Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Şehid Komutan Bahtiyar Mirzabey'i Rahmetle Anıyoruz

K Çevrimdışı

KüreselHaber

Üyeliği İptal Edildi
Banned
18 Haziran 2013'te Beşar Esed'in çapulcuları tarafından şehid edilen Özbek Komutan Bahtiyar Mirzabey, her haliyle örnek bir müslümandı. Cephe arkadaşı Ebu Abdullah el-Kürdî şehid komutan hakkındaki izlenimlerini Küresel Haber için kaleme aldı.

sehid-komutan-bahtiyar-mirzabey-i-rahmetle-aniyoruz.jpg


Özbek komutan Bahtiyar Mirzabey… Emir Sabri Özbeki…
(18 HAZİRAN 2013 öğle vakti… Mİnnığ Havaalanı-AZEZ)

Ebû Abdullah el-Kürdî

Onu en eski haliyle Garip-der'de kitaplığın yanında oturur vaziyette hatırlıyorum. Yıl 2012 idi. Sık sık derneğe gelirdi. Elinden gelen her türlü imkânla muhacir ailelere ve mücahidlere yardım etmeye çalışan bu abi fazla konuşmamasıyla, sakin tavırları ve o büyük samimiyeti ile göze çarpıyordu. Allah(a.c)’nin defalarca korumasına mazhar olup kâfirlerden kurtulmak kendisine nasip olan, yeri çok zor doldurulabilecek bir Müslümandı.

1.jpg


Şam toprakları onun için üçüncü hicret yurduydu. Büyük gayretler ve çilelerle geçen Özbekistan hayatı, İslam düşmanı Özbek devletinin baskılarıyla geçer. Özbekistan’da zengin bir iş adamı olmasına rağmen Allah yolunda tüm varlığını feda ederek İslam için mücadele eder. Kendilerinden ders aldıkları hocaları Özbek istihbaratı tarafından kalleşçe şehid edildikten sonra artan baskılar sonucu hicret etmek zorunda kalır. Hicret etmeden önce hocasının katili o istihbaratçıyı Allah’ın yardımıyla cehenneme göndermeyi de ihmal etmez. Yıllarca İslam davasını cemaat-tebliğ çalışmalarıyla devam ettiren bu yiğit, canıyla cihad etmek için Afganistan topraklarına gider. Mücahidlere ulaşamadan yakalanır Kabil’de. Ardından işkenceleriyle meşhur Bagram Hapishanesine götürülür. Afganistan’ın Guantanamo’sudur Bagram cezaevi. Çileyle ve sabırla geçen birkaç ay sonra Âlemlerin Rabbinden bir lütuf olarak mucizevi bir şekilde hapishaneden kaçmayı başarır. İran’a ve oradan da Türkiye’ye gelerek İstanbul’a yerleşir. Sabri abi defnedildikten sonra dönüş yolunda Şehid Abdurrahman Koç, onun İstanbul hayatı ile ilgili “Sabri, İstanbul’a yerleştikten sonra kardeşler ona bir demircinin yanında iş buldular. 5 yıl kadar İstanbul’da kaldı. Çok kısa zamanda çalışkanlığı, zekası ve gayretiyle yaptığı işte ustalık kazandı. Garip-der bünyesindeki birkaç çilekeş ve ihlaslı kardeşlerimizden biriydi o. Her zaman yanımızda oldu ve desteğini eksik etmedi.” demişti.


Sabri abi Suriye topraklarına gelir gelmez gayretiyle, samimiyeti ve zekasıyla bilindi ve öne çıktı. Kardeşliği sonuna kadar kendisinde hissettiğimiz biriydi. Onun ağzından “kardeşim” kelimesini duyduğunuzda rahatlardınız. Ahlakına ve çalışkanlığına herkes imrenirdi. Onu tanıyanlar şehid olmasaydı ileride çok büyük bir komutan yahut idareci olacağına garanti verirlerdi. Bunun için tüm vasıflara sahipti.


Rusça, Türkçe, İngilizce ve biraz Arapça biliyordu. Birkaç dil bildiğinden konuşurken bazen farkında olmadan bizimle Rusça veya Özbekçe konuşur birkaç cümle sonra fark edince güler ve Türkçe olarak devam ederdi. Ben de ona takılarak “anam beni Özbek doğurmadı ki abi ne yapalım” derdim gülerdik. Onunla Özbekçe konuşmaya çalıştığımda veya onun Özbekçe konuşmasını anlayıp muhabbete katıldığımda gülümserdi.


Allah yolunda tüm malını feda etmiş, ailesinden yıllarca ayrı kalmış biri olarak hadiste geçtiği “saçı sakalı toza toprağa bulanmış” bir şekilde Allah yolunda cihad etti.

2.jpg

Abdurrahman Koç ile arasında çok derin bir saygı ve bağlılık vardı. “o benim hocamdır” der ve ona büyük değer verirdi. Sürekli istişare ederlerdi. Şehadetinden sonra Abdurrahman Koç günlerce ağlamış ve onu dilinden hiç düşürmemişti. Arkasında 150 kadar mücahid bırakmıştı. Şehadetinden kısa süre önce başka gruplar gelip ona katılmıştı. Çalışkanlığı vesilesiyle mücahidler ona rağbet ediyorlardı. Şehadetiyle birçoğumuz kendi öz babamızı, abimizi kaybetmişten daha fazla üzülmüş ve yokluğunu hissetmiştik.

Nasıl anlatılabilir ki böyle büyük bir şehid, kardeş, emir, muhacir? İnsanlar fazla tanımadığı halde çok büyük hizmetleri olan, ümmete birçok katkısı olanlar vardır ya, işte Sabri abi öyle değerli biriydi.

Diverina’daki ribattan dönerken benimle beraber bir kamyonun kasasında dönmüştü merkeze. Bir cemaat emiriydi ama yer bulamadığı için arabanın kasasında soğuktan titreyerek eve dönüyordu. Yıldızların altındaki o soğukta, merkeze döndüğümüz geceyi nasıl unutabilirim. Benden Türkçe ilahiler, marşlar söylememi istiyordu. Şu marşı çok seviyordu :

Atıldık kurşun gibi şehrin alanlarına,
Birkaç put ve taş gördü, birden irkildi beni…

Zaman zaman tarihi kıssalar anlatır, özellikle askeri tarihten bahsederdi. Eski savaşlarda hangi taktikler kullanıldı, nasıl galip geldiler, çok etkili bir şekilde anlatırdı. “Bence dünyanın en güzel şehri İstanbul ve Türkiye ise en güzel ülkelerden biridir. Ne zaman Rumeli Hisarı’ndan geçsem aklıma Osmanlı’nın ihtişamlı günleri ve İstanbul’un fethi gelir, kurdukları büyük medeniyeti düşünürdüm. İnşallah biz de Suriye’de böyle bir devlet kuracağız.” demişti.

Yaralanan bir kardeşi hastaneye götürdüğümüzde yakınlarda çalışan Suriyeli inşaat işçileriyle uzunca muhabbet etmiş ve onlara cihadın gayesini, bereketini anlatmıştı. “zor günler inşallah yakında geçecek. Yıkılan evler daha güzeliyle yapılacak, sıkıntı çeken mazlumların bu hali bir gün bitecek. Burada İslam hakim olunca göreceksiniz ki çok kısa bir sürede ekonomi gelişecek, kültürden askeriyeye, ilimden tekniğe gelişip öyle bir seviyeye geleceğiz ki dünya milletleri bizi kıskanacak. Çünkü bu din insan aklının ürünü değil Allah’ın vahyidir.” demişti. Aynen Şehid Şeyh Abdullah Azzam’ın dediği gibi: “şimdi mücahidler fakir olduğu için yüz çevirenler, yarın Allah onlara zaferler verip şirketler kurduğunda yanınıza yanaşmaya çalışacaklar. Biz de sizdendik diyecekler.”


Sabri Abi tarihten, siyasetten, davetten, organizasyondan ve insanları idare etmekten çok iyi şekilde anlıyordu. Onun grubunda hiç kimse yapılacak işi olmadığından, tembellikten şikayet etmedi. Aksine herkesi istihdam ediyor ve en çok kendisi çalışarak bizlere örnek oluyordu. Genel emirdi ama tüm cemaatin yükünü tek başına sırtlamıştı. Hemen her gece çok geç saatlere kadar Abdurrahman abiyle işleri devam ediyor, sabah olunca erkenden kalkıp tekrar çalışmaya başlıyorlardı. Kendisi emir olmasına rağmen tüm işlerde koşturuyor asla tembellik yapmıyordu. Kendisiyle defalarca hendek kazıp ribat tuttuk. Düşünebiliyor musunuz bir genel emir ve saçı sakalı toza bulanmış hendek kazıyor, çuval taşıyor. Geceleri mücahidler –ribat tutanlar hariç- yataklarına yatıp dinleniyor o ise düşmana daha yakın bir ribat yeri bulup saatlerce parmağı tetikte bekleyip kafirlere sürpriz saldırılar yapıyordu.


Sabri abinin çalışkanlığı gayreti tüm cemaate yansımıştı. Ne kadar tehlikeli olursa olsun cemaatindeki yiğitler de kendisi gibi birçok zorluğa göğüs geriyordu. Minnığ Havaalanının batı bölgesinin sorumluluğu Sabri abiye verildiğinde bunu kabul etmiş, Allah’ın yardımı ve Abdurrahman abinin “hendeklerle ilerlemek zorundayız” fikriyle, zor bir bölge olmasına rağmen yine de büyük mesafeler katedilerek kuşatma ilerletilmişti. Bir süre sonra ise herkesin kaçındığı güney bölgesinde(birçok mücahid kardeşimiz ve Abdurrahman abi de o bölgedeki ribatta şehid oldular) görevlendirilmiş ve orada da kuşatma halkası ilerlemişti. Bu çalışkanlıklarının ürünü olarak Sabri abi ve cemaatindeki yaklaşık 20 yiğit şehid oldu, kırka yakın mücahid de yaralandı. Minnığ havaalanının özgürleştirilmesi operasyonunda Sabri abinin cemaati büyük hizmetler vererek bedeller ödeyerek fethe katkıda bulunmuş oldular. Bazı Türkiyeli cemaatler! gibi ganimet olmayınca savaşmayanlardan, katılmadığı ameliyelerin ganimetine konanlardan(Şeyh Süleyman’ın fethinde olduğu gibi), zor bölgelere asla uğramayanlardan, gezici ekip gibi sadece seyahat edenlerden, bir şehit verip ertesi gün dönenlerden değildi ve böyleleriyle asla beraber olmadı Sabri abi…


Ne zaman operasyon olsa en ilerde kendisi olur, mücahidlerin başında bizzat çatışmalara katılırdı. Vallahi o yanımızda olduğu zaman kalbimiz son derece rahat oluyordu. Çünkü başkası ne kadar tehlikeli yerlerdeyse o da hemen onların yanında duruyor, “telsiz emirliği” yapmıyordu. Birçok taarruz ameliyelerinde en önden gidiyordu. Kendi grubundan ya da başka gruptan olsun hangi mücahid yaralansa mutlaka ona ulaşır ve sırtlayarak geriye ulaştırmaya çalışırdı. Kardeşler onun Diverina bölgesindeki kahramanlıklarından bahsederken şöyle anlatmışlardı: “beraber çatışmaya katıldıkları 10-11 kişinin hepsi yaralandı ve hepsini kendisi tek başına sırtında taşıyarak tehlikeli bölgelerden kurtardı Allah’ın izniyle”

Minnığ havaalanındaki operasyonlarımızdan birinde çok şiddetli makineli ateşinin altında, kendisine uzak olmasına rağmen yaralanan bir mücahide birkaç kardeşle yetişmiş ve onu yine kurşun yağmuru altında güvenli bölgeye taşımışlardı. Tanklara karşı ellerindeki keleş, en önde kendisi ve arkasında 3-4 mücahidle ilerlemesini ve sebat etmesini nasıl unutabiliriz? Kimseyi Allah’a karşı temize çıkarmıyoruz ancak bunlar ondan gördüklerimizdir.

Sabri abi şehit olan kardeşlerimizin arkasından çok hüzünlenirdi. Kendisinden sadece bir gün önce çok sevdiği arkadaşı Tacikistanlı Selman abi şehit olmuştu. Haberi duyduktan sonra Sabri abinin yanına gittiğimde yüzü üzüntüden kıpkırmızı olmuştu. Emir olmasaydı tenha bir yere gidip ağlardı belki de. Operasyon bölgesinde Sabri abinin en büyük yardımcısı Selman’dı. Bölge tehlikeli olduğunda ancak akşam olunca Selman’ın cesedini alabildiler. Bizzat kendisi mezarlığa götürüp defnetti. Aynı şekilde Azeri kardeşimiz Ebu Osman(Ramiz)’ı da bizzat kendisi defnetmişti.

Ayda bir defa bir veya iki gün dinlenen bir emirdi. Bizimle oturur, yatar, yemek yer, operasyonda en önden gider, herkesle ilgilenirdi. Onunla sohbet etmek bizim için büyük mutluluk ve moral idi. Kimseyi küçük görmez, tevazusuyla herkese hissettirirdi emirliğinden önce kardeşliğini, abiliğini. Bize sık sık cennetten bahseder, özlemini bizimle paylaşırdı Çok sevdiği kahverengi sarığıyla uzaktan göründü mü içimizde bir sevinç belirirdi. Yaralanan bir emirin koluna o sarığı sararak onu hastaneye yetiştirmeye çalışmıştı. Sonrasında siyah bir sarık sarmaya başladı (şehadetinden birkaç gün önce ben de kendisine Abdurrahman abinin bana hediye ettiği siyah afgani gömleği giydirince) ve o kadar yakışıklı olmuştu ki Allah onun hem ahlakını hem de bedenini güzel yaratmış diye ona olan hayranlığımız artmıştı.

Burada önemli bir hususu anlatmadan bitirmek istemiyorum. 2013’ün nisan ayında IŞİD ilan edildiğinde bunu Azez’deki camide Cuma hutbesinde öğrendik. Sabri abi böyle bir şeyin henüz erken olduğunu, birçok bölgede henüz güçlenmediğimizi, ayrıca bu cemaatin kendisine baskıyla biat almasını doğru bulmamıştı. Nusret cephesinden olmamasına rağmen Irak ekibinin ayrı bir cemaat kurarak ayrılmalarını hata görüyordu. Çünkü şer’an ayrılmaya sebep hiçbir neden yoktu. Kendisi uzun zaman Ketaibul Muhacirin’le beraber ameliyelere katılmıştı. Minnığ havaalanına da Ömer Şişani’nin davetiyle gelmişti. Kuşatma devam ederken IŞİD ilan edildi. Yaklaşık bir buçuk ay sonra da Ömer Şişani IŞİD’e katıldı. Sabri abiye de biat teklif edildiğinde o bunu açıkça reddetmişti. O ve Abdurrahman abi Ömer’in Devle’ye geçmesi üzerine Ömer’le çalışmaktan vazgeçmişti. Ahraruş Şam ve Nusret cephesinin birleşmesini veya en azından yakınlaşarak beraber hareket etmelerini istiyordu. Bu takdirde onlarla beraber oluruz diyorlardı. Şimdilerde Youtube ve bazı uydurma haber siteleri tarafından “Suriye’deki direnişe büyük katkıları olan Sabri cemaati Devle’ye biat etti” haberleri yayılıyor. Videoda konuşan birkaç kişi Sabri abinin cemaatiyle bazı operasyonları katıldılar. Ancak bunların hiçbirinin Sabri abiyle bir bağı yoktu. Onun ismi üzerinden IŞİD propagandası yaparak ancak bilgisizleri kandırabilirler. O videoda konuşan kişi Minnığ Havaalanı operasyonlarından sırf Ceyşul Hur ve bazı ensar ketibeleri var diye topukları üzerinde geri döndü. Sabri abiyi onca işin gücün arasında terk etmiş, villasında akşama kadar oturan, altında lüks jiple gezip tozan birisiydi. Afganistan’dan gelişini kendisine etiket yapmıştı. Beraberindekiler ise menhec bilmez bazı Dağıstanlılar ve Ruslardı. Şu an Sabri cemaatinde bulunan kardeşlerin ve emirlerin birçoğu Nusret Cephesine bağlı İmam Buhari Ketibesi’nde bulunuyorlar. Esad’a çok güçlü darbeler vuruyorlar. Rabbim onların ayaklarını sabit kılsın, atışlarına isabet versin.

Şehadet günü, kaldığımız evden çıktığımda arabanın içinde yola çıkmak için hazırlandığını gördüm. “Nereye abi?” diye sordum. “Biraz işimiz var, birazdan geliriz” dedi. “Lazımsa ben müsaidim, gelebilirim” dedim. “yok kardeş. Sen şu benim silahı al da temizleyiver” dedi ve bir kardeşle gittiler. Yaklaşık bir saat sonra bulunduğum odaya bir arkadaş girdi ve şehid var dedi. Şaşırmıştık çünkü önceki gün Tacik Selman abi sniper kurşunu ile şehid olmuş ve sadece 12 saat önce onu defnedip gece saat 12 civarı merkeze dönmüştük. Kim şehid olmuştu?

Heyecanla dışarı çıktık ve tüm kardeşler arabanın etrafına toplanmıştı. Uzaktan Sabri ismini duyunca garip olmuştum. Arabaya yaklaşınca şehid olanın Sabri abi olduğunu gördük. Rabbi onu doğru çıkarmış ve az bir süre sonra geri gelmişti ama bu defa şehadet elbisesiyle. Tank mermisinden seken şarapnelle şehid olmuş. Sabri abi arzuladığı şehadete kavuşmuştu sonunda. Abdurrahman abi ise biraz ileride sessizce bekliyordu. Kardeşlerin çoğu ağlıyor diğerleri ise şaşkın bir şekilde bekleşiyorlardı. Kardeşler yüzünü ve sakalını sıvazlıyor ve yüreği bir dünya gibi geniş, gözü kara, çilekeş bir kardeşin Allah yolunda kanlara bulanmasına imreniyorlardı.

Hepimiz hüzünlenmiştik. Yola çıkıp diğer kardeşlerimizi de defnettiğimiz mezarlığa doğru yola çıktık. Yol boyunca mücahidler bizi durdurup kimin şehid olduğunu soruyorlar, Emir Sabri cevabını alınca ise son derece şaşırıp yanlarındaki tüm kardeşleri çağırıyorlardı. Ondan gördükleri güzel hasletleri sayıyor ve dua ediyorlardı.

Mezarlığa varınca naaşın başına Abdurrahman abi geçti. Kabre indirdi ve kabrini hazırlayıp düzeltti. Tüm kardeşler hüzünlüydü. Birçoğu onun hayatını bilmiyordu. Hicretini şehadetle süsleyen bu yiğidin sadece cihattaki birkaç ayına şahit olmuşlardı. İşimiz bitip de merkeze geri döndüğümüzde sanki ilk defa oradaymışız gibi şaşkın şaşkın o odadan bu odaya geçip duruyorduk. Sessizlik ve daha o andan itibaren başlayan bir özlem sarmıştı hepimizi. İkindi namazından sonra Abdurrahman abi ve Özbek emir Abdullah (kısa süre önce cemaatimize katılmış ve o da Sabri abiden bir ay sonra şehid düşmüştü. cemaatin askeri emiriydi) kardeşleri toplayıp konuşma yaptılar ve her şeyin kaldığı yerden devam edeceğini, şehadetin Allah’ın takdiri olduğu, emirlerin şehadeti ile cihad farizasının sekteye uğramayacağını anlattılar. Namaz sonrası herkes mescidden çıktı. Bir süre sonra tekrar mescide doğru yöneldiğimde mescitten ağlama sesleri duydum. Abdurrahman abi hüngür hüngür ağlıyordu. Başını elleri arasına almış bir yandan Kürtçe bir şeyler mırıldanıyor bir yandan ağlıyordu. Tüm ev onun ağlayışını duyuyor ve (Allah en iyisini bilir) belki birçok kardeş de bulunduğu yerden gizlice onun ağlamasına katılıyordu. Herkes onu kardeş gibi en sevdiği insan olarak seviyordu. Bir saate kadar Abdurrahman abinin bu ağlayışı devam etti. Sonrasında da günlerce ağladı çok sevdiği kardeşi Sabri için Abdurrahman abi… Ve sadece 12 gün sonra Abdurrahman abi de kavuştu Rabbine… Kavuştu kardeşine…

Şehadetinden sonra onu rüyada gördüklerinde o yine operasyon bölgesine gelmiş ve kardeşlerle kucaklaşıyormuş. “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler. Fakat sizler anlayamazsınız”.

Sonunda kendisine özlem duyan hurilere ulaştı inşallah. Çok istediği özlemine bir öğle vakti kavuştu.
Rabbim onlardan razı olsun, şehadetlerini kabul etsin ve bizleri Firdevs’te kavuştursun…

Özbek Emir Sabri’nin şehid cemaati Kefer Naya kasabasında defnedildi. Minnığ havaalanı operasyonlarında omuz omuza veren o yiğitler cennet bahçesi kabirlerinde de şehid edilme sıralarına göre yan yana yatıyorlar. Onlar hakkında da yazılar olmasına rağmen kısaca bu yiğitleri de tanıtmak isterim.

3.jpg


Ebu Ahmet Dağıstanî… (27 Nisan 2013) Keskin nişancı bir mücahiddi. Şehadetinden bir ay kadar önce 700 metre mesafeden bir kâfiri göğsünden vurarak cehenneme göndermişti. Zor bir operasyonda pusu sonucu şehit oldu.

Şeyh Mustafa El-Libî… (27 Nisan 2013) Şehadetine kadar cemaatin askeri emiriydi. Libya cihadında bulunmuş, yaralanması üzerine Tunus’a oradan da Türkiye’ye gelmiş, kaldığı hastanede güzel ahlakıyla doktorlar dâhil tüm çalışanların saygı ve sevgisini kazanmış biriydi. 7 defa yaralanmıştı şehadetine kadar. Çok candan konuşan, atik ve fedakâr bir yiğitti. Ebu Ahmet Dağıstanî ile beraber şehid düştüler. Şehadeti sonrasında çok tatlı bir şekilde gülümsüyordu…

Dağıstan’ın Kumuk Türklerinden takvasına hayran olduğumuz abimiz, hatta babamız gibi olan Halil ağa… (24 Mayıs 2013) Elli yaşlarında uzun boylu, iri cüsseli, güleç ve müşfik yüzlü bu mübarek; sürekli Kuran okuyan, oruç tutan bir pir-i faniydi. Ailesinin cihadı kabullenmemesine rağmen o hepsini terk edip cihada gelmişti. Ribat sırasında tank mermisi ile şehid düştü. Kardeşler ondan gelen misk kokusuyla mest olmuşlardı.

Ebu Reyyan (Abdulhamit)… (12Haziran 2013) Bingöl’ün gülü… Otuzlu yaşlarında, iki defa Afganistan’a gitmiş, birincisinde ulaşmış ve 6-7 ay cihad etmiş. İkinci çıkışında ise yolda yakalanarak bir süre hapis yatmıştı. Günden güne tanıdıkça ahlakına, sakinliğine ve sabrına hayran oluyordum. Sanki Kâbe’de Harem bölgesindeymiş de kızmak kendisine helal değilmiş ve kızarsa ecri azalacakmış korkusu duyuyor gibi içinden çok kızsa bile sabırlı davranıyor asla kalp kırmıyordu. Muhabbeti çok hoş biriydi. Sabahın soğuğunda bile üşenmez kalkar bize kahvaltı hazırlardı. O uyurken seslenip kendisine çay var deyince hemen uyanır kalkar çaya gelirdi… Ribat esnasında bundan kısa bir süre önce şehid olan Özbek mücahid Muhammed Taşkenli “susadık, yanımızda su var mı?” diye sorunca “birazdan inşallah cennette içeriz” demiş. Birkaç dakika geçmeden Muhammed kardeş yaralanınca ona ulaşmak isterken o da başından yaralanmış ve birkaç saat sonra şehid olmuştu. Esmerdi ama şehadetiyle yüzü ay gibi parlıyordu…

Azeri Ebu Osman(Ramiz)… (14 Haziran 2013) Son derece güzel ahlaklı, kardeşlerini kendi nefsine tercih eden, çok hoş muhabbeti olan bir yiğitti. Abdurrahman Abi “tanıdığım en itidalli ve ahlaklı Azeri sensin.” demişti. Bir kardeş birkaç büyük çantada ayakkabı, çamaşır, çorap, pantolon gibi ihtiyaç eşyaları getirmişti. İhtiyacı olmayanlar dahi bunlardan bir çift alırken o birkaç gün elini hiç sürmedi. “Neden sen de almıyorsun?” dedim. “benim bir şeye ihtiyacım yok ki. Kardeşlerin daha çok ihtiyaçları vardır” dedi. Halbuki çantaları kaybolmuş, yanında getirdiği küçük bir poşetten başka hiçbir şeyi yoktu. “Herkes alacağını aldı ihtiyaçlar karşılandı kalanlar fazlalık” diyerek uzunca dil döktükten sonra bir iki parça eşya almaya zar zor ikna etmiştim. Şehid olduğu operasyon gecesi en ileride savaşmıştı. Sabri abi şöyle anlatmıştı “Ebu Osman ilerden döndü ve yanımızdan geçerken ‘esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuh’ demesiyle vurulması bir oldu. Biz aleykümselam diyemeden vuruldu ve yere yığıldı”. Emirimizden önce huriler ona “aleykümselam” deyip şehadet şerbeti içirdiler inşallah. Gece 12’de şehid olmuştu ancak biz operasyonu bitirip saat 6dan sonra merkeze döndüğümüzde cesedi hala taptazeydi. Kardeşler onun cesedine gıpta ile bakıyorlardı çünkü uyuyormuş gibiydi. Karnından biksi mermisiyle vurulmuştu ve 6 saat geçmesine rağmen kanı da hala tazeydi ve akıyordu. Boynu ve koltuk altları hala sımsıcaktı. Gülümsüyordu…

Tacikistanlı yiğit Selman… (17 Haziran 2013) Kısa boylu, renkli gözlü ve esprili biriydi. Şehadetinden iki ay önce Suriyeli bir bacıyla evlenmişti. Tacikistan’daki ailesinden eşinden ve çocuklarından ayrılalı uzun yıllar olmuştu. O da aynen Sabri abi gibi tecrübeli ve çok çalışkan bir mücahiddi. Sabri abi 17 Haziran’da öğle saatlerinde Selman abinin şehadetini duyunca evimizin kenarındaki kaldırımda oturup uzun süre düşüncelere dalmıştı. Üzülmüştük çünkü hem çok seviyorduk hem de Selman abi Sabri abiden kalan işlerden ve özellikle merkezdeki program ve ribatlardan sorumluydu. Sabri abinin yardımcısı ve sırdaşıydı. Afganistan’daki Ceyşu-l Mehdi cemaatinden olup meşhur Tora Bora vadisinden gelmiş yiğit bir mücahiddi. Afganistan’daki Türkiyeli mücahidlerden öğrendiği Türkçe ilahileri hatırında kaldığı kadarıyla mırıldanırdı. Türkçe, Rusça, Arapça, Tacikçe, Farsça bilirdi. Farsça söylediği neşidler çok güzeldi. Havaalanının güney tarafında ribat esnasında sniper kurşunuyla başından vurularak şehadete kavuştu.

Adıyamanlı bir garip, Abdurrahman Koç… 1Temmuz 2014
Urfa’nın yiğidi Yakup Şenateş… 25 Temmuz 2014
(Abdurrahman Koç ve Yakup Şenateş’in hayatlarını ayrıca bir yazıda bahsedeceğiz inşallah)

Bugün 18 Haziran 2014… Bundan tam bir yıl önce bir yiğid düştü toprağa… Şehadet bahçesinde bir gül olarak açtı inşallah… Adı gibi Bahtiyar oldu…

Kaynak : Kureselhaber.net
 
W Çevrimdışı

wert

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Çok çile çekti çok sıkıntılara göğüs gerdi biz onu iyilerden biliyoruz Allah bildiğimizden daha iyi etsin.Rabbim şehadetini kabul eylesin.Gerçekten içim titredi bir anda görünce haberi çok sevdiğimiz bir kardeşimizdi Rabbimiz onun yolundan gitmeyin nasip etsin.
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt