Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Kâfirlere Bayramları Konusunda Karşı Çıkmanın İcma-i Ümmet Kaynaklı Gerekçeleri

I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
بســـم الله الرحمن الرحيم


Kâfirlere Bayramları Konusunda Karşı Çıkmanın İcma-i Ümmet Kaynaklı Gerekçeleri

Bu bayramlar a karşı çıkmanın “îcma-i Ümmet” kaynaklı bir çok gerekçesi vardır ve başlıcaları şunlardır:

1 - Bu gerekçelerin ilki, daha önce sünnet bölümünde vurguladığımız gibi, halen bir çok müslüman şehirde cizye ödeyerek inanç serbestliğini elinde tutan yahudi, hrıstiyan ve ateşperestler kendi bayramlarını özgürce kutlamakt adırlar. Öte yandan onların bayramlarında yaptıkları hareketle rin bir çokları için çekiciliğini koruduğu da meydandadır. Buna rağmen ilk müslümanlar arasında hiç kimsenin bu bayramlar a şu veya bu ölçüde katıldığı görülmemiştir. Eğer ümmetin vicdanında bu bayramlar a karşı köklü bir nefret ve yasaklık duygusu kökleştirilmeseydi, çoklarının bu törenlere katıldığı görülürdü. Çünkü sürükleyici sebebi (motifi) olan bir şeyin önünde eğer bir engel yoksa o şey kesinlikl e meydana gelir. Demek ki, bu bayramlar a katılmayı önleyen bir engel vardır. Bu engel de dindir. Bundan anlıyoruz ki, din, yani İslâm dini bu bayramlar a katılmayı önleyen güçlü bir engeldir ki, bizim de söylemek istediğimiz budur.

2 - Bu delilleri n ikincisi, Hz. Ömer -Allah ondan razı olsun-zamanında ortaya konan Kitablı dini azınlıkların İslâm diyarında bayram törenlerini gösterişli biçimde kutlayama yacakları hükmü idi. Bilindiği gibi bu hükmün İslâma uygun olduğu hem o günün sahabiler i ve hem de daha sonra gelen fıkıh alimleri tarafından onaylanmıştı. Müslümanlar kâfir ve müşriklerin bayramlarını gösterişli biçimde kutlayama yacakları konusunda görüş birliğine vardıklarına göre bizzat müslümanların bu bayramlar a katılması nasıl söz konusu olabilir? Bu bayramlar daki hareketle ri müslümanların açıktan işlemeleri, kâfirlerin yapmalarından daha ağır bir günah olmaz mı?

Çünkü bizim kâfirleri bu bayramları açıkça kutlamakt an alıkoyuşumuzun sebebi, bunların taşıdıkları fesat niteliğidir. Bu nitelik ya bu törenlerin doğrudan doğruya günah olan bir eylem veya günahın sembolü oluşlarından ileri gelir. Bu iki ihtimalin hangisi gerçek olursa olsun, müslümana hem doğrudan doğruya günah işlemek ve hem de günahı sembolize eden davranışları yapmak yasaktır. Eğer bir müslümanın bu bayramlar a katılmasının kâfirleri yüreklendirmekten başka hiç bir sakıncası olmasaydı, sırf bu sakınca bu törenlere katılmanın yasaklığını belirten yeterli bir gerekçe olurdu. Oysa bu işin daha bir çok kötülükleri vardır ki, inşaellah başlıcalarına ileride değineceğiz.

3 - Bu delilleri n üçüncüsü Hz. Ömer'in -Allah ondan razı olsun- Ebu Şeyh İsfahanî tarafından Ata b. Dinar'a dayandırılarak nakledile n “Acem dilini konuşmaktan ve müşriklerin bayram günlerinde onların mabedleri ne gitmekten sakınınız” şeklindeki uyarışıdır.

(Bkz. Kenz El-Ummal, c. 3, s. 886, H. No: 9034, Beyhakî, Sünen, El-Kübra, c. 9. s. 234, Bab: Zimmileri n arasına katılmanın keraheti.)

(Ata b. Dinar El-Hezelî Ebu El-Zeyat El-Mısrî, altıncı kuşak ravilerde ndir, İbn Hacer onun hakkında: “Doğru sözlüdür, ancak Said b. Cübeyr'den olan rivayetle ri dinleyere k değil, ezberedir .” der. Buhari, Ebu Davud ve Tirmizi ondan hadis tahriç ettiler. H. 126'da vefat etti. Bkz. Takrib El-Tehzib, c. 2, s. 21, Biy. No: 188.)

Hz. Ömer'in bu sözleri, Beyhakî'de yer aldıklarına ve Süfyan-ı Sevri tarafından Ata b. Dinar'a dayandırılarak nakledild iklerine göre daha ağır anlamlı olarak şöyledir:

“Sakın acem dilini öğrenmeyiniz ve müşriklerin bayram günlerinde onların mabedleri ne gitmeyini z. Çünkü o gün onların üzerine Allah'ın azabı iner.” (Beyhâki, Sünen El-Kübra, c. 9, s. 234; Abdurrezz ak El-Musannef, c. 1, s. 411, H. No: 1609)

Öte yandan yine Süfyan-i Sevrî'nin, Ebu Velid'e dayandırarak belirttiğine göre bu konuda Abdullah b. Ömer -Allah ondan razı olsun- şunları söylüyor:

“Kim acem diyarında ev-bark edinerek yerleşir, onların Nevruz ve Mihrican gibi bayramlarını benimser, onlara özenir ve ölünceye kadar böyle kalırsa Kıyamet günü onlarla birlikte haşrolur. (Beyhâki, Sünen El-Kübra, c. 9, s. 234.)

Buhari'nin bildirdiğine göre Hz. Ömer'in -Allah ondan razı olsun- bu konudaki bir başka ve daha ağır bir sözü şöyledir:

“Allah'ın düşmanlarının bayram törenlerinden uzak durunuz.”

Bu arada bir gün Hz. Ali'ye -Allah yüzünü ak etsin- acemlerin Nevruz bayramını hatırlatan bir sembol getirdile r. Hz. Ali:

“Bu nedir?” diye sordu. Kendisine:

“Bu Nevruz gününün sembolüdür” diye cevap verilince bu sözlere:

“Her gününüzü Nevruz sayınız, (O güne özel bir önem vermeyini z)” diye karşılık vermiştir.

Hz. Ali'nin bu sözlerini nakleden Üsame:

Onun Nevruz kelimesin i belirli bir isim olarak değil, belirsiz bir isim şeklinde ifade etmesinde ki inceliğe dikkat çekmektedir. Beyhakî'ye göre Hz. Ali'nin bu üslubu, herhangi bir günü şeriatın belirleme diği bir olaya bağlamaktan hoşlanmadığını belirtir. (Beyhâki, Sünen El-Kübra, c. 9, s. 235.)

Görüldüğü gibi, Hz. Ömer -Allah ondan razı olsun- müslümanlara acem dilini öğrenip konuşmayı ve onların bayram günlerinde sırf mabedleri ne gitmeyi yasaklıyor. Böyle olunca onların bayramlarındaki bazı adetlerin e özenmek veya onların dinlerini n gereği sayarak yaptıkları bir hareketi işlemek nice olur?

Acaba onların adetlerin i taklit etmek, dillerini öğrenip konuşmaktan daha büyük bir günah değil mi?

Acaba onların bazı bayramlık davranışlarına özenmek, o günlerde sırf onların mabedleri ne girmekten daha sakıncalı bir hareket olmaz mı?

Onlara bayram günlerinde yaptıkları günahlardan dolayı Allah'ın gazabı indiğine göre bu hareketle rin tümünde veya bir kısmında onlara katılanlar, acaba aynı akıbete uğrama tehlikesi ile karşı karşıya kalmazlar mı?

Yukarda okuduğumuz gibi, Abdullah b. Ömer -Allah ondan razı olsun- de açık bir dille:

“Acem diyarında ev-bark edinerek yerleşenlerin, onların Nevruz ve Mührican gibi bayramlarını benimseye nlerin ve ölünceye kadar onlara özenmeye çalışanların Kıyamet günü onlarla birlikte haşrolacaklarını” belirtiyo r.

Bu sözlerinden anlaşıldığına göre Abdullah b. Ömer belirttiği şekilde acemlere özenenleri, ya bu taklitçiliklerinden dolayı kâfir sayıyor veya bu tutumu cehenneml ik olmayı hak eden büyük günahlardan kabul ediyor. Eğer bu sözler ilk ihtimale yorulacak olursa o zaman bu alan kısmen acemlere özenmek “günah” olur. Çünkü bu kısmî davranış belirlene n akıbeti hakketmed e etkili olmasaydı, onu bu akıbeti gerektire n davranış bütününün bir parçası saymak yersiz olurdu. Zira insan mubah davranışlar yüzünden cezaya çarptırılmaz. Bu arada kınanan bütünde yer alan münferit hareketle r sadece o bütün içinde bulundukl arı takdirde kötüdürler diye bir şey yoktur. Tersine kötü olduğu belirtile n bütün parçalan da ayrı ayrı kötüdürler.

Doğrusunu Allah bilir ya, Abdullah b. Ömer'in “Acem diyarında ev-bark edinip oralara yerleşmek” ten söz etmesinin sebebi şu olsa gerek. Çünkü onun yaşadığı günlerde müslüman olmayan azınlıkların İslâm diyarında açıktan açığa bayram şenlikleri düzenlemeleri yasaklandığı için hiç bir müslümanın İslâm diyarında acem bayramlarına özenmesi söz konusu değildi, böyle bir şey ancak acemlerin ülkelerinde oturanlar için mümkündü.

Öte yandan Hz. Ali, acemlerin bayramlarındaki davranışlarına katılmak şöyle dursun, onların bayramlarına takmış oldukları ismi bile onaylamak tan kaçınmıştır, İşte Ahmed b. Hanbel de bu konudaki tutumun Hz. Ali ile Hz. Ömer'in yukarıdaki sözlerinin anlamına dayandırarak belirlemiş ve bu görüşünü arkadaşlarına açıklamıştır.

Hatırlanacağı üzere İmam-ı Ahmed'in arkadaşlarından biri olan Kadı Ebu Yala'nın hocasına dayanarak müslüman olmayanla rın bayram törenlerine katılmamak gerektiğini belirttiğini nakletmiştik. Onun diğer bir arkadaşı olan ve “İbn-i Bağdadî” lâkabı ile anılan İmam Ebu Hasan Amidî de “Umdet-ül Hazin ve Kifayet-ül Musafiri” adlı eserinde bu konuda şunları söylüyor:

“Yahudi ve hrıstiyanların bayram törenlerine katılmak caiz değildir. Ahmed-i Hanbelî bunun böyle olduğunu belirtiyo r ve bu görüşünü -... ve onlar ki, eğriliklere şahid olmazlar- ayetine dayandırıyor. Ayette geçen -eğrilikler- deyiminin kâfirlerin bayramları ve gelenekse l törenleri demek olduğunu söylüyor. Bayram günleri kurdukları pazarlara gelince bu pazarlara katılıp alış-veriş yapabilir .

Ahmed-i Hanbelî bunu da belirtiyo r ve şöyle diyor:

-Müslümanlara yasak olan şey, onların bayramlarında kilise ve mabetleri ne girmektir . Pazarda satılan yiyecek maddeleri nden satın almanın hiç bir sakıncası yoktur. Her ne kadar bu yiyecek maddeleri ni satın almakla onların bayramını sayıp takdir etme kasdı taşımış olsa bile bu alış-veriş sakıncasızdır.-”

Yine Ahmed-i Hanbelî'nin öğrencilerinden biri olan Hilâl, “cami” adlı eserinde bu konuda şunları yazıyor;

“Konumuz, müslümanların müşrik bayramlarına katılmalarının mekruh oluşu hakkındadır. Bu konuda Muherma diyor ki -Bir defasında Ahmed-i Hanbelî'ye Şam'da Tur Yabur Deyr Eyüb gibi yerlerde kutlanan bu bayramlar a katılmak hakkında ne düşündüğünü sordum. Müslümanlar bu törenlere katılarak bu münasebetle kurulan çarşılardan koyun, sığır, un, buğday, arpa gibi besin maddeleri alıyorlar, yalnız alış-veriş maksadı ile bu çarşılara çıkıyorlar, yoksa onların mabedleri ne girmiyorl ar bu konuda ne dersin, dedim. Bana -Müşriklerin mabedleri ne girmez de sadece pazarlara katılırlarsa bunun sakıncası yoktur- dedi.”

Görüldüğü gibi, Ahmed-i Hanbelî, müşriklerin mabedleri ne girmemek şartı ile bu bayramlar da kurulacak pazarlara katılmayı serbest bırakıyor. Demek ki, bu törenlerde müşriklerin mabedleri ne girmeyi yasak sayıyor. Nitekim yukarıdaki satırların yazarı olan Hilâl da İmam-ı Ahmed'in bu sözlerinden, onun müslümanların müşrik bayramlarına katılmalarını menettiği sonucunu çıkarıyor. Ahmed-i Hanbelî, bu görüşünü Hz.Ömer'in yukarda söz konusu ettiğimiz “müşriklerin kilise ve mabedleri ne girmeyi yasaklaya n” sözlerinin aynı anlama gelen bir benzerine dayandırıyor. Bilindiği gibi Hz. Ömer'in o sözleri müslümanlan “müşriklerin yaptıkları gibi yapmamala rı” hususunda uyarıcı nitelikte ydi.

Acemce konuşmak ve yılın aylarına farsça isimler verme meselesin e gelince:

Ebu Muhammed Kirmanî bu konuda şunları yazıyor:

“Konumuz yılın aylarını farsça isimleri ile söylemek hakkındadır. Bir defasında İmam-ı Ahmed'e -Farslılar haftanın günleri ile yılın aylarını bizim manâlarını anlamadığımız isimlerle anıyorlar, bu konuda ne dersin?- diye sordum. Bana bunu ağır şekilde mekruh saydığını belirtti ve Mücahid'in de Farsça ay isimleri kullanara k “Azermah” veya “Deymah” demeyi mekruh gördüğünü nakletti. Kendisine ismi farsça olan birini bu isimle çağırmanın yerinde olup olmadığını sordum, bunu da mekruh saydığını söyledikten sonra sözlerine şöyle devam etti -Bir defasında İshak'a, kitap tarihleri nin “Azermah, Deymah” gibi farsça ay isimleri kullanılarak atılıp atılamayacağını sordum. Bana eğer bu isimler arasında çirkin anlamlı olanı yoksa bunun sakıncalı olmadığını söyledi. İbn-i Mübarek, Cenab-ı Allah (c.c.) kasdedile rek “Ized” adına yemin edilmesin i mekruh saydı ve bunun gerekçesini açıklarken “Bu ismin bir puta izafe edilip edilmediğinden emin değilim” dedi. Diğer farsça Allah isimleri ve hatta bu tip eski arapça isimler de böyledir. Yani putlarla ilgili olan isimler.”

Ahmed İbn Hanbelî'nin bu tip yabancı kaynaklı isimlerin kullanılmasını mekruh sayması iki gerekçeye dayanır.

Birincisi, manası bilinmeye n bir isim, İslâmca haram olan bir anlama gelebilir . O halde müslüman anlamını bilmediği yabancı kaynaklı bir ismi kullanmam alıdır. Bu yüzden farsça, ibranice ve süryanice gibi yabancı dillerle dua etmek mekruhtur, çünkü söylenecek sözler arasında anlamı caiz olmayan sözler bulunabil ir. Yukarıdaki belgede görüldüğü gibi, bu konuda İshak bu gerekçeyi göz önünde tutuyor. Hemen belirteli m ki, eğer kullanılan yabancı kaynaklı kelimenin anlamının mekruh olduğu biliniyor sa, bu kelimeyi kullanmanın mekruh olduğu kuşkusuzdur. Fakat kelimeyi kullanan kimse kullandığı kelimenin anlamını bilmediği takdirde Ahmed-i Hanbelî, bu kelimeyi kullanmayı mekruh sayarken İshak'ın sözleri bunu mekruh görmediği izlenimin i bırakıyor.

Gerekçelerin ikincisi ise yabancı kelimeler kullanan kimsenin git gide arapça dışında bir dille konuşma alışkanlığı edinmesi sakıncasıdır. Çünkü arapça İslam dininin ve müslümanların sembolüdür. Ümmetleri diğer ümmetlerden ayıran en önemli özellik onların dilleridi r. Bu yüzdendir ki, çoğu fıkıh alimleri, belki de çoğunluğu namaz kılarken ve zikrederk en yapılan duaların arapçadan başka bir dille okunmasını doğru saymamışlardır.
 
Üst Ana Sayfa Alt