E
Çevrimdışı
TAĞUTLARLA KARŞILAŞMA KONUSUNDA ACELEYE
KAÇILDIĞI İDDİASI
Bazı Müslüman müfekkirler ile kimi İslami cemaatler arasında şer’i yönü olmayan, Müslüman kafadan çıkmayan, objektiflikten uzak garip bir iddia dolaşmaktadır. Bu iddiaya göre, bizi savaşa sürükleyen, dilediği zaman ve dilediği şekilde savaşa son vermek için zaman ve teçhizatını belirleyen bizzat mürtedlerin kendileridir. Dolayısıyla düşmanın belirlediği zamanda savaşa girmemeli, onların isteyip de bizim istemediğimiz bir zamanda karşılaşmanın meydana gelmesine mani olmak için, otoritenin zorbalıklarına tahammül etmeliyiz.
Şüphesiz bu düşünce, fikir olarak güzeldir. Çünkü savaş meydanında
zaferin elde edilmesini ve düşmanın hezimete uğramasını sağlayan etkenlerden biri de, savaşın uygun bir zamanda yapılmasıdır. Ancak, bu düşünce doğru esaslara dayanmamaktadır. İslami hareketin hedefine ulaşmasını engelleyen asıl neden, savaş tarihini kendisinin belirlememesi midir? Cihadi olsun veya olmasın hareketlerle, mürted otoriteler arasında meydana gelen çarpışmaların bu düşünce ve hareket çevrelerini böyle bir neticeye sevketmesi doğru mudur?
Öncelikle şunu söylemeliyim ki, tağutların, istedikleri vakitte, herhangi bir hareketi savaşa sürüklemeleri hiç meydana gelmiş değildir. Yine cemaatlerle tağutlar arasında meydana gelen savaşlarda, cemaatlerin hezimete uğramalarının sebepleri, savaş takviminin yanlış saptanması da değildir.
Çünkü tağutlar, kendileriyle bu hareketler arasında hangi savaş meydana gelmiş ise herkese bütün avazıyla şu iki şeyi ilan etmiştir: Korku ve dostlarından yardım beklediğini. Ancak sonunda neticenin lehlerine dönüşmesiyle ümmete karşı kötülük ve kinlerini yayabilmiş; elde ettikleri ani zaferleri cahiliyenin köklü olma yalanına dayandırmış ve İslam’ın devlet ve ümmet anlayışını zayıflatma teşebbüsünde bulunabilmişlerdir. Evet, bu hareketlerin
hezimete uğraması İslam için korkunç bir şey olmuştur. Ancak bu hezimetin sebebi, tağutların belirledikleri vakitte savaşın olması değildir.
İster bid’at ehli olsun ister sünni, İslam’ı temsilen ortaya çıkan ve eylemlerinden çok çeşitli tecrübeler edindiğimiz hareketleri iki başlık altında özetlememiz mümkündür. Şöyle ki:
Siyasi Hareketler: Bunlar, tağutları ortadan kaldırıp yok etmek için tek şer’i yol olarak cihadı görmeyen hareketlerdir. Ki, bid’atçı İhvan-ı Müslimin, Hizbü’t-Tahrir, Tebliğ Cemaati ve diğer ıslahatçı cemaatlerden, sözde selefiliğe davet edenlere kadar bir çok cemaat ve örgüt bu kabildendir.
Savaş Yanlısı Hareketler: Bunlara göre tağutları yok etmenin tek şer’i yolu savaştır. Bu hareketin içinde de sünni ve bid’atçı olan değişik cemaatler yer almaktadır.
Tağutlara karşı yapılan cihadi eylemler konusunda acele edildiğini savunanların ileri sürdükleri tecrübelerden bazıları siyasi hareketlere, bazıları da savaş yanlısı olan hareketlere ait olan tecrübelerdir.
Halbuki siyasi hareketleri ve onların başlarına gelenleri delil olarak
göstermek, batıl bir delillendirmedir. Çünkü bu cemaatlerin ne zihniyetlerinde ve ne de programlarında, tağutlarla karşılaşmak ve muharebe etmek, savaş için hazırlıklı olmak, silahların çeşitlerini ve savaş tekniklerini öğrenmek
yoktur.
Savaş yanlısı hareketlere gelince; doğrusu, bu cemaatler kendileri
meydana çıkmış ve işe başlamışlardır. Yoksa tağutlar, bunları harekete geçirip ayaklandırmış değildir. Şeriatın bu iddiaya bakış açısına gelince, bu mürtedler hakkındaki şer’i hükümlerin tatbiki ile ilgili din anlayışını arzetmeden önce, günümüz müfekkirlerini, Allah’ın ve Rasulü’nün Sallallahu Aleyhi ve Sellem kastettiklerini anlamaktan alıkoyan, zihinlerindeki yeni bir engeli açıklamak mecburiyetindeyim...
KAÇILDIĞI İDDİASI
Bazı Müslüman müfekkirler ile kimi İslami cemaatler arasında şer’i yönü olmayan, Müslüman kafadan çıkmayan, objektiflikten uzak garip bir iddia dolaşmaktadır. Bu iddiaya göre, bizi savaşa sürükleyen, dilediği zaman ve dilediği şekilde savaşa son vermek için zaman ve teçhizatını belirleyen bizzat mürtedlerin kendileridir. Dolayısıyla düşmanın belirlediği zamanda savaşa girmemeli, onların isteyip de bizim istemediğimiz bir zamanda karşılaşmanın meydana gelmesine mani olmak için, otoritenin zorbalıklarına tahammül etmeliyiz.
Şüphesiz bu düşünce, fikir olarak güzeldir. Çünkü savaş meydanında
zaferin elde edilmesini ve düşmanın hezimete uğramasını sağlayan etkenlerden biri de, savaşın uygun bir zamanda yapılmasıdır. Ancak, bu düşünce doğru esaslara dayanmamaktadır. İslami hareketin hedefine ulaşmasını engelleyen asıl neden, savaş tarihini kendisinin belirlememesi midir? Cihadi olsun veya olmasın hareketlerle, mürted otoriteler arasında meydana gelen çarpışmaların bu düşünce ve hareket çevrelerini böyle bir neticeye sevketmesi doğru mudur?
Öncelikle şunu söylemeliyim ki, tağutların, istedikleri vakitte, herhangi bir hareketi savaşa sürüklemeleri hiç meydana gelmiş değildir. Yine cemaatlerle tağutlar arasında meydana gelen savaşlarda, cemaatlerin hezimete uğramalarının sebepleri, savaş takviminin yanlış saptanması da değildir.
Çünkü tağutlar, kendileriyle bu hareketler arasında hangi savaş meydana gelmiş ise herkese bütün avazıyla şu iki şeyi ilan etmiştir: Korku ve dostlarından yardım beklediğini. Ancak sonunda neticenin lehlerine dönüşmesiyle ümmete karşı kötülük ve kinlerini yayabilmiş; elde ettikleri ani zaferleri cahiliyenin köklü olma yalanına dayandırmış ve İslam’ın devlet ve ümmet anlayışını zayıflatma teşebbüsünde bulunabilmişlerdir. Evet, bu hareketlerin
hezimete uğraması İslam için korkunç bir şey olmuştur. Ancak bu hezimetin sebebi, tağutların belirledikleri vakitte savaşın olması değildir.
İster bid’at ehli olsun ister sünni, İslam’ı temsilen ortaya çıkan ve eylemlerinden çok çeşitli tecrübeler edindiğimiz hareketleri iki başlık altında özetlememiz mümkündür. Şöyle ki:
Siyasi Hareketler: Bunlar, tağutları ortadan kaldırıp yok etmek için tek şer’i yol olarak cihadı görmeyen hareketlerdir. Ki, bid’atçı İhvan-ı Müslimin, Hizbü’t-Tahrir, Tebliğ Cemaati ve diğer ıslahatçı cemaatlerden, sözde selefiliğe davet edenlere kadar bir çok cemaat ve örgüt bu kabildendir.
Savaş Yanlısı Hareketler: Bunlara göre tağutları yok etmenin tek şer’i yolu savaştır. Bu hareketin içinde de sünni ve bid’atçı olan değişik cemaatler yer almaktadır.
Tağutlara karşı yapılan cihadi eylemler konusunda acele edildiğini savunanların ileri sürdükleri tecrübelerden bazıları siyasi hareketlere, bazıları da savaş yanlısı olan hareketlere ait olan tecrübelerdir.
Halbuki siyasi hareketleri ve onların başlarına gelenleri delil olarak
göstermek, batıl bir delillendirmedir. Çünkü bu cemaatlerin ne zihniyetlerinde ve ne de programlarında, tağutlarla karşılaşmak ve muharebe etmek, savaş için hazırlıklı olmak, silahların çeşitlerini ve savaş tekniklerini öğrenmek
yoktur.
Savaş yanlısı hareketlere gelince; doğrusu, bu cemaatler kendileri
meydana çıkmış ve işe başlamışlardır. Yoksa tağutlar, bunları harekete geçirip ayaklandırmış değildir. Şeriatın bu iddiaya bakış açısına gelince, bu mürtedler hakkındaki şer’i hükümlerin tatbiki ile ilgili din anlayışını arzetmeden önce, günümüz müfekkirlerini, Allah’ın ve Rasulü’nün Sallallahu Aleyhi ve Sellem kastettiklerini anlamaktan alıkoyan, zihinlerindeki yeni bir engeli açıklamak mecburiyetindeyim...