Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

RESULULLAH (s.a.v)'DEN ALINTILAR

M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
DEVAMLI ORUÇ



Ashabın büyüklerinden Amr ibni As radıyallahu anh'ın oğlu Abdullah radıyallahu anh, muttaki ve âlim bir kişiydi, Resulûllah aleyhisselâmın vahiy katipliğini yapar, duyduğu hadisleri de yazardı. Kendisini çok fazla bir şekilde de ibadete vermiş; her gününü oruçlu, her gecesini de ibadetle geçirmeyi âdet edinmişti. Bir gün babası Amr ibni As radıyallahu anh, onlara gelince, oğlunun ailesine:

— Kocan nerede, hâli nasıldır? diye sormuştu. Kureyş kabilesinden güzel bir kadın olan ailesi cevap olarak dedi ki:

— Abdullah ne iyi bir kimsedir. Geceyi uyumayıp ibadetle geçirir, gündüzleri de devamlı oruçludur. Kendisine geldiğimizden beri, ibadet etmekten dolayı bizimle alâkadar olacak zaman bulamamaktadır.

Bunun üzerine Abdullah radıyallahu anh'ın babası Amr ibni As radıyallahu anh öfkelendi; oğluna bu şekilde davranmamasını tenbih ederek, «Hanımın müslüman bir kadındır, sen ise ona sıkıntı veriyorsun» dedi. Fakat Abdullah radıyallahu anh bu sözlere aldırmamıştı. Babası ikinci bir defa kendisine çıkıştı. Ancak oğlu yine dinlemeyince, bu defa onu Peygamber aleyhisselâma şikâyet etti. Peygamber aleyhisselâm da, oğlunu kendisine getirmelerini emir buyurdular.

Abdullah radıyallahu anh, babası ile beraber Allah'ın Resulünün huzuruna gelince, Peygamber aleyhisselâm:

— Sen misin, gecelerini devamlı ibadetle, gündüzlerini de devamlı oruçla geçiren ve geçireceğini söyleyen? diye sordular.

Abdullah radiyallahu anh'ın, «Evet, ey Allah'ın Resulü» şeklinde cevap vermesi üzerine şöyle buyurdular:

— Bunu yapamazsın, bunun için hem oruç tut, hem tutma. Hem uyu, hem de ibâdet yap ve ayda üç gün oruç tut. Çünkü iyi amel, on misli ile mükâfatlanır. Bu;, ayda üç gün oruç tutmak, bütün seneyi oruç tutmak gibidir.

Fakat bu ayda üç gün oruç, Abdullah radıyallahu anh'e az gelmişti. Peygamber aleyhisselâm bir gün oruçlu, iki gün oruçsuz olmasını tavsiye etti. Bu da az gelince, bir gün tutup, bir gün bozmasını söyledi. Bu da az geldiyse de Peygamber aleyhisselâm «Bu Davud aleyhisselâmın orucudur ve en güzel oruç budur, bundan fazlası olmaz» buyurdular. Bununla beraber Resulûllah aleyhisselâmın bu nasihati, kesin bir emir olmayıp tavsiye mahiyetinde bulunduğundan; Abdullah radıyallahu anh bunu ifa edememiş ve hayatının sonlarında çökmüştü. Bunun üzerine şöyle demişti:

— Peygamber aleyhisselâmın bana tavsiye buyurduğu, ayda üç gün orucu kabul etseydim, bana çoluk çocuğumdan ve bütün malımdan daha sevgili olurdu...

(Buharî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî)



Aişe radıyallahu anhâ'dan rivayet edilir ki:

Resulûllah aleyhisselâm, kendisinin süt kardeşi olan. Osman bin Maz'ûn radıyallahu anh'ı huzuruna çağırtmış ve şöyle demişti:

— Sen benim sünnetimden ayrıldın mı? Osman bin Ma'z'ûn radıyallahu anh;

— Hayır, vallahi, ey Allah'ın Resulü! Ben ancak senin sünnetini taleb ediciyim, cevabında bulununca, Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdular:

— Ama ben hem uyuyor, hem de namaz kılıyorum; hem oruç tutuyor, hem de (devamlı) tutmuyorum ve kadınlarla da nikahlanıyorum. Şu halde Allah'tan kork, yâ Osman! Çünkü senin üzerinde ailenin hakkı var, misafirlerinin hakkı var, nefsinin hakkı var. Bu bakımdan devamlı değil, bazen oruçlu ol, bazen de oruçlu olma, geceleri de hem namaz kıl, hem de uyu!..

(Ebû Davud)

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ALIŞVERİŞTE DOĞRULUK



Abdullah bin Ebî Evfâ radıyallahu anh anlatıyor:

Adamın biri pazarda bir malı satışa çıkarmış ve müslümanlardan birini bu malı almaya teşvik etmek için de, verilen fiyattan fazlasına bu malı satın aldığına dair yeminde bulunmuştu. Bu hadise üzerine «Onlar ki Allah'ın ahdini ve kendi yeminlerini bir kaç paraya satarlar, işte onların âhirette hiç bir nasibi yoktur...» mealindeki Ayet-i Celîle nazil olmuştur.

(Buharî)

Peygamber aleyhisselâm yiyeceğe aid bir şey satan bir adama uğramıştı, ona:

— Ne satıyorsun? diye sordu.

Adam da anlattı.

Bunun üzerine Allah'ın Resulüne satılan yiyecek maddesinin içine elini sokması vahyolundu. Peygamber aleyhisselâm elini o yiyeceğin içine sokunca, bir de baktı ki, o şeyin içi ıslak.

Bu tesbit üzerine:

— Bu ne, ey yiyeceğin sahibi? diye sordular. Adam:

— Yağmur isabet etti, ey Allah'ın Resulü, diye cevap verdi. Resulüllah aleyhisselâm:

— Yaş olan tarafını üstüne koysaydın da insanlar görseler, dedikten sonra, «Hile yapan kimse benden ve benim ümmetimden değildir» buyurdular.

(Müslim, Tirmizî)

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
HAYVANLARIN İNSANLARA ÎHTARI



Ebû Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor:

İsrail Oğullarından biri bir ineğin üzerine binmişti. Bu hal içinde iken, inek o kimseye:

— Ben binilmek için yaratılmadım, çift sürmek için yaratıldım dedi. O kimse bu hadiseyi nakledince insanlar şaşırdılar. Peygamber aleyhisselâm ise:

— Ben, Ebû Bekir ve Ömer buna inanırız, buyurdular. Yine bir gün kurt bir koyunu kapmıştı da, çoban peşinden koşup koyunu elinden aldı.

Bunun üzerine o kurt dile gelerek:

— Fitnelerin yapıldığı, benden başka çobanın bulunmadığı gün onu kim kurtaracak? dedi.

insanların buna hayret etmeleri karşısında Peygamber aleyhisselâm:

— Ben, Ebû Bekir ve Ömer buna; kurdun dile gelerek konuşmasına inanırız, buyurdular.

(Buharî, Müslim, Tirmizî)

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
HAYVANA YAPILAN İYİLİĞE ÜCRET



Ebû Hüreyre radıyallahu anh, Peygamber aleyhisselâmın şöyle buyurduğunu anlatır:.

Bir yolcu, yoluna devam ederken, çok susamıştı. Bir kuyuya rastladı, inip ondan su içti. Çıktığında bir de baktı ki, ziyadesiyle susamış bir köpek dilini çıkarıp susuzluktan toprağı yiyor.

Yolcu:

— Bu köpek de biraz önce benim olduğum haldeki gibi, pek çok susamış bir vaziyette, diye söylendi. Kuyuya indi ve ayakkabısına su doldurmak suretiyle o köpeği suladı. Allahü Teâlâ da bu kişinin yaptığını makbul ve muteber sayarak günahlarını mağfiret buyurdu.

Ashabı Kiram dediler ki:

— Ey Allah'ın Resulü! Hayvanlara yaptığımız iyilikte bize ecir, ücret var mıdır?

Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:

— Her canlı ciğer taşıyan hayvana yapılan iyilikte ecir, ücret vardır.

(Buharî, Müslim)

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
EN SEVDİĞİNDEN SADAKA



Enes radıyallahu anh anlatıyor:

Ebû Talha radıyallahu anh, Medine'de Ensârın en zenginlerinden birisi idi. En çok sevdiği malı da Mescid-i Nebevî'nin karşısındaki bulunan Beyraha ismindeki hurma bahçesiydi. Peygamber aleyhisselâm, bu bahçeyi şereflendirir, onun çok lezzetli suyundan içerdi. «Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda sadaka olarak vermedikçe iyiliğe asla nail olamazsınız» (Âl-i îmran Sûresi) mealindeki Âyet-i Celîle nazil olunca, Ebû Talha radıyallâhu anh kalkıp Allah'ın Resulünün huzuruna geldi ve şöyle dedi:

— Ey Allah'ın Resulü! Allahu Teâlâ kitabında, «Sevdiklerinizden Allah yolunda sadaka olarak dağıtmazsanız iyiliğe erişemezsiniz buyuruyor. Benim en çok sevdiğim malım da Beyraha hurmalığıdır. Ben orayı Allah yolunda sadaka olarak verdim. Allahü Teâlâ nezdinde onun iyilik ve faydasını ümid ederim. Dilediğin gibi onda tasarrufta bulun, ey Allah'ın Resulü!

Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm:

— Ne büyük iş! Bu çok kıymetli bir maldır, çok kıymetli bir maldır bu. Bunun için böyle söylediğini duydum. Ben o malı kendi akrabalarına vermeni münasip görüyorum.

Bunun üzerine Ebû Talha radıyallahu anh de bu hurmalığı akrabası ve amca oğulları arasında paylaştırdı.

(Buharî, Müslim, Tirmizî)

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ŞERRİ BIRAKTIRMAK DA SADAKA



Ebû Zer radıyallahu anh anlatıyor:

Peygamber aleyhisselâma hangi amelin daha faziletli olduğunu sordum:

— Allah'a îman ve Allah yolunda cihad etmektir, buyurdular.

— Hangi köleyi âzad etmek daha faziletlidir? dedim.

— Kıymeti en yüksek olanı ve sahibi nezdinde en değerli olanıdır, buyurdular.

— Ben bunu yapamazsam hangi ameli işleyeyim? diye sordum.

— Bir âcize yardımda bulunur ve onu hakka irşad edersin, buyurdular.

Bunu da yapamazsam ne yapayım? diye sordum.

— insanları şerden vazgeçirtirsin. Çünkü bu da bir sadakadır, buyurdular.

(Buharî, Müslim)

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İBADETTE ÖLÇÜ



Üç kişilik bir grup Peygamber aleyhisselâmın gizli olarak yaptığı ibadetlerini sorup öğrenmek için, Resulüllah'ın zevcelerinin evlerine geldiler. Peygamber aleyhisselâmın zevceleri, onun ibadetini kendilerine anlatınca, güya bu yapılanları azımsayarak dediler ki:

— Biz Peygamber aleyhisselâmdan neredeyiz! Şüphe yok ki Allah onun geçmiş ve gelecekte olabilecek günahlarını mağfiret etmiştir.

İçlerinden biri: Ben geceleri devamlı namaz kılacağım, diğeri: Ben ömrüm boyunca devamlı oruç tutacağım, diğer birisi de: Ben de kadınlardan ayrı olarak yaşayacağım, hiç evlenmeyeceğim, dediler. Onlar bu şekilde konuşurlarken yanlarına Allah'ın Resulü geldi ve:

— Siz, şöyle şöyle söyleyen kimselersiniz, değil mi? Fakat biliniz ki, ben Allah'tan en çok korkan ve korunanınızım. Lâkin böyle olmakla beraber bazan oruç tutar, bazan da tutmam. Gecenin bir kısmında namaz kılar, bir kısmında ise uyurum. Kadınlardan da ayrı yaşamam, evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse, benden değildir, buyurdular.

(Buharı, Müslim, Neseî)

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
FAZİLET SAHİBINE EVLENME TEKLİFİ



Ibni Ömer radıyallahu anh anlatıyor ;

Hafsa radıyallahu anha, Huzâfe es-Sehmî'nin oğlu Hüneys'den dul kalmıştı. Hüneys radıyallahu anh Peygamber aleyhisselâmın sahabîlerindendi. Medine'de vefat etmişti. Bunun üzerine Hazreti Ömer radıyallahu anh dedi ki: Hafsa'yı Hazreti Osman ile evlendirmeyi teklif ettim. Osman radıyallahu anh; düşüneyim, diye cevap verdi. Bir kaç gün bekledim. Sonra Osman radıyallahu anh'le karşılaşınca: Şu anda evlenmek niyetinde değilim, dedi.

Sonra Ebû Bekir is-Sıddîk ile buluştum ve arzu edersen Hafsa'yı seninle evlendireyim, dedim. Ebû Bekir radıyallahu anh sustu, herhangi bir cevap vermedi. Ben ise Ebû Bekir'e, Osman'dan fazla gönül koymuştum.

Birkaç gün sonra, Allah'ın Resulü Hafsa ile evlenmek talebinde bulundular. Hafsa'yı kendileri ile evlendirdim.

Daha sonra Ebû Bekir radıyallahu anh'le karşılaşınca, bana:

— Hafsa'yı benimle evlendirmek üzere teklifte bulunduğun zaman, belki gücenmiştin, sana hiç bir cevapta bulunmamıştım, dedi. Kendisine:

— Evet gücenmiştim, dedim. Ebû Bekir radıyallahu anh:

— Senin o teklifini kabul etmeme bir mani yoktu. Fakat Allah'ın Resulünün Hafsa'yı anladığını biliyordum da, onun bu sırrını açıklamak istemedim. Peygamber aleyhisselâm, kendisiyle evlenmek arzu etmese idi, onu zevcem olmaya kabullenirdim, dedi.

(Buharî)

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
KUR'AN ÖĞRETME MİHRİ



Sehl bin Saad radıyallahu anh anlatıyor:

Bir kadın Peygamber aleyhisselâmın yanına gelerek:

— Ey Allah'ın Resulü, evlenmek için kendimi size takdim etmeye geldim, dedi.

Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm ona bakıp başını eğdi, sonra yine başını sallayıp sustu. Kadın bu teklifinden bir netice alamadığını görünce oturdu. Bu durum üzerine Peygamber aleyhisselâmın sahabilerinden biri kalkarak dedi ki:

— Ey Allah'ın Resulü, bu kadınla evlenmek istemiyorsanız, onu benimle evlendir.

Peygamber aleyhisselâm:

— Yanında bir şey var mı? diye sordu. Sahabî:

— Allah'a yemin ederim ki, bir şeyim yok, diye cevap verdi. Resulüllah aleyhisselâm:

— Evine git de bak, belki orada bir şey bulursun, dedi. Adam, evine gitti, bir süre sonra döndüğünde dedi ki:

Allah'a yemin ederim, yâ Resulüllah, bulamadım. Peygamber aleyhisselâm:

— Bak, demirden bile olsa, belki bir yüzük bulursun, dedi, Sahabî tekrar gitti, sonra döndü ve:

— Vallahi yâ Resulallah, bir demir yüzük bile bulamadım, fakat işte uzun bir entarim var, bunun yarısını ona vereyim, dedi. Bunun üzerine Resulüllah aleyhisselâm:

— Bu uzun elbise ile ne yaparsın, sen giysen o giyemez, o giyse sen elbisesiz kalırsın, buyurdu. Bunun üzerine sahabî oturuverdi. Uzun bir müddet böyle oturakaldıktan sonra kalktı. Peygamber aleyhisselâm adamın gittiğini görünce, çağırmalarını emir buyurdu. Sahabîler adamı çağırdılar. Adam geri gelince Resulüllah aleyhisselâm:

— Kur'ân'dan ezbere bir şey okumasını biliyor musun? diye sordu. Adam:

— Evet, filan ve filan sûreleri biliyorum, diye bildiklerini saydı. Peygamber aleyhisselâm:

— Bunları ezbere okuyabilir misin? dedi. Adam:

— Evet okurum diye cevap verdi. Resulüllah aleyhisselâm da:

— Haydi git, bildiğin Kur'ân karşılığında, o bildiğin Kur'ân'ı o kadına öğretmen karşılığında onu seninle evlendiririm, buyurdu.

(Buharı, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî, Nesei)

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
KOCA HAKKININ ÜSTÜNLÜĞÜ



Kays bin Saad radıyallahu anh anlatıyor:

Hîre'ye geldim, oradaki halkı, başkalarına üstün tutulan bir Iran'lıya secde eder halde gördüm ve «Allah'ın Resulü bu secde edilmeye herkesten daha lâyıktır» dedim. Sonra gelip bunu Peygamber aleyhisselâmın kendisine anlatınca, Allah'ın Resulü şöyle buyurdular:

— Ne dersin? Bir kabire uğrarsan ona secde eder misin? Dedim ki:

— Hayır, etmem. Peygamber aleyhisselâm:

— Şu halde bunu asla yapmayın. Bir insanın başka bir insana secde etmesini emretseydim, Allah'ın hanımları üzerinde kocalarına verdiği haktan dolayı, hanımların kocalarına secde etmelerini emrederdim, buyurdular.

(Ebû Davud, Hâkim, Tirmizi)

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
KADINLAR VE KOCALARI



Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor:

On bir kadın bir araya gelerek oturmuşlar ve hepsi kocalarına aid şeyleri gizlemeden anlatacaklarına dair söz vermişlerdi.

Birincisi şöyle söyledi:

— Kocam deri ile kemikten ibaret, dağ tepesinde kalan bir deve gibidir. Ne dağ, üzerine çıkılması kolay olan bir dağdır ki, çıkılsın, ne de deve o kadar kuvvetlidir ki, dağdan indirilebilsin. Yani kadın kocasını üzerine çıkılması imkânsız sarp bir dağın üstündeki cılız bir deveye benzetiyor ki, bu suretle dağ, geçidi olmayan çetin bir dağ olmakla yukarı çıkıp ona ulaşmanın mümkün olmadığını ve devenin de cılız olup rağbete değer eti bulunmadığını anlatıyor. Bu benzetişle kocasının cimri, kötü huylu, kendisinden hayır beklenmeyen bir kimse olduğunu anlatmak istiyor.

İkincisi dedi ki:

— Kocam hakkında bir şey söyleyemem. O, o kadar kötü bir kimsedir ki, kendisinden söz etsem, ancak açık ve gizli kötülüklerini söyleyebilirim. Yani onun kötülüklerden başka anlatacak bir tarafı yoktur.

Üçüncüsü anlattı:

— Kocam öyle kötü bir kimse ki, ayıplarını açıklasam beni boşar, sükût etsem muallakta bırakır. Yani bu benimle münâsebetini devam ettirir ki, bu şekilde kendisinden istifade edeyim, ne de tamamıyla boşayıp alâkasını keser ki başkasına varabileyim:

Dördüncüsü anlattı:

— Kocam Mekke ikliminin gecesi gibidir. Ne sıcak, ne de soğuktur. Orta hallidir; kendisinden ne korkulur, ne de usanılır, îyi huylu, hoş geçimli bir kimsedir.

Beşincisi anlattı:

— Kocam eve girince parslaşır, çıkınca arslanlaşır. Evde hiç bir hususî arzusu yoktur. Kadın kocasını çok uyuyan ve çok sıçrayıp atlayan pars hayvanına benzetmekte, kocasının eve gelince çok uyuduğunu, noksanları görmediğini, cinsî münasebete de çok düşkün olduğunu ifade ediyor, dışarıya çıktığı zaman da düşmanlarına karşı arslan gibi davrandığını anlatıyor.

Altıncısı anlattı:

— Kocam yediği zaman tabakta ne varsa Siler süpürür, içtiği zaman da son damlasına kadar içer. Yattığı zaman elbisesine bürünür ve bana dokunmak için elini bile çıkarmaz. Kadın böylece kocasının obur, cimri, kötü huylu ve karısı ile münâsebette bulunmak isteğinden uzak olduğunu anlatmakla; onun bu meziyetlerden mahrum bir erkek olduğunu söyleyerek kötülüyor.

Yedincisi anlattı:

— Kocam bir zavallı, yahut çımadan aciz, ahmaklığından dolayı her şeye uyan, her hastalığı üstünde toplamış, ya başını yaralayan veya cesedini veya her ikisini birden yapan bir zavallıdır.

Sekizincisi anlattı:

— Kocam, yumuşaklığı tavşan tüyü, kokusu da za'ferân kokusudur. Yani kadın kocasının derisinin yumuşaklığını ve devamlı olarak güzel kokular sürünmesi bakımından herkes tarafından sevilen bir kimse olduğunu ifade ediyor.

Dokuzuncusu anlattı:

— Kocam, evinin dikmesi yüksek, kılıcının kılıfları uzun, külü çok, evi de halk meclisine yakındır. Yani evinin dikmesi ve kılıcının kınları uzun demekle, kocasının boyunun yüksek olduğunu, külü çok diye tabir etmekle misafirperver, evi halk meclisine yakın demekle de devamlı olarak meclis tarafından kendisine müracaat edilen ve şeref sahibi bir şahıs olduğunu anlatıyor.

Onuncusu anlattı:

— Kocam pek zengindir. Ondan hayırlı kimse yoktur. Yani övülenlerin en iyisidir. Develeri, ağılları çoktur. Otlağa sık sık çıkarlar. Çalgı sesini işittikleri vakit, kesileceklerini katî olarak hissederler.

Onbirinci Ümmü Zer de şöyle anlatır:

—— Kocam Ebû Zer'dir. Ebû Zer, büyük bir adamdır. Kulaklarımı ziynetle doldurdu. Kollarımı şişmanlattı. Bana hürmet ve itibar gösterdi. Bu bakımdan içim ferahtır. Beni küçük bir yerde varlığı bir kaç koyundan ibaret olan bir ailenin yanında bulmuştu. Sonra beni at seslerinin, deve seslerinin bulunduğu ve zahiresi harmanda dövülen ekin sahibi bir ailenin arasına getirdi. Yanında ne söylesem kabul edilir. Sabaha kadar uyurum, kimse beni uyandırmaz. Bol süt içer ve süte doyarım.

Ebû Zer'in anası, bilseniz ne hanımdır. Onun zahire anbarları, eşyasını koyduğu hararları çok büyüktür. Evi de geniştir.

Ebû Zer'in oğlu da hayırlı bir delikanlıdır. Yattığı yer kılıcı çekilmiş kılıf gibidir. Yani boylu boslu, vücudunun hatları düzgün bir gençtir. Dişi bir keçinin kol tarafı ile doyar, obur değildir.

Ebû Zer'in kızı ne terbiyeli bir kızdır. Babasına karşı itaatlidir. Anasına da itaatlidir. Vücudu elbisesini doldurur. Güzelliği ve terbiyesi akran ve emsalinin imrenmelerine sebep olur.

Ebû, Zer'in cariyesi ne sadakatli bir cariyedir. Aile sırlarımızı dışarıya çıkarmaz. Evimizin yemeklerini bozmaz. Güzel de yemek pişirir, israf etmez ve evimizi devamlı temiz tutar.

Ümmü Zer, sözlerine şöyle devam eder:

— Bir gün kocam Ebû Zer evden çıktı. Yağ çıkarılmak için süt tulumları çalkalanıyordu. Yolda bir kadına rastladı. Kadının pars gibi iki çocuğu vardı. Koltuklarının altında annelerinin memeleri ile oynuyorlardı. Bu kadını gören kocam benden vazgeçti ve onunla evlendi. Ben de ondan şeref sahibi bir adamla evlendim. Bu adam da güzel yürür ve en güzel ata binerdi. Meşhur Hatt imalâtından olan mızrağını alır, akşam üzeri deve ve sığır nevinden bir sürü hayvanı önüne katarak banar gelirdi. Getirdiklerinin hepsinden bana bir çift verirdi. Ve bana: Ey Ümmü Zer Dilediğin gibi ye, iç ve yakınlarına ikramda bulun, derdi. Bununla beraber bu kocamın bana verdiklerinin tamamını toplasam Ebû Zer'in en küçük kabını dolduramaz.

Hazreti Aişe radıyallahu anhâ burada buyuruyor ki: Peygamber aleyhisselâm bana: Ben senin için Ümmü Zer'in Ebû Zer'i gibiyim. Bir fark var ki, o Ümmü Zer'i terketti, ben ise seninle beraberim ve beraber olacağım, buyurdu.

(Buharî, Müslim, Neseî)

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
HİZMETÇİDEN DAHA HAYIRLI



Hazreti Ali radıyallahu anh anlatıyor:

Fatıma radıyallahu anhâ'nın el değirmeni ile un öğütmekten elleri acıyordu. Bu acısından dolayı —bir hizmetçi ihtiyacını arzetmek maksadıyla— Peygamber aleyhisselâma şikâyette bulunmaya geldi. Resulüllah aleyhisselâma un geldiğini de haber almış, fakat bu undan kendisine bir hisse düşmemişti. Bu hususu Hazreti Âişe radıyallahu anhü'ya söyledi. Allah'ın Resulü eve gelince Âişe radıyallahu anhâ meseleyi kendilerine bildirdi. Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm bize geldi. Biz yatmış bulunuyorduk. Geldiğini görünce kalkmaya başladık. Resulüllah aleyhisselâm: Yerinizde kalın, buyurdu ve Fâtıma ile benim aramda oturdu. Ayağı karnıma değmişti de serinliğini hissediyordum.

Hemen buyurdular ki:

— İstediğinizden daha hayırlısını size haber vereyim mi? Yatmaya gittiğiniz vakit 33 defa Sübhanellah, 33 defa Elhamdülillah, 33 defa Allahü Ekber deyin. Bu, sizin için istediğiniz hizmetçiden daha hayırlıdır.

(Buharı, Müslim, Ebû Davut, Tirmizî)

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ALLAH'IN YAPTIĞINI BOZMAK



Câbir radıyallahu anh anlatıyor:

Tufeyl bin Amd ed-Devsî Peygamber aleyhisselâma gelerek:

— Ey Allah'ın Resulü! Çok sağlam bir kale içerisinde seni koruyan insanlar arasında kalmak ister misin? dedi ki, bununla «bizim memleketimize hicret etmez misin? Biz seni muhkem bir kalede korur ve bütün kötülüklerden muhafaza ederiz» beyânında bulunmak istedi. Allah'ın Resulü de bu teklifi kabul etmedi. Zira, Allahü Teâlâ, Ensâr için hicreti gizli tutmuştu. Vakti gelip Peygamber aleyhisselâm Medine'ye hicret edince, Tufeyl radıyallahu anh ile kavminden bir adam da Medine'ye hicret ettiler. O adam Medine'de hastalandı ve rahatsızlığına sabır göstermeyerek parmaklarının etrafını geniş bir okla kesti. Vefat edinceye kadar da o parmaklarından kan aktı. Vefat ettikten sonra, Tufeyl radıyallahu anh bu şahsı rüyada gördü. Adam güzel bir suret içinde bulunuyordu. Ancak elleri örtülü bir vaziyette idi.

Tufeyl:

— Rabbin sana nasıl muamelede bulundu? diye sordu. Adam:

— Allah'ın Resulünün yanına hicret etmiş olduğum sebebten dolayı günahlarımı mağfiret etti, diye cevap verdi.

Tufeyl radıyallahu anh:

— Ellerini neden bu şekilde sargılı olarak görüyorum? diye sordu. Adam dedi ki:

—— Bana, «senin bozmuş olduğun şeyleri düzeltmeyeceğiz» diye söylendi.

Tufeyl radıyallahu anh bu rüyasını Peygamber aleyhisselâma anlattı.

Allah'ın Rasulü de:

— Ey Rabbim! O kişiyi elleri dolayısı ile yaptığı suçunu da mağfiret et, diye duada bulundular.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ZİNANIN TEVRAT'TA HÜKMÜ



Ibni Ömer radıyallahu anh anlatıyor:

Resulüllah aleyhisselâmın huzuruna birbiri ile zina yapmış olan bir yahudî erkeği ile kadını getirdiler. Allah'ın Resulü yahudî erkeğine dönüp şöyle sordu:

— Zina eden kimse hakkında Tevrat'ta ne hüküm görüyorsunuz? Onlar dediler ki:

— Ceza olarak zina eden kadın ile erkeğin yüzlerini karalayıp, her ikisini birer hayvana ters bir vaziyette bindirir ve şehir ortasında gezdiririz.

Bu cevap üzerine Peygamber aleyhisselâm:

— Eğer doğru söylüyorsanız, Tevrat'ı getirin, buyurdular.

Tevrat'ı getirdiler ve okumaya başladılar. Okuyan şahıs recm âyetine gelince parmağı ile üzerini kapatarak yalnız üst tarafı ile altını okudu. Aynı kavimden olan Abdullah bin Selâm radıyallahu anh Allah'ın Resulünün yanında idi ve:

— Ey Allah'ın Resulü! Emir buyur da parmağını kaldırsın, dedi.

Peygamber aleyhisselâm okuyan yahudîye parmağını kaldırmasını emretti. Yahudî parmağını kaldırınca, parmağının altında recm âyeti olduğu meydana çıktı. Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm her iki yahudînin de recmedilmesini emretti ve recm emri yerine getirildi.

O iki yahudîyi recmedenler arasında ben de vardım ve recmedilen yahudî erkeğin, kadını atılan taşlardan korumak için kendisini ona siper etmeye gayret ettiğini gördüm.

(Buharı, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî, Neseî)

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ZİNAKÂR KADININ TEVBESİ



Imran bin Huseyn radıyallahu anh anlatıyor:

Cüheyne kabilesine mensup bir kadın Allah'ın Resulünün yanına geldi. Kendisi zina etmiş ve bundan da hamile kalmıştı. Kadın dedi ki:

— Ey Allah'ın Resulü! Cezayı gerektiren bir suç işledim. Bana had cezasını tatbik et.

Bu ifade üzerine Peygamber aleyhisselâm kadının velisi bulunan kişiyi çağırtıp:

— Kadına iyi muamele yap, doğumunu yapınca da bana getir, dedi.

Adam Allah'ın Resulünün buyurduğu gibi yaptı ve kadını kendisine getirdiği zaman, Peygamber aleyhisselâm, recm sırasında açılmaması için kadının üstündeki elbiselerin vücuduna iyice bağlanmasını söyledi. Kadının elbiselerini bağladılar. Sonra recmedilmesini emretti ve emir yerine getirildi. Recmden sonra da Peygamber aleyhisselâm o kadinin cenaze namazını kıldırdı. Bunun üzerine Hazreti Ömer radıyallahu anh dedi ki:

— Ey Allah'ın Resulü! Bu kadın zina yaptı, namazını nasıl kıldırıyorsunuz? .

Peygamber aleyhisselâm cevaben şöyle buyurdular:

— Bu kadın öyle bir tevbe etti ki, tevbesi Medine halkından 70 kişi arasında taksim edilse hepsi için yeter ve artardı. Hem sen, canını Allah rızası için feda etmekten daha faziletli bir tevbe gördün mü?..

(Müslim, Ebû Davud, Tirmizî, Neseî)

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
PEYGAMBERİMİZİN KIZI DA OLSA



Aişe radıyallahu anha anlatıyor:

Mahzun kabilesine mensup bir kadın hırsızlık yapmış ve bu kadının durumu Kureyş'lileri güç durumda bırakmıştı. Aralarında «bu kadın için Peygamber aleyhisselâm nezdinde kim şefaatçi olacak» diye konuştular.

Bir kısmı dedi ki:

— Allah'ın Resulünün sevgilisi Usame radıyallahu anh'ten başka kim buna cesaret gösterebilir? Durumu Üsame radıyallahu anh'e bildirdiler. O da Peygamber aleyhisselâma müracaat etti. Resulüllah aleyhisselâm Üsame radıyallahu anh'e:

— Allah'ın tesbit ettiği cezalardan biri hakkında şefaatçi olmaya nasıl teşebbüs edersin? dedi ve sonra kalkıp şöyle buyurdu:

— Ey insanlar! Sizden evvelkilerin niçin helak olduklarını bilir misiniz? Onların arasında soylulardan biri hırsızlık yaptığı zaman, onu serbest bırakır, ceza vermezlerdi. Halkın zayıf tabakasından bir kimse hırsızlık yaptığı zaman da, hemen cezayı tatbik ederlerdi. Allah'a yemin ederim ki, Muhammed'in kızı Fâtıma hırsızlık etse, onun da elini keserdim.

Sonra o Kureyşli kadının getirilmesini emretti ve kadının eli kesildi

(Buharî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî, Neseî)

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
CEHENNEMDEN BİR PARÇA



Ümmü Selem radıyallahu anhâ anlatıyor:

Resulüllah aleyhisselâma dâvalarını isbat etmek için delîl ve şahitleri bulunmayan iki kişi, kendilerine ait olan miras hakkında davalaşmak üzere geldiler.

Resulüllah aleyhisselâm:

— Kime, kardeşinin hakkından fazla birşey vermeye hükmedersem, onu sakın almasın. Çünkü böyle bir şey verirsem, kendisine ancak cehennemden bir parça vermişim demektir, buyurdular.

Bu sözler üzerine dâvâlaşan şahısların ikisi de ağlamaya başladılar ve her ikisi de birbirlerine «hakkım senin olsun» dediler.

Bunun üzerine Resulüllah aleyhisselâm:

— Aranızda kur'a çektikten sonra mirası ayırın, hakkı arayın. Hisselerinizi aldıktan sonra birbirinizle helâllaşın, buyurdular.

Bir rivayette de: Çünkü vahiy nazil olmayan meselelerde kendi reyimle hüküm veriyorum, buyurdular.

Yine Ummü Seleme radıyallahu anha, Peygamber aleyhisselâmın şöyle buyurduklarını anlatıyor:

«Ben, ancak bir insanım. Siz de bana gelip dâvâlaşıyorsunuz. Belki bazınızın delili hasmınınkinden daha kuvvetli oluyor. Ben de, bu ifadeye göre onun lehine hüküm verebiliyorum. Fakat kime, kendisine değil de kardeşine ait olan bir hakkın verilmesi ile hükmedersem, öyle olmadığını bildiği halde bunu asla almasın. Zira bu takdirde ben kendisine ancak cehennemden bir parçayı ayırmış oluyorum demektir.

(Ebû Davud)

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ÇOCUK HANGİ KADININ



Ebû Hüreyre radıyallahu anh, Peygamber aleyhisselâmın şöyle anlattıklarını rivayet ediyor:

iki kadın, yanlarında biribirlerinden ayırt edilemeyecek kadar küçük çocukları bulunduğu halde beraber otururlarken, bir kurt gelip çocuklarından birini kapıp götürmüştü. Kadınlardan biri diğerine: Kurdun götürdüğü çocuk seninki idi, dedi. Diğeri ise, hayır senin çocuğun idi, dedi. Bu ihtilâf üzerine davalaşmak için Davud aleyhhiselâmın huzuruna geldiler, Davud aleyhisselâm da kurdun saldırısından kurtulan çocuğun yaşlı olan kadına ait olduğuna karar verdi. Kadınlar daha sonra Davud aleyhisselâmın oğlu Süleyman aleyhisselâmın huzuruna çıktılar ve meseleyi ona anlattılar.

Süleyman aleyhisselâm da:

— Bana bir bıçak getirin, çocuğu kesip aranızda taksim edeyim, dedi.

Genç olan kadın:

— Aman, hayır hayır. Allah sana rahmet ihsan etsin, çocuk benim değil, yaşlı kadınındır, dedi. Bu sözler üzerine Süleyman aleyhisselâm kalan çocuğun yaşlı kadına değil, genç kadına ait olduğuna hüküm verdi.

(Zira genç kadın çocuğun gerçek anası olduğundan kesilmesinden endişe ettiği için, onun ihtiyar kadında kalması bahasına da olsa hakkından vazgeçmişti.)

(Buharı, Müslim. Ebû Davud, Tirmizî, Neseî)

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ÖRNEK AHLAK



Ebû Hüreyre radıyallahu anh, Peygamber aleyhisselâmın şöyle anlattıklarını bildirmiştir:

Bir adam, başka birisinden bir mülk satın almıştı. Satın aldığı mülkde içi altın dolu bir küp buldu. Mülkü satan kimseye dedi kî:

— Bu altınları benden al. Çünkü ben senden mülkü satın aldım, içindeki altını satın almadım.

Satıcı ise şöyle cevap verdi:

— Ben sana bu yeri içinde bulunanlarla beraber sattım. Sonra bu iki kişi aralarında hakem olması için, bir başka adama müracaat etiler.

Hakem olan kişi kendilerine:

— Çocuğunuz var mı? diye sordu, Birisi:

— Benim bîr oğlum var, diye cevap verdi. Hakem de şöyle karar verdi:

— Oğlanla kızı evlendirin ve ikisi için bu altından harcayın. Artan kısmını da sadaka olarak dağıtın...

(Buharı, Müslim)

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İHLASLI KELİME-İ TEVHÎD



İbni Abbas radıyallahu anh anlatıyor:

— iki adam Allah'ın Resulüne gelip dâvâlaştılar. Resûlullah aleyhisselâm alacaklı kişiden delil ve şahit göstermesini istedi. Alacaklının ise delil ve şahidi yoktu. Bundan sonra borçlu kimseye yemin etmesini teklif etti. Borçlu da «Kendisinden başka ilâh olmayan Allah»'a yemin etti. Adamın yemin etmesinden sonra Peygamber aleyhisselâm kendisine:

— Hayır, sen alacaklının iddia ettiği gibi yapmışsın. Fakat «Lâilâ-he illallah» sözünü ihlâs ile söylediğin için, Allah seni mağfiret etti, buyurdu.

(Çünkü o anda Cebrail aleyhisselâm gelmiş ve Peygamber aleyhisselâma borçlunun yalan yere yemin ettiğini, fakat kelime-i tevhidi ihlâsla söylediği için Allahü Teâlâ'nın kendisini affettiğini haber vermişti.)

(Ebû Davud, Neseî)

* * *
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt