Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Tasavvufun Müslümanlar Üzerindeki Kötü Sonuçlari

  • Konbuyu başlatan Ebu Katade
  • Başlangıç tarihi
E Çevrimdışı

Ebu Katade

Guest
TASAVVUFUN MÜSLÜMANLAR ÜZERİNDEKİ KÖTÜ SONUÇLARI



بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ


Değerli Müslümanlar ! bu sohbetimizde inşaallah tasavvufu ele alıp ve onun Müslümanlar üzerindeki olumsuz etkilerinden bahsetmeye çalışacağız…Bizi böyle bir çalışmaya iten sebep ise ; konunun tevhid inancını tepeden tırnağa altüst ettiğinden dolayıdır.

Şunu rahatlıkla ve bütün samimiyetimle söyleyebilirim ki,tasavvuf ve onun getirdiği inanç ve ameller, geçmişte olduğu gibi bugün de binlerce inananın itikadını ve amellerini tepeden tırnağa bozmuş ve onların üzerinde - geçmiş cahiliye dönemlerinde bile görülmemiş - çok kötü sonuçlar doğurmuştur.

İşin en acı yönü ise ; Allah resulü s.a.v’in senelerce ortadan kalkması için çaba sarfettiği bir çok çirkin inanç ve ameller,bu gün tasavvuf adı altında Allah’a yakınlaşma maksadı olarak icra edilmektedir.

Değerli Müslümanlar ! Tasavvuf – diğer bir ifadeyle tarikatlar – hak-kında şimdiye kadar yapılan tarifler ve tabirler bir çok yönüyle kapalı kalmış ve bu tarif ve tabirler tam manasıyla doyurucu olmamıştır... Çünkü bu konudaki yapılan izahlar,tarifler sürekli ve genelde “ tasavvuf “ kelimesine takılmış kalmış, dolayısıyla bu ismin h.200 veya 250 yıllarında çıktığı anlatılarak, asıl anlatılması gereken bu isim adı altında - din adına - işlenen cinayetlerden bahsedilmemiştir…. Veya bahsedilmişse de,bu bir çok yönüyle kapalı bırakılmış ve konu ile ilgili cüz’i şeyler anla-tılmıştır.

Halbuki üzerinde durulması gereken bu isimler değil. - Yani,tasavvuf ve tarikat isimlerine takılıp kalmak değil – bu isimler adı altında işlenen şeyler olmalıdır. İşte önemli olan nokta burasıdır.

Çünkü,bu isimlerle isimlenmek - yani mutasavvıf veya sofi diye isim-lenmek - insanı dinden imandan çıkaracak bir problem değildir. Bunlar sadece ve sadece islam’da olmayan birtakım isimler ve yanlışlıklardır. Ama işin tehlikeli boyutu,- biraz önce de ifade ettiğimiz gibi - bu isimler adı altında işlenen itikadi ve ameli yanlışlıklardır. Çünkü bunlar insanı dininden imanından soyutlayan problemlerdir.

Öyleyse sözü daha fazla uzatmadan ve isimlere de takılıp kalmadan, gelin hep beraber tasavvufun inananlar üzerindeki çirkin etkilerine şöyle bir nazar edelim… Bakalım tasavvuf Müslümanlara neler getirmiş ve yine bakalım tasavvuf onlardan neleri götürmüştür.


İşin doğrusu ; getirtiği olumlu bir şeyler olmadığı için biz götürmüş olduğu şeylerden ve açtığı derin yaralardan bahsetmeye çalışacağız.


TASAVVUF İNANANLARIN ALLAH İNANCINI BOZMUŞTUR


Tasavvuf her şeyden önce,öne sürmüş olduğu birtakım gayri islami inanç sistemiyle Müslümanların kısmı azamının Allah inancını boz-muştur.

Değerli Müslümanlar ! Aradaki farkı ve uçurumu görmeniz açısından önce islam’ın tarif ettiği Allah inancına ve sonrada tasavvufun öne sürdüğü Allah inancına şöyle bir nazar edelim…. Nazar edelim ki, tasav-vufun öne sürdüğü Allah inancının ne kadar batıl,tutarsız ve saçma bir inanç olduğunu gözler önüne serelim.
 
E Çevrimdışı

Ebu Katade

Guest
TASAVVUFUN TARİF ETTİĞİ ALLAH İNANCI

Ama ne yazık ki,üzerine İslam kılıfı geçirilerek binlerce inanana sunu-lan ve yutturulan Tasavvuftaki Allah inancı böyle değildir.

Tasavvuftaki Allah inancı ; biraz önceki Kur’an ve Sünnet’in tarif ettiği Allah inancı ile tamamen ters ve birbirine taban tabana zıd olan bir inançtır.

Aslında meseleyi araştıranlar soruşturanlar şunu çok iyi bilirler ki ; tasavvuf denildiği zaman bunun temelinde “ vahdeti vücut “ inancı yatmaktadır .…. Yani, her ne kadar bu yolun müntesibi olan cahil insan-ların kısmı azamı “ vahdeti vücuttan “ kastın ne olduğunu bilmeseler de, istisnasız her kolun ve her gurubun temel inancı budur.

VAHDETİ VÜCUT : Kelime anlamıyla,varlığın birliği demektir.Yani,eşyada yada varlıkların görünen yapısındaki çokluğa rağmen, hepsi mahiyet itibariyle tek bir özelliği sergilerler… İşte bu çokluk içindeki birliği görmek, “ birlikteki çokluk “ demektir.


Bu inanç ve anlayış,doğu ve batı kültürlerinde olduğu gibi tasavvuf inancını bayraklaştıran ve onun önderliğini yapan başta İbni Arabi, Hallacı Mansur, Ebu Bekr Şibli, Sadreddin konevi, Celaleddini Rumi, Yunus Emre ve Şemseddin Tebrizi gibi şahsiyetlerde de açıkça görül-mektedir.

Bu inanç ve uygulamaların hiç birisini islam’da görmeniz mümkün değildir. Bunlar ancak Hinduzim’de, Budizm’de, Şamanizm’de, Zerdüş-lük’de ve bütün Paganizm - yani şirk - dinlerinde görülen şeylerdir.

Delilleriyle de isbat edeceğimiz gibi bu inanca sahip olanlar,geçici ve fani olanla kalıcı ve ebedi olanı birleştirmektedirler... Daha açık bir ifa-deyle bunlar,birincisini ikincisine irca etmek suretiyle cüz’ün, ait olduğu bütüne kavuşması inancındadırlar.

Değerli Müslümanlar işin açığı bunlar, – haşa – her şeyin Allah olduğu inancındadırlar.

Gelin hep beraber bu batıl dinin İslam adı altında Müslümanlara Pazar-ladıkları ve takdim ettikleri çirkin inancı ve onun hareretli savunucularının ilhad ve küfür olan sözlerini beraber okuyalım.

İBNİ ARABİ : Bu zat ; “ vahdet’i vücut “ inancının başta gelen savunu-cularındandır. Zaten tasavvuf denildiği zaman ilk önce bu isim akla gelir.Bu kimse Din adına öyle şeyler zırvalamıştır ki, inanın kendisinden önce bu şekilde Allah’a karşı küfreden hiç kimseyi göremezsiniz. Gelin hep beraber bu küfür önderinin – ki,aslında kendisine şeyhu’l ekber denilmesine rağmen şeyhu’l ekfer’dir – bunun çirkin ve pislik kokan inancını ve sözlerini okuyalım… Bakın neler zırvalıyor :

“ …. Hak ile halk arasını ayıramazsın.Şu halde her varlık hak’tır,yahut her şey halk’tır dersin. Yahutta,o bir bakımdan hak’tır,bir bakımdan da halk’tır diyebilirsin …. “
FİSUS UL-HİKEM : 99.S – İST- KİTABEVİ 1981

“ Yaratan,yaratılan,halık,mahluk,hep O’dur.O’nun dışında,O’nun varlığı haricinde hiçbir varlık tassavur edilemez.Çünkü Vücut birdir. “

FİSUS UL-HİKEM : 13.S M.E.B YAYINLARI İST-1992

“ Var olan kimdir ? Varlık nedir ? Varlıkta bir belirme vardır.O beliren var olan zatın kendisidir.O’nu umumileştiren hususileştirmiş oldu,O’nu hususi gören de,umumileştirmiş oldu. Tek varlıktan başka varlık yoktur.Şu halde nur ile zulmet aynıdır “
FİSUS UL - HİKEM : 99.S – İST- KİTABEVİ 1981
FİSUS UL-HİKEM : 190.S M.E.B YAYINLARI İST-1992


“ Ey nefsinde varlıkları yaratan,sen yarattığın şeylerin hepsisin. Varlığı nihayetsiz olan şeyi sen vücudunda yaratırsın.Şu halde sen hem dar hem de genişsin “
FİSUS UL-HİKEM : 55.S – İST- KİTABEVİ 1981
“ Bir vakit olurki kul şüphesiz rabb olur.Başka bir vakitte de iftirasız kulluk derecesine iner ….. “
FİSUS UL-HİKEM : 57.S – İST- KİTABEVİ 1981

“ Allah beni över, ben de Onu. O bana kulluk eder, ben de Ona,Bir halde ben Onu ikrar eder ve eşyadaki çokluk ve değişikliği görünce de inkâr ederim…. “
FİSUS UL-HİKEM : 48.S İSTANBUL- KİTABEVİ 1981
FİSUS UL-HİKEM : 13.S M.E.B YAYINLARI İST-1992

“ Sen kulsun ve sen Tanrı'sın ; kulluğun kimin kulu olduğunu bildiğin içindir….. “
FİSUS UL-HİKEM : 101.S M.E.B YAYINLARI İST-1992

YUNUS EMRE : Bu zat’da aynı kervanın yolcularından olup , Allah ve insa-nın aynı şey olduğunu zırvalamıştır. İşte onun zırvalarından bir kaçı :

Ete kemiğe büründüm …. Yunus diye göründüm.
Sıyırın eti kemiği,işte onun sesi,işte onun kendisi.
Ol kadiri kün feye kün,lutfedici sübhan benem.
Kesmeden rızkı veren cümlelere sultan benem.
Nutfeden Adem yaradan,yumurtadan kuş türeten.
Kudret dilini söyleten,zikreyleten sübhan benem.

Hem batinem hem zahirem,hem evvelem hem ahirem.
Bu cümlesini yaratıp tertib eden Yezdan benem.
Yoktur anda tercüman,andaki iş bana ayan..
Bin bir adı vardır bir adı da Yunus,ol sahibi Kur’an benem.

YUNUS EMRE : KÜLTÜR BAKANLIĞI 1275 KÜLTÜR ESERLERİ 161 SAYFA.361

Aynı kitapta yine Yunus’tan şöyle bahsedilir : “ …. Şiirlerinde Allah’ı insanlaştıran ve insanı da Allah’laştıran ilk ozan Yunus Emre’dir. Yunus Allah’ı uzun uzun aradıktan sonra O’nu,insanın canevinde bulduğunu şu sözlerinde anlatmaktadır :

Bu tılsımı bağlayan. Çok aradım özledim.
Türlü dilde söyleyen. Yeri göğü aradım.
Yere göğe sığmayan. Çok aradım bulmadım.
Sığmış bu can içinde. Buldum insan içinde.


Görüldüğü gibi Allah’ı insan içinde bulan Yunus,insanı Allah gibi yada Allah’ı insan gibi konuşturmuştur. Yine şu sözlerinde olduğu gibi :

“ Evvel benem ahir benem, canlara can olan benem “

YUNUS EMRE : KÜLTÜR BAKANLIĞI 1275 KÜLTÜR ESERLERİ 161 SAYFA.365


MEVLANA : Mevlana olarak isimlendirilen Celaleddini Rumi’de bir çok inanan tarafından hakkıyla tanınamamış ve kendilerine büyük İslam önderi olarak sunulmuştur. Halbuki bu şahsiyet de aynı şekilde “ vahdeti vücud “ inancına sahip olup,onun da islam’la tabab tabana zıd olan bir çok çirkin söz ve davranışları mevcuttur….. İşte onlardan bir kaçı :

“ …. Mesnevi’deki sözlerden maksadım senin sırrın,onu şiir halinde söylemekteki muradım ise senin sesindir. Bence sesin,Allah sesidir.Aşık, haşa sevgilisinden ayrılmaz. İnsanların canı ile insanın rabbi arasında keyfiyetsiz,kıyasa sığmaz bir ulaşma,bir birlik vardır. “ …. Attığın zaman aslında sen atmadın,Allah attı ….. “ ENFAL : 17.AY. Ayetini okumuşsun ama cisimden ibaretsin,cüz’lerde kalakalmışsın …. “

MESNEVİ : 4.C.62.63.S. M.E.B1991 İST

Bilindiği gibi bu Ayet’i celile de,Resulullah s.a.v’e yönelik bir hitap vardır. Allah resulü s.a.v Bedir harbinde iken ellerini kaldırarak : “ Ey Rabbim ! eğer şu topluluğu helak edecek olursan bir daha asla yer-yüzünde sana ibadet edilmeyecektir “ diye dua etmişti. Cibril’de ona : “ Bir avuç toprak al ve bunu onların yüzlerine at “ dedi. Peygamber s.a.v de bir avuç toprak alarak onların yüzlerine attı.Bunun üzerine müş-riklerden hiç kimse kalmadı ki gözlerine,burun deliklerine ve ağızlarına bu bir avuç topraktan isabet etmiş olmasın.Ve netice de arkalarını dönüp kaçtılar….. İşte bunun üzerine Rabbimiz Allah’u Teala : “ …. Attığın zaman aslında sen atmadın, Allah attı ….. “ buyurarak, Müslümanlara Bedir harbinde nasıl yardım ettiğini zikretmektedir…… Ama ne yazık ki, bu küfür önderlerinin sözlerinden de anlaşıldığı gibi, bu Ayet’i kerime kendi sapık fikirlerine delil getirilmiştir… İslam önderi olarak tanıtılan bu şahsiyetin çirkin sözlerinden bir tanesi de şudur :

“ ….. Evvelce sen, varlığını tanrıya verdin … Karşılık olarak da tanrı varlığını sana verdi … “
MESNEVİ : 4.C.1.S. M.E.B - 1991 İST

“ ….. Mesnevi Alemlerin Rabbinden inmedir. Batıl ne önünden ve ne de arkasından ona yaklaşamaz….. “
MESNEVİ : 1.C.7.S. M.E.B - 1991 İST


ŞEMSEDDİN TEBRİZİ : Mevlânâ Şems-i Tebrizî'nin Kimya adında bir karısı vardı. Bir gün Şems hazretlerine kızıp Meram bağları tarafına gitti. Mevlânâ hazretleri medresenin kadınlarına işaretle : " Haydi gidin Kimya Hatunu buraya getirin; Mevlana, Şemseddin'in gönlü ona çok bağlıdır " buyurdu. Bunun üzerine kadınlardan bir grup onu aramaya hazır-landıkları sırada Mevlânâ, Şems'in yanına girdi. Şems, şahane bir çadırda oturmuş, Kimya Hatunla konuşup oynaşıyor ve Kimya Hatun da giydiği elbiselerle orada oturuyordu. Mevlânâ bunu görünce hayrette kaldı. Onu aramağa hazırlanan dostların karıları da henüz gitmemişlerdi. Mevlânâ dışarı çıktı. Bu karı kocanın oynaşmalarına mâni olmamak için medresede aşağı yukarı dolaştı. Sonra Şems " içeri gel " diye bağırdı. Mevlânâ içeri girdiği vakit, Şems'ten başkasını görmedi. Bunun sırrını sordu ve : " Kimya nereye gitti " dedi. Mevlânâ Şems : " Yüce Tanrı beni o kadar sever ki istediğim şekilde yanıma gelir. Şu anda da Kimya şeklinde geldi " buyurdu, işte Bayezid'in hali de böyle idi. Tanrı ona daha sakalı bitmemiş bir genç şeklinde göründü. “


MENAKİBU ARİFİN : 2 – 56.57.69.70.S - AHMED EFLAKİ - M.E.B ŞARK İSLAM KILASİKLERİ . İST.1989


SULTAN VELED : Sultan Veled'den nakledilmiştir ki : Bir gün ileri gelen sofiler babam Hudavendigâr'dan : " Abu Yezid : Ben Tanrı'mı daha sakalı bitmemiş bir genç şeklinde gördüm, buyuruyor. Bu nasıl olur ? " diye sordular. Babam : " Bunda iki hüküm vardır : Ya Bayezit Tanrı'yı sakalı bitmemiş genç şeklinde görmüş, yahut ta Bayezid'in meylinden ötürü Tanrı onun gözüne bir genç çocuk suretinde gözükmüştür " dedi.

MENAKİBU ARİFİN : 2 – 56.57.S -AHMED EFLAKİ - M.E.B ŞARK İSLAM KILASİKLERİ . İST.1989



İMAM RABBANİ : Bu insanın da meşhur Mektubat isimli eserini okudu-ğunuz zaman, onun da aynı inanca sahip olduğunu ve Allah’ın bütün eşyaya hulul ettiğini zikrettiğini göreceksinizdir…. İşte bu kimsenin de çirkin sözlerinden bazıları :

“ ….. Tarikat edeplerine dair işlere devamım sırasında,Yüce Allah’ın zahir ismine bir zuhur yeri olma şerefine erdim.Hem de tam manası ile her şeyden ayrı bir manada. O kadar ki ; bütün eşyada,tek tek bu tecelliyi gördüm.Özellikle kadınların kisvesinde.Hatta ayrı ayrı her uzuvlarında.Bu kadınlar zümresine o kadar ram oldum ki,anlatamam. Bu ram olam işinde çaresiz bir duruma düştüm …. “

MEKTUBAT : 1.C.1. MEKTUB 38.39.S – MERVE YAYINLARI İST


BEYAZİD’İ BESTAMİ : Bilindiği gibi bu şahsiyet de bir çok inanan tara-fından hakkıyla tanınamamış ve kendisi, büyük İslam önderi olarak inananlara yutturulmuştur. Halbuki bu şahsiyet de aynı şekilde “ vahdeti vücud “ inancına sahip olup,onun da islam’la tabab tabana zıd olan bir çok çirkin söz ve davranışları mevcuttur….. İşte onlardan bir kaçı :

“ ….Allah’tan Allah’a çıktım. Nihayet ben de : “ ey ben sen olan “ diye seslendi…. “
DR.ABDURRAHMAN BEDEVİ . ŞATAHATU’S SUFİYYE : 28-32.S
FERİDUDDİN ATTAR . TEZKİRETU’L EVLİYA : 1 / 160


“ ….. Noksan sıfatlardan münezzehim,şanım ne yücedir … “

DR.ABDURRAHMAN BEDEVİ . ŞATAHATU’S SUFİYYE : 30.S


“ ….Çadırımı Arş’ın yanına kurdum…Allah’ım senin bana itaatin, benim sana itaatimden daha büyüktür … “

DR.ABDURRAHMAN BEDEVİ . ŞATAHATU’S SUFİYYE : 29-30.S

“ … Allah’a yemin ederim ki,sancağım Muhammedin sancağından daha büyüktür. Nurdan olan sancağımın altında cinler,insanlar ve Peygam-berler bulunmaktadır….”

“ … Beni bir defa görmen,Rabbini bin defa görmenden hayırlıdır … “

DR.ABDURRAHMAN BEDEVİ . ŞATAHATU’S SUFİYYE : 29-30.S

Aynı ifadeleri,bu gün din adına kaleme alınmış ve insanlara sık sık tav-siye edilen “ GAZALİ’YE AİT İHYAU ULUMİ’D DİN “ kitabında da görebilirsiniz.

“ ….. Beyazidi Bestaminin Arşa çıkması ….. “

TUĞRA NEŞRİYAT - İHYAU ULUMİ’D DİN : 4.C.610.S


“ …. Ebu Yezid’i bir defa görmen, Allah’ı yetmiş defa görmenden daha hayırlıdır ….. “
TUĞRA NEŞRİYAT - İHYAU ULUMİ’D DİN : 4.C.610.S

Bu ve bunlar gibi daha nice insan ve din adına zırvalanan sözler var ki, bunları burada zikredecek olsak inanın vaktimiz ve sayfalarımız buna yetmeyecektir…. Bunlar elbetteki yaptıklarına kavuştular. Dolayısiyle bunlarla alakalı yapılacak tek şey ; ileri sürdükleri bu saçma sapan inançlarının çirkinliğini insanlara anlatmaktır.


Allah’u Azze ve Celle, henüz hayatta olupta bu çirkin inanca sahip olanlara hidayet nasibeylesin. Ve bunun yanı sıra Allah’u Teala ; tasav-vuf denildiği zaman, onu islam’dan zanneden,onu islam’ın özü olarak kabul eden ve özellikle de onu Allah’a yaklaşma vesilesi olarak gören bir çok zavallı ve kandırılmış kimselere de uyanmayı nasibeylesin…. Çünkü bir çok samimi Müslüman, bu kurumun temelinde yatan bu çirkin inanç-lardan haberleri yoktur….
Hatta bunların bu çirkin arızalarını dile getir-diğimiz zaman - bir çok tasavvuf ehli - bunları kesinlikle kabul etmiyor. Buda gösteriyor ki, tasavvufa ilk giren ve bu konuda yeni olan kimselere bu çirkin şeylerden bahsedilmiyor. Zaten şahit olanlarda bilirler ki,bu kurumda kademe kademe ilerleme sözkonusudur. Ve bunlarıda ; fenafi’ş şeyh … fenafi’r resul … fenafi’llah … ve … bekabi’llah diye kodlamışlardır.
 
E Çevrimdışı

Ebu Katade

Guest
TASAVVUF İNANANLARIN PEYGAMBER İNANCINI BOZMUŞTUR


Tasavvuf,biraz öncede dile getirdiğimiz gibi inananların sadece Allah inancını bozmamıştır. Tasavvuf,öne sürmüş olduğu birtakım gayri islami inanç fikirleriyle Müslümanların peygamber inancını da bozmuştur.

Değerli Müslümanlar ! Bu konuda da aradaki farkı ve uçurumu gör-memiz açısından islam’ın tarif ettiği peygamber inancı ile tasavvufun öne sürdüğü peygamber inancına da şöyle bir nazar etmemiz gerekir…. Nazar etmemiz gerekir ki, tasavvufun öne sürdüğü peygamber inancının ne kadar batıl, tutarsız ve saçma bir inanç olduğu gözler önüne serilsin.
 
E Çevrimdışı

Ebu Katade

Guest
İSLAM’IN TARİF ETTİĞİ PEYGAMBER İNANCI

Değerli kardeşlerim ! İslam akidesinde tarif edilen Peygamber inancı şudur ; “ … Allah’ın insanlar için seçip gönderdiği Muhammed s.a.v, her şeyden önce Allah’ın kulu ve resulüdür. Kendisi de aynen Allah’ı dinini yaşama hususunda sorumlu olan bir mükellefti… Onun içindir ki şehadet kelimesinde inanalar : “ Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abduhu ve resuluhu “ derler.

Allah’u Azze ve Celle onu,kulları arasında müjdeleyici,uyarıcı ve hakka davet edici olarak göndermiştir… Rabbimiz şöyle buyurur :

“ Allah peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı elçiler olarak gönderdi ki,peygamberler geldikten sonra insanların Allah’a karşı bir paha-neleri kalmasın “
NİSA : 165.AY.
Rabbimiz yine şöyle buyurmaktadır :

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ”……

“ Muhammed sizin adamlarınızdan birinin babası değildir, fakat Allah’ın resulü ve peygamberlerin sonuncusudur…… “
AHZAB.40.AY.
وَإِن تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا

“ … Eğer ona itaat ederseniz doğru yolu bulursunuz …”
NUR.54.AY.

Kendisine itaat ve iman edilmesi için gönderilen bu resul, Din adına ancak kendisine vahyedileni konuşan, insanlar arasında Allah’ın indirdiği ile hükmeden, indirilen vahye ne bir ziyadelik ve ne de bir noksanlık yapma yetkisi olmayan, gaybı bilmeyen, kendiliğinden şefaat edemeyen, kendiliğinden mucize gösteremeyen bir insan idi…. Allah’u Azze ve Celle Resulü ile alakalı olarak zikretmiş olduğu :

وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَ إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى

“ O, heva ve arzusundan konuşmaz. Onun söyledikleri, yalnızca kendisine ilka edilen bir vahiy’dir. “
NECM.3-4.AY.

إِنْ أَتَّبِع إِلَّا مَا يُوحَى إِلَي

“ Ben, ancak bana vahyolunana uyarım ……”
AHKAF.9.AY.

Ayet’i celileleriyle; Peygamberinin din adına konuşmalarının vahye dayalı olduğunu haber vermiştir… Ve yine :

“ Ey Muhammed sen onlara deki : ben size Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Ben gaybı da bilmem, ben size meleğim de demiyorum.….. “
EN’AM : 50.AY.

Ayeti celilesiyle ; Resulünün, Allah’ın hazinelerinden insanlara dağıtmak için bir yetkiye sahip olmadığını, gaybı bilmediğini, Resulünün de kendi-leri gibi bir insan olduğunu ve melek olmadığını haber vermektedir… Ve yine Allah’u Azze ve Celle :

“ Ey Muhammed ! onların aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet, sakın onların keyiflerine uyma…… “
MAİDE : 49.AY.

Ayet’i celilesiyle ; Resulünün dinle alakalı hususlarda insanlar arasında Allah’ın indirdiği ile hükmettiğini ve insanların heva ve arzularına göre hareket etmediğini bildirmektedir…… Rabbul izzet yine :


“ Hiçbir resul, Allah’ın izni olmadan bir mucize getiremez ”

MÜ’MİN : 78.AY.
Ayet’i celilesiyle de ; Peygamberlerin kendi isteklerine göre tasarruf sahibi olmadıklarını ve kendileri istedikleri zaman bir mucize göstereme-yeceklerini anlatmaktadır…. Ve yine Allah’u Teala :

“ O’nun izni olmadan katında hiç kimse şefaat edemez “
BAKARA : 255.AY.

Ayet’i celilesiyle de ; Peygamberinin kendiliğinden şefaat etme selahiye-tine sahip olmadığını ve ne zaman kendisine “ şunlara şefaat et “ diye izin verilir ise, işte o zaman şefaat edeceğini açıkça haber vermektedir.

Ve yine Allah’u Azze ve Celel :

“ Ey resulüm onlara deki : ben kendime Allah’ın dilediğinden başka ne bir fayda ve ne de bir zarar verme gücüne malik değilim….. “

A’RAF :188.AY.

“ Ve yine de ki : Ben size ne zarar verebilirim ve ne de size iyilik edebilirim “
CİN : 21.AY.

Ayet’i celileleriyle ; Peygamberinin fayda ve zarar verme gücüne sahip olmadığını anlatmaktadır….. Ve yine Allah’u Azze ve Celle :

Uhud savaşında yaralanıp dişinin kırıldığı bir esnada kızarak müşrikler için kullanmış olduğu :” Nebilerinin başını yaralayan bir topluluk nasıl felaha erer ki “ sözlerinden sonra indirmiş olduğu :

“ O konu da senin yapabileceğin bir şey yoktur. Allah ya onların tevbelerini kabul edip affeder, ya da zalim olduklarından dolayı onlara azabeder “
ALİ İMRAN : 128.AY.

Ayet’i celilesiyle de Resulüne ; “ insanların felaha erip ermeme işinde senin yapabileceğin bir şey yoktur. Sen sadece tebliğ görevini yap,çünkü hidayet verici olan sadece ve sadece benim “ buyurarak ,onun hidayet verici olmadığını ve insanlara kızdığı zaman da onların helak olmaya-caklarını anlatmaktadır.

Görüldüğü gibi Allah’u Azze ve Celle bu Ayet’i celilesinde Resulünün kızarak söylemiş olduğu bu sözünü tasvib etmemiştir……. Nedeni ise ;

“ insanların felaha erip ermeme işinde veya onların helak olup olmama işinde peygamberin kızıp kızmaması ölçü değildir “

İşte Allah’u Azze ve Celle buna işaret ederek, Peygamber hususunda inananların ölçülü olmalarını ve peygamber kızdığı zaman insanlar helak olur veya artık iflah olmaz şeklinde bir inanca sahip olmamalarını iste-miştir. Yani insanların hidayeti veya helakı, sadece ve sadece Allah’u Teala’nın gadabına veya rızasına bağlıdır.

Bununla beraber yine bilindiği gibi Peygamber s.a.v, en yakını ve sevdiği kişiler olan insanlara dahi hidayet verememiştir…. Çünkü Allah’u Teala :

“ Sen sevdiklerine hidayet veremezsin “ buyurmaktadır.

İşte ana hatlarıyla İslamdaki peygamber inancı budur….. Dolayısıyla Resule iman hususunda şuurlu ve basiretli bir müslümanın inancı da böyle olmalıdır.
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt