Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale YOL NEREDEDİR? Seyyid Kutub'un bu makalesi, 27.11.1951 yılında -Ed-Dava-adlı dergide yayınlanmıştır

eylemzayi Çevrimdışı

eylemzayi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
bu makaleyi okuyalım, inceleyelim arkadaşlar,zira tarih tekerrürden ibarettir

bakara 214- Acaba sizden öncekilerin başlarına gelenlerin benzeri sizin de başınıza gelmeksizin, kolayca Cennet'e gireceğinizi mi sandınız? Onlar öylesine ağır sıkıntılara ve zorluklara uğradılar, öylesine sarsıldılar ki, peygamberleri ile çevresindeki inanmışlar ';Allah'ın yardımı ne zaman gelecek?" dediler. İyi bilin ki, Allah'ın yardımı yakındır.



(Seyyid Kutub'un bu makalesi, 27.11.1951 yılında -Ed-Dava-adlı dergide yayınlanmıştır.)

Bu millet, ruhen, aklen, zihnen ve bedenen eğitilmedikçe hiç bir yere ulaşamayacağına inancım ve kanaatim her gün biraz daha güçlenip artmaktadır. Her fert ve her aile, mutlaka bir İslâm ahlâk eğitiminden geçmeli ve toplum hayatında İslâmî esasları yaşamaya alıştırılmalıdır. Vicdanlar güçlendirilmeli, kalpler arındırılmalı ve inançlar sağlamlaştırılmalıdır.
Emperyalizme karşı verilen savaşta, deniz köpüğü gibi kabaran ve etrafına taşkınlık verdikten sonra tekrar kabuğuna çekilen dalgalar gibi coşan millî davranışlarında hiç bir yaran yoktur. Hatta böyle geçici davranışların zararı bile vardır. Böyle millî davranışlara karşı güvenim, her gün biraz daha azalmaktadır.

Yalnız, bu milletin özünde saklı olan kahramanlık ruhuna inanıyorum. Durum ve şartlar ne kadar kötü olursa olsun bu millet, özünden doğan bu kahramanlık ruhu ile dirilecek ve her türlü zorluğun ve baskının üstesinden gelecektir.
Ne yazık ki. bu milletin bünyesinde yerleşen binlerce mikrop, onun sağlığını bozmaktadır. Bu yüzden her alanda eğitim hareketini başlatmak ve bu. milletin bünyesinde yerleşen mikroplan ayıklamak gerekir. Ancak, böyle bir eğitim ve ayıklama sonunda, istendiğimiz meyveleri yetiştirir ve bu milletin asalet ve kahramanlığını görebiliriz.

Hepimizce çok iyi bilindiği gibi, bu milletin önünde çok zor günler ve büyük engeller vardır. Bu millet, bunları aşmak ve her türlü sıkıntılara katlanmak zorundadır. Onu, bu yüce görevi yerine getirme hususunda vaz geçirmeye çalışan bir çok faktörler vardır. Bu faktörlerden birisi de durum ve şartların çok kötü olmasıdır. Yokluk, bilgisizlik ve düşmanın sinsi plânları bu milleti, doğru yolundan şaşırtmıştır. Çölde yapayalnız kalan bir kişi gibi, çaresizlik içinde doğru yolu aramaktadır...

Özel bir eğitim ile yeniden bu milletin hamurunu; iman ve cesaret suyu ile yoğurmak gerekir. Bu uğurda çalışanlar, değirmende un öğütmeye çabalayanlar vardır. Yalnız, bunları tek bir gaye etrafında toplamak, sarf edilen emekleri boşa çıkarmamak ve daima belli bir hedefe doğru yol almak gerekir. Bu eğitimde, iklimin tabii yapısını ve milletin kahramanlık ruhunu göz önünde bulundurmak şarttır. Böyle bir yoldan gidildiği zaman, mutlaka arzulanan hedeflere ulaşılacak ve istenilen sonuçlar elde edilecektir.

Bu ülkede varlıklarını sürdüren her sağlam düşünce ve görüşün temelinde mutlaka, bazı zararlı mikroplar bulunmaktadır. Bu zararlı mikroplan, bu düşünce ve görüşlerin köküne yapışmış ve bütün gücüyle onu kurutmaya çalışmaktadır. Vicdanları söndüren, düşünceleri solduran ve kanlan emen bu öldürücü mikropların, mutlaka yok edilmesi gerekir. Bunlar yok edilmedikçe, bu ülkede, yüce ve diriltici bir düşünce sisteminin doğmasına imkan yoktur.

Çünkü bu mikroplar, beyinlerde ciddi ve diriltici bir düşünce ışığı belirlendiği veya ruhlarda kahramanlık ve fedakârlık duygusu doğmaya başladığı zaman hemen harekete geçerler. Bu yüce ışığı ve kutsal duyguyu söndürmeye çalışırlar.
Bu mikroplar, o kadar tehlikelidir ki, arınmış en küçük bölgede bile meydana getirdiği zararı ve pisliği gidermek pek zordur. Çünkü; sağlıklı, güçlü ve en büyük değerli varlıkları bile küçültür ve değerden düşürür. Bunun sonunda millet, yüce değer ve gayelerin peşinde koşmayı bırakır, basit ve değersiz şeyleri elde etmeye yeltenir.

Bu günlerde, hürriyet adına yükselen bazı sesleri, işitiyoruz. Bu seslerin sahipleri, bu memleketin hürriyet ve bağımsızlığı için savaştıklarını söylemektedirler. (Bunlar, bu ülkede 16 yıldan beri hürriyet için çalıştıklarını söyleyip durmaktadırlar.) Ancak, bu sesler, - vakar ve ciddiyetin vasıf olarak bulunması gerektiği- en yüce konularda bile basitleşiyorlar.

Kahire'de yayınlanan günlük gazetelerde neler görüyoruz? Şekuku ( Şekunu lokalleri: Mısır'da Komünistlerin sürdürdükleri ve çatısı altında toplandıkları demektir.) lokallarında, İhsan Abduh'un sanat adına yayınladığı eserlerinde ve kadın lider olarak erkeklerle mitinglerde ve Kahire sokaklarında kol kola, boy boy resim çektiren Dürriye Şerifin pozlarında her türlü rezaleti, basitliği, çirkinliği ve ciddiyetten uzaklığı görüyoruz.

Mısır radyosunda vatan ve hürriyet adına yükselen ve anlamadığımız dilden konuşan çok tuhaf sesler işitiyoruz. Alaycı ve küçük düşürücü bu sesler, hürriyet ve vatanın bağımsızlığını sağlayamazlar. Vatanın bağımsızlığı ve hürriyet için açılacak cihâd bayrağı böyle mi açılır? Bu çirkin manzaralar mı vatanı kurtaracak? Düşmana karşı bu yolda mı savaşılacak?

Nedir bütün bunlar? Bu millete kim dedi, düşmana karşı ölüm kalım savaşına bu şekilde girilir? Ahlâktan, inançtan, samimiyetten ve ciddilikten uzaklaşmış ve ruhen yozlaşmış bir görüntü ile hiç bir şey yapılamaz. Hiç bir netice elde edilemez...

Azimden, ihlastan, samimiyetten, her türlü pislikten arınmış bir ruh ve kalpten, kahramanlık duygusundan ve sağlam bir inançtan kaynaklanmayan bir kurtuluş savaşının, basan ile sonuçlanmasına imkân yoktur.
Bu millete kim dedi. miting meydanlarında, sokaklarda, lokal ve derneklerde fahişe kılıklı kadınlarla kol kola ve omuz omuza vererek kurtuluş savaşı yapılabilecektir? Ruh ve kalpler arınmadan ve nefislere ciddiyet ve kahramanlık duygusu dolmadan böyle bir ağır sorumluluğun, büyük ve yüce bir dava yükünün altına girilebilir?

Müslüman gençlerin genel merkezinin konferans salonunda (kendilerinden alınan özel bir izinle) toplanan ve sözde milliyetçi ve kurtarıcı geçinen bir başka vatanseverlerden kalabalık bir topluluğa hitap eden kişinin, fazla içki içmekten, gözlerinin kıp kırmızı olduğunu kendi gözlerimle gördüm. Bu konuşmacı, içkinin verdiği dengesizlikten dolayı saçmalıyor ve âşık olduğu bir kadının adını kürsüde anarak onu ve vatanı kurtaracağını söylüyordu. Ağzından yükselen içki kokusundan, etrafta bulunanlar rahatsız oluyordu. Bunu, bizzat kendi gözlerimle gördüm...

Bütün bunlar neyi gösteriyor? Mısır, kendisini böyle basit, aşağılık, kirletici durumdan arındırmadıkça, gerçek kurtuluş yoluna giremez ve düşmanlarıyla savaş meydanlarında savaşamaz. Fedakârlık ve kahramanlık ruhu ile samimi ve ciddi olanların başlatacakları bir savaşla ancak, Mısır'ın kurtuluşu gerçekleşebilir.

Acaba bu millete, kurtuluş yolunun bu olduğunu kim söylemiştir? Hiç şüphesiz bunu, nefsi arzu ve isteklerine düşkün, köle ruhlu, sarhoşluktan kafaları ayık olmayan kimseler söylemiştir. Millet bu saçma sapan sözleri dinledi ve bu tuhaf davranışları gördü. Fakat, bunlardan hiç birini asla beğenmedi. Söylenilen hiç bir söze inanmadı...
Şimdi millet, kendi sinesinden doğan sese kulak veriyor ve inancından yükselen çağırıya doğru yol almaya çalışıyor. Ancak, bu yola ulaşmak için bazı hedeflerin belirtilmesi zorunludur. Bunun için de milletin yeniden eğitilmesi ve belirtilen hedeflerin öğretilmesi gerekiyor.

Bu milletin geçmişinde görünen bütün üstün özellikler, göz önünde bulundurularak yeniden bir eğitim seferberliğinin başlatılması şarttır. Bu milletin iyi, güzel, asil, köklü, ve derin kültürüne inilmelidir. Bu kültürün taşıdığı kahramanlık ruhu, en güzel bir şekilde yeniden aşılanmaya çalışılmalıdır.
Kurtuluş için başlatılacak savaşın, gayet sağlam ve güçlü olarak yapılacak bir binanın içinde olması gerekir. Hürriyet ve bağımsızlık ancak, böyle sağlam bir yapının temelleri üstünde tam olarak gerçekleşebilir.
Bu savaş, öyle sanıldığı gibi tek yönlü ve kolay bir savaş değildir. Bu savaş, çok yönlü bir savaştır. Emperyalist düşmanla savaşmadan önce, nefsi arzu ve isteklere karşı savaşmak gerekir. Nefsini düzeltmeyen ve iç dünyasını her türlü kötü ve çirkin duygulardan arındırmayan ve inancını sağlamlaştırmayan bir kişi, gerçek anlamda din ve vatan uğrunda savaşamaz.

özellikle lider ve önderlerin bu hususta, son derece titiz davranmaları ve dikkatli olmaları gerekir. Arınmayan, güzel ve yüce ahlakıyla etrafındakilere örnek olmayan önder ve liderler, hiç bir şeyi başaramazlar. Biz, yüzyıllardan beri hep kötü ahlâklı lider ve önderlerin, halk üzerinde bıraktıkları zararlı etkinin ızdırabını çekmekteyiz...
Evet, millet olarak gösterişe ve şöhrete aldırış etmeyen, övünmeye pek önem vermeyen, nefsî arzularına düşkün olmayan, parlak sözlerle yetinmeyen, işi söze tercih eden ve bütün şahsî çıkarlarını ayaklan altına alan lider ve önderlere muhtacız. Savaş meydanlarında gözlerini kırpmadan koşan, din ve vatan uğrunda canını feda etmeye hazır olan, kendi şahsî adlarına anıt, tören ve her hangi bir nişan ve madalya istemeyen meçhul askerlere muhtacız. Bizi ancak bu yüce ruhlu kahramanlar kurtarabilir. Beklemek ve susmak zamanı değildir artık. Olaylar bizi, hızlı davranmaya zorluyor. Yarın bizim için çok geç olabilir.

öyle ise, herkes yerini alsın ve yoluna koyulsun. Bütün zorluk ve engellere göğüs gerebilsin. Din ve vatan uğrunda, gereken her şeyini feda etmeye hazır olsun. Hile ve desiselere, baskı ve işkencelere asla aldırış etmesin.
Bu niyet ve bu inançla yola çıkan bu milletin her ferdi, nefsî arzularından arındığı zaman zaferin ve üstünlüğün kendisinden yana gerçekleşeceğine inansın. Yüce bir ruh ve duygu ile, üstün geleceğine dair kalbinde oluşan güven ve inançla bu milletin, yapamayacağı ve başaramayacağı hiç bir iş yoktur.
İşte kurtuluş için izlenilecek yol budur. Bu yola girelim ve milletçe kurtuluşa erelim!..
DOĞRU YOL HANGİSİDİR?
Yüce Allah Kur'an-ı Kerimde şöyle buyurmaktadır:
"Benim yoluma uyan, ne sapar ve ne de mutsuz olur." (Tâ-Hâ sûresi, âyet: 123).
 
Üst Ana Sayfa Alt