Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Dünya Küre Değil

أهل الحديث Çevrimdışı

أهل الحديث

لا إله إلا الله
Moderatör
Peki ben sana aksini söyleyen ekser fukahanın, ekser müfessirlerin görüşüne göre yerin şekli düzdür diğe getirsem ne olacak?
Trilyon tane delil getirsen de dünya küre kalmaya devam edecek. Kur'ân'da kat'î olarak geçmeyen bir şeyden ve zamanın biliminin yetersiz oluşundan ötürü dünyayı düz düşünenler elbet olabilir. Ben sadece "Böyle de bir nakil var, sıhhati nedir Allah bilir." diyerekten paylaştım.

Ayrıca ulemanın içinde pek çok ayet ve hadisten de dünyanın yuvarlak olduğunu çıkaranlar var. Bugün geldiğimiz noktada elimizde bunu ispatlayacak yeterlilik mevcut. Ayrıca ayın hareketleri gibi aklî deliller de mevcut. Üstelik bütün bunları tasdikleyen milyon tane de ayet ve hadis mevcut.

İbn el-Münadi ile İbn Teymiyyenin arasında kaç asır bir zaman dilimi var?
Nerde bu "icma"nın senedi?
İcmânın senedi mi olur? Rivayet mi bu?
Bak mesela şöyle anlatayım. Diyelim ki ben Hanbeli fıkhı hakkında yazılmış eserleri okuyup tahlil ettim ve sonra kitap yazdım, kitabımda da dedim ki; "Başta İbn Kudame olmak üzere Hanbeli fukahası bu konuda icma etmiştir." yazdım.
Ortada var olan eserleri okuyup tahlil ederek, falanca alimler de bu görüştedir, diyebilirsin. Birinin kitabını okumak için illaki onunla aynı zamanda yaşamış olman gerekmiyor değil mi? Bugün biz Gazali'nin İhya'sını okuyabiliyoruz 9 asır geçmesine rağmen.
 
Umm Hureyre Çevrimdışı

Umm Hureyre

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
"Tengri" de ne oluyor?
Allah yazsana
Katılıyorum Tengri gök tanrı inancinda kullanılan ilah terimi İslam'da Allah'ın kendine has seçtiği ismi kullanmak en doğrusu..Tanrı kelimesi de öyledir ezana karistiklarinda hatirlarsiniz tanrı uludur dedirttiler ve dediler yani insan derin düşününce çok iyi anlıyor bazı şeyleri birde Tanrı tekli kelimeler için değil çoğunlukla putperest kavimlerin kullandığı birden fazla ilahlara verilen bilmemne tanrısı gibi haşa birşey..Ozellikle mevzubahis İslamiyet ise Allah CC yi kullanmak dogru isabet olur
 
Umm Hureyre Çevrimdışı

Umm Hureyre

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Trilyon tane delil getirsen de dünya küre kalmaya devam edecek. Kur'ân'da kat'î olarak geçmeyen bir şeyden ve zamanın biliminin yetersiz oluşundan ötürü dünyayı düz düşünenler elbet olabilir. Ben sadece "Böyle de bir nakil var, sıhhati nedir Allah bilir." diyerekten paylaştım.

Ayrıca ulemanın içinde pek çok ayet ve hadisten de dünyanın yuvarlak olduğunu çıkaranlar var. Bugün geldiğimiz noktada elimizde bunu ispatlayacak yeterlilik mevcut. Ayrıca ayın hareketleri gibi aklî deliller de mevcut. Üstelik bütün bunları tasdikleyen milyon tane de ayet ve hadis mevcut.


İcmânın senedi mi olur? Rivayet mi bu?
Bak mesela şöyle anlatayım. Diyelim ki ben Hanbeli fıkhı hakkında yazılmış eserleri okuyup tahlil ettim ve sonra kitap yazdım, kitabımda da dedim ki; "Başta İbn Kudame olmak üzere Hanbeli fukahası bu konuda icma etmiştir." yazdım.
Ortada var olan eserleri okuyup tahlil ederek, falanca alimler de bu görüştedir, diyebilirsin. Birinin kitabını okumak için illaki onunla aynı zamanda yaşamış olman gerekmiyor değil mi? Bugün biz Gazali'nin İhya'sını okuyabiliyoruz 9 asır geçmesine rağmen.
Sanırım ayet ve hadislerin delilini soruyor icma yazmis
 
أهل الحديث Çevrimdışı

أهل الحديث

لا إله إلا الله
Moderatör
el-Buveyti Çevrimdışı

el-Buveyti

Üye
İslam-TR Üyesi
Trilyon tane delil getirsen de dünya küre kalmaya devam edecek. Kur'ân'da kat'î olarak geçmeyen bir şeyden ve zamanın biliminin yetersiz oluşundan ötürü dünyayı düz düşünenler elbet olabilir. Ben sadece "Böyle de bir nakil var, sıhhati nedir Allah bilir." diyerekten paylaştım.

Ayrıca ulemanın içinde pek çok ayet ve hadisten de dünyanın yuvarlak olduğunu çıkaranlar var. Bugün geldiğimiz noktada elimizde bunu ispatlayacak yeterlilik mevcut. Ayrıca ayın hareketleri gibi aklî deliller de mevcut. Üstelik bütün bunları tasdikleyen milyon tane de ayet ve hadis mevcut.


İcmânın senedi mi olur? Rivayet mi bu?
Bak mesela şöyle anlatayım. Diyelim ki ben Hanbeli fıkhı hakkında yazılmış eserleri okuyup tahlil ettim ve sonra kitap yazdım, kitabımda da dedim ki; "Başta İbn Kudame olmak üzere Hanbeli fukahası bu konuda icma etmiştir." yazdım.
Ortada var olan eserleri okuyup tahlil ederek, falanca alimler de bu görüştedir, diyebilirsin. Birinin kitabını okumak için illaki onunla aynı zamanda yaşamış olman gerekmiyor değil mi? Bugün biz Gazali'nin İhya'sını okuyabiliyoruz 9 asır geçmesine rağmen.
Evet icmanın senedi olur. Yani el-Munadiyi görmeyen İbn Teymiyye nerden çıkarmış bu iddiayı?

Sen istersen yuvarlak olduğuna inan istersen amrud şeklinde olduğuna inan bunun bana zerre kadar bir dokunacağı yok. Ama durub ta burda bu konuda icma vardır dersen o zaman ben de sana böyle bir icmanın olmadığını söylerim bu kadar basit.
Ayrıca yerin düz olduğunu söyleyenler de bunu Kurandan delillendiriyorlar.
 
أهل الحديث Çevrimdışı

أهل الحديث

لا إله إلا الله
Moderatör
Evet icmanın senedi olur. Yani el-Munadiyi görmeyen İbn Teymiyye nerden çıkarmış bu iddiayı?
Değişik bir kafa.
Birincisi, icmânın senedi olmaz, rivayetin senedi olur. İcma demek fikir/görüş birliği demektir. Alimlerin kitaplarını okursun ve hepsi/kahir ekseriyeti bir görüş üzerinde birleşmişse ve muhalif konuşan yoksa bu icmâdır.
Okuduğunu anlamıyorsun. Naklettiğim bölümü tekrar oku. Görüş birliğinin olduğunu söyleyen İbn Teymiyye değil, İbn el-Munadi imiş. İbn Teymiyye bunu, ondan (ve başkalarından) nakletmiş.
Yani İbn Teymiyye'nin bunu söylemesi için illede onunla aynı zamanda yaşamasına gerek yok, kitabından da okuyabilir. Ayriyeten İbn Teymiyye'nin bilmediği/okumadığı alimleri ve ondan sonra gelenleri de hesaba katmıyorsun.

Sen istersen yuvarlak olduğuna inan istersen amrud şeklinde olduğuna inan bunun bana zerre kadar bir dokunacağı yok. Ama durub ta burda bu konuda icma vardır dersen o zaman ben de sana böyle bir icmanın olmadığını söylerim bu kadar basit.
Ayrıca yerin düz olduğunu söyleyenler de bunu Kurandan delillendiriyorlar.
İcma vardır diye ben demiyorum. İbn Hazm ve İbn Teymiyye diyor. Dur sana tam metni aynen atayım.


İbn Teymiyye'nin Dünya Hakkındaki Görüşü

Soru: Semâ ve arzın küresel birer cisim olup olmadıkları hakkında anlaşmazlığa düşen iki kişiden birisi bunların küresel olduğunu söylerken, öbürü böyle bir sözü kabul etmeyerek «bunun esası yoktur» demiş ve reddetmiştir. Doğrusu hangisidir?

Cevap: İslâm âlimlerine göre semâvât dairevîdir. İslâm'ın önder ilim adamlarından birçok kişi bu konuda müslümanların icmâ halinde olduğunu söylemiştir, Ebû'l-Hüseyn Ahmed b. Ca'fer b. el-Münâdi bu kimseler arasındadır. Bu zât, İmam Ahmed'in arkadaşlarından ikinci tabakanın ileri gelen büyük ilim adamlarından birisidir ve dört yüz dolayında te'lif eseri vardır. İmam Ebû Muhammed b. Hazm ve Ebû'l-Ferec b. el-Cevzî de bu konuda icmâ bulunduğunu zikrederler.

İlim adamları bunu sahabe ve tabiînden bilinen senedlerle rivayet etmiş, Allah'ın Kitabı'ndan ve Rasulünün Sünneti'nden delillerle bundan sözetmiş ve nakli delillere dayanarak geniş açıklamalar yapmışlardır.
Bunun yanında bu konuda hesaba dayalı birtakım deliller de getirilmiş bulunmaktadır.
Tanınmış İslâm âlimleri arasında bunu reddeden bir kişi bilmiyorum. Ancak, müneccimler ve bazı cedelcileri istisna edebiliriz. Bunlar «haller ve tesir» konularında onların yanlış kanaatlerini çürütmeye çalışmışlar, onlarla tartışırken matematiği işe karıştırarak görüşlerini ortaya koymaya çalışmışlar ve «olabilir» noktasından hareketle bunların (semâvâtın) dörtgen, altıgen veya bir başka şekilde olabileceğini ileri sürmüşler; fakat dairevi olacağını da red etmeyerek sadece bunun zıddının olabileceğini söylemişlerdir.

Biz bunların daireselliğin dışında bir şekle sahip olduklarını ileri sürüp bunu kesin bir şekilde ifadelendiren hiçbir kimsenin varlığını - câhillerden sözlerine ehemmiyet verilmeyecek olanları istisna edecek olursak- bilmiyoruz.
Bu konudaki delillerden birisi de, yüce Allah'ın şu buyruklarıdır: «Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ay'ı yaratan O'dur. Her biri bir yörüngede yüzerler»(Enbiyâ 33)

«Güneşin ay'a erişip yetişmesi gerekmez. Gecede gündüzü geride bırakıcı değildir. Hepsi de birer yörüngede yüzerler »(Yasın 40)

İbn Abbâs ve seleften bazı kimseler; «yün eğirmek için kullanılan kirmenin yörüngesi gibi bir yörüngede» demektedirler. Bu ise onların yuvarlaklığı ve bu yuvarlaklık etrafında hareketleri (deveran) konusunda açık bir delildir. Bunun aslı şudur: Dilde «felek (yörünge)» dairevi olan şeydir. Belirmeye başladığı zaman, «kızın göğsü yuvarlaklaştı (tefelleke)» denilir. Aynı şekilde bu sebebten dolayı, yün eğirmek için kullanılan kirmenin dairevî yörüngesine deةكلق denilmektedir. Tefsir ve lügat âlimleri «feîek»in dairevî olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir.

Allah'ın Kitabı ise, selefin tefsir âlimleri ile, Kur'ân dili olan Arapça'yı bilen kimselerden öğrenilir.
Yüce Allah bir başka yerde şöyle buyurur: «Geceyi gündüze bürüyor, gündüzü de geceye doluyor»(Zümer 5)
Bu âyette geçen «tekvir (mealde «doluyor» ve «buruyor» kelimeleri ile anlamlandırılan fiillerin masdarı) «yuvarlaklaştırmak» demektir. Arapçada sarık yuvarlaklaştırılıp dolandırıldığı zaman ةمامعلا تروك denilir. Aynı şekilde dairevi şekli olan her şeye de ةراك denilir. «Küre» kelimesinin aslı da ةروك dür. Kelimenin ortasındaki «vav» harfi hazfedilmiştir.

Gece, gündüz ve zamanın diğer halleri harekete tâbidir. Çünkü zaman, hareketin ölçüsüdür ve hareket, hareket eden cisimle varolabilir. Cisme bağlı olan harekete uyan zaman, «istidâre (dönüp dolaşmak, dairevî şekilde hareket etmek)» ile nitelendiğine göre; cismin bu şekildeki bir dairesellikle nitelendirilmesi öncelikle söz konusudur.
Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: «Rahmân (olan Allah)ın yaratışında hiçbir düzensizlik göremezsin»(Mülk 3)

Semâda birbirine benzer cisimlerden başka bir şey yoktur. Üçgen, dörtgen, beşgen, altıgen ve bunun dışındaki şekillerde ise bir farklılık vardır. Söz konusu bu uyumsuzluk ve farklılık hem açılarda ve hem de kenarlarda söz konusudur. Semâdaki benzer cisimlerde ise, ne bir farklılık, ne de bir değişiklik sözkonusudur. Çünkü kenarları teşkil eden husus daireselliktir.
Ebû Davûd'un «Sünen» inde ve başka eserlerde yer alan Cübeyr b. Mut'im 'den gelen meşhur hadisde şu ifadeler yer alır: «Çölde yaşayan bir Arap, Peygamber (s.a.v.)'in yanına gelerek:
— Ey Allah'ın Resulü, canlılar perişan hale geldi. Nalımız helak oldu ve çoluk çocuk aç kaldı. Bizim için yağmur isteyiver. Biz Allah'ı sana karşı şefaatçi, seni de Allah'a karşı şefaatçi yapıyoruz, dedi.
Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) o kadar teşbih etti ki, bu durum (dan hoşlanmadığını) ashabının yüzünden bile anlamak mümkün oldu. Şöyle buyurdu:
« Yazıklar olsun sana! Allah, mahlukatından hiçbir kimseye karşı şefaatçi olarak gösterilmez. Şanı yüce Allah bundan çok daha azametlidir. O'nun Arş'ı da semâvâtının üzerinde şu şekildedir.» Böyle derken eliyle kubbe gibi bir şekil gösterdi. (Devamla şöyle buyurdu): «Ve Arş'ı, tıpkı binek üstüne yeni konulmuş yükün, üzerine binen kişi dolayısıyla çıkardığı ses gibi ses çıkartır»
(Ebû Dâvûd. Sünne, 18; Dârimî Rikâk, 80)

Peygamber (s.a.v.) böylelikle Arş'ın, semâvâtın üzerinde kubbe gibi olduğunu haber vermiştir. Bu ise yüksekliğe ve daireselliğe işaret eder. Buhârî ve Müslim'de, Peygamber (s,a.v.)'in şöyle dediği rivayet edilir: «Allah'tan cenneti isteyen, Firdevs'i istesin. Çünkü Firdevs cennetin en yüksek ve en orta yeridir. Onun tavanı ise Rahman'ın Arş'ıdır»
(İbn Mâce, Zühd, 39; Ahmed b. Hanbel, II, 335.).

«Orta»nın en orta nokta olması, ancak dairevî şekillerde sözkonusudur. İyaz b. Muâviye şöyle demiştir: «Semâ arz üzerinde kubbe gibidir.» Bu konudaki eserler burada sayılamayacak kadar çoktur ve bu fetva alelacele yazıldığı için bunların sayılması mümkün değildir.
His de, tıpkı akıl gibi buna işaret etmektedir. Kurtuba yakın yıldızların Kuzey Kutbu'nun etrafında dar bir dönence üzerinde döndüklerini tesbit etmekle birlikte, bir de göğün ortasında bulunan yıldızların daha geniş bir yörüngede görüldüklerini ve bu yıldızların gecenin başlangıcında sonunda ne şekilde deveran ettiklerini incelediğimiz takdirde bunu bilmiş olacağız.
Aynı şekilde güneşin doğuşu, göğün tam orta noktasında olması ve batışı esnasında aynı uzaklıkta ve aynı şekilde olduğunu, arzın üzerinde gözlemleyen kimsenin durumu da böyledir. Bunu gören kimse, güneşin dairevî bir yörüngede akıp gittiğini ve eğer bu yörünge dörtgen olmuş olsaydı göğün ortasında olduğu esnada doğuş ve batışı sırasında bu yörüngenin hizasında bulunanlara daha yakın olması gerektiği sonucuna ulaşırdı. Bunun delilleri pek çoktur.

Kitab ve Sünnet'e aykırı iddialarda bulunan bir kimse ise, isterse matematiksel delillere sahip olduğunu ileri sürmüş olsun, bu konuda asılsız bir iddianın sahibi demektir. Feleği ve feleğin durumlarını inceleyen kimselerde bu durum sıkça görülür. Ancak bu tür iddialar, güneşin batışı sırasındaki uzaklaşmasından sonra, hilâlin gizlenişinden sonra güneşe olan uzaklığının arkasından görüneceği vakti bilindiğinden, hilâlin çıkacağı vaktin de çoğunlukla bilinebileceğini ileri sürer. Onlar hilâlin ilk görüneceği esnada bir daire parçası olan ve enine yuvarlak bir çizgi anlamındaki «Görüş Yayanı tesbit etmeleri dolayısıyla da bunu yapabildiklerini ileri sürerler. Böyle bir iddia asılsızdır ve ileri gelen şeriat bilginleri hilâl konusunda bununla amel etmeyi haram kılmışlardır.

Aklını gereği gibi kullanan matematikçiler, hilâlin doğuş zamanını tam anlamıyla hesaplamanın mümkün olamayacağı konusunda bu mes'elede hiç söz söylememişler, hattâ bunu kabul bile etmemişlerdir. Ancak daha sonraki matematikçiler bu konuda görüş ortaya koymuşlardır ki, bu da Allah'ın dininden sapma ve onu değiştirmedir. Yahudi ve hristiyanların hilâl konusunda emredildiklerini bırakıp «istisrâr» diye bilinen iki kursun (güneş ve ay kursunun) bir doğru üzerinde oluş (çakışma) durumuna benzer. Bunlar bu durumda kameri aylarla hesabı reddetmiş oluyorlar.

Buhâri ve Müslim'de Hz. Ömer 'in rivâyetiyle Peygamber (s. a.v.)'in şöyle buyurduğu anlatılır: «Bizler okuma, yazma bilmeyen bir ümmetiz. Ne yazarız, ne de hesabı yaparız. Hilâli gördüğünüzde oruca başlayınız ve yine onu gördüğünüzde orucunuzu bitiriniz»(Buhâri, Savm, 13; Müslim, Siyam, 15; Ebû Dâvûd, Savm, 41.).

Allah'ın, ibadetleri ve hac vaktini tayin etmek için gerekli olan hilâl bilgisini, okumak ve yazmakla elde etmeye kalkışan bir kimsenin aklında ve dininde bozukluk var demektir.
Hesapçının hesabı sahih olduğu takdirde, onun yapabileceği en son iş, meselâ batış esnasında güneş ile ay arasındaki mesafeyi hesap etmektir. Buna «ayın güneşten uzaklığı» adı verilir. Fakat onun görüleceği, yahut da hiçbir şekilde görülemeyeceği, hesapla bilinemez.

*Rü'yet» ise, arzın yükseldiği, alçaklığı, havanın berrak ya da bulutlu oluşuna göre değiştiği gibi, göz keskinliğine, onu dikkatle sürekli izlemeye, gözetleyenlerin çokluk ve azlığına, hilâlin kalınlığına göre değişebilir. Batış esnasında görülmeyebilir de. Sonra diğer taraftan güneşten uzaklığı artınca, aydınlığı da artar ve görülmesini engelleyen parıltıdan uzaklaşır ve rahatlıkla görülebilir.

Aynı şekilde hesapla uğraşanlar, onun görülebilmesi konusunda bir tek görülme yayı üzerinde ittifak etmemişler, aksine bu konuda birbirini tutmayan asılsız görüşler ileri sürmek zorunda kalmışlardır. Bu konuda başvurulacak tek kaynak âdettir, yoksa bunun kesinlikle ortaya konulacak bir hesabı sözkonusu değildir.

Kimisi bu yayı on dereceden aşağı hesap ederken; kimisi de daha fazlasını esas alır. Fazlalık ve eksiklik konusundaki görüşleri birbirlerine aykırıdır. Bu, tıpkı verilen bilginin hâsıl olabilmesi için, tevatürde aranan sayının tesbitinde ileri sürülen görüşler türün-dendir. Bunun sayısal olarak belirli bir tesbiti bulunmamaktadır. Çünkü rü'yette olduğu gibi, ilmin de saymanın ötesinde sebebleri vardır. Bütün bunlar, «hilâl»in gökte doğan şey olarak yorumlanması
ve kalın bulut esnasında şüpheli (şek) kabul edilmesi halinde söz konusudur. Hilâl, insanların gördükleri ve idrâk ettikleri şey olarak yorumlanırsa, onlara görünür; onlar da bu görünme esnasında âdet olduğu üzere seslerini yükseltip ilân ederlerse, bütün bu du-durumlarda ileri sürülen tereddütler ortadan kalkmış olur.

Bu konudaki farklı görüşler ilim adamları arasında bilinen bir şeydir. Bu, gerek İmam Ahmed ve ona uyanların mezhebinde, gerekse Şafii ve başkalarının görüşlerinde bilinen bir durumdur. Doğruyu en iyi bilen yüce Allah'tır.

İbni Teymiyye, Mecmu'u'l-Feteva, 6/586


Not: Bu, İbn Teymiyye'nin dünya görüşü hakkındaki tek fetvası değildir. Başka fetvaları da bunu tasdikler niteliktedir.
/*/*/*/

İbn Hazm'ın Dünya Hakkında Görüşü

Ibn Hazm'ın "el-Fasl fi’l-Milel ve’l-Ahva ve’l-Nihal" isimli eserinde naklettiği dünyanın şekli hakkındaki kısım uzun olduğu için kitabın ilgili kısmını dosya olarak bırakıyorum. Yazının altından indirip okuyabilirsin. Türkçe çevirisinde aynı zamanda Arapça orijinal metin de mevcut. Kitaptan ilgili kısmı kestim ve 27 sayfayı buldu. Kitabı Yazma Eserler Kurumu basmış. Tam haline sitelerinden pdf olarak da ulaşabilirsin.
1. Cilt 1048. sayfadan 1074. sayfaya kadar.

Oku ve nasıl delillendiriyorlarmış gör.

Hepsi kuru bir iddia.
Okuduktan sonra kuru mu, yaş mı olduğunu anlarsın.


Ayrıca yerin düz olduğunu söyleyenler de bunu Kurandan delillendiriyorlar.
Bir ayetin peşine takılıp diğer nassları görmezden geliyorlar. "Biz yeri döşeyip yaydık." (Hicr 19) Düz olduğunu iddia edenler genelde bu ayeti delil getirirler. Bunun dışında var mıydı hatırlamıyorum, bide göğün kubbe oluşuyla ilgili ayetini delil getirerek düz dünyanın üzerine göğün bardak misâli kapatıldığını delil getirenler vardı yanılmıyorsam.
Düz olmadığını ve küre/geoit olduğunu söyleyenler hem Kur'ân'dan, hem Sünnet'ten, hem kelimelerin Arap lugâtındaki manâlarından tonla delil getiriyorlar. Sırf bunları nakledecek olsak müstakil konu açmamız lazım.
 

Ekli dosyalar

  • Ibn Hazm Dunya Hakkında Gorusu.pdf
    598.5 KB · Görüntüleme: 152
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin

***

 
أهل الحديث Çevrimdışı

أهل الحديث

لا إله إلا الله
Moderatör
Yok, onu demiyor. İbn Teymiyye ile İbn Hazm'ın görüşlerini reddediyor. Dünyanın küre/geoit olduğunu onlar da kitaplarında defalarca naklediyor halbuki.
 
el-Buveyti Çevrimdışı

el-Buveyti

Üye
İslam-TR Üyesi
Değişik bir kafa.
Birincisi, icmânın senedi olmaz, rivayetin senedi olur. İcma demek fikir/görüş birliği demektir. Alimlerin kitaplarını okursun ve hepsi/kahir ekseriyeti bir görüş üzerinde birleşmişse ve muhalif konuşan yoksa bu icmâdır.
Okuduğunu anlamıyorsun. Naklettiğim bölümü tekrar oku. Görüş birliğinin olduğunu söyleyen İbn Teymiyye değil, İbn el-Munadi imiş. İbn Teymiyye bunu, ondan (ve başkalarından) nakletmiş.
Yani İbn Teymiyye'nin bunu söylemesi için illede onunla aynı zamanda yaşamasına gerek yok, kitabından da okuyabilir. Ayriyeten İbn Teymiyye'nin bilmediği/okumadığı alimleri ve ondan sonra gelenleri de hesaba katmıyorsun.


İcma vardır diye ben demiyorum. İbn Hazm ve İbn Teymiyye diyor. Dur sana tam metni aynen atayım.


İbn Teymiyye'nin Dünya Hakkındaki Görüşü

Soru: Semâ ve arzın küresel birer cisim olup olmadıkları hakkında anlaşmazlığa düşen iki kişiden birisi bunların küresel olduğunu söylerken, öbürü böyle bir sözü kabul etmeyerek «bunun esası yoktur» demiş ve reddetmiştir. Doğrusu hangisidir?

Cevap: İslâm âlimlerine göre semâvât dairevîdir. İslâm'ın önder ilim adamlarından birçok kişi bu konuda müslümanların icmâ halinde olduğunu söylemiştir, Ebû'l-Hüseyn Ahmed b. Ca'fer b. el-Münâdi bu kimseler arasındadır. Bu zât, İmam Ahmed'in arkadaşlarından ikinci tabakanın ileri gelen büyük ilim adamlarından birisidir ve dört yüz dolayında te'lif eseri vardır. İmam Ebû Muhammed b. Hazm ve Ebû'l-Ferec b. el-Cevzî de bu konuda icmâ bulunduğunu zikrederler.

İlim adamları bunu sahabe ve tabiînden bilinen senedlerle rivayet etmiş, Allah'ın Kitabı'ndan ve Rasulünün Sünneti'nden delillerle bundan sözetmiş ve nakli delillere dayanarak geniş açıklamalar yapmışlardır.
Bunun yanında bu konuda hesaba dayalı birtakım deliller de getirilmiş bulunmaktadır.
Tanınmış İslâm âlimleri arasında bunu reddeden bir kişi bilmiyorum. Ancak, müneccimler ve bazı cedelcileri istisna edebiliriz. Bunlar «haller ve tesir» konularında onların yanlış kanaatlerini çürütmeye çalışmışlar, onlarla tartışırken matematiği işe karıştırarak görüşlerini ortaya koymaya çalışmışlar ve «olabilir» noktasından hareketle bunların (semâvâtın) dörtgen, altıgen veya bir başka şekilde olabileceğini ileri sürmüşler; fakat dairevi olacağını da red etmeyerek sadece bunun zıddının olabileceğini söylemişlerdir.

Biz bunların daireselliğin dışında bir şekle sahip olduklarını ileri sürüp bunu kesin bir şekilde ifadelendiren hiçbir kimsenin varlığını - câhillerden sözlerine ehemmiyet verilmeyecek olanları istisna edecek olursak- bilmiyoruz.
Bu konudaki delillerden birisi de, yüce Allah'ın şu buyruklarıdır: «Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ay'ı yaratan O'dur. Her biri bir yörüngede yüzerler»(Enbiyâ 33)

«Güneşin ay'a erişip yetişmesi gerekmez. Gecede gündüzü geride bırakıcı değildir. Hepsi de birer yörüngede yüzerler »(Yasın 40)

İbn Abbâs ve seleften bazı kimseler; «yün eğirmek için kullanılan kirmenin yörüngesi gibi bir yörüngede» demektedirler. Bu ise onların yuvarlaklığı ve bu yuvarlaklık etrafında hareketleri (deveran) konusunda açık bir delildir. Bunun aslı şudur: Dilde «felek (yörünge)» dairevi olan şeydir. Belirmeye başladığı zaman, «kızın göğsü yuvarlaklaştı (tefelleke)» denilir. Aynı şekilde bu sebebten dolayı, yün eğirmek için kullanılan kirmenin dairevî yörüngesine deةكلق denilmektedir. Tefsir ve lügat âlimleri «feîek»in dairevî olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir.

Allah'ın Kitabı ise, selefin tefsir âlimleri ile, Kur'ân dili olan Arapça'yı bilen kimselerden öğrenilir.
Yüce Allah bir başka yerde şöyle buyurur: «Geceyi gündüze bürüyor, gündüzü de geceye doluyor»(Zümer 5)
Bu âyette geçen «tekvir (mealde «doluyor» ve «buruyor» kelimeleri ile anlamlandırılan fiillerin masdarı) «yuvarlaklaştırmak» demektir. Arapçada sarık yuvarlaklaştırılıp dolandırıldığı zaman ةمامعلا تروك denilir. Aynı şekilde dairevi şekli olan her şeye de ةراك denilir. «Küre» kelimesinin aslı da ةروك dür. Kelimenin ortasındaki «vav» harfi hazfedilmiştir.

Gece, gündüz ve zamanın diğer halleri harekete tâbidir. Çünkü zaman, hareketin ölçüsüdür ve hareket, hareket eden cisimle varolabilir. Cisme bağlı olan harekete uyan zaman, «istidâre (dönüp dolaşmak, dairevî şekilde hareket etmek)» ile nitelendiğine göre; cismin bu şekildeki bir dairesellikle nitelendirilmesi öncelikle söz konusudur.
Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: «Rahmân (olan Allah)ın yaratışında hiçbir düzensizlik göremezsin»(Mülk 3)

Semâda birbirine benzer cisimlerden başka bir şey yoktur. Üçgen, dörtgen, beşgen, altıgen ve bunun dışındaki şekillerde ise bir farklılık vardır. Söz konusu bu uyumsuzluk ve farklılık hem açılarda ve hem de kenarlarda söz konusudur. Semâdaki benzer cisimlerde ise, ne bir farklılık, ne de bir değişiklik sözkonusudur. Çünkü kenarları teşkil eden husus daireselliktir.
Ebû Davûd'un «Sünen» inde ve başka eserlerde yer alan Cübeyr b. Mut'im 'den gelen meşhur hadisde şu ifadeler yer alır: «Çölde yaşayan bir Arap, Peygamber (s.a.v.)'in yanına gelerek:
— Ey Allah'ın Resulü, canlılar perişan hale geldi. Nalımız helak oldu ve çoluk çocuk aç kaldı. Bizim için yağmur isteyiver. Biz Allah'ı sana karşı şefaatçi, seni de Allah'a karşı şefaatçi yapıyoruz, dedi.
Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) o kadar teşbih etti ki, bu durum (dan hoşlanmadığını) ashabının yüzünden bile anlamak mümkün oldu. Şöyle buyurdu:
« Yazıklar olsun sana! Allah, mahlukatından hiçbir kimseye karşı şefaatçi olarak gösterilmez. Şanı yüce Allah bundan çok daha azametlidir. O'nun Arş'ı da semâvâtının üzerinde şu şekildedir.» Böyle derken eliyle kubbe gibi bir şekil gösterdi. (Devamla şöyle buyurdu): «Ve Arş'ı, tıpkı binek üstüne yeni konulmuş yükün, üzerine binen kişi dolayısıyla çıkardığı ses gibi ses çıkartır»
(Ebû Dâvûd. Sünne, 18; Dârimî Rikâk, 80)

Peygamber (s.a.v.) böylelikle Arş'ın, semâvâtın üzerinde kubbe gibi olduğunu haber vermiştir. Bu ise yüksekliğe ve daireselliğe işaret eder. Buhârî ve Müslim'de, Peygamber (s,a.v.)'in şöyle dediği rivayet edilir: «Allah'tan cenneti isteyen, Firdevs'i istesin. Çünkü Firdevs cennetin en yüksek ve en orta yeridir. Onun tavanı ise Rahman'ın Arş'ıdır»
(İbn Mâce, Zühd, 39; Ahmed b. Hanbel, II, 335.).

«Orta»nın en orta nokta olması, ancak dairevî şekillerde sözkonusudur. İyaz b. Muâviye şöyle demiştir: «Semâ arz üzerinde kubbe gibidir.» Bu konudaki eserler burada sayılamayacak kadar çoktur ve bu fetva alelacele yazıldığı için bunların sayılması mümkün değildir.
His de, tıpkı akıl gibi buna işaret etmektedir. Kurtuba yakın yıldızların Kuzey Kutbu'nun etrafında dar bir dönence üzerinde döndüklerini tesbit etmekle birlikte, bir de göğün ortasında bulunan yıldızların daha geniş bir yörüngede görüldüklerini ve bu yıldızların gecenin başlangıcında sonunda ne şekilde deveran ettiklerini incelediğimiz takdirde bunu bilmiş olacağız.
Aynı şekilde güneşin doğuşu, göğün tam orta noktasında olması ve batışı esnasında aynı uzaklıkta ve aynı şekilde olduğunu, arzın üzerinde gözlemleyen kimsenin durumu da böyledir. Bunu gören kimse, güneşin dairevî bir yörüngede akıp gittiğini ve eğer bu yörünge dörtgen olmuş olsaydı göğün ortasında olduğu esnada doğuş ve batışı sırasında bu yörüngenin hizasında bulunanlara daha yakın olması gerektiği sonucuna ulaşırdı. Bunun delilleri pek çoktur.

Kitab ve Sünnet'e aykırı iddialarda bulunan bir kimse ise, isterse matematiksel delillere sahip olduğunu ileri sürmüş olsun, bu konuda asılsız bir iddianın sahibi demektir. Feleği ve feleğin durumlarını inceleyen kimselerde bu durum sıkça görülür. Ancak bu tür iddialar, güneşin batışı sırasındaki uzaklaşmasından sonra, hilâlin gizlenişinden sonra güneşe olan uzaklığının arkasından görüneceği vakti bilindiğinden, hilâlin çıkacağı vaktin de çoğunlukla bilinebileceğini ileri sürer. Onlar hilâlin ilk görüneceği esnada bir daire parçası olan ve enine yuvarlak bir çizgi anlamındaki «Görüş Yayanı tesbit etmeleri dolayısıyla da bunu yapabildiklerini ileri sürerler. Böyle bir iddia asılsızdır ve ileri gelen şeriat bilginleri hilâl konusunda bununla amel etmeyi haram kılmışlardır.

Aklını gereği gibi kullanan matematikçiler, hilâlin doğuş zamanını tam anlamıyla hesaplamanın mümkün olamayacağı konusunda bu mes'elede hiç söz söylememişler, hattâ bunu kabul bile etmemişlerdir. Ancak daha sonraki matematikçiler bu konuda görüş ortaya koymuşlardır ki, bu da Allah'ın dininden sapma ve onu değiştirmedir. Yahudi ve hristiyanların hilâl konusunda emredildiklerini bırakıp «istisrâr» diye bilinen iki kursun (güneş ve ay kursunun) bir doğru üzerinde oluş (çakışma) durumuna benzer. Bunlar bu durumda kameri aylarla hesabı reddetmiş oluyorlar.

Buhâri ve Müslim'de Hz. Ömer 'in rivâyetiyle Peygamber (s. a.v.)'in şöyle buyurduğu anlatılır: «Bizler okuma, yazma bilmeyen bir ümmetiz. Ne yazarız, ne de hesabı yaparız. Hilâli gördüğünüzde oruca başlayınız ve yine onu gördüğünüzde orucunuzu bitiriniz»(Buhâri, Savm, 13; Müslim, Siyam, 15; Ebû Dâvûd, Savm, 41.).

Allah'ın, ibadetleri ve hac vaktini tayin etmek için gerekli olan hilâl bilgisini, okumak ve yazmakla elde etmeye kalkışan bir kimsenin aklında ve dininde bozukluk var demektir.
Hesapçının hesabı sahih olduğu takdirde, onun yapabileceği en son iş, meselâ batış esnasında güneş ile ay arasındaki mesafeyi hesap etmektir. Buna «ayın güneşten uzaklığı» adı verilir. Fakat onun görüleceği, yahut da hiçbir şekilde görülemeyeceği, hesapla bilinemez.

*Rü'yet» ise, arzın yükseldiği, alçaklığı, havanın berrak ya da bulutlu oluşuna göre değiştiği gibi, göz keskinliğine, onu dikkatle sürekli izlemeye, gözetleyenlerin çokluk ve azlığına, hilâlin kalınlığına göre değişebilir. Batış esnasında görülmeyebilir de. Sonra diğer taraftan güneşten uzaklığı artınca, aydınlığı da artar ve görülmesini engelleyen parıltıdan uzaklaşır ve rahatlıkla görülebilir.

Aynı şekilde hesapla uğraşanlar, onun görülebilmesi konusunda bir tek görülme yayı üzerinde ittifak etmemişler, aksine bu konuda birbirini tutmayan asılsız görüşler ileri sürmek zorunda kalmışlardır. Bu konuda başvurulacak tek kaynak âdettir, yoksa bunun kesinlikle ortaya konulacak bir hesabı sözkonusu değildir.

Kimisi bu yayı on dereceden aşağı hesap ederken; kimisi de daha fazlasını esas alır. Fazlalık ve eksiklik konusundaki görüşleri birbirlerine aykırıdır. Bu, tıpkı verilen bilginin hâsıl olabilmesi için, tevatürde aranan sayının tesbitinde ileri sürülen görüşler türün-dendir. Bunun sayısal olarak belirli bir tesbiti bulunmamaktadır. Çünkü rü'yette olduğu gibi, ilmin de saymanın ötesinde sebebleri vardır. Bütün bunlar, «hilâl»in gökte doğan şey olarak yorumlanması
ve kalın bulut esnasında şüpheli (şek) kabul edilmesi halinde söz konusudur. Hilâl, insanların gördükleri ve idrâk ettikleri şey olarak yorumlanırsa, onlara görünür; onlar da bu görünme esnasında âdet olduğu üzere seslerini yükseltip ilân ederlerse, bütün bu du-durumlarda ileri sürülen tereddütler ortadan kalkmış olur.

Bu konudaki farklı görüşler ilim adamları arasında bilinen bir şeydir. Bu, gerek İmam Ahmed ve ona uyanların mezhebinde, gerekse Şafii ve başkalarının görüşlerinde bilinen bir durumdur. Doğruyu en iyi bilen yüce Allah'tır.

İbni Teymiyye, Mecmu'u'l-Feteva, 6/586


Not: Bu, İbn Teymiyye'nin dünya görüşü hakkındaki tek fetvası değildir. Başka fetvaları da bunu tasdikler niteliktedir.
/*/*/*/

İbn Hazm'ın Dünya Hakkında Görüşü

Ibn Hazm'ın "el-Fasl fi’l-Milel ve’l-Ahva ve’l-Nihal" isimli eserinde naklettiği dünyanın şekli hakkındaki kısım uzun olduğu için kitabın ilgili kısmını dosya olarak bırakıyorum. Yazının altından indirip okuyabilirsin. Türkçe çevirisinde aynı zamanda Arapça orijinal metin de mevcut. Kitaptan ilgili kısmı kestim ve 27 sayfayı buldu. Kitabı Yazma Eserler Kurumu basmış. Tam haline sitelerinden pdf olarak da ulaşabilirsin.
1. Cilt 1048. sayfadan 1074. sayfaya kadar.

Oku ve nasıl delillendiriyorlarmış gör.


Okuduktan sonra kuru mu, yaş mı olduğunu anlarsın.


Bir ayetin peşine takılıp diğer nassları görmezden geliyorlar. "Biz yeri döşeyip yaydık." (Hicr 19) Düz olduğunu iddia edenler genelde bu ayeti delil getirirler. Bunun dışında var mıydı hatırlamıyorum, bide göğün kubbe oluşuyla ilgili ayetini delil getirerek düz dünyanın üzerine göğün bardak misâli kapatıldığını delil getirenler vardı yanılmıyorsam.
Düz olmadığını ve küre/geoit olduğunu söyleyenler hem Kur'ân'dan, hem Sünnet'ten, hem kelimelerin Arap lugâtındaki manâlarından tonla delil getiriyorlar. Sırf bunları nakledecek olsak müstakil konu açmamız lazım.
Boş boş konuşub da başımı ağrıtma!
Kopyalayıp yapıştırdığın nakilleri ben 10 sene önce okumuşum. Gözlerini iyi aç yazacaklarımı dikkatle oku!
Bu konuda icma falan yok o icmanın aksine bir sürü nakil var anlıyor musun?
İbnul-Munedi bu icmanı nerde söylemiş sana ta 1 sene vakit bul da isbat et boş boş konuşacağının yerine.
 
el-Buveyti Çevrimdışı

el-Buveyti

Üye
İslam-TR Üyesi
تَنْبِيهٌ آخَرُ قَالَ صَاحِبُ الْعَرْفِ الشَّذِيِّ مَا لَفْظُهُ اعْلَمْ أَنَّ الْأَرْضَ كُرَوِيَّةٌ اتِّفَاقًا فَيَكُونُ طُلُوعُ الشَّمْسِ وَغُرُوبُهَا فِي جَمِيعِ الْأَوْقَاتِ فَقِيلَ إِنَّ الشَّيَاطِينَ كَثِيرَةٌ فيكون شيطان لبلد وَشَيْطَانٌ آخَرُ لِبَلْدَةٍ أُخْرَى وَهَكَذَا وَعَلَى كُرَوِيَّةِ الْأَرْضِ تَكُونُ لَيْلَةُ الْقَدْرِ مُخْتَلِفَةً وَكَذَلِكَ يَكُونُ نُزُولُ اللَّهِ تَعَالَى أَيْضًا مُتَعَدِّدًا وَظَنِّي أَنَّ سَجْدَةَ الشَّمْسِ بَعْدَ الْغُرُوبِ تَحْتَ الْعَرْشِ لَا تَكُونُ مُتَعَدِّدَةً بَلْ تَكُونُ بَعْدَ دَوْرَةٍ وَاحِدَةٍ لَا حِينَ كُلٍّ مِنَ الْغَوَارِبِ الْمُخْتَلِفَةِ بِحَسَبِ تَعَدُّدِ الْبِلَادِ انْتَهَى

قُلْتُ إِنْ أَرَادَ بِقَوْلِهِ إِنَّ الْأَرْضَ كُرَوِيَّةٌ اتِّفَاقًا أَنَّ جَمِيعَ أَئِمَّةِ الدِّينِ مِنَ السَّلَفِ وَالْخَلَفِ مُتَّفِقُونَ عَلَى كُرَوِيَّةِ الْأَرْضِ وَقَائِلُونَ بِهَا فَهَذَا بَاطِلٌ بِلَا مِرْيَةٍ وَإِنْ أَرَادَ بِهِ اتِّفَاقَ أَهْلِ الْفَلْسَفَةِ وَأَهْلِ الْهَيْئَةِ فَهَذَا مِمَّا لَا يُلْتَفَتُ إِلَيْهِ ثُمَّ مَا فَرَّعَ عَلَى كُرَوِيَّةِ الْأَرْضِ فَفِيهِ أَنْظَارٌ وَخَدَشَاتٌ فَتَفَكَّرْ .
[ كتاب تحفة الأحوذي ( ١ / ٤٢٣ - ٤٢٤ ) ] .
 
el-Buveyti Çevrimdışı

el-Buveyti

Üye
İslam-TR Üyesi
وظاهر هذه الآية أن الأرض سطح لا كرة، وهو الذي عليه أهل العلم، والقول بكريتها وإن كان لا ينقص ركنا من أركان الشرع.
[ تفسير ابن عطية = المحرر الوجيز في تفسير الكتاب العزيز (٤٧٥/٥) ] .
 
أهل الحديث Çevrimdışı

أهل الحديث

لا إله إلا الله
Moderatör
Boş boş konuşub da başımı ağrıtma!
Kopyalayıp yapıştırdığın nakilleri ben 10 sene önce okumuşum. Gözlerini iyi aç yazacaklarımı dikkatle oku!
Bu konuda icma falan yok o icmanın aksine bir sürü nakil var anlıyor musun?
İbnul-Munedi bu icmanı nerde söylemiş sana ta 1 sene vakit bul da isbat et boş boş konuşacağının yerine.
Ben anlıyorum ama sen pek anlamıyorsun anlaşılan. İspat yükümlülüğüm de yok ayrıca. Ben İbn Teymiyye'nin sözünü naklettim. Çok istiyorsan bir 10 sene daha okuyup kendin bulabilirsin. Muhalif iddia yoktur da demedim. Aradan kaç asır geçmiş.
 
el-Buveyti Çevrimdışı

el-Buveyti

Üye
İslam-TR Üyesi
وقوله: مَدَّ الْأَرْضَ يقتضي أنها بسيطة لا كرة- وهذا هو ظاهر الشريعة وقد تترتب لفظة المد والبسط مع التكوير والله أعلم.
[ تفسير ابن عطية = المحرر الوجيز في تفسير الكتاب العزيز (٢٩٣/٢) ] .
 
el-Buveyti Çevrimdışı

el-Buveyti

Üye
İslam-TR Üyesi
قوله: {وَإِلَى الأرض كَيْفَ سُطِحَتْ} ممهدة، أي: بسطتْ ومدتْ، واستدل بعضهم بهذا على أن الأرض ليست بكرةٍ.
[ اللباب في علوم الكتاب (٣٠٢/٢٠) ] .
 
el-Buveyti Çevrimdışı

el-Buveyti

Üye
İslam-TR Üyesi
قوله عز وجل: {وهو الذي مَدّ الأرض} أي بسطها للاستقرار عليها , رداً على من زعم أنها مستديرة كالكرة.
[ تفسير الماوردي = النكت والعيون (٩٢/٣) ] .
 
أهل الحديث Çevrimdışı

أهل الحديث

لا إله إلا الله
Moderatör
"Muhalif görüş yok" demiyorum zaten. Bu, İbn Teymiyye ve İbn Hazm'ın sözü. Yazdığımı okumadan lafa girişiyorsun. Bu icmâyı savunduğumu da söylemedim. Ben sadece onların dünya hakkında görüşlerini naklediyorum.
Dünya düzdür diyenlerin olduğunu biliyorum. 10 senedir okuyorsun da idrâk kabiliyetin bu kadar mı gelişti?
 
el-Buveyti Çevrimdışı

el-Buveyti

Üye
İslam-TR Üyesi
(الذي جعل لكم الأرض فراشاً) أي خلق لكم الأرض بساطاً ووطاء مذللة ولم يجعلها حزنة لا يمكن القرار عليها، والحزن ما غلظ من الأرض، " وجعل " هنا بمعنى صير وجاء بمعنى صار وطفق وأوجد، والتصيير يكون بالفعل تارة وبالقول والعقد أخرى، والفراش وطاء يستقرون عليها، واستدل به أكثر المفسرين على أن شكل الأرض بسيط ليس بكروي.
[ فتح البيان في مقاصد القرآن (١٠٤/١) ] .
 
el-Buveyti Çevrimdışı

el-Buveyti

Üye
İslam-TR Üyesi
"Muhalif görüş yok" demiyorum zaten. Bu, İbn Teymiyye ve İbn Hazm'ın sözü. Yazdığımı okumadan lafa girişiyorsun. Bu icmâyı savunduğumu da söylemedim. Ben sadece onların dünya hakkında görüşlerini naklediyorum.
Dünya düzdür diyenlerin olduğunu biliyorum. 10 senedir okuyorsun da idrâk kabiliyetin bu kadar mı gelişti?


O zaman derdin ne senin?
Benim yazdığıma ilk müdahile yapan da sensin yok İbn el-Munadi "icma" var demiş yok İbn Hazm şöyle demiş....ben de sana söyledim ki, bu konuda icma yok ama bakıyorum sakız gibi yapışmışsın hiç bırakmak istemiyorsun
 
Üst Ana Sayfa Alt