Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Soru Referanduma Katılmak Küfür müdür?

H Çevrimdışı

hüseyin_91

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Selamunaleykum.
Referanduma katılan bir kişi kafir sayılırmı.?veya günaha girmiş olurmu.?

Referanduma katılmıyacağım ama eyer hayır gelirsede müslümanlar acı çekersediye korkuyorum.Referanduma gitmessem sorumluluk alırmıyım.?
 
kargı1 Çevrimdışı

kargı1

Üye
İslam-TR Üyesi
selamun aleykum referanduma gidersek yani kafirmi olacaz ya ne kadar söylesende anlamayacak kimse tağudu red etmese zaten kafir dir şunu belirtmek istiyorum 1925-1945 1980-1990-2000 yılları arası müslümalara inanılmaz işkenceler yapıldı e bu anayasa idi yine de bu anayasadır fakat şunu belirtmek istiyorum cumhuriyet tarihinde ilk defa halka soruluyor e ben de evet diyecem diye kafir mi olacam şimdi hani anayasa da daha mı özgür olacaz diyede oylamıyacaz biz bu gibi durumda resulullah ın hayatını iyce okuyalım müşriklerin kanunlarından nasıl faydalandığını bilelim bi örnek müşrik toplumunyahimaye sistemi vardı resullahın amcası ölünce aileden hmaye edecek kalmadı ve hatta resul taife giderken mekke ye giriş yasağı vardı eğer girerse öldürecek resulde mutim bin adiy in icaresine girer mutim bin adiyde resulullah la zeydi himaye eder oğulları ile resulu korur ve kabede tavaf yapar uözgürlük istemiyoruz biz ALLAH ın olanı istiyoruz ha bu anayasa neyi engeller inşALLAH bi dha darbe olmayacak öle temenni ediyoruz
 
M Çevrimdışı

muvahhide

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Bu yazı, 12 Eylül günü yapılacak olan anayasa oylamasında kendini taraf olarak gören ve ilaveten ‘evet’ oyu vereceğini beyan eden, ‘evet’ oyu vermeye de davet eden Müslümanlara hitap etmektedir. Dolayısıyla böyle bir ‘sorun’u olmayan Müslümanların -vakit kaybı olmaması için- okumaları tavsiye olunmaz.



Değerli Müslüman kardeşim!



İçinde yaşadığımız ülkede bize hükmeden Türkiye Cumhuriyeti devletinin hiçbir anayasasını biz yapmadık; yapmayı da istemedik. Bu devletin hiçbir anayasası, biz Müslümanların görüşü alınarak da yapılmadı; görüşümüzün sorulmasını da istemedik. Zaten uzun yıllar, görüşümüz önemsenecek bir sıkletin sahibi de olmadık. Şimdilerde artık şartlar biraz değişti. Herkes hangi duvarı niçin yıktığını da, hangi duvarı niçin yaptığını da (tıpkı Musa’ya rehberlik eden alim kul misali) bilmektedir. Fakat bizim duvarlarımızı yıkanlar, yıkmaya da devam edenler, sanki hiçbir şey olmamış gibi, sessiz ve derinden operasyonlarla, tamir etmek istedikleri, anayasasını revize etmek istedikleri sistemlerine bizi de ortak etmek istemektedirler. Böylece Müslüman, koskoca bir Din’i ve ondan neş’et etmiş koskoca bir medeniyeti tarumar eden ve yeryüzünün en aşağı metaıymış muamelesine tabi tutan bölgesel veya küresel bir şebekenin cürmüne ortak edilmiş olacaktır.



Eğer Müslümanlar olarak bizi, bir enkazın kaldırılmasına, sokakların temizliğine, patlayan lağım şebekesinin onarılmasına ortak ederlerse, İslam'la kavgalı bir sistem görüntüsü bitecek, sistemin İslam'la barıştığı kanaati, kent’in en görünür burçlarından çok mahir bir ikiyüzlülükle afişe edilecektir.



Sen de çok iyi bilirsin ki, yeryüzünde İslam'dan daha güçlü bir hayat nizamı yoktur. İslam bir hayat nizamıdır, dünya görüşüdür, siyaset projesidir. İslam bir ideoloji değildir ama bir dünya görüşü, bir hayat nizamı olarak onunla hiçbir ideoloji boy ölçüşemez. Zaten İslam’dan başka bütün ideolojiler de batıldır, hiçbir geçerliliğe sahip değildir. Kısacası İslam sonsuzca azizdir, güçlüdür, kuşatıcıdır, kapsayıcıdır. Ama İslam bir o kadar da ayırt edicidir, tefrik edicidir, bölücüdür, dışlayıcıdır. İslam, Allah'a itaat edenle etmeyen arasında, mü'minle müşrik arasında, Müslümanla kâfir arasında ayrım yapar. Bir aileyi bile akidevî açıdan unsurlara ayırır.



Değerli Müslüman kardeşim!



Demek istiyorum ki, İslam evet çok güçlüdür ve bu sebeple Müslüman da güçlüdür! Müslüman, kendisini yeryüzünün bütün kâfirlerinden daha aziz ve şerefli bilmek zorundadır. Değilse, onun Müslümanlığında hayır yoktur. Dünyanın en kararlı, en sağlam karakterli insanı Müslüman olmalıdır. Bunu sen de bilirsin, unuttuğunu sanmıyorum; sadece, son zamanlarda ağzına fazlaca aldığın özgürlük, insan hakları, çok kültürlülük gibi birtakım ithal kavramlar biraz zihin sağlığını bozdu o kadar…



Eğer İslam'ın ve Müslümanın güçlü/aziz olduğunda hemfikirsek, bir şeyi daha düşünmeni isterim: öncelikle ‘samed’ kelimesini hatırla! Hani Allah'ı ‘samed’ olarak tanımlayan İhlas suremiz var ya… Samed’in anlamı, kendisi hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç olmayan ama her şeyin/herkesin kendisine muhtaç olduğu demektir ya, bir Din (yaşam tarzı) olarak İslam da aynen böyle ‘samed’dir. Bütün ideolojilerin bağlıları İslam'a muhtaçtırlar. İslam (dolayısıyla Müslüman) ise onlara hiç muhtaç değildir. Biz sadece cesarete, İslam gibi bir değerin farkında olmaya, imanımızı dilden kalbe indirmeye, harekete, aksiyona, tahammüle, sabra, mangal gibi bir yüreğe muhtacız. Dolayısıyla kâfir bir sistemin şu veya bu işleticilerinin İslam'a, dolayısıyla Müslümana her zaman ihtiyacı vardır ama İslam'ın ve Müslümanın küfür sistemlerine hiçbir zaman ihtiyacı yoktur.



Anayasa oylamasında evet oyu vereceğini beyan etmekle kalmayıp, bütün dindarları da evet demeye davet eden ve -şu anda benim yaptığım gibi- aykırı(!) bir davette bulunan Müslümanları da sivri bir dille inciten ve tahrik eden Müslüman! Bu sesin sana ait olduğuna bir türlü inanamıyorum! İnanamıyorum, çünkü bizler aynı mahallenin insanlarıyız; aynı Kitab’ı okuyoruz, aynı Rasul’ü takip ediyoruz, aynı İslam'ı din olarak seçmişiz. Yıllarca hayatı tevhid-şirk ikileminde değerlendirdik, kalbimizi ve zihnimizi aynı besinle beslemeye çalıştık. Öyleyse sen, anayasa oylamasında nebevî bir duruş gösteren müminleri rencide edecek sözler sarf edemezsin; sen de bu kervana katılamazsın, bu sen olamazsın!



Bir şey ya İslam’dır ya da küfürdür. Bunun ortası olamaz, ben öyle biliyorum… İslamî olmayan sistemler bütün ideolojileri denediler, olmadı. İslam’la ideolojileri uzlaştırmak istediler olmadı. Şu anda elde sadece liberalizm kaldı. Bundan böyle biraz da biz Müslümanları liberalizm fitnesiyle aymazlaştırmak, uyuzlaştırmak istiyorlar. Sen bütün bunları görmüyor olabilir misin?



‘Evet’çilerden bazılarının dediğine göre, anayasa oylamasında evet oyu vermek, sistemin tamamına taraf olmak anlamına gelmezmiş! Sistem bilinçleri yine yerindeymiş ama bu oylamayla mevzi kazanacaklarmış! Buna da Rasulullah’ın (sallALLAH u aleyhi vesellem) hılfu’l-fudûl cemiyetine üye olması, Hudeybiye antlaşması gibi faaliyetlerini örnek veriyorlar. Bu ne yaman çelişki böyle kardeşler! Bu nebevî tasarrufları bugüne kadar birçok ılımlı, uzlaşmacı, diyalogcu, Allah’tan çok reel-politiklerden korkan, Allah’tan ziyade, güçlü devletleri memnun etmeyi ilke edinmiş kişi ve cemaatler sakız gibi çiğnediler, hem de hiç Allah’tan korkmadan, hiçbir ilmîlik, tutarlılık ölçüsü aramadan. Şimdi onların eskittikleri için tükürdükleri bu sakızları siz mi çiğneyeceksiniz? Bir zamanlar, zikri geçen ılımlıların bu ciddiyetsizliklerine siz de muhaliftiniz. Onları bu kadar geriden takip etmek hem biraz ayıp kaçmıyor mu?



Değerli kardeşler!



Bazı arkadaşlar, bizim gibi, oylamayı gündemine hiç almayan kimseleri, kimlerle aynı safta olacaklarına dair uyarılarda bulunarak güya içinde bulunduğumuz aymazlığı(!) hatırlatmak suretiyle bizi utandırmaya çalışmaktadırlar. Gerçekten yazık! Hadi diyelim ki ben, CHP ile, Ergenekon ile, belli oranda BDP ile aynı kefeye düştüm, peki siz kendinizi hiç düşünmüyor musunuz? Eğer meseleyi, kimlerle aynı safa düştüğümüz kriteri ile çözeceksek, ben R. Ozan Kütahyalı’nın yalancısıyım, siz de Hülya Avşar’la aynı kefeye düşeceksiniz! Şunu da ben ekliyorum: cinsellik alanında burada daha açık yazamayacağım tercihleri savunan kimi liberal bayan yazarlarla aynı kefeye düşeceksiniz! Ama tek tek saymaya gerek yok, yarıdan fazla çıkacağı tahmin edilen evet oylarının sahipleriyle aynı akideyi mi paylaşıyorsunuz? Sizler, sizinle beraber ‘evet’ oyu verecek olan %50’yi geçeceği tahmin edilen yelpazeyi bir düşünün! Kimler var orada!



Oysa bizler, haksızca itham ettiğiniz gibi, zikri geçen partilerle asla aynı kefeye konamayız çünkü onlar ‘hayır’cılar cephesidir. Biz ise inancının gereği böyle bir oylamayı hiç gündemine almayan müslümanlarız. Eğer illa birileriyle birilerini demokrasinin kefelerinde buluşturacaksak, evet ve hayırcıların buluşması daha makuldür çünkü ortak paydaları demokrasidir. Demokrasiyi kökten reddedenlerle ‘hayır’ oylarıyla onu koruma iddiasında olanlar nasıl aynı kefeye konabilirler? Hasılı, Ergenekona, cuntaya tepki göstereceğim derken Müslümanlar akidevî savrulmalara maruz kalmamalıdırlar.



Aklıma şu takıldı: demek Muhammed (sav) şu an muasırımız olsaydı ve Türkiye'de yaşıyor olsaydı sandık başına gidecek, evet oyu verecekti öyle mi, sırf mevzi kazanmak adına? Eğer Mekke’de, Medine’de yaşıyor olsaydı da, basın-yayın yoluyla bize mesaj gönderecekti ve evet oyu verin diyecekti öyle mi? Vâ esefâ…



Değerli kardeşler!



Tamir edilmiş anayasa kabul gördüğünde Türkiye'de ne değişecek? Değişecek olanı bir de ben söyleyeyim sizlere: TC devletinin görece bir ‘özgürleşme’ye ihtiyacı vardır. Bu, çok acil ve kesinkes hayati önemde bir değişmedir. İnanın ki sizlerin oylarınız sisteme taze kan olacaktır. Rejim, Müslümanların ‘kan’ vermesine muhtaçtır. Zaten bu hep böyle olagelmiştir. Rejimin tıkanan damarlarını açmaya, astımını tedavi etmeye, kabızlığını gidermeye ihtiyaç var ve bu ihtiyacı da en iyi dindar halkın gidereceğini biliyorlar. Sistemin atar ve toplar damarları olan laiklik ve demokrasiyi en iyi ‘dindarlar’ korurlar. Halkına, ayının yavrusunu sevdiği gibi davranan laikçi politikalar artık tutmamaktadır. Artık namaz kılan (ehli kıble) halk, yumuşak, ılımlı laikliği, kent dindarlığını istemektedir. DP, AP, ANAP, RP ve AKP gibi sağcı-muhafazakar partilerin yaptığı hep budur. Rejim ne zaman halkın nazarında meşruiyet tartışması yaşasa, derhal imdadına dindar toplum yetiş(tiril)mektedir. 12 Eylül’de yapılacak olan, bugüne kadar olanların en ileri seviyesidir. Yani rejim gerçek anlamda Müslüman-demokrat kimliğini bulmaya doğru gitmektedir. Bu yapılanların sisteme, Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinden ve Bahçeli’nin MHP’sinden çok çok fazla yararı vardır ve bunu bilenler bilmektedirler. Kısacası, vereceğiniz her (evet) oyu, kent dindarlığına verilmiş güven oyu olacaktır, bilesiniz.



Müslümanların katkılarıyla ve neo-nurcuların, sair ılımlıların başrol oyunculuklarıyla Türkiye'de insan merkezli (antroposentrik) siyaset ve ahlak felsefesi daha güçlü ve kalıcı hale getirilecektir. Türkiye'de liberal demokrasinin kökleşmesi istenmektedir. Bunun İslam'la bir alakasının olmadığını Müslümanlar nasıl göremezler?! Cuntacı, oligarşik düzen belki törpülenecek, haydi diyelim ki sıfırlanacak ama hâkimiyet kayıtsız şartsız halka ait olacak, “Allah'ın hâkimiyeti” mefhumu üzerine, ifna edilen cuntacı oligarşik yapı cesametinde beton dökülecektir. Müslümanlar olarak tevhidî ilkeleri değil de birtakım pratik kaygıları öncelersek, neo-nurcu ve sair ılımlı grupların akıbetine uğramamız kaçınılmazdır.





Rabbimizin bir uyarısı var ya, “Hani sizler bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de oraya düşmekten sizi O kurtarmıştı” diye. “Birbirinize düşmanlar idiniz de kalplerinizi birbirine ısındırmıştı, O’nun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz” diyordu. “Öyleyse şimdi hep birlikte Allah'ın ipine sıkıca yapışın ve sakın tefrikaya düşmeyin!” diye müminleri uyarmaktaydı Rabbimiz. Bizler de bu ayetin muhatapları değil miyiz? Bir zamanlar her birimiz cahilî değer yargılarının kirlettiği zihinlere sahip değil miydik? Allah'ın nimeti sayesinde Kur'an’la, İslam’la, Peygamberle tanışmadık mı? Çok ilahlı, çok hurafeli, çok sapık bir çağın girift şirkleriyle malul zihinlere sahip değil miydik? Bizleri geleneksel ve modern şirklerden kurtarıp, saf İslam'la tanıştırdığı için hep birlikte Rabbimize hamd etmedik mi? Bu gerekçeyle, canını Allah yolunda feda etmiş nice müslümanı hep birlikte hayırla yad etmedik mi? Onların isimlerini çocuklarımıza koymadık mı?



Bunun için miydi kardeşler, birbirimizi böylesine suçlayabilmek, birbirimize kulplar takmak için mi yapmıştık bütün bunları? Daha dün bizler, Medine vesikası ve benzeri konuları Muaviye’nin askerleri gibi mızraklarının (kalemlerinin) ucuna takarak bizleri ‘sivil’leştirmeye çalışan kimseleri birlikte eleştirmiyor muyduk? Şimdi neden aynı kavramları mızraklarımızın ucuna biz takıyoruz?



Sözlerimi bitirirken bir küçük hatırlatmada daha bulunmak istiyorum. Taraf gazetesi yazarı Lale Kemal’in “Asker Vuruşarak Kışlasına Çekiliyor” yazısı (Taraf, 11.08.2010), tam da “oligarşiyi geriletme”nin nasıl bir şey olduğunu işleyen harika tespitler içeriyor. Oligarşiyi geriletmek isteyenlerin okuması elzem bir yazı. Lakin aynı yazar, AKP’ye güya güvenemeyen derin devletin AKP’nin şeriat getirme tehlikesi var gibi bir gerekçenin ardına sığınmasının saçmalığını şu tek cümleyle özetlemiş: “Bu ülkeye şeriatı getirmeye hiç kimsenin gücü yetmez.” Şimdi anayasaya evet demeye davet eden ‘İslamcı’ cepheden, yeni anayasa, AKP ve ona destek veren muhafazakâr gruplar bağlamında bu cümleyi çürütecek bir açıklama yapılabilir mi?



Son söz: Müslümanlar olarak başımızı döndürecek, aklımızı tutacak denli bir gelişme yaşanmamaktadır. Bu kadar telaşa gerek yok. İhtilafımızı Allah’a ve Rasulü’ne döndürmenin tam zamanıdır.



MEHMET DURMUŞ/İKTİBAS.İNFO
 
M Çevrimdışı

muvahhide

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Ahmed Kalkan
İyi ki böyle bir soru soruldu. Bu vesileyle yanlış anlaşılabilecek ve imza atanlar arasında meşru dengeleri korumayı da kast eden, olumsuzluklar arasındaki farkları gözetip adaleti içeren bazı ifadeler izah edilmiş ve istismar edilmekten korunmuş olacaktır.
Parçacı yaklaşım, koca bir ormanda gözü bir ağaca takılı kalan, ormanı göremeyen bir yaklaşımdır. Bırakın insanın bir cümlesinin bütün içinden koparılıp tümüyle anlatmak istediğinin zıddına anlam çıkarmayı; Kur'an'dan bile bir âyeti, âyetin bir kısmını ele alıp Kur'an bütünlüğünden kopararak yanlış hükümlere malzeme yapmak mümkündür. Meşhur "namaza yaklaşmayın!" şeklinde Kur'an'dan Kur'an'a ters hüküm çıkarmak ve Kur'an'a iftira etmek örneğinde olduğu gibi. Elbette cansız bir yazıdaki bir cümle veya bir paragraf, öncesinden ve sonrasından koparılarak yazı bütünlüğü dikkate alınmadan yorumlanmaya kalkılırsa yazıda kast edilmeyen anlamlar yüklenilmiş olur. Yarım hakikat en büyük yalandır. Sözün yarısını söyleyip yarısını terk etmek; ya hiçbir şey söylememek veya sözü başkasının yanlış tamamlamasına fırsat vermektir. Sizi bilmem ama biz, seçimlere hiç katılmadığımız, hiç oy vermediğimiz halde, halk açısından daha büyük zulümlere sahne olunur diye, CHP'nin çok fazla oy almasına sevinmiyoruz. Bir kavme kinimiz bizi haddi aşmaya, adaleti terk etmeye götürmemeli.
Altıncı maddede ne demişiz: "Evet"çiler ile "hayır"cıların her ikisinin de zulumatın/karanlıkların tonları olduğunu, birinin koyu bir tonu, diğerinin gri tonu teşkil ettiğini, her ikisinin de nur/aydınlık ve beyazdan farklı olduğunu belirtmişiz. Grinin beyaza yakın oluşu, onun beyaz olmasını gerektirmediği ifade ediliyor. İnsanları bâtılın tonlarına değil, aydınlığa çağırmakta olduğumuzu belirtmişiz. Bâtılın her ikisi de bâtıldır, ama ikisi eşit değildir. Birisi "hayır"cı zâlim temsilci, diğeri görece özgürlükçü kesim. Bu tesbitin, ehven-i şerri tercihe götürmemesi gerektiği "ilerideki bir konumu, Kur'an'ın aydınlığını temsil sorumluluğu taşımak ve insanları bu aydınlığa davet" olarak belirtilerek, aralarında bir tercih yapamayacağımız, "bizatihi şirk anayasasını fiilen yapmaya katılamayız" denilerek net tavır vurgulanmıştır. "Evet"in "hayır"dan fazla çıkması, halk açısından sistem içi görece olumluluk olarak değerlendirilmiş. Bu, Rûm sûresinin başlangıç âyetlerinde dile getirilen "ehl-i kitabın müşriklere galip gelmesinden mü'minlerin sevinç duyacakları" ifadesinin bir nevi güncellenmesidir. Kur'an, bâtıl kesimi kategorileştirir. "İnsanların iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetlilerini, yahudiler ile şirk koşanları bulacaksın. Onların iman edenlere sevgi bakımından en yakın olanlarını da: 'Biz hıristiyanlarız' diyenleri bulacaksın..." (5/Mâide, 82). Cehennem de tabaka tabakadır; herkes İslâm'a ve Allah'a uzaklığına göre orada farklı bir mekânda, farklı bir azaba uğratılır.
Evetçilerin fazla çıkmasını, bizim açımızdan değil; halk açısından ve tevhid eksenli değil; sistem içi, mutlak değil; görece, haklılık değil; olumluluk olarak değerlendirdiğimizi ifade ettik. Bu durumun, İlâhî vahyi dışlayan bir yöntemle söz konusu değişimi yasalaştırmaya cevaz veremeyeceğini ve oy veremeyeceğimizi belirttik. Halk açısından göreceli bir olumluluk olsa da bizim için durum nedir? Bildirideki cümleler şöyle: "Tevhid davetçileri olarak bizler, görece özgürlük arayışıyla zulümatın/karanlıkların (şirkin) koyu tonlarından kaçarak gri tonlarına gelen bu iyi niyetli kitleleri, hakka dayalı adaleti ve gerçek özgürlüğü bulacakları Allah’a teslimiyete (tevhide) ve Kur’an’ın aydınlığına çağırma konumundayız. İşte bu özgün konumumuzu ve tevhidî çağrımızı her şartta koruyarak, her vesileyle bir daha gündemleştirmeye çalışmalıyız." Yoksa, tâğutlardan bir tâğut beğenme değildir kast edilen. Yoksa, bu şerri tercih edelim, bu diğerinden daha az tehlikelidir, denilmiyor. Çünkü muvahhidler olarak biliyoruz ki, pirincin içindeki siyah taştan daha tehlikelisi pirince benzeyen beyaz/ak taşlardır. Müslümanları zâlim düzene entegre eden, muhalif çizgilerini yok eden, lâ bilincini mahveden, dünyevileştirip muhafazakârlaştıran çizgi, muvahhidler için daha tehlikeli çizgidir. Ama halk açısından olay farklı değerlendirilmelidir. Sıkıyönetimlerle, birçok hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakılan, ihtilal yapan askerlerin yaptığı anayasalarla huzur bulamayan halk, “darbe anayasası” yerine “sivil anayasa”yı tercih etme şansına kavuştuğunu düşünüyor. Dar çerçeveli de olsa göreceli bir özgürlük isteğini, ehven-i şer veya kısmî ıslahat olarak görüyor ve tercihini olumlu gördüğü değişimden yana kullanıyor. Tevhidden koparılmış halk için şerrin ehveni, kötünün iyisi gibi tercihler sürpriz ve anormal sayılmaz, ama muvahhid mü’minlerin hele böylesine siyasal ve sosyal düzenlemeleri içeren temel konuda tercihi, çok farklıdır, farklı olmalıdır. Onlar, temel yapıyı değiştirmeyen sistem içi basit değişiklikleri değil, köklü değişimi savunur. Temeli tümüyle beşerî görüşlere, Kemalizme ve dolayısıyla şirke dayanan câhiliye hükümlerini onaylayamaz. Halk olarak karşınızdaki insanın mesela CHP'ye oy vereni ile evet oyu verilmesini isteyen partilerden birini savunanı eşit görmek kara ile griyi eşit görmek demektir. Ama griyi beyaz diye lanse etmek, beyaza ihanettir, baştan sona yanlıştır. Halkın sandığa gidip gitmemesi çok önemli değildir. Oy vermeyince kurtulmuş mu olacak şirk koşan insan? "Tevhidden uzak insan, tevhide gelmiyorsa hiç olmazsa çok zararlı şey yapmasın, tevhide tümüyle düşman cepheye katılmasın" demek suç mudur? Câmilerin devlet dairesi, imamların devlet memuru haline getirildiği günümüzde camiye giden halk'a tevhidî bir söylemle de olsa, camiye gitmemesini söylerseniz, o halk camiyi terk eder, kahveye gider.
Dikkat edilmesi gereken hassas nokta, bu yaklaşımın bizi tevhidden uzak bir alana kaydırmaması, küfürden bir küfrü, bâtıldan bir bâtılı, tâğutlardan bir tâğutu tercih ettirmemesidir. Muvahhid mü’minler, özellikle cemaat ve kanaat önderleri ve yılların İslamcıları, İslâmî ilkeler ışığında, çok iyi düşünmeliler. Hayır diyen şer cephesine ve bu değişikliklere bazılarını mecbur eden baskıcı, zorba ve çirkef zihniyete doğal tavır, başka bir bâtılı savunmaya götürmemeli. İlkesiz ya da temel ilkelerimize ters şekilde, konjonktürel kararlar almak, yarınlarda bizi mahcup ve suçlu duruma düşürebilir. Kendimizle, inançlarımızla çelişmemeliyiz. Bir taraftan düzen düşmanlığı, diğer taraftan düzenin en temel sütununu savunur duruma itilmemeliyiz. İskelete kendi kanımızla güç verip canlandırmaya çalışmayalım. Yıkılası düzeni güçlendirmek bize yakışmaz. Komünizme düşmanlık, kapitalizm dostluğuna, Sovyetler Birliğine tavır, Amerika safında yer almaya sürükledi; insanlarımız 60’lı yıllardan 80’li yıllara kadar böyle kandırıldı. Solcu kâfirler öcü gösterilerek sağcı kâfirlerin çobanlığına râzı ettirildi insanımız. Ölüm gösterildi, sıtma tercih ettirildi. Belki on defa, belki yirmi defa, aynı delikten yılana ısırtılan insanımız yine içinde yılan bulunan sandığa elini uzatıyor. Biz de haykırıyoruz: "Oyla besleme sandıktaki yılanı, seni ve çocuklarını sokmasın!"
 
H Çevrimdışı

hüseyin_91

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Benim sormak istediğim sadece su.

Referanduma katılırsam Allah,a ortak kosmus olurmuyum olmazmıyım. ve katılmazsamda gelecek darbelerden müslümanlara edilen iskencelerden sorumluluk alırmıyım.?
 
K Çevrimdışı

kelime-i şehadet

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Bundan önceki seçim ve referandumları red ettiğim gibi bunu da red edeceğim inşaAllah. Referanduma din adına "evet" demeyi düşünen kardeşlerimizi kınamıyor bilhassa onları anlıyorum. Herşey Allah adına yapsak hatta içimizde Allah adına yemin edip de meclis de zahiren puta yemin etsek bir yana. Şöyle bir gerçek var. Bu ülke putun işgali altında ve putun şeriatı kemalist mücahidi olan tc askerleri tarafından korunuyor. Bunun en somut delilleri geçmişte yapılan darbelerdir. Bunlar demokratız, özgürlükçüyüz derler amma bu, yalanın en önde gidenidir. Onlar demokrasiyle bizleri uyutmaya çalışıyorlar ve malesef birçoğumuz da uyuyoruz. Demokrasi en büyük yalandır, demokrat en büyük yalancıdır. Demokrasi denilen birşey varsa o da ancak şöyle olabilir; Bir ülkede yahudisi, hristiyanı ve Müslümanı herkes kendi dinini serbestçe yaşar. Lakin bugün bu mümkün değildir. Bugün dine alenen bir savaş açılmıştır. Müslümanlar deccalin diktatoryası altındadır. Hiçkimse dinini yaşayamıyor. Herkes deccalin müsaade ettiği kadar istediğini yapabiliyor ve halkı da uyutmak için demokrasi denen güya milletin kendi vekilini kendi seçmeyi kullanıyor. Şunu bilin ki; Sizler kimseyi seçemezsiniz. Sizin seçtikleriniz ancak deccale tabi oldukça iş yapar, eğer ona tabi olmazsa iş yapamaz. Bugün de böyledir, eğer deccale tabi olmazsanız deccalin askerleri (yahudi tsk) darbeyle seni yerinden indiriverir. Çünkü orada ALLAH adına değil deccal adına yemin edilir. Deccalin dinine aykırı bir iş oldu mu hemen cihad ilan ederler.

Demokrasi bir yalan, aldatmacı, uyutmadır. Çünkü demokratız diyenlerin bizzat kendileri demokrasi düşmanı, darbecidirler. O halde neden demokrasi diyorlar acaba? ÇOK BASİT! Bizlerin de kendileri gibi dinlerini (kemalizm) silah yoluyla hakim kılmamızı engellemeye çalışıyorlar. Eğer demokrasi olmayıp sadece diktatörlük olsa millet herşeyin farkına varacak. Bu yüzden demokrasi denilen afyonla milleti uyutmaya çalışıyor.

Ey Müslümanım diyenler, madem İslam'ı istiyorsun da ne diye seni yıllardır uyutan ve sana sansürlenmiş bir dini dayatan bu tağuttan medet umuyorsun? O putun askerleri batıl dinlerini böylesine hararetle savunurken senin ALLAH'ın askeri olarak cihad etmen gerekirken neden demokrasi putunu beni ALLAH'a yaklaştırsın diye şirk koşuyorsun? Birisinin sana bir put getirip buna tap ki ALLAH'a yakınlaş demesine şirk diyorsun da demokrasiden şeriat ummaya, demokrasiyle şeriat istemeye neden şirk demiyorsun? Çözüm şirk değil tağutu reddir. Oy verme boy ver. Göster kendini, dikil putun karşısına. Bugüne kadar oy vermek yerine sivil itaatsizlik olsaydı şimdiye kadar çoktan sonuç alınırdı. Bu konuda kafir de olsa bir kişiyi örnek göstermek istiyorum. Gandhi denen ufak tefek bir adam savaşmadan, sivil itaatsizlikle, boykotla Hindistan'ı kurtardı. Bir kafir bile bunu dünyalık bir menfaat adına yapabilirken bizler neden ALLAH adına bunu yapamayalım? Bizlere apaçık savaş edenlerle bizlerin da ALLAH yolunda savaşması gerekmez mi?


Deccalin bizlere teklif ettiği demokrasi afyonunu çekip onun cennetine düşmeyelim, Deccalin zehri olan zulme karşı direnişi, cihadı tercih edip onun cehennemine düşelim inşALLAH.
 
laylay Çevrimdışı

laylay

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
kim ne derse desin..bey evet oyu vereceğim..şimdiye kadar hiç bir seçimde oy vermedim...tağuta destek mi veriyorsun diyecekseniz..gülünç olmayın derim...bakın tağut cephesi zaten bu değişikliğe hayır diyor..neden diyor..çünkü değiştirelen yasalarla beraber özgürlükler daha da artacak...bazı yasalarla müslüman kardeşlerimize kurulan baskılar büyük oranda düşecek...vs.vs....

bu seçimi partizanca düşünmek biz müslümanlara göre aptallık olur...bu değişiklik dinimizi yaşamamız için ne gibi artıları var...ne gibi eksileri var..bir onu kıyaslayın..sonra gelin tağuttan bahsedin...oy vermememk bu anayasa değişikliğinde hayır oyu vermekle aynır..bilginize...

ayrıca ...bu tağutu değiştirmek değil...sadece bizden 12 eylülde alınan haklarımızı geri iadesi için bir şanstır..chp ve mhp cephesine destek için oy vermeyebilirsiniz...yada hayır diyebilirsiniz..

yani her halikarda...bir seçim yapmış olacaksınız..bunun için daha mantıklı düşünün..düz mantık sazan gibi basma kalıp notlarla gelmeyin...
 
H Çevrimdışı

Hüseyin.

Üye
İslam-TR Üyesi
12 Eylül’de oylanacak anayasa değişikliğine „Evet” demenin Müslümanlara fayda sağlayacağına inanmak şöyle dursun, %99’u Kur’an ve Sünnet’ten, %1’i de Demokrasi’den oluşan bir anayasaya dahi „Evet” demek insanı küfre götürür!

Bir Müslüman, muhtevası küfür ve şirkle dolu olan, hakimiyyet hakkını Allah’tan gaspedip insanlara veren, „Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” diyen bir anayasaya nasıl „Evet” diyebilir?

Anayasa değişikliğinin getireceği bir takım özgürlükler(!), aslında sistemin bekâsı ve Müslümanların da bu kanunlarla idare edilmeye razı olmalarını sağlayarak topyekün bir milleti müşrikleştirmek için tezgahlanmış büyük bir oyundur.

Onun için Müslümanlar tağuti anayasaları ve sistemleri kökünden red etmelidir.

Hatta Müslümanlar, hakimiyyetin yalnızca Allah’ın oluncaya kadar tağuti sistemlere karşı savaşmalıdır.

Tek çözüm:
''Fitnenin kökü kazınıp Allah'ın dini kesinlikle egemen oluncaya kadar onlarla savaşınız. Eğer yaptıklarından vazgeçerlerse, hiç şüphesiz Allah onların ne yaptıklarını görür.'' (Enfal, 39)

Müfessirler burdaki fitnenin ''şirk'' olduğunu söylemişlerdir.

Rabbim bütün Müslümanlara Tevhid şuuru ihsan eylesin!.. Amin.
 
H Çevrimdışı

Hüseyin.

Üye
İslam-TR Üyesi
1603.jpg

İslamoğlu yine 'evet'e çağırdı
01 Eylül 2010 / 06:43

Mustafa İslamoğlu bugün Zaman gazetesine verdiği demeçle yine gündemde. Referandumda ‘evet’ çağrısı yapan İslamoğlu bunun bir görev olduğunu öne sürerek “Unutmamalıyız ki, yapmamız gerekip de yapmadıklarımızdan da hesaba çekileceğiz." diyor.
Bir ibadet duyarlılığı içerisinde sandığa gidip 'evet' diyeceğim
ZAMAN
Verdiği tefsir dersleri ve eğitim hizmetleri ile tanınan Mustafa İslamoğlu da referandumda 'evet' diyeceğini açıkladı. 12 Eylül sabahı bir ibadet duyarlılığı içerisinde sandığa gideceğini söyleyen İslamoğlu, "Bu, seçim ve sandık değil, bu koca bir milletin vesayete dur deyip dememe meselesidir." diyor. Bayram tatili gerekçesi ile sandığa gitmeyecekleri de sorumlu davranmaya çağırarak, "Bu tarihî fırsatı kaçırmayın. Sonucun ne çıkacağından daha önemlisi sizin nerede durduğunuzdur." ifadesini kullanıyor.
Mustafa İslamoğlu, anayasa değişikliğine ilişkin görüşlerini Zaman'a anlattı. Referandumu Türkiye için bir dönüm noktası olarak gördüğünü anlatan İslamoğlu, "Bu referandum, milletin inancı, gelenekleri, değerleri üzerinden kendisiyle dalga geçen bir avuç azınlığı sırtından indirecek mi, indirmeyecek mi, yoksa celladını kucaklamaya devam mı edecek, bunu gösterecek." diyor. Paket kabul edilirse sadece 12 Eylül'e değil, 27 Mayıs darbesine, 1971 muhtırasına ve 28 Şubat sürecine milletin tokat gibi cevap vereceğini vurguluyor. Referandumun siyaset üstü olduğunu kaydederken, "Herhangi bir partiye uzak ya da yakın değilim. Benim okuyucularım arasında her kesimden insan var. Bu nedenle de oyumun rengini açıkça söylüyorum." diyor. 'Evet' deme gerekçesini de şöyle dile getiriyor: "Bendeniz bir ibadet duyarlılığı içerisinde 'evet' demenin gerekli olduğunu düşünüyorum. Evet demek için ne Müslüman olmaya, ne dindar olmaya, ne şu, ne bu olmaya gerek var. Bu referandumda 'evet' demek için vicdana sahip olmak yeterli."
Mustafa İslamoğlu, bayram tatili ve değişik gerekçelerle oy kullanmayı düşünmeyenleri ise sorumlu davranmaya çağırıyor. "Bu topraklarda yaşıyoruz ve bu topraklarda tercihlerimizin sonucunu göreceğiz. Sorumluluk bilincine sahip olan her mümin her şeyi bırakıp bu sorumluluğunu yerine getirmek zorundadır. Çünkü bu, koca bir milletin vesayete dur deyip dememe meselesidir. Sonucun ne çıkacağından daha önemlisi sizin nerede durduğunuzdur. Eğer bizim gevşekliğimizden dolayı millet hayırlı bir işten mahrum kalacaksa, biz o hayrı engelleyen durumuna düşeceğiz. Unutmamalıyız ki, yapmamız gerekip de yapmadıklarımızdan da hesaba çekileceğiz." ifadelerini kullanıyor.
REFERANDUM, DOĞUDAKİ KANLI OYUNUN SON BULMASI İÇİN TARİHÎ FIRSAT
'Hayır' kampanyası düzenleyenleri de "Referandum maddelerini konuşan 'hayır'cı görmedim." sözleriyle eleştiren İslamoğlu, "Aslında referandum 12 Eylül'den önce oylanmaya başlandı. Bu süreçte birbirine düşman zannettiğimiz güçlerin birbiri ile dost olduklarını gördük. Mesela Ergenekon ile PKK'nın kan kardeşi olduğunu gördük." diyor. BDP'nin sandığa gitmeme tercihinin 'hayır'ın radikal hali olduğunu savunan İslamoğlu, sandığa gitmeyi engellemeye çalışanları, insanların vicdanından korkmakla suçluyor. Bölgeden çıkacak her oyun, terör örgütünün aleyhine işleyeceğini kaydederken, Doğu ve Güneydoğu'da yaşayanlara "Oradaki kardeşlerim için bu referandum sandığa gitmelerini vacip kılan bir referandum. Eğer onlar sadece kendilerinin değil torunlarının da kanlı oyuna çekilmelerini istemiyorlarsa böyle fırsat bir daha zor gelir. Eğer acılarınıza, kayıplarınıza, geleceğinize, geçmişinize, kendinize saygı duyuyorsanız bu fırsatı kaçırmayın." diye sesleniyor. Referandumdan 'hayır' çıkması halinde vesayetçiler, gizli kapaklı dümen çevirenler ve çetelerin bayram yapacağının altını çiziyor.
Cihan Yenilmez, Göksel Genç
 
Ebu Yusuf Çevrimdışı

Ebu Yusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Humble.
evet dediğinde şunları demiş olacaksın
bunu ben demiyorum AKP diyor
demokrasi için evet
avrupa anayasası için evet
vs vs....
Sonrada şunu diyorum sana
Allah'tan kork!

ikincisi pis olan bir amel işliyorsun bunu işlerkende muslumanlara camur atma adam gibi gunahını işle kenara çekil!

üçüncüsü Mesajımı insaAllah silmessiniz!
 
Ö Çevrimdışı

Ömer Hattab

Üyeliği İptal Edildi
Banned
kim ne derse desin..bey evet oyu vereceğim..şimdiye kadar hiç bir seçimde oy vermedim...tağuta destek mi veriyorsun diyecekseniz..gülünç olmayın derim...bakın tağut cephesi zaten bu değişikliğe hayır diyor..neden diyor..çünkü değiştirelen yasalarla beraber özgürlükler daha da artacak...bazı yasalarla müslüman kardeşlerimize kurulan baskılar büyük oranda düşecek...vs.vs....

bu seçimi partizanca düşünmek biz müslümanlara göre aptallık olur...bu değişiklik dinimizi yaşamamız için ne gibi artıları var...ne gibi eksileri var..bir onu kıyaslayın..sonra gelin tağuttan bahsedin...oy vermememk bu anayasa değişikliğinde hayır oyu vermekle aynır..bilginize...

ayrıca ...bu tağutu değiştirmek değil...sadece bizden 12 eylülde alınan haklarımızı geri iadesi için bir şanstır..chp ve mhp cephesine destek için oy vermeyebilirsiniz...yada hayır diyebilirsiniz..

yani her halikarda...bir seçim yapmış olacaksınız..bunun için daha mantıklı düşünün..düz mantık sazan gibi basma kalıp notlarla gelmeyin...

şu an ne sorun var? 12 eylülden sonra baş örtüsü çözülecekmi? müslümanlar daha mı rahat olacak inanıyormusun buna? hiç bir şekilde oy kullanmayacam. 12 eylül geri verilecek haklar nelermiş onuda yazarmısın?
 
M Çevrimdışı

mümkündür

Üye
İslam-TR Üyesi
siyasette hüküm Allahın mı,tayip vaya diğer şirk anayasasının kurucularının mı.....

Şayet Allahın diyorsanız ,Allahın kanununa ,hükmüne rağmen ,kendi kanunlarını çıkaranların destekçileri ,İMANINA ŞİRK BULAŞTIRAN ZAVALLILARDIR ve zaten yusuf süresi 106,dada insanların çoğu şirk koşmadan iman edmezler diye beyan ediyor rabbimiz...
 
Üst Ana Sayfa Alt