Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

3-hicri 2. Yüzyil : Tasavvuf Doğuyor

KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
D - HİCRİ 2. YÜZYIL : TASAVVUF DOĞUYOR

Önceleri zühd eğilimli olan bazı şahısların, içinde bulundukları konum ve tavırlarının diğer müslümanlarınkinden farklı tonda olduğunu belirtme ve kendi farklarını açığa çıkarma eğilimi 2. yüzyılda başgösterir.


Bilimler tarihinde de olduğu gibi, bir disiplinin oluşması, kendine özgü ve sınıları belirleyecek kavramların oluşmasıyla doğrudan ilgilidir. 1.Yüzyılda normal eğilimden biraz farklı olan tavırlar her ne kadar görülmüşse de, du durum yeni ve farklı olan kavramların oluşmasına yol açmamıştı. Fakat zamanla büyür, gelişir. İşte o zaman bir isme ihtiyaç hissedilir. Kaynakların biraz ihtilaflı olarak bildirdiğine göre, sûfi ismini ilk defa kullanan ve kendine isim olarak seçen kişi Ebu Haşim el-Kufi (H. 150/M. 767) dir. Bazı kaynaklar da Cabir İbn Hayyan`ı belirtmektedirler.[1]

Ancak bunlardan hangisi farklı br isim alma ihtiyacı hissederse hissetsin önemli olan şahıs değil, bu farkın resmen oluşmuş olmasıdır ve bunun tarihi de ikinci yüzyıldır.[2]

Bu arada Ebu Haşim ve Cabir`in Kufe`li olmaları da ayrıca bir öneme sahiptir. Zaten, kelamda olduğu gibi tasavvufun da ayrı bir disiplin olarak oluşmasını sağlayan ortam, farklı inanç mensubu kişilerin toplandığı Irak bölgesidir. Bu sûfilik hareketinin içinde bulunduğu şartların ve konumun bir ürünü olduğunu da açığa çıkarmış olmaktadır. Zaten daha önceki sayfalarda belirtildiği gibi bu özelliğiyle tasavvuf hareketi (genel anlamda) çok farklı kültürler ve inançlardan beslenen ancak islam toplumunda yaşayan bir olgu durumundadır. [3]

Tolumun genel yapısına hakim olan anlayıştan farklı olma ihtiyacı, yeni bazı anlayışların oluşmasına yol açar. Farklı anlayışların en çok yoğunlaştığı alan ibadetler konusu olur. İleriki yüzyıllarda asıl konuyu oluşturacak olan farklı inançlar oluşturma eğilimi bu yüzyılda görülmez. Kur`an`da da ifadesini bulan takva, zahidlerin dayanak noktası olur. „Giyecek, içecek ve yiyecekte haram ve şüpheli şeyleri terk etme“[4] biçiminde dile getirilen takva anlayışı, bir müddet sonra dünyayla ilişkiyi asgariye indirmeye dönüşür. Bütün bir ömrü bekâr geçirme, evlilik aleyhtarı olma, hayvansal gıdalardan kaçınma, yeni tavrın ilk habercileri durumundadır. Hatta evlilik aleyhtarlığını şu sözlerle ifade edenlere bile rasrlanır:“ Bir kadının kokusunu duymaktansa, bir cesedin kokusuyla burun deliklerimin dolmasını tercih ederim.“[5]

Evliliğe karşıtlıkları bu derecede olmasa bile Hasan-ı Basri ve Rabiat-ül Adeviyye de bekar kalmayı tercih ederler. Rabiat-ül Adeviyye çeşitli vesilelerle kendisine sorulan sorulara genelde, Allah sevgisini herşeye tercih ettiği şeklinde cevap vermeyi uygun görür. Anlatıldığına göre, rüyasında Rasûlulah (sav)`ı görür ve Rasûlullah, kendisini sevip sevmediğini sorduğunda o şu cevabı verir :“Allah`a karşı beslediğim sevgi ve aşk beni o derece kaplayıp bürüyor ki, geride ne nefret edecek bir şey ne de ondan başkasına ayıracak bir sevgi imkanı kalıyor. „[6]

Bu sözler ne derece doğrudur bilemeyiz ancak şu anda bildiğimiz bir şey var ki, bu da züht hareketi olarak başlayan ve ikinci yüzyılda ayrı sistem haline gelme durumundaki eğilimin, zamanla oluşacak olan felsefî temelinin ilk habercileri bu sözler ve bu tavırlar olur. Bunlar artık geçmiş yüzyıla oranla bazı şeylerin değişmeye başlamış olduğunun işaretleridir.

Düşünce ve yaşantıda farklı olma ihtiyacı, bazılarını inzivaya çekilmeye sevkeder. İkinci yüzyılda inziva hareketinin de zahidler tarafından ilgi görmeye başladığına şahit oluyoruz. Belh`li İbrahim Ethem (Ö. H.160/M.777) inziva hayatını tercih edenlerin ilklerindendir. O, bu durumla ilgili olarak şunları söyler:“Eğer Allah`ın dostu olmak, ya da O`nun tarafından sevilmeyi istiyorsan dünyayı ve âhireti terket onlara rağbet etme. Nefsini onlardan boşalt ve yüzünü Allah`a çevir.“[7]

Bunun yolu ise sonradan sistemleşen şekliyle on esası (usûlp Aşere) yerine getirmekten geçer. Ünlü sûfilerden Necmûddin Kübra`nın belirttiğine göre on esası oluşturan unsurlar şunlardır:

1-Beden temizliği
2-Devamlı susumak
3-Halvet
4-Devamlı oruç
5-Devamlı zikir
6-Teslimiyet
7-Hatıra birşey getirmemek
8-Kalbi şeyhle rabtetmek (bu anlayış 2. yüzyılda henüz oluşmamıştı)
9-Ancak mecburiyet halinde uyumak
10- Yeme ve içmede orta yolu izlemek.[8]
Sözkonusu bu esaslar tasavvuf hareketinin ilk somut temellerinden ve o zamana oranla normal eğilimden farklı tavırları ifade eden şeyler olur. Artık tasavvuf doğmaktadır.


KAYNAKLAR

[1] Sülemi ve Tasavvufi Tefsiri 1, [Dr.Süleyman Ateş, Sönmez Neşriyat, Ist. 1969]
-Hitti, 2/667 [Prof. Dr. Philip K. Hitti, Siyasi ve Kültürel islam tarihi, Çev. Prof. Dr. Salih Tuğ, Bogazici yy. 4 cilt İst. 1980]

[2] Tasavvuf 49, [Mahir iz, Tasavvuf 3.Baskı, Türdav Neşriyat, Hz. Ertuğrul Düzdağ, İst., tarihsiz]

[3] Mutasavvıflar 14-15, [Prof. Dr. Fuat Köprülü, Türk Edebiyatında ilk Mutasavvıflar, DIB yy. 6. Baskı, Ank. ]

[4] Pendname 48, [ Feriduddin-i Attar, Pendname (öğüt kitabı), Çev: M.Nuri Gençosman, MEB Yy.Devlet Kitapları ist. 1968]

[5] Tritton, 15- [A.S Tritton, İslâm Kelâmı, Çev: Prof.Dr. Mehmet Dağ, AÜİF yy. Ank. 1983]

[6] Hitti 2/ 676-677

[7] Risale-ilel Hâim 75-89 [Tasavvufi Hayat, Necmûddin Kübra, Çev: Mustafa Kara, Dergâh yy. Ist. 1980]

[8] Fahri 191 [ Prof. Dr. Macit Fahri, İslam Felsefesi Tarihi, Çev: Kasım Turhan, İklim yy. İst. 1987]
 
Üst Ana Sayfa Alt