Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Kafirlere Karşı "Mudara" , Sadece Zarurette mi Caizdir?

S Çevrimdışı

SaYFuLLaH

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Kafirlere karşı müdara sadece zarurette mi olur, yoksa müdara haram olan vela ve müdahene kısmına girmediği sürece caiz midir. Belki müdahene zarurette caiz olabilir, çünkü müdahene normal şartlarda haramdır, ama müdara zaten caiz olan bir amel olduğu için, kafirlere de olsa caiz olduğunu düşünüyorum (tabiiki haram olan vela kısmına girmiyorsa), siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Mudara : Bir kimsenin; şerrinden korktuğu birine karşı, aşırıya kaçmadan iltifat etmesi, insanlarla iyi geçinmeye çalışma anlamında ahlâk terimidir.

Sözlükte "kandırmak, aldatmak" anlamındaki dery kökünden türeyen mudara kelimesi "hoşgörülü olma, insanla geçinme" mânasına gelir. Terim olan taşkın hareketleriyle huzursuzluğa yol açandan endişe edilen veya aşırı alıngan kişilere karşı nazik davranarak kötülüğünü önlemeyi yahut gönlünü almayı çabalayan davranışları ifade eder. (Arab, "dry" md.; Tâcu'l-'arûs, "dry "İbn Hacer, XXII, 330; Ahmed Rifat, 321)
İbn Battal el-Kurtubî, asıl hedefinin ulfet olduğunu ve farklı karakterdeki insanlara karakterlerine uygun biçimde davranmayı gerektirdiğini belirtir. (Şerhu Sahîhi'l-Buhâri, VII, 294-295)
İbn Hacer el-Askalânî de mudârâyı "bilgisiz kişiyi eğitmek, günahkârı kötü fiilinden vazgeçirmek gibi faaliyetlerde bulunurken muhataba karşı yumuşak davranmak" şeklinde tanımlamıştır. (Fethu'l-bâri, XXII, 330)
Kaynaklarda, mudârânın bir zararın önlenmesi veya bir hayrın gerçekleşmesi gibi Allah rıdâsına uygun amaçlara dayandığına dikkat çekilerek böyle bir gaye taşımayan, çıkar sağlama ve mevki kazanma gibi sebeblerle insanlara karşı hoş görünmeye "müdâhene" denildiği ve bunun haram olduğu belirtilmektedir.

Mudahane'nin tarifi hakkında ise ;
İbn Ebu'd-Dunyâ'nın tanımına göre mudâhene, bir kimsenin başkalarıyla ilişkilerinde güzel gördüğü davranış biçimlerini ortaya koyarken karşı tarafın hoşuna gitmek için bu davranışlara Allah'ın hoşlanmayacağı söz ve hareketler katmasıdır. (İbn Balaban, 11, 1909)
Seyyid Şerif el-Curcânî ise mudâheneyi, "bir kimsenin, kötülüğü görüp de önlemeye gücü yettiği halde kötüden veya başka birinden çekindiğinden ya da dinî duyarsızlığından dolayı kötülüğü engellememesi" şeklinde nisbeten farklı bir şekilde tanımlamıştır (et-Ta'rîfât, "el-mudâhene" md)
Bu tanımlara göre mudâhene kavramında, "temel inanç ve ilkelerden ödün verecek derecede sahte davranışlar sergileme" anlamının da bulunduğu ve bundan dolayı haram kılındığı anlaşılmaktadır.

Ayrıca müslümanların dinî inanç ve değerlerinde sebat etmelerini, bu hususta tâviz vermemelerini emreden, riya ve dalkavukluğu yasaklayan âyet ve hadisler dolaylı biçimde mudâheneyi yasaklamaktadır. Kaynaklarda mudâhene ile "mudârâ" kavramları arasındaki farklılığa dikkat çekilerek mudâhenenin, "bir kimsenin veya zumrenin şerrinden korunmak için dinî ilkelere ters düşmeden ona karşı hoşgörülü davranma" anlamına gelen mudârâdan farklı olduğu, mudârânın meşru, mudâhenenin haram kılındığı belirtilmektedir.
Nitekim İbn Hibbân'ın Ravzatu'l-''ukalâ' ve nuzhetu'l-îuzalâ' adlı eserinin konuyla ilgili bölümü "İnsanlara Mudârâ Etme ve Mudâhene'den Sakınma" başlığını taşır. İbn Hibbân burada akıllı insanın birlikte yaşamak zorunda olduğu kişilere mudârâ etmesi, ancak mudâheneye kalkışmaması gereğini hatırlattıktan sonra, mudârânın şaka değeri taşıdığını, mudâhenenin ise kişiyi günaha sokan bir davranış olduğu kaydetmektedir.
Gazzâlî de bu iki kamın farkını, daha ziyade kişinin birine karşı yumuşaklık gösterip onu idare etmeye çalışmasının arkasındaki niyette görmüştür. Buna göre eğer birine karşı dinin selâmeti için veya o kişinin halini düzeltilmesini sağlamak ümidiyle yumuşak ve hoş görülü davranılırsa bunun mudârâ; çıkar sağlamak, arzularını tatmin etmek, makamını korumak gibi bencil düşüncelerle davranışlar ortaya konursa bunun mudâhene olacağını belirtmiştir. (İhya 182; Şehâbeddin es-Suhreverdînln ayrı telikteki tanımları için bk. Mârifu'l 'arif, V, 213)


Buhârî, "İnsanlara Mudârâ" başlıklı babda içinde mudârâ kelimesi geçmemekle birlikte konuya dair olan hadislere yer vermiş, ayrıca ashabdan Ebu'd-Derdâ'nın muhtemelen muşriklerin ve munafıkların ileri gelenlerini kastederek söylediği, "Biz bazı kimselere karşı içimiz öfke dolu olduğu halde güler yüzlü olmaya çalışırdık" anlamındaki sözünü nakletmiştir.
Burada geçen bir hadise göre Rasûlullah, kendisini ziyaret etmek isteyen bir kimsenin gıyabında, "O adam kabilesi içinde çok kötü biridir ama bırakın gelsin" demiş, adam huzuruna geldiğinde onu sıcak karşılamış, daha sonra bu tutumunun sebebini soran Âişe (r.anha)'ye, onu kendi huzurunda yüz bulamamış insan durumuna düşürüp kıyamet gününde Allah'ın huzurunda daha da kötü bir hale gelmesini istemediği için böyle davrandığını söylemiştir.
Bu hadis mudârânın meşru ve mendub olduğuna dair en önemli delil sayılmıştır. Yine hadis kaynaklarımızda "Rasûlullah'in, kadınların psikolojik özellikleri dikkate alınarak onlara karşı nazik davranılması yönündeki öğütleri yer almaktadır. (Dârimî, "Nikâh", 35; Buhârî, "Nikâh", 79; Tirmizî, "Talâk", 12)

Aişe (r.anha) anlatıyor: ‘Bir adam, Rasûlullah (s.a.v.)'ın huzuruna girmek için izin istemişti. Rasûlullah (s.a.v.): “Bir aşiretin kardeşi ne kötü!(bu adam ne kötü) buyurdu.
Ama adam girince ona iyi davrandı, yumuşak sözle hitab etti.
Adam gidince: - Ey Allah'ın Rasûlu! Adamın sesini işitince şöyle şöyle söyledin. Sonra yüzüne karşı multefit oldun, iyi davrandın, dedim.
Şu cevabı verdi: “Ey Aişe! Beni ne zaman kaba buldun? Kıyamet günü, Allah Teâlâ hazretlerinin yanında mevkice insanların en kötüsü, kabalığından korkarak halkın kendini terk ettiği kimsedir.”
(Buharî, Edeb; Müslim, Birr; Muvatta, Hüsnü'l-Hulk; Ebu Davud, Edeb; Tirmizî, Birr)

Kurtubî: ‘Hadiste, fısk ve fuhşu bilinen her kimsenin, keza verdiği hükümde adaletsizlik yapan, insanları bid'alara çağıran kimselerin de gıybetlerinin caiz olduğu hükmü vardır, ne var ki, şerlerinden korunmak için bunları idare etmek (mudara) da caizdir, yeter ki bu idare Allah Telanın dininde mudahaneye dönüşmesin."
Sonra der ki: “Mudahane ile mudara arasında şu fark vardır:
Mudara dünyanın veya dinin veya her ikisinin de salahı için dünyalığın harcanmasıdır, bu mubahtır, bazen da mustehabtır. Mudahane ise dünyanın salahı için dinin terkidir.’

Başka bir hadisi şerifte şöyle buyuruluyor:
Câbir ve Ebu Hurayra (r.anhuma) anlatıyor:
‘Rasulullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Ne fasık ne de mucâhir (günahı açıktan işleyen) kimse için söylenen gıybet sayılmaz. Mucâhir olan hariç, bütün ummetim afva mazhar olmuştur.” (Rezîn)

Mudara, dini veya dünyayı zarardan kurtarmak için, dünya çıkarlarından vermektir. Mudahene ise dünyalık ele geçirmek için, dinden vermektir. Zalime mudara ederken kendisi ve zulumleri övülmez. (İslâm Ahlâkı, M. Hadimî)

Ve'l hasıl; Sorunuzdaki son cümlenin isabetli olduğuna inanmaktayız.
 
Üst Ana Sayfa Alt