Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Türklerle Savaşmadan Kıyamet Kopmaz Hadisi Sahih mi? Sahih ise Nasıl Anlamalıyız?

hümeyra__ Çevrimdışı

hümeyra__

Üye
İslam-TR Üyesi
Sizler deriden çizmeler giyen bir kavimle çarpışmadıkça kıyamet kopmaz. O kadarki sizler küçük gözlü kırmızı çehreli yassı burunlu yüzleri sanki örs üstünde döğülmüş ve üzeri derilerle kılıflı kalkanlar gibi sağlam bir kavim olan TÜRKLERLE çarpışırsınız ( Ey Ebu Hüreyre ) insanların ( ALLAH katında ) en hayırlılarının , bu dine girmeden önceki devirlerde bu dinden en fazla yüz çeviren kimseler olduğunu görürsün. Oysa insanlar tıpkı has madenler gibidir. cahiliye devrinde hayırlı olan kavimler İslam dinine girdikten sonrada bu dinin en hayırlıları olurlar. Sizden birinizin üzerine öyle bir zaman gelecekki ; bu kişi için beni görme isteği ; onun aile ferTleri ve mallarının bir misli daha o kimsenin kendine verilmesinden daha sevimli olacaktır. TÜRKLERDEN öyle insanlar geleceklerdirki onların Peygamberi sevme ve ona kavuşma sevgisinin önüne mal , mülk ve aile ferTleri de dahil hiç bir şey geçmeyecektir.'

ALLAH'ın Resulü Hz.Muhammed (s.a.v)
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Türklerle savaşma ilgili hadis sahihtir.
Bazı alimler bu hadisin gerçekleştiğini ve Müslümanların Moğol hun imparatoru Cengiz Han ile savaşmalarını delil göstermişlerdir.

TÜRKLERLE SAVAŞ
Ebu Sâid radıyallahu anh anlatıyor:
"Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Sizler, gözleri küçük, yüzleri geniş-yuvarlak bir kavimle savaşmadıkça Kıyamet kopmayacaktır. Onların gözleri çekirge gözleri gibi olup yüzleri de kat kat deri ile kaplanmış kalkanlar gibidir. Kıl ayakkabılar giyerler, deriden mamul kalkanlar edinirler ve atlarını hurma ağaçlarına bağlarlar."

Bu tarzda daha pek çok hadis mevcuddur.

"Sizler;Türklerle çarpışmadıkca kıyamet kopmayacaktır"
(Buhari, 4, s: 34, 35, 156, Sahih-i Muslim, 17, Sf: 37, 38; Kutub-i Sitte, 7203)

"Türkler size dokunmadığı, harb etmediği sürece sakın siz de Türklere dokunmayınız!"
(Nesei, Sunen 4, s:44)


Ebu Hurayra (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"
Ayakkabıları kıldan bir kavimle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Siz, yüzleri kılıflı kalkanlar gibi, gözleri küçük, burunları yassı olan bir kavmle savaşmadıkça kıyamet kopmaz."
[Buharî, Cihad 95, 96, Menâkıb 25; Muslim, Fiten 62, (2912); Ebu Davud, Melahim 9, (4303, 4304); Tirmizî, Fiten 40, (2216); Nesâî, Cihad 42, (6, 45).}


Muhaddisler, bu kavmin Türkler olduğunda muttefiktirler. Buharî' nin bu hadisi verdiği bablardan birinin adı;
بَابُ قِتَالِ التُّرْكِ "Türklerle Savaş Babı"dır.
Hadisin burada kaydedilen vechinde Türk kelimesi geçmezse de, Buharî'nin aynı babta kaydettiği muteâkib hadiste Türk kelimesi de geçer: "Küçük gözlü, kırmızı yüzlü, yassı burunlu, yüzleri kılıflı kalkanlar gibi olan, (kıldan mâmul elbise giyen ve kıl içerisinde yürüyen) Türk(ler)le savaşmadığınız müddetçe kıyamet kopmaz.."

Hadiste, yüzün kalkana benzetilmesi Beyzavî'ye göre yüzün geniş ve yuvarlak olmasındandır, kılıflı denmesi de sertliği ve etinin çokluğundandır.

Ayakkabılarının kıldan olmasından maksad, bazı şarihlerce, saçlarının ayakkabılarına değecek kadar uzun olmasıdır. Bazıları da: "Bundan maksad onların, ayakkabılarını örülmüş (keçeleşmiş) kıl ve yünden yapmalarıdır" demiştir.
Bugün çobanların ve hatta köylülerin hâlâ kullandıkları ve keçeden yapılan "kepenk"in kastedilmiş olması da muhtemeldir. Ayakkabılarının da kıldan olması, geçmiş devirlerde giyilen ve kılı yolunmamış deriden yapılan çarığa işaret de olabilir. Çarığın iç kısmı, yerin sertliğini hafifletmek maksadıyla keçe ile beslenip takviye edilmesi de hadisi te'yid eden bir durumdur.

İbnu Hacer bu hadisin şerhi sadedinde Türklerle ilgili olarak şu açıklamayı sunar: "Sahabe zamanında şu hadis meşhur idi:
اُتْرُكُوا التُّرْكَ مَا تَرَكُوكُمْ "Türkler sizi bıraktıkça, siz de onları bırakın (onlarla savaşmayın)."
Taberâni bunu Muaviye rivayeti olarak kaydeder.

Muaviye: "Ben Rasulullah (s.a.v.)'ın böyle söylediğini işittim!" demiştir. Ebu Ya'la aynı hadisi bir başka vecihten olmak üzere Muaviye İbnu Hudeyc'ten rivayet eder.
İbnu Hudeyc der ki: "Ben Muaviye'nin yanında idim. Ona amilinden Türklerle karşılaştıklarına ve onları hezimete uğrattıklarına dair bir mektub gelmişti. Muaviye bu habere öfkelendi. Sonra amiline: "Benden emir gelmedikçe onlarla savaşmayın, çünkü ben Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın
إنَّ التُّرْكَ تَجْلِي الْعَرَبَ حَتّى تَلْحَقَهَا بِمَنابَتِ الشّيح "Türkler, Arabları sürecek ve yavşan otunun bittiği yerlerde onlara yetişecek" dediğini işittim. Bu sebeple onlarla savaşmaktan hoşlanmıyorum."

Müslümanlar Emevîler zamanında Türklerle savaştılar. Müslümanlarla onlar arasında büyük mesafe vardı, burası yavaş yavaş fethedilerek açıklık kapandı. Türklerden çok sayıda esir alındı. Türklerde büyük bir güç ve şiddet bulunduğu için melikler onlara sahib olma hususunda aralarında adeta yarış yaptılar. Öyle ki, Mûtasım zamanına gelindiğinde askerlerin çoğunluğunu onlar teşkil etti. Zamanla Türkler Melik'e galebe çaldılar, oğlu Mutevekkil'i öldürdüler, sonra birer birer onun çocuklarını öldürdüler. Keza Samanîlerin melikleri de Türklerdendi. Böylece acem diyarlarına da galebe çaldılar. Bu diyarlara sonraları, Sebüktekin hanedanı bunların peşine de Selçukîler hakim oldu. Hakimiyetleri Irak, Şam ve Rum diyarlarına kadar uzandı. Bunların etbaları Zengîler, onların etbaları da Eyyubîler olarak devam ettiler. Türk olan bunlar çoğalarak Mısır, Şam ve Hicaz diyarlarına hakim oldular. Bunlar hicrî beşinci yüzyılda Selçukîlere karşı hücuma geçip memleketi harap, insanları perişan ettiler. Derken Büyük Musibet (et-Tammetu'l-Kubra) Tatarlardan geldi: Hicrî altıncı yüzyıldan sonra Cengiz Han çıktı ve dünyayı ateşe verdi. Bilhassa Meşrık tarafları büyük ekseriyeti ile bu felakete mâruz kaldı. Onların şerrinden nasibini almayan belde hemen hemen yoktu. Altı yüz elli altı'da, Bağdat'ın harab edilip son Abbasî halifesi Mûtasım'ın onların eliyle öldürülmesi vukua geldi. Bunların bekayası, topal manasına gelen Leng lakabıyla meşhur Timur adındaki kişi gelinceye kadar tahribata devam ettiler. Timur, Şam diyarına geçti, oraları talan etti. Şam nehrini yakıp harabeye çevirdi. Batı'da Rum, doğuda Hind diyarlarıyla bunlar arasındaki yerlere hakim oldu. Allah onu alıp, çocukları arasına tefrika sokuncaya kadar hakimiyeti uzadı.
Rasulullah (s.a.v.)'ın şu sözünde haber verdiği hususların hepsi böyle zuhur etti.
اِنَّ بَنِي قَنْطُورَةَ اَوَّلُ مَنْ سَلبَ اُمَّتِى مُلْكَهُمْ
"Ummetimin hakimiyetini ilk defa ortadan kaldıracak olan Benû Kantûra'dır."
Bu hadisi Taberâni, Muaviye rivayeti olarak kaydetmiştir. Benî Kantûra'dan murad Türklerdir.
 
A Çevrimdışı

AbulLayl

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Evet diğer çeşitleri incelenince moğollar çıkıyor, moğollar da zaten Orta Asyadaki kardeşlerimizin tipini bilenler bilir türktür.
 
hümeyra__ Çevrimdışı

hümeyra__

Üye
İslam-TR Üyesi
selamun aleykum çok şaşırdım bilmiyordum ilk kez okuduğum hadislerden biriydi Allah razı olsun
 
M Çevrimdışı

mücahid yasin

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Kur'an-ı Kerim'de ise "rabbim, rabbın, rabbimiz, rabbınız..." gibi iyelik zamirlerine bitişik olarak da kullanılmıştır. Meselâ; ilk nazil olan ayetlerde; "Ey Muhammed, yaratan Rabbinin adıyla oku!.. Kalemle öğreten Rabbin kerem sahibidir."

"Rabbimiz, eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi sorumlu tutma! Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme!. " (el-Bakara, 2/286) buyurulur.
 
Üst Ana Sayfa Alt