Nursî ve takipçileri mezhebî alanda katı bir biçimde savundukları Ehl-i Sünnet itikadı’na taban tabana zıt olarak bugün mutedil Şia alimlerinin bile batıl gördükleri, sapkın ve aşırı şia gruplarından devşirdikleri Cifir şifreleriyle Risale-i Nur’un Kur’an’ın otuz ayetinde haber verildiğini(!)[xx] günümüzde de iddia etmektedirler. Hatta Hz. Ali, Gazzali, Geylanî gibi kişilere nispet edilen kitaplarda da bu işaretleri(?) cifirle çıkartmıştır. Konumuz Kur’an olduğundan o örneklere yer vermeyeceğiz.[xxi] Dabbet’ul Arz’a mikrop diyen (Şualar s.591) Nursî Yecûc ve Mecûc’un da Sovyetler Birliği olduğunu iddia etmiştir.(Sözler s.341-345) Felak suresindeki “Düğümlere üfleyen üfürükçü kadınların şerrinden.” (113/4) meâlindeki ayeti hesaplamalardan çıkan sonucu esnasında h.1347(m.1928) Kemalist Kadın spikerlerin Radyo’dan materyalizm propagandası yapması(?!) olarak yorumlamıştır.(Meyve Risalesi s.147-149)
Kıyamet Alametlerinin Meşrutiyetin ilanıyla başladığını söyleyen Nursî Asr suresi üzerinde yaptığı cifir hesaplarıyla 2. Dünya savaşının başlangıç tarihini Hicrî 1358-1359= Miladi 1939 rakamı olarak bulmuştur. Başka bir eserinde ise Fatiha suresi 6. Ayetinden Ahirzaman’ın 1939’da başladığını ve bu tarihten sonra 200 yıl müminlerle kafirlerin mücadelesi olacağını bu mücadelenin de h.1547(m.2122) ya da h.1577 (m.2151) yılında biteceğini iddia etmiştir. (Kastamonu Lahikâsı s.204) Nursî işi daha da ileriye götürerek;
“And olsun ki, Nuh'u milletine gönderdik; aralarında dokuz yüz elli yıl kaldı. Sonunda onlar haksızlık yaparken, tufan onları yakalayıverdi. (29/14) ayetindeki “tufan onları yakalayıverdi.” Cümlesinin orijinal metni üzerinde yaptığı hesaplamalarla elif lam sayılmadığı takdirde h.1573 (m.2147) eder. Gerçek bir tufan olan fiziki kıyametin tarihine işaret eder. Demekte daha sonra üç farklı tarih daha bulmaktadır. (1546-1561-1577 miladi olarak 2121-2136-2151) Nursî kendi hesaplarını Kur’an’ın apaçık mesajına tercih ederek, Kur’an’da defalarca “Bağtatan” (Ansızın)[xxii] kelimesiyle ifade edilen ve yine bir çok ayette defalarca tekrarlandığı üzere ne zaman olacağının Resullerin bile bilemediği “Saat”i üç farklı değişim aşamasıyla kopacağını tarih vererek anlatabilmektedir. (Kastamonu Lahikası s.204) Said Nursi’nin eserlerinin geneline serpiştirdiği bir çok hurufî yoruma son olarak örnek vermek gerekirse Mehdînin kim oluduğu ve geliş tarihi de vardır. Nursî’ye göre Mehdî, Dinlerarası diyalog başlatan risale-i nur şakirdi bir kimse olacaktır. (Sikke-i Tasdik-i Gaybî s.9) bu konu hakkında da Risale-i Nur’un yazılış (kendisine göre Allah’tan veriliş, zuhûr) tarihi olan h.1341(m.1929)’dan tam yüz yıl sonra ortaya çıkacağı (2019-2020 yılları) kehanetinde bulunmuştur. Fethullah Gülen’in söylemine risale-i nur’daki bu bilgileri referans aldığı da bilinmektedir. Onun izinde giden Baheddin Sağlam da kendine özgü hesap yorumsamalar yapmaktadır.[xxiii] Bugün Nursî’yi Bedîüzzaman (Zamanın Eşsizi) ve Üstad kabul eden çevreler onun yolundan giderek Kur’an’dan her türlü icadı icad edildikten sonra çıkartmışlardır(!)
Yukarıdaki örnekleriyle Said-i Nursî’nin Kur’an anlayışını, Gayb’a yaklaşımını Kur’an ve Sahih Sünnet ölçütünde okuyucunun takdirine bırakıyoruz. Kur’an’ın apaçık mesajını insanlara ulaştırmak yerine sayısal hesaplamalara dalmayı tercih eden bu gibi anlayışların geleneksel din anlayışında tasavvuf kanalıyla yer bulması yeni hurafecilere zemin hazırlamakta, müslümanları kendi din anlayışlarını ıslah etmeye mecbur bırakmaktadır.