Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Ana Karnında Çocuğun Yaratılması ve Kaderinin Yazılması Rivayetin Sıhati ve İzahı Nedir?

farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Riyazussalihin 397: İbni Mes’ud (Allah Ondan razı olsun) demiştir ki: Rasulullah (sallallahu
aleyhi vesellem) ki, sözünde, işinde doğru ve vahiyle doğruluğu tasdik olandır. Bize
şöyle buyurdu:
-Sizden birinizin yaradılışının başlangıcı olan temel maddeler anasının
karnında kırk günde derlenip toplanır. Sonra ikinci kırk günlük zaman içinde kan
pıhtısı haline döner. Sonra o kadar müddet zarfında da bir et parça haline gelir. Daha
sonra Allah bir melek gönderir de ona ruh üfürür ve şu dört şeyi yazması da
emrolunur. O kimsenin rızkını, ecelini, amelini ve iyi bir kimse mi yoksa kötü bir
kimse mi olacağı.
Kendisinden başka gerçek ilah olmayan Allah’a yemin ederim ki sizden biri
cennetliklerin yaptığı işi yapar ve kendisiyle cennet arasında sadece bir arşın mesafe
kalır. Sonra ana rahminde iken yazılan hüküm öne geçer ve cehennemliklerin
yaptıkları amelleri yaparak cehenneme girer.
Yine sizden biri cehennemliklerin yaptıkları işleri yapar ve kendisi ile
cehennem arasında bir arşın mesafe kalır. Sonra ana rahmindeki yazılan yazgının
hükmü öne geçer ve o kişi cennetliklerin yaptığı işleri yapmaya devam eder ve
cennete girer. (Buhari, Bed’ül Halk 6, Müslim, Kader 1)

Riyazussalihin 397 nolu hadis. Sayfa 203
Kafam karıştı. Öncelikle hadisin sahihliği, ardından nasıl anlamam gerektiğini soracaktım
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Hadis Muttafekun aleyh olub sahihtir.


397- عن ابنِ مسعودٍ ، رضي اللَّه عنه ، قال : حدثنا رسولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، وهو الصَّادِقُ المصدوقُ : « إِنَّ أَحَدَكُمْ يُجْمَعُ خَلْقُهُ في بَطْن أُمِّهِ أَرْبَعِينَ يَوْماً نُطْفَةً ، ثُمَّ يَكُونُ عَلَقَةً مِثْلَ ذلِكَ ، ثُمَّ يَكُونُ مُضْغَةً مثْلَ ذلِكَ ، ثُمَّ يُرْسَلُ المَلَكُ ، فَيَنْفُخُ فِيهِ الرَّوحَ ، وَيُؤْمَرُ بِأَرْبَعِ كَلِماتٍ : بِكَتْبِ رِزقِةِ ، وَأَجلِهِ ، وَعمَلِهِ ، وَشَقيٌّ أَوْ سعِيدٌ . فَوَ الَّذِي لا إِله غَيْرُهُ إِنَّ أَحَدَكُمْ لَيَعْمَلُ عَمَلَ أَهْلِ الجَنَّةِ حَتَّى مَا يَكُونُ بَيْنَهُ وبَيْنَهَا إِلاَّ ذِراعٌ ، فَيَسْبقُ عَلَيْهِ الْكِتابُ ، فَيَعْمَلُ بِعَمَلِ أَهْل النَّارِ ، فَيَدْخُلُهَا ، وَإِنَّ أَحَدَكُمْ لَيَعْمَلُ بِعَمَلِ أَهْلِ النَّارِ حَتَّى مَا يَكُونُ بَيْنَهُ وَبَيْنَهَا إِلاَّ ذِرَاعٌ ، فَيَسْبِقُ عَلَيْهِ الْكِتَابُ فَيَعْمَلُ بِعَمَلِ أَهْلِ الجَنَّةِ فَيََدْخُلُهَا » متفقٌ عليه .
İbni Mes’ûd (radıyallahu anh) dedi ki: Bize, doğru söyleyen, doğruluğu tasdîk ve kabul edilmiş olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem haber verdi ve şöyle buyurdu :
Sizden birinizin yaratılışının başlangıcı, annesinin karnında kırk günde derlenir toplanır. Sonra ikinci kırk günlük süre içinde pıhtı hâline döner. Sonra da bir o kadar zaman içinde bir parça et olur. Daha sonra ALLAH bir melek gönderir ve melek, ona ruh üfler. Bu melek dört şeyle; anne rahmindeki canlının rızkını, ecelini, amelini, iyi biri mi, yoksa kötü biri mi olacağını yazmakla emrolunur.
Abdullah İbni Mes’ûd der ki: Kendisinden başka ilâh olmayan ALLAH’a yemîn ederim ki, sizden biri, cennetliklerin yaptığı işleri yapar ve kendisi ile cennet arasında sadece bir arşın mesâfe kalır da, sonra anne karnında yazılan yazının hükmü öne geçer, cehennemliklerin yaptığı işleri yapar ve cehenneme girer. Yine sizden biri cehennemliklerin yaptığı işleri yapar ve kendisi ile cehennem arasında bir arşın mesâfe kalır; sonra anne karnında yazılan yazının hükmü öne geçer ve o kişi cennetliklerin yaptığı işleri yapmaya devâm eder de, neticede cennete girer.

(Riyazu's Salihin, Bab 9, Hadis no: 397; Buhârî, Bed’u’l-halk 6, Enbiyâ 1, Kader 1; Muslim, Kader 1; Ebû Dâvûd, Sunnet 16; Tirmizî, Kader 4; İbni Mâce, Mukaddime 10)

İzâhat
Hadisimizin râvisi Abdullah İbni Mes’ûd, Peygamber Efendimiz’in doğruluk hususundaki seçkin niteliklerini belirterek bu hadisi nakletmiştir. Çünkü hadiste verilen bu haberi, insanlar anlamakta güçlük çekebilirler, akıllarının yetmediği bu konuyu kabul etmeme gibi bir hataya düşebilirlerdi. Oysa, Rasûlullah’ın verdiği bir haberi reddetmek mu’mine yakışmaz. Çünkü her akıl her şeyi kavrayamaz. Kavrayamadığı şeyi reddetmek, akıllı bir insanın yapacağı şey değildir. Ona düşen vazife, kendisinin anlayamadığını bir anlayanın bulunacağını düşünerek, doğru haberi başkalarına ulaştırmaktır. Nitekim Kur’ân’ın bir çok âyeti zaman içinde, ilmin ve fennin gelişmesiyle daha iyi anlaşılmıştır. Peygamber Efendimiz’in hadislerinin bir kısmı için de durum aynıdır. Hadisleri nakleden râviler, anlamasalar da işittiklerini aynen nakletmiş, bu rivayetleri kitaplarına alan musannifler de onları aynı sadâkatla kaydetmiş ve günümüze ulaşmasını sağlamışlardır. Bu durum, hadis rivayetinin ne kadar büyük bir hassasiyetle ele alındığının da önemli bir delilidir.

Bu hadisin ortaya koyduğu gerçek, günümüzün gelişmiş tıbbının deneylerle ortaya çıkardığı gerçekle uyum içindedir. Anne rahmine düşen bir çocuk, kırkar günlük üç devreden sonra tam olarak teşekkül eder ve ilk canlılık belirtisi bu sürenin sonunda görülür. İlk kırk günlük süre, orada mayalanma ve şekillenmeye müsait hale gelme dönemidir. İşte bu dönem nutfe diye adlandırılmaktadır ki, menî demektir. Menî ise az su anlamına gelir. Nutfe denilmesinin bir başka sebebi de, bu maddenin akıcı ve yapışkan olmasındandır. Anne rahmindeki ikinci kırk günlük süre ise, nutfenin bir pıhtı haline dönüşme dönemidir. Alak kelimesi kan pıhtısı anlamına gelirse de, burada kastedilen anlam döllenmiş yumurta yani embriodur. Çünkü embrio canlı olup, gelişmeyi bünyesinde barındırır. Kan pıhtısı tabiri, cansızlığa delalet eder. Böyle bir anlam ise buraya uygun düşmemektedir. İkinci kırk günlük süre bu şekilde geçer ve oluşumunu tamamlar. Üçüncü kırk günlük süre, anne rahmine düşen canlının bir et parçası haline dönüşme ve bu şekilde gelişme dönemidir. Bu kademeli oluşum ve gelişimin pek çok hikmet ve faydaları vardır. Şayet çocuk bir anda teşekkül etseydi, muhtemelen anne buna tahammul edemez, bedenen ve ruhen hastalanırdı. Bu safhalar, anneyi yavaş yavaş dünyaya getireceği canlıyı taşımaya alıştırır, çocuğun da anne karnındaki gelişimi tamamlanır. Çocuk doğuncaya kadar, bu gelişme seyri devam eder. Öte yandan bu durum, insanların Cenâb-ı Hakk’ın gücünü ve kudretini, kendisine gerçek mânada kulluk edip şükretmelerine vesile olacak nimetlerini, insan olarak en güzel surette yaratılışlarını, akıl ve ruh gibi üstün hasletlere sahip oluşlarını anlamalarına da bir vesiledir.

Bu safhalardan sonra, bütün uzuvlarıyla teşekkul etmiş olan cenine can verilir ve ALLAH tarafından gönderilen görevli bir melek önce ona ruh üfler. Daha sonra, doğacak olan çocuğun ölümüne kadar, hayattaki her türlü davranışı demek olan amelinin nasıl olacağını, hayat süresini, rızkını veya cennetlik cehennemlik olacağını yazar. Kişinin ameli, onun işlediği her çeşit hayır ve şerri, iyilik ve kötülüğü kapsar. Her insan, bu davranışlarına göre iyi ve kötü olarak nitelendirilir. İnsanın hayatının ne kadar devam edeceğini, ömrünün nasıl sona ereceğini de bu görevli melek yazar. Meleğin yazdığı bir başka şey, insanın rızkıdır. Rızkı az mı yoksa çok mu olacak, helâl mi yoksa haram mı yiyecek, rızkını hangi yollardan temin edecek? Bütün bunlar levh-i mahfûz denilen ve bilgisi sadece ALLAH katında olan bir kitapta yazılıdır. Netice itibariyle kişinin cennet veya cehennem ehlinden olacağı da görevli melek tarafından kaydedilir. Cenab-ı Hakk’ın bunları meleğe yazdırması, her şeyin bilgisinin kendi katında bulunduğunu onlara göstermek, bu durumu insanlara da öğretmek gayesiyledir. Herkesin yazısı boynunda asılıdır; fakat bunu ne insanın kendisi ne de başkası bilme ve görme imkânına sahib değildir.
Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur: “Her insanın amelini boynuna doladık. Kıyamet günü onun için, açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkarırız: Kitabını oku, bugün nefsin sana hesapçı olarak yeter, deriz” [İsrâ sûresi (17), 13-14].
İnsanın boynunda asılı olan bu kitap, bir nevi onun zimmetinde olan eşya gibidir. Çünkü onda yazılı olanlar, kişinin hayatı boyunca yaptıklarıdır. Burada çok kere yanlış anlaşılan bir konuyu kısaca açıklamamız gerekir. Yukarıda anlatılanlar, halk arasında kader veya alın yazısı olarak bilinip adlandırılan hususlardır. Bu adlandırma doğrudur; yanlış olan, kendisini başına gelenlere mahkûm hissetmesi, azim ve gayreti, çalışıp çabalamayı terketme hissine kapılmasıdır. Oysa kişinin başına ne geleceğini, akibetinin nasıl olacağını ALLAH’tan başka kimse bilemez. Kişi, ALLAH kendisi hakkında öyle yazdığı için bu şekilde hareket ediyor değildir. Bu anlayışın aksine, kişinin nasıl hareket edeceğini Cenab-ı Hak ilm-i ezelîsi, sonsuz olan ilmi ile bildiği için öyle yazmıştır. Böyle olmasaydı, kişinin iradesi olmaz, neticede yaptıklarından da sorumlu tutulmazdı. Halbuki insan, her yaptığından sorumludur. Sadece aklı ve idrâki olmayanlar sorumlu değildir. O halde kader, akıl ve irade sahibi insanın, üzerine düşen görevleri eksiksiz yerine getirmesinden sonra ortaya çıkan neticeye rızâ göstermesi, vazifesini yapmış olmanın huzuru içinde olması ve isyan etmemesidir.


Peygamber Efendimiz’in bu hadisini yorumlayan İbni Mes’ûd, yaygın olarak meydana gelmese bile, bazı kere herkesin dikkatini çeken bir hususa açıklık getirmektedir. Bu husus, hayatı boyunca cehenneme girmeye sebep olacak işleri yapıp sonunda cennetlik olmak veya cennete girmeye vesile olacak işleri yapıp sonunda cehennemlik olmaktır. ALLAH’ın bir lutfu olmak üzere, birinciler çok görülürse de ikinci sınıfa girenler son derece azdır. Ömrünü küfür ve isyân bataklığında geçirmiş veya günahlara dalmış nice insanın, hayatının sonunda hakikatı seçtiği ve ALLAH’ın hoşnutluğunu kazanacak iyi işler yaptığı bilinen ve görülen bir gerçektir. Hadisimiz, insan ile cennet veya cehennem arasındaki mesafeyi arşın gibi kısa bir uzunluk birimiyle açıklarken, bu ikisine girmede davranışlarımızın önemini ortaya koymuş, iyi ve güzel işler yapmamız, kötü ve çirkin işler yapmaktan da sakınmamız gerektiğine dikkatimizi çekmiştir.

Bazı rivayetlerde, İbni Mes’ûd’a ait olan kısım da peygamberimiz’in sözü gibi nakledildiğinden, biz bunu tercümede parantezle belirtme ihtiyacı hissettik (Bagavî, Şerhu’s-sünne, I, 128 vd.; Tecrid-i Sarih Tercümesi, IX, 18 vd.)

Bu hadis, insanın yaptığı iyi ve güzel amellerle gururlanmamasını, kendini beğenme, kibirlenme ve kötü huy gibi sevilmeyen hallerden uzak durmasını tavsiye etmekte, öte yandan işlediği bir takım günahlar sebebiyle ALLAH’tan ümit kesmeyip korku ile ümit arasında bir hayat sürmesi icâb ettiğini bize öğretmektedir. Ayrıca, dünyada insanlar hakkında cennetlik cehennemlik gibi kesin hükümler vermenin mümkün olmadığını da göstermektedir.

Hadisten Alınacak Dersler:

1. Kazâ ve kadere iman etmek, hayrın ve şerrin ALLAH’tan olduğuna inanmak farzdır.
2. İlk bakışta anlaşılması mümkün olmayan doğru haberleri reddetmek câiz değildir.
3. Çocuğun anne karnında bir gelişim safhası vardır. Bu safhaların bilinmesi gerekir. Çünkü anne karnındaki çocuğun da hakları vardır.
4. İyi işler işlemeye özen göstermeli ve bunları sürekli hale getirmeliyiz. Buna karşılık, kötü ve çirkin işlerden de uzak durmalıyız.
5. Hiç kimse sadece işlediği iyi amellere güvenmemeli, yaptığı kötülükler sebebiyle de ALLAH’tan ümit kesmemelidir.
6. İnsanlar hakkında cennetlik ve cehennemlik gibi kesin hükümler vermekten kaçınmak gerekir.
7. Kişinin dünyadaki son haline göre hakkında mü’min veya kâfir muamelesi yapılır.



*****


Abdullah ibn Mes'ûd (r.anh) şöyle demiştir: Kendisi sâdık ve masduk (yânı: kendisi doğru söyler ve kendisine de doğru bildirilir) olduğu hâlde, bize Rasûlullah (s.a.v.) tahdîs edib (insanın yaratılması tavırlarından) şunları söyledi:
"Sizin herbirinizin yaratılması
(yaratılma başlangıcında) ana baba maddeleri kırk gün anasının karnında toplanır. Sonra o maddeler o kadar zaman içinde (yânî kırk gün içinde) katı bir kan pıhtısı hâlini alır. Sonra yine o kadar zaman içinde bir çiğnem et olur. Sonra (dördüncü tekâmul tavrında) Allah bir melek gönderir de tekâmul eden o bir çiğnem ete şu dört kelime (yazması) emrolunur: Onun işini, rızkını, ecelim, şaki yâhud said olduğunu yaz! denilir. Sonra ona rûh üflenir (cenîn canlanır). İmdi sizden bir kişi (bu fıtratı gereği dünyâda) iyi iş yapar, nihayet kendisiyle cennet arasında yalnız bir kulaç mesafe kalır. Bu sırada (meleğin ana karnında yazdığı) yazı gelir, yazısı o kişinin önüne geçer (yânî onu önler). Bu defa o kişi cehennemliklerin işini yapmaya başlar (da cehenneme girer). Sizden bir kişi de kötü iş yapar. Nihayet kendisiyle cehennem arasında ancak bir kulaç mesafe kalır. Bu sırada (meleğin yazdığı) o yazı önüne geçer (yânî onu önler). Bu defa o kişi cennet ehlinin (hayırlı) emelini yapar (cennete girer)"
(Buhari, Bedi'ul Halk, Bab 6, Hadis no: 18)

(Hadîsin başlığa uygunluk noktası, bir kısım meleklerin beşerin mukadderatını, saadet ve şakaavetini yazmaya me'mûr olduklarının bildir ilmesidir.
Beşerin yaratılma safhaları Kur'ân'da da bildirilmiştir: "Andolsun biz insanı çamurdan (süzülmüş) bir hulâsadan yarattık. Sonra onu sarp ve metîn bir karargâhta bir nutfe yaptık. Sonra o nutfeyi bir kan pıhtısı hâline getirdik, derken o kan pıhtısını bir çiğnem et yaptık, o bir çiğnem eti de kemiklere kalbettik de o kemiklere de et giydirdik. Bilâhare onu başka yaratılışla inşâ ettik. Suret yapanların en güzeli olan Allah'ın sânı (bak) ne yücedir. Sonra siz bunun arkasından hiç şubhesiz ki ölüler (olacaksınız). Sonra siz kıyamet gününde muhakkak diriltilib aldırılacaksınız" (Mu'minûn: 12-16)


Muslim'de geçen konuyla ilgili rivayetlere bakacak olursak ;

Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Muâviye ile Veki' rivayet ettiler.
Bize Muhammed b. Abdillah b. Numeyr El-Hemdânî de rivayet etti. Lâtız onundur. (Dedi ki) : Bize babam ile Ebû Muâviye ve Vekî' rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize A'meş, Zeyd b. Vehb'den, o da Abdullah'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş): Bize Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)Ki sâdık ve masduk'dur__:
"Şubhesiz sizden birinizin teşekkûlâtı annesinin karnında kırk günde toplanır. Sonra orada o kadar bir muddet de bir pıhtı olur. Sonra o kadar muddet de orada bir parça et hâline gelir. Sonra melek gönderilir ve kendisine ruh üfürülür. Meleğe dört kelime emrolunur: Rızkını, ecelini, amelîni ve şakı yahut said olacağını yazması.
Kendinden başka ilâh olmayan Allah'a yemin ederim ki : Sizden biriniz cennetliklerin yaptığını yapar, hattâ cennetle kendisi arasında bir arşından başka mesafe kalmaz, fakat kitab onu geçmiş bulunur da, cehennemliklerin yaptığını yapar ve cehenneme girer. Ve yine muhakkak ki, sizden biriniz cehennemliklerin yaptığını yapar, hattâ cehennemle kendisi arasında bir arşından fazla mesafe kalmaz. Fakat kitab onu geçmiş olur da, cennetliklerin yaptığını yapar ve cennete girer
.» buyurdular.
(Muslim, Kader, Bab 1, Hadis 1 - 2643)

(,..) Bize Osman b. Ebî Şeybe ile İsh^k b. İbrahim ikisi birden Cerîr b. Abdü'l-Hamid'den rivayet ettiler.
Bize İshâk b. İbrahim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îsâ b. Yûnus haber verdi.
Bana Ebû, Saîd El-Eşec dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vcln* rivayet etti.
Bize bu hadîsi Ubeydullah-b. Muâz da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be b. Haccac rivayet etti. Bu hâvilerin hepsi A'meş'den bu isnadla rivayette bulunmuşlardır. Veki'in hadîsinde :
«Şubhesiz sizden birinizin teşekkûlâtı annesinin karnında kırk gecede toplanır.» Muftz'in Şu'be'den rivayet ettiği hadîsinde :
«Kırk gece yahyt kırk gün.» Cerîr ve İsa'nın hadîslerinde ise: «Kırk gün.» buyurmuştur.
Bu hadîsi Buharî -«Bed'û'1-Halk», «Kader» ve «Tevhid» bahislerinde; Ebû Dâvud ile Tirmizî «Kader» bahsinde; îbni Mâce «Kitâbu's-Sunne»'de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.
Sadık: Doğru söyleyen; Masdûk; Sözü tasdik ve kabul edilen- mânâlarına gelirler,

Hadîsin zahiri gösteriyor ki, insan anne karnında üç devre kırkar gün kaldıktan sonra 'Allah ona ruh üfürmek için bir melek gönderir. Bu devrelerin mecmuu dört ay eder. Dört aydan sonra anne karnındaki cenine melek tarafından ruh üfürülür. Doğduğu zaman yiyip içeceği rızkı, eceli, ameli, şaki mi, yoksa saîd mi olacağı yazılır. İşte mukadderat denilen şeyler bunlardır. Hadîs-i şerif sarahaten kaderi isbat etmektedir.

Yalnız Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu hadîste nadiren meydana gelen halleri beyan etmektedir. Bu haller ömrü boyunca cennete girmeye sebeb olan amelleri işleyip, sonunda cehennemlik olmak ve ömrü boyunca cehenneme girmeyi mucib ameller işleyip sonunda cennete girmektir. Teâlâ Hasretlerinin lûtfu keremine nihayet olmadığı için birçok insanlar ölümlerine yakın serden hayra dönerler, Hayırdan şerre dönenler ise pek nâdir görülür. Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu halleri arşınla temsil buyurmuştur. Yâni ölümüyle âhiret arasında o kadar az zaman kalmıştır ki, bu bir kimse ile varacağı yer arasında sadece bir arşın mesafe kalmasına benzer. Ekseri hallerde ise insanlar amellerine göre dünyadan giderler.

Şimdi bu babdaki diğer rivayetleri görelim:

_ Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr ile Zuheyr b. Harb rivayet ettiler. Lâfız tbnü Numeyr'indir. (Dediler ki) ; Bize Sufyân b. Uyeyne, Amr b. Dinar'dan, o da Ebû't-Tufeyl'den, o da Huzeyfe fa, Esîd'den, o da Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e iblâğ etmiş olmak üzere rivayet etti, (Şöyle buyurmuşlar) :
«Melek nutfenin üzerine rahimde kırk yahut kırk beş gecede karar kıldıktan sonra girer ve : — Yârab (bu) şakı mi olacak, saîd mi? diye sorar. Bunlar yazılırlar. Mûteakiben : — Ey Rabbim! Erkek mi olacak, yoksa dişi mî? diye sorar. Bunlar da yazılırlar. Ameli, eseri, eceli ve rızkı hep yazılır. Sonra sahifeler dürülür. Bir daha bu hususlarda ziyâde ve noksan yapılmaz.»
(Muslim, Kader, Bab 1, Hadis 2 - 2644)

_ Bana Ebû't-Tahir Ahmed b. Amr b. Şerh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbn-i Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Amr b. Haris, Ebû'z-Zubeyr El-Mekkî'den naklen haber verdi. Ona da Amir b. Vasile rivayet etmiş ki, kendisi Abdullah b. Mes'ud'u şöyle derken işitmiş : Şaki, annesinin karnında şakî olandır. Saîd ise başkasından ibret alandır.
Mûteakiben Âmir, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in ashabından Huzeyfe b. Esîd El-Gıfârî denilen bir zata gelerek bunu İbni Mes'ud'un sözü olmak üzere ona rivayet etmiş.
Huzeyfe: — Bir adam amelsiz nasıl şakî olabilir? demiş.
Bu zât ona : — Sen buna şaşıyor musun? Gerçekten ben Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) «Nutfenin üzerinden kırk iki gece geçti mi, Allah ona bir melek gönderir. Melek ona sûre» verir; kulağını, gözünü, cildini, etini ve kemiklerini yaratır.
Sonra
: — Yâ Rabbi! Erkek mi olacak, dişi mi? diye sorar.
Rabbin dilediğini hüküm buyurur; Melek de yazar.
Sonra
: — Yâ Rabbi! Eceli ne olacak? der. Rabbin dilediğini söyler. Melek yine yazar.
Sonra
: — Yâ Rabbi! Rızkı ne olacak? der. Rabbin dilediğini hükmeder. Melek yine yazar.
Sonra melek : Sahîfe elinde olduğu halde çıkar, emrolunduğunun üzerine ziyâde eksik yapmaz.» buyururken işittim, demiş.
(Muslim, Kader, Bab 1, Hadis 3 - 2645)

(...) Bize Ahmed b. Osman En-Nevîelî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Efen Asım haber verdi. (Dedi ki) : Bize İbnu Curayc rivayet etti. (Dedi ki). Bana Ebû'z-Zubeyr haber verdi. Ona da Ebû't-Tufeyl haber vermişdi: Kendisi Abdullah b. Mes'ud'u şöyle derken işitmiş...
Ve râvi hadîsi Amr b. Hâris'in hadîsi gibi hikâye etmiştir.

4- (...) Bana Muhammed b. Ahmed b. Ebî Halef rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Ebi Bukeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hayseme Züheyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Abdullah b. Atâ! rivayet etti. Ona da İkrime b. Hâlid, ona da Ebû't-Tufeyl rivayet etmiş. (Demiş ki): Ebû Serî ha Huzeyfe b. Esîd El-Gıfârî'nin yanına girdim de şunu söyledi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i şu iki kulağımla:
«Gerçekten nutfe rahmin içine kırk gecede düşer. Sonra onun üzerine melek iner. —Zuheyr: Zannederim onu yaratan melek dedi, demiş — Ve: — Yâ Rabbi! Erkek mi (olacak), yoksa dişi mî? diye sorar. Allah onu erkek yahut dişi olarak yaratır.
Sonra
: — Yâ Rabbi! Tam mı olacak, yoksa sakat mı? diye sorar. Allah onu ya tam yaratır yahut sakat!
Sonra
: — Yâ Rabbi! Bunun rızkı, eceli, ahlâkı ne olacak? diye sorar. Sonra Allah onu ya şakî yahut saîd yaratır.» buyururken işittim.


(...) Biae Ahdu'l-Vâris b> Abdi's-Samed rivayet etti. (Dedi ki) : Bana baham rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Rabîa b. Kulsûm rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam Kulsûm, Ebû't-Tufeyl'den, o da Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in sabâbîsi Huzeyfe b. Esîd El-Gıiârî'den, o da hadîsi Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e ref etmiş olmak üzere naklen rivayet etti. Ki:
«Allah biiznillah bir şey halketmek dilediği vakit, rahime muvekkel bir meleği kırk kusur gecenin tamamında gönderir...» buyurmuşlar. Sonra, râvi yukarkilerin hadîsi gibi anlatmıştır.


Bana Ebû Kâmil Fudayl b. Huseyn El-Cahderî rivayet etti. (Dedi ki) -.Bize Hammâd b. Zeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah b. Ebî Bekr Enes b. Mâlik'den naklen rivayet etti. Ve hadîsi ref etti. Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar:
«Gerçekten Allah (Azze ve Celle) rahime bir melek vekîl kılmıştır.
(Bu melek) : — Ey Rabbim! Nutfe. Ey Rabbim! Pıhtı. Ey Rabbim! Et parçası, der.
Allah bir şeyi yaratmak murad ettiği vakit melek
: — Ey Rabbim i Erkek mi, yokta dişi mi? Şakî mi, yoksa saîd mî? Rızk ne olacak? Ecel ne olacak? diye sorar. Ve böylece annesinin karnında iken yazılır
(Muslim, Kader, Bab 1, Hadis 5 - 2646)

Bize Osman b. Ebu Şeybe ile Zuheyr b. Harb ve İshâk h. İbrahim rivayet ettiler. Lâfız Zuheyr'indir. İshâk: Ahberanâ; Ötekiler : Haddesenâ tâbirini kullandılar. (Dediler ki) ; Bize Cerîr Mânsûr'dan, o da Sa'd b. Ubeyde'den. o da Ebû Abdirrahman'dan, o da Ali'den naklen rivayet etti. Ali şöyle demiş : Bakîu'l-Garkad ete bir cenazede idik. Derken yanımıza Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) geldi ve oturdu. Biz de etrafına oturduk. Beraberinde bir âsâ vardı. Başını eğdi. Ve âsâsıyla yeri çizmeye başladı. Sonra şöyle buyurdu:
«Sizden hiç bir kimse ve dünyaya gelen biç bir nefis yoktur ki, Allah onun cennetden veya cehennemden yerini takdir etmemiş olsun! Ve şakî yahut saîd yazılmış olmasın!»
Bunun üzerine bir adam: — Yâ Rasûlallah! Biz kitabımız üzere durarak ameli bırakmayalım mı? dedi.
Bunun üzerine : «Her kim saadet ehlinden ise, saadet ehlinin ameline varacak ve her kim şekavet ehlinden ise, şekavet ehlinin ameline varacaktır.» buyurdu.
Şunu da ilâve etti: «Amel edecek herkese imkân verilmiştir. Saadet ehline, saade? ehlinin ameli muyesser olacaktır. Şekavet ehline ise, şekavet ehlinin amelî muyesser olacaktır
Sonra şu âyeti okudu: «Her kim atıyye verir, korunur ve husnayı tasdik ederse, biz ona kolaylığı muyesser kılarız. Ama kim cimrilik eder; istiğna gösterir ve husnayı yalanlarsa, ona da güçlüğü muyesser kılarız.» (Leyl 5 - 10)
(Muslim, Kader, Bab 1, Hadis 6 - 2647)


Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'kûb (yâni ibni Abdirrahman El-Kaâri), Ebû Hâzim'den, o da Sehl b. Sa'd Es-Saidî'den naklen rivayet etti ki:
Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
«Gerçekten bir kimse kendisi cehennemliklerden olduğu halde insanlara zahir olan hususta cennetliklerin amelîni işler. Ve gerçekten bîr kimse kendisi cennetliklerden olduğu halde insanlara zahir olan hususta cehennemliklerin amelini işler.» buyurdular.
(Muslim, Kader, Bab 1, Hadis 8 - 2648 - 12 - 112)

Enes rivayetini Buhârî «Kitâbu'1-Hayz» ve «Halku Benî-Âdem» bahislerinde; A1i rivayetini «Kitâbu'l-Cenâiz», «Ki-tâbu't-Tefsir» ve «Kitâbu'l-Edeb»'de; Ebû Dâvud ile İbnû Mâce «Kitâbu's-Sunen'de; Tirmizî «Kitâbu'l-Kader» ile «Ki-tâbu't-Tefsir»'de; Nesâî «Kitâbu't-Tefsir»'de; İmran b. Husayn rivayetini Buhârî «Kitâbu'l-Kader»'de; Sehl b. Sa'd rivayetini «Kitâbu'l-Cihad»'da muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.

Nutfeden murad menidir.
Kurtubî 'nin beyânına göre menî şehvet kuvvetiyle rahimin içerisine saçılarak düşer. Sonra Allah onu rahimin döl yatağına toplar. İşte kırk veya kırk beş gece rahimde karar kıldıktan sonra melek nutfenin üzerine girer cümlesinden murad budur.
Ondan sonra nutfe kırk günde kan pıhtısı haline gelir. İhtimal bu inkılâb kırk gün zârfında kanın meniye yavaş yavaş karışması suretiyle tekâmul eder. Ve kırk günün sonunda kan pıhtısı meydana gelmiş olur. Bundan sonra o pıhtıdan yavaş yavaş et hâsıl olmaya başlar. Ve kan pıhtısı et parçası hâline gelir. Sonra bir melek gelerek artık cenin hâline gelmeye başlamış bu müstakbel insanın mukadderatını yazar. İlerde onun sâîd mi, şakî mi olacağını tespit eder. Saîd, iman saadetine eren bahtiyardır. Şakî ise, onun zıddı yâni kendisine iman nasib olmayan bedbaht demektir. Artık o kimse doğup büyüdükten sonra bu mukadderat dahilinde amel eder. Ana rahminde cennetlik olacağı tesbit edildiyse hayatında cehennemliklerin amelini işlese bile sonunda yine imanını kurtarır. Cehennemlik olacağı tesbit edildiyse, hayatında cennetliklerin amelini işlese bile, sonunda yine imandan mahrum gider. Fakat bu ezelî takdir ve tesbit hâşâ Allah Teâlâ tarafından bir cebir ve istibdad değil, kulun irade-i cûz'iyesi ile hak ettiği neticedir. Kul işte bu iradeye göre mükâfat ve mücazat görecektir. Allah'ın takdirinden murad; kul dünyaya geldikten, ölünceye kadar ne gibi amellerde bulunacaksa, ezelî ilmiyle onu bilerek meleklere tespit ettirmesidir. Ona zaman ve zemin mefhumlarının bir tesiri yoktur. Ezeli ilmi olmuşu, olacağı aynı seviyede ihata etmiştir. Kullar nazarında bilfiil yaşayarak bütün amelleri bilinen bir kimse için ne hüküm verilecekse Allah Teâlâ'nın ilmine nisbetle o kimse doğmadan müstakbelde işleyeceği bütün amelleri teferruatiyle görülmüş, bilinmiş ve tesbit edilmiştir. İşte kader budur.

Binâenaleyh tekrar edelim ki, kulun takdirden başka bir amelde bulunamaması bir cebir değil, bir muayenenin tespitidir. Onun içindir ki, meselâ; Ebû Cehil kıyamet gününde :
Yâ Rabbi! Sen benim cehennemlik olacağımı takdir buyurdun! Ben bu takdirin dışınaçıkarak iman edemezdim. O halde beni niçin muaheze ediyorsun? Beni şakî yarattın, şaki oldum. Müslümanı saîd yarattın, saîd oldu. Benim bu işte ne kabahatim var? diyemez. Çünkü cevab hazırdır. Teâlâ Hazretleri ona : Ben seni cehennemlik olmaya mecbur etmedim. Dünyaya geldikten sonra işleyeceğin amelleri ezeli ilmimle bildiğim için onları tesbit ettim. Benim takdirim bundan ibarettir. Yâni; sen hakettin, ben de istihkakını yazdım, der.

Ulemânın beyânına göre bu hadîsin muhtelif rivayetlerinin arası şöyle bulunmuştur :
Allah Teâlâ, ana rahmine düşen bir çocuğun geçireceği tavır ve hallere nezâret için bir melek tevkil eder. O melek: Yâ Rabbi! Şimdi rahimdeki bir nutfedir; Yarabbi! Şimdi bir kan pıhtısıdır; şimdi bir et parçasıdır, diyerek irer tavır ve hâli zamanı geldikçe Allah'a arzeder, Allah Teâlâ bütün bunları ezelî ilmiyle bildiği halde âdeti ilâhiyesi böyle cereyan etmiştir. Meni kırk gün ana rahminde kaldıktan sonra kan pıhtısı hâline gelir. Muvekkel melek ondan çocuk meydana geleceğini o zaman anlar. Zira her meniden çocuk dünyaya gelmez. O anda bu çocuğun, dünyaya geldikten sonraki rızkın ecelini, amelini; şakâvet ve saadetini yazar. Bir muüddet sonra melek bir tasarrufta daha bulunur. Ki, o da çocuğa suret vermek; gözünü, kulağını, cildini, etini, kemiğini yerli yerince bir araya getirmek; erkek mi, dişi mi olacağını sorarak ona göre icrââtta bulunmaktır. Bu icraat üçüncü kırk gün zarfında olur ki, o zaman cenin henüz et parçası halindedir. Bundan sonra sıra ruh üfürülmesine gelir. Gerçi rivayetlerin birinde : «Nutfenin üzerinden kırkiki gece geçti mi, Allah ona bir melek gönderir. Melek ona suret verir; kulağını, gözünü, cildini, etini ve kemiğini yaratır.
Sonra :
— Yâ Rabbi! Erkek mi olacak, dişi mi? diye sorar... ilah.» buyurulmuşsa da, Kaadî Iyâz bu babda şunları söylemiştir :
«Bu hadîs zahiri mânâsına göre değildir. Onu zahiri mânâsına hamletmek doğru olamaz. Nutfeye suret vermek ve onun gözünü, kulağını ilâahir...
Halketmekten murad; meleğin bunları yazmasıdır. Fiiliyat başka zaman olur. Çünkü âdete nazaran ana rahmine düşen menide, ilk kırk günden sonra suret verme, halketme mevcut değildir. Bunlar üçüncü kırk günün içerisinde olur ki, o zaman nutfe et parçası hâlini almış bulunur. Üçüncü kırk günün akabinde, yâni cenin dört aylık olduktan sonra meleğin bir vazifesi daha vardır ki, o da cenine ruh üfürmektir. Ulemâ bu. hususta muttefiktirler. Bu hususat için meleğin gönderilmesinden murad; tasarruf için ona emir buyurulmasıdır. Yoksa rahimin başında ona müvekkel bfr melek bulunduğu sarahaten bildirilmiştir.


Bu hadîslerde beyân buyurulan rızk, ecel, şekavet, saadet, amel, erkeklik, dişilik vs.'den murad; Allah Teâlâ'nın bunları meleğe bildirmesi, infaz ve tesbitini ona emretmesidir. Yoksa Allah Teâlâ'nın kazası ve hükmü bunların hepsinden öncedir. Bu babdaki ilim ve irâdesi ezelde mevcuttur.»

Bakîu'l-Ğarkad : Medine'nin meşhur kabristanıdır. Bugün ona Cennet-i Baki' deniliyor.

Câbir (r.anh) rivâyetindeki : «Kalemlerin kuruması» tâbirinden mûrad Allah'ın takdir buyurması ve bu takdirin levh-i mahfuza yazılma işinin tamamlanmasıdır. Yazı yazan kalem kurursa, artık onunla fazla veya eksik bir şey yazmanın imkânı kalmaz. Ulema : «Allah Teâlâ'nın yazmasına, levhine, kalemine ve hadîslerde zikri geçen sahifelerine iman etmek farzdır. Bunların hakikatinin ne olduğunu ancak Allah bilir» demişlerdir. Bu hadîsler kaderi isbat hususunda ehl-i sünnet mezhebinin delilleridir.
Ehl-i sünnete göre dünyada vukua gelen hayırlı hayırsız, faydalı veya zararlı her şey Allah Teâlâ'nın kaza ve kaderiyle meydana gelir. Ancak Ebu'l-Muzaffer Semanı'nin dediği gibi, kaza-kader meselesi biz kullar için bir sırdır. Onu akılla, kıyasla anlamaya imkân yoktur. Kaderin sırrını ancak Allah Teâlâ bilir. Bize düşen haddimizi bilerek kitap ve sünnetin beyanatına iman etmek, ondan öteye geçmemektir. Bu hadîsler; mukadder ne ise o olur, diyerek ameli terk etmenin memnu olduğuna delâlet etmektedirler.

Âyet-i kerîmedeki : Atıyye vermekten murad tâatlardır. Husna, kelimeyi tevhid gibi, hakka delâlet eden kelimedir.
 
Üst Ana Sayfa Alt