Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Tevbe Veren Şeyhler

akıncı zülfikar Çevrimdışı

akıncı zülfikar

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
“Tevbe Verme”nin tarihçesi..




“…İçlerinden birisi şöyle demişti: “bizler insanları tevbe ettiriyoruz”


Dedim ki: onları neyden tövbe ettiriyorsunuz? Dedi ki; yol kesmekten, hırsızlıktan ve benzeri şeylerden. Dedim ki; sizin onları tevbe ettirmenizden önceki halleri tevbe ettirmenizden sonraki hallerinden daha hayırlıdır. Çünkü onlar üzerinde oldukları şeyin haram olduğuna inanan, Allah ın rahmetini uman, O’na tevbe eden ya da tevbe etmeye niyet eden fasıklar idiler.. Sizler tevbe ettirmenizle onları Allah’ın buğzettiğini (bidatleri) seven, sevdiğine buğzeden (sünnetleri) , İslam Şeriatından çıkmış sapıklara çevirdiniz.. Ve onlara kendilerinin ve başkalarının üzerinde oldukları bu bidatlerin


masiyetlerden daha şerli olduğunu açıkladım…”



( İmam İbni Teymiyye-Mecmu-ul Fetava 11-472 )




Ne tevafuktur ki aradan yedi sekiz asır geçtiği halde bazı gulat sofilerin bidatçi batıl kelamları ve usulleri aynı. “Tevbe Veren” şeyhler var. Ve bu şeyhler ve halifeleri vekilleri vs, “Efendimiz meyhaneden kerhaneden adam kurtarıyor, daha ne yapsın! Tevbe veriyor ve kişileri fısku fücurdan kurtarıyor, içki fuhuş vs günahlar işleyeceklerine kendilerini dergaha şeyhe adıyorlar, dediğiniz bidatler olsa dahi neticede Allah yoluna gidiyorlar ve dergah ehli olmaları meyhaneden fuhuşhaneden daha mı kötü?”



Tevbe ettirmek ve de Fısklardan çekip almak kelamı ta o zaman da varmış.


Oysa dinen sabittir ki Şeytana, Bidatler Hurafeler ,Fısku Fücurdan daha sevimli gelir. Zira Fıskın Masiyetin tevbesi var amma Bidatten tevbe de yok. Allah tevbe kabul etmez manasında değil bu dediğimiz; haşa, tevbe kapısı son ana veya kıyamete dek açıktır. Yani diyoruz ki, kişi tevbe etme ihtiyacı bile hissetmez kendini Hak üzere sandığı için.. İşte bu sebeble fısklar Masiyetler Bidatler kadar sevimli cazip ve yıkıcı ifsad edici gelmez Şeytan’a! Sureti Hakdan görünen Bidat ve Hurafeler daha yıkıcı daha çirkin daha şerlidir…



Bir sarhoş veya zani, içerken dağıtırken kendini, o günahının ezikliğiyle Allaha bazen daha da yaklaştığı olur, hatta derler ki bazı veliler, “Subhanallah! Allaha sevabımla yaklaştığımdan daha çok günahımla yaklaşıyorum”. Neden? Çünkü orada kişi yediği haltların ezikliğini hissediyor, ve yaparken de neticesinden de pişmanlık veya vicdan azabı duymakta, ve bazı durumlarda bu ezikliğin kulun Nasuh tevbesiyle dönüşüne vesile olduğu görülmüştür. Bişri Hafi hazretlerinde ve daha nice evliyada olduğu gibi..


Tabi Yahudilerin mantığıyla davranmayı teşvik ettiğimiz yok burada, yani günah işleyeyim de sonra onla yakınlaşırım Hakka gibi bir niyet-mantık sadece Yahudiliktir. Amma bir kez olmuşsa bir günah, artık ondan dahi Hakka giden bir yol bulmak, onda ısrar etmeyip aczini fakrını haddini Rabbını bilip mağfiret dileyip tevbe ile ona yönelmektir. Böylece kişi bazen günahıyla dahi O na yakınlaşır ve bazısında bazı keresinde bu, sevab amellerle bile olmayacak kadar mukarreblik kesbeder.. Yani günah yapalım değil haşa dediğimiz, amma, günahkar haddini bilir ve tevbe eder, oysa bidatçi sofi hurafeci zahid kibirlidir ve kibir bir yana tüm samimiyetiyle de olsa kendinden emindir yaptığını da Hak zannettiği için tevbeye gerek duymaz…Oysa bilmez ki bidatine ecir yok hatta Mevla yı daha da gadablandırır..


Evet, günahkarlardan günahıyla dahi yakınlaşan çoktur..



Amma hiç bidatle hurafeyle Allaha yaklaşan görmedik!


Aksine kendisine “takvalı pozları kesen” bir imaj oluşturup bununla avunsa da bidatçiler, neticede dinen sabit ki sevabdan yana nasipleri yok ve o amelleri merduddur red edilmiştir. Ecri olmadığı gibi Allah Tealayı daha da gadablandırmaktadırlar..



Nerde serhoşun fahişenin kula yakışan ezikliği ve Allahın nasip etiklerinde gördüğümüz gibi günahıyla bile O na yaklaşabilmesi, nerde zahid arif aşık kamil kutub gavs (?) larımız ve bunlara tabi bidatçiler yığını? Keşke meyhanede kalsa ve sahih davetçilerin, gazilerin, cihadilerin davetine dek orda bekleselerdi, bu daha ehveni şer olurdu..



Tevbe verdi ne demek? İster istemez soruyorsunuz; tevbe verince fiş de veriyorlar mı? Hadi onu geçtik; tevbe ettirdiler diyelim, neden tevbe ettirdiler nereden çıkardılar ve neye dahil ettiler? Meyhaneden çıktı Puthaneye girdi. Şeyhülislamın da dediği gibi, yav hiç dokunmasanız daha ehveni şer bir halde idiler. Daha evla idi eski halleri!


Meyhaneci amma fasık da olsa Müslim olan biri mi daha evla yoksa amelinde ciddi fısklar olmayan hatta faziletli bazı ibadetlere imzasını atmış olan amma Rabıta denen Şirk bidatten Vahdeti Vücut küfrüne, Şeyhe kör taklitle ve tam teslimiyetle Teslim olma ve Rab edinme ve ona ilahi bir çok sıfatı isnad ederek İlah edinme ve böylece ona sığınma undan umma ona dua etme ondan isteme ve onu ibadette ve duada ortakçı kılma küfürleri.. Bunlar bidatlere dair. Bir de mevcut tağutla olan işbirlikleri veya belam statüsündeki duruşları.. Şimdi sofi olan o meyhaneci artık daha bir “devletim ordum..” diye sahiplenecek ve tam bir sürüleştirme köleleştirme çalışmasıdır bu! Şeyh efendileri diyecek ki “oğlum bu devlet –haşa- bizimdir, ululemirdir, fitne (?) çıkarmayalım, fitneyi uyandırmayalım, aşırılık(?) lardan ve tenkitten hele hele isyan dan kaçınız!” Oysa fitne, Hilafetin Yahudiler Sabatayistler Masonlar ve mürtedler münafıklar eliyle içerden, ve dışardan Yedi düvelde savaştığımız Batılı ve Doğulu Tağutlar Haçlılar eliyle türlü hile ve pisliklerle yıkıldığı tarihten beri yani yaklaşık yüz senedir uyanıktır ayaktadır. Uyuyan biri varsa bu gafil sözde İslamcılardır! Fitne ayaktadır, ve devletperest şeyhler hocalar kusura bakmasınlar; biz cihadiler de bu oyunu bozarız! Ayetin de vurguladığı gibi, asıl Kendileri bir fitneye düşmüşler haberleri yok.. Cihad dan kaçan ve bırak beni fitneye düşürme diyenler hakkında nüzul olan bir ayette aynen öyle der.


“Asıl kendileri bir fitneye düşmüşler..”



Buradan da anlamaktayız, her ile ilçeye nerdeyse artık her köye devlet gözetimi ve hatta açıkça desteğinde “mantar biter gibi” dergahlarını tekkelerini vakıf ve derneklerini dersane ve şirketlerini partilerini vs açabilen bu cemaat ve tarikatların isteyerek veya istemeyerek bilerek veya bilmeyerek, bir şekilde Tağutun askeri veya onu meşrulaştıran konumunda olduğunu. Oysa üç tane gerçek Müslüman silahsız da olsa, bir arada bir masada otursa rejim hemen takibata alıyor ve zulmetmeye başlıyor, ev baskını, gözaltı, mahkemelerde süründürerek bezdirme çabası, hapis, işkence veya faili meçhuller.. Ötekiler ise her ile ilçeye “mantar biter gibi” bir derecede serbestçe rahatça dergah dernek dersane şirket vakıf ve şubelerini açabilmekte ve büyük rakamlara varan kitleleri peşlerine sürükleyebilmektedirler..



“Pavlus dan Fethos Gülenos’a tahrif ve ihanet” adlı eserimde ılımlı İslamcılar ve bidatçiler hakkında yeterli bilgi ve belge mevcuttur.. Tağutun yol verdikleri ile yolunu tıkadıkları.. Bunu idrak eden meseleye bir de bu açıdan bakan için sorun zihninde çözülmüştür sanırım..



Allah tevbeleri bizzat kabul ettiğini ve sadece kendisinin mağfiret ettiğini beyan ettiği halde insanın insana gidip günahlarını itiraf etmesi ve bunu sıkça belli aralıklarla tekrarla yapması, sürekli şeyhe gidip el tutup tevbe etmesi, Rahiplere gidip günah çıkartan bir teslisçi gibi olmak dinde var mıdır? Tek fark var arada; bazı tarikatlerde şeyh efendilerine olan tevbe tazeleme, gidip şarj olup gelme süresi üç aydan üç aya, Haç cılarda ise her hafta Pazar dan pazara! Bir grup birkaç ayda bir günah çıkartırken öbürü haftada bir. Başka da fark yok..



Allah ın Hakka Hakikate susamışlar için açtığı her kuyunun başını birileri tutmuş ve tekeline almış, kendisine endekslemiş, ya o putu öpüp eğilerek altından geçeceksiniz ya da sözüm ona su yok!



Evet bizzat sahih tasavvufun deyimiyle dersek yol urucu şakilerin her biri bir yolun başını tutmuş, Hakka giden ne kadar yol varsa güya kendilerine ipotek etmiş rehin almışlar, gasb etmişler!



Ve gafil cahil kimseler de bu putlara secde etmeden bunlara tapınmadan Hakka vasıl olunamayacağına inanarak küfre düşmekte ve bu gasıp yol urucu şakilere secde etmekte bulmaktalar çareyi..



Nefsi tezkiye ve terbiyenin, kibri ve hevayı kırmanın, kibirli nefis burnunu sürtmenin yolu bir başka kula secde etmek midir? Yoksa Allah karşısında secdeyle burnu sürtmek midir? Nerden çıkarıyorlar bu nefis terbiye ve tezkiyesinin yolunun başka bir kula secde etmekten rab veya ilah edinmekten geçtiğini?



Evet aracısız vesilesiz olmaz. Amma hangi hususda?


İlimde aracı şart, İbadette aracı şirk!


Yani; ilim için muhakkak vesileler vardır, amma ibadette ve yardım istemede,


Yani kullukda ve duada aracı ortakçı şirktir..



Fatiha Suresinde açıkça her gün dille defaatle tekrar ettiğimiz amma ruhundan manasından ve iman etmekle ve amel etmekle emrolunduğumuz manasından habersizce ezberden okuyageldğimiz şu ayette dendiği gibi;


Yalnız sana İbadet eder ve Yalnız senden Medet umarız…


Ubudiyet ve İstiane..



Evet, şefaat da hak keramet de, veli de var ledün de var istiare de istişare de..


Amma Gulat Sofiye ile Ehli Sünnetin tarifleri bambaşkadır. Tariflerde isim benzerliğinden başka bir benzerlik yoktur arada. İçerik bambaşkadır. Hemen her konuda; bizim için önce Beyani bilgi sonra Burhani bilgi sonra da İrfani bilgi ve


Örf gelir.. Bizimkisi Kitab Sünnet ve İcma ile isbat , Akılla da izah edilmeye çalıştığımız bir Hak “Tarif”, onlarınkisi ise sadece “Tahrif”ten ibarettir..




Bir de fasit Trafo misalini çok verir bazı sofiler. Nedir bu trafo? Haşa, Allah dan kullara, Yukardan aşağıya bir, kudret güç, şefaat, mağfiret, ilmi ledün dağıtım “şirketi”.. Yani arada bu trafolar olmazsa eve direk gelen rahme yakarmış(?) Subhanallah! Allah ın rahmetini taksim bu işte.. Şirket ortaklık demektir. Burada tasarrufda bir ortaklık kastediliyor aşikar şirktir.. Bu trafo misali daha modern asırda ortaya çıkan zır cahillerin icat ettiği veya diline doladığı, malum elektirik keşfedildiğinden sonra uydurulanlardan ve artık tam bir klasik oldu..



Bir diğer fasit misal de, kullarının halinden habersiz olup gerek haber almak için, kullarının istek ve arzularını kendisine iletecekleri gibi kullarına olan lütufları ve cezaları da yine onlara tatbik edecek iletecek olan aracı getir-götür cü yamaklara kapıcılara odacılara aracılara “ihtiyacı” olan Sultan(?) örneğidir.. Malum ya sen ona direk ulaşamazsın, o da seni direk işitemez, göremez, ve her lütfunu sana direk veremez; onun elleri ayakları sağ kolu sol kolu ve parmakları hükmündeki adamları kabinesi vüzerası ve askerleri vardır, onlara rica minnet edecen ki sana güya şefaatçi aracı olsunlar..




Akıncı Zülfikar
 
B Çevrimdışı

baba53

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Allah razı olsun guzel paylasım Allah bu gıbı calısmaları artırır ınsanlah
bu konu hakkıda bır alıntı eklım



Pazar, 27 Eylül 2009
İslam, iman ve teslimiyetten ibarettir. İnanmayan ve teslim olmayan kimse, ilahi aşkın tadını tadamaz, güzel kulluk yapamaz, hiçbir ilahî müjdeye ulaşamaz. Allah katında sadık mümin, imandan sonra şüpheye düşmeyip tam teslim olan ve inandığı hak davada malı ve canıyla cihat ederek hizmet veren kimsedir.264

“Teslim ol selamet bul!”265 sözüyle Rasulullah (s.a.v) Efendimiz, herkese en güzel selamet yolunu göstermiştir. Bu teslimiyet gönülle, sevgi ve iradeyle olmalıdır. Bu ise, bütün varlığı ile Allah rızasını seçmek ve ilahi dostluğun hakkını yerine getirmektir. Allah deyip, her şeyi yerinde bırakan müminler öyle bir tercih yapmışlardır ki, bununla dünya ve ahiretin saadetini elde etmişlerdir.

Bizim burada işleyeceğimiz konu, İslam’ı hakkıyla yaşamak için Rasulullah’ın (a.s) varisi kamil bir mürşidin terbiyesine giren bir müridin, mürşidine teslim olmasıdır. Bu konu çok önemli olduğu kadar, oldukça naziktir de. Önemli olduğu için, tasavvuf büyükleri, teslimiyeti işin temeli, terbiyenin şartı görmüşler ve mürşidine: “niçin?” “neden?” deyip aksine giden müridin iflah olmayacağını belirtmişlerdir.266

Teslimiyet konusu çok naziktir. Çünkü kendisine tabi ve teslim olunacak kamil mürşit, Allahu Teala’nın dostu ve Hz. Rasulullah’ın (a.s) varisidir. Bu sıfatta olan bir kimseye itiraz etmek ve onu hafife almak, bir başka mümine yapılan itiraz ve ihmal gibi olmamaktadır.

Büyük veli Abdurrahman et-Tâhî (k.s) teslimiyetin ciddiyetini ve zorluğunu şöyle belirtir:

“İşin en zoru, selametin sebebi olan bu teslimiyeti göstermektir. Bir hak yolcusunun, söz ile: “Ben teslim oldum!” demesi yeterli değildir. Sözü ile özü bir olmalıdır. Bir insan, mürşidine gerçek teslimiyeti gösterebilse, bütün dertlerden kurtularak huzura kavuşurdu. Bir müridin, mürşidinin tasarrufatından ve feyzinden istifade etmesi, ancak teslimiyeti sayesinde olur. Teslimiyet olmadan istifade olmaz. Muhabbet teslimiyeti doğurur. Muhabbet olmadan da teslimiyet olmaz.”267
kafanız karıstı degılmı sozun kısası kur an ve sunnet bunlar ne yapmaya calısıyor hakıkı fıtnecı bunlar
bı sıra sıtelerınde tasavufun ve sofı kelımesının kuranda olmadıgından bahsedıyorlardı sımdı sıtelerınde goremedım
bunları bıraz tehlıkeyı gorduklerrınde kendılerını muslumanlardanmıs gıbı gosterıyorlar muslumanlardan olmadıkları bununla beraber kafırlerlede olmadıkları yukarıdakı yazıdan gayet net bır sekılde anlasılıyor
 
Üst Ana Sayfa Alt