Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Tarikat Meşayıhının Müridlerini Şeytanın Eliyle Dürtüklemesi: Cezbe

Ahıskalı Çevrimdışı

Ahıskalı

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Allah nasip ederse bu tarikatlarda mevcut cezbe uygulamasına rabıta konusunun akabinde şimdi burada değineceğim. Allah’ın emretmediği veyahut Allah’ın Rasulunun ﷺ sahabesine talim etmediği ve bizzat sonradan ihdas edilen bu tarz ibadet ve ritüellerden bidat ismiyle bahsedilmiş ve kati bir surette yasaklanmıştır. Tarikatta geçen altı senelik mücadelemde bu bahsettiğim cezbe haline rabıta vesilesiyle eriştiğim için rabıta mevzusunun akabinde bunu şimdi zikredeceğim.

Farz ve sünnet amellerle iktifa edip Allah’a yakınlık sağlamaya çalışan Müslümanlar çok iyi bilir ki bu mezmum ahvalin ancak yine mezmum ibadet ve ritüellerden neşet ettiğini ve kendini hak yolda sananları istidracen saptırdığını bilir? Mesela Hallacı Mansurun Farz ve sünnet olan ibadetlerlerin neticesinde bir hale bürünüp Ene’l-Hakk deyu mürted olduğunu ve öldürüldüğünü mantığımız kabul etmez. Muhakkak işin içerisinde başka bir hinlik olmalı ki bu da bilinçaltında farz veya sünnet amelleri Allaha yaklaşmada yeterli görmeyip bu tarz bidatlerle ilerlemeye çalışmanın neticesi bu habis niyetin saptırılmasına vesiledir.

Hatrıma gelmişken sizlere Kehf Suresinin 103. Ve 104. Ayeti ile alakalı Taberi tefsirinde İmam Ali –aleyhisslem-un bu ayet bağlamındaki açıklamasını aktaracağım ki bidatları dinin bir esası görüp yaşadığı ahvalle mağrur olan bu kimselerin durumuna bir başka açıdan hep beraber şahit olalım; Rabbimiz mezkur iki ayette buyuruyor ki;

قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالْاَخْسَرٖينَ اَعْمَالاًؕ اَلَّذٖينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعاً

‘’De, amel açısından en feci şekilde hüsrana ve hayal kırıklığına uğrayanları bildirelim mi? Bu kimseler yaptığı amellerle yoldan çıkmışlardır ama kendilerini iyi iş yapar zannederler!’’

Bu ayeti bir düşünelim. Bu kitabı bir tarikatçı özellikle ham-softa olanı siz direk ayetleri üzerimize hamlediyorsunuz sizin yapacağınız iş ancak bu kadar olur deyip hedef saptırmakta mahirdirler. Bu yüzden Taberi tefsirinden bu ayetle alakalı İmam Ali –aleyhisselam-ın sözünü tebyin bağlamında nakledeceğiz.

حدثنا القاسم، قال: ثنا الحسين قال: ثني حجاج، عن ابن جريج، عن أبي حرب بن أبي الأسود عن زاذان، عن عليّ بن أبي طالب، أنه سئل عن قوله ﴿قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالأخْسَرِينَ أَعْمَالا﴾ قال: هم كفرة أهل الكتاب، كان أوائلهم على حقّ، فأشركوا بربهم، وابتدعوا في دينهم، الذي يجتهدون في الباطل، ويحسبون أنهم على حقّ، ويجتهدون في الضلالة، ويحسبون أنهم على هدى، فضلّ سعيهم في الحياة الدنيا، وهم يحسبون أنهم يحسنون صنعا، ثم رفع صوته، فقال: وما أهل النار منهم ببعيد

‘’Hazreti Aliye bu ayette hüsrana uğrayanlar soruldu. Kendisi de şöyle beyan eyled; Bunlar ehli kitabın keferesidir. Evvela hak üzereydiler. Sonra Allaha şirk koştular ve bidatlar icat ettiler. Batıl adına mücahede ederler ama kendilerini hak üzere sanırlar ve dalalet yolunda mücadele ederler ve yine kendilerini hidayete erenlerden kabul ederler. Çalışmaları ve amelleri dünya hayatında boşa çıkmışıtır ama bunlar hala salih amel işlediklerini sanırlar. Sonra sesini yükselterek; Cehennem ehli bunlarda hiç de uzak değildir diye seslendi’’

İmam Alinin –aleyhisselam- dediği üzere ayette geçen kimseler –kendisinden başka bir rivayete göre ayettekiler haricilerdir- Ehli kitabın keferesidir. Yalnız burada ehli kitabın zemmedildiği hasletleri sofilerin amelleriyle bağdaştırmayı niyet ederek burada aktardım.

Bidatlar icad etmeleri, şirk koşmaları ve herşeye rağmen sosyal medyada veya televizyonlar en ehli sünnet biziz, bizim amellerimize kimse yetişemez, bizi asla eleştiremezsiniz, biz ne yaparsak yapalım günah olsa dahi bir hikmeti vardır kafasıyla nasipsiz müridanını akledemeyen, sorgulamayan, hayr ve şer arasında temyiz yapamayan bi-akl mankurt sünepelere çevirmekteler ve bu ham-softa-yobaz-bağnaz tipler yüzünden insanlar tepki gösterince adeta linçe maruz kalmaktadırlar. Özellikle son altı yedi seneden beri bunların yediği haltlarla siyasal İslamcı denen hükümet sahibi gurühun ifsadda el ele vermesi nice genç insanların inancını kaybetmesine vesile olmuşlardır. Bu ülkenin dini açıdan en büyük sorunu başkalarının elinde maşa olan tarikatlardır.

Herşeye rağmen rabıtalarıyla, hatmeleriyle, hoplamalı zıplamalı şiş batırmalı zikirleriyle ve sair icad edilen bidatları terviçle kendilerini hak yolda sanıp kendileri gibi olmayanlara üst perdeden tekebbürle bakmaktadırlar!

Sözü uzatmışım kusuruma bakmayın, konu başlığından baya açılmışım. Şimdi gelelim konumuza…

Başka tarikatlar –kadiriler, Rufailer ve Nakşibendi kollarının çoğunluğunda- bu cezbe dediğimiz kendinden geçip bayılma ve haykırma hali pek gözükmez. Hatta hiç görmedim desem yeridir. Ehli sünnetin kalesi olduklarını iddia eden Fatih/Çarşamba merkezli İsmailağa Cemaatinde bile bu cezbe ehlini hiç görmedim. Ama altı senemin geçtiği Adıyaman-Menzil tarikatında bu cezbe halinin nice çeşidini görüp müridanı başkalarının karşısında nasıl rezil ve kepaze haline getirdiğini gördüm.

En basit misalle, Gavsı Sani denilen tek tabanca şeyhin vefatından sonra Seyyid Muhammed Saki denilen ve yine babası gibi Gavs olarak addedilen bu şahıs yine köydeki camiden içeri girip mihraba doğru ilerlerken ortalık cezbe sesleriyle, haykırışlarıyla yıkılmakta birisi de dozu fazla kaçırıp bağırayım derken –gayrı ihtiyari!- maymun sesi çıkarmaktadır. Sofilere göre nefsinin maymun tiynetli olduğu sofiler tarafından yorumlanabilir! Zaten menzilde ki mürşidlerin bu cezbeye hiç ses çıkarmamaları ve tasdik etmeleri de bu tarz maymunluğun vahametine delalet eder.

Başka bir misalde ise, youtube da görülebileceği üzere –daha demin bahsettiğimi hatırlıyorum- yaşlı beyaz sakallı bir dedenin ilginç bir sadat sohbeti esnasında oranın manevi havasını kaldıramayıp Hayyy! Diye bağırmaya bu sırada da geğirip durmaya başlar. Ne kadar acınası!

Son olarak da kendimden bahsedeyim. Bende diğer müridana nazaran ileri derecede cezbeye maruzdum ve bu haykırışlar, titremeler ve sarsılmalar ders rabıtası vesilesiyle başladı. Uzun bir süre devam etti. Neyse.. yukarıda gerektiği kadar bu halden bahsetmişim şimdi sahabe, selef ve müfessiri kiram bu mevzuda neler söylüyor hep birlikte okuyalım;

Zümer Suresinin 23. Ayetinde Rabbimiz evliyanın zikir esnasında yaşadığı ahvali bizlere şöyle zikrediyor;

اَللّٰهُ نَزَّلَ اَحْسَنَ الْحَدٖيثِ كِتَاباً مُتَشَابِهاً مَثَانِيَࣗ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذٖينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْۚ ثُمَّ تَلٖينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ اِلٰى ذِكْرِ اللّٰهِؕ ذٰلِكَ هُدَى اللّٰهِ يَهْدٖي بِهٖ مَنْ يَشَٓاءُؕ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ

Allah, kendi içinde uyumlu, gerçekleri tekrar tekrar dile getiren bir kitap olarak sözlerin en güzelini indirdi. Rablerinden korkanların onun etkisiyle tüyleri ürperir, sonra yine Allah’ı anmaya yönelerek bedenleri ve kalpleri huzura kavuşur. İşte bu kitap, Allah’ın bir rehberi olup dilediği kimseyi onunla doğruya yönlendirir; ama Allah kimi şaşırtırsa artık ona doğru yolu gösterecek yoktur.

İmam Suyuti –rahimehullah- Dürrü’l-Mensur adlı rivayet tefsirinde bu ayetin akabinde Katadeden –rahimehullah- şu açıklamalarını naklediyor;

هَذا نَعْتُ أوْلِياءِ اللَّهِ نَعَتَهُمُ اللَّهُ فَقالَ: تَقْشَعِرُّ جُلُودُهُمْ، وتَبْكِي أعْيُنُهم وتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهم إلى ذِكْرِ اللَّهِ، ولَمْ يَنْعَتْهُمُ اللَّهُ بِذَهابِ عُقُولِهِمْ، والغَشَيانِ عَلَيْهِمْ إنَّما هَذا في أهْلِ البِدَعِ وإنَّما هو مِنَ الشَّيْطانِ.

‘’(Zikir veya ibadet esnasında tüylerin ürpermesi, kalplerin yumuşaması gibi hasletler) Allahın evliyasını vasıfladığı özellikler bunlardır. Allahın zikriyle kalbleri mutmain olur ve gözleri yaşarır. Hakeza akıllarını kaybedip bayılıverenler ise ancak bidat ehlinde görülür ve bu hal tamamen şeytanidir!’’

Deli-divane bir hal kesbedip zikir esnasında bayılanlar Katade’nin tabiri ile ehli bidattır ve şeytan onları bu şekilde iğvasıyla mağrur etmektedir. Menzil sofileri arasında aklını kaçırıp bayılanlar ve bu hali cezbeye hamledenler şeytanın kendileriyle kafa bulduğunu asla anlayamazlar. Bir mürşid veya şeyh bu şeytani bidat ehli halini nasıl tasdikleyerek Allah dostu oluyor?

Başka bir örnek… Yine Suyutinin aynı tefsirinde; Faziletli ve sika hadis imamlarından Abdullah bin Urve bin Zübeyr babaannesi Esma bint Ebubekr’e –radıyallahu anha- Hazreti Peygamberin ﷺ ashabının Kur’an kıraati esnasında ki ahvalini sordu;

عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُرْوَةَ بْنِ الزُّبَيْرِ قالَ: قُلْتُ لِجَدَّتِي أسْماءَ: كَيْفَ كانَ يَصْنَعُ أصْحابُ رَسُولِ اللَّهِ ﷺ إذا قَرَأُوا القُرْآنَ؟ قالَتْ: كانُوا كَما نَعَتَهُمُ اللَّهُ، تَدْمَعُ أعْيُنُهم وتَقْشَعِرُّ جُلُودُهُمْ، قُلْتُ: فَإنَّ ناسًا هَهُنا إذا سَمِعُوا ذَلِكَ تَأْخُذُهم عَلَيْهِ غَشْيَةٌ. قالَتْ: أعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطانِ

Sahabenin yüce kadınlarından Esma –radıyallahu anha- onları şöyle vasfetti; Allahın –bu ayette- vasfettiği gibi. Tüyleri ürperir ve gözleri yaşarırdı. Bunun üzerine torunu Abdullah; -Neneciğim- burada birtakım insanlar arasında Kur’an dinleyenler bayılıp kalıyor! Deyince. Esma –radıyallahu anha-; Şeytandan Allah’a sığınırım! Buyurdu.

Görüldüğü üzere İmam Suyutinin naklettiği bu eserde sahabe dahi bayılıp kalmak suretiyle cezbe halini şeytani addetmiştir. Cezbeli biri olduğumu söylemiştim, tarikatta son zamanlarda cezbenin dozu öyle bir ziyadeleşmişti ki aynı bende hatme meclislerinde veya onlara ait sohbet ortamlarında elektrik çarpmışa döner bayılıp kalırdım ve oradakiler iki koluma girip beni sürükleyerek dışarı çıkarırlardı!

Yine aynı eserde bu konuda üçüncü bir eser de Zübeyr bin Avvam’ın –radıyallahu anhu- torunu ve İmam Zehebinin kendisi hakkında, güvenilirliği hususunda icma vardır dediği bu tabii küçük yaşta sahabi olmuş babası Abdullah bin Zübeyr’e;

عَنْ عامِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الزُّبَيْرِ قالَ: جِئْتُ أبِي فَقُلْتُ: وجَدْتُ قَوْمًا ما رَأيْتُ خَيْرًا مِنهم قَطُّ، يَذْكُرُونَ اللَّهَ فَيَرْعَدُ أحَدُهم حَتّى يُغْشى عَلَيْهِ مِن خَشْيَةِ اللَّهِ. فَقالَ: لا تَقْعُدْ مَعَهُمْ، ثُمَّ قالَ: رَأيْتُ رَسُولَ اللَّهِ ﷺ يَتْلُو القُرْآنَ ورَأيْتُ أبا بَكْرٍ وعُمَرَ يَتْلُوانِ القُرْآنَ فَلا يُصِيبُهم هَذا، مِن خَشْيَةِ اللَّهِ، أفَتُراهم أخْشى لِلَّهِ مِن أبِي بَكْرٍ وعُمَرَ

‘’-Ey babam!- bir gruba rastgeldim ki onlardan daha hayırlısını bu zamana kadar hiç görmedim! Hastalıktan tirtir tirer gibi sarsılıyorlardı ve Allah korkusunda bayılıp düşüyorlardı! Sahabi babası onlarla oturma diye kendisini uyardı ve Rasulullah’ı --- Ebu Bekr’i ve Ömer’i de Kur’an okurlarken gördüm ve hiçbiri de böyle bir hale maruz kalmıyorlardı. Sen şimdi bu gördüğün tipleri peygamberde ve sahabeden daha fazla mı Allah’tan korktuklarını düşünüyorsun?’’

Menzil meşayıhı ve hiyeraşinin en üst tabakasında halifeler, mollalar ve hane seyyidleri denen şeyhin akrabaları her ne kadar cezbeyi mühim bir nesne olarak görseler de cezbesiz ama şeriat ehli dedikleri hareketsiz sofileri cezbeliler kadar kıymete bindirirlerdi.

Yine aynı eserden Nesainin, Ebu Zur’anın ve İbn Hibbanın sika saydığı Abdullah bin Mes’ud ile Abdullah bin Abbas’tan –radıyallahu anhum- rivayet aktaran tabiinden Kays bin Hebter et-Temimi bu cezbe hususunda şunu söylemiştir; (İmam Alusi bu sözü tefsirinde Said bin Cübeyre izafe etmiştir)

الصَّعْقَةُ مِنَ الشَّيْطانِ

‘’Nara atıp bayılmak şeytanın işidir’’

Birkaç sene önce hatırlayamadığım bir meseleden dolayı suikaste kurban giden Molla Abdülkerim Çeviğin kendisine ait internet sitesinin kitaplığında mevcud bulunan Abdurrahman et-Taği’nin İşaretler adlı kitabında şu cümleye rastgeldim;

‘’Mürşidler, kendilerine hizmet edenlere sevab verdikleri gibi, cezbe de verirler.’’

Aynı eserde yine şu cümle mevcuttur;

Yani mürid kendi cezbesini şeyhinden bilmelidir.

Bahsettiğim kitap ve müellifleri hatta iktibas ettiğim sitenin kendisi adına açıldığı kişi olan seyda doğudaki Nakşibendiliğe ait la-yus’el, kendileriyle otoritenin sağlandığı kitaplardır. Buradan iktibas ettiğim ‘’Cezbe mürşittendir.’’ Sözünü yukarıda menkul Katadenin, Esma bint Ebu Bekr’in, Abdullah bin Zübeyrin ve yine Kays bin Hebter’in icmaen şeytandan olduğu bayılmak, titremek, nara atmak vs cezbe ahvaliyle karşılaştırınca gerçeklerin ne kadar çarpıtıldığına kurdun kuzu postu giyip Müslümanların arasına karışıp Müslümanları iğfal ettiğine şahit olabilirsiniz!

Suyutinin tefsirinde aktaracaklarımız bu kadar.. Şimdi Enfal Suresinin 2 ve 3. Ayetlerini buraya yazalım;

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذٖينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَاِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ اٰيَاتُهُ زَادَتْهُمْ اٖيمَاناً وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ اَلَّذٖينَ يُقٖيمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَؕ

Müminler o kimselerdir ki, Allah’ın adı anıldığında yürekleri titrer, kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğunda bu onların imanlarını arttırır. Onlar yalnızca rablerine güvenirler Namazlarını özenle kılarlar, kendilerine verdiğimiz şeylerden bir kısmını Allah yolunda harcarlar.

Bir takım tasavvufa mensup kimseler sadece bu ayetleri cezbeye delil olarak aktarırlar. Mesela Genç Hoca isminde siz vahhabisiniz, haricisiniz, mealcisiniz gibi ithamlarla tarikatlara ait bütün sapkınlıkları ve çirkinlikleri savunma ihtiyacından dolayı adeta zırva tevil kaldırmaz sözünün muktezasından bi haber bu sarıklı hoca, videosunda aktardığı geğirmeli haykırmalı sofinin cezbesine yine bu ayetin mealiyle meşruiyyet kazandırmaya çalışmaktadır. İşlerine gelmeyen hususlarda ayetleri mealiyle red eden ve sırf meal üzerinden hüküm verenleri pis bir uslüpla karalayan bu ehli sünnet görünümlü tipler tesbit edebildiğim bu hususta ve türbe mevzusu bağlamında kınadıkları şekilde salt mealle kendi sapkınlıklarına cevaz çıkartmaya çalışmaktadırlar! Gelelim bu ayeti İbn Kesir –rahimehullah-ın tefsirinden okuyalım. (İbn Kesirden nakletmek istediğim ibare Zümer Suresi 23. Ayetin dahilindeymiş ama burada da bu mezkur ayet geçtiğinden silip baştan yazmaya gerek duymadım.) Kendisi şöyle diyor;

الثَّالِثُ: أَنَّهُمْ يَلْزَمُونَ الْأَدَبَ عِنْدَ سَمَاعِهَا، كَمَا كَانَ الصَّحَابَةُ، رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ عِنْدَ سَمَاعِهِمْ كَلَامَ اللَّهِ مِنْ تِلَاوَةِ رَسُولِ اللَّهِ ﷺ تَقْشَعِرُّ جُلُودُهُمْ، ثُمَّ تَلِينُ مَعَ قُلُوبِهِمْ إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ. لَمْ يَكُونُوا يتصارخُون وَلَا يَتَكَلَّفُونَ مَا لَيْسَ فِيهِمْ، بَلْ عِنْدَهُمْ مِنَ الثَّبَاتِ وَالسُّكُونِ وَالْأَدَبِ وَالْخَشْيَةِ مَا لَا يَلْحَقُهُمْ أَحَدٌ فِي ذَلِكَ؛ وَلِهَذَا فَازُوا بالقِدح المُعَلّى فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ.

‘’Zikri işitmede edebe riayet ederler. Nasıl ki sahabe –radıyallahu anhum- Rasulullah’ın Kur’an tilaveti esnasında tüyleri diken diken olur sonra kalpleri zikir neticesinde yumuşacık olur tıpkı böyledir. Sahabe asla –zikir veya Kur’an tilaveti- esnasında haykırıp bağırmazlardı ve kendilerine ait olmayan ahvali varmış gibi göstermezlerdi. Bilakis kendileri, sükunet, edeb ve Allah korkusuyla haşır neşirdi yine kendileri gibi bu hasletlere kimse vasıl olamamıştır. Bu yüzden dünyada ve ahirette yüksek dereceleri kazanmaya muvaffak olmuşlardır.’’

İbn Kesir –rahimehullah- bu cümlelerle ayeti tefsir ettikten sonra konu dahilinde ilk başta naklettiğimiz Katadenin rivayetini nakleder. Buradan anlaşılıyor ki bağırıp-haykırmalı, bayılmalı cezbe dedikleri hal kendisi nezdinde mezmumdur!

Yine Zümer Suresinin 23. Ayetinde, meşhur müfessirlerden Beğavi –rahimehullah- bu konu başlığında zikrettiğimiz Esma’nın –radıyallahu anha- ve Katadenin rivayetlerini aktarıp yine meşhur sahabi Abdullah bin Ömer bin Hattab’ın –radıyallahu anhu- bu cezbeliler hakkında söylediği sözleri aktarır;

حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الْجُمَحِيُّ أَنَا ابْنُ عُمَرَ: مَرَّ بِرَجُلٍ مِنْ أَهْلِ الْعِرَاقِ سَاقِطًا فَقَالَ: مَا بَالُ هَذَا؟ قَالُوا: إِنَّهُ إِذَا قُرِئَ عَلَيْهِ الْقُرْآنُ أَوْ سَمِعَ ذِكْرَ اللَّهِ سَقَطَ، قَالَ ابْنُ عُمَرَ: إِنَّا لِنَخْشَى اللَّهَ وَمَا نَسْقُطُ! وَقَالَ ابْنُ عُمَرَ: إِنَّ الشَّيْطَانَ لَيَدْخُلُ فِي جَوْفِ أَحَدِهِمْ، مَا كَانَ هَذَا صَنِيعَ أَصْحَابِ مُحَمَّدٍ ﷺ

İbn Ömer bir yerden geçerken Iraklı birinin düşüp bayılmış olduğunu gördü ve bu adamın nesi var diye sordu. Kendisine bu adam Kur’an okunduğunu veya Allah’ın zikrini duyduğu zaman işte böyle düşüp kalıyor dendi. Bunun üzerine İbn Ömer –radıyallahu anhu-; Bizde Allahtan korkuyoruz ama bu halleri yaşamıyoruz dedi ve ekledi;

Kişinin içine şeytan giriverir –ve bu tarz haller yaşar-. Ashabı Muhammed ﷺ asla böyle durumlara düşmezdi. Dedi

Yine bu Beğavi tefsirinde bu rivayetin akabinde tabiinden İbn Sirin’e ait şu rivayet mevcuttur; Kendisine Kur’an okunduğu zaman sara hastası gibi titreyerek ve sarsılarak yere düşen ve kendinden geçen bir şahıs hakkında İbn Sirin –rahimehullah- şunu demiştir;

بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ أَنْ يَقْعُدَ أَحَدُهُمْ عَلَى ظَهْرِ بَيْتٍ بَاسِطًا رِجْلَيْهِ ثُمَّ يُقْرَأُ عَلَيْهِ الْقُرْآنَ مِنْ أَوَّلِهِ إِلَى آخِرِهِ، فَإِنْ رَمَى بِنَفْسِهِ فَهُوَ صَادِقٌ

'’Alın bu adamı evin çatısının kenarına çıkarın ayakları da aşağı sarksın sonra baştan sona bu adama Kur'’an okunsun, neticede eğer kendini aşağı atarsa davasında sadıktır!

Yine Zümer Suresinin 23. Ayetine dair beyanı İmam Alusinin –rahimehullah- tefsiriyle mütalaa etmek istersek kendisi de hakeza, Allahın veli kullarının ayette geçtiği üzere zikir esnasında yaşadığı ahvali zikrederken, bazı kimselerde görülen; Şedid bir şok çarmasıya bağırıp bayılma, tevacüd(cezbelenme), el çırpma veya şaplatma gibi günümüzde cezbe olarak nitelenen bu ahvali evliyadan nefyeder ve akabinde burada da naklettiğimiz sahabenin ve selefin rivayetlerini burada zikreder. Sonra bu cezbe halinin tasavvuf ehlinde görüldüğünden bahseder ve tarikat meşayıhının bu halin mahiyetini ve ayetin bizzat zemmetmediğini belirtir.

En son ise İbn Sirin’in sözüne binanen bu cezbe olayının hapşurmak gibi gayrı ihtiyarı oluşu düşünülürse bu hale bu şarta binaen düşenlere itiraz edilememelerini açıklar. Benzer bir manada Şeyhülislam İbn Teymiyyenin de zikir meclisini bidat diye sabote eden kişi bağlamında bu zikir meclisi ve vuku bulabilecek cezbe hakkında açıklama yapar. İnşaallah bu fetvayı Hatme ve Zikir Meclislerine dair konuda aktarırız.

Şimdi aynı ayeti Kurtubi tefsiriyle beraber mütalaa edelim. Yaklaşık yedi veya sekiz yerde mutasavvıf tarikatçıların fiillerini ve bidatlarını inkar eden bu allame müfessir, müteaahir-kelami/eşari metoda meyyalliğini yanı sıra sofiler bu zatı sahiplenmeye çalışır. Hatta İmam Kurtubi –rahimehullah- duasında selefi Müslümanların red ettiği ve bidat saydığı zat ile tevessül/falancanın hakkı için Allahtan istemekte de bir beis görmez. Bu yüzden tarikatçılar çok sever Kurtubiyi. Bununla beraber bu allamenin sofiler hakkında naklettiği bir fetva ve sair eleştirilerine karşı Sabuniye uyguladıkları tarifeyi mi uygularlar orası muhtemel… Şimdi bu mezkur ayette yine sahabeden ve seleften naklettiklerimizi aktardıktan sonra Ebu İmran el-Cevni’den şu kıssayı bizlerle paylaşır;

وَعَظَ مُوسَى عَلَيْهِ السَّلَامُ بَنِي إِسْرَائِيلَ ذَاتَ يَوْمٍ فَشَقَّ رَجُلُ قَمِيصَهُ، فَأَوْحَى اللَّهُ إِلَى مُوسَى، قُلْ لِصَاحِبِ الْقَمِيصِ لَا يَشُقُّ قَمِيصَهُ فَإِنِّي لَا أُحِبُّ الْمُبَذِّرِينَ، يَشْرَحُ لِي عن قلبه

‘’Musa –aleyhisselam- İsrailoğullarına bir gün bir vaaz verdi ve bu sırada adam gömleğini yırtıverdi ve Allah Musa’ya –aleyhisselam- vahyederek; o gömlekliye söyle gömleğini yırtmasın zira haddi aşan müsrifleri asla sevmem böyle yapacağına bana kalbini açsın. Buyurdu.’’

Yine İmam Kurtubi –rahimehullah- Enfal Suresinin 2. Ve 3. Ayetinde bu hususta söyledikleri de dikkate ve ibret almaya değerdir;

فَهَذِهِ حَالَةُ الْعَارِفِينَ بِاللَّهِ، الْخَائِفِينَ مِنْ سَطْوَتِهِ وَعُقُوبَتِهِ، لَا كَمَا يَفْعَلُهُ جُهَّالُ الْعَوَامِّ وَالْمُبْتَدِعَةُ الطَّغَامُ(٥) مِنَ الزَّعِيقِ وَالزَّئِيرِ وَمِنَ النِّهَاقِ الَّذِي يُشْبِهُ نِهَاقَ الْحَمِيرِ. فَيُقَالُ لِمَنْ تَعَاطَى ذَلِكَ وَزَعَمَ أَنَّ ذَلِكَ وَجْدٌ وَخُشُوعٌ: لَمْ تَبْلُغْ أَنْ تُسَاوِيَ حَالَ الرَّسُولِ وَلَا حَالَ أَصْحَابِهِ فِي الْمَعْرِفَةِ بِاللَّهِ، وَالْخَوْفِ مِنْهُ، وَالتَّعْظِيمِ لِجَلَالِهِ، وَمَعَ ذَلِكَ فَكَانَتْ حَالُهُمْ عِنْدَ الْمَوَاعِظِ الْفَهْمُ عَنِ اللَّهِ وَالْبُكَاءُ خَوْفًا مِنَ اللَّهِ

(Zikir ve Tilavet esnasında ayette mezkur ahval) işte bu arif billah’ın ve Allah’tan korkanların özelliğidir. Bidatçı, cahil, rezil avamın zikir esnasında bağırmaları, hayvan gibi kükremeleri hatta eşek gibi anırmaları bu vasıflara dahil değildir. Kim bu zemmedilen hasletlerin vecd veya huşunun ta kendisi olduğunu iddia ederse, bunlara; Bu bağırmaların veya kükremelerinle Rasulullah ﷺ’ın ve ashabının marifetullah hususunda, Allahtan korkmalarında ve O’nu taziminde asla onlara yetişemezsin. Bununla beraber ashabı kiramın vaaz sırasında ki hali, Allahın mesajını idrak etmek ve Allah korkusundan ağlamaktı.

Bu sözün üzerine –Kurtubinin sözü olması hasebiyle- ilave bir cümle kurmayacağım. Bu konuda şimdilik tesbit edebildiğim fetvalar ve ahkam bu naklettiklerimden ibarettir ve gayet derecede bir sofiyi –eğer istidadı varsa- sorgulamasına bir nebze olsun; Nasıl bir tarikata denk geldik biz aga? Diye düşünebilmesine vesile olacaktır.

Cezbe mefhumunun hakikatini burda noktanlandırmakla beraber Rabıta denen bidatin mübah sayılabilecek yanlarını zikretmiştik. Daha sonra Şeyhe inen nurun içine çekip ruhen terakki eylendiğine dair iddiayla yapılan bu yogatik bidatı ve aslı-hakikatı olmayan hurafeyi tenkid etmiştik. Buna rağmen ibadet sayılmamasına dair hüsnü zanna binaen bu çeşit bir rabıta cinsini şirk olarak nitelememekle beraber şeytanlara cezbe bağlamında kapı açtığını kesinlikle ikrar etmeliyim.

Bu rabıta konusunu da şirk ve bidat yönleriyle ele alarak burada bu mevzununu nihayete erdirmek istiyorum.
 
Üst Ana Sayfa Alt