduğunun ispatı içindir. Umulur ki bu risalem ile Muvahhid Müslümanlar sevinir, Kafir Mürcielerde yerin dibine girer. Aralarında Rabbimin hakka girmesini istedikleri varsa da onları hidayete erdirir. Bende bununla Rabbime yaklaşırım ve Cenneti kazanırım.


Hakimiyyet derken, Allah'ın şeriatı ile hükmetmenin gerekliliği, onu inkar edenin veya onunla yönetmeyenin küfrünü kasd etmekteyiz. Bu zamanda en çok bulandırılmaya çalışan konuda budur.


Derler ki: Ne olacakmış, kişi Allah'ın şeriatını terk edip Demokrasi ile yönetirse? Bunda bir sakınca yoktur. En fazla günah olur.


Malesef bu küfür sözünü söyleyenlerden bir çoğuda kendini ilme nispet eden kafirlerdir. Bu fitne gerçekten aşırı derece de büyüdüğünden dolayı hızlı bir şekilde konu üzerinde kısa bir risale yazmaya karar verdim.


Hakimiyyette hak olan ise şudur: Kanun koyucu Allah'tır. Kim Allah'tan başkasının kanun koyabileceğini doğru görürse kafir olur. Kim kendisini Allah ile denk tutup kanun koyarsa, kendini tağut ilan etmiş, Allah dışında kendini bir tanrı ilan etmiş olur, böylece en şedid kafirlerden olur. Kimde onları Tekfir etmezse Kafir olur. Çünkü bu durumda Tağut'u Müslüman görmüş, tanrıları cennetliklerden saymıştır.


Allah c.c. şöyle buyurmuştur: Kim Tağut'u tekfir eder, Allah'a iman ederse, işte o Urvetul vuska'ya (İslam'a) sarılmış olur(Bakara 256.ayet). Yani: Kim Tağutu Tekfir ederse, ancak o zaman Müslüman olur.


Şüphesizki Allah Rasulu s.a.v. şöyle buyurmuştur: Şüphesiz ki Allah ilmi kullarindan çekip almayacaktır. Ama o ilmi alimleri kabzederek alacaktır. Ta ki hiç alim kalmadığında, insanlar cahilkişileri başlarina geçirirler ve (o hoca diye bilinen cahil kişiler) soru sorulurlar ve onlarda ilimsiz bir şekilde fetva verirler. Böylelikle hem kendilerini dalalete sürüklerler, hemde başkalarını.


Bu hadisi Buhari ve Muslim ve Tirmizi ve İbni Mace vb. tahric etmişlerdir.


Malesef günümüzde olan da budur. Bu geçmiş hadiste bir çok fayda vardır. En önemliside: Cahil kişi, eğer fetvayı Tağutların alimlerinden alırsa, bu fetva ile hem o alim kafir olur, hemde saptırdığı cahil kişi kafir olur. Bunu bilmek çok önemlidir. Bunu bilirsen, günümüzdeki insanların çoğunun kafir olduklarını anlarsın. Küfürden ve şirkten Allah'a sığınırız.


İmam Berbahari r.h., “Şerhussune” adlı eserinde şöyle demiştir: Şüphesiz ki yaratıklar, sanki bir riddet (Yani, kafirlik) halindeler. Sadece Allah'ın (bu riddetten) masum kıldıkları hariç.


Derim ki: İmama Allah rahmet eylesin. Kendisi Hicri 329.yılda vefat etmiştir. Daha o zaman bile, insanların genelinin riddet üzere olduğunu söylemiştir. Onlardan sadece Hadis ehlini istisna kılmıştır. Rabbim bizleri onlardan eylesin.


Ehli Sünnet ve Hadis arasında bu mesele de ihtilaf varmıdır?



Şimdi bizler Allah'ın hükmü dışında başka bir hüküm ile hükmeden kişi hakkında şu yönlerden bakabiliriz:



Bir: Kanun koymak (Teşri yapmak)


Aslen şeriat ile hükmettiği halde, şeriatın her hangi bir kanunu bırakıp, o kanun yerine şeriata ters düşen başka bir kanun ile hükmetmeyi adet haline getiren, adet haline getirmese bile kanun olarak uygulayan, kişi icma ile kafirdir.


İki: Allah'ın şeriatını (sistemini) toptan bırakıp, başka sistemler ile hükmetmek (Demokrasi vb gibi)


İşte bunu yapan kişi, kesinlike icma ile kafirdir. Bunun hükmüde birincisi gibidir. Ehli Sünnet ve Hadis bu mesele de icma etmişlerdir. Böyle yapan kişinin küfründe de ihtilaf edilmez ve edilmemiştirde.


Kim böyle bir hükümetin askeri ise, vezir ise, onlara yardım ediyorsa kafirdir. Bunda hiç bir şüphe yoktur.


Üç: Allah'ın şeriatı ile hükmeden, ama rüşvet karşılığı ile bazen şeriatı bırakan kişi.


İşte sahabeler böyle yapanların Kafir olduklarında ittifak etseler de, Selef zamanında ilim ehli ihtilaf etmişlerdir.


Bu da şu şekilde olur, beldede şeriat hakim olursa, kadılarda tamamen Allah’ın hükmü ile hükmederlerse, ancak bir kadı aldığı rüşvet ile hükmü tatbik etmezse, örneği içki içen bir adamdan aldığı para karşılığında ona sopa vurdurtmazsa, bu kadının hükmü nedir? İşte ihtilaf bunun üzerinedir.


Yoksa demokrasi kanunları gibi şeriatı tamamen terketmiş kanunlarla hükmedenlerin tekfirinde asla ihtilaf yoktur.


Bir mesele de dahi olsa, Allah'ın hükmü ile hükmetmeyenin Kafir olmasına dair deliller



Önceden de işaret ettiğimiz gibi alimler, bir mesele de Allah'ın hükmü ile hükmetmeyen kişi hakkında ihtilaf etmişlerdir. Ama sahabeler ise bu mesele de icma etmişlerdir.



Bu meselenin nasıl olduğunuı iyi kavramak için misal verelim: Hakim, şeriat hükümetinde hüküm verirken, hırsız geldi. Bu hırsızın elinin kesilmesi gerekirken, hakim bir rüşvet karşılığı, veya bir tanıdığı ve yakını olduğundan bu kişinin elini kesmiyor.


İşte böyle yapan kişi sahih olan görüşe göre kafirdir.



Bu görüşün sıhhatini ayetlerin zahiri ile ispatı:



Allah c.c. Maide suresinde şöyle buyurmuştur:


(41) Ey Peygamber! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla "inandık" diyen kimselerden ve Yahudilerden küfür içinde koşuşanların (hali) seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler, ve sana gelmeyen (bazı) kimselere kulak verirler; kelimeleri yerlerinden kaydırıp değiştirirler. "Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!" derler. Allah bir kimseyi şaşkınlığa (fitneye) düşürmek isterse, sen Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve ahirette onlara mahsus büyük bir azap vardır.


(42) Hep yalana kulak verir, durmadan Suht (Haram-Rüşvet) yerler. Sana gelirlerse, ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir(Dikkat edelim! Burada Allah c.c. Hükümden bahsediyor. Haram işlemekten değil. Demek ki ayetlerin zahiri hükümden bahsetmekte. Haricilerin ve Mürcielerin dediği gibi haram işlemekten değil!). Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir zarar veremezler. Ve eğer hüküm verirsen, aralarında adaletle hükmet. Allah âdil olanları sever.


Derim ki: Bu ayetin tefsirinde de Abdullah bin Mesud'un, Allah'ın hükmünü bir seferinde bile uygulamayanı tekfir ettiği söz sahih senedler ile tefsir kitaplarında yer alır. Nasıl ki ibrazdan zikredeceğimiz gibi.


(43) İçinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında olduğu halde nasıl seni hakem kılıyorlar da sonra, bunun arkasından yüz çevirip gidiyorlar? Onlar inanmış kimseler değildir(Dikkat edilirse burada Allah c.c. hükümden bahsediyor!).


(44) Biz, içinde doğruya rehberlik ve nur olduğu halde Tevrat'ı indirdik. Kendilerini (Allah'a) vermiş peygamberler onunla Yahudilere hükmederlerdi. Allah'ın Kitab'ını korumaları kendilerinden istendiği için Rablerine teslim olmuş zâhidler ve bilginler de (onunla hükmederlerdi). Hepsi ona (hak olduğuna) şahitlerdi. Şu halde (Ey yahudiler ve hakimler!) İnsanlardan korkmayın, benden korkun. Âyetlerimi az bir bedel karşılığında satmayın. Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar Kafirlerin ta kendileridirler.


Derim ki: Dikkat edilirse ayetlerin gidişatı hep hüküm hakkındadır.


Hariciler bu ayette kastedilenin büyük günahlar olduğunu iddia edip, zina edeni vb. tekfir etmeye çalışırlar. Halbuki onlar bunu demekle ayetin zahirine muhalefet etmekteler.


Mürcieler ise yine ayetin zahirinin büyük günah işleyen hakkında olduğunu iddia ederler, bununla birlikte derler ki: Ayet hem büyük günahları işleyenler hakkında, hemde şeriat ile hükmetmeyenler hakkındadır. Ama bundan sonra aksine, kastedilen küfrün, küçük küfür olduğunu söylerler.


Halbuki onlar bunu demek ile ayetleri yalanlamaktalar. Ayetler ne büyük günah işleyenlerden bahseder, nede bu yapılan küfrün küçük küfür olduğunu söyler. Bu iki fırka da bu dediklerini diyerek bu ayetleri yalanlamışlardır.


Ehli Sünnet ve Hadis ise her zaman ki vasat halleri ile yola çıktılar. Ayeti şeriatın ıstılahına göre aldılar. şeriatın ıstılahındaki bilinen zahir mana neyse, o şekilde yordular. Peygamber s.a.v. ayeti yorumladığı gibi, sahabelerin Efendimizden s.a.v. yorumladığı gibi aldılar. Onlarda zaten bu ayetleri en güzel açıklayanlardırlar. Ayetleri mürcienin ve haricilerin tahrif edip değiştirdikleri gibi yapmayıp, geldiği gibi aldılar. Allah onlara rahmet eylesin. Bizide onlardan kılan Rabbimize şükürler olsun.


Ehli Sünnet ve Hadis dediler ki: Bu ayet geldiği gibi alınır. Allah c.c. burada kendi hududlarını ve kurallarını uygulamayanların kafir olduğunu haber vermiştir. Bizlerde kabul ettik ve iman ettik.


(45) Tevrat'ta onlara şöyle yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş (karşılık ve cezadır). Yaralar da kısastır (Her yaralama misli ile cezalandırılır). Kim bunu (kısası) bağışlarsa kendisi için o keffâret olur. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridirler.


Derim ki: Görüldüğü gibi bu ayette bir önceki ayeti tasdiklemektedir. Demek ki kim Allah'ın bu kurallarından her hangi birisini bir defasında bile uygulamazsa, veya buna razı gelirse kafir ve zalim olur. Burada kastedilenzulümde büyük küfürdür. Nasıl ki bir önceki ayet bunu bu şekilde açıkladığı gibi.


(46) Kendinden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak Peygamberlerin izleri üzerine, Meryem oğlu İsa'yı arkalarından gönderdik. Ve ona, içinde doğruya rehberlik ve nur bulunmak, önündeki Tevrat'ı tasdik etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil'i verdik.


(47) İncil'e inananlar, Allah'ın onda indirdiği (hükümler) ile hükmetsinler. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar Fasık'larin ta kendileridirler.


Derim ki: Bu ayette apaçık bir şekilde, Allah'ın hükmü ile hükmetmeyen kişinin şeriattan çıkacağına delalet etmektedir. İster bir meselede olsun, ister yüz meselede olsun. Hiçbir ayrım yapılmamıştır.


Allah c.c. birkaç ayet sonra da şöyle der:


(50) Yoksa onlar (İslâm öncesi) cahiliye Hükmünümü arıyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, hükümranlığı Allah'tan daha güzel kim vardır?


Derim ki: Bu ayette ise Allah c.c. şeriat değilde başka kanunlar ile yönetmenin küfür olduğunu açıktan zikretmiştir.




Asıl olan Ayetin zahiri ile itikad edilmesidir kuralı:

İmam Şafii ''er-Risale'' adlı eserinde şöyle demiştir: “Şüphesiz ki Allah kitabında Arapları kendi dilleri ile hitap etmiştir. Onların dillerinden bilindiği gibi, dilleri geniştir. Onların fıtratıda bir şeyi genel olarak ve zahir manası ile muhataba alındığında, bundan istenilen genel ve zahir manası ile anlaşılmasıdır…” (1.clt. 50.s.)



Yine şöyle demiştir: “Kuran zahirine göredir (Zahiri üzerine anlaşılır). Ta ki ondan, veya sünnetten, veya icmadan onun batını üzerinde olduğunu, zahiri üzerine olmadığına delalet edene kadar.”(1.clt. 580.s.).



Derim ki: Selef ulemasından da İmam Şafii'nin bu inancından farklı düşünen hiç kimse olmamıştır. Kim de bu dediğimizin aksini ve tersini iddia ederse, delil getirmesi gerekmektedir.




Peygamberimizin s.a.v. bu görüşün doğru olduğunu bildirmesi:


İmam Muslim Sahih'inde, Hudud kitabında şöyle demiştir:



Bize Yahya bin Yahya ile Ebû Bekir bin Ebi Şeybe, ikiside Ebu Muaviye'den rivayet ettiler. Yahya (Dedi ki) : Bize Ebu Muaviye Ameş'ten, o da Abdullah bin Murra'dan, o da Bera bin Azib'den naklen haber verdi. Şöyle dedi:


Peygamber'in s.a.v. yanına yüzü kömürle karar*tılmış, dayak vurulmuş bir yahudi getirdiler. Bunun üzerine Peygamber s.a.v. Yahudileri çağırarak şöyle dedi: “Siz zina eden kimsenin haddini (cezasını) kitabınızda böyle mi bu*luyorsunuz?”


Dediler ki: “Evet.”


Ardından onların Alimlerinden birini çağırdı, ve şöyle dedi: “Sana, Tevrat'ı Musa'ya İndiren Allah aşkına soruyorum! Zina edenin haddini kitabınızda böyle mi buluyorsunuz?”


O şöyle dedi: “Hayır! Eğer bana bu sözle sormasa idin sana haber vermezdim! Biz onu recm buluyoruz; lâkin bu iş eşrafımız arasında çoğaldı. Artık o hale geldik ki, şerefli birini yakalarsak onu bırakıyoruz, zayıfı yaka*larsak ona haddi vuruyoruz. Dedik ki: Geliniz soyluya da, soysuza da tatbik edeceğimiz bir şey üzerine ittifak edelim! Ve kömüre boyamakla dayak vurmayı recmin yerine koyduk.”


Bunun üzerine Allah Rasulu s.a.v. şöyle demiştir: “Allah'ım, Senin emrini onlar öldürdükten sonra ilk ihya eden benim!”


Emir vererek yahudi recmolundu. Bunun üzerinde Allah azze ve celle şunları indirdi:


“Ey Peygamber! Küfre koşan seni üzmesin!..) Ta ki şuraya kadar (indi) : Size bu getirilirse onu hemen alın! “


Buyuruyor ki: Muhammed'e s.a.v. gelin! Şayet size kömürlemekle dayağı emrederse onu alın! Ama recmle fetva verirse sakının!..


Az sonra Allah Teala şunları indirdi: “Her kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kâfir*lerin ta kendileridir.” “Her kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zâlimlerin tâ kendleridir.” “Her kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse iste onlar fâsiklerin tâ kendileridir.”


Bunların hepsi kâfirler hakkındadır.


Derim ki: Bunun aynısını İmam Taberi Tefsir'inde, Sufyan bin Veki'den, o da Ameş'ten, o da bir önceki sened ile rivayet etmiştir. Bu senedde kuvvetlidir. Taberi'nin rivayetinde '' Bunların hepsi kâfirler hakkındadır.'' İlavesi bizzat Peygamberimizin s.a.v. sözünden rivayet edilmiştir.


İşte bu Hadis'ten alınacak bir çok fayda vardır. Bazıları şunlardır:


Bir: Bu ayette hükümden kastedilen, bizim bildiğimiz gibi kadıların ve hakimlerin hükmüdür. Allah'ın kalplerini kör ettiği haricilerin dediği gibi hükümden kastedilenbüyük günah değildir. Nasıl ki ayetlerin gelişide buna delalet etmektedir.


İki: Eğer bu ayetlerde kastedilen günahların, küfür olması olsaydı, bu durumda bu ayetler Yahudilerin Allah'ın hududlarından bazılarını inkar etmelerinde inmez, bilakis zina etmenin hükmü hakkıda inerdi.


Üç: Madem ki bu ayetlerin hepsi kafirler hakkındadır, demek ki kim bu amelleri işler ise, bu durumda kafir olur.


Dört: Allah'ın hududlarında bir hükmü bile uygulamamak kişiyi Kafir yapar.




Abdullah bin Mesud'un görüşü:


Abdullah bin Mesud'a şöyle denilmiştir: "Suht" nedir? Dediki: Rüşvet'tir. Dediki: Hüküm'demi? (Yani hüküm verirken mi rüşvet almak kastedilmistir?) Dediki: O ise küfürdür. Sonra da su ayeti okudu: (Kim Allah'in indirdiği ile hükmetmezse o kafirlerin ta kendisidir).



Bu eseri Ebu Ya’la Musnedinde "Sahih" senedler ile rivayet etmiştir.


Aynı şekilde yine İmam Taberi tefsirinde, Hennad bin es-Seri'den, o da Abide bin Humeyd'den, o da Ammar bin Muaviye'den, o da Müslim bin Sabih'den, o da Mesruk bin el-Ecda'dan şöyle rivayet etmiştir:


İbni Mesud'a ''Suht'' hakkında sordum. O hükümde rüşvet mi(vermek)tir? Bunun üzerine (İbni Mesud) şöyle demiştir: Hayır, Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse o kişi kafirdir. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse o kişi zalimdir. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse o kişi fasıktır. Ama Suht, bir adam zulüm edilmesinde senden yardım ister, sende ona yardım edersin, bunun üzerine (senin ona yardımından dolayı) sana hediye verir, sende kabul edersin.(8.clt. 433.s.).


Derim ki: Bu eserinde senedi sahihtir. İbni Mesud'dan bir den fazla lafızlar ile rivayet edilen bu eserlere bakarsak, İbni Mesud'un bu konu üzerindeki fetvasını bir den fazla kez verdiği görülecektir. Buda, İbni Mesud'un bu meseleye önem gösterdiğini, bu görüş dışındaki görüşlerin yanlış olduğunu ortaya koyar.


Yine bu bize açıklar ki ''Suht'' kelimesinin manası: Rüşvet'tir. Ama bu rüşvet eğer Allah'ın kurallarını uygulamama adına alınırsa küfür'dür. Yalnız Allah'ın kanunları uygulandığı müddetçe, başka meselelerde rüşvet almak ise küfür değildir, büyük günahtır.


Yine burada İbni Mesud'un ayeti zahirine göre aldığınıda görüyoruz. Buda gösteriyor ki haricilerin ve başkalarının iddia ettiği gibi ayetin zahiri manası büyük günahları kastetmemektedir. Bazı sonradan gelen müfessirler, eğer ayetin zahiri manası günah işleyenleride kapsar, bu nedenle günahlar küfür değildir diye, ayette geçen küfür ifadesine küçük küfür demekle de hata etmişlerdir. İbni Mesud'un bu görüşü sonradan gelenlerin görüşünün yanlış olduğunu ortaya koymaktadır. Ama unutulmasın ki bu ayette kastedilen küfrün küçük küfür olduğu bile iddia edilese, bu yine şeriatı değiştirmenin küçük küfür olduğu anlamına gelmez. Başta da belirttiğimiz gibi kanun koymak ile şeriatı değiştirmek ayrı bir şeydir. Bu ayette kastedildiği gibi şeriat ile yönetenin Allah’ın hükmünü rüşvet vb. karşısında uygulamak farklı bir şeydir.


Hiçbir alim İbni Mesud'un bu görüşünü küçük küfür olarak tevil etmemiştir. İmam ibni Mesud'un bu sözü, hakimin ve yöneticinin bir mesele de bile şeriata ters hüküm vermesinin küfür olduğunu söyledigini gösterir. Eğer bunu küfür görüyorsa, şeriati terk etmeyi ve hatta onun yerine Küfür sistemlerini getirmeyi nasıl küfür görmesin ki?


Yine dikkat edelim ki İbni Mesud'dan bu konuda sabit olan tek nakil budur. Hatta zayıf olarak bile bu dediğine muhalif bir sözü nakledilmemiştir.


Ebu Bekir Ahmed el-Cessas, Ahkamul Kuran adlı eserinde şöyle demiştir: “Şüphe yok ki İbni Mesud ve Mesruk ''Suht'' almayı (rüşveti) şefaat etmede Hediyye şeklinde tevil etmişlerdir. Dedi ki (İbni Mesud ve Mesruk dediler ki) : Eğer ahkamlara (Hududlara) rüşvet alırsa kafir olur.”(4.clt. 86.s. Arapça bsk. Kamhavi'nin tahkiki ile).


Derim ki: Cessas aynı yerde bu görüşün Hz. Ali bin Ebi Talib'in ve Zeyd bin Sabit'inde görüşleri olduğunu beyan etmiştir.


Demek ki Cessas gibi eski alimlerde sahabelerin bir çoğunun görüşünün, bir meselede dahi olsa şeriat ile hükmetmeyenin kafir olacağı olduğunu söylemişlerdir. Cessas dışında genel olarak müfessirlerin çoğu, bu ayetlerin tefsirinde İbni Mesud'un sözünü zikretmişler ve muteber olduğunu ispat etmişlerdir.


El-Hasıl: Bu İbni Mesud'dan gelen nakilden iki tane fayda öğrenebiliriz:


Bir: Maide 44.ayetin zahiri, açıkça büyük küfür olduğuna delalet etmektedir. İbni Mesud'da ayeti bu şekilde anlamıştır.


Kim de ibni Mesud'un bu ayette kasd ettiği küçük küfürdür derse, bu durumda bu yalanını ve iftirasını ispat etmek adına delilini getirmesi lazımdır. Çünkü sahabelere göre küfür ifadesi büyük küfüre delalet eder. Aksini iddia edenin delile ihtiyacı vardır. Bunuda Allah'ın izni ile bulamayacaktır.


İki: İbni Mesud'un şu sözününe dikkat edelim: Ama Suht, bir adam zulüm edilmesinde senden yardım ister, sende ona yardım edersin, bunun üzerine (senin ona yardımından dolayı) sana hediye verir, sende kabul edersin.


Derim ki: İşte bu nakil ortaya koymaktadır ki: Büyük günah işlemek küfür değildir. Burada da haricilere reddiye vardır.


Bu nedenle ibni Mesud'un bu rivayetini, İmam İbni Batta el-Ukberi, günah işlemenin küçük küfür olduğunu ispat etme adına açtığı ''Kişiyi Millet'ten çıkarmayan küfürleri zikretme babı'' başlığı altında zikretmiştir. Bu İbni Mesud'un sözünü zikretmekteki maksadıda, Allah'ın hükmünü değiştirmeme şartı ile rüşvet almanın şirk olmadığıdır. Bilakis küçük küfür olduğudur. Hariciler ise her hangi bir rüşvet almanın büyük küfür olduğunu iddia etmişlerdir.


Buna dikkat edersen, neden Selef'ten bazı alimlerin Maide 44.ayetin tefsirinde ''Din'den çıkaran küfür değildir'' dediklerini anlarsın. Çünkü hariciler bu ayetin büyük günah işleyenleri tekfir ettiklerini iddia ettikleri zaman, bazı Selef alimleride bunlara karşı çıkarak, büyük günahlarda küfür, küçük küfürdür demişlerdir. Buna da çok dikkat etmemiz gerekir.




Abdullah bin Abbas'ın görüşü:

Yine ibni Abbas r.a. Maide 44.ayetin tefsiri hakkinda sorulduğunda şöyle demiştir: İşte o küfürdür.



Başka bir lafızda ise: O böyle yapmak ile küfür etmiş olur.


Başka bir lafızda: Onun için bu küfür yeterlidir.


Derim ki: Sened bakimindan İbni Abbas'tan "Mahfuz" olan budur. Mana yonunden buna muhalefet edenler ise hem "şaz", hemde "zayıftır".


Derim ki: Bu eseri Taberi tefsirinde, İmam Veki "Ahbaru El-Kuda" adlı eserinde ve başkaları sahih senedler ile rivayet etmişlerdir.


Yine İbni Abbas'tan olan bu eseri, İmam Abdurrezzak es-Sanani, Tefsirinde rivayet etmiştir. Bunu, Mamer'den, o da Abdullah ibn Tavus'tan, o da Tavus'tan, o da Abdullah bin Mesud'dan rivayet etmiştir.


İmam Ahmed bin Hanbel, mutlak manada hadis konusunda rivayeti en sahih olan kişinin Abdurrazzak olduğunu söylemiştir. Yine Mamer'den en sahih rivayeti Abdurrazzak'ın rivayet ettiğini zikretmiştir. Hatta Mamer'in kendisi bile talebeleri arasında en çok Abdurrazzak'ı övmüştür. (Tehzibul Kemal).


Mamer bin Raşid'e gelince, onun dadislerinin bizzat İbni Tavus'tan sahih olduğunu, İmam Yahya bin Muin zikretmiştir(Tehzibut Tehzib).


Abdullah bin Tavus'a gelince, Eyyub es-Sahtiyani kişinin ilim almada ilk önce ibni Tavus'a gitmesi gerektiğini zikretmiştir(Tehzibut Tehzib). Babasından Hadis duyduğuda Sabit'tir (Tarihul İslam li Zehebi).


Babası Tavus bin Keysan ise, ibni Abbas'tan bir çok eser rivayet eden güvenilir bir imamdır. Hatta bu İmam, sahih olarak ondan rivayet edilen meşhur şu sözün sahibidir ''Irak ehlinden olupta, Haccac'a Mümin diyen kardeşlerimize şaşırdım''(Tarihul İslam).


İşte ibni Abbas'tan Maide 44.ayetin tefsiri hakkındaki sözü en sahih olarak bu sened ile rivayet edilmiştir. Bundan daha sahih olarak asla rivayet edilmemiştir. Bu da, kalan senedlerin şaz olduğunu ispat eder.


Yalnız İbni Tavus, İbni Abbas'ın bu sözüne şu ilave de bulunmuştur: Yalnız Allah'a ve Kitaplarına ve Meleklerine ve Rasulune kafir olan gibi değildir (Yani: Bunları inkar etmiş gibi değildir).


İşte en sahih rivayet buna delalet eder. Kalan raviler ise İbni Tavus'tan gelen bu ziyadeyi ibni Abbas'ın sözünden sanmışlar ve onun sözüne katmışlardır. Yani bu ziyade Müdrec'dir. İbni Abbas'ın sözünden sahih olarak rivayet edilmemiştir.


Yalnız İbni Tavus'un bu dediği küçük Küfür olduğu anlamına gelmemektedir. Evet, küfür derece derecedir. Büyük küfürde derece derecedir. Bu nedenle kişi bir hükümü değiştirip kafir olursa, onun küfrü Allah'ı inkar edenin küfrü kadar büyük değildir. Nasıl ki Namazı terk edenin küfrü, Peygamberi inkar edenin küfrü kadar büyük değildir. Ama sonuçta hepsi küfürdür.


Ama bu küfürün küçük küfür olduğunu farzetsek bile, bu durumda ibni Tavus'un bu sözü, haricilerin büyük günah işleyenler hakkındaki görüşlerine reddiye babından zikrettiği anlamına gelir. Yani şunu demek istemiştir: İbni Abbas şeriat ile hükmetmeyenin küfründen bahsederken, günah işleyenin Kafir olacağını kastetmemiştir. İbni Abbas'a göre günah işlemek küçük küfürdür. Bu meseledende ileride bahsedeceğiz inşallah.




Huzeyfe bin Yemman'ın görüşü:

İmam Taberi tefsirinde, Ebul Buhturi'ye kadar sahih bir Sened ile, o da Huzeyfe'den Maide 44.ayet hakkında şöyle dediğini rivayet etmiştir:



İsrail oğulları için her kötülük, sizin içinde her kolaylık olsaydı, bu durumda onlar sizler için ne kadar güzel kardeş olurlardı! Sizler de karış karış onları takip edeceksiniz.


Derim ki: Ebul Buhturi Mudellis'tir. Bu nedenle sahabelerden rivayetleri kabul olunmamaktadır. Ama başka sahabelerin sözleri bu nakili kuvvetlendirmektedir.


Buradanda anlarız ki, eğer Müslümanlar bu işlerde İsrail oğullarını takip ederlerse, onların kafir oldukları gibi kafir olurlar.




İmam Suddi'nin görüşü:

Yine imam Suddi'ye olan "Hasen" bir senedle şöyle dedigi rivayet edilmiştir: Allah'in indirdigi ile hükmetmeyenler. İşte burada (Allah) şunu demektedir: Kim ki indirileni bile bile terk ederse işte o kafirlerin ta kendisidir.(Tefsiri Taberi)



Derim ki: Burada Suddi'nin sözü, bir meselede dahi şeriata muhalefetin küfür olduğunun ispatında çok açıktır.




İmam İbrahim en-Nehai'nin görüşü:

İmam Taberi tefisirinde, çok kuvvetli bir sened ile Mensur bin el-Mutemir'den o da İbrahim en-Nehai'den Maide 44.ayeti hakkında şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bu ayetler İsrail oğulları için inmiştir. Bu ümmet içinde razı gelinmiştir.



Derim ki: İmam Taberi, İmam ibrahim'im bu sözünü şu şekilde açıklamıştır: Bu ayetler Ehli kitap hakkında inmiştir. Ama (ayetlerde) kastedilen herkestir. Müslümanlarıda, kafirleride.


Derim ki: Demek ki kim Allah'ın hududlarını uygulamazsa, bu durumda kafir olur. Eğer Müslümanlığından sonra bunu yaparsa da kafir olur.


Yine unutulmasın ki İbrahim'in sözünün senedi çok kuvvetlidir. Mensur ise, İmam Ahmed'in dediği gibi hocası İbrahim'in sözlerini en iyi bilen ve en doğruca rivayet eden iki kişiden birisidir. (Tehzibul Kemal).




İmam Şabi'nin görüşü:

İmam Taberi, sahih bir sened ile Şabi'nin Maide 44.ayeti (Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir) hakkında şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bu Müslümanlar içindir.



Sonra da ''Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler fasıkların ta kendileridir'' ayeti hakkında ise şöyle demiştir: Hristiyanlar (hakkında inmiştir).


Derim ki: İmam Şabi'nin özellikle ''Kafirler'' ifadesini Müslümanlar hakkında inmesini söylemesine dikkat etmeliyiz. Demek ki İmam Şabi bu ayetin Müslümanlar hakkında indiğini, dolayısıyla Allah'ın hükmü dışında hükmedenin Kafir olacağını savunmaktadır.




İmam Muhammed bin İsmail el-Buhari'nin görüşü


İmam Buhari r.h. , tarih boyunca Tekfir kurallarını inkar eden Murcie fırkasına çok yeterli cevaplar vermiştir. Bu nedenle tarih boyunca Murcie fırkası bu imamdan çok korkarlar. Her ne kadar bir çoğu bunu saklamaya çalışsalar bile durum böyledir. Allah ona rahmet eylesin.



İmam Buhari r.h. Sahih'inde, Diyyet kitabı açmıştır. Yani Diyyet hadislerini bir bölümde toparlamıştır. Diyyet bölümünde, elbette Allah'ın kurallarını bir seferinde bile inkar ederse o kişinin Kafir olacağına deyinmeyi unutmamıştır. Hatt bu mesleye Diyyet bölümünün en başlarında deyinmiştir. Allah ona bol bol rahmet eylesin.


Sahihi Buhari'de, Diyyet kitabında (bölümünde) diyor ki:


Allah'u tealanın şu ayeti babı: Orada onlara yazdık ki: Muhakkak cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diştir. Yaralamalara kısas vardır. Kim de hakkından vazgeçerse, o kendisi için keffarettir. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse; işte onlar, zalimlerin kendileridir (Maide 45.ayet)


Bize Ömer bin Hafs tahdis etti, dedi ki:


Bize babam haber verdi. Dedi ki:


Bize Ameş haber verdi. O da:


Abdullah bin Murra'dan, o da:


Mesruk'tan, o da:


Abdullah (bin Mesud)dan, dedi ki:


Allah Rasulu s.a.v. şöyle demiştir: Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, benimde onun elçisi olduğuma şehadet eden Müslümanın kanı helal değildir. Sadece şu üç durumlarda (üç kişi için, üç vasfı yapan için) hariç: Nefis ile nefistir(bir kişiyi öldüren, o kişiyi öldürdüğünde öldürülür), ve Evlenmiş zina eden kişidir, ve Din'den çıkan cemaati terk eden kişidir.


Derim ki: İşte İmam Buhari r.h. , bir çnce zikrettiği ayeti bu hadis ile tefsir etmiş ve açıklamıştır. Böylelikle ayette kasd edilenin şu olduğunu isbat etmiştir: Kim Allah'ın hududlarını uygulamaz ise, işte o kişi kanının akıtılmasınn helal olduğu Din'den çıkan cemaati terk eden kişidir.




Begavi'nin ve Salebi'nin sahabelerden naklettiğimiz görüşe itibar etmeleri:

Begavi, Maide 42. ayette geçen ''onlar Suht (rüşvet) yiyenlerdir'' ayetinin tefsirinde, Abdullah bni Mesud'un Allah'ın hükümlerini terk etme karşısında rüşvet almanın küfür olacağına dair sözünü nakletmiştir(3.clt. 58.s.).



Yine Begavi Maide 44.ayetin tefsirinde şöyle demiştir:


Alimler demişlerdir ki: Bu durum, Allah'ın hükmünü açıktan ve bile bile geri çevirirse geçerlidir. Ama eğer o kişi için mesele gizli kalırsa, veya bir tevilde hata ederse, hayır(3.clt. 61.s.).


Derim ki: Bunun aynısını farklı bir lafız ile Salebi, el-Keşfu vel Beyan adlı tefsirinde ''Hikmetli kişiler dediler ki'' ifadesi ile zikretmiştir(4.clt. 71.s.).


Yine Begavi şöyle demiştir: (Hikmetli kişilerden) Bazılarıda zahiriüzerine almışlardır. İbni Mesud ve Suddi şöyle demişlerdir: Kim hükümde rüşvet yerse, bununla da Allah'ın hükmü dışında başka bir hüküm ile hükmederse, o kişi kafirdir(Salebi'nin tefsiri 4.clt. 71.s.).


Unutulmasın ki bu alimler başka görüşlerde ziretmişlerdir. Ama bizim için önemli olan bu görüşüde sahih olarak görmeleridir.




İbnul Kayyim'in bu görüşü alimlerden zikretmesi ve itibar etmesi:

İmam İbnulkayyim r.h. Medaricus Salikin adlı eserinde, Maide 44.ayetin tefsiri hakkında alimlerin sözlerini zikrederken şöyle demiştir:



Kimileride bile bile nassı (Kuran ve Sünnet'ten olan delili) cahil ve hatalı tevil ile olmadan olursa (Küfre girer) şeklinde tevil etmişlerdir. Bunu (Bu görüşü) Begavi genel olarak alimlerden nakletmiştir…


Kimileride bunu Milletten çıkaran bir küfür saydılar(1.clt. 336.s.).


Derim ki: İşte İmam İbnul Kayyim r.h. Medaric'te bir çok görüş zikretmiştir. Bizim bu dediğimize uyan görüş ise bu ikisidir. Bu iki görüşte bile bile şeriat ile hükmedenin kafir olduğunu söyler. Begavi'nin alimlerden aktardığı söz böyledir. Her hangi bir alimin sözü olarak zikretmediği görüş ise, kayıtsız şartsız şeriatı değiştirenin kafir olacağını söyler.


Demek ki muasır mürcielerin dediği gibi bu ayeti açıktan şeriat ıstılahına göre zahiri üzerine almak büyük küfür demek haricilik değilmiş! Halbuki bu, Ehli Sünnet'in içinde bilinen ve muteber sayılan görüşlerden birisi imiş.


İmam İbnul Kayyim bile zikrettiği başka görüşleri zayıflamıştır. Ama bu iki görüşü zikrettikten sonra bu iki görüşü tenkid etmemiştir. Her ne kadar en sonunda kendi tercihi daha farklı olsada.


Kendi tercih ettiği görüş ise şudur. Der ki: Sahih olan ise: Allah'ın hükmü ile hükmetmemek iki küfrüde içermektedir. Hem büyüğünü, hemde küçüğünü. Hakimin haline göre değişir.


(Dikkat edelim. Burada Hakim dedi. Demek ki burada şeriatı değiştirip kanun koymaktan değil, belli meselelerde heva ve hevese uyarak rüşvet gibi şeyler karşısında Allah'ın hükmünü uygulamamaktan bahsediyor.)


Eğer o (Hakim), bu vakıada(sadece bu durumda, yani belli durumlarda, her zaman bunu adet haline getirmeme şartı ile) Allah'ın indirdiği ile hükmetmenin vacip olduğuna itikad ederse, bundan sonra günah işleyerek adaletten kayarsa, bu küçük küfürdür. Çünkü o kendi itirafı ile cezalandırmaya laiktir.


Ama eğer onun vacip olmadığına itikad ederse, Allah'u teala'nın hükmünün ne olduğunu bildiği halde kendisinin (belli durumlarda şeriat ile hükmedip, etmemek hakkında) seçim halinde olduğunu iddia eder, işte bu büyük Küfür'dür. Eğer bilmiyorsa ve hata etti ise, bu durumda onun hükmü hata edenlerin hükmü gibidir(yani affolunur).


(Bundan sonra dediğine çok dikkat edelim. Bundan sonra bu dediği, kendisinin şeriatı toptan değiştirmek ve kanun koymak hakkında değilde, sadece belli meselelerde günah işleyerek Allah'ın hükmünü uygulamayanlardan bahsettiğinin açık delilidir.)


Kastedilenise: Günahların hepsi(içki içmek, zina etmek ve saire…) küçük küfürdendir. İşte bu şükür olan, emrolunan şey ile amel etmenin tersidir…(Şeyh'in sözü bitmiştir. Bir önceki kaynağa bak)


Derim ki: İşte Şeyh İbnul Kayyım açıkça burada şeriat ile hükmetmemek hakkında değilde, belli meselelerde Allah'ın şeriatı ile hükmetmiyenlerden bahsetmiştir. Buda çok açıktır. Bizler İmamın bu görüşüne katılmıyoruz. Bu görüş, bir ileri konuda zikredeceğimiz alimlerin bazı sözlerine uymaktadır. Ama amacımız, muasır mürcielerin onun bu gibi sözlerini nasılda tahrif edip, demek istediği şeyden saptırmaya çalışmalarının ispatını ortaya koymaktır.


İleride, şüphelerin cevabında, İbni Abdilber'rin sözünü zikrederken, İmam İbnul Kayyim'in Maide 44.ayetin kadılar ve hakimler hakkında olduğuna dair önemli bir sözünü zikrettim. Ona müracaat etmekte fayda vardır. Kitabın uzamaması için tekrar zikretmiyorum. O sözünden maksat ta: İmam İbnul Kayyim r.h. Medaric'ten naklettiğimiz sözünde şeriatı değiştirmekten bahsetmemiştir. Sadece hakimlerin rüşvet ve benzeri şeyler karşısında hududlarda Allah'ın hükmü ile hükmetmezlerse kafir olmazlar demek istemiştir. Kesinlikle de şeriatı değiştirmekten bahsetmemiştir. Zaten geçmiş sözün zahiride buna delalet ediyor. Ama bizler delil üzerine delil olması amacı ile zikrediyoruz.


İnşallah bir ilerki konuda İmam İbnul Kayyim'in şeriatı değiştirip başka sistemler ile yöneteni nasıl tekfir ettiğini açıkça zikredeceğiz. O sözlerinde kendisinin şeriatı değiştirenin kafir olduğunu, sadece şeriat ile hükmeden hakim, eğer belli meselelerde Allah'ın hükmü ile hükmetmezse, bu durumda kafir olmadığını, aksi takdirde kafir olduğuna inandığını ispat ediyor.




Ebus Suud'un bu görüşe itibar etmesi ve sahih görmesi:

Ebus Suud bin Muhammed el-Hanefi, İrşadulakıl adlı tefsirinde ''Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler Zalim'lerin ta kendileridir'' ayetinin tefsirinde şöyle demiştir: … Allah'ın indirdiği ahkam ve şeriatlarını(hududlarını ve kanunları) yönetmeyenler, nasıl olursa olsun, bunun içine zikredilmiş ahkamlarda öncelikle girmektedir. İşte onlar zalimlerin takendilerdirler. Onlar zulümde mubalağa edenlerdir. Allah'ın sınırlarını aşanlardır. Bir şeyi yerine koymayanlardır…(2.clt. 65.s.)



Derim ki: Ayetin öncesine baktığımız zamanda şunları göreceğiz: (Maide 45.ayet) Tevrat'ta onlara şöyle yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş (karşılık ve cezadır). Yaralar da kısastır (Her yaralama misli ile cezalandırılır). Kim bunu (kısası) bağışlarsa kendisi için o keffâret olur. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerdir.


Derim ki: Demek ki Ebus Suud'a göre şeriatın hududlarını uygulamamak, bizatihi küfürdür.



Kasimi'nin bu görüşü muteber görmesi:

Muhammed Cemaluddin el-Kasimi, Mehasinut Tevil adlı eserinde şöyle demiştir:



Lubab'da, İbni Mesud'dan ve Hasan'dan ve Nehai'den şöyle nakledişmiştir: Bu üç ayet (kafirlerin, zalimlerin, fasıkların takendileridir ayetleri) hem Yahudi'ler için, hemde bu ümmet için genel olarak inmiştir. Kimde rüşvet alır ve hükmü değiştirip Allah'ın hükmü dışında başka bir hüküm ile hükmederse, hem kafir, hemde zalim, hemde fasık olmuştur.


Suddi'de bu görüşe gitti. Çünkü hitabın (ayetin) zahiriböyledir(bu anlayışı gerektirir).


Sonra da şöyle demiştir: Bu, Allah'ın hükmündeki nassı bilip, sonradan açıktan bilerek reddeden ve başka bir şey ile hükmeden hakkındadır. Ama eğer ona bir nas hafi gelirse, veya bir tevilde hata ederse, bu tehdidin altına girmez…(6.clt. 1999.s)


Derim ki: Buda, Kasimi'nin bizim görüşümüzü muteber gördüğünü ortaya koyar.


Lubab derken, Ömer bin Adil ed-Dimeşki'nin el-Lubab Fi Ulumil Kitab adlı tefsir eserini kastetmektedir.




Muhammed bin Abdulvehhab'ın bu görüş üzere olduğunun ispatı:





Yine bu görüş, Şeyhulislam Muhammed bin Abdulvehhab'ın görüşüdür. Tağut'un manası adlı eserinde tağutları sayarken şöyle demiştir:



Üç: Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyen kişi. Delili ise Allah'ın şu sözüdür: Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, kafirlerin ta kendileridirler (Maide 44.ayetin sonu)(Mevsuatu Muellefati Muhammed bin Abdulvehhab 20.clt. 50.s. / Aynısını el-Usulus Selase adlı eserinde de zikretmiştir).


Derim ki: Şeyh burada bir meselede dahi olsa şeriat ile hüküm vermeyenin tağut olduğunu söylemiştir.


Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab bunu demeden önce şöyle demiştir:


İki: Adaletsiz, Allah'u Teala'nın hükmünü değiştirenhakim. Delili ise Allah'ın şu sözüdür: Sana indirilene ve senden önce inidirilenlere, inandıklarını iddia edenleri görmedin mi? Küfretmeleri emrolunmuş iken tağutun önünde muhakeme edilmek isterler. Halbuki Şeytan, onları uzak bir sapıklıkla saptırmak ister(Nisa suresi 60.ayet)(Bir önceki kaynak).


Derim ki: İşte Şeyh r.h. burada kanun koymanın küfür olduğunu zikretmiştir. Bu da, bundan sonra zikrettiği üçüncü tağuttan kastettiğinin şeriat ile bir meselede dahi yönetmeyenin tağut ve kafir olduğunu gösterir. Allah'a şükürler olsun.


Abdurrahman en-Necdi'nin görüşü:




İmam Abdurrahman bin Muhammed bin Kasım en-Necdi el-Hanbeli, el-Usulus Selase adlı esere yaptığı şerhinde, Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab'ın tağutları sayarken zikrettiği şu sözü hakkında ''ve Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler'' şöyle demiştir:



Cahili kanunlar ile hükmedenler gibi. Yine ülke kanunları ile de(İstihlal veya helallil şartını zikretmemesine dikkat edelim). Hatta Allah'ın indirdiği hükmetmeyen her şey (Tağut'un kapsamı altındadır). İster kanunlar ile olsun. İster şeriattan olmayan sonradan çıkan her hangi bir şey ile olsun. Veya hükümde haktan sapmak olsun. İşte bu tağuttur. En büyük tağutlardandır(Daruzzahim bsk. 168.s.).


Derim ki: İşte Şeyh Abdurrahman r.h. şeriatı değiştirmeninde, yine hükümde her hangi bir şekilde haktan sapmanında küfür olduğunu zikretmiştir.


İşte bunlar, Allah'ın bir tane bile kanununu bir seferinde dahi yönetilmemesinde onun kafir olacağına delalet eden nakiller. Bizlerde böyle inanıyoruz. Rabbim bizleri haktan ayırmasın.




Allah'ın şeriatını değiştiren kişi kafir olmaz kuralını hangi sapıklar çıkartmışlardır?




Bu konudaki ihtilaf, son yüz yılda ortaya çıkan bir konudur. Ondan önce Ehli Sünnet içinde hiç kimse ihtilaf etmemiştir. Kim şeriati değistirmenin küfür olmadığını iddia ederse, Ehli Sünnetten çıkmıştır. Bu deyimi ve inancı ile dinden çıkmıştır.



İşte bu ihtilafın çıktığı ve doğduğu ilk günlerde Arabistan’ın eski büyük alimlerinden Allame Muhammed bin İbrahim Al eş-Şeyh konu üzerinde çok güzel bir eser yazarak muhaliflerin görüşlerine cevap vermiş, bu konuda hiç bir ihtilaf olmadığını ispat etmiştir.


Şeyh İbn İbrahim’den sonar, onlarca ilim talebesi ve ilim ehli bu konu üzerinde risaleler yazarak, yazdıkları risalelerde bu konuya yer vererek hakkı beyan etmişlerdir.


Bu fitnenin bir benzeri, Tatar'ların İslam ülkelerine girdikleri zamanda Müslümanların başına gelmiştir. Tatarlar İslam ülkelerini işgal ettiklerinde "Bizler Müslümanız" diyerek şeriati değiştirip kendi koydukları küfrii sistemler ile hükmettiler. Bunun üzerine alimler Tatarları tekfir edip, bununla kalmayıp şeriat mahkemesini terk edip, onların mahkemesine başvuran herkesin "İcma" ile kafir olacaklarını zikretmişlerdir.


O zamanda yaşayan alimlerin konu üzerinde "İcma"yı zikretmeleri, o zamanda hiç bir ihtilafın olmadığını net bir şekilde göstermektedir.


İşte o günlerde yaşayan Tatar'lar kafir oluyorlarsa, günümüzde ki hakimler, onlara nazaran daha fazla küfürlerin içindeler demektir. Çünkü Tatar'ların küfrü, muasır hükümetlerin küfründen daha azdır.



Şeriatı değiştirenin kafir olmasına dair deliller




Bizler sadece dediğimizi ispat etmek adına sadece bazı nakilleri yapacağız. Konu üzerindeki bütün nakilleri zikretmeyeceğiz. Amacımız sadece hakkı ispat etmektir, bütün delilleri toparlamak değildir.



Unutulmasın ki bizler bu bölümde şeriatı değiştirmenin küfür olduğunu söyleyen alimlerin sözlerini zikredeceğiz. Önceki konuda ise bir meselede dahi olsa şeriat ile yönetmemenin küfür olduğunu zikreden alimlerin sözlerini zikrettik. Burada bu nakilleri yapan her alim birinci görüşe, yani savunduğumuz görüşe katılmıyor demek değildir. Evet, burada zirettiğimiz bazı alimler şeriatın toptan değiştirilmeme şartı ile arada sırada rüşvet ve benzeri şeyler karşısında Allah'ın kuralını belli olaylarda uygulamayanın Kafir olmadığını zikretmişlerdir. Ama burada zikrettiğimiz her alim bunu dememiştir. Bunu zikretmekte de fayda vardır ki maksadımız yanlış anlaşılmasın.


Unutulmasın ki şeriatı değiştirmek, Kanun koymak Kuran'ın ve Sünnet'in ve Alimlerin İcma'sı ile büyük Küfür'dür. Bu mesele de sadece bazı kendini bilmez cahil Muasırlar ihtilafa düşmüşlerdir. Şimdide bu dediğimizi ispat edeceğiz inşallah.


Allah c.c. şöyle buyurmustur: [40] ((Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir delil indirmemiştir. Hüküm sadece Allah'a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.))(Yusuf suresi)


Iste bu ayette goruldugu gibi Allah c.c. onun şeriati ile hukmetmeyi ona ibadet etmek ile denk tutmustur. Nasil ki bu dedigimizi gunumuzun buyuk Mufessiri imam Şeyh Emin Eş-Şingiti tefsirinde zikretmistir. (sozunu ileride zikredecegim insallah).


Yine Allah c.c. şöyle buyurmuştur: … Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir.


Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerdir.


Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fâsıklardır.(Maide suresi 44.ayet ve sonralarının bir kısmı)


Unutulmamasi gerekir ki, Maide suresinin 44.ayeti ile Seyhulislam ibni teymiyye, şeriati degistirenin kafir olacagina dair delil getirdigini burada ortaya koymak isterim. Imam ibni Teymiyye bu ayetleri zikrettikten sonra şöyle demiştir: Ona (Peygamberimize) Allah'tan inen ile hukmetmesini emretti. Onlarin(Yahudilerin) Allah'in indirdigi bazi seylerin(Allah'tan olmadigini gostererek) onu (Peygamberimizi) fitneye sokmalarindan sakindirdi(Tahzir etti)(Munahucu Es-sune'nin 5.c. 83.s.). Derim ki: İmam ibni Teymiyye'nin sozu ne kadar dogru ve basiretli bir görüştür. Demek ki Allah'tan inen hüküm ile hükmetmemek, kişiyi kafirlerin fitnesinin içine sokmuştur demektir. Buda ancak Din'den çıkmak ile olabilir.


Eğer Mürcieler bu ayetler ile şeriati degistirenin harici olacagini söylüyorlarsa, Sehyulislamida aralarina sokmalari gerekmektedir.


Allah c.c. şöyle buyurmuştur: (([21] Yoksa Allah'ın izin vermediği bir şeyi, dinde onlara şeriat (Sistem) kılacak ortakları mı var?Şayet kesin söz bulunmayacak olsaydı; aralarında derhal hüküm verilirdi(Mudahale ederdi). Doğrusu zalimlere elim bir azab vardır.))(Şura Suresi).


Derim ki: İşte bu ayet, cok net bir sekilde Allah'in şeriatini degistirenin kafir olacapına haber vermiştir. Yani Allah'u teala şeriati degistirenlere şöyle demek istemiştir: "Yoksa Allah'ın izin vermediği DEMOKRASIYI, dinde sıze şeriat kılacak(Allah dışında) ortaklarınız mı var?".


Mesele bu kadar acik oldugu icin, imam Şingiti tefsirinde Allah'in şeriatini degistirmenin net bir kufur oldugunu ispat ettikten sonra son olarak şöyle demistir: İşte bizim bu gecmiste zikrettigimiz delillerden asiri derece de acik bir sekilde anlariz ki: Hic suphesiz "Seytan'in kendi dostlarinin dili ile Teşri ettigi ve cikardigi Kanunlar" Allah'in c.c. Peygamberinin s.a.v. dili ile Teşriedip koydugu şeriata muhaliftir. Boyle yapanlarin kufrunde ve şirkinde, Allah'in basiretini kör ettigi ve onlar gibi(Seriati degistirenler gibi) Vahyin nurunu goremeyenler dışında hiç kimse şüphe edemez.


Derim ki: Bu dedigini, Kehf suresinin 26.ayetinin tefsirinde zikretmiştir. Ayet ise şu sekildedir: ((Onların ne kadar kaldıklarını en iyi Allah bilir, de. Göklerin ve yerin bilinmezlikleri O'na aittir. O ne güzel görendir. O ne güzel işitendir. Bunların O'ndan başka yardımcısı yoktur. O, hiç kimseyi hükmünde şirk koştuttuturmaz.))


İmam Buhari'nin Sahih'inde ve baskalarinin rivayet ettigi bir Hadiste Allah Rasulu s.a.v. soyle buyurmustur: Kim dinini değiştirirse onu öldürün.


Derim ki: Iste goruldugu gibi Allah Rasulu s.a.v. bu Hadis'te dininden cikani degilde dinini degistirenioldurun diyor. Bilindigi gibi şeriati birakip yerine kufur sistemlerini koymak, Allah'in dinini değiştirmenin takendisidir.


İmam ibni Abdilber ve baska alimler imam ibni Rahuye'nin şu sözünü kitaplarinda ikrar edip kabul ederek zikretmişlerdir: Müslümanlar(başka bir nusha da: Alimler), "Allah'in indirdigi her hangi bir seyden yüz cevirmenin" ve "her hangi bir Peygamberi oldurmenin", bununla birlikte Allah'ın indirdigi seyleri kabul bile etse, o kisinin Kafir olacaginda icma etmislerdir. (Bu rivayeti yakın lafızlar ile: İbni Abdilber et-Temhid'de 4.clt 226.s. / İbni Teymiyye es-Sarimul Meslul'da 9.s. / Muhamed el-Mervezi Tazimu Kadris Salah'da 932.s. zikretmişlerdir. İmam Muhammed'de, İbni Rahuyeh'in talebesidir. Bu nedenle bu sözün senedi Sahih'tir)


Derim ki: şeriati değiştirmek de Allah'in indirdiğine yüz çevirmenin takendisidir.


Burada Selef'in ve onlardan sonra gelen rabbani alimlerin Tagut'un aciklamasindaki "Allah disinda tapinilan hersey" dediklerini unutmamak gerekir. şeriat yerine Demokrasi gibi bir kanunu yerlestiren kisi, insanlarin o kanun ile hareket etmesini uygulamaya çalışmıştır. Demek ki bunu uygulayan kişi, Allah'in istedigini degilde Demokrasi sisteminin istegi ile amel etmistir. Demek ki Allah'in kanunu yerine gecen kanun acik bir sekilde Tagut'tur. Tağut'ta Küfrün başlarındandır.


İmam ibni Ebi Zemeneyn, Maide 44.ayetin tefsirinde şöyle demiştir:


(Ayette şöyle geçer: İnsanlardan korkmayın) (yani: ) Allah'ın hududlarını ehline uygulamakta (kimseden korkmayın). Kim olurlarsa olsunlar.


(Allah der ki: Benden korkun) ( yani: ) Onları terk etmekte (bende korkun ve terk etmeyin).


(Allah der ki: Benim ayetlerimi az fiyata satmayın. Kim Allah'ın indirdiği ike hükmetmezse) (ibni Ebi Zemeneyn dedi ki)Hasan şöyle demiştir: Kim ki Alah'ın indirdiğini Din'i yapmazsa, ve ikrar etmezse, bu durumda (Allah dediği gibi) kafirlerin ta kendileri olurlar(2.clt. 31.s.).


Derim ki: (Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenle Fasıkların takendileridir) ayeti hakkında ise şöyle demiştir: Buradaki Fısk, Şirk'tir.


İmam Begavi tefsirinde şöyle demiştir: Abdulaziz Yahya el-Kinani bu ayetler (Maide 44) hakkında sorulmuştur. Bunun üzerine şöyle demiştir: Allah'ın hükmünün hepsibırakıldığında (küfür) vuku bulur. Bir kısmı bırakıldığında değil. Allah'ın indirdiklerininin hepsi ile hükmetmeyen herkes Kafir, Zalim ve Fasık'tır. Ama kim ki (her hangi bir hakim, kendi devletinde) Allah'ın indirdiği Tevhid ile hükmederse, Şirkide bırakırsa, bundan sonra şeriatlarda (şeriat kurallarında) Allah'ın indirdiğinin hepsi ile hükmetmezse, bunun hali bu ayetleri (bu ayetlerde geçen ve kastedilenküfrü) içermemektedir(3.clt. 61.s. / Aynısını Salebi, el-Keşfu vel Beyan adlı eserinde de zikretmiştir. 4.clt. 70.s.).


Ebus Suud bin Muhammed el-Hanefi, İrşadulakıl adlı tefsirinde Maide 44.ayetin tefsirinde şöyle demiştir: … Allah'u tealanın hükmünün tek başına bırakılmasının küfür olduğunu söylemiştir. Bir de buna onun tersi ile(demokrasi vb.) hükmetmek eklenirse durum ne olur?...(2.clt. 64.s.)


İmam el-Kadı İyad şöyle demiştir: Eğer ona (Hakime) Küfür ve şeriatı değiştirme, veya Bidat (işleme) gibi bir durum söz konusu olursa, bu durumda onun vilayeti altından çkılır. Ona itaat etmek düşer. Müslüman'larında ona karşı çıkması Vacip olur(Bunu İmam Nevevi, Muslim'in şerhinde zikretmiştir. İhyautturas bsk. 12.clt. 229.s.).


Derim ki: Görüldüğü gibi, Kadı İyad Küfür çeşitlerinden birisinide şeriatı değiştirmek olarak görüyor. Dikkat edersek, şeriatı değiştirmeyi küfre atfen ''ve'' ifadesi ile kullandı. Ardından da Bidatın Küür olmadığına delalet ederek, Bidat için ''veya - Ew'' ifadesini kullandı. Buda onun şeriatı değiştirmeyi Küfür gördüğünü gösterir. Hatta ihtilafta zikretmemesi onun bu meselede ihtilaf görmediğini gösterir. Hatta İmam Nevevi'ninde bu görüşü ondan naklen zikretmesi ve susması, Nevevi'ninde bu görüşü kabul ettiğini göstermektedir.


Şeyhulislam ibni Teymiyye şöyle demiştir: Allah'in Muhammed'e s.a.v. indirdiği hüküm ile hükmetmek açık bir adaletliktir. Böyle yapmak adaletin zirvesi ve en iyisidir. İndirilen hüküm ile hükmetmek Peygamberimize s.a.v. ve ona tabi olan herkes için vacibtir. Kimde Allah'in ve Rasulu'nun s.a.v. hükmü ile iltizam etmezse işte o kişi kafirdir. (Minhacu es-Sunne 5.clt. 131.s.)


Derim ki: Bu söz net bir şekilde şunu açıklar: şeriat ile Hükmetmeyen, yani Allah'ın kanunlari ile devamlı bir biçimde hükmetmeyen ve bu kanunlari küfür kanunlari ile degistiren kisi, Kafir birisidir. Dikkat edilire, imam ibni Teymiyye kalp ile bağli ve istihlal ile alakali hiç bir şart zikretmemiştir. Böyle yapanin direk Kafir olacagini zikretmiştir.


Şeyhulislamın bu dediği illaki Şeriat ile yönetmeyen hükümet için has değildir. Yine imamın bu sözü, İslam ile iltizam etmeyen herkes için geçerlidir. Nasıl ki sözünün zahiri buna delalet etmektedir.


Yine Şeyhulislam ibni Teymiyye şöyle demiştir: … Allah'in Rasulune s.a.v. Vahyettigi Emirleri ve yasaklari birakip terkederse(veya dusururse). İşte o kişi bilindiği gibi Yahudilerin ve Hristiyanlarin ve Muslulmanlarin ittifaki ile kafirdir(Mecmu El-fetava 8.clt. 106.s.).


Derim ki: Burada Yahudi ve Hristiyanlardan kasit: Onlarin dinine görede boyle bir şey yapan Kafir olur demektir. İşte burada Yahudi ve Hristiyanlarin dininin Ehli sunnet ile muvafakat ettiklerini ve Mürcielerin ise Musluman olduklarını iddia etmelerine rağmen muhalefet ettiklerini görmekteyiz. İşte İrca fikrinin ne kadar rezil bir fikir olduğunu Şeyhulislam ne guzel bir sekilde aciklamistir. İmamin sözü ise gerçekten cok açıktır. Bu sozunu Kader ehline reddiye verirken zikretmistir. Mürcielerin bu işi, sanki bazi kadercilerin "Allah c.c. hic kimseye bir sey emretmemistir" sçzüne ne kadar benzemektedir.


Mürcieler ise şöyle derler "İslamı degistirsen bile, yani Allah'in sana emrettigi emirleri ve yasaklari kökten çıkarsan ve atsan bile, itikadın güzel ise sen kafir değilsin ve Müslümansin".


Şeyhulislamda bu geçmis sozunde, kim Allah'in emrettigi şeyleri terk ederse o kişinin kafir olacagindan bahsetmektedir…


Yine Şeyhulislam şöyle demiştir: … Müslümanlarin Din'inde zaruri bir biçimde ve bütün Muslumanlarin ittifakıile bilindiği gibi; Kim ki İslam dini disinda baska bir dini takip ederse, veya Muhammed'in s.a.v. şeriati dışında her hangi bir şeriatı takip ederse, böyle yapan kisi kafirolur. Böyle yapanin küfrü Kitab'in(Kuran'in) bir kismina inanip diger kismina inanmayanlarin küfrü gibidir (yani Ehli kitab'in küfrü gibidir)… (Mecmu El-fetava 28.clt. 524.s.).


Derim ki: Yine burada da imamin şeriati değiştirenlerin ve değişen Küfrii sistemi takip edenlerin kafir olmasindaki İcma'yi zikrettigini açıkca görmeteyiz. Nasil ki Ehli kitabin küfründe Müslümanlar İcma etmişlerse, ayni sekilde islam kurallarini terk edip küfür kurallarini benimseyen kiside butun Muslumanlarin icma'si ile kafirdir.


Şeyhulislam'ın şu sözü ise tam manada günümüz hakimleri hakkindadir. Sanki imam ibni Teymiyye günümüzün Kafirleri hakkinda konusmustur: Kim ki Peygamberlerin şeriat'inidegistirerek kendisi baska bir Dustur(Dustur: yeni cikartilan Demokrasi gibi bir hukum) cikartirsa, onun cikarttigi Dustur Batil bir Dustur olup takip etmek caiz degildir. Nasil ki Allah'in su sozu gibi (([21] Yoksa onların, Allah'ın izin vermediği bir şeriati(Dustur'u - Hukmu ve Kanunlari - Demokrasi vb.) getiren ortakları mı var?))(Şura suresi) iste bu nedenle Yahudiler ve Haristiyanlar kufre girmislerdir. Çünkü onlar Nesh edilmis ve degistirilmisbir Dusturu takip etmislerdir.(Mecmu El-fetava 35.clt. 365.syf.).


Derim ki: İşte bu sozunde ise acik bir sekilde şeriat disinda baska bir Dusturu -Kanunu- takip edenin kalbine bakmaksizin kafir olacagini zikrettigini görüyoruz. İşte imamin apaçık bu sozunden sonra, hic kimse Şeyhulislam ibni Teymiyye şeriatı degistirenin kalbi ile helal demedigi muddetce tekfir etmiyor diyemez. Boyle diyen kişi insafı aşmış olup İmama yalan söylemiş ve imamı bu sapık görüş ile itham etmiş olur.


İmam ibnulkayyim r.h. şöyle demiştir: Şüphesiz ki Kuran gelmis ve Icma sabit olmustur ki, islam dini kendisinden once olan dinleri takip etmeyi(dikkat edelim, takip etmek diyor, kalp ile bir alaksini zikretmiyor) nesh etmistir. Ve suphesiz ki kim Tevrat ve Incil'deki hukumler ile iltizamederse, Kuran'ida takip etmezse, iste o kisi kafirdir. Şüphesiz ki Allah, tevrat ve incil'de ve butun dinlerde bulunan şeriat'lari nesh etmiştir. Ve insanlara ve Cin'lere İslam şeriati farz kilinmistir. Islam'in Haram demedigi bir sey Haram degildir. Islam'in Vacip demedigi bir seyde Vacip degildir.(Ahkami Ehli Ez-zimme 1.clt 259.syf.)


Şeyh Muhammed Emin Eş-Şingiti şöyle demiştir: Allah'a hukumde(veya hukmetmekte) Sirk kosmak, ayni ona İbadette Şirk koşmak gibidir... (El-hakimiyye fi tefsiri Edvau El-beyan 9.s. - 20.s. bak).


Derim ki: İşte burada da İmamın Allah'in hükmünü degiştirmenin ibadet oldugunu ve böyle yapanin kafir oldugunu açıkça söyledigini görüyoruz. Nasil ki Puta tapan kisi kalbi ile Puta secde ettigi zaman, onun kalbi ile istihlalina bakmaksizin Tekfir ettigimiz gibi, ayni sekilde Allah'in hukmunu degistirip baska bir hukum ile hukmeden kiside kalbi ile ne dusundugune bakmaksizin onun kufrune hukmedilmesi gerektigini goruyoruz. İşte bu Ehli sunnet'in kacinilmaz tek görüşü budur.


Allah c.c. şöyle buyurmuştur: (Onlar Küfürkelimesini söylediler. Müslüman'lıklarından sonra Kafiroldular)(Tevbe 74.ayet)




Şeriatı değiştirmenin ve kanun koymanın İcma'en küfür olduğunu açıkça zikredenler




İbni Hazm şöyle demistir: İki Musluman arasinda ihtilaf olmamistir ki, bu Nesh edilmistir (bu sozu munakasesini yaptigi konu ile baglidir). Ve Kim ki Islam şeriatinda Vahiy ile delili gelmeyen Incil'in hukmu ile hukmederse, iste o kisi "Islam dininden cikmis", "Kafir" "Musrik" olmustur.(El-ihkam fi usuli el-ahkam 5.clt. 153.s.)



Derim ki: İte ibni Hazm'in sözü Mürcielere açık bir cevaptır. İbni Hazm goruldugu gibi net bir sekilde konu uzerinde İcma'yı zikretmistir. İmamın bu sözü Murcilerin görüşünü direk çürütmektedir. Elhamdulillah.


İmam ibni Teymiyye şöyle demiştir: … insan, ne zaman icma edilen Harami Helal kilarsa, veya Icma edilen Helali Haram kilarsa, veya icma edilen şeriati degistirirse, iste o zaman Fukaha'nin ittifakiile Kafirve Murted'dir.(Mecmu el-fetava 3.clt. 267.s.)


Derim ki: Bu sözünde de çok net bir şekilde şeriata muahlefet edeni Tekfri etmiştir. Bu sözüde genel gelmiştir. Mürcie'lerin görüşünü direk yıkmaktadır.


Hafiz ibni Kesir şöyle demistir: Kim ki muhkem olan Peygamberlerin sonuncusu olan Muhammeb bin Abdullah'a s.a.v. inen şeriati terk edipte, baska Nesh edilen şeriatlara muhakeme olursa Kafir olur. Peki (Tatar'larin hukmettigi) Yasa'yışeriatin onune gecirirsedurumu ne olur? İşte kim boyle bir şey yaparsa(Dikkat edelim, yaparsa diyor! İtikad ederse demiyor!) Muslumanlarin İcmasiile Kafirdir(El-bidaye ve En-nihaye 13.clt. 139.s.).


İşte bu geçmişte zikrettiğimiz bütün nakilleri toparladığımızda, ortaya çıkıyor ki:


Kim şeriatı tamamı ile terk ederse Kafir olur.


Kim şeriata muhalif, şeriat kuralını yok eden bir kanun koyarsa, Teşri yaparsa Kafir olur.




Bu konuda gelen şüphelerin cevabı




Günümüzün muasır Mürcie fırkası, Allah'ın şeriatı ile hükmetmeyi terk etmenin Küfür olmasında gelen ayetlerin manasını değiştirip, bu ayetlerde kasd edilenin küfür olmadığını iddia etmişlerdir. Bu dediklerine alimlerden bir delil bulamadıklarından dolayı, gidip Selef alimlerinin Harici'lere yaptıkları reddiyeleri zikrederek, bu alimlerin aslında bize reddiye verdiklerini iddia etmişlerdir.



Aslında Muasır Mürcie, bunları demek ile kendilerinin Ehli Sünnet görüşünden uzak olduklarını ortaya koymaktadırlar. Malesef muasır Mürcie Harici'lerin görüşlerinden ve Harici'liğin ne demek olduğundan habersizlerdir. Bu nedenle kendilerine uymayan herkesi Harici ilan etmişlerdir.


Mürcie'lerin aslında önceden zikrettiğimiz deliller karşısında redddiye olarak cevap verebildikleri olmamıştır. Mürcie fırkası bizlere reddiye verirken, aslında sadece iki tane delile dayanabiliyorlar:


Bir: İbni Abbas'tan ve bazı Selef ulemasından Şaz ve Zayıf olarak rivayet edilen ve Maide 44.ayetinin küçük küfür olduğunu zikreden rivayet.


İki: Bazı alimlerin Maide 44. Ayeti delil getirip Sahabeleri ve büyük günah işleyenleri Tekfir eden sapık Harici fırkasına reddiyelerini bize doğru yansıtmaya çalışmak.


Bu iki delilden başka ellerinde hiçbir delil bulunmamaktadır. Allah'a şükürler olsun. Bu nedenle bu kişiler Şura suresinden getirdiğimiz ve kanun koyanın küfrünü gösterdiğimiz ayetlerin manasını asla değiştiremiyorlar. Her ne kadar değiştirmeye çalışsalarda. Çünkü ayetin manası çok açıktır. Yine alimlerden naklettiğimiz sözlere de cevap veremiyorlar. Allah bizleri hak yolda sabit tutsun inşallah.


Unutulmasın ki zikredeceğim reddiyeler, hem şeriatı toptan değiştirmenin Küfür olmadığını iddia edenlere, hemde bir mesele de şeriat hükmünü uygulamamanın küfür olmadığını iddia edenlere olacaktır.


Önceden de beyan ettiğimiz gibi şeriatı tamamen bırakan ve Küfür sistemleri ile yönetenlere üslüamn demek Küfür'dür. Yalnız bazı meselelerde Rüşvet vb. şeyler karşısında şeriat ile hümetmeyen kişi Kafir değildir demek ise, her ne kadar yanlış bir görüşte olsa, bunu demek sadece hatadır.


Bende her şeyden önce, bizzat Harici'lerin kitaplarına başvurarak, Harici'lerin Maide 44. Ayetinde neler dediğini görelim. Bundan sonra da alimlerimizin bu Harici'lere verdikleri reddiyelere bakalım. Bunu yapıp, Selef alimlerinin bu ayetleri yanlış anlayan Harici'lere reddiye verdiklerinide görelim. Böylelikle bizimde Harici fırkasından ayrı olduğumuz ortaya çıksın.


Harici'lerden ilk örnek:




Harici'lerin ''İbadiyye'' fırkasının en büyük bilginlerinden ve hocalarından olan, dördüncü yüz yılda yaşayan Bidatçı sapık: Ebu Said Muhammed bin Said el-Kedmi, yazdığı ''el-Muteber'' adlı eserinde, Maide 44. ayeti zikrettikten sonra şöyle demiştir:



İşte bizde sabit olmuştur ki, Ali bin Ebi Talib Müslümanları öldürdü. Bu durumda bizler de Ali bin Ebi Talib'den beri olmamız gerekmektedir…(37.s.)


Derim ki: İşte Harici'lerin büyüklerinden olan eskiden yaşamış bu sapık adam, Allah'ın indirdikleri ile hükmetmeyen kafirdir ayetini ele almış, bununla yola çıkarak, Hz. Ali r.a. Müslümanları öldürdüğünden, Allah'ın hükmü ile hükmetmediğini iddia etmiş. Bu nedenle de Kafir olduğunu, Kafir olduğundan da ondan uzak durulması gerekildiğini söylemiştir!


İşte bu gibi sapıklar, böyle delillerden yola çıkarak, Hz. Ali gibi, Müminlerin Hakimlerinin ve İmamlarının Kafir olduklarını söylemişlerdir. Allah'ın laneti Harici'lerin üzerine olsun.


Harici'lerden ikinci örnek:




Yine dördüncü yüz yılda yaşayan, İbadiyye Harici'lerinin büyüklerinden olan Ebul Hasan Ali bin Muhammed el-Besyevi, yazdığı el-Cami adlı eserinde şöyle demiştir:



Bir mesele: Soran kişi sordu ve dedi ki: Allah'ın kitabında Muvahhid kişileri azab edeceğine dair hiçbir ayet yoktur. Halbuki Allah azabı kafirler için vacip kılmıştır.


Buna denir ki: Şüphe yok ki Küfür ismi, Allah'ın kullarından ona isyan eden her kişiyi kapsamıştır. İster Muvahhid olsun, ister Muvahhid olmasın. Buna da (Allah'ın) şu sözü delalet etmektedir:


(Derim ki: Sonra da Kuran'dan bu konuda ayetler getirir. Bu zikrettiği ayetlerin arasında, Maide suresinin 44.ayetide bulunmaktadır. Bu ayetleri zikrettikten sonra şöyle devam eder)


İşte bu okuduklarımız ile doğru olduğu belli oldu ki: Küfür ismi Allah'a günah işleyen her kişi için söylenir(1.clt. 64.s.).


Derim ki: İşte Harici'lerin bu sapık imamı ise, Maide ayetini delil getirip, her günah işleyenin harici olduğunu iddia etmiş! Sapıklıktan Allah'a sığınırız!


Harici'lerden üçüncü örnek:




Altıncı yüz yılda yaşayan Harici İbadiyye'lerin büyüklerinden olan Ebu Ammar Abdulkafi el-Vercelani, el-Muciz adlı eserinde, Maide 44.ayeti zikrettikten sonra şöyle demiştir (Parantez içinde zikredilenler benim eklentilerimdendir) :



İşte eğer Ali(bin Ebi Talib, Allah ondan razı olsun) Muaviye(Allah ondan razı olsun) ve Amr(Allah ondan razı olsun) ve Şam('dakiler) ile Kitab'ın(Kuran'ın) hükmü ile savaştı ise, o zaman nasılda Kitabın(Kuran'ın) hükmünü terk edip, Ebu Musa ve Amr'ın(Allah ikisinden de razı olsun) hükmünü alması doğru olur ki?


Böylelikle Sabit olmuştur ki onun (Hz. Ali'nin) ondan (Kuran'dan) Ebu Musa ve Amr'ın hükmüne geri dönmesi, onun Kitab'ın (Kuran'ın) hükmünden, Allah'ın indirmediği bir hükme geri dönmesidir…(2.clt. 266.s.)


Derim ki: İşte sapık olan Ebu Ammar adlı Kafir, Maide ayetini delil olarak getirip, Hz. Ali gibi, Eb Musa el-Eşari ve Amr ve Muaviye gibi Sahabe'lerin büyüklerini Tekfir etmeye gayret gösteriyor.


İşte bunları gören her aklı salim kişi, kesin nir biçimde anlar ki bizler Maide 44.ayetin tefsirini büyük Küfür ile tefsir ederken Harici'lere uymadık. Bundan sonra bize Harici ithamını atan kişi, Allah'ın gözünü kör ettiği kişiden bir başkası asla olamaz.



İbni Abbas'tan ve başkalarından naklettikleri şüphenin cevabı




İmam Abdullah bin Abbas'tan, Maide 44.ayeti hakkında ''Bu ayetteki küfür, Din'den çıkaran küfür değildir'' gibi sözler nakledilmiştir.



Abdullah bin Abbas'tan gelen bu rivayetin Zayıf ve Şaz olduğunu, Allah'ın Hududlarını uygulamayın küfrü hakkında bahsederken zayıf olduğunu ispat etmiştim. Orada da ibni Mesud'un Maide ayeti hakkında Küfür olduğunu ispat ettiğinide zikrettim. Burada dediklerimde orada yazdıklarımın devamı olacaktır inşallah.


Önceden de ispat ettiğimiz gibi, Maide 44.ayet hakkında Selef alimleri iki yönden konuşmuşlardır:


Bir: Allah'ın Hududlarını uygulamayanlar hakkında. Bunlar hakkında ise bir çoğu Küfür'dür demişlerdir. Çok azıda küçük Küfür'dür demişlerdir. Küçük küfür olduğuda hiçbir Sahabe'den sabit olmamıştır.


İki: Allah'ın yasaklarını işleyen, yani büyük günah işleyenler hakkında bu ayeti tefsir edenler. Bazı Harici'ler bu ayetin büyük günah işleyenleri Tekfir edeceğine dair bir delil olduğunu söylediklerinden dolayı, Selef'te onlara reddiye olarak şöyle demek istemişlerdir: Sizin kasd ettiğiniz şekilde ayete bakılırsa, o zaman bu küfür küçük küfür'dür.


Ama bunu derken onların geneli asla Allah'ın hududlarını değiştirenin Kafir olmayacağını iddia etmemişlerdir.


Bazı Muasırlar ise, İbni Abbas'tan Şaz ve zayıf olarak rivayet edilen, bazı Selef'ten naklolunan ''Büyük küfür değildir'' gibi ifadeleri, Kanun koymanında küfür olmadığına delalet ettiğini zikrederler. Halbuki bunu iddia etmek, hem salim akıllıların yapacağı bir iş olmadığı gibi, siyahı beyaza çevirmeye çalışmaktan başka bir şey değildir.


Allah'tan başka kanun koymak ile, şeriat ile yöneten ülkede bazı hududların uygulanmamasına büyük Küfür değildir demek arasında çok büyük fark vardır. Bunuda defalarca zirettik ve dedik ki: Kanun koymanın ve şeriatın hepsini değiştirmenin büyü Küfür olmasında ihtilaf olmadığı gibi, bunun küçük Küfür olduğunu iddia edende kafirdir. Yalnız şeriat devleti altında belli hududları Rüşvet vb. şeyler karşısında uygulamayan, ama asıl itibari ile Allah'ın hükümlerine bağlı olan Kadı'nın küfründe ihtilaf olmuştur. Sahih olan görüşe göre de bunu yapan kafir olur.



Selef ulemasının ''Büyü küfür değildir'' ifadesini nerelerde kullandıklarının ispatı





İmam Buhari, Sahih'inde ''Aşire'ye Kufran'lık ve Kufrun dune Kufr (büyük küfür olmayan küçük küfür – Başka bir Nusha'ya göre: Küfür'den sonra başka Küfür) babı'' diye başlık açmıştır.



Bu konuda şu Hadis'i zikretmiştir: Peygamber efendimiz s.a.v. şöyle demiştir: Bana Cehennem gösterildi. İçindekilerinin çoğunu kadınlar gördüm. Onlar Kafir oluyorlar(Yekfurn).


Denildi ki: Onlar Allah'amı Kafir oluyorlar?


Dedi ki s.a.v. : Aşir'e (sevgiye vb. ) kafir olurlar(yani sevgide ve dostlukta vb. Allah'ın istediğini yapmalzar ve günah işlerler). İhsan'a kafir olurlar. Sen onlardan birisine bir dönem ihsanda bulunsan, sonra o senden bir şey görse der ki: ben senden hiçbir hayır görmedim.


Derim ki: İmam Buhari çok güzel bir şekilde büyük Küfür olmayan şeylerin ne olduğunu açıklamıştır. Görüldüğü gibi büyük Küfür olmayan şeylerin günahlar olduğunu zikretmiştir. Yalnız Allah'ın Hudularını ve kanunlarını uygulamamanın küçük küfür olduğunu zikretmemiştir. Eğer Buhari Allah'ın Hududlarını uygulamamayı küçük küfür görseydi, bu durumda Maide 44.ayeti bu konu altında zikrederdi. Ama öyle yapmadı.


Hatta Maide 44.ayeti bile bu başlık altında zikretse idi, onun Allah'ın Hududlarını değiştirmeyi Küfür görmediğine delalet etmezdi. Çünkü defalarca ispat ettiğimiz gibi Harici'ler bu ayeti delil alarak Zina edenide Tekfir ederler. Bizlerde ''Bu ayette günah işlemek geçmiyor, eğer kasd edilenin günah işlemek olduğunu farzetsek bile bu durumda bu küfür küçük küfür'dür'' şeklinde cevap veriyoruz.


İşte bunu anlarsak, alimlerin ıstılahlarını iyi kavramış oluruz. Yine Muasır Kafir Mürcie fırkasının nasılda Alimlerin ıstılahlarını ve terimlerini değiştirmeye çalıştıklarını çok güzel bir şekilde görmüş oluruz.


İmam Tirmizi ise, Sünen'inde ''Müslümanı sövmek Fusuk'tur. Onu öldürmekte Küfür'dür'' Hadis'ini zikrettikten sonra şöyle der:


Bu Hadis'in manası şöyledir: Onu öldürmek, İslam'dan irtidat olmayan bir küfür'dür…


(Yani kişileri öldürmek, Allah'ın hududlarını inkar etmek gibi, Namazı terk etmek gibi, Allah'ı sövmek gibi küfür değildir. Din'den çıkarmayan Küfür'dür.)


İbni Abbas'tan ve Tavus'tan ve Ata'dan ve ilim ehlinden bir den fala kişiden rivayet olunmuştur ki, hepsi demişlerdir ki: Kufrun dune Kufur, Fusuk'un dune Fusuk.


Derim ki: Yani: Büyük küfür olmayan küfür ve yine Din'den çıkaran Fasıklık derecesine ulaşmayan Fasık'lık.


İşte İmam Tirmizi alimlerin bu sözlerini günah işleyenler hakkında Tefsir etmiştir. Ama şeriatı değiştirenin hükmü hakkında değildir!


Yine Şeyhulislam İbni Teymiyye r.h. bir çok risalesinde İmam İbni Abbas'tan gelen rivayetleri zikrederek, bununla günah işlemenin küçük küfür olduğunu ispat etmiştir.


Mesela Şeyhulislam İbni Teymiyye şöyle demiştir: … işte bu kişi sizin sayımınıza göre elli bin sene azap çektikten sonra onu Cennet'e sokar. Peygamer s.a.v. şöyle demiştir: Bu ümmette şirk, karıncanın hareketinden bile daha gizlidir.


İbni Abbas ve Ashabı şöyle demişlerdir: Kufrun dune kufr. Zulmun dune Zulm. Fıksun dıne Fısk…(Mecmu el-Fetava 7.clt. 67.s.)


Yine Şeyhulislam, Hafız Muhammed bin Nasr'ın bazı sözlerini kabul edercesine nakletmiştir. Ondan naklettiği şeyleren bazılarıda şudur:


Şüphesiz ki Allah'ı tasdik etmeyi bırakmak Küfür'dür. Allah'ı tasdik etmek ile de farzları terk etmek küfrü vucup eder. Ama bu küfür, Allah'a Küfür değildir(Din'den çıkarmaz). İşte bu Hakkı bırakmak babından Küfür'dür… Bizim için bunda Allah Rasulu'nun s.a.v. ashabından ve tabiinlerden rivayet olunanlarda bir önderlik vardır… (Bundan sonra da ibni Abbas'tan ve ashabndan gelen nakilleri zikreder) (Mecmu el-Fetava 7.cly. 326.s.)


Derim ki: Demek ki bu nakiller, günah işleyenler hakkında kasd edilmektedir. Allah'ın hududlarını inkar eden hakkında değildir.


Yalnız, eğer farzedersek ki ibni Abbas'tan ve ashabından gelen nakiller Allah'ın Hudularını uygulamayanlar hakkında da küçük Küfür kasd edilmiştir. Halbuki durum böyle değildir.


Bu durumda da deriz ki: Bu şekilde anlayan bazı alimler olmuştur. Bununda ihitlaflı bir mesele olduğunu zikretmiştik. Ama bu kesinlike günümüzde hükümetlerin kanun koymasının küfür olmadığına delalet etmez. İkisinin arasında dağlar kadar fark vardır.


Eğer Allah'ın hududlarını ve kanunlarını rüşvet vb. şeylerde uygulamamak küfür değilse, bu ancak şeriat hükümeti ile yöneten hükümetlerdeki kadıların Alah'ın kanunlarını uygulamamak karşısında Kafir olmayacaklarını gösterir.


Ama asla bu deliller şeriatı değiştirmenin küfür olmayacağına delil değildir. şeriatı değiştirmenin küfür olmadığını iddia eden kişi kesinlikle kafirdir. Çünkü Allah'ın açık ayetlerini inkar etmiş ve Kuran'ı yalanlamış ve ümmetin İcma'sına muhalefet etmiştir.


Ama Allah'ın izni ile bizler önceden kadı'nın bile Allah'ın bir hükmünü uygulamadığında Kafir olacağını ispat ettik. Allah'a şüküler olsun.



Bir şüphe ve cevabı





İşte bundan sonra, Harici'lerin Maide 44.ayeti büyük günah işleyenleri ve Hz. Ali gibi Sahabe'leri Tekfir ettiğini gördükten sonra, Alimlerimizin Maide 44.ayeti vb. delil olarak getirenlere nasıl ve ne şekilde reddiye verdiklerini görelim.



İbni Hazm, el-Fisal adlı eserinde, Maide 44 ve 45 ve 47 ayetlerini zikrettikten sonra şöyle demiştir:


Mutezile'nin her günahkarı ve Zalimi ve Fasıkı tekfir etmeleri gerekir. Çünkü her günahı işleyen kişi Allah'ın indirdiği ile hükmetmemiştir(3.clt. 130.s.).


Derim ki: Görüldüğü gibi İbni Hazm'ın kasd ettiği çok nettir. Mutezile vb. bu ayetleri delil alarak günahkarların Kafir olduklarını iddia etmişlerdir.


Ayrıca şu bilgide çok önemlidir: Bilinmesi gerekir ki şeriata göre, Ayette kastedilenHüküm, Kadının ve Hakimin hükmüdür. Kadı veya Hakim şeriata muhalif bir mesele de hüküm verdiğinde Kafir olur. İbni Mesud'un görüşüde budur. Ama Zina eden, veya zulüm eden kişi hükmetmemiştir. Evet, Lugat babından bakarsak belki hükmetmiş olabilir. Ama şeriattaki ıstılaha göre o kişi hükmetmemiştir. Kuran'daki ayetlerde şeriat ıstılahları üzerine inmiştir. Kimde İslam şeriatına göre Zina edene, içki içene hğkmetti denilir derse, bu durumda delil getirmesi gerekir.


Bu nedenle ibni Mesud r.a.h. hüküm esnasında olan Allah'ın dinine muhalif hüküm ile hükmedeni tekfir ederken, hüküm esnasında olmadığı zaman Kafir olmadığını açıklamıştır. Buda önemli bir ayrımdır.


Bu zikrettiklerim, bir mesele de dahi şeriata ters hüküm veren kişinin Küfrünü söyleyenler için geçerlidir.


Sadece şeriatı değiştirmenin küfür olduğunu söyleyen alimler ise derler ki: Bizler zaten Tağutları, islam dinini değiştirdiği için tekfir ettik. Bu nedenle bizler ile Mutezile'nin ve Harici'lerin dediğinin hiç bir alakası yoktur.


İbni Hazm'ında geçmiş sözde açıkça kasd ettiği günah işleyenlerdir. Amacı Zina eden hükmetti, hümederse de Kafir olur diyenlere reddiye vermektir.


Yine önceden Harici'ler hakkında zikrettiğim nakilleri ele alıp ibni Hazm'ın sözüne baktığımız zaman, bu durumda ibni Hazm'ın bize değil, Harici'lere reddiye verdiği açıkça görülecektir.


İbni Abdilber, et-Temhid adlı eserinde şöyle demiştir: Şüphe yok ki Bidat ehlinden olan bir grup, onlar ki Harici'ler ve Mutezile'dir, bu konuda gelen bu Eser'leri (Hadis'leri ve Sahabe'lerin sözlerini) delil olarak getirip günah işleyenleri Tekfir etmişlerdir(Dikkat edelim, hükmeden demiyor. Günah işleyen diyor).


Yine Allah'ın kitabında bazı ayetleri delil olarak getirdiler. Halbuki bu ayetler (Harici'lerin anladığı gibi) Zahirine göre değildir. (Delillerinden bazıları) Allah'ın şu sözü gibidir: Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar kafirlerin ta kendileridirler(Maide 44.ayetin bir kısmı)…(17.clt. 16.s.)


Derim ki: Muhalifler bunu delil olarak sunup, Selef'in şeriatı değiştireni tekfir etmediklerini iddia etmişlerdir.


Deriz ki: Allah'ın kudreti ve iradesi ile buna bir kaç yönden cevap veririz:


Bir: İbni Abdilber, İbni Hazm gibi Harici'lerin ve Mutezile'nin bunu diyerek günah işleyenleri Tekfir ettiklerini zikrederler. Demek ki bu meselenin hüküm ile bir alakası yokmuş.


İki: Muhaliflerimiz bu nakli yapıp, İbni Abdilber'in sözünü tamamlamamışlardır. Çünkü tamamlasalar hileleri tamamen ortaya çıkacak.


İbni Abdiler bunu zikrettikten hemen sonra, İbni Abbas'tan zayıf olarak rivayet edilen ve Maide 44.ayetin tefsirinde geçen ''Bu küfür milletten çıkaran bir küfür değildir. Halbuki bu o kadar büyük olmayan bir küfürdür''sözünü aktarır.


Buda şunu belli eder: Demek ki İbni Abdiler, İbni Abbas'ın r.a.h. bu sözünü, hakimler hakkında değil de günah işleyenler hakkında söylediğini anlamıştır. Bu nedenle bu nakli burada zikretmiştir. Burada da İbni Abbas'ın ne demek istediğini anlamış oluruz. O da: Günah işlemek büyük küfür değildir.


Halbuki bu rivayet zayıftır. Ama Sahih olduğunu kabul bile etsek manası Mürcielerin anladığı gibi değil, İbni Abdilber'in anladığı gibi, günah işleyenlerin Kafir olmadığı manasındadır.


Üç: İmam İbni Abdilber, önceden zirettiğimiz İmam ibni Rahuyeh'in sözünü aynı eserinde nakletmiştir. İbni Rahuyeh'in sözü ise şu şekildedir: Müslümanlar (başka bir nusha da: Alimler), "Allah'in indirdigi her hangi bir seyden yuz cevirmenin" ve "her hangi bir peygamberi oldurmenin", bununla birlikte Allah'in indirdigi seyleri kabul bile etse, o kisinin Kafir olacaginda icma etmislerdir(et-Temhid 4.clt. 226.s. / Yukarıda bu nakli birkaç kaynağı ile zikretmiştik).


Derim ik: İşte İbni Abdilber bu sözü kabul edercesine nakletmiştir. Buda, kendisinin şeriatı değiştireni Tekfir ettiğine inandığını göstermektedir.


Bundan sonra İbni Abdilber'in şu sözüne gelelim: Halbuki bu ayetler Zahirine göre değildir.


Derim ki: Bir şeyin zahir manası, açık manası demektir. Bir şeyin açık olması iki yönden olabilir:


Bir: Lugat yönünden. İbni Abdiler'in burada kasd ettiğide budur. Yani: Harici'ler bu Ayetlere Lugat (Dil – Arapça dili) yönü ile, Allah'ın kasd ettiği manayı düşünmeden, yani Lugat'ın Zahirine göre bakmışlardır.


İbni Abdiler, bildiğimiz gibi Zahiriyye mezhebinin düşmanıdır. Kitaplarının içinde İbni Hazm'a isim vermeden saldırması bilinmektedir. Bu nedenle İbni Abdiler'in ıstılahlarını ve kullandığı terimleri bilen birisi şunu çok iyi anlıyabilir: İbni Abdilerber, zahir ifadesinden, birşeyin gerçek manası değilde, hata ederek ayeti yanlış anlamayı kasd etmektedir. Yine ayetleri cem etmeden, sadece bir yönlü bakan kişilerinde görüşünün zahiri olduğunu kasd etmiştir.


Elbetteki her zaman bu manayı kasd etmemiştir. Ama genelde bu tabiri kasd etmiştir.


Bundan sonra açıkça anlıyabiliriz ki: İbni Abdiler'e göre, ''Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler kafirdir'' ayeti iki mana içerebilir:


Bir: Zahiri mana. Yani ayetin kendisinden dikkatsizce, başka ayetlere bakmaksızın çıkarılan yanlış bir görüş. Buda ibni Abdilber'e göre günah işleyenleri Tekfir etme görüşüdür. Ona göre de ve bize göre de bu görüş sapıklıktır.


İki: (bu yönden bakılırsa) Ayetin zahiri kasd edilmemiştir. Buda hak olan görüştür. Çünkü bu ayette eğer haramların kasd edildiğini iddia edersek, bu durumda zikredilen küfrün küçük küfür olduğunu söylememiz gerekmektedir. İbni Abdiler'de ayetin zahirinin günah işleyenleri Tekfir ettiğini zikrettiğinden, direkmen ayetin zahir manasının doğru olmadığını, halbuki bu ayette geçen küfrün küçük küfür olduğunu belirtmiştir. Çünkü günah işlemek küfür değildir. Ehli Sünnet'in görüşü budur.


İşte bizler bu ayette geçen küfür ifadesinin günah olması yönünden bakarsak, cevabı bu şekilde olmalıdır. Yani: Bu ayette kastedilenbüyük küfür değil, bilakis küçük küfürdür.


Bir şeye zahir ifadesi, iki yönden zikredelir dedik. Birincisi Lugat yönündendir dedik. Onuda ikiye ayırdık.


İkincisi ise: Zahir derken şeriatta bilinen ve Sahih mana olan Zahir manası. Elbetteki yakinen biliyoruz ki İbni Abdilber, Ayetin zahirini kabul etmezken bu manayı kasd etmemiştir.


Çünkü şeriat babından bu ayete bakarsak görürüz ki: Ayette kastedilengünah değil, hükümdür. şeriata göre de günah işleyen kişi hükmetmiş değildir.


İşte bu zikrettiğimi anlayan, yakinen İmam İbni Abdiler'in burada şeriatı değiştireni kasd etmemiş, bilakis günah işleyenlerin Kafir olmayacağını söylemeye çalıştığını anlar. Bu dediğine de tamamen katılıyoruz. Bu konuda Ehli Sünnet İcma etmişlerdir.


İmam ibnulkayyim r.h. et-Turukul Hukmiyye adlı eserinde, Hakim ve Kadı'dan söz ederken şöyle demiştir: Bu isim iki kişi arasında Hakim olan ve Kadı olan herkesi kapsamaktadır. İşte bu vilayetlerin hepsi Allah'ın şu ayeti altına girer: Şüphesiz ki Allah; size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Gerçekten Allah; bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah Duyan, Görendir.(Nisa suresi 58.ayet)


Yine şu ayetini altına girer: (İnsanlardan korkmayın da Ben'den korkun. Ve ayetlerimi az bir değerle değiştirmeyin. Kim de Allah'In indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar, kafirlerin ta kendileridir.)(Maide suresi 44.ayet)


Ve şu sözü(nün altına girer) : (İşte onlar Zalim'lerin ta kendileridir)(Aynı sure 45.ayet)


Ve şu sözü(nün altına girer) : (İşte onlar Fasık'ların ta kendileridir)(Aynı sure 47.ayet)


Ve şu sözünün altına girer: (Ve onların arasında Allah'ın indirdiği ile hükmet. Onların heva'larına uyma)(Aynı sure. 49.ayet)


Ve Peygamberimizin s.a.v. şu sözü gibi: Kadı'lar üç tanedir…(2.clt. 620.s.)


Derim ki: Demek ki bu ayetlerin İslam ıstılahindaki açık ve zahir manası, Hakim'in ve Kadı'nın hükmüne delalet etmektedir. Zina etmeye ve içki içmeye asla hükmetmek denmemektedir.


Bu dediğimizde de önemli bir delil daha vardır. O da: Önceden zikrettiğimiz gibi İbnulkayyim ''Medaricus Salikin''de Maide 44.ayet hakkındaki ihtilafı zikrettiğinde, orada şeriat ile yöneten kadının arada sırada Allah'ın Hududlarını uygulamamasının Küfür olmadığını zikretmiştir. Orada Maide 44.ayette geçen küfrün küçük küfür olduğunu söylerken kasd ettiği şeriatı değiştirmek değildir elbette. Şimdi bu zikrettiğimiz nakilde açıktan buna delalet etmektedir. Demek ki İbnulkayyim şeriatı değiştireni Tekfir ediyormuş. İşte bunu bilmekte de fayda vardır. Buda, İmamlarımızın sözlerini değiştiren ve Tahrif eden Mürcielere ihticac edeceğimiz yüzlerce delilden birisidir. Hamd Allah'a olsun.


Yine İbni Abdiler, günah işleyenin kafir olmadığını ispat ederken şöyle demiştir: Alimler İcma etmişlerdir ki Hükümde günah işlemek, eğer onu kasden bile bile yaparsa, büyük günahlardandır(et-Temhid 5.clt. 74.s. / Başa bir baskıya göre 16.clt. 358.s.).


Derim ki: Bu zikrettiklerinde de bir delil yoktur. Buna da yine bir kaç yönden cevap verilir:


Bir: İbni Abdilber'in r.h. bu dediğinde şeriatı değiştirmekten bahsetmemiştir ki? Bunun şeriatı değiştirmek ile ne alaksı olabilir?


Ancak İbni Mesud'un görüşü olan, Rüşvet vb. şeyler hakkında bazen Allah'ın hududlarını uygulamayanın Kafir olmadığı hakkında delil getirilebilir. Buna da çok yönden cevap verilir:


Bir: Sahabe'lerden sonra gelen alimlerin bir kısmının görüşü, Hakim eğer şeriatı tamamen değiştirmezse, veya kanun koymazsa, bu durumda Kafir olmaz görüşüdür. İbni Abdiler'in görüşüde budur.


İki: Ayrıca ibni Abdiler'e İbni Mesud'un r.a.h. Maide 44.ayeti hakındaki sözü ulaşmamıştır. Bu nedenle kendi bu görüşünde İcma olduğunu sanmış olabilir.


İbni Abdilber, yaşadığı bölge Arap yarım adasına uzak olduğundan, bir sürü nakle ulaşamamıştır. Bunların arasına alimlerin onlarca olan ve Mucahid'in Makamı Mahmud'un tefsiri hakkındaki sözlerie girer. Mucahid'in sözü hakkında alimlerin dedikleri ona ulaşmamıştır. Bu gibi bir çok şey ona ulaşmamıştır. Bu nedenle bildiği kadarı ile dediğinde icma olduğunu zikretmiş olabilir.


Eğer bunu kasd etmiş ise, bu durumda İbnulkayyim gibi İbni Abdilber'in derecesinden daha az olmayan büyük alimler, bu mesele de ihtilaf olduğunu zikretmişlerdir. Nasıl ki bunu mehallinde zikretmiştik.


Ama zaten bu dediği görüş, şeriatı değiştiren hakkında değil, şeriatı değiştirmeyen, Kanunları değiştirmeyen, sadece hükümde haktan sapan kişi içindir. Dediği sözde açıkça bunu göstermektedir.


Üç: Yine İmamın bu sözünü, İbni Rahuyeh'ten naklettiği mükemmel söz ile anlamamız gerekir. Bu iki sözü bir araya getirdiğimizde imamın kasd ettiği ortaya çıkar. O da: şeriat ile yöneten yönetici Kafir olmaz. Eğer bazen şehvetine yenilip hükmü şeriata uygun uygulamasa bile Kafir olmaz. Ama eğer kanun koyarsa, veya şeriatı toptan değiştirirse kafir olur. Bunuda İbni Rahuyeh'in sözünden anlıyoruz. Allah'a şükürler olsun.



Başka bir şüphe ve cevabı:





İmam Acurri r.h. , eş-şeriat adlı eserinde, Harici fırkasından bahsederken şöyle demiştir:



Haruriyye'nin (Haricilerin) Muteşabih'ten takip ettikleri şeylerden biriside: Allah'ın şu sözüdür: (Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir)(Maide 44.ayet)


Bu ayet ile birlikte şunuda okurlar: (Sonra da Kafir olanlar, rablerine bunları denk tutuyorlar)(Enam 1.ayet)


İşte eğer onlar Hakim'in hak dışında başka bir şey ile hükmettiğini görürlerse, bu durumda derler ki: Kafir oldu. Kimde Kafir olursa Rabbi ile başka şeyleri denk tutmuştur(Rabbinden ayrılmıştır). Kimde Rabbi ile başka bir şeyi denk tutarsa Müşrik olur. İşte bunlar Müşriklerdir. Sonra da onlar çıkıp senin gördüklerini yapıyorlar. Çünkü onları bu ayeti (yerinde olmadığı bir şekilde) tevil etmekteler.


(Darul Hadis bsk. 25.s.)


Derim ki: Muasır Mürcie, bu nakli delil getirerek, şeriatı değiştirmenin küfür olmadığını iddia etmekteler. Halbuki Allah'ın izni ile bu sapıkların bu mükemmel alimin sözünde hiçbir delilleri bulunmamaktadır.


Zaten bu naklin şeriatı değiştirmenin küfür olup olmaması ile bir alakası yoktur. Acurri r.h. burada şeriatı değiştirmekten bahsetmemiştir. Buda çok açıktır. Bu nedenle şeriatı değiştirmenin küfür olmadığına dair bunu delil getirmek, aklı yerindekilerin yapacağı bir şey değildir.


Yalnız Alimlerin sözlerini iyi anlamayan diyebilir ki: Acurri r.h. bu nakili zikrederek, şeriata bir kaç mesele de bile muhalefet eden Kafir olur, mu demek istemiş? Deriz ki: Bunu demek istememiştir.


İmam Acurri'nin sözüne dikkat edersek, Harici'lerin şu ayeti delil olarak getirdiklerini zikreder: (Sonra da Kafir olanlar, rablerine bunları denk tutuyorlar).


İşte Mürcieler bu ayeti zikrettiğini göstermemeye çalışırlar. Çünkü bilindiği gibi Harici'ler bu ayeti tevil ederek, büyük günah işleyenin Kafir olduğunu söylerler.


Bu nedenle ister Hakim büyük günah işlesin, ister başkası işlesin Harici'lere göre hepsi Kafirdirler. Buradan yola çıkarak, günah işleyerek zulüm yapan, içki içen ve Zina eden Hakimleride Kafir görürler.


Buradan da anlarız ki Acurri r.h. burada büyük günah işleyenlerin tekfirinden bahsetmiştir. Bu görüşte olan sapık Harici'lere reddiye vermiştir. Yani bu görüşün bizler ile hiç bir alakası yoktur.


Ayrıca İmam Acurri aynı eserinde şöyle demiştir:


İşte Hilafeti Ebu Bekir ve Ömer ve Osman ve Ali'den sonra, bir çok kişi taşımıştır. Kimileri adaletli olmuşlar, bunun üzerine Allah onun sevabını vermiştir. Kimileride Allah'ın hakkında israf etmiş ve taksirde bulunmuştur(çok iyice Allah'ın hakkını yerine getirememiştir).


İşte bunların hepsi Allah'ın –azze ve celle– yanına gittiler. O hükmedicilerin en iyi hükmedenidir. Bizler de günah olmadığı müddetçe onların sözünü dinleyip itaat etmek ile, arkalarında Namaz kılmak ile, onlar ile Cihad etmek ve Hac yapmak ile emrolunduk. İster adaletli, ister facir olsun. Allah (halimizi) düzeltene kadar onlara karşı da (kılıçla) çıkmayız.


Bir adam Hasan'a (Hasan el-Basri'ye) demiş ki: Ey Ebu Said, bizim bu emirlerimiz hakkında ne dersin?


Bunun üzerine Hasan demiş ki: Onlar hakkında ne demem gerekir ki? Onların kolaylaştırmaları ile Hac'cı, Savaşı, ganimetleri bölmeyi, Hadları uygulamayı (Dikkat edelim ki o zamandaki Müslüman Hakim'ler Allah'ın hududların uyguluyorlarmış. Demek ki Acurri Allah'ın hududşarını uygulamayan Hakim'in tekfir'inden söz etmiyor.) yapıyoruz. Allah'a yemin olsun ki onlara itaat etmek çok zor bir şeydir. Tefrikaya düşmek ise küfürdür. Onlar ile Allahın ıslah ettikleri, ifsad ettikleri şeylerden daha fazladır.


Yine Hasan'a denildi ki: Ey Ebu Said, bir Harici Harbiyye'de (Emire karşı) çıkmış.


Bunun üzerinde dedi ki: Zavallı kişi, münkeri görmüş, onu inkar etmiş. Sonra da inkar ettiği şeyin içine düşmüş(440-441.s.).


Derim ki: İşte İmam Acurri burada, ikrar edercesine Hasan'ın bu sözünü nakleder. Burada da görüyoruz ki Hakimler, kesinlikle Hududları uygulamaktan geri kalmıyorlar. Allah yolunda Cihad etmekten geri durmuyorlar. Ganimetleri bölmeden geri durmuyorlar.


İşte Müslüman Hakimin sıfatları budur. Yalnız bu Hakim kişi, Allah indirdiği kuralları yerine getirmezse bu durumda Kafir olur. Günah işlerse Kafir olmaz.


İşte İmam Acurri'nin bu sözü, Mürcielerin sözünü nasıl tahrif ettiğini ortaya koyar. Mürcie'lerin istedikleri sözünü cımbızlama çekip kendilerine muvafakat etmiş gibi gösterip, istediklerini ise reddettiklerini göstermektedir.


Ayrıca Muasır Mürcie, kendi heveslerine uyduklarından dolayı İmam Acurri'nin her dediğini asla kabul etmezler. Sadece heveslerine uyan sözlerini cımbızlama çekerek imamın demek istediği şeyi tahrif ederler.


İşte İmam Acurri r.h. , ''Kim olursa olsun, Allahın ahirette görüleceğini inkar ederse kafirdir'' sözünü kabul edercesine Sahih senedle İmam Ahmed'den naklediyor. Bu nakilde açıkça Selef'in mutlak ve Mayyen tekfir arasında fark görmediklerini ortaya koyuyor. Ama Mürcie'ler, bunları görmemezlikten geliyorlar. Allah c.c. onlara hidayet etsin inşallah.


Sonuç olarak deriz ki: İmam Acurri r.h. görüldüğü gibi, büyük günah işleyip, şeriat ile yöneten Hakime Kafir demenin, Harici'lerin işi olduğunu söylemektedir.


Dediği şey, şeriat ile yönetmeyen, Allah'ın hudularını rüşvet vb. şeyler karşısında kabul etmeyenler hakkında değildir. Allaha şükürler olsun.


Sonuncu şüphe ve cevabı:





Muasır Mürcie, Şeyhulislam İbni Teymiyye'nin şu sözünü naklederler:



İşte bu ayet ile Harici'ler, Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyen Veliyyulemir'leri (Mümin'lerin emirlerini) Tekfir etmeye delil olarak getirirler(Minhacus Sunne 5.clt. 84.s.).


Bunun cevabında deriz ki:


Şeyhulislamdan r.h. nakledilen bu şüpheye bir çok yönden cevap veririz:


Bir: Şimdi bu zikredilen nakilin öncesine ve sonrasına bakalım, ki öğrenelim imam İbni Temiyye burada ne demek istemiştir?


Şeyhulislam İbni Teymiyye r.h. şöyle demiştir: Şüphesiz ki itaat edilenlerin emrettigi genel adetler ile (burada adetlerden kasid, bir hakimin Seriata muhalif baska bir hukmu adet haline getirmesidir) hukmedenler, eger onlar Allah'in indirdigi disinda baska bir hukum ile hukmetmenin caiz olmadigini bilirlerse, ama bildikten sonra iltizam etmezlerse(uygulamazlarsa), aksine boyle yapmak ile Allah'in hukmu disindaki baska bir hukum ile hukmetmeyi "istihlal" etmis olup onlar "Kafir" olurlar. Bunun disinda(bilmedikleri halde) cahildirler.


(Buraya kadarını önceden nakletmiştik. Sonra şöyle devam eder)


Önceden halleri zikredildiği gibi.


Allah bütün Müslüman'lara, ihtilafa düştüklerinde (ihtilaflarını) ona ve Rasulune geri çevirmelerini emretmiştir. (Allah) şöyle buyurmuştur: Ey iman edenler; Allah'a itaat edin. Rasule ve sizden olan emir sahiblerine itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz; Allah'a ve ahiret gününe inanmışsanız onun hallini Allah'a ve Rasulüne bırakın. Bu; hem hayırlı hem de netice itibariyle daha güzeldir(Nisa 59.ayet).


Yine şöyle demiştir: Hayır, Rabbına andolsun ki; aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem ta'yin edip sonra haklarında verdiği hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan kendilerini tamamen teslim etmedikçe iman etmiş olmazlar(Nisa 65.ayet).


İşte kim kendi aralarında başa gelen olaylarda Allah'ın ve Rasulu'nun tahkimi (hükmü) ile iltizam etmezse, bu durumda Allah kendisine yemin etmiştir ki o kişi iman etmemiştir(Görüldüğü gibi Şeyhulislam, şeriat ile yönetmeyeni Tekfir ediyor bu sözlerinde).


Ama eğer içi ve dışı ile Allah'ın ve Rasulu'nun hükmü ile iltizam ederse, ama günah işleyip (Günah diyor, Allah'ın hükmü dışında hükmetmek demiyor! Dikkat edelim) kendi hevasına uyarsa, bu durumda bunun hali başka günahkarlar gibidir.


(Derim ki: İşte Şeyhulislam İbni Teymiyye, burada kasd ettiği günah işleyen Hakimlerdir. Allah'ın hududlarını uygulamayan Hakimler değildir. İşte bundan sonra, muhaliflerin naklettiği sözü zikretmiştir: )


İşte bu ayet ile Harici'ler, Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyen Veliyyulemir'lerin (Mümin'lerin emirlerini) Tekfir etmeye delil olarak getirirler.


(İşte muhalifler bu nakilden önce Şeyhulislamın zikrettiği sözünü silmişlerdir. Ki ibni Teymiyye'ye kendi fasid ve sapık görüşlerini yapıştırmak için. Ama Allah c.c. onların pisliklerini ortaya çıkartmıştır. Demek ki Şeyhulislam, büyük günah işleyenleri Tekfir eden Harici'lerden bahsederken bunu demiştir. Evet, resmen büyük günah işlemekten söz ettikten bir cümle sonra bunu zikretmiştir. Deme ki Allah'ın kanunlarını değiştiren, bazen bile olsa Hududlarını uygulamayn kişi hakkında söz etmemektedir. Sonra şöyle devam eder)


Bundan sonra da onlar (Harici'ler) kendi itikadlarının Allah'ın hükmü olduğunu iddia ederler.


(İşte İbni Teymiyye burada Harici'lerin hükmünün Allah'ın hükmü olmadığını ispat etmiştir. Demek ki asıl olarak hakim şeriat ile yönetir. Harici ise Allah'ın hükmünün tersini ister. Bunu aklında tut. Birazdan bunu hatırlatacağım inşallah.)


İnsanlarda bu meselede burada zikredilmeyecek kadar şeyler zikretmişlerdir. Benim zikrettiğime de ayetin gelişi delalet eder.


Kastedilenşey de: Adalet ile hükmetmek mutlak mana da, her zaman ve her yer ve herkes için Vacip'tir. Allah'ın Muhammed'e s.a.v. indirdiği hüküm ile hükmetmek özel bir adalettir. Bu adaletin en özeli ve en güzelidir. Bununla hükmetmek Peygambere s.a.v. ve onu takip eden herkes için Vacip'tir.


Kim de Allah'ın hükmü ile iltizam etmezse kafirdir(Burada da şeriatı değiştirmenin Küfür olduğuna vurgu yapıyor). Buda ümmet için ihtilafa düştükleri heşeyde Vacip olan bir şeydir. İster itikadi, ister de ameli meselelerde olsun.


(Allah) şöyle demiştir: İnsanlar bir tek ümmetti. Allah müjdeleyici ve korkutucu peygamberler gönderdi ve onlarla beraber insanların ihtilafa düştükleri şeylerde aralarında hüküm vermeleri için hak kitablar indirdi. Halbuki kitab verilmiş olanlar, kendilerinde açık deliller geldikten sonra aralarındaki ihtirastan dolayı ihtilafa düştüler…(Bakara 213.ayet)


Ve şöyle demiştir: İhtilafa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm Allah'ındır…(Şura 10.ayet)


Ve şöyle demiştir: Bir şeyde ihtilafa düştüğünüzde onu Allah'a ve Rasulu'ne geri çevirin…(Nisa 59.ayet)


İşte ümmet içinde müşterek meselelerde sadece Kitab ve Sünnet ile hükmedilir. Hiç kimsenin, hiçbir alimin ve hiçbir Emir'in ve hiçbir hocanın ve hiçbir Kralın sözü ile zorunlu tutmaya hakkı yoktur. Kim de insanlar arasında Kitab Sünnet ile değilde, bu şeylerden her hangi biri ile hükmedileceğini iddia ederse o kişi kafirdir.


Müslümanların hakimleri ise Muayyen meselelerde hükmederler.


(Görünene göre burada eksik birkaç cümle, veya birkaç kelime eksiltilmiştir. Umulur ki tahrif yoktur!)


Külli meseselerde böyle hükmetmezler. Onlar eğer Muayyen meselelerde hüküm verirlerse, bu durumda Allah'ın kitabı ile hükmezdilmesi gerekir. Eğer yoksa (bu hüküm Kuran'da bulunmadı ise) bu durumda Allah'ın Rasulu'nun s.a.v. Sünnet'i ile hükmedilir. Eğer onda da bulunmazsa, bu durumda Hakim kendigörüşü ile ictihad eder…


Burada bundan kasıd: Genel olarak Müminlerin arasında çıkan olaylarda sadece ilim ve adalet ile konuşulması gerekildiğidir. Bu meseleler de Allah'a ve Rasulu'ne geri çevirilir. İşte bu işler Sahabe'lerde daha da açık şeylerdir.


Eğer birisi Kral veya Hakim veya Emir veya Hoca ve benzerlerine, bazı Veliyyul Emir'lere dil uzatırsa, onu (Haksız yere, şeriatla yönettiği halde) Kafir sayıp onun vilayetinde başkasının hakkına düşmanlık ettiğini iddia ederse, ondan başkasını Alim ve Adaletli ve her hatadan ve günahtan ayrı kişi sayarsa, bundan sonra ilkini (kendsinin tekfir ettiğini) seven ve onu dost edineni Kafir veya Zalim yapıp, onunda sövülmeye laik birisi olduğunu söylerse, bundan sonra da onu sövmeye başlarsa, işte bu durumda o kişi hakkında ilim ile konuşulması lazım…


İşte kim ister hayatta olsun, ister ölü olsun, Mümin birisine (Harici'lerin yaptığı gibi) eziyyet ederse, bu durumda bu ayetin kapsamına girmiştir. Eğer Müctehid ise de onun bir günahı olmaz…(5.clt. 88.s.)


Derim ki: Bu kadar imamın sözünü uzunlamasına aktardıktan sonra açıktan görülüyor ki, İmam ibni Teymiyye bu dediğinde Günah işleyen Hakimlerin tekfirinden bahsetmiştir. Bunların Tekfirini yapanların sadece Harici'ler olduğunu zikretmiştir. Kesinlikle de şeriat ahkamını terk eden Hakimlerden bahsetmemiştir.


İki: Eğer Şeyhulislamın burada kasd ettiğinin, büyük günah ile değilde, başka şeyler ile Hakimleri tekfir edenleri Harici'lerden saydığı iddia edilirse, bu durumda Haccac'ı Tekfir eden Selef'in cumhurunuda bu kişilerin arasına koymak lazımdır. Bunuda diyen, Mürcie'nin ta kendisidir. Şeyhulislamda Selefe böyle bir ithamdan çok uzaktır.


Eğer Müslüman Hakimleri Tekfri etmek Harici'lik ise, işte selef ulemasının bir çoğu Haccac'ı Tekfri ettiler ve ona karşı çıktılar (Huruc ettiler) ve savaştılar.


Onlardamı Harici acaba?


Şeyhulislam o Selef ulemasını Harici'mi görüyor acaba?


Elbetteki Şeyhulislam, Selefi harici'lik ile itham etmekten en uzak kişidir.


İbni Ebi Şeybe, İman adlı eserinde Haccac'ı tekfir eden alimlerin bazılarını zikretmiştir. Yine Tarih kitapları Alimlerin Haccac'a karşı ayaklanmalarını ve onu Tekfir etmelerini tafsilatlı bir şekilde açıklamıilardır. Hafız ibni Kesir, el-Bidaye ve en-Nihaye'de bu meseleyi en güzel açıklayanlardan birisidir. Dileyen muracaat edebilir.


İşte kim Şeyhulislam bu dediğinde Hakimleri büyük günah işlemek dışında da Tekfir etmenin Harici'lik olduğunu iddia etti derse, bu durumda Selef'ten bir sürü alimleride bu kişilerin arasına koyması gerekmektedir.


Üç: Şeyhulislam aynı eserde demiştir ki: Şüphe yok ki Harici'ler bütün mezheplerden ayrılarak, şu meseleleri bir tek kendileri söylemişlerdir: Günahlar ile Tekfir etmek, Ali'yi r.a. tekfir etmek, Peygamberin Allah'tan nakletmediği şeylerde ona itaat etmemek, onun (ganimette) paylaştırmakta zulüm etmesinin caiz olduğu, Mutevatir olan ve Kuran'a muhalif olduğu zannedilen Sünnet'i inkar etmek, Hırsız'ın (elinin) dirsekten kesilmesi ve benzerleri(3.clt. 266.s.).


Derim ki: İşte Şeyhulislam, Harici'lerin kalan mezheplerden ayrı oldukları meseleleri sayarken, büyük günah ile tekfir etmelerini zikretti.


Yine bakarsak, muhaliflerin naklettiği bir önce zikrettiğimiz sözünde de, Harici'lerin bir tek bir sıfatını zikretti. O da: Müslüman hakimleri tekfir etmek.


İşte buradan anlarız ki, Şeyhulislamın Müslüman hakimleri Tekfir edenlerden kasd ettiği, büyük günah işleyenleri Tekfir eden Harici'lerdirler. Şeyhulislam Allah'ın Hududlarını uygulamayanları kasd etmemiştir. Buna da çok dikkat edelim. Bunu anlayan, muhaliflerin Şeyhulislam'ın sözünü nasıl tahrif edip maksadını değiştirdiklerini rahatça anlayabilir.


Dört: Şeyhulislam İbni Teymiyye ve Muhammed bin Abdulvehhab gibi büyük alimlerin eserleri, küfür sistemleri ve onların saptırıcı hocaları tarafından tahrif edilmiştir. Nasıl ki bunu başka risalelerimizde ispat etmiştik. Bu nedenle bu zikredilen nakilin sıhhatine güven olmaz.


Hatırlarsak, yukarıda Şeyhulislamın sözünün hepsini uzunlamasına zikrederken, bir yeri hatırlatacağımı zikretmiştim. İşte bu önemli bilgiyi ortaya çıkarmanın vakti gelmiştir.


Hatırlatacağımı söylediğim nakil İbni Teymiyye'nin şu sözüdür: Bundan sonra da onlar (Harici'ler) kendi itikadlarının Allah'ın hükmü olduğunu iddia ederler.


Bu dediğine dikkat edelim.


Yukarıda muhaliflerin naklettiği sözü tekrar zikredelim:


İşte bu ayet ile Harici'ler, Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyen Veliyyulemir'lerin (Mümin'lerin emirlerini) Tekfir etmeye delil olarak getirirler. Bundan sonra da onlar (Harici'ler) kendi itikadlarının Allah'ın hükmü olduğunu iddia ederler.


[FONT=&amp]وهذه الآية مما يحتج بها الخوارج على تكفير ولاة الأمر الذين لايحكمون بما أنزل الله ثم يزعمون أن اعتقادهم هو حكم الله


Derim ki: İşte bu nakile bakarsak, aslında zikredilen sözün şu şekilde olmasının daha doğru olduğunu göreceğiz:


İşte bu ayet ile Harici'ler, Allah'ın indirdiği ile hükmedenVeliyyulemir'lerin (Mümin'lerin emirlerini) Tekfir etmeye delil olarak getirirler. Bundan sonra da onlar (Harici'ler) kendi itikadlarının Allah'ın hükmü olduğunu iddia ederler.


[FONT=&amp]وهذه الآية مما يحتج بها الخوارج على تكفير ولاة الأمر الذين يحكمون بما أنزل الله ثم يزعمون أن اعتقادهم هو حكم الله


Derim ki: İşte dikkat edersek, göreceğiz ki Mürcie'ler, buraya bir ''La'' harfini ekleyip manayı tam manada tersine çevirmeye çalışmışlardır.


Yani aslında Şeyhulislam şunu söylemek istemiştir:


İşte Harici'ler, Allah'ın hükmü ile hükmeden Hz. Ali gibi Veliyyul Emirleri tekfir ederler.


Peki neden Tekfir ederler?


Çünkü kendi sapık görüşlerinin Allah'ın hükmü sanarlar.


Ama aslında, Harici'lerin görüşü Allah'ın hükmüne uymadığı gibi, Harici'lerin Tefir ettikleri Veliyyul Emirlerin görüşü de Allah'ın hükmüne uymaktadır.


Misal olarak diyebiliriz ki: Hz. Ali r.a. Ebu Musa el-Eşari'yi hakem tayin etmek ile Allah'ın hükmü ile hükmetti. Ama Harici'ler ise bunu Allah'ın hükmü olmadığını iddia ettiler ve Hz. Ali'yi r.a. Tekfir ettiler.


İşte bu zikrettiğim altın ile yazılan önemli bilgi, muasır Mürcielerin bu şüphelerini kökten yerle bir etmektedir. Allah'a şükürler olsun…


Ama yine de biraz önce zikrettiğimiz gibi, bu sözün tahrif edilmediğini bile söylesek, bu durumda bile imamın sözünde Mürcielerin görüşünü destekleyen her hangi bir şüphe yoktur.


İşte kardeşim, ben senin için muhaliflerin şüphe olarak zikrettikleri en önemli nakilleri zikrettim. Bunlar dışında başka bir nakil görürsen, bu dediklerime kıyas edersin. Bu durumda Mürcie olan sapık kişinin iddiasının batıl olduğunu anlarsın.


Önemli olan, bu dediklerimden, önceden zikrettiğim şu kuralı çıkartmaktır: Alimler Maide 44. Ayeti vb. ile büyük günah işleyenin Kafir olacağını delil getiren, Hz. Ali ve Hz. Muaviye gibi Sahabe'lerin büyüklerini Tekfir eden Harici'lere reddiye olarak biraz önce zikrettiğimiz sözlerini söylemişlerdir.


Bu reddiyeleri, şeriatı değiştiren ve Allah'ın hududlarını uygulamayan kişi ile alakası yoktur. Nasıl ki bunu Allah'ın izni ile ispat ettik.


En doğrusunu Allah c.c. bilir.




Tağut ne demektir?




Bilinmesi gerekir ki günümüzdeki hükümetlerin küfrü, sadece şeriatı değiştirdiklerinden değildir. Zaten bizler eğer Muasır hükümetlerin Kafir olduklarını ispat etmeye kalksak, Hakimiyyet meselesinden önce, Muasr hükümetlerin onlarca küfürlerini ispat ederiz. En basiti: Bu hükümetler kendileri gibi Kafir sistemlere destek çıkmaktalar ve Müslümanları Allah yolundan alıkoymaktalardır. Buda tek başına küfürdür.



Yine bir sürüsü namaz kılmamaktalar. Buda tek başına bir Küfür'dür.


Bir sürüsü hapishanelerinde Allah'a ve Rasulune ve alimlere dil uzatıp onları söövüyorlar. Nasıl ki Arabistanın Hapishanelerinde bunlar olduğu gibi. Nasıl ki bunu Şeyh Ebul Leys el-Kasimi el-Libi, Arabistan hapishanelerinden çıktıktan sonra ''Fecr'' dergisine yaptığı reportajda zikretmiştir. Bunlar gibi onlarcaını sayabiliriz.


Şimdi bizler Tağut kelimesinin açıklamalarına bakarak, Muasır hükümetlerin Tağut olduklarını ispat edelim inşallah.



Kuran'da "Tagut":





Allah şöyle buyurmuştur: [257] ((Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlere gelince, onların dostları da tâğuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürürler. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar.))(bakara suresi)



Yine şöyle buyurmuştur: [60] ((Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tâğut'a inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, Tâğut'un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.))(nisa suresi)


Yine şöyle buyurmuştur: [76] ((İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise tâğut yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın kurduğu düzen zayıftır.)) (nisa suresi)


Yine şöyle buyurmuştur: [60] ((De ki: Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size haber vereyim mi? Allah'ın lânetlediği ve gazap ettiği, aralarından maymunlar, domuzlar ve tâğuta tapanlar çıkardığı kimseler. İşte bunlar, yeri (durumu) daha kötü olan ve doğru yoldan daha ziyade sapmış bulunanlardır.))(maide suresi)


Yine şöyle buyurmuştur: [36] ((Andolsun ki biz, "Allah'a kulluk edin ve Tâğut'tan sakının" diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik. Allah, onlardan bir kısmını doğru yola iletti. Onlardan bir kısmı da sapıklığı hak ettiler. Yeryüzünde gezin de görün, inkar edenlerin sonu nasıl olmuştur!))(Nahl suresi)


Yine şöyle buyurmuştur: [17-18] ((Tâğut'a kulluk etmekten kaçınıp, Allah'a yönelenlere müjde vardır. (Ey Muhammed!) Dinleyip de sözün en güzeline uyan kullarımı müjdele. İşte Allah'ın doğru yola ilettiği kimseler onlardır. Gerçek akıl sahipleri de onlardır.)) (Zumer suresı)



Hadislerde Tagut:




Burada Tağut kelimesi ile alakali butun Hadisler degilde, sadece misal babindan bazilarini zikredecegim. Konu uzerinde zayif rivayetlerin bulundugunuda aciklayacagim insallah. Ayrica imam Buhari ve Muslim'de olan hadislerde de Tagut ile alakali hadisler olduguna deyineceyim insallah.



Bilinmesi gerekir ki "Tagut" Kuran'da ve Sahih Sunnet'te rivayet olunan konulardandir.


Konu uzerinde misal babindan Bir hadis: Bilindigi gibi Muminlerin ahirette Allah'i c.c. goreceklerine dair Mutevatir derecesine ulasan hadisler rivayet edilmistir. Iste bu hadislerden biriside Ebu Hureyre'nin su rivayetidir:


Insanlar soyle demislerdi: Ey Allah'in Rasulu: Bizler rabbimizi kiyamet gunu gorecekmiyiz?


Dediki: Sizler bulutsuz bir havada gunesi gormekte zorlaniyormusunuz?


Dediler ki: Hayir.


Dediki s.a.v.: Ayin ortasinda "Ay"i gormekte zorlaniyormusunuz?


Dediler ki: Hayir.


Dediki s.a.v. : Ayni sekilde Allah c.c. kiyamet gunu gelecek ve soyle diyecek: Kim neye tapiyorsa taptigi seyi takip etsin. Iste gunese tapanlar gunesi takip eder. Aya tapanlar ayi takip eder. Tağut'a tapan Tağutu takip eder. Bu ummet ise munafikleri ile birlikte tek baslarina kalirlar…


Derim ki: Senedinde İbrahim bin İsmail El-ensari vardir. imam Buhari kendisi sahihinde bu ravi'den hadis rivayet etsede, kendisi cok hatali oldugunu belirtmistir. Yine genel olarak hadis alimleri bu ravi'nin zayif oldugunu soylemislerdir. Bu nedenle hadis bu lafzi ile zayiftir.


Bilindigi gibi, bir ravi'nin Sika bir ravi olmasi icin, sadece Imam Buhari'nin veya Muslim'in ravilerinden olmasi yetmez. Bunu bir suru hadis alimi eserlerinde soylemislerdir. Yukarida isaret ettigimiz Seyh Musaad Besir'in "imam Hakim'in hadis tashihi" adli risalesinde bu konuya deginmistir. Muracaat edilebilir.


Bu hadisi zikrettigim metin ve senedi ile imam Darukutni Er-ruye adli eserinde zikretmistir.


Ama ayni Hadisi imam Muslim'in sahihinde Tagut kelimesinin su sekilde gectigini gordum: Ve Tagut'lara tapanlar ise Tagut'lari takip edeceklerdir(Çoğul ifadesi ile).


Derim ki: Bu ifade goruldugu gibi imam Msulim'in sahihinde olmasi Tagut ifadesinin sahih bir sened ile geldigini bizlere gostermektedir. Ayrica "Tagutlar" ifadesi ile hadisin bir benzeri, imam Buhari'nin sahihinde de gecmistir.


Baska bir hadis: Ebu Hureyre r.a. soyle anlatiyor: Bizler bir gun Allah Rasulu'nun s.a.v. etrafinda halaka iken, Seniyye'den olan bir genc yanimiza çıkıverdi. Bizlerde onu gorunce dedik ki: O genc kisi bu gencligini ve hareketliligini ve siddetini Allah yolunda kullansa idi. Iste bizim bu dedigimizi Peygamber s.a.v. isitti. Bunun uzerine soyle dedi: Allah'in ipi sadece iplerden bir iptir. Alah'in ipleri ise cok fazladir. Kim annesinin ve babasinin pesinde iyilik amaci ile kosup onlara yardim ederse, iste o Allah yolundadir. Kim ailesine yardim icin onlarin pesinde kosarsa iste o Allah yolundadir. Iffteni koruma adina kendinin iyiliginin pesinde kosarsa, o Allah yolundadir. Kimde cogalmanin ve iftihar etmenin pesinde kosarsa, iste o kisi "Tagut" yolundadir.(El-metalibu El-aliye)


Derim ki: Senedinin genel olarak ravileri "sika" yani guvenilir olsada, Riyah El-kaysi adli ravi ise Saduk derecesinde olup hadisleri Hasen'dir. Cunku Riyah'i, ibni Hibban Es-Sikat adli eserinde zikretse bile ibni Hibban'in sika demesi, hadis muhakkiklerinde makbul gorulmedigi icin bir hiç sayilir. Imam Ebu hatim Er-razi ise "Saduk" demistir(Sika ile Zayif'in arasi. Yani zayif degil ama Sika derecesine de ulasamamis, alimlerin cogu Saduk ravi'nin rivayetini kabul etmislerdir. Saduk Ravi'nin rivayet ettigi hadise "Hasen" demislerdir). Imam Ebu Hatim genel olarak Tadil ve Tecrih'te orta yollu birisi oldugu icin sozune dayanilir. Bu iki alim disinda bu ravi hakkinda Cerh ve tadil yonunden konusan hic kimseyi gormedim.


Imam Ebu Nuaym El-Asbahani, El-hulye adli eserinde bu hadisi zikrettikten sonra: "Eyyub Es-sihtiyani'den rivayette Riyah teferrud etmistir" demistir.


Bu hadisi imam Asbahani'nin El-hulye'de zikretmesi disinda, imam ibni Cevzi "El-birri ve Es-sile" adli eserinde, Ali El-heysemi "Kesfulestar"da yine "Riyah" kanali ile zikretmislerdir.


Kesful-El-estar'in sahibi Hafiz Heysemi bu hadisi sadece Riyah'in rivayet ettigini belirtmistir.


Yine imam ibni Rahuyeh'in musnedinde zikredilmistir. Senedinde Harun bin Rasid vardir. Harun ise mechuldur.


Imam Taberani ise Mucemu Es-sagir adli eserinde hadisi Ismail bin Muslim El-mekki kanali ile zikretmistir. Ismail'de imam Ahmed gibi buyuk alimlerin dedigi gibi: Munker'dir. Ama yine ayni eserde ayni hadisi Riyah kanaliyla da zikretmistir.


Iste goruldugu gibi sened yonunden itimad edebilecegimiz sadece Riyah'in rivayeti vardir. O da en fazla Hasen derecesine ulasabilir.


Baska bir hadis: Imam Taberi tefsirinde, Bakara 76.ayetin aciklamasinda "Mektu" olarak Mucahid'in soyle dedigini rivayet etmistir: Kureyze gunu Allah Rasulu s.a.v. kalkip dusmanin kalelerinin altinda dikildi ve soyle dedi: Ey Maymunlarin kardesleri. Ey Domuzlarin kardesleri. Ey Tagut'a tapanlar.


Bunun uzerine dediler ki: Bunu kim Muhammed'e haber verdi?...(sonrada ayetin nuzul sebebinden bahsetmistir)


Ayet ise şudur: [74] (((Ne var ki) Bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha da katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukarıdan aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir.))


Derim ki: Bu "mektu"(kopuk) eserin ravilerinin arasinda "Huseyn bin Davud"(isminden daha fazla meshur oldugu lakabi ise: "Suneyd"dir) adli ravi vardir. Kendisi Suneyd diyede bilinir. Imam Ahmed bin Hanbel gibi buyuk alimler bu Ravi'nin guvenilir olmadigini zikretmislerdir. Heleki Haccac bin Muhammed El-missisi'den zikrettigi rivayetlerde guvenilir olmadigini ve tedlis yaptigini aciklamistir. Bu Hadisi'de zikrettigim Haccac kanali ile rivayet etmistir. Eski alimlerin hepsi(Mutekaddimun) bu ravi'yi bu sekilde bilirler.


Hatip Bagdadi ise eski alimlerin Suneyd'i Cerh etmelerine sasirarak, kendi hocalarindan olan buyuk Hadis ulemasinin bu Ravi'nin hadislerini kabul ettiklerini soylemistir. Ama hocalarinin kim olduklarini zikretmediginden ve isimleri mubhem kaldigindan(bilinmediginden) dolayi bu sozu Tadil yonunden bir fayda vermemistir. En fazla kendisi hocalarinin gorusunde oldugu icin Suneyd'in adaletini biraz guclendirsede, eski alimlere genel olarak muhalefet ettigi icin, bununla birlikte Cerh Tadil'e mukaddem oldugu icin yine Suneyd zayif bir ravi olarak kalmaktadir.


Derim ki: Bu hadisi senedi ile imam Taberi'nin tefsiri disinda baska bir kitapta bulamadim.


Baska bir hadis: Rivayet olunduguna gore, Peygamberimizin s.a.v. yazdirdigi bir mektupta "Taguta tapmayi birakin" lafzi gecmektedir. Ama bu aslinda hadis degil uydurmadir. Cunku senedindeki "Davud bin Muhabbir" adli Ravi yalanci bir ravi'dir. Ayrica imam Ahmed, Davud hakkinda; "hem hadisten anlamaz, hemde yalanci" demistir.


Bu uydruma rivayeti, ibni Hacer El-metalibu El-aliye'de zikrederken, imam Busiri ithafu El-hayra adli eserinde zikretmistir. Yine Nuruddin El-heysemi Bugyeti El-bahis adli eserinde zikretmistir.


Baska bir hadis: Enes bin Malik'ten rivayet olunduğuna gore, Peygamberimiz s.a.v. cihada bir grup gonderdigi zaman onlar ile medine'den cikmadan konusurmus. Bir seferinde ise cikarlarken soyle demis: Allah'in ismi ile cikin, Peygamberin Sunneti uzerine cikin, Allah yolunda Allah'in dusmanlarini oldurun. Sizlerin oluleriniz Cennetlerde riziklandirilirlar ve onlar olmus degildirler. Onlarin oluleri ise Tagut yolunda olmuslerdir ve azap icindedirler. Yasli bitkin insanlari oldurmeyin. Kucuk cocuklarida oldurmeyin. Kadinlarida oldurmeyin. Savasta asiriya kacmayin. Ganimetlerinizi birlestirin. Salih olup islah edici seyler yapin. Ihsanda bulunun. Suphesiz ki Allah ihsan edicileri sever.


Derim ki: Bunun senedinde "Ebu Cafer Muhammed bin Suleyman El-Basri" adli ravi vardir. Hadis ulemasinin bir kismi, Imam Zehebi basta olarak bu ravi'nin yalanci oldugunu soylemislerdir. Yine baska alimler zayif oldugunu soylemislerdir.


Hadis Metin ve mana itibari ile dogrudur. Ama ulasabildigim kadari ile bizim sahid olarak ihtiyacimiz olan Tagut kelimesinin gectigi sahih rivayetler yoktur.


Bunu imam Et-Temmam Er-razi, kendi faidelerinde (fevaidu Et-temam diye meshur olan eserinde) zikretmistir.


Baska bir Hadis: Namazda fatiha okundugunda, her bir ayetten sonra Allah'in konusmasini zikreden hadisler elbetteki meshur ve sahihtir. Imam Beyhaki ise "Suabu El-iman" adli eserinde ise bu hadisi Abdullah ibni Abbas'in r.a. rivayeti ile zikretmistir. Fatiha'nin 7.ayetinde "gazaplananlar" ifadesini "
Tagut'a ibadet edenler" diye tefsir etmistir. Tagutunda Seytan oldugunu zikretmistir.


Ama bu hadisin bu lafzi ile rivayet edilmesi sahih degildir. Cunku senedinde "Ebu Zekeriyya" diye adi gecen kisinin kim oldugu bilinmemektedir. Yani Mechuldur. Bu nedenle Hadis bu lafzi ile sahih degildir.


Tagut kelimesinin Seytan seklinde tefsir edilmesi ise dogru bir aciklamadir. Cunku Hz. Omer r.a. Tagut'u Seytan diye tefsir etmistir. Bunu imam Buhari sahihinde "Muallak" olarak nakletmistir.


Iste goruldugu gibi, Tagut hakkinda zikredilen hadislerin bazilarini zikredip senedleri uzerinde hizlica bilgi vermeye gayret gosterdim. Tagut kelimesi uzerinde gelen hadislerin bir cogunun zayif oldugunu, ama bununla birlikte sahih olanlarininda oldugunu gormus olduk.


Ayrica konu ile alakali baska hadislerde var. Hepsini burada zikretmedim. Sadece hadislerde Tagut'un gectigini aciklamak istedim.




Sahabenin ve onlardan sonra gelen Selefin Tagut kelimesi uzerinde yaptiklari aciklamalar





Bilindigi Selef'ten konu uzerinde cok fazla nakiller geldigi icin bir kac misal ile yetinecegiz insallah.


Tagut kelimesini Seleften olan Sahebeler ve Tabiinler ve onlardan sonrakiler, kimisi genel manada aciklamistir. Kimisi ise Tagut'un manasinin icerdigi bir mana ile aciklamistir. Simdi iki sekilde yapilan aciklamalar icin misal verelim:


Cabir r.a. soyle demistir: Cuheyne'de ve Eslem'de ve butun bolgelerde, basvurup tehakum ettikleri Tagutlar bir idi. (o Tagut'lar ise: ) Seytan'in uzerlerine inip musallat oldugu Kahin'lerdir.


Derim ki: Burada Cabir'in r.a. Tagut kelimesinin manasinin genis oldugunu belirterek, kasd ettigi Tagutun ne oldugunu acikladigini goruyoruz. Bu nedenle bu sozunden mana cikararak soyle diyebiliriz: Allah disinda başvurup muhakeme edilen herşey Tağut'tur.


Derim ki: Bu nedenle Tağut teriminin içine günümüzün Mahkemeleride girmektedir. Suphesiz ki Allah'in indirdigi disinda hukmedilen bu yerler Tagut degilde ne olsun?


Ömer r.a. ise Tagut'u su sekilde zikretmistir: Tagut Şeytan'dir(yukarıda zikrettigimiz gibi imam Buhari Sahihinde rivayet etmistir).


Burada da Hz Omer'in r.a. Tağut'un içerdigi bir mana ile açıkladığını görmekteyiz. Veya Tağut ile hukmetmeyi Seytan emrettigi icin Seytani yapilan bir iş olarakta kasd ettigini soyleyebiliriz. Yani: Her Tagut'a Seytan denilebilir. Bu nedenle gunumuzun sistemleri "Taaguutii" sistemdir derken: Seytani sistemlerdir de diyebiliriz. Yani Seytan'in emir verdigi ve hak'tan saptirdigi butun Kufur'lerin Tagut oldugunu soleyebiliriz.


Selef'ten olan İkrime ise soyle demistir: Tagut: Kahin'dir.


Derim ki: Yine bu imamin Tagut kelimesinin icerdigi bir mana ile tefsir ettigini gormeteyiz.


Iste zikrettigim bu üç "Eser"i imam Buhari sahihinde Nisa suresinin 43.ayetini zikrettikten sonra zikretmistir.


Bizler ayetlerde zikredilen Tagut kelimesinin icerdigi manaya bakarsak, Allah'in hukmu disinda her hangi bir tapilan hukum oldugunu soyleyebiliriz.


Bu nedenle imam Taberi'nin, Tagut'un Allah disinda kendisi istegerek veya istemeyerek tapilan hersey oldugunu zikretmistir. Ister insan olsun ister Hayvan ister Cemad(Fethulbari).


Imam ibnulkayyim ise, Tagut hakkindaki alimlerin butun goruslerini toparlayarak Tağut'un manasinin su sekilde oldugunu beyan etmistir: Kul'un, "tapilan" veya "takip edilen" veya "sözü dinlenen" seylerde haddi asmasidir(Ilamu El-muvakka-in).


Hafiz ibni Kesir ise, Tefsirinde Tagut'un Seytan'in insanlari saptirtmaya calistigi Allah disinda tapinilan her sey oldugunu zikretmistir. Goruldugu gibi bu aciklama imam ibnulkayyim'in aciklamasi gibi kapsamli bir aciklamadir.


Yine tefsirinde imam Malik'in soyle dedigini zikretmistir: Tagut Allah disinda tapinilan herseydir.


Basta zikrettigim gibi konu uzerinde seleften gelen baska nakillerde olsa burada bunlar ile yetinelim.


Iste bizim itikad ettigimiz Tagut anlayisi budur. Sahabenin ve Selefin anlayisinin tıpkı aynisi.


Gunuzmudeki hukumetler, Şerait disindaki hukumlerle hukum verdiği için ve şeriati silip cöpe attıkları için bizlerin onlara bir Müslüman olarak Tağut dememiz gerekir.



Muasır Mürcie'lerin büyüklerinden Hakimiyyet hakkında bazı sözleri ve bu Mürcielerin riddetlerinin ispatı



Muasır Mürcie'lerin Allah'ın şeriatını değiştirenin Küfrü hakkındaki sözlerinden bazılarını zikredelim.



Ben muhaliflerimizin bu konuda bize uyan onlarca sözlerini nakledebilirim. Ama sadece Mürcie fırkasını büyük kafir'lerini zikredeceğim. Sadece en meşhur üç tanesini zikredeceğim inşallah.


Abdulaziz bin Baz "Vucubu Tahkimi Şerullah ve Nebzi Ma Halefehu" adli eserinde şöyle demiştir: İnsanlarin ahkamlarinin ve goruslerinin Allah'in ve Rasulunun hukmunden daha iyi oldugunu itikad eden kiside iman yoktur … Ayni sekilde kim Seriati terk ederse ve onun yerine "El-hkamu El-vadiyye'yi" (yani sonrada cikmis Demokrasi gibi Dusturlari) ve insanlarin koydugu kanunlari gecirirse, bu kisi Allah'in hukumlerinin daha hayirli ve daha butun ve daha adaletli oldugunu itikad et bile(hukmu budur)


(Yani itikad etse bile o kisi mumin degildir. Yani kafirdir. Bu imamin bu sozunu bizim anladigimiz sekilde Şeyh Allame Ömer El-Hadduşi İhbaru El-evliya bi Mesrai Ehli Et-tecehhumi ve El-irca adli eserinde anlamistir)


Muhammed bin Salih el-Useymin bir dersinde şeriat disinda hukmedenin kafir olacagini soylemistir. Hatta namaz kilip oruç bile tutsa kafir olur demistir. Delil olarak da Maide suresinin "Kim Allah'in indirdigi ile hukmetmezse iste onlar kafirlerin ta kendisidir" ayetini delil getirmistir. İşte bu dedigini kendi kasetinde dinledim ve internetten bakilabilir. İbni Useymin bu konuda bir den fazla kayıtlı derslerinde bunu söylemiştir.


Ama bu ikisi, farklı derslerinde bu dediklerine tamamen muhalefet ederek, şeriatı değiştirmenin küfür olmadığını iddia etmişlerdir. Bunuda yapmalarının nedeni, Tağut hocalarını razı etmek babındadır!


Bundan sonra da muhaliflerimizin büyük hocalarının küfürlerini ve sapıklıklarını çok kısaca ve öz bir şekilde ispat edelim inşallah.



Muhammed bin Salih el-Useymin'in küfrünün ispati:





''et-Tahrir Fi Meseletit Tekfir'' adlı bir kaseti vardır. İbulkayyim tescilat merkezinden yayınlanmıştır. Bu kasette bir çok küfür içeren sözleri vardır. Bir kısmını zikredelim.


Utanmadan Allah'ın dini ile alay ederek diyor ki:


İlk önce, benim görüşüm şudur ki: Gençler bu mesele ile (Tekfir ile) uğraşmasınlar. Hakim Kafirmi? Yoksa değilmi? Ona karşı çıkmamız Caiz'mi? Yoksa değilmi?


Gençlerin ibadetleri ile uğraşmaları gerekiyor…


Derim ki: Bu kişi utanmadan Allah'ın dini ile alay ederek, Müslümanların artık Tevhid'i bırakıp, sadece Namaz ile uğraşmalarını istiyor.


Bizlerde diyoruz ki: Ey Allah'ın düşmanı, Ne Peygamberimiz s.a.v. nede Sahabeler nede Alimler senin dediğin bu pisliği ve küfrü söylememişlerdir.


Sen kimsin ki Allah'ın dinini alaya alıp, onun şeriatını değiştiren kişilerin küfrü hakkında konuşulmamasını tavsiye edebiliyorsun?


Halbuki alimlerin hepsi, her zaman ümmete Kafirlerin küfründen bahsetmişlerdir. Allah'a bu küfri sözden ve sahibinden sığınırız.


Aynı kasette şeriat'ı değiştirenin kafir olmayacağını ispat etme adına diyor ki:


Ama eğer genel olarak bunun üzerine ümmetin gitmesi için kanun koyarsa, bunu maslahat gereği görürse, bu konuda ona telbis edilmiş ise Kafir olmaz. Çünkü hakimlerin genelinde şeriat ilimlerinde cahillik vardır…


Eğer şeriatı biliyorsa, ama bununla (Küfri ve Tağuti sistem ile) hükmetti ise, veya kanun koydu ise, bunuda insanların üzerinde gittiği bir Dustur haline getirdi ise, bu durumda kendisinin zalim olduğunuda biliyorsa, hakkında Kitab ve Sünnet ile birlikte olduğunu söylüyorsa, bizler bunu Tekfir edemeyiz.


Derim ki: İşte bu kişi, Alimlerin İcma'sına muhalefet ederek, kendini Allah'ın yerine koyan, Allah'ın kanunlarını elinin tersi ile iterek, Küfür sistemlerini insanlara mecbur kılan kişilerin Müslüman olduklarını iddia ediyor. İşte bundan daha açık bir küfür nasıl olsun?


Mecmuul Fetavasında ise şu sözler geçmektedir: Küfür yapan ve Fasıklık eden cahiller ise, ya onlardan her hangi bir tefrit olmaz. Onların akıllarına da sadece bu (yaptıkları) amelin Mubah olduğu gelmiştir. İşte bunlar mazurdurlar. Ama hakka çağırılırlar. Eğer hala ısrarlı olarak devam ederlerse onlara gerektiği hüküm verilir. Ama eğer insan onun haram olduğunu, veya şirke götürdüğünü duyuyorsa, ama bunu aşağılayıp büyüklenirse, bu durumda cahilliği ile mazur değildir(2.clt. 127.s.).


Derim ki: Görüldüğü gibi bu adam, İslam ümmetinin tarihinde hiçbir alimin dile getirmediği bu Bidatı söylemiştir. Bir de bu kişiler utanmadan kendilerini Necid davası imamlarından addederler. Allah'ın laneti iftiracıların üzerine olsun.


Eskiden İmam Ebu ishak eş-Şirazi r.h. Eşari'ler hakkında şöyle demiştir: Eşari'ler, Hanbeli'lere kendilerini nisbet etmek ile Munafık oldular(Şeyhulislam Mecmuul Fetava'sındaki bir risalesinde nakletmiştir 3.clt. 228 / 4.clt. 17.s.).


Derim ki: Halbuki İmam Şirazi Hicri 476 yılında vefat etmiştir. İşte o zamanlar günümüzün bu sapıklarının Bidat'ları yanında ufak kalan Bidat sahipleri olan Eşari'ler hakkında bunu demiştir. O zaman, munafıklık yaparak kendilerini Necid ulemasına, hatta utanmadan İmam Ahmed bin Hanbel ve Acurri ve Ebu Davud ve Buhari gibi Selef ulemasına nisbet eden, ama onlardan beri ve uzak ve ayrı olan bu sapıklar hakkında ne diyelim ki?


Yine bu geçmiş nakilde Useymin adlı cahilin ne kadar kıt zekası olduğunuda görüyoruz. Cümlesinin sonunda ''bilen kişinin cahilliği ile mazur olmadığını'' söylüyor! Halbuki bilen kişi zaten cahil değildir! Bilen kişi cehalet ile mazur değildir denir. Ama bilen kişi cahilliği ile mazur değildir denmez.


Ama bu kişi, kendi bu küfrünü gizlemek ve sinsice insanların arasında yaymak adına bu hileyi yapıyor. Ki insanlar sansın ki Useymin'de belli hallerde cehaletin mazeret olmadığını söylüyor. Nasıl ki Necid ulemasıda öyleydi ya? Böylelikle insanları kandırmak ve dinden çıkarmak daha kolay olacak!


Hatta Useymin bunu demek ile yetinmemiş ve daha belalı bir söz söylemiş ve küfrünü açıktan ilan etmiştir. Yine Mecmuul fetavasına baktığımızda Küfür içeren şu sözleri göreceğiz.


Useymin diyor ki: Eğer biz bir kişinin risaleti (Peygamberi) inkar ettiğini görsek, veya bir kişinin Tağuta muhakeme olmayı helal gördüğünü görsek, veya bir kişinin Allahın hükmü ile hükmetmemeye helal dediğini ve bu hükmün Allah'ın hükmünden daha hayırlı olduğunu söylediğini görsek, ona Hücceti ikame ettikten sonra o kişinin Kafir olduğunu söyleriz(2.clt. 125.s.).


Derim ki: İşte bu Zındık kişiye göre, sen risaleti bile inkar etsen, ancak hücceti ikamet edildikten sonra Kafir oluyorsun. Risaleti inkar etmekten kasıdda Peygamberimizin s.a.v. Peygamber olduğunu inkar etmektir. Yani bu kişiye göre bir kişi Peygamberi bile inkar etse kafir olmaz. Onu tekfir edemezsin. Çünkü belki cahildir! Taki hücceti ikametten sonra kafir olur.


İşte bu kişi ve bunun itikadı üzere olanlar bu kadar Kafir kişiler. Utanmadan Efendimizi s.a.v. bile inkar edeni Tekfir etmekten çekinirler. Yerleride cehennem olsun inşallah.


Yine Useymin Suudi Arabistan tağutundan bahsederken şöyle demiştir: Bu ülke, Müslümanların ülkeleri arasında Şeriatı en hayırlı şekilde tatbik edenidir(Likaul Babul Meftuh no:956).


Derim ki: İşte günümüzün Murcieleri Şeriatı değiştirmeyi küfür görmeselerde şöyle derler: Eğer Küfür sistemi ile yöneten kişi kendi hükmünün Allah'ın hükmü olduğunu idia ederse Kafir olur.


Deriz ki: Madem ki öyle, işte bu sizin hocanız Useymin. Arabistan gibi Allah'a savaş açmış bir hükümetin Şeriat ile yönetildiğini iddia ediyor. İşte bu küfür'den daha büyük nasıl bir küfür olsun ki?


Unutulmasın ki bu kişinin fetvalarının geneli birbirlerine uyumsuzdur. Bir yerde Şeriatı değiştirmenin küfür olduğunu söylerken diyer yerde aksini söyler. Bunları yapmasının nedenide Suud tağutunu ilahı edinmesinden kaynaklanmıştır. Efendisi ve ilahı ondan ne isterse onu yapmıştır. Bir sonra zikredeceğimiz kişide aynen öyledir.



Abdulaziz bin Baz'ın küfrünün ispatı:




Abdulaziz bin Baz, Riyad'daki büyük Cami'deki derslerinden birisinde, Kafirlerin Emiri Fehd haç taktığında, haç takmasının küfür olup olmaması meselesinde sorulmuştur. Soru soran: bu, küfüre kadar gidermi? İfadesini kullandığında, Tağut'un müftüsü bin Baz şöyle demiştir: Hayır, bunlar normal şeylerdir… Veliyyulemir bu konuda maslahatın gerektiğini yapar…



Soru soran: Ey Hoca, haç var???!!!


Bin Baz: Haç bile olsa. Haç bile olsa. Onu alır ve sonra atar.


Soru soran: Ey hoca, onu giyiyor! Onu resmen giyiyor. Onu boynuna asıyor!


Bin Baz: Sonra onu çıkarır, sonra onu çıkarır(Büyük Cami kasetleri. No: 114. İkinci grup 209 numaralı kaset. Takva tesciller yayınları).


Derim ki: Bu küfür sözleri karşısında her hangi bir diyeceğimiz yok! Demek ki maslahat karşısında ne yapsan Kafir olmuyormuşsun! Ne güzel!


Müslümanları öldür, Kafir olma!


Şeriata savaş aç, Kafir olma!


Kuran'ı yak, Kafir olma!


Mücahid'leri öldür ve Kafilerin isteği üzerine onlara karşı savaş, Kafir olma!


Evet, Kafir'lerin beyeneceği ne güzelde bir dinmiş bu İrca dini…


Allah'ın laneti bütün Murcie'lerin üzerine olsun.


Yine bu ibni Baz diye bilinen kişi, Allah'a savaş açarak, Küfür sistemlerinin Şeri sistemler olduğunu söylemiştir. İşte şöyle demiştir: Suudi arabistan hükümeti sadece Bidat'lar karşısında çaba sarfediyor. Yine İslam dinindeki hurafatlar ile uğraşıyor. Yine Peygamberin s.a.v. nehyettiği aşırıcılık ile uğraşıyor(Mecmuul Fetava'sına bak 1.clt. 229.s.).


Derim ki: İşte bu şekilde Arabistan hükümetini övüyor ve içindeki küfürlerini İslam gibi gösteriyor, bunları dinden sasıyor.


Demek ki bu Kafir kişi için bu hükümet sadece ve sadece hakkı yayıyormuş.


Demek ki kendilerinin Müslümanları hapsetmeleri ve öldürmeleri ve hapiste Allah'ı sövmeleri hakmış!


Demek ki onların İslam ile alakaları olmayan Yemen şuyui hükümeti ile bir olmaları hakmış!


Demek ki Mekke ve Medine etrafında Nato askerlerini bulundurmak ve oraya sokmak hakmış!...


Böyle bir çok küfürlerini sayabiliriz. Allah'ım, bizi İslam'a hidayet ettiğinden sana şükürler olsun.


Acaba artık bunların Yahudi ve Haristiynlardan ne farkları kaldı ki? Sonuçta her ikiside Allah'a iftira atııyor ve onun dininde olmayan şeyleri onun dinindenmiş gibi görüyorlar! Yani böyle itikad ediyorlar. Bu o kişilerin inancı artık.


Artık Muasır Murcie ve bu cehennemliklerin talebeleri bıraksınlar bizler ile ameli küfürleri tartışmayı. İşte hocaları kalpten kafir olmuşlar. Dahasımı kaldı?


Bıraksınlar Şeriatı değiştirmenin küfür olmasını. İşte hocaları Küfür sistemlerine Şeriat sistemleri diyor ve Allah'ın dinine iftira atıyor!


Ama bu kişilerin talebeleri onları savunmakta ve bu küfürlerini yaymakta devam ediyorlar.



Bundan sonra kim hala bunları savunmaya devam ederse, bunların inancının hak olduğunu söylerse, bu durumda bilsin ki kendisi bu küfürlere razı gelmiş, hakı gördükten sonra ondan yüz çevirmiş, küfür imamlarını ilahı edinmiştir. Ne mutlu onlar için Cehennem!



Muhammed bin Nasir el-Albani'nin sapıklılığın ve küfrünün ispatı:




"Namazi Terketmenin Hükmü" adli eseride 67.s. şöyle demiştir: Suphesiz ki salih amellerin hepsi imani tamamlayacak seylerden ibarettir ve(Ehli sunnet'teki) bu gorus Harici'lere ve Mutezi'lelere muhalif goruslerindendir… eger birisi gelipte derse: Namaz iman'in sihhati icin bir sarttir ve onu terk eden cehennemde kalicidir, iste Harici'ler ile onlarin gorusunun bir kisminda birlesmis olur ve daha da tehlikelisi bununla Şefaat Hadisine muhalefet etmis olur.



Derim ki: işte bu kafir kişi, utanmadan Sahabe'yi Harici'lik ile itham etmiştir.


Silsileti es-Sahiha'da "gelecekte İslam'in hepsi gidecek, ne namaz ne de baska bir seyi kimse bilmeyecek, sadece "La ilahe illah" (Allah'tan başka bir ilah yoktur) diyecekler ve bu kelime onlari kurtaracak" Hadisini zikrettikten sonra şöyle demiştir: iste bu Hadiste fıkhi önemli bir fayda vardr, o da: La ilahe illah diyerek şehadet getirmek bir kisiyi kiyamet günü Cehennem ateşinden kurtarır. Hatta o kişi islamin beş sartindan veya baska her hangi bir seyi yapmasa bile. Namazi da kilmasa veya her hangi bir seyi yapmasa bile kurtarir.


Derim ki: Acaba La ilahe İllallah dese, ama Kuranın tahrif olduğunu iddia etse yinemi cennetlik olur ey Mürcie?


Neden bu Hadis'i kendi hevana uydu diye aldında, başka delilleri elinin tersi ille ittin?


Peygamberimiz s.a.v. Sahih Hadis'te, bir devenin üstünde Cihad eden kişi için Cennetin ona vacip olduğunu söylemiştir(Bu Hadis'i kendisi Silsiletus Sahiha'da tashih etmiştir).


Bu Hadis'ide öyle kalan delillere bakmaksızın okursan, La ilahe illalah demeyenin bile Cihad ettiğinde Cennet'e gireceğine delalet eder sanarsın? Bunu neden o yanlış ve bilgisiz ve cahil aklın ile almadın o zaman?


İşte bunlar, bu kişinin heva ve hevese uyduğunu gösterir.


Bazi kasetlerinde ve derslerinde Amelin cinsinin kufur oldugunu soyledigini gormketeyiz. Aksine baska sozlerinde ise Amelin cinsinin gitmesinin asla kufur olmadigini söylediğini gormekteyiz. Mesela "Et-tevhidu Evvelen ya Duatu El-islam" adli eserinde bir kac kere Amelin cinsinin gitmesinin kufur olmadigini soylemistir. Getiridigi deliller ise Murcilerin getirdikleri bilinen delillerden ibarettir.


Amelin cinsinin gitmesinden kasdımızda şudur. Bu Mürcie'ler derler ki: Bir kişi La ilahe İllallah derse, bundan sonra da ölene kadar hiçbir amle yapmazsa, o kişi Cennete girer!!! Buda Selef ulemasınca Küfür'dür. Beyan edeceğimiz gibi inşallah.


Yine Albani, Şeyh Sefer el-Havali'ye reddiye verirken Ed-duraru El-muteleli-e de 127.s. Şeyh Sefer'in namazi terk etmenin kufur oldugu sözünü zikredince, buna ilave olarak Namazin hepsini terk etmenin kufur olmasinin sebebinin kalpte imanin gitmesi oldugunu soylemistir.


Derim ki: Kafir Mürcie'nin bu sözü, kendisinin sadece bir şeyi kalbin ile helal görmek ile Kafir olacağına inandığını gösterir. Demek ki kişi söz ve Amel ile Kafir olmaz. Bunlar ancak içindeki küfre delalet eder!bu küri görüşten Allah'a sığınırız.


Yine bir fetvada Şeyh Albani'ye Allah ile dalga gecmek ameli bir kufurmudur? Yoksa itikadi bir kufurmudur? Sozunu kullandiginda Albani cevabinda "bu kufrun hic suphesiz kalp ile olan bir kufur oldugunu soylemistir"(Mevsua Turasu Seyh Elbani fi El-akide 5.clt. 522.syf.)


Derim ki: İşte bu sözü ise açıkça İrca fikri uzere oldugunu gostermektedir. Bu suphenin cevabinda ibni Hazm "el-Fisal" adlı eserinde şöyle demektedir:


... iste Allah'u teala isitilen bazi sozlerin bizzat kendisinin kufuroldugunu zukretmistir.


Yine Allah soyle buyurmustur: (Şayet onlara soracak olursan, diyeceklerdir ki: Andolsun ki biz, dalmış oyalanıyorduk. De ki: Allah ile, O'nun ayetleri ve peygamberleri ile mi alay ediyorsunuz? Mazeret beyan etmeyin, gerçekten siz, inanmanızdan sonra küfrettiniz. İçinizden bir topluluğu affetsek bile, mücrimler oldukları için bir topluluğa azab ederiz.)(Tevbe suresi 65-66).


İşte Allah'u teala burada "Allah ile, veya Ayetleri ile, veya Allah'in gonderdigi her hangi bir Peygamber ile dalga geçmenin kufur" oldugunu zikretmistir. Boyle yapani İmandan cikartmistir. Ve Allah'u teala,ben sizlerin kalbinizdeki kufru bildiğimden Kafir dedim dememistir. Suphesiz ki onlarin dalga gecmelerinin bizzat kendisi ile kafir olduklarini aciklamistir. İşte kim bu zikrettigim disinda baska bir sey iddia ederse Allah'a demedigini demis olur. Allah'a yalan soylemis olur…(3.clt. 114.syf.).


Yine ibni Hazm "Allah'a kufredip dalga gecmek kufur degildir, o kalpteki kufru gosterir" sozunun, Eş-Ari'lerin ve Cehmiyye'lerin gorusu oldugunu beyan etmistir. Yine bu gorusun Kuran'a ve Sunnet'e ve Icma'ya muhalefet ettigini beyan edip aciklamistir(El-fisal 3.clt. 241.syf. – El-iktisad fi En-ne El-kufra yekunu bi El-kavli ev El-fili ev El-itikad 29.syf.).


Imam ibni Nuceym şöyle demiştir: Suphesiz ki kim kufur kelimesi ile mizahlasirsa, veya oyun oynayarak kufur kelimesi ile konusursa, herkese gore kafir olmustur. Onun itikadinin ne oldugunda hiç itibar edilmez(El-bahru Er-raik 5..clt. 134.syf. – Nevakidu El-iman El-kavliyye ve El-ameliyye 1.clt. 42.syf.).


Seyhulislam ibni teymiyye Es-sarimu El-meslul adli eserinde bu konuyu cok tafsilatli bir sekilde aciklamistir. 513.s. ve ondan sonrasindaki sayfalara bakilirsa, Albani'nin suphesine uzunca ve cok guzel bir sekilde cevap vermistir. Mesela "küfür sozunu soylemek bizzat kendisi kufurdur" kuralinini ibni Hazm'in zikrettigi sekilde zikretmistir. Hatta Selef'ten bu yana hak ehlinin bu sekilde soylediklerini zikretmistir. Bununla birlikte "telazumu ezzahir ve elbatin" meselesine girmistir. Yani bir kisi bir soz ile kufre girerse, o kisi hem zahiri ile hemde batini ile kufur islemis olup kafir olur. Yani bir kişi eğer Küfri bir amel işlerse, bu ameli onun hem zahiren kafir olduğunu, hemde ameli ile yaptığı bu kürün içindeki İmanı çıkarttığını ve böylelikle batinende, yani içininde küfür ile dolduğunu ve Kafir olduğunu ispat etmiştir.


Yine Seyhulislam ibni teymiyye bir suru eserlerinde ve bir suru sozlerinde Amelin cinsinin gitmesinin Imanin gitmesi oldugunu aciklamistir. Misal olarak "El-imanu El-evsat" veya"Serhu Hadisu Cibril" isimleri ile bilinen eserine bakabilir.


Ayrica bu konudaki Ehli sunnet ile muhaliflerinin goruslerini ayiran sey, imam ibni Rahuyeh'in su sozudur: Mürcielerin asiriya kacarak soyledikleri deyimlerinden biriside şu oldu: Şüphesiz ki onlardan bazilari soyle derler: Kim ki bes vakit namazi, Ramazan orucunu, Zekati, Hacci ve genel olarak butun farzlari inkar etmeden terk ederse, bizler onu tekfir edemeyiz, onun isi Allah'a kalmistir, cunku o(ibadetlerin hepsinin farz oldugunu) kabul ediyor. (imam bu firka hakkinda soyle demistir:) iste boyle diyenlerin Mürcie oldugunda hic bir suphe yoktur(ibni Recep Fethulbari'de zikretmistir).


Ayrica Abdullah bin Omer'in r.a. kölesi imam Nafi'ye, Makal bin Ubeydullah El-absi soyle der: (Mürcieler) onlar derler ki: bizler Namazin farz oldugunu kabul ediyoruz, ama namaz kilmiyoruz. Bizler icki'nin haram oldugunu soyluyoruz, ama bizler iciyoruz. Anneler ile evlenmenin haram oldugunu biliyoruz, ama bizler evleniyoruz. Makal dediki: Bunun uzerine kendi elini benim elimden cekti ve sonrada soyle dedi: Kim bunu yaparsa o kisi kafir olur(imam Abdullah bin Ahmed Es-sunne'de Hasen bir Sened ile, imam Lalekai itikadi ehli Es-sunne'de zikretmislerdir).


Derim ki: Bu açıkça hiç Amel etmeyen Müslümandır diyen Mürcielere reddiyedir.


Veki bin Cirah ise soyle demistir: Bu Mürcieler ve Cehmiyyeler yeni seyler cikardilar. Cehmiyyeler ise "kafirdirler". El-merrisi de kafirdir. Sizler onlarin nasil kafir olduklarini biliyorsunuz. (Cehmiyyeler)Dediler ki: senin icin bilmek yeterlidir. Bu dedikleri kufurdur. Mürcieler ise iman amelsiz sozdur demislerdir, buda Bid'attir.(imam Buhari, Halku Ef-ali El-ibad)


El-Kufru Kufran kasetinde, Albani'ye şöyle sorulur: Bazı imamlardan bazı Eser'ler gelmiştir. Yine Halid bin Velid gibi bazı Sahabe'lerden gelmiştir. Yine İmam Ahmed gibi bazı imamlardanda geldiği gibi: Allah'ı ve Rasulunu söven kişinin kafir olduğunu söylemişlerdir. Bunu riddet olarak kabul etmişlerdir. Bunlar mutlak ile böylemidir(mutlak, kayıtsız şartsız manasındadır) ? Bizi faydalandırın.


Albani cevaben der ki: Bunun mutlak manada olduğunu kabul etmiyoruz. Sövmek cahilliktende (!!!) olabilir. Kötü terbiye nednei ile de olabilir. Gaflettende olabilir. Son olarakta kasıtsız, ve bilerekte olabilir. Eğer kasden ve marifetle (bunun küfür olduğunu bilerek) oldu ise, bu durumda bu riddettir. Bunda sorun yoktur. Ama eğer zikrettiğim şeylerin olması ihtimalı varsa (cahil olması falan…) bu durumda onu Tekfir etmemek ve ihtiyatlı davranmak İslami olarak, Tekfirde aşırıya kaçmaktan daha ehemmiyetlidir.


Derim ki: Bunu diyerek açıkça Alimlere savaş açmış, kendini bir şey sanarak Selef büyüklerine reddiye vermeye çalışmıştır. Allah'ı sövenin cahillik ile mazeretli görerek Kafir olduğunu ilan etmiştir.


İmam Hallal, es-Sunne adlı eserinde çok kuvvetli bir sened ile, İmam Veki'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:


Cehmiyye'ler derler ki: İman Kalp ile bilmektir(Yani kişi kalbi ile Müslüman ise bu yeterlidir. Yani Amel etmeye ihtiyac yoktur derler. Aynı Albani gibi! Veki şöyle devam eder).


Kim derse ki İman kalip ile bilmektir, (küfründen) tövbe ettirilir. Eğer ederse (bırakılır). Yoksa (Kafir olduğundan) boynu vurulur(5.clt. 122.s.).


Derim ki: İşte Veki r.h. burada açıkça Amel olmadan İmanın yeteceğini zikredenin Kafir olacağını zikretmiştir.


Yine "Fitnetu Et-tekfir" adli eserinde 72.s. soyle demistir: Bazi ameller ile kisi itikadi kufre dusebilir, cunku onun bu ameli kesin bir bicimde kafir olacagina delalet eder. Cunku onun bu ameli, icindeki kufru, dili ile cikarmasi gibidir. Nasil ki bile bile kasidli bir sekilde Kuran'a vuran ve uzerinde gezen kisi gibi.


Albani Hakimlere karsi Murted olduklarinda ne zaman karsi cikilmasi gerekildigi hadisinde "Acik bir kufur gormediginiz muddetce itaat edin" hadisini Serh ederken bu kufrun sadece itikadi kufur oldugunu zikretmistir. Yani acik kufur demek sadece kalp ile olan kufurdur(Mevsua Turasu Seyh Elbani fi El-akide 4.clt 489.s.).


Hatta Albani'ye şöyle soru sorulmuştur: Eğer Hakim kesin manada Kafir ise, bu durumda onu karşı çıkmak Caiz'midir?


Buna içi pislik dolu uzunca bir cevap vermiştir. Mesela şöyle der:


[FONT=&amp]فنحن ذكرنا دائماً وأبداً بأنّ الخروج على الحكام لو كانوا من المقطوع بكفرهم، لو كانوا من المقطوع بكفرهم، أنَّ الخروج عليهم ليس مشروعاً إطلاقاً


Bizler her zaman tekrar tekrar dedik ki: Eğer Hakim kesin biçimde Kafir ise, kesin bir şekilde Kafir ise, Mutlak bir biçimde (her halukarda) onlara karşı çıkmak Meşru değildir!!!


Derim ki: Bunu demek ise açıktan küfür'dür.


Bu dediğine delil olarakta, bu zamanda bizlerin Mekke döneminde yaşadığımızı iddia etmiştir.


Bizlerde bu kafire ve taebelerine deriz ki: Acaba Mekke dönemindeyiz diye, Mekke döneminde içki Caizdir diye içki'de içseniz ya? Allah'ın Din'i ile alay etmekten ona sığınırız.


Bu gunku hakimlere karsi savasilirsa fitne cogalir ve cok kan akitilir şüphesine gelince, imam ibni Kesir Albani'ye şöyle cevap vermistir: Cihaddan maksad; ruhların sindirilmesi ve erkeklerin öldürülme*si olduğu için, Allah Teâlâ bunların içinde bulundukları küfür, şirk ve Allah yolundan alıkoyma davranışlarının ölümden daha beter, daha önemli ve daha ağır olduğuna dikkat çekerek buyuruyor ki: «Fitne ka*tilden (öldürmekten) beterdir.»


Ebu Mâlik der ki; yani sizin üzerinizde bulunduğunuz hal, öldürmekten daha Düyüktür. Bu âyet konusunda Ebu'l-Âliye, Mü-câhid, Saîd İbn Cübeyr, Katâde, İkrime, Hasan, Dahhâk ve Rebî' İbn Enes dediler ki: şirk katilden daha beterdir.(Bakara Suresinin tefsiri 190. ayetin tefsirine bak).


Alimler, Şirk'in fitneden daha beter olduğunu söylüyorlar, Albani ve ekibi ise insanların ölmesinin Şirk'ten daha hafif ve daha basit bir şey olduğunu söylüyorlar.


Allah'ın Din'ini bu kadar aşağılayan, onun Din'ini basite alan, Allah'a şirk koşulmasını öldürmekten daha basite alan birisinden daha Küfür üzere kim olabilir ki?


İşte imam ibni Kesir'in bu sozu acikca kafirler ile savasilmasinin gerekli oldugunu ve hic kimse bu cihadi kan dokulecek veya baska bir sey olacak gibi supheler ile durduramayacagini aciklayip beyan etmistir. Ehli sunnet alimlerinden hic biride Hafiz ibni Kesir'in bu gorusunden cikmamislardir.


Hafiz ibni Hacer El-askalani Fethulbari adli eserinde Hakim kafir oldugunda ona karsi savasmanin "vacip" oldugunu soylemistir(13.clt. 8.s.).



Albani'nin eski Mürcie'lere muvafakat ettiğini ispatı:




Hafiz ibni Kesir El-bidaye ve En-nihaye edli eserinde Cehmiyye'lerin buyuklerinden olan Bişr El-Merrisi'nin hayatindan bahsederken şöyle demiştir:



İbni Hilkan şöyle demiştir: O Kuran'in yaratilmistir sozunu tekrar diriltti, ondan cok igrenc sozler soyledigi zikredildi, o Mürcie idi, Mürcielerden olan "Mirrisiyyeler" ona nisbet edilirler, o şöyle derdi: Suphesiz ki Güneş'e ve Ay'a secde etmek kufur degildir, ama secde etmek kufrun alametidir. imam Şafii ile Munazara yapiyordu, Nahivi bilmiyordu ve nahivde cok kötü hatalar yapiyordu.


Yine imam Abdulkahir El-bagdadi "El-farku beyne El-firak" adli eserinde Bişr el-Merrisi hakkinda bahsederken şöyle demiştir: … Ve o "İman" hakkinda şöyle derdi: Suphesiz ki o kalp ve dil ile ayni anda tasdik etmektir(Buraya dikkat edelim. Alabni'de bunun aynısını söylemektedir. Ona göre de dil ile kabul edersen, bundan sonra amel yapmasan bile bu sana yeter ve seni Cenete sokar!). Iste bunun sozu İbni Er-ravendi'nin Kufrun sadece inkar ile olur sozunun tipki aynisidir(tamamen Albani'nin görüşüde budur. Bu nedenle Albani bütün Küfür'leri bütün sözlerinde Kalp ile mukayyed kılar. Sövmek bile ona göre Küfür ise, anca ve ancak kalbin Küfrü'dür), ikiside Puta secde etmenin kufur olmadigini, ama kufre delalet ettiginiiddia etmislerdir(180.syf).


Derim ki: İşte Albani'de ayn bunu demektedir. Ona göre de Amelin küfrü işlemesi Küfür değildir. Ancak Küfre delalet emektedir. Her zamanda küfre delalet etmez. Cahilse mesela bu amel onun küfrüne delalet etmez. Ancak bile bile yaparsa, belki onun üfrüne delalet edebilir!


İşte Albani'nin görüşü bu pislikten ibarettir. Bu inançta zikrettiğimiz gibi Selef'e göre Küfrün ta kendisidir.


Yine Albani bazı derslerinde kişinin ne olursa olun Amel yapması gerektiğini zikretmiştir. Ama ikginç olanı, her defasında Amelin bizzat kendisinin gitmesinin küfür olduğunu değilde, Amelin gitmesinin içteki küfre delalet ettiğini söyler. Sapıklığın olduğu kısımda budur.


Imam ibni Hazm ise "el-Fisal" adli eserinde Es-ari'leri mürcie firkalarinin arasinda zikrederek onlar hakkinda soyle demistir: Eş-Ari'ler ise soyle demislerdir: Suphesiz ki kim Allah'a ve Rasulune s.a.v. en pis ve en kotu kufurleri soylese ve onlari yalanladigini dili ile takiyye ve hikaye disinda zikretse ve bu dediklerine inandigini da soylese, iste bu seylerin hic biri kufur degildir. Bundan sonra onlar butun Muslumanlara muhalefet ederek soyle demislerdir: boyle yapmasi o kisinin kalbinde kufur oldugunun delilidir(bu sozu Seyh Albani'nin sozleri ile karsilastiralim).


Bizler ise onlara deriz ki: Sizler bu dediginiz delilin kesin manada dogru olduguna inaniyormusunuz? Derlerki: Hayir.


… Ebu Muhammed(ibni Hazm) soyle demistir: bu dedikleri(yani ameli kufrun kalbi kufre delalet etmesi) Kuran'a muhalif'tir…


Derim ki: Albani'nin burada zikrettiğimiz sözleri dışında bir çok sözleri daha vardır. yine bir çok Muasır kişi onu mudafaa adına eserler yazmışlardır. Albani'nin Mürcie olmadığını ispat etmeye çalışmışlardır. Ama hiç biri Albani'nin Kalp işin içie girmeden bizzat Amelin küfre delalet ettiğini ispat edememişlerdir.


Zaten bu adamın Muasır hükümetleri Tekfir etmemesi, bu hükümetleri Tekfir edenleri Harici diye isimlendirmesi, Ehli Sünnet'e bir savaş açması, İrca fikrini alttan alta Selefi çizgi içine sokmaya gayret göstermesi ve Hakimlerin Kafir bile olsalar onlara duyduk ve itaat ettik demek dışında karşı çıkılmaması gerektiğini söylemesi gibi bir çok şey, kendi itikadının sapık olduğunu ortaya koyar.


En basit olarak zikrettiğimiz bu üç kişinin, Arabistan gibi küfrü açık bir hükümete biyat etmeleri, onları Şeri bir hüümet olarak görmeleri bile İslam dini üzere olmadıklarını ortaya koyar. Bunu yapmak, kafirlere dost edinmektir. Buda tek başına Küfür'dür. İşte bunun üstüne Müslümanlara karşı düşmanlıklarınıda katarsak, bu kişilerin nedeni ile bir çok kişinin sapıtıp Ehli Sünnet'i harici diye itham ettiğini ele alırsak, onların küfrü'nün nasılda sabit olduğunu görmüş oluruz. En doğrusunu Allah c.c. bilir.


Muasir Mürcielerin Albani'ye reddiyelerinden örnekler:




Muasir Abdulaziz Er-racihi Kufrun tek basina soz ile olacagini aciklamıştır(Es-ile ve Ecvibe fi mesaili El-imani ve El-kufr, Racihi'ye sorulan ilk soruya bak 3.syf.).



Yine Abdulaziz, bir sozun kufur olmasi icin kalp ile bagli oldugunu iddia etmek, Mürcielerin sozu oldugunuaciklamistir(8.syf.).


Daha da ilginci, Abdulaziz'e Albani'nin verdigi cevabin Ehli sunnet itikadina uygun olup olmadigini sorduklari zaman(elbetteki soru, bu cevabi Seyh Albani zikretti seklinde degilde, boyle soylemek dogrumudur? Seklinde sorulmustur) "bu gorus dogru degildir, hatta Mürcielerin gorusudur" cevabini vermistir(25.syf.).


Daha da ilginci, Abdulaziz er-Racihi'ye sorulan sorunun aynisi, Salih el-Fevzan'a soruldugunda cevabi "bu gorus batil bir gorustur" seklinde olmustur(Es-ile ve Ecvibe fi mesaili El-imani ve El-kufr 6.syf. bilinmesi gerekir ki bu eser gecmis eserden ayri bir eserdir, sadece isimleri aynidir, bu iki eserde iki alimin derslerinden alinan bazi fetvalarindan meydana gelmektedir).


Salih el-Luheydan ise, telefon ile sorulan bir soruda Albani'nin Mürcie olduğunu açıkça ilan etmiştir. Bu kaydı yayınlanmıştır. Dileyen Allah'ın izni ile bulabilir.


Sizler alimleri tekfir ediyorsunuz diyen cahillere cevap:




Bilindiği gibi Küfür işleyen kişi kafirdir. Bizlerde Tekfir ettiğimizi ileri sürdüğümüz bu üç kişini Küfür içeren sözlerini naklettik. Demek ki bu kişiler zaten alim değillerdir.



İmam Berbahari r.h. , Şerhussune'de şöyle demiştir: Bil ki İlim çokça rivayet etmek ile ve çokça Kitap einmek ile değildir. Ama Alim kişi: İlmi ve kitapları az olsa bile Kuran'ı ve Sünnet'i takip eden kişidir.


Kim de Kitaba ve Sünnet'e muhalefet ederse, çok rivayeti ve çok Kitabı olsa bile o kişi Bidat Ehli'dir.


Hafız Zehebi, Siyeri Alamin Nubela'da şöyle demiştir:


İbni Vehb dedi ki: Malik dedi ki: İlmi Allah istediği kişiye verir. O (ilim) çok fazla rivayet ile olan bir şey değildir(8.clt. 107.s.).


Zehebi yine şöyle demiştir: Bundan sonra, İlim çok fazla rivayet etmek ile olan bir şey değildir. Ama o bir Nur'dur(Işıktır). Allah onu kalbe verir. Bunun şartıda İttiba etmektedir(Kuran'ı ve Sünnet'i takip etmektedir). Hva'dan ve Bidat'lardan kaçmaktadır. Allah bizleri ve sizleri onun dediklerini yapmakta muvaffak kılsın(13.clt. 323.s.)


Derim ki: Zikrettiğimiz üç tane Tağut'un destekçileri ise, Bidatçı olduklarından dolayı Müslüman kişilere göre Alim değillerdir. Alim ifadesi bu gibi tağut'un destekçilerine asla yakışamaz.


İşte eski alimler, Küfür işlemeyen Bidatçıya bile Alim lakabını yakıştıramamışlar. O zaman bziler nasda Küfür işleyen Bidatçıya bu Alim lakabını yakıştıralım ki?


Ayrıca eski alimler, bu söylenenin çok daha basitini söyleyeni dahi Tekfir etmişlerdir.


Bu dediğimize misalen şunu zikredebiliriz:


İbni Hazm, el-Fisal adlı eserinde, Eş-ari'lerin büyülerinden olan Bakillani'nin şu sözünü nakleder:


İnsanların arasında, Peygamber olduğundan ölene kadar müddet içinde Allah Rasulunden s.a.v. daha faziletli birisinin olması caizdir.


İbni Hazm Bakillani'ye şöyle cevap verir: İşte bu tek başına Küfür'dür. İslam Din'inden çıkmaktır. Riddet'tir. Bunda hiçbir şüphe yoktur. Allah Rasulunu s.a.v. yalanlamaktır…(4.clt. 92.s.)


Derim ki: Eğer Bakillani'nin bu sözü Peygamberimizin sözlerini yalanlamak ise, o zaman Allah'ın derecesine kendini çıkartmaya çalışıp Küfür sistemlerini Dustur ve kaçınılmaz önder edinen, Kanun koyan ve kendini Tağut ilan eden kişileri Tekfir etmeyenleri, Allah'a ömrü boyunca tek secde etmeyeni Müslüman görenleri, Haç takmaya normal bir şey diyenleri Tekfir etmek, çok ve çok daha evladır ve gereklidir.


Yine İmam Heravi, Zemmulkelam adlı eserinde Kelam ilmini okumanın gerekli olduğunu söyleyn kişileri Muayyen olarak Tekfir etmiştir. Eğer bu kadar basit şeyleri diyen Kafir ise, yukarıda zikrettiğimiz küfür sözlerini söyleyen çok başta kafirdir.


Bu zikrettiklerimiz, sadece misallerden ibarettir. Ama eğer isteseydik bu kişilerin daha bir çok küfri sözünü zikrederdik. Yine bunlar gibi bu menhec üzere olanlarında bir çoğunun küfrünü zikrederdik. Ama bunların hali meşhurlaştığından, meşhurların küfrünü zikrettik. Meşhur olmayanlarıda meşhurmaştırmamak için sözlerini zikretmedik.




Harici'lik nedir?




Muasır Mürcie fırkası, bizlerin Harici olduğumuzu her zaman iddia etmektedirler. Halbuki Harici fırkası, belli başlı özellikleri olan bir fırkadır.



Bizler her zaman bu sapık fırkadan beraatimizi ve ayrılığımızı ortaya koyarız. Hatta bizlere göre bu fırka, Kafir bir fırkadır. Küfründen de ileride konuşacağız inşallah.


Bizler bu fırkaya hiçbir mesele de uymadığımız halde, Mürcie fırkası bizlerin Harici olduğumuzu iddia etmekteler.


Bende burada kısa bir şekilde, Harici'liğin ne olduğunu ispat eeceğim inşallah. Yine, bazı meselelerde Harici'lere uyan kişinin Harici olmadığını, ancak onların inancı ile tam manada itikad ederse Harici olduğunu ispat edeceğim inşallah.


Umulur ki bu dediklerimden sonra, artık kimse gelipte Ehli Sünnet'e ve Hadis Ehline hemen öyle Harici'lik damgasını yapıştıramaz.


Bunu diyen kişiye tek cümle ile cevap verilir:


Harici'lik nedir?


Bunun karşısında da alimlerin sözleri ile Harici'liği tanımladığı müddetçe, bu durumda bizlerin Harici olmadığını ve kendi ithamının batıl ve iftira olduğunu görmüş olacaktır.


Ancak eğer kendi kafasından Harici'liği tanımlarsa –ki Muasır Mürcie'nin genelinin yaptığıda budur– bu durumda onun dediğine itibar edilmez. Dediğinin delilini getirene kadar sözüne dayanılmaz. Zaten bu dediğine her hangi bir dayanakta getiremeycektir.


Ayrıca deriz ki: Bir çok ilim ehli Harici'lerin Kafir olduğunu söylemişlerdir. Peki bizler sizlere göre kafirmiyiz? Nasıl ki Hafız İbni Hacer el-Askalani Fethulbari'de bir çok ilim ehlinden onların Tekfirini nakletmiştir. Harici'leri Tekfir etmekte en meşhur olan alimde İmam Ebu Bekir bin el-Arabi'dir. Nasıl ki ibni Hacer'in dediği gibi Tirmizi'nin Sünen'inin şerhinde böyle demiştir.


Bizler burada konuyu uzatarak Harici'ler hakkında alimlerin sözlerini zikredecek değiliz. Ama amacımız sunu ispat etmek: Bir çok alim onları Tekfir etmişlerdir.


O zaman bizlerin Harici olduğumuzu söyleyen sapık Mürcie kişininde, gelip bizlerin bir çok alime göre Kafir olduğumuzu itiraf etmesi lazım.


Ama Muasır Mürcie bunu yapamamakta!


Hatta Müşrik Mürcienin büyük hocaları Abdulaziz bin Baz, bir çok dersinde harici'lerin sahih olan görüşe göre kafir olduklarını söylemiştir. Bunu Buhari'yi şerh ederkende söylemiştir.


Eğer bizlerde harici isek, o zaman Mürcie'lerin itiraf etmeleri gerekir ki bin Baz'a göre de bizler kafiriz. Ama bunları söyliyememekteler!


Bunlar da, Muasır Murie'nin bize Harici demekte samimi olmadıklarını, bunu sadece cahilliklerinden dolayı söylediklerini ortaya koymaktadır.


Bu kısa girişten sonra, Harici'lik hakkında alimlerin sözlerini hızlıca nakledelim inşallah.


Şimdi Harici'ler hakkında alimlerin sözlerini zikredelim. Sonra da bu alimlerin sözlerinden çıkarılan faydalardan bazılarını zikredelim inşallah.


İbni Hazm el-Fisal adlı eserinde şöyle demiştir: Harici'lerin Ehli Sünnet'e en yakın olan fırkası ise, Abdullah bin Yezid eli-İbadi el-Fezazi el-Kufi'nin ashabıdır…(2.clt. 89.s. / Darulcil baskısına göre 2.clt. 266.s.)


Derim ki: Önceden naklettiğim gibi Harici'lerden olan İbadiye fırkası, günah işleyene Kafir derler. Elbetteki Kafir dedikten sonra o kişinin hükmünde ihtilaf etmeleri ise farklı bir konudur. Demek ki Harici'lerin en hafifleri bile günah işlemeyi küfür görürmüş. Bizler ise günah işleyene Kafir demiyoruz. Küfür işledide demiyoruz. Hatta en kötü durumu, eğer cehenneme girerse şefaatle çıkacaktır diyoruz. O zaman bizler nasıl Harici olabiliriz ki?


İbni Hazm aynı eserinde şöyle demiştir: Kim de Harici'lere Tahkimi inkar etmekte, büyük günah işleyenleri Tekfir etmekte, günah işleyen imamlara karşı (kılıçla) çıkmakta, büyük günah işleyenlerin Cehennem'de sonsuz kalacağınave (büyük) imamlığın Kureyş dışında olmakta ittfak ederse, eğer bu şeyler dışında Müslümanların ihtilaf ettikleri meselelerde onlara muhalefet etse bile bu durumda Harici olur.


Eğer bu (zikredilen) şeylerde onlara muhalefet ederse, bu durumda Harici olmaz(2.clt. 90.s. / Darulcil baskısına göre 2.clt. 270.s.).


Derim ki: Bizler bu beş meselenin hepsinde harici'lere muhalefet ediyoruz. Demek ki bizler Harici değilmişiz.


Yine aynı eserde şöyle demiştir: Harici'ler ise, görüşlerinin özü İman ve Küfür üzerinedir. Bu ikisi nedir? Bu ikisi ile isimlendirmede(Ehli Sünnet'e muhalefet ederler). Vaid ve imamet(te onların inançlarındandır). Bunlar dışındaki şeylerde ise ihtilaf etmişlerdir(2.clt. 89.s. / Darulcil baskısına göre 2.cl. 270.s. Vaid ise Cehennemde ebedi kalmak demektir. İmamet ise Kureyşli dışında büyük Halife olabilir demeleridir).


Derim ki: Demek ki kim bu meselelerde Harici'lere uymazsa, bu durumda Harici olmaz. Yine bu meselelerin hepsinde Harici'lere uymadığı müddetçe Harici değildir.


Nasıl ki ibni Hazm'ın kendisi, bu dediklerini zikrettiği sayfalarda, Mutezile'nin Esma ve Sıfat'taki görüşlerine Eş-Ari'ler gibi bir sürü fırkanın katıldığını zikretmiştir. Ama bu fırkaların Mutezile'nin belli görüşlerini almaları, Mutezile olduklarını göstermemektedir.


Aynı şekilde Harici'lerin belli görüşlerine uyan kişide Harici değildir. Ancak İman ve Küfür ve Vaid ve İmamet gibi asıl olarak inançlarını bina ettikleri meselelerde onlara uymak ile kişi Harici olur.


Bizler ise Harici'lerin İman ve Küfür'deki büyük günah ile tekfir meselesi gibi bütün görüşlerinde onlardan beriyiz ve dediklerine karşıyız. Hatta bizler onların inançlarının Küfür olduğuna inanıyoruz.


Ayrıca ibni Hazm'ın naklettiği gibi Hadis ehli, Harici'ler ile ittifak ederek İman'ın kalp ile bilmek, dil ile kabul etmek ve uzuvlar ile amel etmek dediklerini zikretmiştir(el-Fisal 3.clt. 106.s.). Ama Hadis ehli'nin Harici'ler ile bu ittifakı, Hadis ehli'ni Harici'lerin bir fırkası yapmamıştır. Hadis ehli dinin taşıyıcıları, savunucuları ve hak olan tek taifedirler. Yine Ehli Sünnet ve Hadis ehli, Harici'ler ile Peygamberimizden s.a.v. sonra en hayırlı kişinin Ebu Bekir r.a.h. olduğunda ittifak etmişlerdir(el-Fisal 4.clt. 90.s.). Bu ittifaklarıda onları Harici yapmamıştır. Allah Hadis ehlinden razı olsun. Harici'leri ve Mürcie'leri yerin dibine soksun.


Muhammed eş-Şihristani, el-Milel ve en-Nihal adlı eserinde, Mutezile'nin bazı fırkalarından bahsederken şöyle demiştir: İşte bunların hocalarından bazıları Rafizi'lerin görüşlerine, bazılarıda Harici'lerin görüşlerine meylederler(1.clt. 77.s.).


Derim ki: Demek ki bazı görüşlerde Harici'lere muvafakat etmek kişiyi onlardan yapmaz. O zaman Harici'lerin bütün görüşlerini reddeden bizler nasıl onlardan sayılabiliriz ki?


Yine Şihristani aynı eserinde şöyle demiştir: Harici'lerin büyükleri altıdır: Ezarike, Necdat, Acaride, Sealibe, İbadiyye ve Saferiyye. Kalanları ise bunların furularıdırlar(bu fırkalara bağlıdırlar).


Bunların hepsinin üzerinde İcma ettikleri görüşlerde: Osman ve Ali'den –Allah ikisinden de razı olsun– uzak durmadır. Bunuda itaatin önüne geçirirler ve nikahlaşmayı ancak bununla doğru görürler(Yani bu iki Sahabe'den uzak durmayan ile evlenmezler demek istemiştir). Yine büyük günah işleyenleri Tekfir ederler. İmam eğer Sünnet'e muhalefet ederse ona karşı çıkmayı hak ve vacip görürler(1.clt. 114.s.).


Derim ki: Allah'a şükür, bizler onların İcma ettiği bu meselelerin hiç birinde onlara muvafakat etmiyoruz.


Ebul Hasan el-Eşari, Mekalatul İslamiyyin adlı eserinde şöyle demiştir: Harici'ler Ali bin Ebi Talib'in r.a.h. hükmettiğinden dolayı Kafir olduğunda icmaetmişlerdir. Ama onlar ihtilaf etmişlerdir: Onun küfrü Şirkmi idi? Yoksa değilmiydi?


Yine İcmaetmişlerdir ki her büyük günah küfür'dür. Sadece Necdat hariç. Onlar böyle demezler.


Yine İcmaetmişlerdir ki Allah subbhanehu ve teala büyük günah işleyenleri devamlı olarakazab edecektir. Sadece Necdat'lar böyle dememişlerdir. Onlar Necde'nin ashabıdır(86.s. / Bunu Şeyhulislam'ın Minhacussunne'de de naklettiğini gördüm 3.clt. 266.s.).


Derim ki: Allah'a şükürler olsun, Harici'lerin hepsinin icma ettikleri sahabeyi Tefir etmekten beriyiz. Bizlere göre Ali bin Ebi Talib gibi sahabeleri Tekfir etmek küfürdür.


Büyük günahın küfür olmadığını iddia eden Necdiyye fırkası ise, Allah'a şükürler olsun onlar bizim görüşümüzden en uzak kişilerdirler. Onlar kişinin Darulharpte kaldığında Kafir olacağını söylemişlerdir(Mekalatul islamiyyin 89.s.). Bizler ise bu görüşten beriyiz ve uzağız.


Şeyh Abdurrahman bin Hasan bin Muhammed bin Abdulvehhab şöyle demiştir: Harici'lerin mezhebi ise, onlar İman ehlinin Küfür ve Şirk derecesine ulaşmadığı günahları işlemek ile Tekfir etmektedirler. Yine onlar Ali'nin r.a. hilafeti döneminde ayaklanmışlardı ve aralarında savaş çıkması nedeni ile Sahabe'leri Tekfir etmişlerdi. Bu yaptıklarınada Ayetler ve Hadis'ler ile delil getirmişlerdi. Ama onlar bu delillerinde hata etmişlerdi(Mesail ve Fetava 408.s.).


Burada Şeyhulislam İbni Temiyye'nin önceden naklettiğimiz şu sözünü hatırlayalım: Şüphe yok ki Harici'ler bütün mezheplerden ayrılarak, şu meseleleri bir tek kendileri söylemişlerdir: Günahlar ile Tekfir etmek, Ali'yi r.a. tekfir etmek, Peygamberin Allah'tan nakletmediği şeylerde ona itaat etmemek, onun (ganimette) paylaştırmakta zulüm etmesinin caiz olduğu, Mutevatir olan ve Kuran'a muhalif olduğu zannedilen Sünnet'i inkar etmek, Hırsız'ın (elinin) dirsekten kesilmesi ve benzerleri(3.clt. 266.s.).


Derim ki: Şeyhulislamın bu sözünü görürsen, bizlerinde Hz. Ali'yi sevdiğimizi ve Müslümanların imamı gördüğümüzü, hatta onu Tekfir edeni tekfir ettiğimizi bilirsen, bu durumda bizlerin Harici'lerin fikrinden en uzak kişi olduğumuzu anlarsın. Allah'a şükürler olsun.




Harici'liğin tanımıdaki bir şüphe ve cevabı




Yalnız bir mesele kalmıştır. Belki bu bazı kişilerin kafasını karıştırabilir. O da: Bazı alimlerin şu sözleridir: Kim Hak olan ve Cemaatin üzerinde icma ettiği Hakim'e karşı çıkarsa, o kişi Harici'dir.



Bu görüşü İmam Berbahari es-Sunne'de, Şihristani el-Milel ve en-Nihal'da ve başkaları zikretmişlerdir.


Derim ki: Bu alimlerin sözlerini böyle cımbızlama ile ele alıp zikreden kişiler, alimlerin ne demek istediklerini saklayarak bunları zikretmişlerdir.


Eğer her Hakime karşı çıkan kişi Harici ise, bu durumda bir çok ilim erbabını, hatta ümmetin ileri gelen Sahabe'lerini Harici'lik ile itham etmeleri gerekmektedir.


İşte Şihristani Harici'liğin tanımını ''Kim Hak olan ve Cemaatin üzerinde icma ettiği Hakim'e karşı çıkarsa, o kişi Harici'dir'' şeklinde yapsa da, bunu dedikten az sonra kişinin belli görüşlere inanmaksızın asla Harici olmayacağını zikretmiştir. Nasıl ki biraz önce zikretmiştik.


Demek ki alimler Harici'lerin tanımında bu dediklerini derken, mutlak manada her İcma edilen Hakim'e karşı çıkan kişiyi değilde, belli görüşlere sahip olma kaydı ile Müslüman Hakime karşı çıkan, veya caiz gören kişilere Harici demişlerdir.


İbni Hazm, el-Fisal adlı eserinde şöyle demiştir:


Ehli Sünnet'ten bir grupve Mutezile'nin hepsi ve Harici'lerin ve Zeydi'lerin hepsi: Eğer Münker'i def etmenin sadece Kılıç ile gerçekleşmesi durumunda, Marufu emretme ve Münker'den de nehyetme amacı ile kılıç çekmenin caiz olduğu görüşüne gitmişlerdir.


(Bu görüşün sahipleri) Demişlerdir ki: Eğer Hak ehli mudafa edecek kadar bir grup iseler, onlarıda (savaşacakları Mülüman Hakim'i) yenecek kadar güçlü iseler, onların (savaşması) Farz idir(Dikkat edelim, Müslüman Hakime karşı çıkmak bazen farzır demiştir. Bunu diyende Ehli Sünnet'in bir kısmıdır!). Ama eğer sayıları az ve yenecek kadar değiller ise, El ile değiştirmeyebilirler(Yani: Eğer güçleri varsa o münkeri kılıç ile düzeltmeleri Farz'dır. Eğer güçleri yok ise bu durumda savaşmaları Farz değildir. Çünkü Allah c.c. kişinin kaldıramayacağı yükü ona yüklemez.).


Bu görüş (şu kişilerin görüşüdür) :


1- Ali bin Ebi Talib'in r.a.h. ve onun yanında bulunan bütün Sahabe'lerin görüşüdür.


2- Mümin'lerin Annesi Aişe'nin r.a. görüşüdür.


3- Talha'nın(Talha bin Ubeydullah r.a.).


4- Zubeyr'in (Zubeyr bin el-Avvam r.a.) ve onunla olan bütün Sahabe'lerin (görüşüdür).


5- Muaviye'nin görüşüdür(Muaviye bin Ebi Sufyan r.a.).


6- Amr'ın(Amr bin el-As r.a.).


7- Numan bin Beşir'in.


Ve bunlar ile birlikte olan başka Sahabe'lerin görüşleridir. Allah hepsinden razı olsun. Ve bu:


8- Abdullah bin Zubeyr'in.


9- 10 – Muhammed ve Hasan bin Ali'nin görüşüdür.


(Muhammed bin el-Hanefiyye. Hz. Ali'nin oğludur. Allah c.c. ondan razı olsun. Ama annesi Hz. Fatıma değildir. Kendisi genelde annesine nisbet edilerek bilinmektedir.)


Yine Muhacir ve Ensar'dan olan kalan Sahabe'lerin görüşüdür.


Yine ''Harra'' günü savaşanların görüşüdür. Allah hepsinden razı olsun.


Yine Fasık olan Haccac'a karşı çıkan herkesin görüşüdür.


(Bize göre Haccac'a karşı çıkan her kişinin bu görüşte olduğunu söylemek doğru değildir. Çünkü Haccac'a karşı çıkanların geneli onu Tekfir ederek ona karşı ayaklandılar. Ama elbetteki aralarında onu Tekfir etmedende savaşanlar mevcut idi.)


Yine onun vilayetini kabul eden Sahabe'lerin görüşüdür. Allah hepsinden razı olsun(veya: Onun Vali'liğini kabul eden… manasındadır.).


11- Enes bin Malik gibi.


Yine bu zikrettiklerimiz ile birlikte olan Tabiin'lerin faziletlilerinden olanlarında hepsi (bu görüştedir).


12- Abdurrhman bin Ebi Leyla gibi.


13- Said bin Cubeyr.


14- Ebul Buhturi et-Tai.


15- Ata es-Sulemi el-Ezdi.


16- Hasan el-Basri.


17- Malik bin Dinar.


18- Muslim bin Yesar.


19- Ebul Cevza (er-Rab-i).


20- (Amir bin Şerahabil) eş-Şabi.


21- Abdullah bin Galib.


22- Ukbe bin Veşac.


23- Ukbe bin Abdulgafir.


24- Ukbe bin Muhan(veya: Sahban).


25- Mahan(kim olduğunu anlayamadım).


26- Matraf bin el-Mugira bin Şube.


27- Ebul Muaddel Hanzala bin Abdullah.


28- Ebu Şeyh el-Hennai.


29- Talk bin Habib.


30- Matraf bin eş-Şihhir.


31- Nadr bin Enes.


32- Ata bin es-Saib.


33- İbrahim bin Yezid et-Teymi.


34- ibnul Cevsa(veya: Ebul Havsa. Bu kişi hakkında da her hangi bir bilgi bulamadım).


35- Cebele bin Zahr. Ve başkaları.


Bunlardan sonra Tebei Tabiin ve onlardan sonra gelenlerden:


36- Abdullah bin Abdulaziz bin Abdullah bin Ömer gibileri.


37- Ubeydullah bin Ömer gibileri.


38- Muhammed bin Aclan.


39- Muhammed bin Abdullah bin Hasan ile birlikte çıkanların görüşüdür.


40- Huşeym bin Buşeyr.


41- Metar el-Verrak.


42- İbrahim bin Abdullah ile çıkanların görüşüdür.


Fukaha'nın görüşlerinin delalet ettiği görüşte budur.


43- Ebu Hanife'nin (görüşü) gibi.


44- Hasan bin Hay.


45- Şureyk(el-Kadı).


46- Malik(bin Enes).


47- Şafii(Muhammed bin İsmail).


48- Davud(ez-Zahiri).


Ve bunların ashabı(mezhebi üzerine olanların görüşüdür).


(Emri bil maruf ve Nehyi Anil Münker babı. 4.clt. 132.s. / Darulcil bsk. 5.clt. 23.s.)


Derim ki: Yine bu görüş İbni Hazm'ın bizzat kendisinin görüşüdür. Bu aktardığımızı zikrettikten sonra, bu görüşü savunmaya başlamıştır.


Ama bazı Muasırlar, İmam Nevevi'nin sonradan ümmetin hepsinin ''Müslüman Hakime karşı çıkmanın caiz olmadığını söylediğini'' naklederler(Muslim'in şerhine bak 6.clt. 314.s. / İhyautturas bsk. 12.clt. 229.s.). Ama Nevevi'nin kendisi aynı yerde bu İcma'nın sonradan oluştuğunu, bu İcma'nın alimler tarafından tenkid edildiğini belirtmiştir. Bunuda muhalifler göstermemeye çalışmaktalardır.


Sonradan oluşan icma'da bir çok alimin görüşüne göre İcma sayılmaz. Hatta bazı alimler Sahabeler zamanında vuku bulmayan İcma'nin icma sayılmadığını söylemişlerdir(Misal olarak bakılabilir: Şirazi'nin el-Luma Fi Usulul Fıkıh adlı eseri).


Hatta Şirazi, Şafii ulemasının bir kısmından ''Sahabe'lerden sonra icma'nın vuku bulması imkansızdır'' kuralını nakletmiştir(el-Luma'da: İhtilaftan sonra İcma, babına bakılabilir).


Şirazi'nin zikrettiği gibi Usulu Fıkıh'ta sahih olan görüş şudur: Eğer Sahabe'ler bir mesele de ihtilaf etmişler ise, bunlardan sonra Tabiin Sahabe'nin ihitlaf ettiği iki görüşten biri üzerinde İcma etmişler ise, tabiinlerden sonra gelen Tebei Tabiinler, Sahabe'lerden sonraki tabiinlerin İcma'sına itibar etmeden onların İcma'sına muhalefet edebilirler.


Eğer bu kural Tabiinlerin İcma'sını bile yok ediyorsa, o zaman Nevevi gibi ilk üç yüz yıldan sonra gelen bir kişinin sözüne muhalefet etmekte her hangi bir sakınca yoktur. Zaten kendiside zikrettiği İcma'ya muhalefet edenleri aynı sayfalarda zikretmiştir. Ama farzedelim ki Nevevi bu meselede İcma olduğuna inanıyor, bu durumda cevabımız bu zikrettiğimiz şekilde olur.


Ayrıca unutmayalım ki Sahabe'ler bile Günahkar Hakime karşı çıkmakta ihitlaf etmişlerdir. O zaman onlardan sonra gelen icma'ya itibar etmemekte her hangi bir sakınca yoktur.




İbni Hazm, Muasır Mürcie'leri Tekfir ediyor




İbni Hazm, el-Fisal adlı eserinde, Kafir olmayan zalim Sultan'a karşı çıkmak hakkında bahsederken şöyle demiştir:



Yine onlara denir ki: Sizler Yahudi'leri kendi iş sahibi yapan Sultan hakkında ne dersiniz? O Hristiyan'ları askeri edinmiş. Müslüman'lara da Cizye vermeyi vacip kılmış. Müslümanların çocuklarına da kılıç savurmuş. Müslüman kadınlara da Zina'yı mubah kılmış. Müslüman olan herkese kılıç kaldırmış. Onların kadınlarını ve çocuklarını sahiplenmiş(cariyeler edinmiş). Onlarla alay etmeyi ilan etmiş.


Ve o bununla birlikte İlsma'ı kabul ediyor, onu (Müslüman olduğunu) ilan ediyor, Namaz'ıda terk etmiyor?


Eğer derseler ki: Bu kişiye karşı çıkmak Caiz değildir.


Onlara denilir ki: O kişi (o hakim) nerede Müslüman görse öldürür. Bu kişi zaruri şeylerin en vacibini bile bıraksa, sadece kendisi ve etrafındaki Küfür ehli ile birlikte olur.


Eğer onlar (Zalim Sultan'a karşı çıkmak Caiz'dir diyenler) bu kişi karşısında Sabretmenin Caiz olduğunu söylerse, bu durumda İslam'a muhalefet etmiş olur, ondan çıkarlar(Yani böyle derlerse Kafir ve Mürted olurlar).


Eğer derseler ki: Halbuki (Kafir olduğundan) ona karşı çıkılır ve savaşılır, zatende onların görüşü budur(Yani zaten onların görüşü bu gibi Kafir ve Mürted hakimlere karşı çıkmanın gerekli olduğudur)…


(4.clt. 134.s. / Darulcil bsk. İle 5.clt. 28.s.)


Derim ki: İşte İbni Hazm, Zalim Sultan'a karşı çıkmaya Caiz diyenlerin, kesinlikle Kafir olan Sultan hakkında bunu yapmayacaklarını söyler.


Eğer Kafir olan Sultan'a karşı çıkmanın caiz olmadığını söylerse, bu durumda Kafir olacaklarını söyler. Ama zaten onların böyle demediklerinide ispat eder.


İbni Hazm'a göre Kafir sultan, illaki Şeriattan bir şeyi inkar etmek, veya İslam dini dışında başka bir dine nisbet etmek ile olmaz. Aynı şekilde Hakim eğer İslamiyet ile iltizam etmezse, veya muasır hükümetler gibi Kafir'lere dostluk beslerse işte bu durumda Kafir olur. Hatta bunları Tekfir etmeyen bile kafir olur.


Bu kuralda da ümmetin hepsinin İcma ettiklerini zikreder. İşte buna çok dikkat edelim.


Bizim için önemli olanı sözündeki ''Kafir olan Sultan'a karşı çıkmanın caiz olmadığını söylemenin Küfür olduğu'' kuralını doğrulamasıdır.


Demek ki bir kişi, eğer Kafir olan bir devlete karşı çıkmanın caiz olmadığını söylerse, onları Tekfir etmezse Kafir olur. Eğer Kafir oluyorsa, onların Müslüman olduğunu söyleyen kişi daha başta Kafir olur.




Bizlerin Muhaliflerimize Mürcie dememizin Sahih ve doğru olduğunun ispatı




İbnulkayyim r.h. en-Nuniyye'sinde şöyle demiştir (parantez içinde zikredilenler benim ilavelerimdir) :



[FONT=&amp]وكذلك الإرجاء حين تقر ... بالمعبود تصبح كامل الإيمان


Aynı şekilde İrca'da öyle bir şeydir ki – Eğer yaratıcının olduğunu kabul edersen, kamil İman'a sahip olursun


[FONT=&amp]فارم المصاحف في الحشوش ... وخرب البيت العتيق وجد في العصيان


Git Kuran'ları çimenlerin üstüne at – Kabeyi'de yık, günahlarıda ciddiyyen yap


[FONT=&amp]واقتل إذا ما اسطعت كل موحد ... وتمسحن بالقس والصلبان


Eğer yapabilirsende her Muvahhid'i öldür – Haçlara ve Papaz'lara da sürtün


[FONT=&amp]واشتم جميع المرسلين ومن أتوا ... من عنده جهرا بلا كتمان


Bütün Peygamberler ve onların getirdiklerini – hiç gizlemeden, açıkça söv


[FONT=&amp]وإذا رأيت حجارة فاسجد لها ... بل خر للأصنام والأوثان


Eğer taşlarıda bulursan, hemen git onlara secde et, hatta Putlara ve tapılan şeylere de secde et


[FONT=&amp]وأقر أن الله جل جلاله ... هو وحده الباري لذي الأكوان


Bunula birlikte de Allah'ın c.c. – tek başına herşeyi inşa ettiğini kabul et


[FONT=&amp]وأقر أن رسوله حقا أتى ... من عنده بالوحي والقرآن


Onun Eliçisininde gerçekten geldiğini – ondan (Allah'tan) Vahyi ve Kuran'ı getirdiğinide kabul et


[FONT=&amp]فتكون حقا مؤمنا وجميع ذا ... وزر عليك وليس بالكفران


Bu durumda sen gerçekten Mümin olursun – bu yaptığın şeylerin hepside senin için Küfür değilde, sadece günah olur


[FONT=&amp]هذا هو الإرجاء عند غلاتهم ... من كل جهمي أخي الشيطان


İşte onların (Mürcie'lerin) aşırılarındakiirca budur – Onlar Şeytan'ın kardeşleri Cehmiyye'lerdendirler


Derim ki: İşte İmam İbnulkayyim r.h. çok güzel bir şekilde Mürcie'liğin aşırıcılarının neler dediğini ispat etmiştir.


Malesef günümüzde Selef akidesine kendisini nisbet edenlerin bir çoğu bu aşırı Mürcie inancı üzeredirler. Mesela kafirlerin büyük Emiri Fehd haç taktığında, Mürcie'ler bunu yapmasının küfür olmadığını iddia ettiler. Bilindiği gibi Alimler Mürcie'lerin bu gibi aşırılarını Tekfir etmişlerdir.


Bu nedenle bu Muasır Mürcie şöyle derler: Şu anda bir Hakim Küfür bile işlese, sen onu Tekfir edemezsin. Bunu ancak alimlerin Tekfir etmeleri gerekir. Çünkü Tekfir'in şartları ve manileri vardır.


Alim derkende onların alimlerinde on kat ilmen büyük olan bizim alimlerimize itibar etmezler. Onlar için Alim sadece birkaç tane Tağut'un mütüsünden meydana geliyor!


Bunu diyerek, haç takan pislikleri bile Tekfir etmemişlerdir bunlar.


Mürcie'lerin kitaplarının yayılmamasını istemeseydim, bu durumda onların eserlerinden bu sapık görüşte olduklarını isimleri ile ispat ederdim.


İmam Veki r.h. şöyle demiştir:


Mürcie'ler demişlerdir ki: Allah'tan gelen şeyleri kabul etmek, amel yapmasanda yeterlidir.


Cehmiyye'ler ise demişlerdir ki: Kalp ile Allah'tan gelen şeyleri kabul etmek, söz söylemesende, amel yapmasanda yeterlidir. Buda Küfür'dür(İmam Abdullah bin Ahmed es-Sünne'de İshak bin Behlul kanalı ila rivayet etmiştir. İshak'ta imamdır. Böylelikle Sened Sahih'tir).


Derim ki: bu geçmiş nakil açıkça beyan ediyor ki Ameli imandan görmeme, Küüfr işlese bile Allah'a inanıyorsa Kafir değildir demek küfür'dür.


Ama unutulmasın ki bizler Muasır Mürcie'leri asıl olarak bu dediklerinden Tekfir etmedik. Bizler asıl olarak onları (1) Tağutları Tekfir etmediklerinden, (2) Kabirlere tapanları cahil, veya (3) tevil ile mazeretli görüp Müslüman saymalarından, (4) Allah'a savaş açanları İslam dairesi içinde görmelerinden, (5) oy vermelerinden, (6) Tağut meclislerinde oturanları Müslüman görmelerinden, (7) hatta bazılarının ''ben laikim'' gibi küfri ifadeleri olsa bile onları cahilik ile Müslüman görmelerinden dolayı Tekfir ettik.



İbrahim en-Nehai'nin kerameti




İmam İbrahim en-Nehai r.h. , Mürcie'ler hakkında şöyle demek ile çok doğru söylemiştir: Benim için bu ümmete Mürcie fitnesi, Ezarika'nın (Harici'lerin en tehlikelilerinin) fitnesinden daha yücedir(İmam Hallal es-Sunne'sinde Sahih sened ile rivayet etmiştir).



Derim ki: İmam İbrahim'in bu deyimi, kendisinin Allah'ın velilerinden olduğunu gösterir. Ayrıca bu onun bir kerametidir. Nasılda o zamanlardan, bu kafirleri Tekfir etme kuralına karşı açılan sapıklılığın bu hale varacağını anlamış?


Allah ona rahmet eylesin. Bizleri onunla birlikte yerimizi Cennet eylesin. Mürcie'leri helak etsin.


Bunlar dışında kişi Selef ulemasının yazdığı eserlere bakarsa, heleki İmam Abdullah bin Ahmed'in es-Sünne'sine bakarsa, selefin nasıl hak üzere olduklarını ve Mürcie'lerden beri ve uzak olduklarını Allah'ın izni ile görecektir.


Yine unutulmasın ki o zamanda olan Mürcie ile günümüzdeki Mürcie arasında çok fazla fark vardır. Muasır Mürcie, eski zamandaki İrca'ları üzerine bin kat daha fazla pislik katmışlardır. Biraz önce bazılarını sıraladığımız gibi. Bunuda bilmek çok önemlidir.


Eğer selef uleması, sadece amel imandan değildir diyene karşı o kadar ağır sözleri söylediler ise, o zaman bu günkü Kafir Mürcie'leri görseler acaba ne derlerdi?


Ayrıca Albani'ye reddiyemizde de Alimlerin Mürcielik hakkındaki bazı sözlerini zikretmiştik. Kitabı büyütmemek için terarlamadım.




Muasır Mürcie'nin asıl olarak Harici'lik sıfatlarına sahip olduklarının ispatı




Allah'ın Rasulu Peygamberimiz s.a.v. ganimetleri dağıtırken bir adam Peygamberimize s.a.v. ''Allah'tan kork ey Muhammed'' dediği zaman, Peygamberimiz s.a.v. ona cevaben ''Ben Allah'a isyan edersem kim itaat eder?'' şeklinde cevap verir.



Bundan sonra Harici'leri kasd ederek şöyle demiştir: Bunun peşinden bir kavim gelecek. Onlar Kuran'ı okuyacalar. Ama boğazlarından (aşağıya) geçmeyecek. Okun yaydan çıktığı gibi Din'den çıkıp gidecekler. İslam ehlini öldürürler. Putperest ehlini ise terk ederler. Eğer onlarla karşılaşırsam, onları Ad (kavminin öldürüldüğü gibi) öldürmesine tutacağım(Buhari'nin lafzı. Aynısı Muslim'de de geçer).


Derim ki: Peygamberimiz s.a.v. bu Hadis'te Harici'lerin belli vasıflarını vermiştir. Çok ilginçtir ki bu vasıfların tamamı Muasır Mürcie'lerde bulunmaktadır.


Şimdi bunları tek tek sıralayalım:


1- Kuran okuyacaklar.


Muasır Mürcie'lerde Kuran okuyorlar, hatta onun Tefsirini yapıyorlar ve onu sapık inançlarına uygun göstermeye çalışarak açıklıyorlar!


2- Okudukları Kuran boğazlarından geçmeyecek.


Muasır Mürcie'de Kuran'ı okudukları halde Kuran'daki ayetleri anlıyamamaktalar.


3- İslam ehlini (Müslümanları) öldürürler.


Muasır Mürcie'de hep İslam ehlini öldürür. Malesef Arabistan'da Şehid olan kardeşlerimiz hep pislik Tağut rejiminin Muriceleri nedeni ile şehid oldular inşallah. Buna da misal çok fazla verebiliriz.


4- Kafirleri bırakırlar ve onlar ile savaşmazlar.


Muasır Mürcie'nin genelide kafirler ile Cihad etmezler. Ama bizler ile (islam ehli ile) savaşmayı islamdan sayarlar! Onlar sadece nasıl Tağutların İslam üzere olduğunu ispat ederiz diye dönüp dolaşmaktalar. Yine nasıl bzileri bu Tağut hükümetlere teslim ederizde iki üç para kazanırız ve sevap alırız diye bakarlar! Allah hepsini kahretsin.


5- Bu yaptıkları bir sürü Küfür'ler nedeni ile İslam'dan çıkacaklar.


Yani Mürted olacaklar. Muasır Mürcie'de aynı şekilde okun yaydan çıktığı gibi Din'den çıkmışlardır. Onların küfürlerini toparlamak istesek bu sayfaları alır. Ama umulur ki bu misaller Mürcie'nin İcma ile Kafir olduklarını ortaya koyar.


6- Onları öldürmekte sevap olacak.


Muasır Mürcie'de bütün küfürlerini ortaya çıkardıklarından dolayı, onlar ile savaşmak ve onları öldürmek kesinlikle gereklidir. Hatta bunun bolca sevabıda vardır.


Muvahhidleri Tağutların hapishanelerine attıranları öldürmek neden sevap olmasın ki?


Tağutları İslam üzere gören, Kafirleri Cennetlik gören ile neden savaşmak ve onları öldürmek sevap olmasın ki?


Şeyhulislam İbni Teymiyye şöyle demiştir: Sünnet'te istikrar olduğu üzere Mürted'in cezası, asıl itibari ile kafirin cezasından daha büyüktür(mecmu el-Fetava 28.zlt. 535.s.).


Derim ki: Bu dediğinden sonra da Tatar askerlerinin küfrünün, asli kafirlerden daha fazla olduğunu beyan etmiştir.


Bu nedenle deriz ki: Küfür sistemleri ile, onların askerleri ile, onların belam ve Tağut bilginleri ile savaşmak, onları öldürmek, İslamiyet ile hiçbir alakası olmayan kafiri öldürmekten daha değerli ve gereklidir. En doğrusunu Allah c.c. bilir.


İbnulkayyim r.h. Nuniyye'sinde Cehmiyye'ler hakkında çok güzel şeyler söylemiştir. Kendileri bir İslam devletinde yaşadıkları halde bu dediklerini onlar için demiştir. Bu dediklerini görünce, Muasır Mürcie'yi görseydi neler diyeceğini çok güzel bir şekilde anlıyabiliriz. (Tercümeyi hafiften açıklama ile yapıyorum. Yine beyitleri kendi sıralamamla zikrediyorum) İmam şöyle demiştir:


[FONT=&amp]ما عنده علم سوى التكفير والتـ ... ـبديع والتضليل والبهتان


Onun yalan ile Tekfir etmek, Bidatçılık ile itham etmek ve Dalalete sokmaktan başka bir ilmi yoktur


[FONT=&amp]فإذا تيقن أنه المغلوب عنـ ... ـد تقابل الفرسان في الميدان


O, eğer Süvari'lerin meydanda buluştularında yenildiğinden emin olduğunda


[FONT=&amp]قال اشتكوه إلى القضاة فإنهم ... حكموا وإلا اشكوه للسلطان


Der ki: Onu (Muvahhidleri) kadılara şikayet edin, onlar hükmetsinler. Olmazsa da Şeytan'lara şikayet edin


(Unutulmasın ki günümüzde de Muasır Mürcie Allah'ın kudreti ve emri ile bizler ile Munazara edemezler. Hiç biri erkekçe kalkıp Muvahhidlerin karşısına çıkamazlar Allah'ın izni ile. Zorla rezil olmamak için çıkarlarsa da kıvırmaktan ve sorulardan kaçmaktan başka bir şey bilmezler)


[FONT=&amp]قولوا له هذا يحل الملك بل ... هذا يزيل الملك مثل فلان


(Mürcie'ler birbirleri arasında konuşarak şöyle derler) Onlara deyin ki: (Muvahhide iftira atarak derler ki) Bu kişi kendisi için krallığı doğru görüyor, bu kişi fülanca kişi gibi mülkü devirmeye gayret gösteriyor


[FONT=&amp]فاعقره من قبل اشتداد الأمر منـ ... ـه بقوة الأتباع والأعوان


İşler zorlaşınca da hemen takipçilerin ve yardmcıların kuvvetli ile onlara zulüm etmeye bak


[FONT=&amp]وإذا دعاكم للرسول وحكمه ... فادعوه كلكم لرأي فلان


O, eğer sizleri Rasul'e s.a.v. ve onun hükmüne çağırırsa, sizde onların hepsini (Muvahhidleri) fülanca kişinin görüşüne çağırın


[FONT=&amp]وإذا اجتمعتم في المجالس فالغبوا ... والغوا إذا ما احتج بالقرآن


Eğer sizler onunla bir mecliste buluşursanız ortalığı karıştırın, eğer onlar Kuran ile delil getirirlerse hemen oyuna dalın ve ne dediklerini duymamazlıktan gelin


Yine şöyle demiştir:


[FONT=&amp]ركبوا على حرد لهم وحمية ... واستنجدوا بعساكر الشيطان


Sinir küpü olmuş bir şekilde kalkın ve Şeytanın askerlerinden (Muvahhidleri yenmek adına) yardım dileyin


[FONT=&amp]فهنالك ابتليت جنود الله من ... جند اللعين بسائر الألوان


İşte orada Allah'ın askerleri, Lanetlenmişin ordularından dolayı her yönden ibtila edildirler


[FONT=&amp]ضربا وحبسا ثم تكفيرا ... وتبديعا وشتما ظاهر البهتان


(Muvahhidler) Dayak yediler, hapsedildiler ve tekfir edildiler ve Bidatçı ilan edildiler. Zaten onların (Muvahhidlere karşı) bu yaptığı pislik açık bir pisliktir


[FONT=&amp]تبا لكم إذ تشتمون زوامل ... الإسلام حزب الله والقرآن


(Ey Mürcie'ler) Yazıklar olsun sizlere, sizler İslam'ın savunucularını, Allah'ın hizbini ve Kuran'ı sövüyorsunuz


[FONT=&amp]وصددتم سفهاءكم عنهم وعن ... قول الرسول وذا من الطغيان


Sizler kendi sefihlerinizi onlardan (Muvahhidlerden) ve Peygamberin sözlerinden uzak tuttunuz


[FONT=&amp]ودعتموهم للذي قالته أشياخ ... لكم بالخرص والحسبان


Ondan sonra da, onları sizlerin hocalarının davet ettiği şeye çağırdınız, onları güzel altınlar ile kandırdınız


[FONT=&amp]وأتيتم تغزوننا بسرية ... من عسكر التعطيل والكفران


Ordularınızla bizlerle savaşmaya geldiniz, Küfran ve (Allah'ın sıfatlarını inkar eden) Tatil'ciler ile geldiniz


[FONT=&amp]من ذا بحق الله أجهل منكم ... وأحقنا بالجهل والعدوان


Allah'ın hakkıyla, sizden daha cahil kim var ki? Düşmanlığı ve cahilliği asıl hak eden hangimizdir şimdi?


İmam Allame Süleyman bin Sehman r.h. ise, şiirlerinde mükemmel bir şekilde Muasır Mürcielere reddiyeler vermiştir. Onlardan bazı örneler verelim:


Senin başta şu sözüne gelince: Bizde Din sabit olmuşken hangi hakla bizleri Tekfir ediyorsunuz?


(Cevaben diyor ki) Sizlerin aranızda Sünnetsiz Müşrikler yokmu? Onlar Fasıklığı açıktan ortada yapmıyorlarmı?


Bir de aranızda Kanun ile (Küfür sistemleri ile) yönetilmekte. Mustafa Peygamberin (s.a.v.) Hükmü ise hiç zikredilmiyor!


(Burada Şeyh'in nasılda şeriat ile hükmetmeyenleri Tekfir ettiği açıktır)


Bütün Münker işler de etrafta yapılıyor. Sizden hiç birinizde bu şeylere inkar etmiyor!


Eğer sizde olan bütün pislikler ve Fasıklık, mukarrar olan Din'in ta kendisi ise,


Bu durumda sizler hakkında denilenler Sahih oldu. Hatta denilen şey size tam manada laiktir. Hatta (sizin küfrünüz) daha tehlikelidir(fazladır).

İşte kim bunları, bu nedenlerden dolayı Tekfir etmez ise o kafirdir. Kim de onların Tekfir'inde şüphe ederse daha da kafirdir.



Bu dediğimiz Allah Rasulu'nun sözü ile gerçekleşmiştir. O gönderilenlerin en hayırlısıdır. Budatahrir edlmiş Sahih aynalara dayanmaktadır.


(İmam Allame Süleyman bin Seyhman'ın Divan'ından 128.s.)




Her zaman sapık fırkalar ve müşrikler, kafirleri tekfir eden ve hak ehli olan Ehli Sünnet ve Hadis'i haricilik ile itham ederler




Şeyh Ebu Battin r.h. şöyle demiştir: Eğer sen Harici'lerin mezhebinin günah ile Tekfir etmek olduğunu anlarsan, onların Allah Rasulu'nun s.a.v. ashabını Tekfir ettiklerini ve Allah'a yakınlaşmak adına kanlarını helal saydıklarını bilirsen, bunların hepsi sana açıkça beyan olursa, bu zamandaki bir çok kişinin Muhammed bin Abdulvehhab'ın r.h. ve onun takipçilerinin Harici olduğunu iddia etmelerinin dalalet olduğunu anlamış olursun.



Onların mezhebi (Muhammed bin Abdulvehhab'ın ve öğrencilerinin görüşleri) Harici'lerin görüşlerine terstir. Çünkü onlar Allah Rasulu'nun s.a.v. Ashabını severler. Onlardan sonra gelenlerden daha üstün olduklarını söylerler. Onları takip edenleri sever ve onlara dua ederler. Onlara dil uzatanları veya her hangi birisinin seviyesini düşürenleri dalalet üzere görürler.


Yine onlar günah işlemek ile Tekfir etmezler. Günah işleyenleride İslam'dan çıkarmazlar(günahtan maksad, başka yerlerde açıkladıkları gibi zina etmek, içki içmek gibi şeylerdir. Yoksa Namaz ibi farzlar bırakamk Harici'lerin alameti değil, bir çok Muvahhidlerin alametidir).


Ama onlar Allah'a Şirk koşanı, Şirki güzel göreni Tekfir ederler. Müşrik kişide Kuran'a ve Sünnet'e ve İcma'ya göre kafirdir.


O zaman nasıl onlar (Harici'ler) ile bunlar (Muhammed bin Abdulvehhab ve Necid uleması ve Muvahhidler) aynı tutulabilir ki?


Bunu diyen (ikisini aynı kefede tutan) ancak inatçı bir kişidir. Böyle diyerek insanları onlardan kaçırmak ister. Veya bunu Harici'lerin mezhebi hakkındaki cahilliğinden söyler, bunu başkasını taklid ederek söyler(eş-Şeyh Ebu Battin Cuhuduhu ve Asaruhu 248.s.)


Derim ki: Allah ona rahmet eylesin. Sanki bizlere Muasır Mürcieyi vasfetmekte. Allah'ın laneti ve gazabı, Muvahhidleri Harici diye isimlendiren Mürcielerin üzerine olsun.


Şeyhulislam Muhammed bin Abdulvehhab r.h. şöyle demiştir: Onların sözücüsü eğer derse ki: Onlar (Muvahhidler) genelleme ile Tekfir etmektedirler.


Bizde deriz ki: Bu büyük bir iftiradır, bizler bundan uzağız. Bizim Tekfir ettiklerimiz şunlardır: Tevhid'in Allah'ın ve Rasulu'nun Din'i olduğunu kabul eder, Allah'tan başkasına Dua etmek batıldır der, bundan sonra da Tevhid ehlini Tekfir eder, onları Harici diye isimendirir. Bundan sonra Kubbe ehli ile (Kabire tapanlar ile) Tevhid ehlindenmiş gibi kendini gösterir(Mevsuatu Muellefatuş Şeyh 19.clt. 39.s.).


Şeyh, Allame Abdullatif bin Abdurrahman bin Hasan Aluş Şeyh r.h. şöyle demiştir: Bu zamanlardaki Müşriklerinbir çoğu hata etmişlerdir. Onlar sanmışlardır ki: Kim şehadeteyn ile telaffuz eden (Allah'tan başka bir ilah yoktur deyen) kişiyi Tekfir ederse, o kişi Harici'dir(Muasır Mürcie'de bu müşriklerin bir kısmını temsil etmekteler).


Halbuki durum öyle değildir. Halbuki Şehadeteyn ile telaffuz etmek, manasını bilmediği müddetçe onunla telaffuz etmesi onun Tekfir edilmesini engellemez. Ancak manasını bilir ve gerektiğini yaparsa, İbadeti bir tek Allah için Halis kılarsa, ondan başkasına Şirk koşmazsa, işte bu kişi için Şehadeteyn fayda verir.


Yalnız kim bu ikisini derse, ama gerektiğini yapmazsa, Allah'a Şirk koşarsa, Allah'tan başka vasıtalar ve şefaatçiler edinirse, sadece Allah'ın yapabileceği şeyleri onlardan isterse, onlara kurbanları keserse, Müşrik olan cahiliyye ehlinin yaptığını yaparsa, işte bu kişi için Şehadeteyn'i söylemesi (tellaffuz etmesi) yeterli değildir. Halbuki o, şehadet getirmede yalancı olmuştur.


Allah'u telanın dediği gibi: (Munafık'lar sana geldiklerinde derler ki: Bizler şahid olduk ki sen Allah'ın Rasulu'sun. Allah, senin kendi Rasulu olduğunu biliyor. Allah şahid oluyor ki Munafıklar yalancılardır)(Munafıkun suresi 1.ayet)


Allah'tan başka bir İlah olmadığına şahid olmanın manasıda şudur: Allah'a ibadet etmek, ondan başkasına İbadet etmeyi terk etmek.


Kim de ona İbadet etmekten büyüklenirse, ona İbadet etmezse, Allah'tan başka bir ilah olmadığına şehadet etmiyor demektir. Kimde hem ona, hemde başkasına İbadet ederse, o kişide Allah'tan başka bir ilah olmadığıan şehadet etmemektedir(el-İthaf fir Raddi Alassıhaf 20.s.).


Derim ki: Bu İmamın r.h. sözünü uzunlamasına zikrettim. Çünkü bu altın ile yazılan sözler bizim inancımızın Harici'lerden uzak olduğunu, Muasır Mürcie'nin Müşrik olduğunu ve onların bizlere Harici'lik ithamının batıl olduğunu ortaya koymaktadır.


Allame Muhammed Beşir es-Suhsevani, Dahlan adlı Kafire reddiyesinde şöyle demiştir: ikinci mesele ise şudur, ki sen en çok bu mesele ile avam (halktan olan) kişilerin aklını karıştırmaya çalışıyorsun.


İlim ehli demişlerdir ki: Müslüman kişi, günah ile Tekfir edilmez.


Buda Hak'tır. Bizlerin üzerinde olduğumuz konuda bu değildir. Çünkü Harici'ler Zina edeni, içki içeni ve kan akıtanı Tekfir ederler. Hatta (onlara göre) Müslüman kişi hangi büyük günahı işlerse Kafir olur.


Ehli Sünnet ise, onların mezhebi Müslümanın sadece Şirk ile Kafir olduğudur. Bizler de Tağut'ları ve onların takipçilerini sadece Şirk ile Tekfir ettik. Ama sen (Ey Dahlan) insanların en cahillerindensin, sanıyorsun ki kim Namaz kılar ve Müslüman olduğunu iddia ederse Tekfir edilemez.


Eğer sen böyle inanıyorsan, Namaz kılan, Oruç tutan ve hac yapan Munafıklar hakkında ne diyeceksin? Allah'u teala onlar hakkında şöyle demiştir: (Şüphesiz ki Munafıklar, Ateşin en alt tabakasındadırlar)(Nisa suresi 145.ayet)


Yine Harici'ler hakkında ne diyeceksin? Allah Rasulu s.a.v. onlar hakkında şöyle demiştir: Eğer onlarla karşılaşırsam, onları Ad (kavminin öldürüldüğü gibi) öldürmesine tutacağım. Onları nerede götütseniz öldürün(Buhari ve Muslim).


Sen onların (zahiren) kıble ehlinden olmadıklarınımı sanıyorsun?


Ali bin Ebi Talib r.a. hakkında, Abdulkadir ve başkaları gibi itikad edenler gibi itikad edenler hakkında ne diyeceksin? Onları Ali bin Ebi Talib r.a. ateş ile yakmıştı…(Siyanetul İnsan An Vesvesetiş Şeyh Dahlan)


Yine Allame Süleyman bin Sehman, Divan'ında bizlerin Harici olmadığını birkaç yerde zikretmiştir. Misal babından: 136-137.s. – 332.s. vb.


Hatta bu sayfalarda, bizi Harici'lik ile itham edenlerin cahil ve bilgisiz ve ilimden nasibi olmayan kişiler olduğunu beyan etmiştir.


Son söz




Bu risalemi bitirmemi nasib eden gökteki rabbime devamlı hamd ve şükür ederim. Rabbim bizlerin ve bütün Müslümanların günahlarını affeylesin.



Allah'ım, zor durumda kalan, kafirlerin eline düşen ve senin yolunda Cihad edenlere yardım et. kafirlerin ellerine düşen Müslüman bacılarımıza yardım et. Heleki Arabistan hapishanelerinde yatan Muvahhide Müslüman kız kardeşlerimize yardım et. Onların en kısa sürede kurturmalarını nasib eyle.


Allah'ım, kafirleri, onlar ile birlikte olanları, onlara buğz etmeyen ve onları cehalet ve tevil gibi şeyler ile Tekfir etmeyen kafirleri yerin dibine geçir.


Evet, Hz. Adem'in bu Dünya'ya inmesi ile başlayan Küfür ile Hak'kın mücadelesi devam edecektir. Allah'a yemin ederiz ki Dünya'nın dört tarafına Tevhid bayrağını dikene kadar, bu davetimiz kılıç ve söz ile devam edecek, durmayacaktır. Ya zafer, yada Şehadet, ikiside bizim için hayırdır.


Rabbim bizleri hak yoldan ayırmasın inşallah.


Bizleri Cennet'e girenlerden eylesin. Salat Selam efendimiz ve önderimiz Muhammed'in s.a.v. ve Ailesinin ve Ashabının üzerinde olsun.


En son olarak ilminden istifade ettiğim İmamım İbnulkayyim'in –Allah ona bol bol rahmet eylesin- şu dediklerini Mürcielere yöneltiyorum (parantez içindekiler benim eklediklerim – İnabulkayyim'e imamım derken her dediğini alacağım manasında değil, aynı Akideyi paylaştığım ve sevdiğim imamlardan olduğundan diyorum. Bunu diyorum ki sözlerim yanlış anlaşılmasın ve istenilmeyen manalara kaydırılmasın) :


[FONT=&amp]موتوا بغيظكم فربي عالم ... بسرائر منكم وخبث جنان


Kininiz ile ölün, benim Rabbim sizin içinizde olanları ve pisliklerinizi bilendir


[FONT=&amp]فالله ناصر دينه وكتابه ... ورسوله بالعلم والسلطان


Allah Din'ini ve Kitabını ve Peygamberini, İlim ve Sultan ile zafere ulaştıracaktır


[FONT=&amp]والحق ركن لا يقوم لهده ... أحد ولو جمعت له الثقلان


Hak ortadadır, kimse onu deviremez. Hatta insanlar ve cinler bile birleşse onu yıkamazlar!


[FONT=&amp]توبوا إلى الرحمن من تعطيلكم (إرجائكم) ... فالرب يقبل توبة الندمان


Tövbe edin Rahman'a bu tatilinizden (Mürcieliğinizden) dolayı, Rabbimiz pişman olanın tövbesini kabul edendir


[FONT=&amp]من تاب منكم فالجنان مصيره ... أو مات جهميا (مرجيا) ففي النيران


Sizden kim tövbe ederse gideceği yer Cennet'tir. Kimde Cehmi (Mürcie) olarak ölürse de yeri Cehennem'dir


Yine İbni Sehman'ın şu dediklerini diyorum:


Zaten köpeğin sana zararı sadece havlamasıdır. O zaman kıyamete kadar havlamasını bırak!(Divan 125.s.)


Mürcie'lerin cahillerinide İslam'a ve Efendimiz Muhammed'in s.a.v. Din'ine davet ediyorum. kafirleri tekfir etmek, onlardan ayrı yaşamak, Allah'ın her dediğini kabul etmek. Bunu yaparsak, umulur ki Cennet ehlinden olabiliriz. Efendimiz Muhammed s.a.v. ile birlikte Cennete girebiliriz.


Eğer hala inat ediyorlar ve küfürlerinde ısrarlılar ise, Allah'ın şu ayetilerini onlara hatırlatıyorum:


Eğer kulak vermiş veya akletmiş olsaydık, çılgın alevli cehennemlikler içinde olmazdık derler(Mülk suresi 10.ayet).


Cehennem ehli olan Murcie, Dünya'da Harici diye isimlendirdikleri İslam ehlini göremeyince şöyle derler: Bize ne oldu ki, dünyada iken kötülerden saydığımız adamları burada niçin görmüyoruz? derler.


Hani onlarla alay ederdik. Yoksa onları gözden mi kaçırdık?


İşte ateş halkının tartışmaları böyledir ve bunlar gerçektir(Sad suresi 62-64.ayetler).


Kendi alimlerinin onları saptırdıklarını gördüklerinde ise şöyle derler: Yüzleri ateşe çevrildiği gün: Keşke Allah'a itaat etseydik, keşke Peygambere itaat etseydik derler.


Rabbimiz! Biz yöneticilerimize ve büyüklerimize itaat etmiştik, fakat onlar bizi yoldan saptırdılar derler.


Rabbimiz! Onlara iki kat azab ver ve onları büyük bir lanetle rahmetinden kov(Ahzab suresi 68-70.ayetler).


Rabbimizden istediğim bizleri affetmesi, beni ve ailemi ve Muvahhid kardeşlerimi Cennete giren ilk yetmiş bin kişiden eylemesidir.


Rabbinden kendisini Cennet ehlinden kılmasını dileyen kardeşiniz: Ebu Musa el-Medeni




Önsöz……………………………………………………………………………………………………………………………………………2.s.


Ehli Sünnet ve Hadis arasında bu mesele de ihtilaf varmıdır?.. ……………………………………………………..4.s.


Bir mesele de dahi olsa, Allah'ın hükmü ile hükmetmeyenin Kafir olmasına dair deliller…………….…5.s.


Allah'ın şeriatını değiştiren kişi kafir olmaz kuralını hangi sapıklar çıkartmışlardır?. …………………..21.s.


Şeriatı değiştirenin kafir olmasına dair deliller……………………………………………………………………..……..22.s.


Şeriatı değiştirmenin ve kanun koymanın İcma'en küfür olduğunu açıkça zikredenler…………………28.s.


Bu konuda gelen şüphelerin cevabı………………………………………………………………………………………….….29.s.


Tağut ne demektir?.. ………………………………………………………………………………………………………………....49.s.


Muasır Mürcie'lerin büyüklerinden Hakimiyyet hakkında bazı sözleri ve bu Mürcielerin riddetlerinin ispatı………………………………………………………………………………………………………………………………………….57.s.


Harici'lik nedir?...... ………………………………………………………………………………………………………………......72.s.


Harici'liğin tanımıdaki bir şüphe ve cevabı…………………………………………………………………………...……77.s.


İbni Hazm, Muasır Mürcie'leri Tekfir ediyor…………………………………………………………………………………82.s.


Bizlerin Muhaliflerimize Mürcie dememizin Sahih ve doğru olduğunun ispatı……………………………..84.s.


Muasır Mürcie'nin asıl olarak Harici'lik sıfatlarına sahip olduklarının ispatı………………………………...87.s.



Her zaman sapık fırkalar ve müşrikler, kafirleri tekfir eden ve hak ehli olan Ehli Sünnet ve Hadis'i haricilik ile itham ederler…….92.s.


Son söz………………………………………………………………………………………………………………………………………..95.s.


ehliilm | Ehliilm, Ehli Sünnet ve Hadis ve Cemaat sitesi
 
Üst Ana Sayfa Alt