Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Anlaşma ve Ahdin Bozulma Şartları

ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Anlaşma ve Ahdin Bozulma Şartları



"Şüphesiz Allah da müşriklerden uzaktır, Rasulü de..." "Eğer tevbe ederseniz" yani İslâm'a girerseniz "sizin için hayırlı olan odur." "Ancak yüz çevirirseniz" yani küfrünüzde ısrar ederek, bu çağrıya kulak vermez ve İslâm'ı kabullenmezseniz "Bilin ki, sizler Allah'ı aciz bırakamazsınız. Kâfirleri elem verici bir azapla müjdele" Dünyada rezillik ve harb ile ahirette de Cehennem azabı, ateş ile müjdele. "Ancak müşriklerden anlaşma yapıp da (antlaşma şartlarından) size karşı hiçbir şeyi eksik bırakmamış ve aleyhinize hiç kimseye de yardımda bulunmamış olanların antlaşmalarını, müddetlerinin sonuna kadar tamamlayın. Allah, şüphesiz muttakileri sever." (Tevbe 3–4)

Ayet-i kerimede belirtilen antlaşma, Beni Damra ile Râsulullah (sav) arasında dört aydan daha uzun bir süre geçerli olmak üzere yapılan antlaşmaya hastır, denilmiştir. Bu nedenle yüce Allah, onlarla olan antlaşmanın süresi tamamlanıncaya kadar antlaşmaya vefa gösterilmesini emretmiştir. İslâm'da, antlaşmaların bozulması iki yolla caiz olur:
Birinci Yol: Antlaşma süresinin bitmesi. Bu halde antlaşma yapılmış kimselerle savaş caiz olur. Ancak müstehab olan "biz sizinle savaşacağız" diye onlara haber verilmesidir.
İkinci Yol: Müşriklerin (antlaşma süresi içerisinde) bize hücum etmelerinden korkulduğu zaman, müşriklere; "bizimle, sizin aranızdaki antlaşma son bulmuştur ve biz sizinle savaşacağız, hazır olun" diye haber gönderilmesiyle olur.

Bu iki halde antlaşma bozulabilir. Ancak bu iki halin dışında antlaşmayı bozmak caiz değildir. İslâm'ın antlaşmalara ve ahde bağlı kalmaya verdiği önem kadar, başka hiçbir şeye önem verdiğini görmedim.
Bazı fakihler -İslâm hukukçuları- ; İslâm ordusu, içerisinde müşriklerin bulunduğu bir kaleyi kuşattığında, kâfirlerden bir tanesi surun önünde durarak; "ben size kalenin yolunu gösterdiğim zaman, beni öldürmeyerek eman verir misiniz?" derse, İslâm ordusundan birilerinin de "Evet" demesi ve bu nedenle o adamın da yolu göstermesi halinde, İslâm ordusu kaleye girdikten sonra "Bizim eman verdiğimiz kimlerdir" diye sorduklarında eğer birden fazla insan elini kaldırırsa, eman aldıklarına dair elini kaldıran insanlardan hiçbirisinin öldürülmesi caiz olmaz."
Yine fakihler şöyle demişlerdir: Müslümanlar bir şehri kuşatsalar ve kuşatılan şehirden bir adam, İslâm ordusuna gelerek şöyle dese: "Size mayın vs. hiçbir tehlikenin bulunmadığı şehrin yolunu göstersem bana falan kimsenin evini veya valinin sarayını verir misiniz?" Ve bu istek İslâm ordusu komutanı tarafından kabul edilerek "evet" denildiği takdirde o adam yolu gösterirse, bu esnada da İslâm ordusu o yola girmezden önce kuşatılan şehrin yöneticisi; "antlaşma yapalım ve şehri savaşmadan teslim alın" diye haber gönderir de bunun üzerine antlaşma yapılırsa, yine de İslâm ordusu komutanının antlaşmadan önce yolu göstermeyi vaat eden ve eman alan o kimseye, sarayın verilmesini kâfirlerin lideriyle yapacağı antlaşmada şart koşması gerekir. Eğer kâfirler tarafından bu şart kabul edilmez ise, müslümanlar için onlarla sulh antlaşması yapmaları caiz olmaz. Bu şart kabul edilmediğinden dolayı savaşın yapılması gerekir.

Kuteybe bin Müslim el-Bâhili, ordusuyla birlikte Semerkand'a ahalisini uyarmadan girer. Semerkand halkı ise İslâm'ın şehir halkını cizye ile İslâm veya savaş arasında muhayyer kıldığını öğrenir ve Ömer bin Abdülaziz'e durumu bildirirler. Ömer bin Abdülaziz, ordunun uyarıda bulunmaksızın şehre girmesi nedeniyle İslâm ordusu askerlerinden olan Cumi' el-Baci kadılığında bir mahkeme kurulmasını ve İslâm ordusu komutanının ve erkânının yargılanmasını emreder. Bu emir üzerine, Kuteybe ve ordu erkânı Semerkand halkından bir topluluğun da bulunduğu bir ortamda muhakeme edilir. Semerkand halkının hücceti dinlenir. Sonra Kuteybe ve ordu erkânının hüccetleri dinlenir. Daha sonra da Cumi' el-Bâci İslâm ordusunun Semerkand'dan geri çekilmesini emreder. "La ilahe illallah, İslâm ordusu askerlerinden bir asker tarafından İslâm ordusunun geri çekilmesi emredilmekte..." Bunun üzerine ordu geri çekilmeye başlar. Buna şahid olan Semerkand halkı kelime-i şahadet getirerek topluca müslüman olurlar.

"...antlaşmalarını, müddetlerinin sonuna kadar tamamlayın." (Tevbe, 4)
Muaviye (ra), kendisiyle Rumlar arasında antlaşma bulunmaktaydı ve bu antlaşma süresi dolmadan Rumlarla savaşmak istedi. İslâm ordusu Rumlara karşı harekete geçti. O esnada deveye binmiş bir adam; "ahde vefa gerekir, hainlik yok, ahde vefa gerekir, hainlik yok, ahde vefa gerekir, hainlik yok..." diye bağırıyordu. Askerler: "Bu adam da kim?" diye sordular. Bu adam Ömer bin Anbese idi. Muaviye'ye geldi ve ona: "Bu, Rasulullah (sav)'in sünnetine muhalefettir. Yüce Allah "...antlaşmalarını, müddetlerinin sonuna kadar tamamlayın" buyurmaktadır. Bunun üzerine Muaviye, İslâm ordusuna geri dönmelerini emreder, "...antlaşmalarım müddetlerinin sonuna kadar tamamlayın. Allah şüphesiz takva sahiplerini sever."
Sahihi Buharide varid olan bir hadiste, Rasulullah (sav)'in sahabelerinden iki kişiyi Kureyşliler yakalar. Bu esnada Kureyş müşrikleri Bedir'e doğru ilerlemektedirler. Bu iki sahabeye: "Nereye gidiyorsunuz?" derler. Onlar da: "Medine'ye" diye cevap verir. Müşrikler: "Muhammed'le birlikte bize karşı savaşacak mısınız?" derler. O iki sahabe de: "Hayır size karşı savaşmayacağız" derler. Bunun üzerine o iki sahabeyi serbest bırakırlar.

Bu iki sahabe, Râsulullah (sav)'in yanına geldiklerinde Allah Rasulü Bedir'e doğru hareket etmekteydi. O iki sahabe: "Bizi Kureyş bir şartla serbest bıraktı. O da onlara karşı savaşmamamızdır" der. Allah Rasulü (s.a.v.)de: "Biz onların şartlarını yerine getiririz ve onlara karşı Allah'tan yardım dileriz" buyurur. Allahuekber! Allahuekber! Ahde vefa göstermek! Kime karşı? Müşriklere karşı! Bugün ise, sana karşı ahidde bulunmuş, söz vermiş müslümanın vefa göstermesini temenni eder hale gelmişiz. Bugün seninle ittifak ediyor, akşamsa ahdini bozuyor.
"...antlaşmalarını müddetlerinin sonuna kadar tamamlayın. Allah şüphesiz takva olanları sever. Haram aylar çıkınca, müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün." (Tevbe, 4-5)

Abdunnasır, (Yemen imamı) İmam Ahmed'e tebrik mesajı gönderiyor aynı zamanda Sellah'ı kışkırtıp Kuzey Yemen'de inkılap yaptırıyor.
Haram aylar dört aydır. Zilhicce'nin onundan Rebiusâni'nin onuna kadardır. Hicretin dokuzuncu yılı Zilhiccenin onunda Hicretin onuncu yılı Rebiussani'nin onuna kadar olan süre içerisinde müşriklere diledikleri gibi gezmeleri, emniyette oldukları, isterlerse başka yerlere gidebilecekleri, isterlerse de savaşa hazırlanabilecekleri tüm bunlar için kendilerine dört ay süre tanındığı bildirilmiştir. Fakat dört ay sonra onlara karşı savaş başlayacaktır. "Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün." Müşrikler Arap Yarımadası'ndan kaçmaya başlamışlardı. İkrime ise ne yapıp ne edeceğini şaşırmış, yalnız başına kalmıştı. Nereye gideceğini bilmiyordu. Çünkü Müslümanlara: "Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; onları tutun (esir alın); hapsedin; bütün gözetleme yerlerinde onları gözetlemek için oturun" emri verilmişti. İkrime nereye gidebilirdi? Düşündü! Habeşistan'a gidebilirdi ve oraya gitti. Daha sonra İkrime'nin hanımı Allah Rasulü (sav)'e geldi ve İkrime için "eman" aldı. Bunun üzerine İkrime geldi ve Allah Rasulü (sav) huzurunda nasuh tevbesiyle tevbe etti. Râsulullah (sav)'de ona: "Ey binekli muhacir hoş geldin" buyurdu.
 
Üst Ana Sayfa Alt