DÖRDÜNCÜ GERÇEK
Bütün müslümanların değil de sadece ehli beyt ve şiâsının ilâhî ve nebevî bilgilere sâhip oldukları inancı (!) :
Bu gerçeğin kaynağı da yine “el-Kâfî fî Usûli’d-dîn” adlı kitabın yazarı Küleynî’dir.
Küleynî şöyle der:
“Ebu Basîr’den rivâyet olunduğuna göre, o şöyle der: Ebu Abdillah-aleyhisselâm-’ın huzuruna girdim. O’na: Canım sana fedâ olsun.Senin şiân Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’in Ali-aleyhisselâm–’a ilimden bin kapı öğrettiğini, her kapıdan da bin kapı açıldığını söylüyorlar” dedim.
Bunun üzerine,Ebu Abdillah-aleyhisselâm- ona şöyle dedi: “Yâ Ebâ Muhammed! Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem– Ali-aleyhisselâm-’a bin kapı öğretti.Her kapıdan da O’na bin kapı açılır.”
Ebu Basîr: “Bu, benim söylediğim söz gibidir ” dedim.
Ebu Abdillah: “Yâ Ebâ Muhammed! Bizde bir câmia vardır ki onun ne olduğunu bilirler mi? ”dedi.
Ebu Basîr:“Canım sana fedâ olsun!Câmia nedir?” diye sordum.
Ebu Abdillah: “Câmia, uzunluğu Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-’in dirseği gibi yetmiş dirsek boyunda olan bir sahifedir.Ali -aleyhisselâm-, o sahifeyi ağzından çıkan sözleri, helâl ve haramı, insanların ihtiyaç duyacakları her şeyi, hatta vurma sonucu vücutta bırakılan bir çiziğin diyetini dahi sağ eliyle yazmıştır.”
Ebu Basîr: “Allah’a yemîn ederim ki ilim dediğin işte budur! dedim” dedi.
Ebu Abdillah:“O öyle bir ilimdir ki önceki gibi değildir” dedi.
Ardından bir süre sustuktan sonra şöyle devam etti: “Bizde, ‘Cefr’ vardır.Cefrin ne olduğunu bilirler mi?
“Cefr
eriden yapılmış öyle bir kaptır ki onda peygamberlerin, vasîyet edenlerin ve İsrâil oğullarından gelmiş geçmiş bütün âlimlerin ilimleri vardır.”
Ebu Basîr: “Allah’a yemîn ederim ki ilim dediğin işte budur! dedim” dedi.
Ebu Abdillah:“O öyle bir ilimdir ki önceki gibi değildir” dedi.
Ardından bir süre sustuktan sonra şöyle devam etti: “Bizde Fâtıma-aleyhesselâm- mushafı (Kur’anı) vardır. Fâtıma mushafının ne olduğunu bilirler mi? ”
Ebu Basîr: “Fâtıma mushafı nedir? dedim” dedi.
Ebu Abdillah: “O öyle bir mushaftır ki sizin şu Kur’anınızın üç katı kadardır!Allâh’a yemin ederim ki o mushafta sizin Kur’anı-nızdan bir harf dahi yoktur.”
Ebu Basîr: “Allah’a yemîn ederim ki ilim dediğin işte budur! dedim ” dedi.
Ebu Abdillah: “O öyle bir ilimdir ki önceki gibi değildir” dedi.
Ardından bir süre sustuktan sonra şöyle devam etti: “Bizde öyle bir ilim vardır ki geçmişte olmuş,şu anda olan ve kıyâmete kadar olacak olayların ilmi vardır!”
Şimdi, bu bâtıl inancın gerçek sonucunu şöyle sıralamak mümkündür:
1. Allah Teâlâ’nın kitabına ihtiyaç duymamak apaçık küfürdür.
2. Bütün müslümanların değil de sadece ehli beyt şiâsının her türlü bilgilere sâhip olması ki bu hareket, Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-’e nisbet edilen apaçık bir ihânettir.Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-’e ihânet nisbet etmenin küfür olduğunda şüphe yoktur, tartışma da kabul etmez.
3. Hz.Ali’nin-Allah ondan râzı olsun- şu sözünü yalanla-maktır: “Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-, biz ehli beytine bir şey ayırmadı.”
Bir müslümana yalan isnâd etmek nasıl haram olup asla câiz değilse, Hz. Ali’ye-Allah ondan râzı olsun- yalan isnâd etmek de haramdır ve asla câiz değildir.
4. Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’e yalan isnâd etmek ki bu, Allah katında günâhların en büyüğü ve en çirkinidir.Çünkü Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“Bana yalan isnâd etmek, sizden birinize yalan isnâd etmek gibi değildir.Her kim, bana bilerek yalan isnâd ederse, Cehenneme girsin.”
5. Hz. Fâtıma’ya-Allah ondan râzı olsun- has olup bu Kur’anın üç katına denk olan Fâtıma mushafı olduğunu ve bu mushafta elimizdeki Kur’andan bir harf dahi olmadığını söyleyerek Hz. Fâtıma’ya iftirâ etmektir.
6. Bu inanç sâhibinin, ilâhî ve nebevî bilgilere sâhip olduğundan dolayı kendisinin hidâyet, diğer müslümanların ise bundan mahrum olarak dalâlet üzere olduklarına inanmasıyla kendisinin müslümanlardan olması veya müslümanların cemaatından sayılması mümkün değildir.
7. Son olarak, Allah Teâlâ’nın ondan başkasını dîn olarak asla kabul etmeyeceği İslâm dînine böyle saçma-sapan, bâtıl ve çirkin yalan nisbet edilebilinir mi ?
Oysa Allah Teâlâ bu konuda öyle buyurmaktadır:
[سورة آل عمران الآية :85]
“Her kim, İslâm dîninden başka bir dîn isterse, o dîn ondan asla kabul edilmeyecektir. Ve o, âhirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.”
O halde, Ey Şiâ Mensubu!
Bu büyük bataklıktan hep birlikte kurtulmak için benimle beraber şöyle söyler misin:
“Allahım! Biz, kullarını saptırmak, İslâmı yoketmek ve elçin Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’in ümmetini parçalamak için sana, peygamberine ve temiz ehli beytine iftira edenleri terkedip onlardan uzaklaşıyoruz.”