Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

SORUMLULUĞUN KALKMASININ VE MAZERET SAHİPLERİNİN SEVABI HAK ETMELERİNİN ŞARTLARI

E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
SORUMLULUĞUN KALKMASININ VE MAZERET SAHİPLERİNİN SEVABI HAK ETMELERİNİN ŞARTLARI


Allahu Teala şöyle buyurur: “Allah ve Rasulü’ne karşı samimi oldukları takdirde, zayıflara, hastalara ve (savaşta) harcayacak bir şey bulamayanlara günah yoktur. Zira iyilik edenlerin aleyhine bir yol (sorumluluk) yoktur. Allah çok bağışlayan ve çok esirgeyendir. Kendilerine binek sağlaman için sana geldiklerinde; ‘Sizi bindirecek bir binek bulamıyorum’ deyince, harcayacak bir şey bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözleri yaş dökerek dönen kimselere de (sorumluluk yoktur).”[1184]

Allah Subhanehu ve Teala, özür sahiplerinden sorumluluğun kalkmasını bu ayette iki şarta bağlamıştır:
1- “Allah ve Rasulü’ne karşı samimi oldukları takdirde”, dolayısıyla ilk şart; samimiyettir.
2- “Zira iyilik edenlerin aleyhine bir yol (sorumluluk) yoktur.” Bu ise kötülüğün zıddı olan iyiliktir ve ikinci şarttır.


İbn-i Kesir Rahimehullah şöyle der: “Savaşa katılmayıp oturmaları sebebi ile, halk arasında kötü söylentiler çıkarmayıp morallerini bozmadıkları ve iyilik yapmaya çalıştıkları sürece bu kişiler üzerine bir sorumluluk yoktur.”


Kurtubi Rahimehullah şöyle der: “Allah ve Rasulü’ne karşı samimi oldukları takdirde”, yani hakkı bilip onun ehlini sevdikleri ve düşmanlarına buğzettikleri sürece bunlara sorumluluk yoktur. Alimler, Allahu Teala’ya karşı samimi olmanın, Tevhid akidesinde ihlaslı olmak, Allahu Teala’yı uluhiyyet nitelikleriyle nitelemek, eksikliklerden tenzih etmek, sevdiği şeyleri sevmek ve nefret ettiği şeylerden de nefret etmek olduğunu söylerler.


Rasul’e Sallallahu Aleyhi ve Sellem karşı samimi olmanın ise, Rasul’ün Sallallahu Aleyhi ve Sellem peygamberliğini tasdik etmek, emir ve yasaklarına itaat etmek, dostlarına dost ve düşmanlarına düşman olmak, O’na saygı duymak, O’nu ve ehli beytini sevmek, sünnetine saygı duymak, ölümünden sonra sünnetine sarılarak ve öğrenerek onu yaşatmak, sünnetini savunmak, yaymak, ona çağırmak ve güzel ahlakı ile ahlaklanmak olduğunu söylerler.”[1185]


Cihad amelinde ise bu söylenenleri pratiğe dökerek şöyle anlatmak mümkündür; cihad konusunda özür sahiplerinin şunları yerine getirmeleri üzerlerine vaciptir:


1- Niyette İhlaslı Olmak ve Doğruluk:


Kişi Allahu Teala’nın, “Gözlerinden yaşlar dökerek geri dönenler” diye nitelediği insanlar gibi, cihadı içten ve samimi olarak arzu etmelidir. Gerçek şu ki, mazeretten dolayı cihada katılmayıp içinden de bunu geçirmeyen kişinin münafık olmasından endişe edilir. Nitekim Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “Kim savaşmadan veya savaşmayı içinden geçirmeden ölürse nifaktan bir şube üzere ölür.”[1186]
Niyet, kalp amellerindendir. Doğru bir amelden önce mutlaka doğru ilmin olması gerekir. Burada kastedilen ilim, özürlünün (ayrıca gazinin) mücahidlerin neden cihad ettiğini, davalarının haklılığını ve düşmanlarının batıl yolda olduklarını bilmesidir. Bu kaçınılmaz bir gerekliliktir. Buhari, Sahih’inin İlim Bölümü’nde “Söz ve Amelden Önce İlmin Olması” babında bu konudaki delilleri almıştır.

2- Dua:



Mazeret sahiplerinin mücahid kardeşlerine yapacağı en büyük yardımlardan biri, zafer kazanmaları ve düşmanlarının yenilmesi için dua etmektir. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “Zayıflarınızdan başkasıyla mı yardım görüyorsunuz ve rızıklanıyorsunuz (sanıyorsunuz)?”[1187]


Nesai, sahih bir sened ile Mus’ab bin Sad bin Ebi Vakkas’tan Radıyallahu Anhu şöyle rivayet eder: “Bir defasında babasının diğer sahabelere nazaran daha faziletli olduğunu söylemişti. Bunun üzerine Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle demiştir: Şüphesiz Allah, bu ümmete zayıfları sebebiyle yardım eder. Bu onların dua etmesi, namaz kılması ve ihlasları sebebiyledir.”


İbnu’l-Kayyim Rahimehullah, bir kasidesinde şöyle der:
“Dine yardım etmek gerekli bir farzdır, kifaye olarak değil, farz-ı ayndır.
Elle, güç yetmezse dille, bu da olmazsa, gönülden yöneliş ve dua ile.
Bu da yoksa, vallahi, hardal tanesi kadar iman olmaz, ey imanın destekleyicisi!
En güzel sorumlu olarak hayatınla, ey şanı büyük, yüzünün nuru ile destekle!”

3- Allah Yolunda Harcamak:


Fakir olmayan mazeret sahiplerinin mal ile cihad etmeleri vaciptir. Savaşçıları donatarak, mal, silah ve yiyeceklerle destekleyerek, mücahidlerin, şehitlerin ve esir düşenlerin ailelerini koruyup kollayarak bu görevlerini yerine getirmeleri gerekir. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “Kim savaşmazsa veya bir savaşçıyı donatmazsa ya da savaşçının ailesine iyi bir şekilde bakmazsa, kıyamet gününden önce Allah ona büyük bir bela verir.”[1188]


Hadis, büyük bir tehdit içermektedir. Malı olduğu halde canı ile savaşmasına engel bir özrü olan kişi, savaşçıları donatarak ve aileleri gözetip kollayarak onun bedelini yerine getirmesi gerekir. Bu onun için güzel bir ecir olur. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem[1189]


Cihadın farz oluşu konusunda İbn-i Hacer Rahimehullah şöyle der: “Gerçek şu ki el ile, dil ile, mal ile veya kalp ile her Müslümanın kafirlere karşı cihad etmesi farzdır. En doğrusunu Allahu Teala bilir”[1190]
şöyle buyurur: “Allah yolunda kim bir savaşçıyı donatırsa, kendisi savaşmış olur. Kim bir savaşçının ailesine iyi bakarsa, kendisi savaşmış olur.” 4- Cihad İçin Çağrı ve Propaganda Yapmak:


Mücahidlerin davalarının hak olduğu ve desteklenmesinin gerektiği, müşriklerin yollarının batıl olduğu ve Müslümanlara karşı işledikleri cinayetlerin, İslam aleminin hemen her yerinde Müslümanları İslam’dan uzaklaştırmak için düzenlenen şeytanca planların insanlara duyurulması ve onlara nasıl karşı konulacağının anlatılması da cihadın bir şeklidir. Bu davet ve propaganda faaliyeti her Müslümanın, özellikle fakirlik, hastalık gibi mazeretleri olan Müslümanların bile yapabileceği bir iştir. Bu da “Müşriklere karşı mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihad edeniz”[1191] emri kapsamına girer.


Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem şairlerinden Hassan bin Sabit Radıyallahu Anhu, Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem emri ile müşrikleri kötüler ve karalardı. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona şöyle derdi: “Ey Hassan, Allah’ın Rasulü adına cevap ver. Allah’ım onu Ruhu’l-Kudüs ile destekle.”[1192] Başka bir rivayette ise Hassan’a Radıyallahu Anhu; “Onlara hakaret et ve onları küçümse, Cebrail seninle beraberdir”[1193] buyurmuştur.

5- Mü’minleri Cihada Teşvik Etmek:



Cihada katılamayan kişiler, başkalarını cihada katılmaya teşvik etmelidirler. Allahu Teala şöyle buyurur:
“Artık Allah yolunda savaş. Sen kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın.

Mü’minleri de teşvik et.”[1194]

“Ey peygamber, müminleri savaşa teşvik et.”[1195]

Savaşa katılabilen ve katılamayan her Müslümanın, mü’min kardeşlerini müşriklere karşı savaşa teşvik etmesi vaciptir. Bugün bu ayetler ile amel etmeye en fazla bizim ihtiyacımız bulunmaktadır. Bu davette ve teşvikte Allah’ın izni ile büyük ecir vardır. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “Kim bir iyiliğe teşvik ederse, onu işleyenin ecri gibi ecir alır.”[1196]

6- Müslümanlara ve Mücahidlere Karşı Samimi Olmak ve Onlar İçin Nasihatte Bulunmak:


Bunun sayılamayacak kadar şekilleri ve çeşitleri vardır. Zararlarından korunmaları için müşriklerin haberlerini ve planlarını Müslümanlara iletmek gibi. Bunun bir örneği Kur’an-ı Kerim’de şöyle geçer:


“Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam geldi: “Ey Musa! İleri gelenler seni öldürmek için aralarında görüşüyorlar. Hemen uzaklaş. Şüphesiz ben sana öğüt veriyorum” dedi.”[1197]
Bu ayet, kafirlerin Müslümanlara kurduğu tuzaklar ve hazırladığı komplolar konusunda bir uyarıdır. Mücahide karşı samimi olmanın şekillerinden biri de, düşmanından korunma yolunu ona göstermek, ihtiyacı varsa mümkün olduğu kadar ona yardım etmektir. Ayrıca yine düşmanla savaşlarında kendilerine yardımcı olacak her türlü bilgi ve beceriyi mücahidlere sunmak ve sırlarını gizlemek de bu samimiyetin örneklerindendir.


Mürtedlere karşı cihaddan sözederken İbn-i Teymiye Rahimehullah şöyle der: “Bu konuda her Müslümanın gücü yettiği kadar Müslümanlara yardımcı olması gerekir. Onların haberlerini bilen bir Müslümanın, bunu gizlemesi caiz olmaz. Onların iç yüzlerini ve durumlarını Müslümanların bilmesi için onlarla ilgili bildiği şeyleri Müslümanlara açıklaması ve bildirmesi vaciptir. Allahu Teala’nın ve Rasulü’nün Sallallahu Aleyhi ve Sellem emrettiği şekilde onlara karşı ayaklanılması konusunda susmak ve onlara yardımda bulunmak hiçbir Müslüman için helal olmaz. Allah ve Rasul’ünün emrettiği şeyleri yerine getirmeyi yasaklamak da caiz olmaz. Çünkü bu, Allah yolunda cihad, emri bi’l-ma’ruf ve nehyi ani’l-münker’in en önemli bölümlerindendir. Allahu Teala şöyle buyurur:

“Ey Peygamber! Kafirlere ve münafıklara karşı cihad et; onlara karşı sert davran.
Varacakları yer cehennemdir, ne kötü dönüştür.”[1198]

Mürtedler ise ya kafirlerdir veya münafıklardır.”[1199]


7-Müşriklere Yardım Etmemek ve Onlardan Uzaklaşmak:


Bir mazeret sebebiyle müşriklerle yaşayan kişinin elinden geldiği kadar onlardan uzak durmaya çalışması ve onlarla mücadele etmesi gerekir. Nuaym bin Mes’ud’un Radıyallahu Anhu Ahzab günü müşrikler ve Hendek günü de Beni Kureyza’ya karşı yaptığı gibi. Ve yine Firavun ailesinden mü’min olan adamın yaptığı da bu meseleye bir örnektir. Allahu Teala şöyle buyurur:

Firavun ailesinden olup da, iman ettiğini gizleyen bir adam dedi ki: “Rabbim Allah'tır diyen bir adamı mı öldüreceksiniz? Oysa O, size Rabbinizden belgelerle gelmiştir. Eğer yalancıysa, yalanı kendisinedir. Eğer doğru sözlü ise, sizi tehdit ettiklerinin bir kısmı başınıza gelebilir. Şüphesiz Allah, haddi aşan, yalancı kimseyi doğru yola eriştirmez.”[1200]


Müşriklere yardım etmemek, hiçbir şekilde onları Müslümanlara karşı desteklememeyi gerektirir. Çünkü böyle bir şey, sahibini küfre götürebilir. Allahu Teala şöyle buyurur:

“Kim onları dost edinirse, onlardan olur.”[1201]

Bu şekilde mazeret sahipleri ve başkaları için cihad alanlarının çok olduğu görülmektedir. Cihad davasına hizmet etmek için bunların yararları da büyüktür. Dua, mali infak, propaganda, mü’minleri savaşa teşvik etmek, Müslümanlara karşı samimi olmak ve onlara nasihat etmek, müşriklerin moralini bozmak ve onlardan uzaklaşmak bu alanlardan bazılarıdır. Mazeret sahiplerinden olan herkesin, gücü oranında bu işleri yerine getirmeleri üzerlerine vaciptir. Bunun dışında Allahu Teala onlardan sorumluluğu kaldırmıştır. Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurur:

“Allah ve Rasulü’ne karşı samimi oldukları takdirde, zayıflara, hastalara ve (savaşta) harcayacak bir şey bulamayanlara günah yoktur. Zira iyilik edenlerin aleyhine bir yol (sorumluluk) yoktur. Allah çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.”[1202]



SONUÇ

Allahu Teala şöyle buyurur: “And olsun ki biz, peygamberlerimizi belgelerle gönderdik. İnsanların doğru hareket etmeleri için peygamberlere kitap ve ölçü indirdik. Pek sert olan ve insanlara bir çok faydası bulunan demiri var ettik. Bu, Allah'ın, dinine ve peygamberlerine görmeksizin yardım edenleri meydana çıkarması içindir. Doğrusu Allah kuvvetlidir, güçlüdür.”[1203]


Ayet, hakkın ancak kuvvet ile ayakta durabileceğini belirtmektedir. Bu ayet ile ilgili olarak İbn-i Teymiye Rahimehullah şöyle der: “Din, ancak kitap, mizan ve demir ile ayakta durur. Kitap yol gösterir, demir ise onu destekler.”[1204] Bu nedenle Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Allah’ın dini için yardım istiyordu: “De ki: "Rabbim! Beni dahil edeceğin yere hoşnutluk ve esenlikle dahil et; çıkaracağın yerden de hoşnutluk ve esenlikle çıkar. Katından beni destekleyecek bir kuvvet ver.”[1205]
Bu dini ve ehlini cihad korur. Müslümanlar cihadı terkederse, i’yne ile alışveriş hadisinde belirtildiği gibi, Allahu Teala onlara zilleti musallat eder. Cihad yolu, cemaat oluşturmakla başlar. Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem sünneti ve siyreti budur.
Bunu Haris el-Eş’ari’den rivayet edilen şu hadiste açıkça şöyle belirtir: “Allah’ın bana emrettiği beş şeyi ben de size emrediyorum: Cemaat, dinlemek ve itaat etmek, hicret ve cihad.”[1206]

Evet, cihad yolu cemaat oluşturmakla başlar. Cihadın kendisi de bu cemaati ve dinini korumak içindir. Allahu Teala şöyle buyurur:

“Eğer Allah’ın insanları birbirleriyle defetmesi olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı.”[1207]

“Eğer Allah insanların bazısını bazısı ile defetmeseydi, içlerinde Allah’ın ismi çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler çoktan yıkılırdı.”[1208]


Bu dine ve Müslümanlara gelecek zararlar ve bozukluklar cihad ile önlenir.
Şüphesiz Allahu Teala yolunda cihad etmek, dünyada izzet ve üstünlüğün yoludur. Ahirette ise mutlu olmanın yoludur. Bunlar, Allahu Teala’nın “De ki: Bize ancak iki güzelin birini (zaferi ve şehidliği) gözetleyebilirsiniz..”[1209] buyruğunda belirtilen iki güzellerdir. Allahu Teala, hak dini olan İslam’ın batıl bütün dinlerden üstün olmasını ister.
“O (Allah), müşrikler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için Rasulü’nü hidayet ve hak din ile gönderendir.”[1210]

Allahu Teala cihadı dinin açığa çıkarılması için bir vesile kılmıştır:


Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.”[1211]

Cihad, İslami amellerin zirvesidir. Allahu Teala’ya kulluk yapmanın en üstün mertebesidir. Cihadda Allah rızası için, ona itaat ederek canı feda etmek vardır. Bunun ötesinde ne olabilir ki? Bundan daha ileri olarak Allahu Teala’ya hangi kulluk yapılabilir ki? Cihad, Allahu Teala’nın, yeryüzünde saldırıya ve işgale uğrayan ilahlığını savunmaktır. Allahu Teala’dan başka ilah olmaması ve kendisinden başka tapılan ilahların olmaması için savaşmaktır.

Allahu Teala, “Gökte de, yerde de ilah O’dur”[1212] buyurmaktadır. Her ikisinde de mabud olan O’dur. Kim O’nun uluhiyetine saldırırsa, Rabbimize yardım olarak onunla savaşırız. Rabbimiz olan Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:

Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.”[1213]

Hiçbir fitne kalmaması için ve dinin tamamının Allahu Teala’nın olması için O’nun yolunda cihad ederiz.

İslam’dan başka sistemler ile yöneten ve hükmeden mürted yöneticilere karşı cihad etmek, zamanımızda bütün Müslümanlar üzerine farz-ı ayn olan bir cihaddır. Cihad ile ilgili esaslar bölümünde belirttiğimiz gibi, bu mürtedler ile yapılacak olan cihad, Yahudiler, Hristiyanlar ve müşrikler gibi asli kafirler ile savaştan önce gelir. Çünkü bunlar hem mürted hükmündedirler ve hem de en yakınımızda olan düşmanlar hükmündedirler. Her iki sebep de cihada onlardan başlamayı gerektirir. Onlara karşı cihad etmek, Müslümanların ana sermayesini korumaktır.

Kendisinden sonra gelen halifelerden farklı olarak Ebu Bekir Radıyallahu Anhu, İslam’ın ana sermayesini korumak için mürtedler ile savaşma meziyetine sahip olmuştur.

Ebu Hureyre Radıyallahu Anhu şöyle rivayet eder: “Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a yemin ederim ki Ebu Bekir halife olmasaydı, ondan sonra kimse Allah’a ibadet edemezdi.”[1214]


İbn-i Asakir şöyle rivayet eder: “Adem’in soyundan, Nebi ve Rasullerden sonra Ebu Bekir’den daha faziletli kimse gelmemiştir. Dinden dönme günü Ebu Bekir peygamberin yaptığını yapmıştır.” Bu nedenle Suyuti’nin söylediği gibi, Ebu Bekir Radıyallahu Anhu
“Nevevi Tehzib’de şöyle der: Ashabımız, Ebu Bekr’in ilmi hakkında Buhari ve MÜslim’de yer alan ve meşhur olan şu sözünü delil gösterirler: “Vallahi namaz ile zekatın arasını ayıranla mutlaka savaşacağım. Zira zekat malın hakkıdır. Allah’a yemin olsun ki, Rasulullah’a Sallallahu Aleyhi ve Sellem ödüyor oldukları bir oğlağı bile bana vermeyi reddederlerse, ben de bunun üzerine onlarla savaşırım.” Ebu İshak Tabakat’ında bu ve başka rivayetleri delil göstererek Ebu Bekir’in Radıyallahu Anhu sahabenin en bilgini olduğunu söylemiştir. Zira mürtedler hakkında, onun dışında hiçbiri meselenin hükmünü kavrayamadılar. Kendisiyle yaptıkları tartışma sonunda doğru söylediğini anladılar ve sözünü kabul ettiler.”[1215]


İbn-i Teymiye Rahimehullah şöyle der: Sahabenin Radıyallahu Anhum tümü Ebu Bekir Radıyallahu Anhu zamanında yaşasaydı, en hayırlı amelleri, mürtedlere karşı onunla beraber savaşmak olacaktı. Öyle ki Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali Radıyallahu Anhum[1216]


Günümüzde de durum aynen böyledir. Bugün o insanlar mevcut olsalardı, İslam’ın ana sermayesini korumak için bu mürted yöneticiler ile savaşmak en hayırlı amelleri olacaktı.
Günümüzde bütün Müslümanların üzerine farz-ı ayn olan cihaddan geri kalmak, oturanlar için Allah’tan bir zillet ve rezalet cezasıdır. Allahu Teala şöyle buyurur:
“Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları geri koydu; onlara ‘Oturanlar ile (kadın ve çocuklarla) beraber oturun’ denildi. Eğer içinizde (onlar da savaşa) çıksalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları olmazdı ve mutlaka fitne çıkarmak isteyerek aranızda koşarlardı.”[1217]


Eğer Allah, onlarda bir hayır görseydi, elbette onlara işittirirdi. (Bu hallerinde) kulaklarına işittirse bile onlar, yüz çevirerek arkalarına döner (gider)lerdi.”[1218]
Cihaddan geri kalmak, cahil ve avam kişiler için büyük bir günahtır. Ancak ilim öğrenenler ve alimler için daha büyük günah ve utanç verici bir durumdur. Çünkü bunların büyük çoğunluğu hem cihaddan geri kalmakta ve hem de hakkı gizlemektedirler. Allahu Teala bunlar için şöyle buyurur:


Gerçekten, Allah'ın indirdiği Kitap’tan bir şeyi gizlemede bulunup onu az bir değere değişenler var ya, onların karınlarına tıkındıkları ancak ateştir. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları günahlardan arıtmaz. Onlara elem verici azap vardır. Onlar doğruluk yerine sapıklığı, mağfiret yerine azabı alanlardır.”[1219]


Allahu Teala, kullarından dinine yardım edecek kişileri seçer. Mekke halkı Rasulullah’ı Sallallahu Aleyhi ve Sellem yalanlayıp karşı çıkınca, kendisine yardımcı olmaları için Medine halkını bu iş için seçti. Allahu Teala şöyle buyurur:
“Kendilerine kitap, hüküm ve peygamberlik verdiklerimiz işte bunlardır. Kafirler onları inkar ederlerse, inkar etmeyecek bir milleti onlara vekil kılarız.”[1220]


Rabbin dilediğini yaratır ve seçer.”[1221]

Abdullah bin Mes’ud Radıyallahu Anhu şöyle der: “Allahu Teala kulların kalplerine baktı ve Muhammed’in Sallallahu Aleyhi ve Sellem kalbinin en iyi olduğunu gördü. Onu kendisine seçti ve risaleti vererek peygamber olarak gönderdi. Muhammed’in Sallallahu Aleyhi ve Sellem kalbinden sonra kulların kalplerine baktı. Sahabenin kalplerinin en iyi olduğunu gördü ve onları peygamberinin yardımcıları yaptı. Bu nedenle onlar, O’nun dini uğrunda savaşırlar.”[1222]


Bugün de durum aynıdır. Kim cihaddan ve Allah’ın dinine yardımdan kaçınırsa Allahu Teala bu fazilete layık olan başkalarını onun yerine gitirir:


Ey iman edenler, size ne oldu ki, “Allah yolunda, savaşa çıkın” dendiği zaman yere çöküp kaldınız? Oysa dünya hayatının geçimi ahirete göre pek az bir şeydir. Çıkmazsanız Allah size can yakıcı azapla azap eder ve yerinize başka bir millet getirir. O'na bir şey de yapamazsınız. Allah her şeye kadirdir. Eğer siz ona (Rasulullah’a) yardım etmezseniz (bu önemli değil); ona Allah yardım etmiştir. Hani kafirler onu, iki kişiden biri olarak çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; o, arkadaşına, “Üzülme çünkü Allah bizimle beraberdir” diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükunet sağlayan) emniyetini indirdi. Onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kafirlerin sözünü alçalttı.”[1223]

Allahu Teala, kendi yolunda infak etmeyenler için de şöyle buyurur:

“İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağırılıyorsunuz. İçinizden kiminiz cimrilik ediyor. Ama kim cimrilik ederse, ancak kendisine cimrilik etmiş olur. Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer O’ndan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir toplum getirir, artık onlar sizin gibi de olmazlar.”[1224]


Allahu Teala, mürtedlere karşı cihad edenlere, başkalarına vermediği bir takım özel nitelikler vermiştir:

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (şunu iyi bilsin ki) Allah öyle bir kavim getirecek ki, Allah onları sevecek, onlar da Allah’ı sevecekler. Mü’minlere karşı alçak gönüllü; kafirlere karşı şiddetli olacaklar. Allah yolunda cihad edecekler ve hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayacaklar. İşte bu, Allah’ın bir ihsanıdır ki, onu dilediğine verir. Allah ihsanı bol olan, çok iyi bilendir.”[1225]

Ebu Bekir Radıyallahu Anhu ve onunla beraber mürtedlere karşı savaşan sahabe bu niteliklere sahip olanların başında gelmekteydi. Allahu Teala şöyle buyurur:

Elif, Lam, Mim. Rum’lar mağlup oldu. En yakın yerde. Ama onlar bu yenilgilerinden sonra galip geleceklerdir.”[1226]


Bu ayetler İslam’ın başlangıcında Mekke’de indiği zaman Müslümanlar henüz çok zayıf ve azdı. Sanki bu ayetler ile Allahu Teala azlık ve zayıflıklarına rağmen, Müslümanların gözlerini dar olan alanlardan uluslararası alana çekmektedir. Böylece Müslümanlar, hangi uluslararası güçler ile aynı dönemlerde yaşadıklarını görsünler, kuvvet dengelerini, savaşlarını ve ittifaklarını tanısınlar. Çünkü İslam yerel ve bölgesel değil, evrensel bir dindir. Kendisine karşı pusuda bekleyen bu uluslararası güçler ile mutlaka bir gün yüz yüze gelecek ve hesaplaşacaktı.

Bugün bizim durumumuz da budur. Müslümanların olaylara ve vakıaya bakışı dar ve sınırlı değil, evrensel olmalıdır. Bu bakış ile Müslümanın kavrayacağı ilk şey, her zaman olduğu gibi, bu dünyada zayıflara her istediklerini uygulatmaya çalışan güçlüler ve egemenlerin olduğudur. Bu nedenle Allahu Teala “Onlara (düşmanlara) karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp, beslenen atlar hazırlayın..”[1227] buyurarak hazırlık yapmamızı emretmektedir.


Rasulullah da Sallallahu Aleyhi ve Sellem buna dikkat çekerek şöyle buyurmaktadır: “Kuvvetli mü’min, zayıf mü’minden daha hayırlı ve Allah’a daha sevimlidir.”[1228]

Bu nedenle Müslümanların bugünkü acıklı durumuna yaklaşımımız tarafsız, hassas hesaplara dayanan ve aramızdaki ihtisas sahiplerinin yaptığı planlamaya uygun bir yaklaşım olmalıdır. İfrat ve tefritten de uzak olmalıdır. Bununla bağlantılı olarak, “Şehid olmanın, bizatihi amaç değil, dini yüceltmek için istenen bir şey” olduğunu bu kitapta belirttik. Taşkın hareket etmenin kötülüğü üzerinde de durduk.
İslami kuvvet; fert, mal ve silahtır. Bunlardan fert hazırlayarak, onları bir araya getirerek, eğiterek, çarpışmaya ve cihada tevşik ederek işe başlanır. Allahu Teala, “Ey peygamber, mü’minleri savaşa teşvik et”[1229] buyurmaktadır.

Malı ve silahı fertler kendileri getirecektir. Bu kitabın birden çok yerinde belirttiğimiz gibi İslam’ın kuvvet ve heybeti, Müslümanların iman birlikteliği ile meydana gelir. Allahu Teala şöyle buyurur:


“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridir; iyiyi emreder kötülükten alıkoyarlar. Namaz kılarlar, zekat verirler, Allah'a ve Rasulü’ne itaat ederler. İşte Allah bunlara rahmet edecektir. Allah şüphesiz güçlüdür, hakimdir.”[1230]


“Kim Allah’ı, Rasulü’nü ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah’ın tarafını tutanlardır.”[1231]

“Küfredenler birbirlerinin velileridir. Bunu yapmazsanız, yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olur”[1232]

İslam’ın gücünü zayıflatmaya yol açan her şey, münker olup yasaklanması ve önlenmesi gerekir.

Cihad için fert, mal ve silah gereklidir. Cihadın fertleri, gençler ve Allah’ın yardımına mazhar olacak olan, müstaz’af konumunda olup ellerinden bir şey gelmeyen insanlardır. Gençler, İslam’ın askeri ve gücüdür. Rasulullah’a Sallallahu Aleyhi ve Sellem vahiy geldiği zaman eşi Hatice Radıyallahu Anha onu amcasının oğlu yaşlı Varaka bin Nevfel’e götürdü. Varaka ona şöyle dedi: “Bu, Allah’ın Musa’ya gönderdiği Cebrail’dir. Keşke genç olsaydım, keşke kavmin seni çıkaracağı zaman hayatta olsaydım.” Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, “Onlar beni çıkaracaklar mı?” dedi. Bunun üzerine Varaka şöyle cevap verdi: “Evet. Çünkü senin getirdiğinin benzerini getiren hiçbir kişi yoktur ki kendisine düşmanlık yapılmış olmasın. O güne yetişirsem sana elimden geldiği kadar yardım ederdim.”[1233]


İbn-i Hacer Rahimehullah şöyle der: “Varaka, sanki İslam’a davetin başladığı zaman yardım etme imkanı bulması için genç olmasını temenni etmiştir.”[1234]


Bu dinin erleri, dünyanın mal ve mülkünden payları az olan, makam, mevki ve şöhrete iltifat etmeyen güçsüzlerdir. Herakl, Ebu Süfyan’a; “Halkın eşrafı mı, zayıfları mı ona uydular?” diye sorduğunda, Ebu Süfyan, “Zayıfları” diye cevap vermiş ve bunun üzerine Herakl şöyle demişti: “Peygamberlere onlar uyarlar.”[1235]

Allahu Teala şöyle buyurur:
“Sabah akşam Rablerinin rızasını dileyerek O'na yalvaranlarla beraber sen de sabret. Dünya hayatının güzelliklerini isteyerek gözlerini o kimselerden ayırma. Bizi anmasını kendisine unutturduğumuz ve işinde aşırı giderek hevasına uyan kimseye uyma.”[1236]


İslam’ın askerleri, erleri ve koruyucuları bunlardır. Dünya saltanatına iltifat etmeyen, Allahu Teala yolunda ayakları ve başı tozlu olan, bolluk içinde lüks hayat süren zenginlerin ve egemenlerin lüks ve konforuna düşkün olmayan bu insanlar İslam’ın muhafızlarıdır.
Şüphesiz ölüm gelecektir. Bu kaçınılmazdır. Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:
“Şüphesiz sen de öleceksin. Muhakkak onlar da ölecekler.”[1237]


Allah yolunda cihad etmek, ne eceli öne alır ve ne de bir rızkı önler. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “Hiçbir nefsin, rızkını ve ecelini tüketmedikçe ölmeyeceğini Ruhu’l-Kuds bana vahyetti.”[1238]


‘Cihad ile İlgili Esaslar’ bölümünde de belirttiğimiz gibi, cihadın sadece özel kişiler veya bazı cemaatlar ile sınırlı kalmaması gerekir. Çünkü cihad, bütün Müslümanların meselesidir. Salih kişiler gibi fasık da, avam halk da cihad ile yükümlüdür. Adalet, cihadın vacip olmasının şartlarından olmadığı gibi, fasıklık da kişiden cihad görevini düşürmez.
Bu demek değildir ki, halk cahil kalsın. Aksine emr-i bi’l-maruf ve nehyi ani’l-münker Müslümanların üzerine farzdır. İmani hazırlık konusunda bugün Müslümanların içinde bulundukları acıklı durumun birinci dereceden sebebinin, Müslümanların kendileri olduğunu belirttik. Allah Teala şöyle buyurur:


Başınıza ne musibet gelirse, ellerinizle yaptıklarınız sebebiyledir”[1239]

Bu nedenle düzelmenin tekrar, bizzat nefislerden başlaması gerekir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:


“Şüphesiz bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe, Allah, onlarda bulunanı değiştirmez.”[1240]

Şüphesiz altında cihad amelinin gerçekleştirileceği sancak veya bayrağın sosyalizm, demokrasi, milliyetçilik gibi beşeri heva ve sistemlerden arındırılmış salt İslam sancağı olması gerekir. Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:

“Dikkat edin! Halis din ancak Allah’ındır”[1241]
Kafirlerden uzaklaşma ve onlardan ayrı olma konusunda Allahu Teala şöyle buyurur:

“Sizin dininiz size, benim dinim bana”[1242]
Bu, tam bir ayrılma ve uzaklaşma olup hiçbir bağı ve karışımı bulunmayan tam bir bera akidesidir.

İslam sancağının saf İslami olması gerektiği gibi, cihad liderliğinin de saf İslami olması gerekir. Çünkü cihad liderliğini cahili akılların üzerine İslami bir elbise giyen karışık anlayışlı kişilerden bir kişi veya zümre üstlendiği zaman, iş rotasından sapabilir ve çığrından çıkarılabilir. Bu kişiler arasında dini desteklemek ve Müslümanları savunmak adına çeşitli sınavlar vermiş insanlar olabilir. Ancak bu, iman ve cihad ehli tarafından anlayış ve davranışının İslami olduğu tam bilinmeyen kişilere cihad hareketinin dizginlerini vermek için yeterli değildir.


Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “Şüphesiz Allah facir bir adamla da bu dini destekler.”[1243] Kafir olduğu halde Ebu Talip, Rasulullah’ı Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mekke’de desteklemiş ve korumuştur.

Bu tavsiyeyi, mücahid kardeşlerimi, iktidar koltuklarına ulaşmak için dalgalara binmekte uzmanlaşmış olan laik partilerin adamlarından sakındırmak için yapıyorum. Bunlar, İslam dalgası güçlü olduğu zaman ona boyun eğerler.


Huzeyfe’den Radıyallahu Anhu rivayet edilen hadiste Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir kavmi şöyle nitelemektedir: “Evet, cehennemin kapısında davetçiler olacak, onların çağrılarını kabul edenler cehenneme girer.” Huzeyfe’nin, “Ey Allah’ın Rasulü, onları bize tarif et” demesi üzerine Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur; “Onlar bizdendir ve dilimizi konuşurlar.”[1244]


“Onlar bizdendir”, yani Müslüman kimliklidirler. “Dilimizi konuşurlar” yani İslam ve imandan, Kitap ve sünnetten bahsederler. Ancak kim onların dediklerini kabul eder ve kendilerine uyarsa, cehenneme atılır. Bu nedenle İslami çalışmalarda, yönetimin mutlaka tamamen İslami olması gereklidir.

Davetimizin sonu; hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.
1184] 9 Tevbe/91-92

[1185] Tefsiru Kurtubi, 8/226-227

[1186] Müslim

[1187] Buhari

[1188] Ebu Davud

[1189] Müttefekun Aleyhi

[1190] Fethu’l-Bari, 6/38

[1191] Ebu Davud

[1192] Buhari

[1193] Buhari

[1194] 4 Nisa/84

[1195] 8 Enfal/65

[1196] Müslim

[1197] 28 Kasas/20

[1198] 9 Tevbe/73

[1199] İbn-i Teymiye, Mecmuu’l-Fetava, 35/159

[1200] 40 Mümin/28

[1201] 5 Maide/51

[1202] 9 Tevbe/91

[1203] 57 Hadid/25

[1204] İbn-i Teymiye, Mecmuu’l-Fetava, 35/36

[1205] 17 İsra/80

[1206] Ahmed ve Tirmizi

[1207] 2 Bakara/251

[1208] 22 Hacc/40

[1209] 9 Tevbe/52

[1210] 9 Tevbe/33

[1211] 8 Enfal/39

[1212] 43 Zuhruf/84

[1213] 47 Muhammed/7

[1214] Beyhaki

[1215] Suyuti, Tarihu’l-Hulefa, 41, 60, 73

[1216] İbn-i Teymiye, Mecmuu’l-Fetava, 28/421

[1217] 9 Tevbe/46-47

[1218] 8 Enfal/23

[1219] 2 Bakara/174-175

[1220] 6 En’am/89

[1221] 28 Kasas/68

[1222] El-Bani, Ahmed, Tayalisi ve başkalarının, mevkuf olarak hasen bir sened ile rivayet ettiğini söyler. Şerhu’l-Akideti’t-Tahaviyye, 470

[1223] 9 Tevbe/38-40

[1224] 47 Muhammed/38

[1225] 5 Maide/54

[1226] 30 Rum/1

[1227] 8 Enfal/60

[1228] Müslim

[1229] 8 Enfal/65

[1230] 9 Tevbe/71

[1231] 5 Maide/56

[1232] 8 Enfal/73

[1233] Buhari

[1234] Fethu’l-Bari, 1/26

[1235] Müttefekun Aleyhi

[1236] 18 Kehf/28

[1237] 39 Zümer/30

[1238] İbn-i Hibban rivayet etmiş ve sahih olduğunu söylemiştir.

[1239] 42 Şura/30

[1240] 13 Rad/11

[1241] 39 Zümer/3

[1242] 109 Kafirun/6

[1243] Buhari

[1244] Müttefekun Aleyhi sahabenin en fakihi konumundaydı. gibi Muhacirlerden ve Ensardan öncü olanlar zamanımızda yaşasalardı, en üstün amelleri bu suçlu insanlarla (mürtedlerle) savaşmak olacaktı.”
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt