Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Minhe Döneminde Hanefiler

E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
MİNHE DÖNEMİNDE HANEFİLER
166798_1516715317043_1209289753_31160170_2254726_s.jpg

HALKU’L-KUR’AN


Halku’l-Kur’ân meselesi II./VIII. asrın sonları III./IX. asrın başlarında Müslümanlar arasında yaygın olarak tartışılan konulardan biriydi. Dönemin Abbasi halifesi Me’mun (ö.218/833), ölümüne yaklaşık dört ay kala halku’l-Kur’ân anlayışını kabul etmeyen âlimlerden önde gelenleri sorgulattı. Kur’ân’ın yaratılmış olduğunu benimsemeleri için onlara baskı yaptı. 218/833 yılında başlayan ve yaklaşık on beş yıl sonra Halife Mütevekkil tarafından kademeli olarak son verilen uygulamaya Mihne adı verilir.



Arapça’daki me-ha-ne ( محن ) fiil kökünden türetilmiş olan Mihne kelime olarak; denemek, sınamak, bir şeyin hakikatini araştırmak, inceliklerini düşünmek, imtihan etmek, soruşturmak, boyun eğdirmek, eziyet etmek gibi anlamlara gelir.

Halil b. Ahmed el-Ferâhidî (ö.170/786), Kitâbu’l-ayn, tahk.: Abdulhamid Hendâvî, Dâru’l- Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1424/2003, c. IV, s. 124; Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed el-Ezherî (ö.370/980), Tehzîbu’l-luga, tahk.: Abdullah Derdîş, ed-Dâru’l-Mısriyye li’t-Te’lîf ve’t-Tercüme, Kâhire 1384/1964-1387/1967, c. V, ss. 121-122; er-Râgıb el-İsfehânî (ö.425/1034 civarı), Müfredâtu garîbi’l-Kur’ân, tahk.: Safvân Adnân Dâvûdî, Dâru’l-Kalem-ed-Dâru’ş-Şâmiyye, Dımeşk-Beyrut 1418/1997, 762; Ebu’l-Fadl Muhammed b. Mükerrem b. Manzur (ö.711/1311), Lisânu’l-Arab, Dâru Sâdır, Beyrut 1410/1990, c. XIII, s. 401;

Kavram olarak ise, genelde, yazgı/kader ve insan fiillerini soruşturma, yargılama belli bir inanç veya inanç sisteminin kabulünü sağlamak için dinî sorgulama anlamlarına gelir. Özelde ise, Kur’ân’ın yaratılmış olduğu görüşünü iktidar gücüyle benimsetmek amacıyla Halife Me’mun ve ondan sonra gelen iki halefi Mu’tasım ve Vâsık tarafından resmî olarak uygulanan sürece işaret eder.

Halife Me’mun’un ölümünden yaklaşık dört ay önce başlattığı ve Mütevekkil dönemine kadar devam eden mihne uygulamasının yürütücülerinin başında kâdîlar gelmektedir Abbasîler döneminde özellikle Hârun Reşid’in Ebû Yusuf’u baş kâdî olarak atamasından itibaren Abbasî Devleti içerisindeki kâdîlık görevlerinde - özellikle başkent Bağdat’ta - Hanefî fakihlerin ağırlığı gözle görülür bir şekilde artmıştır.Bu bağlamda Mihne dönemindeki kâdîlardan pek çoğu da Hanefîdir. Mu’tezile’nin, fıkhî konularda -Kâdî Abdülcebbâr gibi istisnalar olsa da- genellikle Hanefî ekole mensup olduğu kaydedilir. Mihne sürecinde öne çıkan Mu’tezilîlerin kimler olduğuna baktığımızda bu uygulamanın yürütücüsü olarak başkâdîlık makamında olan Ahmed b. Ebî Duâd ve daha sonra mihne uygulamasını fikrî yönden destekleyen Câhız isimlerinin öne çıktığını görmekteyiz.

1-Ebû Hanîfe (ö.150/676)’Ebû Hanîfe’ye baktığımızda ona farklı görüşler atfedildiği görülmektedir.

1-Bazı kaynaklar, Ebû Hanîfe’nin Kur’ân’ın sadece Allah kelamı olup, mahlûk olup-olmadığını tartışmanın caiz olmadığını benimsediğini kaydederler. Mevlâ Takıyyuddîn b. Abdulkadir et-Temîmî el-Gazzî el-Hanefî (1005-1010/1597-1602), et- Tabakâtu’s-seniyye fî terâcimi’l-Hanefiyye, tahk.: Abdulfettâh Muhammed el-Hılv, Dâru’r-Rifâî, Riyad 1983, c. I, s. 154. Burada Kur’ân’ın Allah kelamı olup, mahlûk olmadığı, bundan fazla bir şey söyleyenin kâfir olduğu görüşünü benimsediği kaydedilir.

2-Bazılarına göre Ebû Hanife, Kur’ân’ın Allah kelamı olup, mahlûk olmadığını, ancak Kur’ân’ı telaffuzumuz ve onu yazmamızın mahlûk olduğunu savunmuştur. Ebû Hanîfe, el-Fıkhu’l-ekber, nşr. M. Zâhid Kevserî, çev.: Mustafa Öz (İmâm-ı Azamın Beş Eseri, İstanbul 1981 içinde ss. 58-64), s. 58; Beyâzîzâde, İşârâtü’l-merâm min ibârâti’l-İmâm, nşr. Yusuf Abdurrezzâk, Kâhire 1949, ss. 175-6.

3-Bazı kaynaklara göre de Allah dışında her şey yaratılmış olduğundan Kur’ân’ın da yaratılmış olduğu görüşünü benimser. Ebû Hilâl el-Hasan b. Abdullah b. Sehl el-Askerî, el-Evâil, Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut 1987, ss. 251-2; Yusuf Şevki Yavuz, ‚Ebû Hanîfe‛, DİA, İstanbul 1994, c. X, s. 140. Ayrıca bk. Ebû Bekir Ahmed b. Ali b. Sâbit el-Hatîb el-Bağdâdî (ö.463/1070), Târîhu Medîneti’s-Selâm- Târîhu Bağdâd, I-XXI, tahk. ve notlar: Beşşâr Avvâd Ma’rûf, Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, Beyrut 1422/2001, c. XV, ss. 516-527. Burada (Târîhu Medîneti’s-Selâm, c. XV, s. 518)

Ebû Hanîfe’nin, Kur’ân’ın yaratılmış olduğu öğretisini savunduğu, Fadl b. Dukeyn (ö.219/834) ve çağdaşları tarafından ifade edilir. Muhtemelen onların ifadesi, bu konudaki en erken kayıttır. Bk. Abusaq, The Politics of the Mihna, s. 139.

4-Diğer bazı kaynaklara göre Ebû Hanîfe, Kur’ân’ın mahlûk olmadığını ifade eden ilk kişi olup, telaffuzu ve yazımı ile ilgili bir görüş belirtmemiştir. Vekî’, Ahbâru’l-kudât, c. III, ss. 257-8.

5-Ebû Yûsuf, Ebû Hanîfe ile iki ay tartışır ve sonuçta Ebû Hanîfe Kur’ân’ın mahlûk olduğu görüşünden döner. Bk. Ebu’l-Hasan Ali b. İsmâil b. Abdillâh el-Eş’arî (ö.324/936), el-İbâne an usûli’d-diyâne, Dâru İbni Zeydûn, Beyrut, ts., ss. 29-30.

Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf’un Kur’ân hakkında tartışmalarına ilişkin rivayet, Sâid b. Muhammed b. Ahmed el-Ustuvâî en- Nîsâbûrî (ö.432/1041) tarafından da aktarılır. Bu rivayette Ebû Yusuf’un ‚Ebû Hanîfe ile Kur’ân hakkında bir ay münazara ettim. Sonunda benim ve onun görüşü Kur’ân’ın Allah kelamı olup, mahlûk olmadığında ittifak etti‛ dediği kaydedilir. Kâdî Imâdu’d-İslâm Ebu’l-Alâ’ Sâid b. Muhammed b. Ahmed el-Ustuvâî en-Nîsâbûrî (ö.432/1041), Kitâbu'l-İ'tikâd akîdetün merviyyetün ani’l-İmâmi’l-A’zam ve’l-haberi’l-a’lemi’l-akdem sirâcu’l-ümme, kâşifu’l-ğımme, el-mahsûs bi inâyeti’l-kerîmi’l-mennân Ebî Hanîfe en-Nu’mân, tahk.: Dr. Seyyid Bahçivan, Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut 1426/2005, s. 173.

Eş’arî ve Sâid b. Muhammed b. Ahmed el-Ustuvâî en-Nîsâbûrî tarafından aktarılan ile yukarıdaki rivayeti karşılaştırdığımızda: Eş’arî ve el- Ustuvâî’deki metinde Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf’un ‚Kur’ân’ın mahlûk olduğu anlayışını benimseyenin kâfir olduğunda karar kıldıkları‛ ifadesi yoktur. Birinci rivayette altı ay tartıştıkları belirtilirken tarih olarak daha önce olan Eş’arî’deki metinde iki ay, el-Ustuvâî’deki metinde bir ay tartıştıkları kaydedilir. Dolayısıyla Ebû Hanîfe ile ilgili aktarılan bu rivayete sonradan bazı ilaveler yapılmış gibi gözükmektedir.

Ebû Hilâl el-Askerî, halku’l-Kur’ân hakkında insanlar arasında ihtilafın Ebû Hanîfe zamanında ortaya çıktığı, konu Ebû Yûsuf’a sorulduğunda onun Kur’ân’ın mahlûk olduğunu söylemekten kaçındığı, Ebû Hanîfe’ye sorulduğunda onun, Allah dışındaki her şeyin mahlûk olduğu, dolayısıyla Kur’ân’ın da mahlûk olduğunu ifade ettiği kaydedilir. Ebû Hilâl el-Askerî, Ebû Hanîfe’nin Kur’ân’a ilişkin bu görüşünü fıkıhtaki yönteminden çıkarsadığını ve böylece kendi anlayışına uygun cevap verdiğini ifade eder. Bk. Ebû Hilâl el-Askerî, el-Evâil, ss. 251-2.

2- Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî (ö.189/805)’ halku’l-Kur’ân anlayışını kabul ettiği bizzat Halife Me’mun tarafındani fade edilir. Taberî, Târîh, c. VIII, s. 643. krş. Ustuvâî, Kitâbu'l-İ'tikâd, s. 175. Me’mun, Bağdat valisine mektubunda, Mihneye tabi tutulan Seccâde’nin, ‚Fıkıh ve Hadis ehlinden ders aldığı kimselerden Kur’ân’ın mahlûk olduğuna ilişkin bir şey işitmediği‛ ifadesine tepki gösterir. O şahısla rın derslerine devam ederken dersi dinlemeyip herhalde başka şeyle meşgul olduğunu söyler. Bağdat valisinden, Seccâde’ye, derslerinde bulunduğu Yusuf b. Ebî Yusuf ve Muhammed b. el-Hasan’ın bu konuda ne dediklerini sormasını ister Taberî, Târîh, c. VIII, s. 643.

3-Hafs b. Gıyâs (ö.194/810)’tan sonra Kûfe kâdîsı olan Ebû Hanîfe’nin ashabından Hasan b. Ziyad el-Lü’lüî (ö.204/819)’nin de Kur’ân’ın mahlûk olduğu anlayışını benimsediği kaydedilir. Dârimî, Reddü’d-Dârimî alâ Bişr el-Merisî, s. 117; Josef van Ess, ‚Dirâr b. ‘Amr und die ‚Cahmîya‛, Biographie einer vergessenen Schule‛, Der Islam, Berlin 1968, XLIV, ss. 1-70, s. 48. Hasan b. Ziyâd el-Lü’lüî hakkında bk. Ebû Osman Amr b. Bahr el-Câhız (ö.255/869), el-Beyân ve’t-tebyîn, I-IV, tahk.: Abdü’s-Selâm Muhammed Hârûn, Kâhire 1418/1998, c. II, s. 330, c. III, s. 378; Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe ve ashâbihi, 131-133; Hatîb Bağdâdî, Târîhu Medîneti’s-Selâm, c. VIII, ss. 275-281; Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, c. IX, ss. 543-45; a.mlf, Târîhu’l-İslâm, I-LII, tahk.: Ömer Abdusselâm Tedmurî, Dâru’l-Kütübi’l-Arabî, Beyrut 1411/1991, c. XIV, ss. 98-101; İbn Ebi’l-Vefâ, Cevâhîru’l-mudiyye, c. II, ss. 56-7.

4-Basra, Kûfe, Bağdât Şarkiyye bölgesi, Rakka kâdîlıkları yapan, fıkhı babası Hammâd ve Hasan b. Ziyâd’tan alan Ebû Hanîfe’nin torunu İsmâil b. Hammâd b. Ebî Hanîfe (ö.212/827)’nin, halku’l-Kur’ân anlayışını açıkça ortaya koymuş ve bu anlayışın yayılması için aktif olarak faaliyette bulunmuştur. Ebû Ahmed Abdullah b. Adî el-Cürcânî (ö.365/976), el-Kâmil fî duafâi’r-ricâl, I-IX, tahk.: Âdil Ahmed el-Mevcûd-Ali Muhammed Muavvid-Abdulfettâh Ebu’s-Sünne, Dâru’l-Kütübi’lİlmiyye, Beyrut, ts., c. I, s. 509; İbn Abdilberr el-Endelûsî, el-İntikâ, s. 318; Hatîb Bağdâdî, Târîhu Medîneti’s-Selâm, c. VII, s. 218. Ahmed b. Ali b. Hacer el-Askalânî (ö.852/1448), Lisânu’l-mîzân, I-X, Yayına haz.: Abdulfettah Ebû Gudde, Dâru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut 1423/2002, c. II, ss. 114-5; İbn Adî, Kâmil fî duafâ, c. I, s. 509; İbn Hacer, İsmâil b. Hammâd’ın mihnede Me’mun’un dâîlerinden olduğunu kaydeder, Ancak İsmâil 212/827 yılında vefat ettiğinden bu mümkün değildir. Dolayısıyla onun aktardığından, İsmâil’in halku’l-Kur’ân anlayışının yayılması için faaliyetlerde bulunduğu anlaşılabilir. İsmâil b. Hammâd hakkında bk. Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe ve ashabihi, ss. 138-140; İbn Ebi’l-Vefâ, Cevâhiru’l-mudiyye, c. I, ss. 400-403.

5-Mısır’da 205-211/820-826 yılları arasında kâdılık yapan Hanefî İbrâhim b. el-Cerrâh b. Sabih (ö.217/832)’in de halku’l-Kur’ân anlayışını benimsediği kaydedilir. İbn Hacer, Lisânu’l-mîzân, c. I, s. 257.

6-Bişr el-Merisî: Mihne uygulamalarının fikrî arka planını teşkil eden halku’l-Kur’ân konusunun gündeme gelmesinde etkili olan şahısların başında, Bağdat Mürciesi’nin öncüsü kabul edilen mevali kökenli Bişr b. Gıyâs el-Merisî (ö.218/833) gelir. Bişr el-Merisî’nin soyunun, Hz. Ömer’in kardeşi Zeyd b. el- Hattâb (ö.12/633)’ın azatlı kölelerinden olan bir aileye dayandığı, babasının Kûfe’de boyacılık, annesinin de bazı kâdîların huzurunda şahitlik yaptığı belirtilir. 79 Fıkhı Ebû Yusuf’tan almış, Hammâd b. Seleme (ö.164/784) ve Süfyan b. Uyeyne (ö.197/813) ve Ebû Yûsûf’tan az miktarda hadis rivayet etmiştir. Önceleri Fıkıhla meşgulken sonra Kelama yönelen Bişr el-Merisî’nin, dindarlık ve zâhitlik yönüyle bilinmesine rağmen Kelam ilmiyle meşhur olması ve ona dalmasından dolayı halkın kendisinden uzaklaştığı ve 218/833 yılı sonlarında seksenli yaşlarda vefat ettiği kaydedilir. Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe ve ashabihi, s. 156; Hatîb Bağdâdî, Târîhu Medîneti’s-Selâm, c. VII, s. 532; Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, c. X, ss. 199-200;a.mlf, Mîzânu’l-i’tidâl fî nakdi’r-ricâl, I-IV, tahk.: Ali Muhammed el-Becâvî, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, ts., c. I, s. 323; İbn Hallikân, Vefeyâtu’l-a’yân, c. I, s. 277; İbn Ebi’l-Vefâ, Cevâhiru’l-mudîyye, I, 447-48.

Ahmed b. Hanbel’in onu tartışmacı, bazen de hocası Ebû Yusuf’un sözünü kesen ve onun görüşlerini sorgulayan biri olarak nitelediği söylenir Hatîb Bağdâdî, Târîhu Medîneti’s-Selâm, c. VII, s. 540.

Bişr el-Merisî, Ebû Yusuf’un uyarılarına rağmen Kur’ân’ın yaratılmış olduğu konusundaki akidenin gelişmesinde önemli bir yere sahip olmuştur. Bu bağlamda söz konusu akidenin yayılması için uzun süre propaganda faaliyetlerinde bulunduğu,Halife Harun Reşid’in, Bişr el-Merisî’yi halku’l-Kur’ân konusundaki düşüncelerinden dolayı ölümle tehdit ettiği için Harun ve halefi Emin’in hilafeti döneminde uzun süre gizlendiği belirtilir. O, Me’mun’un kardeşi Emin’le hilafet mücadelesini kazanıp, Bağdat’a henüz gelmediği dönemde halifeliğini ilan eden İbrahim b. el-Mehdî’nin Bağdat Kâdîsı Hanefî ekole mensup Kuteybe b. Ziyad el-Horasânî tarafından halku’l-Kur’ân anlayışı ve diğer bazı görüşlerinden vazgeçmesi hususunda sorgulanmış ve canını zor kurtarmıştır. Ancak 204/819 yılı sonlarına doğru Me’mun Bağdat’a ulaştığında, sarayda itibar görmüş hatta Me’mun’un on kişilik ilmi danışma meclisine se- çilmiş ve onun huzurunda yapılan çeşitli tartışmalarda hazır bulunmuştur.

7-Ahmed b. Ebî Duâd:Usülde Mu’tezilî fıkhî konularda Ebû Hanîfe’nin görüşlerine tabi olduğu belirtilen Ahmed b. Ebî Duâd (ö.240/854), Bişr el- Merisî ile birlikte Me’mun’un ilmi danışma meclisine seçilmiş olup, halku’l- Kur’ân fikrinin devlet politikası haline gelmesinde etkin en önemli şahıslar arasında yer alır. O bu konuda Bişr el-Merisî’den daha ileri bir konumdadır. Zira özellikle Mu’tasım’ın hilafete gelmesinden itibaren Mihne uygulamasının sonuna kadar Kâdı’l-Kudât olarak bu uygulamayı halifeler adına yürüten en üst konumdaki şahıstır. Ebu’l-Kâsım Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd el-Ka’bî el-Belhî (ö.319/931), (Bâbü) Zikru’l- Mu’tezile min Makâlâti’l-İslâmiyyîn, tahk.: Fuad Seyyid, Tunus 1986, s. 105; İbn Ebi’l-Vefâ, Cevâhiru’l-mudiyye, c. I, ss. 134-35. İbn Tayfûr, Kitâbu Bağdâd, s. 36; İbn Hallikân, Vefeyâtu’l-a’yân, c. II, s. 84. Hatîb Bağdâdî, Târîhu Medîneti’s-Selâm, c. V, s. 234; İbn Hacer, Lisânu’l-mîzân, c. I, s. 458; Tâcuddîn Ebû Nasr Abdulvehhâb b. Ali b. Abdilkâfî es-Subkî (ö.771/1369), Tabakâtu’şŞâfi’iyyeti’l- kübrâ, I-X, tahk.: Abdulfettâh Muhammed Hılv-Mahmûd Muhammed et-Tanâhî, Dâru İhyâi’l-Kütübi’l-Arabiyye, Kâhire 1383/1964, c. II, s. 38; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, c. XI, ss. 273-74; İbn Hallikân, Vefeyâtu’l-a’yân, c. II, s. 84; İbn Hacer, Lisânu’l-mîzân, c. I, s. 458

8- İsâ b. Ebân: Muhammed b. Hasan’dan fıkıh alan İsâ b. Ebân b. Sadeka b. Musa (ö.221/836), halku’l-Kur’ân anlayışını benimsiyor ve insanları bu anlayışa çağırıyordu. İsmâil b. Hammâd b. Ebî Hanîfe (ö.212/827)’den sonra Basra kâdîlığına atandı ve ölene dek bu görevde kaldı İsa b. Eban’ın kâdîlığı döneminde bir Yahudînin, yemin mahlûka değil Hâlıka edilir diyerek, mahlûk olduğu benimsenen Kur’ân’da bulunan ‚lâ ilâhe illallah‛ yemininin geçerli olmadığını ileri sürdüğü zikredilir. Hatîb Bağdâdî, Târîhu Medîneti’s-Selâm, c. XII, s. 482; İbnü’l-Cevzî, Muntazam, c. VI, ss. 309-310

9-Muhammed b. Semmâ’a Ebû Yusuf ve Muhammed b. Hasan’ın ashabından olan Ebû Abdullâh Muhammed b. Semmâ’a (ö.233/848), fıkhı Muhammed b. el-Hasan’dan aldı. Me’mun döneminde Bağdat’ın batı kısmı kâdîlığına atandı ve görmesi zayıflayana dek bu görevde kaldı. Sonra Me’mun onu azledip yerine İsmâil b. Hammâd b. Ebî Hanîfe’yi kâdî atadı. Mu’tasım, Ahmed b. Hanbel’i mihneye tabi tutarken onun Halife’ye bu yaptığıyla Allah’ın rızasını kazandığını ve Allah’ın hakkını eda ettiğini ifade ettiği kaydedilir. Bu rivayet onun, halku’l-Kur’ân anlayışını savunmasının yanında mihne uygulamalarını da destekleyen Hanefîler arasında yer aldığına işaret eder. Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe ve ashâbihi, ss. 154-155. Vekî, Ahbâru’l-kudât, c. III, ss. 282, 289. Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe ve ashâbihi, s. 141.

10-Gassân b. Muhammed el-Mervezî: Mihne döneminde 218-235/832-849 yılları arasında Kûfe kâdîsı olan, Horasan halkından, Ahmed b. Ebî Duâd’ın adamlarından Gassân b. Muhammed el-Mervezî, Ebû Yusuf ve Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî’ye öğrencilik yapan Ebû Süleyman el-Cüzcânî’den fıkıh öğrendi. O, insanları halku’l-Kur’ân konusunda mihneye tabi tutardı. Vekî’, Ahbâru’l-kudât, c. III, ss. 191-194 İbn Ebi’l-Vefâ, Cevâhiru’l-mudiyye, c. II, ss. 687-88. Vekî’, Ahbâru’l-kudât, c. III, ss. 191-92. Burada Gassân’ın, Hz. Ali’nin hilafeti hak etmediğini ileri süren bir kimseyi de imtihan ettiği belirtilir. O zaman Gassân’ın yanında yer alanlardan biri de Hanefî fakihlerinden Hasan b. Ziyâd el-Lü’lüî’nin yeğeni Velîd b. Hammâd el Kûfî’dir. Velîd hakkında bk. İbn Ebi’l-Vefâ, Cevâhiru’l-mudiyye, c. III, s. 579.

11-Muhammed b. Ebi’l-Leys: Mısır’ın Mâlikî kâdîsı Hârun b. Abdillâh’tan sonra 226-235/840-849 yılları arasında Mısır kâdılığı yapan Muhammed b. Ebî’l-Leys el-Esam el-Horezmî, Ebû Hanîfe mezhebine mensup bir fakihti. Onun, Ebû Hanife, talebeleri Muhammed, Yusuf ve Züfer’in görüşlerini savunduğu, Şâfiî, İbn Uleyye ve Mâlik’in görüşünü eleştirdiği kaydedilir. Vâsık halife olduğunda (ö.227/841) Muhammed b. Ebi’l-Leys’e bütün insanları imtihan etmesi, fakih, muhaddis, müezzin, muallim istisnasız herkesi mihneye tabi tutmasına ilişkin emri geldi. Bunun üzerine pek çok insan kaçtı, hapishaneler Kur’ân’ın mahlûk olduğunu reddedenlerle doldu. İbn Ebi’l-Leys, camilere lâ ilâhe İllallah Rabbu’l-Kur’âni’l-mahlûk ifadesinin yazılmasını emretti. Bu, Mısır Fustat camilerine yazıldı. İmam Mâlik ve Şâfiî ekollerine mensup fakihlerin mescitlerde oturmaları yasaklandı ve mescide yaklaşmamaları emredildi. Kur’ân’ın mahlûk olduğu sokaklarda ilan edildi, insanlara sokaklarda ve mescitlerde bu anlayış zorla söyletildi. Mısır’da bazı şahıslar, bu uygulamaları yürüten Muhammed b. Ebi’l-Leys’in mihnesinden kurtulmak için çeşitli yerlere kaçtılar. Kindî, Vulâtu Mısr, s. 339; İbn Ebi’l-Vefâ, Cevâhiru’l-mudiyye, c. III, ss. 111-12 Kindî, Vulâtu Mısr, s. 341. Kindî, Vulâtu Mısr, s. 340-42;

13-Abdurrahmân b. İshâk: Benû Dabbe’nin mevlası Abdurrahman b. İshak b. İbrahim b. Seleme ed-Dabbî (ö.232/846), önce Rakka kâdîlığı yaptı. Sonra Medinetü Mansûr’un (Bağdat’ın) Şarkiyye kısmının kâdîlığına geldi. Talha b. Muhammed b. Ca’fer, İsmâil b. Hammâd b. Ebî Hanîfe’nin azledilip, yerine Abdurrahman b. İshak’ın getirildiğini, dedesinin devlet adamlarından olduğunu,derin fıkıh bilgisi bulunduğunu, kâdîlığa Me’mun zamanında geldiğini (ö.213/828) ve uzun süre bu görevde kaldığını belirtir. Me’mun, Bişr b. Velîd’i azlettiğinde (ö.213/828) onun görevi olan Batı Bağdat kâdîlığını da Abdurrahman b. İshak’a verdi. Abdurrahman b. İshak, Ebû Hanîfe’nin anlayışını benimsiyordu. Muhammed b. el-Hasan’ın ashabından olup, insanları halku’l-Kur’ân anlayışına sevkte ve Mihne uygulamasında Ahmed b. Ebî Duâd’la birlikte hareket ediyordu.Onun Mihne dönemi Bağdat kâdîlarından olması da bu hususu destekler. Hatîb Bağdâdî, Târîhu Medîneti’s-Selâm, c. XI, s. 542. Ayrıca bk. İbn Tayfûr, Kitâbu Bağdâd, s 141. Vekî’, Ahbâru’l-kudât, c. III, s. 282-83; Hatîb Bağdâdî, Târîhu Medîneti’s-Selâm, c. XI, s. 542 İbnü’l-Cevzî, Muntazam, c. VI, s. 407; İbn Ebi’l-Vefâ, Cevâhiru’l-mudiyye, c. II, s. 376. Vekî, Abdurrahman’ın Cehm b. Safvan’ın görüşünü de benimsediğini kaydeder. Muhtemelen bu onun halku’l-Kur’ân anlayışını benimsemesine işaret eder. Nitekim o, Bağdat’ın Mihne dönemi kâdîlarındandır. İbn Hacer, Lisânu’l-mîzân, c. V, s. 86.

14- Abdullâh b. Muhammed el-Halencî: Vâsık, Abdurrahman b. İshak’ı 228/842 yılında azletti, yerine Abdullah b. Muhammed b. Ebî Yezîd el-Halencî (veya el-Halîcî)’yi atadı. 237/851 yılına kadar bu görevde kalan Halencî, rey ashabından, Ebû Hanîfe ekolü fakihlerinden olup, açıkça halku’l-Kur’ân anlayışını savunuyor ve insanları bu konuda imtihan ediyordu. Bu konuda o kadar ileri gitti ki, bir gün ona muhaddis Muhammed b. Muaviye el-Enmâtî’nin (İbnü’l-Fâlih/İbnü’l-Fâlic olarak ma’rûf) hanımı geldi ve eşinin Kur’ân hakkında Halife’nin söylediğini benimsemediğini, bu nedenle kendisini ondan boşamasını istedi. Bunun üzerine Kâdî Halencî (ö.253/867) onu eşinden ayırdı/boşadı. Vekî’, Ahbâru’l-kudât, c. III, s. 290; Hatîb Bağdâdî, Târîhu Medîneti’s-Selâm, c. XI, s. 269-271; İbn Ebi’l-Vefâ, Cevâhiru’l-mudiyye, c. II, ss. 247-48.

15-Ubeyddullah b. Ahmed b. Gâlib: Halife Vâsık’ın 228/842 yılında Bağdat’ın doğu kısmına atadığı ve Mütevekkil’in 234/848 yılında azlettiği Mihne dönemi kâdîlarından Ubeydullah b. Ahmed b. Gâlib, Ahmed b. Ebî Duâd’ın adamlarından olup, Hanefî ekole mensup bir fakihti. Vekî’, Ahbâru’l-kudât, c. III, s. 277; Hatîb Bağdâdî, Târîhu Medîneti’s-Selâm, c. XII, s. 23; İbn Ebi’l-Vefâ, Cevâhiru’l-mudiyye, c. II, s. 492.

16-Sâlih b. Muhammed et-Tirmizî: Tirmiz kâdîlığına rüşvetle gelmekle suçlanan ve Mürciî, Cehmî birisi olarak nitelenen Sâlih b. Muhammed et- Tirmizî (ö.239/853)’nin, halku’l-Kur’ân anlayışını benimsediği kaydedilir. O, kâdîlık görevindeyken ‘İmanın söz ve amel olduğunu’ iddia eden hadis taraftarlarına karşı oldukça sert davranarak, onları imtihan etmiş ve boyunlarına bir ip bağlatarak, insanların arasında gezdirilip, teşhir edilmesini emretmiştir İshak b. İbrâhîm el-Hanzalî (ö.238/852), Mekke’de bulunan ve re’y taraftarlarına husumetiyle tanınan Humeydî (ö.219/834)’ye bu olayı anlatınca, Humeydî, onun için beddua etmiştir. Humeydî’nin ölüm tarihine baktığımızda bu olay, 219/834 yılından önce, Me’mun’un hilafetinde muhtemelen Mihne uygulamasına başlandığı dönemde olmuş olmalıdır. Zehebî, Mîzânu’l-i’tidâl, c. II, ss. 300-301; İbn Hacer, Lisânu’l-mîzân, c. IV, s. 296. İbn Hibbân, Kitâbu’l-mecrûhîn, c. I, s. 470; Zehebî, Mîzânu’l-i’tidâl, c. II, s.301; İbn Hacer, Lisânu’l-mîzân, c. IV, s. 296;





 
Üst Ana Sayfa Alt