Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Âl-i Imran Suresi 135. Âyetin Nuzulu Hakkındaki Rivayet Sahih Hadis mi?

hümeyra__ Çevrimdışı

hümeyra__

Üye
İslam-TR Üyesi
TEVBE Fakih anlatıyor:

-Rahmetlik babam (senedi saydıktan sonra) Hz. Ali b. Ebî Talib (r.a.) şöyle dediğini anlattı:
-Resûlüllah (s.a.v), müslümanlar arasında kardeşlik bağı kurdu. Bu çeşitten olmak üzere, Said b. Abdullah ile Sa'lebe Ensarî arasında bir kardeşlik bağı kurdu.
Bu sırada , Resûlüllah(s.a.v.) , Tebük gazasına çıkmıştı.
Said b. Abdullah gaza niyeti ile yola çıktı. Yerine kardeşi Sa'lebe'yi çoluk çocuğunun işi için vekîl bıraktı. Sa'lebe odun taşıyor; su getiriyor. Bütün bunları yaparken, sevabını Allahu Tealadan diliyordu. Bir gün dönüşünde eve girdi. İçeri girince ona iblis geldi:
- Şu perdenin arkasına bak, deyince , Sa'lebe, perdeyi kaldırdı ve kardeşinin güzel hanımını gördü. Dayanamadı; yanına girdi onu okşadı.
Kadın şöyle dedi:
- Ey Sa'lebe! Allah yolundaki kardeşinin bizim için sana bıraktığı hakkı koruyamadın.
Bunun üzerine Sa'lebe :
- Eyvah, mahvoldum! Diye bağırıp yola düştü. Bir dağa çıktı.
Yüksek sesle şöyle yalvarıyordu:
- İlahi Sen Sen'sin: ben de benim. Sen mağfiretle karşılayansın. Ben ise, günahlarla, hatalarla huzuruna geldim...
Resûlüllah (s.a.v.) gazadan döndükleri zaman, herkes kardeşini karşılamaya geldi. Ama, Said'in kardeşliği gelmedi.
Said evine gitti; hanımına sordu:
- Allah yolunda kardeş olduğumuz Sa'lebe nerede?
Kadın şöyle anlattı:
-O kendini hatalar denizine attı; dağa doğru çıkıp gitti. Said kardeşini aramak üzere yola çıktı; gidip buldu.
Sa'lebe yüzüstü düşmüştü. Başını iki eli arasına almıştı. Yüksek sesle şöyle diyordu:
- Zillet makamım ne kadar düşük! Rabbine âsi olan kimsenin makamı nasılsa öyle...
Said ona şöyle dedi:
- Kalk ey kardeşim, bu gördüğüm hâl nedir?
Sa'lebe şöyle dedi:
- Seninle gelemem. Ancak, şu şekilde gelebilirim: Elimi boynuma bağlamalısın. Zelil bir kul, efendisinin kapısına nasıl götürülürse öyle götürmelisin.
Said onun dediğini yaptı. Sa'lebe'nin Hamsane adında bir kızı vardı. Gelip babasını aldı; Hz. Ömer (r.a)'in kapısına götürdü. Evden içeri girdiler. Sa'lebe , Hz. Ömer(r.a.)'e şöyle dedi:
- Allah yolunda gazaya çıkan kardeşimin hanımına dokundum. Benim için tevbe yolu varmı?
Hz. Ömer (r.a.) şöyle dedi:
- Git yanımdan, saçlarından tutup seni ezmek istiyorum. Buradan çık, git; benim yanımda sana yer yok.
Buradan çıkınca , Hz. Ebû Bekir (r.a.)'in yanına gitti; şöyle dedi:
- Allah yolunda gazaya çıkan kardeşimin hanımına dokundum. Benim için tevbe yolu varmı?
Hz. Ebû Bekir (r.a.) şöyle dedi:
-Git buradan ; benide kendi ateşini yakma; Bana göre , senin için hiçbir tevbe yoktur.
Oradan çıktı; Hz. Ali (r.a.)'nin kapısına gitti.
Şöyle dedi:
- Allah yolunda gazaya çıkan kardeşimin hanımına dokundum. Benim için tevbe yolu varmı?
Hz. Ali (r.a.) şöyle dedi:
- Çık git buradan. Bence, senin için bir tevbe yoktur.
Buradan çıkınca, şöyle dedi:
- Ey kardeşim! Ey kızım! bu üç kişi beni ümitsiz bıraktı. Ümidim o ki, Resûlüllah (s.a.v.) beni ümitsiz bırakmaz.
Bunun üzerine kızı, onu Resûlüllah (s.a.v.)'ın yanına götürdü.
Resûlüllah (s.a.v.) onu görür görmez şöyle dedi:
- " Cehennemin zicirlerini ve bukağılarını, bana hatırlattın."
Resûlüllah (s.a.v.)'a şöyle dedi:
- Yâ Nebiyyallah! Allah yolunda gazi kardeşimin karısına dokundum. Benim için tevbe yolu varmı?
Resûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
- "Çık buradan ; bana göre hiçbir şekilde senin tevben yoktur."
Oradan böyle çıktıktan sonra kızı ona şöyle dedi:
- Ey baba, Muhammed (s.a.v.) ve ashabı senden razı oluncaya kadar; sen benim babam değilsin; ben de senin kızın değilim.
Bunun üzerine Sa'lebe yüksek sesle:
- Yâ Rabbi! Ömer'in kapısına gittim; beni dövmek istedi. Hz. Ebû Bekir'e gittim; beni azarladı, tahkir etti. Hz. Ali'nin yanına gittim; beni kovdu. Peygambere gittim; beni ümitsiz bıraktı.
Ey Mevlam! Benim için sen ne yapmayı istiyorsun. Bu duâma "evet" diyecekmisin? yoksa cevabın "hayır" şeklinde mi olacaktır?
Bunun üzerine semadan bir melek geldi; Resûlüllah (s.a.v.)'a şöyle dedi:
-Allahu Teala soruyor: Halkı sen mi yarattın, yoksa ben mi?
Resûlüllah (s.a.v.), Allahu Teala'yı murad edip, şu cevabı verdi:
-"Sen, ey efendim!"
Bunun üzerine melek şöyle dedi:
-Allahu Tealâ şöyle buyuruyor:
-Kuluma müjdele; onu bağışladım.
Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) ashabına sordu:
- "Sa'lebe'yi kim bana getirecek?"
Hz. Ebû Bekir (r.a.) ve Ömer (r.a.) kalktılar:
- Biz getiririz, Yâ Resûlallah! Dediler.
Hz. Ali (r.a.) ve Selman (r.a.) da kalktılar:
- Ya Resûlallah! Biz getiririz, dediler.
Resûlullah (s.a.v.) Hz. Ali (r.a.) ve Selman (r.a.)'a izin verdi.
Sa'lebe'nin yolunu tutup gittiler. Yolda Medine çobanlarından birine rastladılar.
Hz. Ali (r.a.) ona sordu:
- Resûlullah'ın ashabından birini gördünmü?
Çoban şöyle dedi:
- Galiba siz cehennemden kaçan birini arıyorsunuz?
- Evet,i onu arıyoruz. Bizi onun yanına götür, deyince çoban şöyle dedi:
- Gece basınca, şu dereye gelir gider, şu ağacın altına oturur. Sonra Yüksek sesle şöyle der:
- Rabbine âsi olanın makamı ne kadar düşüktür!
Orada beklediler. Gece olunca Sa'lebe geldi; o ağacın altına gidip oturdu. Sonra ağlayarak secdeye kapandı.
Selman onun ağlamasını duyunca, ona doğru yürüdü ve şöyle dedi:
- Yâ Sa'lebe kalk. Âlemlerin Rabbi seni bağışladı.
Bu sesi duyunca sordu:
-Habîbim Muhammed nasıldır?
Allah'ı ve seni seviyor, dediler. Bilâl namaza kalktığı zaman, Sa'lebe'yi mescide getirdiler. Safın son kısmında durdular.
Resûlüllah (s.a.v.) namazda :
- "Çoklukla övünmek sizi oyaladı" (Tekâsür sûresi, âyet:1) âyetini okuduğu zaman, bir bağırırş bağırdı.
- "O kadar ki; kabirleri ziyaret ettiniz" (Tekâsür sûresi, âyet:2) âyetini okuyunca bir daha bağırdı;dünyadan ayrıldı.
Resûlüllah (s.a.v.) namazı bitirince Sa'lebe'nin yanına geldi.
-" Ey Selman, onun üzerine su serp."
Selman:
- Yâ Resûllallah, o dünyadan ayrıldı.
Sonra kızı geldi; Resûlüllah'a şöyle dedi:
- Yâ Resûlallah, babam nerede? Ona hasret kaldım.
Resûlüllah (s.a.v.) ona:
- " Mescide gir " dedi. Mescide girince, babasını ölmüş buldu. Elini başına götürdü.
- Ah perişan halim, ah babacığım, senden sonra bana kim bakacak?
Demeye başladı.
Onun bu haini gören Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
-" Ey Hamsane! İstermisin: Ben, senin baban olayım; Fatımada kardeşin?"
Buna karşılık şöyle dedi:
- Olur Yâ Resûlallah!
Resûlullah (s.a.v.) Sa'lebe'nin cenazesine gitti. Kabrin kenarına geldiği zaman, parmak uçlarına basarak yürüdüğü görüldü.
Döndükleri zaman, Hz. Ömer (r.a.) şöyle sordu:
- Yâ Resûlallah! Kabrin başında parmak uçlarına basarak yürüyordun; nedendir?
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
- "Yâ Ömer! Meleklerin çokluğundan, ayağımın tabanını basacak yer bulamadım ."
FAKİH der ki:
- Yukarıdaki hikâye çeşitli lafızlarla anlatılmıştır.
Söylendiğine göre şu âyet-i kerime o sahabe hakkında nâzil olmuştur.
- " O kimselerki: Bir kötülük işledikleri, ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah'ı anarlar; günahlarının bağışlanmasını isterler. Günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir?
Bir de onlar, günâh üzerinde bile bile ısrar etmezler. Bunlara rablerinden mağfiret vardır; altından ırmaklar akan cennetler vardır. Orada ebedî kalırlar. Böyle yapanların mükâfatı, ne kadar güzeldir. " (Âl-i İmrân sûresi, âyet: 135-136)
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Bahsi geçen yazı bu haliyle hiç bir muteber sahih hadis kitabında geçmemektedir. Zaten kaynağı da verilememiştir.
Bu yazıyı tevbe konusuyla ilgili abartılarak genelde ehl-i tasavvuf, nasihat babında hikaye kitaplarına almışlardır.




Yazıdaki tenakkuzlar :



1- Hiç bir muteber hadis kitabında bu geçmemektedir.

2- Tebuk cihadı farz-ı ayndı. Katılmayanlar munafık olarak bilindi. Cihaddan geri kalan 3 kişi ( Şair Ka'b bin Mâlik, Murâre b. Rebî ve Hilâl b. Umeyye) cezaya çarptırılmış , samimi tevbeleri üzerine yaklaşık 50 gün sonra haklarında şu ayetler inerek avfedilmişlerdir.

117- Andolsun ki, Allah, yine peygambere ve en zor gününde ona uyan Muhacirler'le Ensar'a, içlerinden bir kısmının kalbleri az kalsın kayacak gibi olmuşken, tevbe nasib etti de lutfedib tevbelerini kabul buyurdu. Çünkü O, gerçekten çok şefkatli, çok bağışlayıcıdır.
118- Allah, haklarında hüküm beklenen o 3 kişiyi de bağışladı. Çünkü o derece bunalmışlardı ki, yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmeye başlamıştı, vicdanları da kendilerini sıkıntıya sokmuştu. Allah'dan kurtuluşun, ancak Allah'a sığınmakta olduğunu anlamışlardı. Sonra da Allah, onları tevbekâr olmaya muvaffak kıldı da tevbelerini kabul buyurdu. Şüphesiz ki Allah, tevbeleri çok çok kabul edendir, çok merhametli olandır.
119- Ey iman edenler! Allah'dan korkun ve doğrularla beraber olun. (Tevbe suresi)


Yazıda geçen " Rasûlullah (s.a.v.) , Tebuk gazasına çıkmıştı. Said b. Abdullah gaza niyeti ile yola çıktı. Yerine kardeşi Sa'lebe'yi çoluk çocuğunun işi için vekîl bıraktı. Sa'lebe odun taşıyor; su getiriyor. " sahabelerden Salebe Tebuk seferinden geri kalmamıştır.

3- Avffı olmayan tek günah şirktir.

_Doğrusu Allah, kendisine ortak koşulmasını asla affetmez. Ondan başkasını (diğer günahları) ise, dilediği kimseler için bağışlar ve mağfiret buyurur. Her kim Allah'a şirk koşarsa gerçekten pek büyük bir günah ile iftira etmiş olur. (Nisa 147)

4- Rasulullahın olayı cezasız serbest bırakması düşünülemez.

Halbuki , müslüman bacının tesettürünü açan
Kaynukaoğullarından yahudi öldürüldüğü gibi devletine savaş açılımıştır.


5- Yazıda geçen Ensarlı Salebe'nin "kızı ona şöyle dedi:
- Ey baba, Muhammed (s.a.v.) ve ashabı senden razı oluncaya kadar; sen benim babam değilsin; ben de senin kızın değilim. " sözü hatalıdır :


Onları babalarına nisbet ederek çağırın, bu Allah yanında daha adaletlidir. Eğer babalarını bilmiyorsanız, onlar din kardeşiniz ve dostlarınınızdır. Yanılarak yaptığınızda size bir günah yok, fakat kalplerinizin bile bile yaptığında (günah vardır). Allah gafurdur, rahimdir (Çok affedicidir. Merhamet ve ihsanı boldur.)” (Ahzab 4-5)

"Her kim İslâm'da babası olmadığını bildiği halde babasından başkasına iddia ederse, ona Cennet haramdır. " buyurduğu ifade edilmektedir. (Muslim, İmân, 61, 64).

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
Allah Rasulu (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Babalarınızı terk etmeyiniz. Her kim babasını reddederek terk ederse, nankörlük yapmış olur." (Sahih-i Muslim, 94)

Ebu Zerr (r.a.) anlatıyor:
Allah Rasulu'nu (a.s.) şöyle buyururken işittim: "Herhangi bir kimse bile bile babasından başkasına ait olduğunu ileri sürerse muhakkak nankörlük etmiş olur. Kendisine ait olmayan bir şeyi iddia eden, bizden değildir ve o kişi ateşte oturacağı yere hazırlanmalıdır. Her kim öyle olmadığı halde bir kimseyi kâfirlikle itham eder yahut ona Allah'ın düşmanı derse, dediği söz kendisine döner." (Sahih-i Muslim, 93)

6- Al-i İmran 135- 136. ayetlerin nuzul sebebi olduğu iddiası:

Bu yazı, bu haliyle bu ayetin nuzul sebebi değildir. Al-i İmran 135. ayetin Nuzul sebebi olarak 3 farklı olay zikredilmektedir. Bunlardan ikincisi bahsedilen yazıyı konu olarak benzemekle birlikte sahabe isimleri verilmemiş ve İslama aykırı diye zikrettiğimiz tanakkuzlar bulunmamaktadır.

Şimdi sahih kaynaklardan ayetin nuzul sebebi ihtimali olarak rivayet edilen bilgileri kaynaklarıyla aktaralım :

-Ve çirkin bir günah işledikleri yahut kendilerine zulmettikleri zaman Allah'ı hatırlıyor ak hemen günahlarının bağışlanmasını isterler. Zaten günahları Allah 'tan başka kim bağışlar. Bir de onlar işledikleri üzerinde bile bile ısrar etmezler. (Al-i İmran 135)

1. Rivayet : Ata ibn Ebî Rebah'tan:
Hz. Peygamber (s.a.v.)'e ashabından bazıları: "Ey Allah'ın elçisi, İsrail oğulları Allah katında bizlerden daha mı değerliler? Baksan ya onlardan birisi bir günah işlediğinde bu günahın keffaretini kapısının eşiğinde "kulağını kes, burnunu kes, şöyle yap, şöyle yap." şeklinde yazılı bulurmuş." dediler.
Hz. Peygamber bir cevap vermeyip sustular. Nihayet "O muttakîler ki bollukta ve darlıkta infak ederler, öfkelerini yutarlar, insanlardan af ile geçerler."e kadar olmak üzere "Rabbınızın mağfiretine ve muttakîler için hazırlanmış, eni göklerle yer kadar olan cennete koşun." âyetleri nazil oldu da Hz. Peygamber: "Size onlardan daha hayırlısını haber vereyim mi?" buyurup bu âyetleri okudular. (Taberî, Câmiu'l-Beyân, IV,62; el-Vahidî en-Neysâbûrî, Esbâbu'n-Nuzûl, s. 88)

2. Rivayet : Kelbî, İbn Abbâs'tan rivayet ediyor ki "Ve çirkin bir günah işledikleri, yahut kendilerine zulmettikleri zaman Allah'ı hatırlıyarak hemen günahlarının bağışlanmasını isterler..." âyet-i kerimesi birisi Ansar'dan birisi de Sakîf ten iki kişi hakkında nazil olmuştur.
Hz. Peygamber (s.a.v.) (Ansar ile muhacirler arasında kardeşlik kurarken) ikisini birbirinin kardeşi yapmıştı. Medine'de bulundukları sürece birbirlerinden hiç ayrılmazlar, gazvelere ve seferlere de nöbetleşe çıkarlardı.
Bir gazvede kur'a kendisine çıkarak Sakîf'li sefere çıkmış, ansardan olan kardeşi ailesine onun yerine bakmayı üstlenmişti, bu, her zaman alıştıklarıydı. Ansarî kardeşi seferde iken bir gün onun hanımını yıkanmış, saçlarını açmış halde görüp evine girmek için izin istemeksizin yanına girip onu öpmeye kalkıştı, elini kadının yüzüne koymuştu ki pişman oldu, utandı vazgeçti ve "Suhanallah! emanete ihanet ettin, Rabbına karşı geldin, hacetine de ulaşamadın." diyerek Medine'den çıktı gitti.
Sakîfli Hz. Peygamber (s.a.v.) ile birlikte çıktığı bu seferden ailesine dönünce ansardan olan o kardeşini Medine'de bulamadı. Çünkü o, bu günahından tevbe etmek için kendini dağlara atmış, dağlarda dolaşmaya başlamış, tevbesinin kabulünden emin olmadan da Medine'ye dönmemeye ve böyle dağlarda dolaşmaya karar vermişti.
Durumu hanımından öğrenen Sakîf'li kardeşi dağlarda onu aramaya çıkmış, araya araya bulmuş; "Secdede ağlıyor, "Rabbbim günahım, günahım, kardeşime ihanet ettim." diyormuş.
Elinden tutmuş "Gel, Allah'ın Rasûlu'ne gidelim, belki Allah senin için bir tevbe, bir açıklık verir." deyip Hz. Peygamber (s.a.v.)'e getirmiş.
Hz. Peygamber (s.a.v.) bundan haberdar olunca susmuş, hiçbir şey söylememiş de bir gün ikindi namazında iken Cibril onun tevbesinin ifadesi olan bu âyet-i kerimeyi getirmiş. Hz. Ömer: "Ey Allah'ın Elçisi, sadece ona mı mahsus, yoksa herkes için mi?" diye sormuş, Efendimiz (s.a.v.) : "Hayır sadece ona mahsus değil, herkese." buyurmuşlar. (Râzî, Mefâtîhu'1-Ğayb, 1X,9; Alûsî, Rûhu'i-Maânî, IV,59-60)

3. Rivayet : Mukâtil'in Dahhâk'ten, onun da İbn Abbâs'tan rivayetine göre o şöyle anlatmış:
Bir hurma tüccarı olan Ebu Mukbil Nebhân et-Temmâr'a, hurma satın almak üzere güzel bir kadın gelmişti. Kadının kalçasına vurdu (şimdiki ifadeyle kadına cinsel tacizde bulundu). Meğer kadın gazvede olan bir müslüman kardeşinin hanımı imiş.
Kadın: "Kardeşinin gazveye çıkarken arkasında bıraktığı emanetini muhafaza etmedin, muradına da ermedin." deyince elleri yanına düşüverdi, pişman oldu ve Allah'ın Rasûlu (s.a.v.)'ne gelerek yaptığını O'na bildirdi.
Hz. Peygamber (s.a.v.): "Bir gazinin hanımına dokunmaktan sakın!" buyurdu.
Nebhân ağlıyarak oradan ayrıldı; üç gün gündüzleri oruçlu, geceleri ibadet ve tevbe ile geçirdi. Dördüncü gün Allah Tealâ: "Ve çirkin bir günah işledikleri, yahut kendilerine zulmettikleri zaman Allah'ı hatırlıyarak hemen günahlarının bağışlanmasını isterler..." âyet-i kerimesini indirdi.
Allah'ın Rasûlu (s.a.v.) ona haber göndererek hakkında nazil olan âyet-i kerimeyi kendisine bildirdi. Allah'a hamdedip şükrettikten sonra: "Ey Allah'ın elçisi, bu, tevbemin kabulü, peki şükrümün kabulü için ne yapmalıyım?" diye sordu. Bunun üzerine de "Günün iki ucunda namaz kıl..." (Hûd, 114) âyet-i kerimesi nazil oldu. (îbnu'l-Esîr, Usdu'i-Gâbe, v,30i)
Bu Hûd, 114 âyetinin başka bir sahâbînin benzer bir davranışı sebebiyle nazil olduğu daha sahih kaynaklarla nakledilir. Teferuarta girmemesi için onu aktarmadım.
Ayrıca buradaki İbnu'l Esir tasavvuf ehlinin siyer kaynaklarındandır(!)

İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an Tefsirinde geçen nuzul sebebi ise şöyledir :

İbn Abbas, Atâ yoluyla gelen rivayetinde şöyle demektedir:
Bu âyet-i kerime -Ebû Mukbil künyeli- hurmacı Nebhân hakkında nazil olmuştur.
Ona, güzelce bir kadın gelmiş, o kadına hurma satmıştı. Kadını alıp kucaklamış, öpmüştü. Fakat yaptığına pişman olup, Peygamber (s.a.v.)'ın huzuruna gitmiş, durumu ona anlatınca, bu âyet-î kerime nazil olmuştu.
Ebû Dâvûd et-Tayâlisî de Musned'inde, Ali b. Ebi Talib (r.a)'dan şöyle dediğini nakletmektedir:
Bana Ebu Bekir anlattı. -Ki, Ebu Bekir doğru söylemiştir- Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Bir kul, bir günah işledikten sonra, abdest alır, iki rekat namaz kılar, sonra da Allah'tan mağfiret dileyecek olursa, mutlaka Allah ona mağfiret buyurur.
Daha sonra şu: "Ve onlar ki, çirkin bir iş yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı anarlar ve hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler" âyeti ile diğer âyeti, yani "Kim bir kötülük yapar yahut kendisine zulmeder de..." (Nisâ, 110) âyetini okudu.
Bu hadisi Tirmizî de rivayet etmiş ve: Hasen bir hadistir demiştir.
(Ebu Dûvûd, Vîtr 26; Tirmizî, Tefsir 3, sûre 14; İbn Mâce, İkametu's-Salât 193)

 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt