E
Çevrimdışı
KURAN’A GÖRE ISLAHATTA TEDRİCİLİK VE ZARURETTE EHVEN-İ ŞERRİ TERCİH
Bismillahi… Vel hamdulillahi vesselatu wesselamu ala Resulillahi we alihi we sahbihi ve ümmetihi
2010 referandumunda İslami kesimlerin çoğu ve Müslüman halk ‘yetmez ama evet’ diyerek yeni yasaları tercih etmişti. Sonrasında çok sayıda mektup aldım şifahi olarak da birçok kişi “İslami olmayan iki yasa arasında tercih yapılabilir mi? Gayri İslami bir yasaya evet demek mesuliyet olmaz mı? Zarurette ehven-i şerri tercih etmenin sınırı nedir? Hangi durumlar zaruret sayılır? vb. sorular sordular. Mektup ve şifahi olarak da birçok kişiye cevap vermeme rağmen hâlâ sorular sorulması nedeniyle bu yazıyı yazmaya karar verdim. İnşaallah meseleyi yeterince izaha kavuşturmaya muvaffak olmuşumdur.
Geçen yazımda da kısmen değindiğim gibi Allahu Teâlâ’nın iki kanuni sistemi vardır: Fıtri/tekvini sistemi ki Allahu Teâlâ yarattığı her şeyi bir sistem ve düzen üzerinde yaratmış ve yaratıyor. Bu kanuni sistem cebridir. Yani her şey –istese, istemese- bu sisteme/kanuna itaat ediyor. Bunda irade işlevsiz ve devre dışı olduğu için teklifî değildir. Uhrevi sevabı ve azabı da yoktur. Bir de Allahu Teâlâ’nın şer’i (İslami) sistemi vardır. Bu sisteme itaat tümüyle iradeye bağlı olduğu için teklifidir. Yani uhrevi ve dünyevi sevap veya cezası vardır. Gayri ihtiyari itaat ve isyanı ise geçersizdir. Allahu Teâlâ bu İslami sistem/kanununu yarattığı fıtri/kevni sistemin üzerine ve ona uygun kurmuştur. İkisi birbirini tamamlayıp yardımcıdırlar.
Bir de bu iki sistemi kavramak için de Allahu Teâlâ insana akıl vermiştir. İnsan gerçek manada aklını kullanıp bu iki sistemin kurallarına dikkat ederek hareket ederse hem dünyada hem de ahirette mutlu olur.
Bu kısa mukaddimeden sonra şimdi asıl konumuza gelelim; fıtri/kevni sistemde de İslami sistemde de tedricilik vardır. Örneğin; insanın günlük bir ekmeği yemeye ihtiyacı vardır. Bu ekmeği yiyebilmek için lokma lokma yemesi lazım. Birisi kalkıp “Ya hepsini bir defada yiyeceğim ya da hiç yemeyeceğim” dese iki takdirde de ölür. Birinci takdirde boğulmaktan, ikinci takdirde açlıktan ölür
İslami sistem/kanun da böyledir. Allahu Teâlâ birden bütün İslam ahkâmlarını göndermemiş ve birden hepsinin uygulamasını insandan istememiş. Bilakis madde madde, hüküm hüküm yirmi üç yıl zarfında tedrici ve teker teker hazmettire ettire göndermiş ve teklif ettirmiştir.
Bir insan yeni Müslüman olunca bütün İslami hükümleri birden öğrenmesi ve uygulaması ona dayatılamaz. Zaten dayatılsa da yapamaz. Ancak (hedef hepsini öğretmekle beraber) tedrici bir şekilde ekmek misali hüküm be hüküm önemine göre dakikalara, saatlere, günlere ve hatta ay ve yıllara ayırarak öğretilir, öğrenilir ve yapabildiği kadar uygulanır. İlim konulara, sınıflara, günlere, ay ve yıllara ayrılıp, tahsis edilmeden hiçbir insana birden hepsi öğretilmez.
Aynen bu örnekler gibi hiçbir ıslahatçının da hedeflediği ıslahatı bir defada yapması mümkün değildir. Enbiyalar dâhil ıslahat yapanlar ancak tedrici bir şekilde şartlara göre dilim dilim yapabilmişler. İlim öğrenmede nasıl şartlar, ortamlar ve şahıslara göre öğrenme hızı değişebiliyorsa ıslahat da öyledir. Arap ülkelerinde, bir insan Arapçayı bir yılda öğrenebiliyorsa Türkiye’de ancak beş yılda öğrenir, ıslah da böyledir.
DEVAM EDECEK
Bismillahi… Vel hamdulillahi vesselatu wesselamu ala Resulillahi we alihi we sahbihi ve ümmetihi
2010 referandumunda İslami kesimlerin çoğu ve Müslüman halk ‘yetmez ama evet’ diyerek yeni yasaları tercih etmişti. Sonrasında çok sayıda mektup aldım şifahi olarak da birçok kişi “İslami olmayan iki yasa arasında tercih yapılabilir mi? Gayri İslami bir yasaya evet demek mesuliyet olmaz mı? Zarurette ehven-i şerri tercih etmenin sınırı nedir? Hangi durumlar zaruret sayılır? vb. sorular sordular. Mektup ve şifahi olarak da birçok kişiye cevap vermeme rağmen hâlâ sorular sorulması nedeniyle bu yazıyı yazmaya karar verdim. İnşaallah meseleyi yeterince izaha kavuşturmaya muvaffak olmuşumdur.
Geçen yazımda da kısmen değindiğim gibi Allahu Teâlâ’nın iki kanuni sistemi vardır: Fıtri/tekvini sistemi ki Allahu Teâlâ yarattığı her şeyi bir sistem ve düzen üzerinde yaratmış ve yaratıyor. Bu kanuni sistem cebridir. Yani her şey –istese, istemese- bu sisteme/kanuna itaat ediyor. Bunda irade işlevsiz ve devre dışı olduğu için teklifî değildir. Uhrevi sevabı ve azabı da yoktur. Bir de Allahu Teâlâ’nın şer’i (İslami) sistemi vardır. Bu sisteme itaat tümüyle iradeye bağlı olduğu için teklifidir. Yani uhrevi ve dünyevi sevap veya cezası vardır. Gayri ihtiyari itaat ve isyanı ise geçersizdir. Allahu Teâlâ bu İslami sistem/kanununu yarattığı fıtri/kevni sistemin üzerine ve ona uygun kurmuştur. İkisi birbirini tamamlayıp yardımcıdırlar.
Bir de bu iki sistemi kavramak için de Allahu Teâlâ insana akıl vermiştir. İnsan gerçek manada aklını kullanıp bu iki sistemin kurallarına dikkat ederek hareket ederse hem dünyada hem de ahirette mutlu olur.
Bu kısa mukaddimeden sonra şimdi asıl konumuza gelelim; fıtri/kevni sistemde de İslami sistemde de tedricilik vardır. Örneğin; insanın günlük bir ekmeği yemeye ihtiyacı vardır. Bu ekmeği yiyebilmek için lokma lokma yemesi lazım. Birisi kalkıp “Ya hepsini bir defada yiyeceğim ya da hiç yemeyeceğim” dese iki takdirde de ölür. Birinci takdirde boğulmaktan, ikinci takdirde açlıktan ölür
İslami sistem/kanun da böyledir. Allahu Teâlâ birden bütün İslam ahkâmlarını göndermemiş ve birden hepsinin uygulamasını insandan istememiş. Bilakis madde madde, hüküm hüküm yirmi üç yıl zarfında tedrici ve teker teker hazmettire ettire göndermiş ve teklif ettirmiştir.
Bir insan yeni Müslüman olunca bütün İslami hükümleri birden öğrenmesi ve uygulaması ona dayatılamaz. Zaten dayatılsa da yapamaz. Ancak (hedef hepsini öğretmekle beraber) tedrici bir şekilde ekmek misali hüküm be hüküm önemine göre dakikalara, saatlere, günlere ve hatta ay ve yıllara ayırarak öğretilir, öğrenilir ve yapabildiği kadar uygulanır. İlim konulara, sınıflara, günlere, ay ve yıllara ayrılıp, tahsis edilmeden hiçbir insana birden hepsi öğretilmez.
Aynen bu örnekler gibi hiçbir ıslahatçının da hedeflediği ıslahatı bir defada yapması mümkün değildir. Enbiyalar dâhil ıslahat yapanlar ancak tedrici bir şekilde şartlara göre dilim dilim yapabilmişler. İlim öğrenmede nasıl şartlar, ortamlar ve şahıslara göre öğrenme hızı değişebiliyorsa ıslahat da öyledir. Arap ülkelerinde, bir insan Arapçayı bir yılda öğrenebiliyorsa Türkiye’de ancak beş yılda öğrenir, ıslah da böyledir.
DEVAM EDECEK