Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Rüya Hakkındaki Hadislerin Şerhi Nasıdır?

toprak56 Çevrimdışı

toprak56

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Selamunaleykum,

Aşağıdaki Hadisleri nasıl anlamalıyız?
1- “Müminin rüyası peygamberliğin kırkaltıda biridir.” (Müslim, Rüya: 1; Buhârî, Ta’bir: 3)

2-Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Risalet ve Nübüvvet sona ermiştir. Benden sonra ne Rasûl nede Nebî gelmeyecektir. Bu haber Müslümanlara zor gelince Rasûlullah (s.a.v.): Fakat sevindirici müjdeleyici şeyler vardır buyurdu. Ashab: Ey Allah’ın Rasûlü bu sevindirici şeyler nelerdir? Deyince Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Müslümanın rüyasıdır ve rüya peygamberliğin bir parçasıdır.” (Buhârî, Ta’bir: 4)

Şimdiden ALLAH razı olsun.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Aleykum selam we rahmetullah;

Ebu Hurayra (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Rasûlullah (aleyhissalâtu ve's selâm) buyurdular ki: "Zaman yaklaşınca, mûminin rüyası, neredeyse yalan söylemeyecek. Esasen mûminin ruyası, peygamberliğin kırk altı cûzunden bir cûzdür."
Buharî'nin rivayetinde şu ziyade var:

"Peygamberlikten cûz olan şey yalan olamaz."
(Buharî, Tâbir 26; Muslim, Ruya 8, (2263); Tirmizî, Ruya 1, (2271); Ebu Dâvud, Edeb 96, (5019)

Bu hadise göre mûminin ruyasını peygamberliğin kırk altı cûzunden biri ilan etmektedir. Mevzuyu bir başka babta tahlil eden İbnu Hâcer, bu mesele üzerine muhtelif hadislerde gelen farklı rakamları kaydeder. Buna göre, on kadar farklı hadisten her biri değişik rakamlar vermektedir. En azına göre, ruya, peygamberliğin yirmi altıda biridir, en çocuğuna göre de yetmiş altıda biridir. Arada kırkta, kırk dörtte, kırk beşte, kırk altıda, kırk yedide, kırk dokuzda, ellide, yetmişte bir rakamları geçmektedir. Hadisler sıhatce farklıdır. İbnu Hâcer, "Mutlak olarak en sahihi birincisidir, onu "yetmişte bir" rivayeti tâkib eder" der. Farklı görüşleri 15'e kadar çıkaranlara ayrıca dikkat çeker.

Rasulullah (aleyhissalâtu ve's selâm)'in vefatıyla, nubûvvetin de kesilmiş olması sebebiyle, ruyanın nubûvvetten bir cûz sayılması meselenin izahı zorca bir mesele olduğuna dikkat çektikten sonra İbnu Hâcer şunu söyler:
"Bu fikre cevab olarak dendi ki: "Ruya eğer Peygamber (aleyhissalâtu ve's selâm)'den vâki olmuş ise, bu gerçekten nubûvvetten bir parçadır. Şayet bir başkasından vâki olmuş ise mecâzen nubûvvetten bir parçadır."

Hattabî demiştir ki: "Dendiğine göre, ruya, nubûvvete uygun olarak gelir, ancak, bu onun devam eden cûz'ü demek değildir."
Şöyle de denmiştir: "Bunun mânası: Ruya nubûvvet ilminden bir cûzdür. Zîra nubûvvet kesilmiş olsa da ilmi bâkidir."

İbnu Battâl, nubuvvet kelimesinin lügat mânasından hareket ederek der ki; "Nubuvvet, inbâ kelimesinden alınmadır, bu da lügat olarak i'lâm (duyurmak) demektir. Bu mânâya göre, rûya, Allah'tan gelen ve yalan bulunmayan sâdık bir haber olması ve nubûvvetin de Allah'tan gelen ve kizbin câiz olmadığı haber olması haysiyetiyle ruya ile, nübüvvet arasında -haberdeki doğruluk noktasından- benzerlik kurulmuştur."

Ruyanın peygamberlikten bir cüz olması meselesini bazı âlimler de şöyle izah etmişlerdir: "Cenab-ı Hakk, Peygamberine altı ay ruyada hitab etti. Bu altı aydan sonra, ömrü boyunca, yirmi üç yıl uyanık halde hitab etti. Bu altı aylık muddet yirmi üç yıla nisbet edilince kırk altıda bir eder.

İbnu Battâl bu izahı iki noktadan tutarsız bulmuştur:
1- Peygamber'in bîsetten sonraki ömrünün miktarı ihtilâflıdır.
2- "Ruya, nubuvvetin yetmiş cüzünden biridir" diyen rivayet mânasız kalacaktır.

İbnu Hâcer bu konuda ulemânın muhtelif tez ve antitezlerini beyan ettikten sonra sayıların farklılığını şöyle bir izahla çözmeye çalışır: "Sayılardaki farklılıklar, Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in bu meseleyi beyan ettiği zamanların farklı olmasından ileri gelir. Şöyle ki: Kendisine vahyin gelmesinden on üç senenin dolumunda, ruyanın peygamberliğin yirmi altı cuzûnden bir cüz olduğunu söylemiş olmalı, bu ise hicret zamanına rastlar. Yirmi yılın dolumunda kırkta bir; yirmi iki yılın dolumunda kırk dörtte bir; ondan sonra kırk beşte bir; sonra hayatının sonunda kırk altıda bir demiş olmalı. Kırktan sonraki rivayetler ise zayıftır. Ellide biri diyen rivâyetin kusûratı ifade etmesi ihtimal dahilindedir. Yetmişte bir diyen rivayet ise mubâlağa içindir, bunun dışındakiler zâten sâbit değildir. Böylesi bir irtibatlamada teâruz mevcut değildir..."

İbnu Ebî Cemre, "Ahir zamanda mûminin rüyası neredeyse yalan söylemez" hadisini şöyle anlar:
"Ruya, o zaman, tâbire ihtiyaç göstermeyecek bir açıklıkta olur, ona yalan da karışmaz. Bu, daha önceki rüyaların hilafı bir durumdur. Zîra, önceki zamanda görülen ruyaların te'vili kapalıdır, sâdece tâbirciler açıklayabilir, üstelik tâbircinin dediği gibi de çıkmayabilir. Böylece onlara yalanın da girmiş olduğunu anlarız... Bunun âhirzamana has kılınmasındaki hikmet, mü'min, o zamanda garib (yalnız, hâmisiz) olacağından dolayıdır... Bu sebeble o vakit mu'minin dostu ve yardımcısı pek azdır. Allah, onlara rüyayı sadıka ile ikramda bulunur. Hadislerde, mu'minin ruyası nubûvvetin kaçta kaçı olduğuna dair rivayetten rivayete değişen ihtilâfı bu sebenle izah etmek mümkündür. Ve şöyle denebilir: "Kıyametin yakınlığı arttıkça, ruyanın doğruluğu daha da artacak ve böylece nubuvvetten cüz olma nisbeti de arttığı için sayı düşecektir."

İbnu Battâl, kıyamete yakın rüyaların sâdık olma keyfiyetini şöyle izah eder: "Kıyamet yaklaşınca ilmin çoğu kaldırılacak, dine ait meâlim (din öğretimi yapan müesseseler), kargaşa ve fitneler sebebiyle indirâs ve inkıraza uğrayarak yok olacaklar. İnsanlar, (peygamber beklenen) fetret devri insanları gibi dinin kaybolması sebebiyle bir munzir (korkutucu murşid) ve bir muceddid'e muhtaç hale gelecekler. Nitekim geçmiş ummetleri de peygamberler inzâr etmiş (cehennemle korkutmuş) idiler. Bir yandan Peygamberimiz Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'in son peygamber olması, bir yandan da mezkur zamanın fetret devrine benzemesi, insanlara yasaklanan yeni bir nubûvvet eksikliğini bir başka şeyle telâfi etmeyi gerekli kılacaktır. İşte bu da, esas itibarıyla cennetle müjdeleyib cehennemle korkutmaktan ibaret olan nubûvvetin bir cüzü kılınan ruyayı sâdıkadır."
 
Üst Ana Sayfa Alt