Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Rafızi Şiilerinin Muta fantezileri

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
E Çevrimdışı

EhliRey

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
EBU BASİR ET TARTUSİ'NİN "ŞİA ŞİRK VE RİDDET TAİFESİDİR" KİTABINDAN ALINTILARDIR

1- Şia’nın günümüz âlimlerinden birisi olan: Hufeyde Ayetullah el-Hairi şöyle diyor: “Farklı kadınların ve erkeklerin grup halinde birkaç saatliğine aynı mekânda ilişki kurmalarında bir beis yoktur.” [1]


[1] Kitabu’ l Mut’a, Sayfa: 147

Başkasının hanımı ile nikâh yapabilme: “Ebu Abdullah (a.s)’a dedim ki: “Ben yollarda güzel kadınlara rastlıyorum, onların zevcelerinin olup olmaması veya zaniye olup olmamaları konusunda kendimi tam emin kılamıyorum. Ebu Abdullah (a.s)’da dedi ki: “Onlar senin sorunun değil, senin üzerine düşen onları razı etmektir.” [1] (üstelik en güvendikleri hadis kitabı “El-Kâfi” de geçiyor!)

[1] el-Kafi: Cüz:5 / sayfa 462

Başka bir rivayette ise: “Muhammed bin Raşid’den: Ebu Abdullah (a.s)’a dedim ki: “Ben bir kadınla muta nikâhı kıydım, daha sonra içime onun bir zevcesi olduğu kuşkusu düştü, sonra araştırmaya başladım ve gördüm ki onun kocası var. Bunun üzerine Ebu Abdullah (a.s)’da dedi ki : “Peki niçin araştırdın? ! “ [1]


[1] et-tehzib cüz7, sayfa253 ve el-vesail cüz21, sayfa31



ALLAH'IN LANETİ BU İNANÇLARINI 12 İMAMLARA VE HZ.PEYGAMBERE İSNAD EDENLERİN ÜZERİNE OLSUN. AMİN...




 
E Çevrimdışı

ebucuheyman

Üyeliği İptal Edildi
Banned
rabbim inşaallah hidayet verir ıslah eder onları rabbim onlara tevhid pınarlarını açsın onların kalplerinden karanlığı çıkarsın..amin
 
S Çevrimdışı

sarsilmaz2000

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Ben Şii bir Müslüman olarak bu hususta açılış cevabımı siz değerli Ehl-i Sunnet kardşlerime Hazreti Kur'an-ı Keriym Aziymüşşaanın kelamı ile vermek isterim.Dilerim Allahtan iyi niyetim yanlış idrak edilmez. Ama şunu asla unutmayınız ki Sizin göreviniz bizi ; Bizim görevimiz de sizi bilgi ve belgelerle ikaz etmektir.

Estae'uudzu billeeh

Nisa Suresi 24 buyurmuştur ki
"Sahip olduğunuz cariyeler müstesna, Allah'ın farz kıldığı hükümlere bağlı kalın. Bunun dışında kalanı size helâl kılındı.İffetli olmak, zina etmemek üzere mallarınızla aramanız.O hâlde, ne zaman onlarla müt'a nikâhı yaptınızsa, ücretlerini bir farz olarak verin."


BİRAZ DA SÜNNET-İ NEBEWİY'NİN TERK EDİLİŞİNE TANIKLIK ETMEK İSTERMİSİNİZ ?


Halife Ömer'in Müt'ayı Yasakladığını İfade Eden Rivayetlerden Örnekler


1.) Sahih-i Müslim'de Cabir b. Abdullah'tan şöyle rivayet edilir: "Biz gerek Peygamberimizin günlerinde, gerekse Ebu Bekir döneminde bir avuç hurma veya un karşılığında müt'a nikâhı yapardık. Bu uygulama Amr b. Hurays olayı üzerine Ömer'in bu nikâhı yasaklamasına kadar devam etti." (c.9, s.183)


2.) Kenz-ül Ümmal adlı eserde Süleyman b. Yesar'dan o da Hayseme-'nin kızı Ümmü Abdullah'tan şöyle rivayet edilir: "Bir adam Şam'dan Medine'ye geldi ve bana misafir oldu. Bir gün bana 'Bekârlıktan sıkıldım. Bana bir kadın bul, onunla müt'a nikâhı yapayım' dedi. Ben de ona bir kadın buldum. Aralarında şartlaştılar ve adil şahitler huzurunda anlaştılar. Adam kadınla Allah'ın istediği bir süre beraber oldu. Sonra Medine'den ayrıldı. Ömer bu olaydan haberdar olunca birini göndererek bana bu olayın aslı olup olmadığını sordu. Ben de 'evet' dedim. 'Bir daha geldiğinde bana haber ver' dedi. Adam tekrar gelince Ömer'e haber verdim. O da birini göndererek adama 'Niçin bu işi yaptın?' diye sordu. Adam Ömer'e şu cevabı verdi: 'Ben bu işi Peygamberimizin (s.a.a) zamanında yaptım. O vefat edinceye kadar bunu bize yasaklamadı. Arkasından Ebu Bekir'in döneminde aynı şeyi yaptım. O da ölünceye kadar bize bunu yasaklamadı. Sonra senin zamanında aynı işi yaptım. Bize bunu yasaklama konusunda bir söz söylemedin.' Bunun üzerine Ömer adama şöyle dedi: Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ediyorum ki, eğer bu işi yasakladığımı bilerek yapmış olsaydın seni recmederdim."(c.16, s.522)


3.) İbn-i Cevzi'nin Mir'at-uz Zaman adlı eserinden şöyle nakledilir: "Ömer şöyle diyor: Vallahi, eğer müt'ayı mubah gören biri bana getirilseydi, onu recmederdim."


4.) İbn-i Rüşd'ün Bidayet-ül Müçtehid adlı eserinde Cabir b. Abdullah'tan şöyle rivayet edilir: "Biz Resulullah'ın (s.a.a) zamanında, Ebu Bekir'in döneminde ve Ömer'in halifelik döneminin ilk yarısında müt'a nikâhını uyguladık. Sonra Ömer bunu halka yasakladı." (c.2, s.63)


5.) Al-İsabeh adlı eserde İbn-i Kelbi şöyle rivayet eder: "Seleme b. Ümeyye b. Halef Cumahi, Hâkim b. Ümeyye b. Avkas-ı Eslemi'nin azat edilmiş cariyesi Selma ile müt'a evliliği yaptı. Selma, Seleme'ye çocuk verdi. Fakat Seleme çocuğun babası olduğunu kabul etmedi. Ömer bu olaydan haberdar olunca müt'a nikâhını yasakladı." (c.2, s.63)


6.) Zad-ul Mead adlı eserde Eyyub'tan şöyle rivayet edilir: "Urve, İbn-i Abbas'a 'Allah'tan korkmuyor musun da müt'a nikâhını mubah ilan ediyorsun?' dedi. İbn-i Abbas: 'Ey Urvecik, anana sor' dedi. Urve, 'Ama Ebu Bekir ve Ömer müt'a nikâhı yapmadılar.' dedi. İbn-i Abbas şu cevabı verdi: Vallahi, Allah'ın azabına uğramadıkça bu tutumu bırakmayacağınızı görüyorum. Ben size Peygamberden (s.a.a) söz ediyorum. Siz bana Ebu Bekir'den ve Ömer'den bahsediyorsunuz." (c.1, s.257)


Sevgili kardeşlerim
Mut'a usulü beyinlerde herhangi bir soru işaretine sebebiyet veremeyecek kadar İLAHİ bir KELAM'dan müteşekkildir. Yani Mut'a Usulü Allah(C.C.)'ın Nisa Suresi 24'te beyan olunan EMRİDİR. Unutmayınız ki şu an Allahın HELAL dediğine HARAM demek gibi tehlikeli bir durum içerisindesiniz. Ve Şİİ bir kardeşiniz olarak sizleri bu eleştirilerinizde HAKKIN KELAMI olan Hazret-i Kur'an-ı Aziymuşşan'a davet ediyorum.


Seviyeli bir munazara ile konunun SÜNNET EHLİ tarafından derhal idrak edileceği yönünde asla şüphem yoktur.


ALLAH (C.C.)'IN SELAMI, RAHMETİ VE BEREKETİ ONUN RASULÜNÜN, EHLİ BEYTİNİN , PAK ASHABININ VE MÜSLÜMANLARIN TÜMÜNÜN ÜZERİNE OLSUN


ESSELAAMU ALEYKUM WE RAHMETULLAAHİ WE BERAKAATUH
MAAESSELAAMEH
 
E Çevrimdışı

enes malik

Üye
İslam-TR Üyesi
Rebî b. Sebra el-Cühenî'nin rivâyet ettiği hadîs:Râvînin babası Sebra, Mekke fethinde Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber bulunmuş, mut'a nikâhı ruhsatından istifâde etmiş, böyle bir nikâh içinde yaşarken Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu işitmiştir: "Ey insanlar! Sizin, kadınlardan mut'a nikâhı ile faydalanmanıza izin vermiştim; biliniz ki Allah Teâlâ bunu, kıyâmet gününe kadar haram kılmıştır, kimin yanında böyle bir kadın varsa bıraksın, onlara verdiğiniz mehirlerden hiçbir kısmını da geri almayın .(müslim ,nikah )
 
I Çevrimdışı

ismailzs

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Bir defa Allah'ın elçisinin ruhsat verdiği bir hadiseyi Ömer ibnul hattap'ın yasaklamasını düşünemezsiniz, bu Sahabileri tartışmaya açmak, yani kuran ve sünneti yani dinin temellerini tartışmaya açmaktır. Sahabiler kuran ve sünneti olduğu gibi değilde kendi yorumlarına göre naklediyorlar ise (haşa) her bir ayeti her bir hadisi asliyeti ve sıhhati yönünden tartışmaya açmak demektir. Biz ehli sünnet olarak Allah'ın elçisinin sahabilerini tartışmayız, sizde aynı şekilde dininizin tamamını Ali bin Ebu tâlip yada İbni Abbas'tan aldığınızı söyleyemezsiniz. yukarıda da hadis diye zikrettiğiniz olayların tamamını ibni abbas'a yada Ali bin ebi Talip'e dayandırmıyorsunuz. yani en başta kendinizi yalanlıyorsunuz. Aramızda bu kadar temel farklar varken aynı dindeyiz bile diyemeyiz. Bizce kuranın sıhhatinde şek ve şüphe yoktur, bize kuranı nakleden sahabilerde de Allahın dini hakkında ki rivayetlerinde şek ve şüphe yoktur. Biz dinimizi ashab'ı kiram vasıtası ile Allah'ın elçisinden aldık, siz ise nübüvvet yüklediğiniz imamlarınızdan alıyorsunuz. o yüzden mut'a da bizde aynı şarap ve sarhoşluk gibi Allah'ın rasulunun verdiği geçici ruhsatlardır, sonra her ikisi de kiyamete dek yasaklanmıştır.
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
dogrucu72 siz sahihi müslimden birşey yazmıssınız ancak sahihi müslim 8 cilttir. Hoş 1 ciltte fihrist var onu da ciltten sayıyorsanız başka mesele. Ancak 9. Cildi yok.

Siz madem imam müslime itibar ediyorsunuz buyrun gidip imam müslimin külliyatından okuyun,

... İyas ibnu Seleme’nin babası şöyle demiştir: Resululla h(s.a.v) Evtas yılında üç defa mut’a hususunda ruhsat verdi, sonra bundan nehy etti.
(Müslim : 4.c / 294.s)

.... Sebre el- Cüheni şöyle demiştir: Resululla h(s.a.v) bize mut’a nikahına izin vermişti... Sonra Resululla h(s.a.v) : Her kimin yanında mut’a nikahı ile alıp da cinsi münasebet suretiyle faydalanm akta bulunduğu kadınlardan bir kadın varsa, artık o kadının yolunu tahliye etsin buyurdu. ( Müslim : 4.c / 1406.n )

Ali İbn Ebi Talib, İbn Abbas’tan kadınlarla mut’a nikahı yapmak konusunda kolaylık gösterdiğini işitti. Bunun üzerine: Yavaş ol ey Abbas oğlu! Çünkü Resululla h(s.a.v) Hayber günü mut’a suretiyle nikahtan ve ehli eşek etlerinde n nehyetti dedi. ( Müslim : 4.c / 301.s )

İbn Şihab dedi ki: Bana Urvetu’bnu Zubeyr şöyle haber verdi: Abdullah ibn Zubeyr Mekke’de ayağa kalktı ve ( Mut’a nikahını tezviz ettiğinden dolayı ibn Abbas’tan tar’iz ederek) bir takım insanlar var ki Allah onların gözlerini kör ettiği gibi, kalplerini de körleştirmiştir. Bunlar mut’a nikahına fetva
vermektedirler dedi ve bununla bir kimseyi ta’riz ediyordu. O ta’riz edilen zat (ibn Abbas) o zaman halife bulunan ibn Zubeyre karşı nida edip: -Muhakkak ki sen kuru ve katı bir kimsesin. Hayatım elinde olana yemin ediyorum ki muttakilerin imamı olan Resululla h(s.a.v) zamanında mut’a yapılıyor idi dedi. O’na cevaben ibn Zubeyr de: Öyle ise sen kendi nefsinle tercüme et. Allah’a yemin ediyorum ki eğer sen mut’a nikahı yaparsan, ben seni muhakkak ki recm yapılan taşlarınla taşlar recm ederim. Dedi.
İbn Şihab dedi ki: Bana Allah’ın kılıcı olan Muhacir Halid ibn Velid’in oğlu halid haber verdi ki, kendisi bir zatın yanında oturuyordu. O zatın yanına başka birisi gelip ondan mut’a nikahı konusunda fetva istemiştir. Beriki zatta gelen kimseye mut’a nikahı yapmasını emretmiş. Orada bulunan Ebu Amre el-Ensarinin oğlu da hemen bu fetvaya karşı o zata: Yavaş ol, acele etme! Deyince bu sefer o kimse: - O nedir? Allah’a yemin ediyorum ki mut’a nikahı bütün muttakilerin imamı olan Resululla h(s.a.v) zamanında yapılmıştır dedi. Ebu Amre oğluda : Hiç şüphe yok ki mut’a islamın evvelinde ona muztar kalan kimseler için, ölmüş hayvan, kan ve domuz etinde olduğu gibi bir ruhsat olmak üzere meşru kılınmıştı. Sonra Allah’u Teala dinini muhkemleştirdi ve mut’adan nehiy buyurdu dedi. ( Müslim :4.c / 27.n )

Sadece müslimden aktardım.

Ayete gelince,


"Mehrin belirlenmesinden sonra karşılıklı anlaşmak suretiyle birbirinizi razr etmenizde bir sakınca yoktur" (en-Nisâ, 4/24). Sizlere göre, bu âyetten maksat, mut`a akdinde belirlenen süre bittikten sonra, erkeğin ücreti, kadının da süreyi arttırarak akdi uzatmalarıdır.

Halbuki, bu âyet, mehrin belirlenmesinden sonra, karşılıklı anlaşmak sûretiyle, belirlenenden az veya daha çok vermekte bir sakınca bulunmadığını bildirmektedir (el-Alûsî, Rûhu`l-Meânî, Kahire t.y., V, 5; Fahruddin er-Râzî, et-Tefsîru`l-Kebîr, y. ve t.y., X, 45, 46; Elmalılı, Hak Dini Kur`an Dili, İstanbul 1936, II, 1327-1329).

İslâm`ın ilk dönemlerinde mut`a caizdi. Tirmizî`nin naklettiği şu hadis bunu açıkça ifade eder; ancak daha sonra bu cevaz hükmünün neshedildiğini de belirtir. İbn Abbas`tan (r.a) nakledildiğine göre şöyle demiştir: "Mut`a, İslâm`ın ilk döneminde vardı. Bir kimse tanımadığı bir beldeye geldiği zaman, orada kalacağı süre içinde, eşyasını koruyacak ve kendisine hizmet edecek bir kadınla evlenirdi. Bunun üzerine, şu âyet indi: "Ve onlar ırzlarını korurlar. Ancak eşleri ve sahip oldukları câriyeler bunun dışındadır. Bunlarla olan cinsel ilişkilerinden dolayı kınanmazlar" (el-Mü`minûn, 23/5, 6). İbn Abbas bu âyet inince şöyle demiştir: "Bu iki evlilik dışında bütün yollar haram kılınmıştır" (Tirmizî, Nikâh, 29. H. No: 1122, III, 430).


Delil istiyorsanız size buhariden,müslimden(sundum),ibn maceden,ebu davuddan (vs) Allah onlardan razı olsun pek çok delil sunabiliriz.


Ey insanlar, ben size kadınlarla mut`a yapmanız konusunda izin vermiştim. Şüphesiz Allah, onu kıyamet gününe kadar haram kılmıştır. Kimin yanında (mut`a nikahı ile tuttuğu) kadın varsa, onu serbest bıraksın. Onlara verdiklerinizden hiçbir şey geri almayınız(Müslim, Nikâh, 19, 22, 24; İbn Mâce, Nikâh, 44; Dârimî, Nikâh, 16; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 406). Bazı rivayetlerde bu yasaklamanın Vedâ haccı sırasında yapıldığı belirtilir (bk. İbn Mâce, Nikâh, 44, H. No: 1962)
 
T Çevrimdışı

tewhid-el-hak

Üye
İslam-TR Üyesi
put oglu putlar estaghfirullah el azim insanlari resmen zinaya dusurmek istiyorlar boylelerini ALLAH dogru yolu gostersin amin yada en korkunc helak olma seklini onlarin uzerine gondersinn aaamiinn
 
Muaz ibni Cebel Çevrimdışı

Muaz ibni Cebel

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Adamlara anlatamazsiniz ehli sunnet vel cemaate >ehli sunnet vel cehennem< diyen insana ne anlatabilirsinizki..Dua Muminin silahidir Allah islah etsin Allah islah etsin Allah islah etsin....
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
1400 yildir sapik muta olayini uygulayan kislerin iclerine dustukleri durum ortadadir.boyle bir sistemde anbi kadindan babanin dedenin torunun cocuk sahibi olacagi asikardir dusunun bir kere 1400 yildir bunu uygulayan memleketin halini ne kadar igrenc ne kadar mide bulandirici bir sey..boyle bir sistemle kisler kendini doguranla bile zina yaparak bekar kizkardeslerinide muta olayinasevk ederek tamamen sapik bir toplum haline gelmislerdir sonlari ALLAH celle celauhunn izni ile lut kavmigibi olur inseALLAH....
 
K Çevrimdışı

kelime-i şehadet

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Hadislerin tarihleri, kronolojik sıralamaları bilinmiyorsa kim, neye dayanarak bunun yasaklandığını ya da serbest bırakıldığını söyleyebiliyor? Hem bu haram-helal konusu çocuk oyuncağı mıdır ki bir haram kılıp helal kılacak, yapmayın!
 
S Çevrimdışı

sarsilmaz2000

Üyeliği İptal Edildi
Banned
1400 yildir sapik muta olayini uygulayan kislerin iclerine dustukleri durum ortadadir.boyle bir sistemde anbi kadindan babanin dedenin torunun cocuk sahibi olacagi asikardir dusunun bir kere 1400 yildir bunu uygulayan memleketin halini ne kadar igrenc ne kadar mide bulandirici bir sey..boyle bir sistemle kisler kendini doguranla bile zina yaparak bekar kizkardeslerinide muta olayina sevk ederek tamamen sapik bir toplum haline gelmislerdir sonlari ALLAH celle celauhunn izni ile lut kavmi gibi olur inseALLAH....

SEVGİLİ KARDEŞİM ALLAH RIZASI İÇİN SÖZÜNÜ TART VE ÖYLE KONUŞ


SARF ETTİĞİNİZ BÜTÜN HUSUSLARA AKLİ CEVAPLAR VERMEYE GAYRET EDECEĞİM


1.) Sizin SAPIKLIK dediğiniz husus bizzat Allah Azze We Celle'nin inzal eylediği Niysa Suresinin 24.ayeti ile sabittir. O takdirde Siz Allahın HELAL dediğine HARAM mı diyorsunuz? Peki sevgili kardeşim. Pekala. Ben bu hususta susma hakkımı kullanıyorum. Ve bu SAPIKLIK kelamınızı da ALLAH (azze we celle)' a havale ediyorum.

2.) Sen kendini doğuran kişi ile zina yapmayı kendine yakıştırırsan beni de yakıştır sevgili kardeşim. Sen kendi kızkardeşinle zina yapmayı kendine yakıştırırsan ŞİA'yı da yakıştır sevgili kardeşim. Zira üslubundan anlaşılıyor ki sen bu tip sapıklıkları kaldırabilirsin. Ama ŞİA'da böyle bir sapıklık söz konusu dahi olamaz.

3.) Ehl-i Şia'yı benzetmek suretiyle aynı kefeye koyduğun Lut Kawmi EŞCİNSELLİK mefhumu dolayısıyla helak edildi.

İstersen gel sana biraz MUT'A denilen usulün nasıl bir şey olduğundan bahs edeyim.

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

EHL-İ BEYT MEKTEBİNE GÖRE ÖZETLE MÜT’A NİKAHI


Evet bu mektebe göre evrensel bir din olan ve bütün zamanların ve insanların her türlü problemine çözüm yolu sunan mukaddes İslam dini, normal durumda olanlara daimi nikahı teşrii ettiği gibi, bazı özel şahısları ve karşılaşabileceği özel durumları ve sorunları dikkate alarak müt’a nikahını (geçici nikahı) da teşrii etmiştir. Nitekim normal tek evlilikle ihtiyaçlarını karşılayamayan kimseler için veya toplumda bazen meydana gelebilecek özel durumları dikkate alarak çok evliliği de teşrii etmiştir.
Ehl-i Beyt mektebi bu görüşünü bizzat Kur'an'a ve Resulullah'ın (s.a.a) sahih sünnetine ve uygulamalarına dayandırmaktadır. Delil gösterirken de; tertemiz, şaibesiz, Kur'anî ve Nebewi kaynaklara mazhar olan Resulullah'ın sarılmamızı emrettiği Ehl-i Beyt gibi bir kanal ve kaynak bize yeterlidir.

Allah tarafından koyulan ve Resulullah tarafından uygulanan bu İlahi hüküm, asla neshedilmemiş ve 2. Halifenin zamanına kadar uygulanmıştır. Ancak 2. Halife Ömer, Amr b. Hureys olayında, kendince gördüğü bir maslahattan dolayı; "Resulullah zamanında iki müt’a vardı; ben onları artık haram kılıyorum ve bir daha bunları yapanları cezalandıracağım; birisi kadınlar müt’ası, diğeri de Hac müt’ası." diyerek bunları ortadan kaldırmıştır.
Benzer uygulamayı daha bir çok konuda da yapmış ve Resulullah zamanında farklı şekilde uygulandığı halde bir çok mevzuu kendi içtihat ve reyine dayanarak kaldırmış veya kendi uygun gördüğü şekilde değiştirmiştir. Bunun en açık örneklerinden birisi, teravih namazının rek'atlerinde yaptığı değişiklik ve onu cemaatle kıldırmaya başlatmasıdır. 1. ve 3. Halife'nin de benzer icraatı olmuştur ve bunların hepsi de Sünni kaynaklarda mevcuttur.


Ehl-i Sünnet kaynaklarında müt’a nikahının Allah Resulü tarafından neshedildiğini ifade eden rivayet veya görüşler de nakledilmişse de, onların hepsinin sened veya delaletlerinde sakatlık vardır. Ama benim Sünni kaynaklardan naklettiğim ve müt’anın teşrii ve neshedilmeden devam ettiğini gösteren hadisler, bizzat Sünni alimlerin de onayıyla sahih hadislerdir. (İsteyen bütün kardeşlerimi ileride bu konuda sunulacak delilleri ve açıklamaları tarafsız bir gözle mukayese yapmaya ve ona göre kararlarını vermeğe davet ediyorum.)


Şia'nın ve elbetteki Ehl-i Beyt'in bu konudaki ısrarlı tutumlarının asıl sebebi sırf, 2. Halifeye muhalefet ve düşmanlık değil, koyulan açık bir bid’ate karşı çıkmak ve onu yıkmaya yöneliktir. Kısacası bu tavır Ömer düşmanlığı için değil, bid’at düşmanlığı içindir. Gerçi 2. Halife'yi Ehl-i Beyt'e, özellikle Hz. Fatıma'ya karşı yaptığı yanlışlardan dolayı sevmediğimi de inkar etmiyorum.Ama bu durumun bununla değil BİD'AT ile alakası söz konusudur.

Öte yandan bu nikahın da daimi nikah gibi, daimi nikahla ortak yönleri olduğu gibi, kendine özgü şartları ve hukuki düzenlemeleri de vardır. Kardeşlerim , gözü kapalı ve tek taraflı yorum ve delillerle değil, her iki tarafın da delillerini gözden geçirip kıyaslamaları gerekir; İşte o zaman kimin objektif delillere dayanmadığını, hissi yorumlara ve temelsiz tevillere ve peşin kabullere istinat ettiğini açıkça görecekler ve doğru bir şekilde karar verebileceklerdir.


Müt’a nikahının Ehl-i Beyt mektebine göre konumunu özetleme açısından aslında şu metin gayet yeterlidir:
“İslâm Medenî Hukûku'nda süre ve mahiyet bakımından başlıca iki tür nikâhtan söz edildiğini hemen herkes bilir. Bunlardan birisi, taraflardan birisi ölünceye veya talâk (boşama) vukû buluncaya dek devam eden "Süresiz Nikâh", öbürü ise belirli bir süre için yapılan "Süreli Nikâh". Bunlardan ilkine "müebbet nikâh" ve "dâimî nikâh", ikincisine ise "muvakkat nikâh", "müeccel nikâh", "munkati' / inkıtâî nikâh" ve "istimtâ / temettu' nikâhı" adları da verilir. "Süreli Nikâh"ın en yaygın adı, hiç kuşkusuz "Müt’a Nikâhı"dır.
Müt’a nikâhının aslen meşrû bir nikâh olup, Peygamber Efendimizin (s.a.a) Medîne döneminde ilk zamanlar uygulandığına dair bütün İslâm ümmeti arasında tam bir ittifak vardır. Bu hususta hiçbir ihtilaf yoktur.(1) İhtilaf bunun daha sonra neshedilip edilmediğinde, dolayısıyla halen meşrû olup olmadığı noktasında yoğunlaşıyor. Ehl-i Beyt mektebinin en seçkin devamı niteliğini taşıyan "İmâmiyye Şîası" halen meşrû ve caiz olduğunu, buna karşılık -şu anki bilinen şekliyle- Ehl-i Sünnet mektebi ise bu nikâhın sonradan neshedildiğini ve dolayısıyla şimdi haram olduğunu söylüyor ve savunuyorlar.
Konuyla ilgili şu iki hususu hatırlatmadan geçmem mümkün değildir:
1.) Birincisi, çoğu Ehl-i Sünnetin maalesef karşı tarafı dinleyip anlamaksızın ve Ehlibeyt kaynaklı yazılı hiçbir esere bakmaksızın kendi kafalarında "bir tür müt’a nikâhı" canlandırmaları ve ardından da İmâmiyye mektebini o müt’aya cevaz vermekle suçlamasıdır. Oysa Ehl-i Sünnet'in kafasında canlandırıp reddettiği "müt’a nikâhı" ile İmâmiyye'nin cevaz verdiği "müt’a nikâhı" pek çok bakımdan birbirlerine yabancıdır. Aralarında derin farklar vardır.
Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin kafalarında canlandırdıkları müt’a nikâhı "şehveti tatmin ve teskin için başvurulan süreli ve geçici bir zevk aracıdır. Bunda talak ve miras yoktur. Çocuk olursa soyu sabit olmaz, yani babası belirsiz sayılır. Süre bittiğinde ise kadının adet kanaması geçirmeyi beklemesi gerekmez. Hemen bir başka erkekle bir araya gelebilir, nikâhlanabilir!!!"

Evet, Ehl-i Sünnet ulemâsının Ehl-i Şia ulemasını "cevaz vermek" ile suçladığı "müt’a nikâhı" gerçekte asla böyle bir şey değildir.

Gerçek şu ki, Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin kafalarında canlandırıp reddettikleri "müt’a"yı İmâmiyye mektebi de reddeder ve zinadan farksız görür.
2.) Garip ve tuhaf olan ikinci husus ise şu: Ehl-i Sünnet kardeşlerimiz kendi iddialarını ispat edip doğrulamak için delilleri genellikle "tek taraflı" sunuyor ve bunların da sadece kendileri tarafından kabul görmüş olanlarına yer veriyor! Bu ise ilmî tartışma metotlarına hiç de uymayan, gerçekten de çok tuhaf bir durum. Çünkü ilmî tartışma ve sorgulamalarda en doğru ve etkileyici yol, "karşı tarafın kabul ettiği delilleri ileri sürmektir." (3) Mantıklı olan budur. Çünkü bir tartışmada eğer bir sonuca varmak istiyor ve buna rağmen sadece kendi kabul ettiğimiz delilleri ileri sürüyorsak, bununla karşı tarafı iknaya çalışmak çok büyük bir saflık olur. Tıpkı Kur'an'ı hiç kabul etmeyen birisini ikna için Kur'an'dan ayetler getirmek gibi!
Kardeşlerimiz böyle bir tutum yerine, kendi hadis külliyatının yanı sıra, İmamiyye mektebinin temel hadis külliyatına da yer verip ortak kabullerle yola çıksalardı, daha doğru ve daha çözümleyici olurdu.
DİPNOTLAR:
1)- bk. el-Cessâs, Ahkâm'ul-Qur'ân:III, 101~102; es-Serahsî, el-Mebsût: V, 152; İbn Kesîr, Tefsîr'ul-Qur'ân'il-Azîm:I, 474; F. er-Râzî, et-Tefsîr:X, 49; en-Nevevî, Şerhu Sahîhi Müslim:IX, 179, 181; el-Aynî, el-Umde:XIV, 253, XV, 131; Şehîd-i Sânî, er-Ravda:II, 103
2)- bk. el-Cessâs, III, 97, 98~99; er-Râzî, X, 50; es-Sâbûnî, Tefsîru Âyât'il-Ahkâm:I, 458
3)-İbn Hazm, el-Fisal:IV, 94 Fakat İbn Hazm dahil hiçbir Ehl-i Sünnet aliminin kelâmî konularda bile bu temel kurala bağlı kaldıklarını görmek maalesef mümkün olmamıştır!
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Yine aynı şeyler, müslimde olmayan rivayeti sunuyorsunuz, Allah rasulu sav'in nesh etmediği diyorsunuz size onlarca delil sunduk. Okumadan yazıyorsanız, kapıyı gösterelim hiç yormayalım.
 
S Çevrimdışı

sarsilmaz2000

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Yine aynı şeyler, müslimde olmayan rivayeti sunuyorsunuz, Allah rasulu sav'in nesh etmediği diyorsunuz size onlarca delil sunduk. Okumadan yazıyorsanız, kapıyı gösterelim hiç yormayalım.

SEN GİT ÖNCE KOSKOCA EHL-İ ŞİA TOPLUMUNU LUT KAWMİNE BENZETMEKLE HAKARET EDEN VE BU HAKARETİ DE BU SİTE ÜZERİNDEN YAPAN habibullah NİCKLİ ÜYENE KAPIYI GÖSTER. BU SÖZÜM DOLAYISIYLA MUHTEMELEN SİTEDEN KAPI DIŞARI EDİLECEĞİMİ DE TAHMİN EDEBİLİYORUM. AMA UNUTMAYIN Kİ BEN BUGÜN BUNU SİTE ÜZERİNDEN SİZE TEBLİĞ ETTİM. YANİ BİİZNİLLAHİ TEAALAA BEN BİLGİMİN ZEKATINI VERDİM.

ESSELAAMU ALEYKUM WE RAHMETULLAAHİ WE BERAKAATUH
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Yok neden kapıyı gösterim size, siz nasıl geldiyseniz zaten öyle gideceksiniz, müslimde olmayan bir rivayeti sundun. Yalancısınız. Ve ben size müslimde orjinal kitabında geçen delilleri tek tek yazdım. Yetmezse müslimde geçen rivayetleri yine yazarım. Sen de bizden hücceti aldın. Allah katında buna şahitlik edeceğimden şüphen olmasın.

Unutmadan şunu da yazayım.

Yalan söz sahibine dolanır..
 
S Çevrimdışı

sarsilmaz2000

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Yok neden kapıyı gösterim size, siz nasıl geldiyseniz zaten öyle gideceksiniz, müslimde olmayan bir rivayeti sundun. Yalancısınız. Ve ben size müslimde orjinal kitabında geçen delilleri tek tek yazdım. Yetmezse müslimde geçen rivayetleri yine yazarım. Sen de bizden hücceti aldın. Allah katında buna şahitlik edeceğimden şüphen olmasın.

Unutmadan şunu da yazayım.

Yalan söz sahibine dolanır..

1.) ALLAH , PEYGAMBER-İ EKBER , MUBAREK AİLESİ VE PAK OLAN SEÇİLMİŞ ASHABINA HAMD OLSUN Kİ YALANA BAŞVURMADIM VE BU SÖZÜNDEN DOLAYI SENİ ALLAHA HAVALE EDİYORUM. SANA DA YALANCININ TA KENDİSİ ASIL SENSİN DEYİP DE KARŞILIK VERMİYORUM. ZİRA SEN DE KENDİ KAYNAKLARINI DOĞRU KAYNAKLAR OLARAK KABUL EDİYOR VE BANA BUGÜN ONU AKTARIYORSUN.

2.) MÜSLİM'İN DELİLLERİNİN ORİJİNAL OLDUĞUNU SEN İDDİA EDİYORSUN ; BEN DEĞİL. BU SENİN İDDİAN ; BENİM DEĞİL. BEN HZ.RASUL-ZİYŞAAN ALEYHİSSALAATUWESSELAMIN İCAZET VERDİĞİ KAYNAK OLAN EHLİ BEYT KAYNAĞI HARİÇ HİÇ BİR KAYNAĞI SAHİH OLARAK KABUL ETMİYORUM. AMA SEN ISRARLA BANA EHLİ BEYT KAYNAKLI OLMAYAN BİR KAYNAKTAN DELİLLER GETİRMEYE DEVAM EDİYORSUN.

3.) BU ARADA BENİM SENDEN HÜCCETİ ALDIĞIMI İDDİA EDİYORSUN. BEN HÜCCETİ SENDEN DEĞİL HZ.RASUL-ZİYŞAAN ALEYHİSSALAATUWESSELAMIN HÜCCET İCAZETİNİ VERDİĞİ HZ. ALİ VE ONUN PAK SOYUNDAN ALIRIM. HZ. HÜSEYİNİN KATİLİ OLAN AYYAŞ YEZİD BİN MUAVİYE (L.A)NİN FİNANSÖRLÜĞÜNÜ ETTİĞİ BİR GÜRUHTAN DEĞİL.




MAA ESSELAAMU ALEYKUM WE RAHMETULLAAHİ WE BERAKAATUH
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Siz müslimden delil getirince bize delil oluyor da, biz o delil müslimde yok, müslimde geçen bunlar deyince mi ehli beyt kaynağı dışında delil oluyor.

Çok komiksiniz.

Selametle..
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
24. Evli kadınlar da (size haram kılındı). Sahib olduğunuz cariyeler müstesna. (Bunlar) Allah'ın size yazdıklarıdır. Geriye kalanları ise -iffetinizi koruyup zinaya sapmaksızm- mallarınızla (nikâh yolunu) aramanız size helâl kılındı. O halde onlardan hangisi ile faydalandı iseniz, ondan dolayı onlara tayin edildiği şekilde mehirlerini veriniz. Miktarını tayin ettikten sonra da, gönül hoşluğu İle uzlaştığınız şey hakkında size bir vebal yoktur. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, Hakimdir.

Bu buyruğa dair açıkla malan mızı onciört başlık halinde sunacağız:

1. Evli (Muhsan) Kadınlar:

Yüce Allah'ın: "Evli kadınlar da" buyruğu, daha önce geçen ve evlenil-meleri haram kılınmış olan kadınlara atfedil mistir. Muhsan olmak, korunmak, kendisini himaye etmek demektir. İçinde korunulduğundan dolayı kaleye "hısn" adının verilmesi de buradan gelmektedir.
Yüce Allah'ın:: Ve Biz ona sizin faydanıza savaşlarınızda sizi korusun diye giyecek yapmak sanatını öğrettik" (el-Enbiya, 21/80) buyruğundaki "korumak" anlamını ifade eden kelime de bu kökten gelmektedir. Ata "hisan" denilmesi de burdan gelmektedir. Çünkü at, sahibini helak olmaktan korumaktadır. el-Hasan ise, kendisim helâktan koruduğundan dolayı iffetini koruyan kadına denir demiştir Nitekim şair Hassan b. Sabit de, Hz. Âişe (r.anha) hakkında şöyle demiştir:
"İffetini koruyandır. Oldukça vakarlıdır.
En ufak bir şüphe dolayısıyla itham olunmaz asla.
Ve o, her zaman için birşeyden haberleri olmayanların etinin tadına bakmaz, {Kimsenin gıybetini yapmaz).”
Mastarı ise "eİ-hasâne" diye gelir. Htsn (kale) kelimesi de "ilm" kelimesi gibi (aynı vezinde) dir,
Muhsanât'tan burada kasıt, kocası bulunan kadınlardır. Muhsan kadın denilince, evli kadın anlaşılır. Muhsin kadın, ise, hür kadın anlamındadır. Yüce Allah'ın: "Mü'minlerden muhsan (.hür ve iffetli) kadınlarla sizden önce kendilerine Kitap verilenlerden muhsan kadınların..." (el-Maide, 5/5) buy-ruğundakî "muhsan" kelimeleri bu kabildendir. Muhsin kadın, iffettli kadın demektir. Nitekim yüce Allah: "Gizli dost edinmeyen muhsan kadınlar" (en-Nisa, 4/25) diye buyurduğu gibi, burada da: "İffetini koruyup (muhsan erkekler) zinaya sapmaksızın..." diye buyurmaktadır. Buna göre muh-sana, mutaine ve hasan kelimeleri, iffetli kadın, yani fısktan uzak duran, kendisini koruyan kadın demektir. Hür olmak da kadını, kölelerin yaptığı, işlediği İşlerden alıkoyar, engeller. Yüce Allah'ın: "Muhsan kadınlara iftirada bulunan kimseler..." (en-Nûr, 24/4) buyruğunda "muhsan kadınlardan kasıt hür kadınlardır.
Cahiliye döneminde cariyelerin zina etmeleri bir örftü. Nitekim Utbe kızı Hind, Peygamber (sav)'a beyât ettiği sırada; "Hiç hür kadın zina eder mi?" diye sormuştu. [326] Koca aynı zamanda hanımının bir başkasıyla evlenmesini engellemektedir (Evli kadına "muhsan" denilmesi bundandır,) Buna göre "Hâ, Sâd ve Nûn" harflerinin oluşturduğu kelimenin anlamı, açıkladığımız gibi, alıkoymak, engellemektir. İhsan kelimesi İslâm hakkında da kullanılır. Çünkü İslâm da koruyucu ve engelleyicidir. Ancak bu anlamda Kitapta vârid olmamıştır. Fakat sünnette vârid olmuştur. Peygamber (sav)'ın şu hadis-i şerif bu kabildendir: İman, habersizce, suikast yoluyla öldürmenin bağıdır (engelidir)." [327] Şair el-Hüzelînin şu beyiti de bu kabildendir:
"Ey Mâlik'in anası, artık şimdi durum evdeki gibi değildir.
Fakat boyunları zincirler (yükümlülükler) çevrelemiş bulunmaktadır."
Bir başka şair de şöyle demektedir:
"Haydi gel konuşalım, dedi. Olmaz, dedim. Allah da, İslâm da aenin bu halini kabul etmez."
Suhaym'in şu mısraındakî ifade de bu türdendir: "Kişiyi engelleyici olarak, ağarmış saçları ve İslâm yeterlidir."[328]

2. Âyet-i Kerimenin Açıklanması île İlgili Görüşler:

Bu husus böylece anlaşıldıktan sonra, şunu belirtelim ki, âyet-i kerimenin tevili hususunda ilim adamlarının farklı görüşleri vardır.
İbn Abbas, Ebû Kılâbe, İbn Zeyd, Meklıûl, ez-Zührî ve Ebû Said el-Hud-rî der ki: Burada muhsan (evli) kadınlardan kasıt, özel olarak ve yalnızca kocaları bulunan ve esir alınan kadınlardır. Yani bu kadınlar harp diyarından esir alınmak suretiyle kişinin mâlik oldukları dışında, haramdır. Esir olarak mülkiyete geçirilen kadınlar İse, payına düştükleri kimseye -kocaları bulunsa dahi- helâldir. Bu aynı zamanda Şafiî'nin: Esirlik, nikâhın hükmünü kaldırır şeklindeki görüşünü de ifade eder. îbn Vehb ve İbn Abdilhakem de böyle demiş, bunu Mâlikten de rivayet etmişlerdir. Eşheb de bu görüştedir. Buna da Müslim'in Sahih'inde rivayet ettiği, Ebû Said el-Hudrî yoluyla gelen şu hadis-i şerif delalet etmektedir: Rasulullah (sav), Huneyn günü Evtas'a bir ordu gönderdi. Bu ordu düşman île karşılaştı, onunla savaştılar. Düşmana galip gelip kadınlarını, çocuklannı esir aldılar. Peygamber (sav)'ın ashabından bazıları, müşrik kocaları dolayısıyla onlarla ilişki kurmaktan çekindiler. Bunun üzerine yüce Allah bu hususta: "Evli kadınlar da (size haram kılındı). Sahip olduğunuz cariyeler müstesna" buyruğunu indirdi. Yani bu kadınlar iddetleri sona erdikleri takdirde, size helâldirler,"[329]
İşte bu âyet-i kerime Peygamber (sav)'ın ashabının, kocalan bulunan esir alınmış kadınlarla ilişki kurmaktan çekinmeleri sebebiyle nazil olduğu hususunda sahih ve sarili bir nastır. Yüce Allah, onların bu çekinmelerine cevap olmak üzere; "Sahip olduğunuz cariyeler müstesna" buyruğunu indirmiştir. Mâlik, Ebû Hanife ve arkadaşları, Şafiî, Alımed ve tshak ile Ebû Sevr de bu görüştedir. Yüce Allah'ın izniyle sahih olan da budur.
Ancak fukahâ böyle bir cariyenin ne i!e istibra edileceği hususunda farklı görüşlere sahiptir. el-Hasen der ki: Rasulullah (savVın ashabı, esir aldıkları cariyeyi bir defa ay hali olmakla istibra ediyorlardı.
Yine Ebû Said el-Hudrî yoluyla, Evtaslıl ardan alman kadın esirler hakkında şöyle dediği rivayet edilmektedir: "Hamile esir kadın ile doğum yapıncaya, hamile olmıyan esir bir kadın ile de ay hali oluncaya kadar ilişki kurulmaz." [330]
Görüldüğü gibi burada, önceki kocanın firaşı (yani onunla birlikte oluşu nikâhO'nın herhangi bir etkisi kabul edilmemiştir... "Esir alınan kadın mülkiyet altındadır." Fakat o bir zevce idi ve nikâhı ortadan kalktı. O bakımdan cariyeler gibi iddet yapmalıdır denilemez.
Nitekim el-Hasen b. Salih'ten şöyle dediği nabledilmiştir: Böyle bir cariye kadının, eğer dar-ı harpte kocası var ise iddeti iki aydır. Şu kadar varki, ilim adamlarının tamamı bu şekilde kocası bulunan esir kadının da, kocası bulunmayan esir kadının da, istibralarmın aynı şekilde ve bir defa ay hali olmakla gerçekleşeceği görüşündedirler. Mâlik'in mezhebinde meşhur olan görüşe göre de kan-kocanın bir arada esir alınmaları ile, ayn ayrı esir alınmaları arasında bir fark yoktur. İbn Bukeyr'in ondan rivayetine göre, eğer ka-rı-koca birlikte esir alınır ve kocası hayatta bırakılırsa, nikâhları üzere devam ederler Burada Mâlik'in bu rivayetteki görüşüne göre, kocasının bırakılması, mâlik olduğu şeylerin de bırakılması demektir. Çünkü artık onun bîr ahdi olmuştur. Hanımı da mâlik olduğu şeyler arasındadır. Dolayısıyla birbirlerinden ayrılmazlar. Bu Ebû Hanite'nin ve es-Sevrî'nin de görüşüdür, İbnü'l-Kasını da bu görüşte olup, aynca bunu Mâlik'ten rivayet etmiştir.
Sahih olan îse, zikrettiğimiz gerekçe dolayısıyla birinci görüştür. Diğer taraftan yüce Allah da: "Sahip olduğunuz cariyeler müstesna" diye buyurmaktadır. Böylelikle yüce Allah, sağ elin sahip oluşuna (.mâlik olmaya) durumu bağlamakta ve bunu etkin sebep olarak ortaya koymaktadır. Böylelikle hem umum açısından, hem de gerekçelendirmek (talîl) açısından hüküm ona taalluk etmektedir. Bundan tek istisna delil ile tahsis edilendir.
Âyet-i kerime ile ilgili olarak Abdullah b. Mes'ud, Said b. el-Müseyyeb, el-Hasen b. Ebri-Hasen, Ubey b- Ka'ab, Câbir b. Abdullah ve İkrime'nin rivayetine göre, İbn Abbas'ın ifade ettiği ikinci bir görüş daha vardır. Bu görüşe göre âyet-i kerimede kastedilenler, kocaları bulunan kadınlardır. Yani bu kadınlarla evlenmek haramdır. Şu kadar var ki, kocanın, kocası bulunan bir cariye satın alması bundan müstesnadır, Çünkü böyle bir cariyeyi satmak, onu boşamak demektir. Yine onu sadaka olarak vermek, onu boşamaktır. Miras alınması da onu boşamaktır. Kocanın onu boşaması da onun boş anma sidir.
İbn Mes'ud der ki: Kocası bulunduğu halde cariye satılacak olursa, müşteri, o cariye ile ilişki kurmakta daha bir hak sahibidir. Aynı şekilde esir alınan kadının durumu da böyledir.
Bütün bu hususlar, cariye ile kocasının birbirlerinden ayrılmalarını gerektiren sebeplerdir. Bu kanaatin sahipleri derler ki; Durum böyle olduğuna göre cariyenin satışının da onu boşamak gibi olması kaçınılmaz bir şeydir. Çünkü, bütün müslümanların icmaı ile kabul ettikleri şu ki, aynı anda bir kadının ferci iki kişiye birlikte helâl olamaz.
Derim ki: Ancak bu görücü Berîre ile ilgili hadisi şerif reddetmektedir. [331] Çünkü Aişe (r.anha) Berîre'yi satın almış ve onu azad etmiştir. Daha sonra Peygamber (sav)r onu, kocası olduğu halde muhayyer bırakmıştır.
Berîre'nin Hz. Aişe'nin onu satın alıp arkasından azad etmesinden sonra da kocası Muğîs'in nikâhı altında iken muhayyer bırakılmış olduğu üzerinde icrna etmiş olmaları, cariyenin satışının onun boşanması demek olmadığının delilidir. Rey ehli olsun, Hadis ehli olsun, değişik bölgelerin rukaha-sının topluluğu bu görüştedir. Bunlar, aynı şekilde, bu durumdaki cariyeye talâk verilmesi dışında herhangi bir yolla boşanmasının sözkonusu olmayacağını kabul etmişlerdir.
Bazıları yüce Allah'ın; "Sahip olduğunuz cariyeler müstesna" buyruğunun genel olduğunu ve bunun savaş esiri kadınlara kıyasen böyle olduğunu delil göstermişlerdir. Şu kadar varki bizim sözünü ettiğimiz Berîre ile ilgili hadis-i şerif, bunu tahsis etmekte ve bu kanaati reddetmekte; böyle bir hükmün Ebû Said el-Hudrî hadisine göre savaşta alınan esirlere has olduğu-nu ortaya koymaktadır. Yüce Allah'ın izniyle doğru ve gerçek olan da budur.
Âyet-1 kerime ile ilgili olarak üçüncü bir görüş daha vardır. es-Sevrî, Mücalıid'den, o, İbrahim'den, o da İbn Mes'ud'dan yüce Allah'ın: "Evli kadınlar da (size haram kılındı). Sahip olduğunuz cariyeler müstesna" buyruğu hakkında dedi ki: Maksat, müslumanlardan olsun, müşriklerden olsun, kocaları bulunan kadınlardır.,. Ati b. Ebi Talib de dedi ki: Maksat müşriklerden kocaları bulunan kadınlardır.
el-Mu vatta'da Said b. el-Müseyyeb'den: "Evli kadınlar da" buyruğunda kastedilenler, kocaları bulunan kadınlardır. Bu da yüce Allah'ın zinayı haram kıldığı anlamına gelir. [332]
Bir kesim de şöyle demektedir: Bu âyeti kerimede muhsan kadınlardan kasıt, iffetli kadınlardır. Yani bütün kadınlar haramdır. Allah, ister kocası bulunsun, ister kocası bulunmasın bütün kadınlara "muhsan" adını vermiştir. Çünkü şer'î hükümler özleri itibariyle bunun böyle olmasını gerektirmektedir.
"Sahip olduğunuz cariyeler müstesna" buyruğu, ister nikâh yoluyla, isterse de satın almak yoluyla sahip olduğunuz kadınlar demektir. Bu, Ebûl-Âliye, Abide es-Selmanî, Tavus, Said b. Cübeyr ve Atanın görüşüdür. Ayrıca Abîde bunu, Hz. Ömer'den de rivayet etmiştir. Böylelikle bunlar nikâhı da sahip olunan şeyler kapsamına sokmuşlardır. Bunlara göre yüce Allah'ın: "Sahip olduğunuz cariyeler müstesna" buyruğunun anlamı şöyle olur: Yani nikâhlarına sahip olduğunuz ve satın almak sureliyle de kendilerine mâlik olduğunuz cariyeler müstesnadır. Böylelikle, sanki nikâh altındaki kadınlar da, mâlik oldukları cariyeler de kişinin sağ elinin mâlik oldukları kimseler gibidirler. Bunların dışında kalanlar ise zina otur. Bu da güzel bir açıklamadır
İbn Abbâs der ki: "Evli kadınlar (muhsanâtrdan kasıt, müslümanlardan olsun, Kitab ehlinden olsun, iffetli kadınlar demektir. İbn Atiyye der ki: Bu açıklamaya göre, âyet-i kerimenin anlamı, zinanın haram kılınışına raci olur.
Taberî, isnadını kaydederek, bir kişinin Said b. Cübeyr'e şöyle dediğini nakletmektedir: îbn Abbas'a bu âyet-i kerime hakkında soru sorulduğunda, bu âyet-i kerimeye dair herhangi bir şey söylemediğini görmedin mi. Said dedi ki: İbn Abbas bunu bilmiyordu. Yine Mücahid'den şöyle dediğini senediyle nakletmektedir: Bana bu âyeti kimin tefsir edebileceğini bir bilsem, hiç şüphesiz develerin sırtında uzun yolculuklar yapar yine ona giderdim. Bu da yüce Allah'ın: "Evli kadınlar... Hakimdir" âyetidir. İbn Atiyye der ki: Bununla birlikte ben bu sözün İbn Abbas'a nasıl nisbet edildiğini de bilmiyorum, Mücahid'İn böyle bir sözü nasıl söylemiş olduğunu da bilmiyorum. [333]

3. Allah'ın Yazdıkları:

Yüce Allah'ın: (Bunlar) Allah'ın size yazdıklarıdır" buyruğu tekid edici mastar olarak nasbedil mistir. Yani bu kadınlar sizin için Allah'tan size bir farz yazılarak haram kılınmıştır.
Buna göre: "Size haram kılındı* buyruğu, Allah size onların haram olduklarını yazdı demektir. ez-Zeccac ile Kûfeliler derler ki: Bu buyruk, iğrâ olduğu için nasbedilmiştir. Yani Allah'ın üzerinize yazdığına bağlı kalınız- Yahut Allah'ın yazdıklarına dikkat ve riâyet ediniz. Ancak, Abu'l-AH'nin naklettiğine göre böyle bir görüş su götürür, Çünkü iğra'da mansub olan ismin, iğrâ harfinden önce zikredilmesi caiz değildir. O bakımdan: "Zeyd'e dikkat et, Zeyd'i gözünden kaçırma" anlamında: denilemez.
Bunun yerine Zeyd'e dikkat et, Amr'ın gözünden kaçırma! denilir. Ebû'l-Ali'nin burada söylediği, ismin; “” ile mansub olduğunun kabul edilmesi halinde doğrudur. Ancak fiilin hazfedilmiş olduğu takdirine göre, böyle söylemek caizdir.
Ayrıca "Bu Allah'ın yazdığı ve farz kıldığıdır" anlamında olmak üzere merfu olması da caizdir.
Ebû Hayve ve Muhammed b. es-Semeyka': "Allah üzerinize yazdı" anlamında, yüce Allah'a isnad edilen mazi fiil olarak okumuşlardır. Anlamı da; Allah size zikretmiş olduğu haram kılma hükümlerini yazmış bulunuyor.
Abîde es-Selmanî ve başkaları der ki: Yüce Allah'ın: "Allah'ın size yazdıklarıdır*' buyruğu Kur'ân-ı Kerimde sabit olan: "İkişer, üçer ve dörder nikahlayınız" buyruğuna işarettir. Ancak bu u£ak bir İhtimaldir. Daha zahir olan ise: "Allah'ın size yazdıklarıdır" buyruğunun, insanlar ile Arapların yaptıkları arasında engel teşkil eden haram kılmaya işaret olduğudur. [334]

4. Âyet ile Haram Kılananlar ve Ayrıca Hadis-i Şerifte de Haram Kılındıkları Bildirilenler:

Yüce Allah'ın: Geriye kalanları ise... size helâl kılındı" buyruğunu Hamza, el-Kisaî ve Hafs rivayetinde Asım, Size helâl kılındı şeklinde daha önce geçen!"Size haram kılındı" buyruğuna paralel olarak okumuşlardır. Diğerleri ise, Yüce Allah'ın: "Allah'ın size yazdıkları" buyruğuna uygun olarak üstün diye okumuşlardır.
Bu âyet-i kerime, kadınlardan sözü geçenlerin dışında kalanların haram kılınmamasını gerektirmektedir. Oysa durum böyle değildir.
Çünkü yüce Allah, Peygamberi (sav) aracılığı ile âyet-i kerimede zikretmediği kadınları da haram kılmıştır ve onun vasıtasıyla haram kıldıkları da bunlara ilave edilir. Zaten yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Peygamber size neyi verdiyse onu alın ve neyi yasak ettiyse (ondan) sakıttın." (el-Haşr, 59/7)
Müslim ve başkaları da, Ebû Hureyre (ramdan Rasûlullah (sav)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Kadın halası ile de bir arada nikâh altında bulundurulmaz, yine bir kadın teyzesi ile de bir arada nikâh altında bulundurulmaz." [335]
İbn Şihab der ki: a Kadının babasının teyzesini de, babasının halasını da aynı durumda görüyoruz." Şöyle de denilmiştir: Kadının halası ve teyzesi ile birlikte nikâhlanmasımn haram oluşu, bizzat âyet-i kerimeden anlaşılmaktadır. Çünkü yüce Allah, İki kızkardeşi bir nikâh altında tutmayı haram kılmıştır. Kadının halası ile birlikte nikâh altında bulundurulması ise, iki kızkardeşin nikâh altında bulundurulması demektir Veya teyze bizzat anne makamında, hala da baba makamında olduğundan dolayı (âyet-i kerime ile yasaklanmıştır).
Ancak sahih olan birinci görüştür. Çünkü, esasen Kitab ve sünnet de aynı şeydir. O bakımdan yüce Allah sanki şöyle buyurmuştun Kitabda sözünü ettiğimiz kadınlar ile, Muhammed (sav)'ın dili üzere açıklayarak beyanı tama mladıklanmın dışında kalanları size helâl kıldım.
İbn Şihab'ın: "Babasının teyzesini de, babasının halasını da bu seviyede görüyoruz" şeklindeki sözüne gelince, o, bu görüşe şundan dolayı varmıştır: hadis-i şerifteki teyze ve hala terimlerini umuma hamletmiştir ve böylelikle , bunları da bu kapsama sokmuştur. Çünkü hala (amme), kişinin babası ile iki aslında yahut onlardan birisinde ortak olan her dişinin adıdır. Teyze de, (anne cihetinden) böyledir Nitekim bunu açıklamıştık.
Ebû Davud'un Musannef(Sünne)'i ile diğer hadis kitablannda Ebû Hurey-re'nin şöyle dediği rivayet edilmektedir: Rasûlullah (sav) buyurdu ki: "Kadın halası üzerine nikahlanmaz. Hala da kardeşinin kızı üzerine nikahlanmaz. Yine kadın teyzesi üzerine, teyze de, kardeşinin kızı üzerine nikahlanmaz. (Aralarından) büyük kadın küçük kadın üzerine, küçük kadın da büyüğü üzerine nikahlanmaz.[336]
Yine Ebû Davud, İbn Abbas'tan, o da Peygamber (sav)'den rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber, hala ile teyzenin bir arada nikâh altında tutulmasını da mekruh görmüştür. İki hala ile iki teyzenin de bir arada nikâh altında tutulmasını mekruh görmüştür.[337]
Buradaki "aynı nikâh altında tutmaz" anlamında fadesi, "ayn" harfinin merfu okunuşu ile rivayet edilmiştir ki, bu da meşruiyete dair bir haber vermektir. O halde bu, böyle bir şeyin nelıyedildiği anlamım ifade eder. Bu hadis-i şerif gereğince sözü geçenlerin, aynı anda nikâh altında tutulmasının haram kılınışı hususunda gereğince amel olunacağı icma ile kabul edilmiştir,
Ancak Hariciler, iki kızkardeş ile, bir kadının halası ve teyzesi ile birlikte aynı nikâh altında tutulmasını caiz kabul ederler. Şu kadar var ki, onlann muhalefetine itibar edilmez. Çünkü Hariciler, dinden sıyrılıp çıkmış ve ondan uzak düşmüşlerdir. Zira Hariciler, sabit sünnete muhalefet etmişlerdir.
Hz. Peygamber'in: "İki hala ve iki teyze bir arada nikâh altında tutulmaz" buyruğuna gelince; bunun anlaşılması, kimi ilim ehlince, içinden çıkılmaz bîr hal almış ve bunun anlamı hakkında hayrete düşmüşlerdir. Böylelikle bu ilim adamları bunu, oldukça uzak bir ihtimale veya caiz olmayan bir manaya yorumlamış ve şöyle demişlerdir: İki haladan kasıt mecazi bir manadır. Yani hâla ile onun kardeşinin kızı demektir. O bakımdan her ikisine de iki hala denilmiştir. Nitekim, Hz. Ebûbekir ile Hz. Ömer'in uygulamalarına "Sün-netü'l-Umerayn" denilmesi de böyledir. Bu açıklamayı yapan, iki teyze ile ilgili olarak da aynı şeyi söylemektedir.
Ancak en-Nehhas şöyle demektedir; Bu, nerdeyse benleri işitilmedik, oldukça zoriama bir açıklamadır. Yine bu açıklamada, zorlamayla beraber, faydasız yere sözün tekrar edilmesi de vardır. Zira bunun manası, hala ile kardeşinin oğlunun bir arada nikanlanmayacağı olduğuna, iki hala ile de hala ve onun kardeşinin kızı kastedildiğine göre, o takdirde bu ifadelerde gerek-siz ve anlamsız bir tekrar var, demektir. Eğer durum bu ilim adamının dediği gibi olsaydı, o takdirde "(Beyne: Arasında", kelimesi ilavesiyle "ve teyze arasında" demesi gerekirdi. Oysa hadis böyle değildir. Çünkü hadis: "Hala ile teyzenin birarada nikâh altında tutulmasını yasakladı" şeklindedir. Hadisin lafzına göre; birisi diğerinin halası, diğeri ise ötekinin teyzesi olan iki kadının aynı nikâh altında tutulmaması şeklindedir.
en-Nehhas der ki: İşte bu, doğru ve anlaşılır bir mana ifade eder. Şöyle-ki, bir adam ve onun oğlu, bir kadın ve kızı ite evlenirler. Yani adam kızı ile evlenir, oğul İse anne ile evlenir. Bunların herbirisinin bu hanımlarından birer kızları olur. Bu durumda babanın kızı, oğlunun kızının halasıdır. Oğlun kızı ise babanın kızının teyzesidir. İki teyzeyi bir arada nikâh altında tutmaya gelince, bu da her birisinin hanımının ötekisinin teyzesi olmasını gerektirir. Bu da bir kimsenin, bir adamın kızı ile evlenmesi, diğerinin de ötekinin kızı ile evlenmesi şeklinde olur. Bunların her birisinin bir kız çocuğu doğar ve bunların herbirisinin kızı ötekinin teyzesi olur İki halanın bir arada nikâh altında tutulmasına gelince, bu da her birisi diğerinin halası olan iki kadını aynı nikâh alünda tutmamayı gerektirmektedir Bu da şöyle olur: Bir kimse bir diğerinin annesiyle evlenir, o da onun annesi ile evlenir. Bunlardan herbirisinin bir kızı olursa, bunların herbirinin kızı ötekinin halası olur. İşte bunlar, yüce Allah'ın, Rasûlü Muhammed (sav)'ın aracılığı ile Kurân-ı Kerimde sözü edilmeyen kimselerle evlenmeyi haram kıldığı kimselerdir. [338]

5- Bir Arada Nikâh Altında Tutulmaları Haram Olan Kadınlar:

Bu hususu bu şekilde açıkladıktan sonra şunu belirtelim ki, ilim adamları bir arada nikâh altında tutulmaları haram olan kadınlar ile ilgili olarak güzel bir kaide tesbit etmişlerdir. Mu'temir b. Süleyman, Fudayl b. Meysere'den, o, Ebû Cerir'den, o da Şa'biden şöyle dediğini rivayet etmektedir: İki kadın dan birisi, erkek kabul edilecek olursa, eğer o erkeğin o kadınla evlenmesi caiz olmuyorsa, bu ikisinin aynı nikâh altında tutulmaları batıldır. Ben ona (Ebû Cerir, Şa'bi'ye) : Bunu kimden öğrendin? diye sorunca şöyle dedi: Bunu Rasûlullah (sav)3m ashabından öğrendim.
Süfyan es-Sevrî der ki; Bize göre bunun açıklaması, bu tür akrabalıkların neseb yoluyla akrabalar olmaları ile ilgilidir. Yoksa bu, bir kadının başka bir kocadan olma üvey kızı ile birlikte dilediği takdirde, onları bir nikâh altında bulundurması seviyesinde değildir.
Ebû Ömer der ki: Bu ise, Mâlik, Şafiî, Ebû Hanife ve Evzaî'nin mezhebine göre böyledir. Hadis ehlinden olsun, diğerlerinden olsun, çeşitli bölgelerin diğer fukahası da bildiğim kadarıyla bu asıl kaide hakkında farklı kanaate sahip değillerdir. Seleften kimisi, kocanın başka kadından olma kızı ile bir kadını (yani o kızın üvey annesini) aynı nikâh altında tutmasını mekruh görmüştür. Buna sebep ise onlardan birisinin erkek olması halinde, diğerine hela) olmayışıdır. Fakat ilim adamlarının kabul ettiği görüş, bunda bir mahzur olmadığı ve bu konuda gözönünde bulundurulması gerekenin neseb akrabalığı olup, onun dışında kalan sıhrî akrabalığın bu hususta gözönünde bulundurulmayacağıdır.
Diğer taraftan bir takım haberlerde, sözü geçenlerin aynı nikâh altında bir arada bulundurulmalarının yasak kılınış gerekçesine de dikkat çekici ifadeler varid olmuştur. Bu gerekçe (illet) ise, aynı nikâh altında bulundurmanın sebep teşkil edeceği yakın akrabalık bağlarının kesilmesidir. Bu ise, kumalar arasında görülen kıskançlık sebebiyle ortaya çıkan kin ve kötülüklerdir, îbn Abbas'ın şöyle dediği rivayet edilmektedir: Rasûlullah (sav), bir erkeğin bir kadım halasının üzerine yahut teyzesinin üzerine almaşım yasaklayarak şöyle buyurdu: "Sizler böyle birşey yapacak olursanız, o takdirde akrabalık bağlarınızı kesmiş olursunuz". Bunu Ebû Muharnmed eİ-Asilî "Feva-id" adlı eserinde, îbn Abdi'l-Ber ve başkaları da zikretmiştir.[339]
Ebû Davud'un "el-Merasîl" adlı eserinde yer alan rivayetlerden birisi de şöyledir: Huseyn b. Talha dedi ki: Rasûlullah (sav) kadının akrabalık bağlarının koparılması korkusuyla kızkardeşleri üzerine nikâhlanmastnı yasakladı. [340]
Seleften kimisi, bu illeti daha da ileriye götürüp genişleterek, kadının yakın herhangi bir akrabası ile birlikte aynı nikâh altında bulundurulmasını kabul etmemiştir. Bu akrabası İster amca kızı, ister hala kızı, ister dayı kızı, ister teyze olsun. Bu da İshak b. Talha ile İkrime, Katade ve tbn Ebi Necih yoluyla gelen rivayette, Ata'dan nakledilmiştir. Ancak, İbn Cüreyc'in Ata'dan yaptığı rivayete göre, bunda bir beis yoktur. Sahih olan da budur.
Hasan b. Hüseyn b. Ali, aynı gecede Muhammed b. Ali'nin kızı ile, Ömer b. AlTnin kızını nikahlayarak, iki amca kızını bir nikâh altında toplamıştır. Bunu Abdurrezzak zikretmektedir. İbn Uyeyne şunu da ilave eder: Böylece onların (akraba^ hanımları (ziyaret ya da tebrik için) bu ikisinden hangisinin yanma gideceklerini bilemez oldular. Mâlik ise, bunu mekruh görmekle birlikte, ona göre böyle bir nikâh haram değildir.
ıbnü'l-Kasım'ın semâ' yoluyla (işiterek) naklettiğine göre ise, Mâlik'e, iki amca kızı aynı nikâh altında toplanabilir mi diye sorulmuş, o da: Ben bunun haram olduğunu bilmiyorum, demiştir. Kendisine: Peki bunu mekruh görüyor musun diye sorulunca, o da: Şüphesi2 bazı kimseler bundan sakınmaktadırlar diye, cevap vermiştir.
İbnü'1-K.asım da der ki: Bu helâldir, bunda bir beis yoktur. İbnü'l-Münzir de der ki: Herhangi bir kimsenin böyle bir nikâhı batıl gördüğünü bilmiyorum. Bu şekilde akrabalar nikâh ile mubah kılınanlar arasında yer alırlar. Bunlar Kitap, sünnet ve icma ile olsun, bu kapsamın dışında kalan kimseler değillerdir. Aynı şekilde, iki hala kızı ile, iki teyze kızı arasında da durum böyledir. es-Süddî ise, yüce Allah'ın: "Geriye kalanları ise... size helâl kilindi" buyruğunu, yani fercin dışında kalan hususlarda nikâh demektir, diye açıklamıştır. Bunun anlammın şu olduğu da söylenmiştin Yüce Allah sîze, mahrem olanların dışında kalan diğer akrabalarınızı helâl kılmıştır. Katade'ye göre de: Bundan kasıt ise, özel olarak mülkiyet altında bulunan cariyelerdir, (Yani cariyeleriniz bunun dışında olmak üzere size helâldir.) [341]

6. Nikâkda da îffeti Korumak Esastır:

Yüce Allah'ın: "Mallarınızla aramanız..." buyruğu hem evlenmeyi, hem satın almayı birlikte ifade eden bir sözdür. Burada (ol) -ki başına geldiği fiile mastar anlamını kazandırır- ( v)'den bedel nasb mahal ündedir, Hamza'nın kıraatine göre ise reff mahallinde olur. Bunun anlamının (ü^ ) yahut, (.&.) şeklinde olması da muhtemeldir. (Aramanız için veya aramanız suretiyle manalarım verir). Bu durumda "lâm" yahut "be" hazf edilecek olursa, o takdirde kelime nasb mahallinde olur
"İffetinizi koruyup* anlamındaki kelime hal olmak üzere mansub'dur. Zinadan kendi iffetinizi koruyarak uzak kalmanız.,, anlamındadır.
"Zinaya sapmaksızın" zina etmeksizin demektir. Zinaya "sifâh" denilmesinin sebebi, suyun dökülmesi ve akması anlamına gelen: Yden alınmış olmasından dolayıdır.
Peygamber (sav), bir düğün sırasında def seslerini işitince şöyle buyurmuştur: işte bu nikâhtır. Sifah (zina) da değildir. Gizlice yapılan nikâh (fuhuş) da değildir.'' [342]
Şöyle de denilmiştir: Yüce Allah'ın: "İffetinizi koruyup zinaya sapmak-sızın* buyruğunun iki anlama gelme İhtimali vardır Bunlardan birisi, açıkladığımız mana. Bu da nikâh akdi ile iffetini korumaktır. Buna göre ifadenin takdiri şöyle olur: Sizler zina yoluyla değil, nikâh yoluyla mallarınızla evliliğin menfaatlerini arayınız. O takdirde, bu âyet-i kerime umum ifade eder.
Bununla birlikte "iffetinizi koruyup" buyruğunda» iffeti korumak kadınlara ait bir sıfattır, denilmesi ihtimali vardır. Bunun anlamı da şöyle olur: Yani siz, o kadınlarla onların İffetli (muhsana) olmaları şartına bağlı olarak evleniniz, Fakat birinci şekil daha uygundur Çünkü, âyet-i kerimenin umumi anlamı ile anlaşılması mümkün olup, muktezasmı delil kabul etmek imkânı varsa, evlâ olan onu böylece anlamaktır, Diğer taraftan, ikinci anlamın muk-tezasına göre, zina yapan kadınlarla evlenmek helâl olmaz. Bu ise icma'a muhaliftir. [343]

7- Mehir:

"Mallarınızla" buyruğunda yüce Allah, kadınları mallar karşılığında nıkâh-lamayı mubah kılmıştır. Bu ise, mal karşılığı olmaksızın nikâh yapıldığı takdirde, böyle bir nikâhla mübahlığm sözkonusu olmamasını gerektirmektedir. Çünkü bu çeşit bir nikâh, bu hususta kendisine bağlı olarak iznin verildiği şart yerine getirilmeksizin yapılmıştır. Tıpkı şarap, domuz yahut da mülk edinilmesi sahih olmayan bir şeyi mehir olarak tayin edip nikâh akdi yapmaya kalkışmak gibi.
Ayrıca Ahmed'ln, azadlık da mehir olabilir, şeklindeki görüşü bununla red olunmaktadır. Çünkü böyle bir davranışta, herhangi bir malın teslim edilmesi sözkonusu değildir. Bunda yalnızca kendisine bir mal teslim edilmesi hakkını kazanmaksızın cariye üzerindeki mülkiyetin ıskat edilmesi sözkonusu-dur. Mevlâmn, daha önce kendi nezdinde malik olduğu bir şey, ona intikal etmemiş, sadece sakıt olmuştur. Koca azad ettiği cariyesine bir şey teslim etmeyip, o eski cariyesinin de onun üzerinde herhangi bir şeyi hak etmesi sözkonusu olmamışsa koca bununla sadece mülkünü telef etmiş olur ve bu a£ad etmesi de mehir olmaz.
Bu emir, vücub gerektiren bir emirdir. Azadhğın (mehir olarak) verilmesi sahih birşey olamaz. Bu ise yüce Allah'ın: "Kadınlara mehirlerini veriniz" (en-Nisâ, 4/4) buyruğu ile birlikte gayet açıktır. Diğer taraftan yüce Allah'ın: "Bununla beraber gönül hoşluğu ile size onun bir kısmını bağışlarlarsa, onu da afiyetle yeyin"(en-Nisa, 4/4) buyruğunun ifade ettiği hususun azad etmekte gerçekleşmesi imkânsızdır. O halde geriye raehrin mal olarak verilmesinden başka bir şey kalmıyor. Çünkü yüce Allah; "Mallarınızla" diye buyurmaktadır.
Bu görüşü kabul edenler, mehrin miktarı hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Şafiî, yüce Allah'ın: "Mallarınızla" buyruğunun umum ifade ettiğini ileri sürerek, mehrin az olsun çok olsun caiz olacağını söylemiştir. Sahih olan görüş de budur.
Ayrıca bunu Uz, Peygamberin, kendisini bağışlayan (Peygamber Efendimize evlendirme yetkisini veren) kadın ile ilgili hadis-i şerifte: "Velev ki demirden bir yüzük olsun" [344] buyruğu ile şu hadis-i şerif bunu desteklemektedir: Hz. Peygamber: "Bekadan evlendiriniz" buyurdu ve bunu üç defa tekrarladı. Ey Allahın Rasuiü, aralarında mehir ne olacak? diye sorulunca, şöyle buyurdu: "Bir erak (misvak) çubuğu dahi olsa, akrabalarının üzerinde karşılıklı razı oldukları şeydir."[345]
Ebu Said el-Hudrî dedi kî: Rasulullah (sav)'a, kadınlara verilecek mehir-ler hakkında sorduk da şöyle buyurdu: "Mehir, akrabalarının üzerinde anlaştıkları şeydir." [346]
Hz. Cabir de, Rasulullalı (savVın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Eğer bir adam, bir kadına avuçlarını dolduracak kadar yiyecek (buğday) verecek olursa, ona karşılık o kadın kendisine helal olur." Bu iki hadisi de Da-rakulnî Sünen'inde rivayet etmiştir. [347]
Şafiî der ki: Herhangi bir şeye bir bedel olması yahut ücret olarak verilmesi caiz olan her bir şey mehir olabilir Aynı zamanda bu, ilim ehlinin çoğunluğunun da görüşüdür. Medinelilerden olsun, diğer şehir halkından olsun, hadîs ehli topluluğunun da görüşü budur. Buniarın hepsi az olsun, çok olsun, mehri caiz görmüşlerdir. Aynı zamanda bu» Malik'in arkadaşı Abdullah b. Vehb'in görüşü olup, İbnü'l-Münzir ve başkalarının tercih ettiği görüş de budur.
Said b. el-Müseyyeb der ki: Kocası hanımına bir kamçı dahi mehir olarak verecek olursa, o kadın, o kamçı karşılığında ona helal olur. Said'in kendisi de kızını Abdullah b. Vedaa'ya iki dirhem mehir ile nikahlamıştır. Rabia der ki: Bir dirhem karşılığında dahî nikâh caizdir. Ebu'z-Zinad da der ki: Kan-ko-carun akrabalarının karşılıklı razı oldukları miktardır. Malik der ki: Mehir, ya bir çeyrek dinardan, yahut da üç dirhemden -ölçek ile* daha aşağı olamaz. Mezhebimize mensup kimi ilim adamı, Malik'in bu görüşüne gerekçe olarak şunu göstermiştir: Nikah yoluyla kadının helai olmasına en çok benzeyen şey, (hırsızlıktan dolayı elin kesilmesidir). Çünkü kadının ferci de bir uzuvdur. El de bir uzuvdur. O bakımdan kadının ferci de belli miktarda bir mal karşılığı ile mubah olur. Bu da ya dörttebir dinardır, yahut ölçek ile üç dirhemdir. İşte Malik burada ferci ele kıyasen bu hükme varmıştır.
Ebu Ömer der ki: Ancak Ebu Hanife bu kanaate ondan önce sahib olmuştur.
O da raehri, elin (hırsızlık dolayısıyla) kesilmesine kıyas etmiştir. Ona göre ise el, ancak ya altından bir dinar, yahut da keylî olarak on dirhem karşılığında kesilir. Ona göre bundan daha aşağı mehir olmaz. Arkadaşları ve mezhebine rnensub kimseler de bu kanaattedir. Mehrin asgarisi hususunda, değil de, elin kesilmesi hususunda onun hemşehrilerinin çoğunluğu bu görüştedir. ed-Ûeraverdî de Malik'e, çeyrek dinardan daha aşağı mehir olmaz deyince, şöyle demiştir: Sen bu hususta Iraklıların yolunu izlemiş oluyorsun ey Abdullah'ın babası! Ebu Hanife ise, Cabir'in rivayet ettiği hadisi delil göstermiştir. Buna göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "On dirhemden aşağı mehir olmaz." Bu hadisi de Dârakutnî rivayet etmiştir. [348] Şu kadar var ki, senedinde Mübeşşir b. Ubeyd vardır ki, metruk bir ravidin
Davud el-Evdî'den rivayet edildiğine göre, Davud, eş-Şa'bi'den, Şa'bi de Hz. Aliden şöyle dediğini rivayet etmektedir: Mehir on dirhemden aşağı olama?. Ahmed b. Hanbel der ki; Ğıyas b. İbrahim, Davud el-Evdî'ye eş-Şa'bi'den o, Hz. Ali'den, on dirhemden aşağı mehir yoktur, ifadesini telkin etti. Böylelikle bu hadis oluverdi. [349]
en-Nahaî-dedi ki: Mehrin asgarisi kırk dirhemdir, Said b. Cübeyr elli dirhemdir, İbn Şubrume, beş dirhemdir demektedir. Ayrıca bunu Dârakutnî, İbn Abbas'tan o da, Hz. Ali'den: Beş dirhemden daha aşağı mehir olmaz [350] diye de rivayet etmiştir.[351]

8. Mehir Neyin Karşıhğtdtr:

Yüce Allah'ın: "O halde onlardan hangisi ile faydalandı iseniz, ondan dolay) onlara tayin edilen şekilde «nehirlerini verinin" buyruğunda: "Fa-yadalanmak"dan kasıt, burada, lezzet almaktır.
''EcirlerMen kasıt da (mealinde de gösterildiği gibi) mehirlerdir. Mehrin "ücret11 diye adlandırılış sebebi ise, bunun onlardan faydalanmanın karşılığı olmasıdır Bu da mehre ücret denileceği hususunda açık bir nassdır.
Aynı zamanda bu, kadına sağlanan cinsel menfaati karşılığında mehrin verildiğine delildir. Çünkü menfaatin karşılığı olan şeye ücret adı verilir. Bununla birlikte ilim adamları, nikâh yapıldığında akid konusunun ne olduğu hususunda farklı görüşlere sahiptir. Akid konusu kadının bedeni midir, yoksa cinsel menfeat midir, yoksa helâl oluşu mudur?
Bu hususta üç görüş vardır. Ancak kuvvetli olan görüş., üçünün de birlikte kast edildiğidir. Çünkü yapılan akid, bütün bunları gerektirmektedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır. [352]

9. Âyetten Kasıt Mehir midir, Mut'a Nikahı mıdır:

İlim adamları âyetin anlamı hususunda farklı görüşlere sahiptirler, el-Hasen, Mücahid ve başkalan der ki: Âyetin manası şudur: Kadınlardan sahih nikâh yoluyla cima' suretiyle faydalanıp, lezzet aldığınız şeylere mukabil, siz de "onlara tayin edildiği şekilde mehirlerlnl veriniz" demektir,
Buna göre koca, hanımı ile bir defa dahi cima edecek olursa, eğer meh-rin miktarı tesbit edilmiş (müsammâ) ise, mehlr tümüyle vacib olur. Eğer tes-bit edilmemiş yani müsemma değil ise, mehr-i mislini ödemek icabeder.
Şayet nikâh iasid ise, iasid nikâh ile ilgili mehir hususunda Malik'den farklı rivayetler gelmiştir. Acaba bu durumda kadın, mehr-İ misle mi hak kazanır, yoksa sahih olarak tesbit edümiş bir mehir ise, mehr-i müsemmâ'ya mı hak kazanır? Bir seterinde: Mehr-i müsemmâ'ya hak kazanır demiştir. Mezhebinden zahir olan (kuvvetli) görüş de budur. Çünkü, karşılıklı rıza ile tesbit ettikleri şey, yakın olarak bilinen bir husustur. Mehr-i misil ise ictihad ile tesbit edilir. O bakımdan her ikisinin yakîn olarak bildiği şeye başvurmak gerekir. Zira şüpheye dayanarak mal hak edilmez. "Mehr-i misil" şeklindeki sözlerinin izahı da şudur: Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur; "Herhangi bir kadın, eğer velisinin izni olmaksızın nikâhlanacak olsa, onun bu nikâhı batıldır. Şayet onunla zifafa girilirse o takdirde onun ferci helâl bilinmiş olmasının karşılığında ona mehr-i misil vardır..."[353]
İbn Huveyzimendâd der ki: Âyet-i kerimenin mut'a nikâhının caiz oluşu şeklinde yorumlanması yerinde değildir, doğru olamaz. Çünkü Rasulullah (sav), mut'a nikâhını yasaklamış ve haram kılmıştır. Diğer taraftan yüce Allah da: "Onları velilerinin izniyle nikahlayın" (en-Nisa, 4/25) diye buyurmaktadır. Bilindiği gibi, velilerin izniyle yapılan nikâh şer'î bir nikâh olan ve bir veli ile iki şahidin huzurunda yapılan nikâhtır. Mut'a nikâhı İse böyle değildir. Cumhur der ki: Bundan kasıt İslâmın ilk dönemlerinde uygulanan mut'a nikâhıdır. İbn Abbas, Ubey ve İbn Cübeyr ise, âyet-i kerimenin bu bölümünü şöylece okumuşlardır: O halde onlardan hangisi ile belli bir süreye kadar faydalandı İseniz, ondan dolayı onlara mehirlerini veriniz". Ancak daha sonra Peygamber (sav), bu nikâhı yasaklamıştır. Said b. el-Müseyyeb der ki: Bunu miras ile ilgili âyet-i kerime nesh etmiştir. Çünkü mut'a da miras sözkonusu değildi. Aişe ile el-Kasim b. Muhammed ise der ki: Mut'anın haram kılmışı da, nesli olunuşu da Kur'ân-ı Kerimdedir. Bu da yüce Allah'ın şu buyruğunda yer almaktadır: "Ve onlar ırzlarını korurlar, meğerki eşlerinden yakut sahih oldukları cariyelerinden müstesna. O vakit onlar kınanmazlar. (el-Mu'minun, 23/5-6) Mut'a ise ne nikâhtır, ne de cariye olarak mülkiyet edinmektir.
Dârakutnî, Ali b. Ebi Talib'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasûlul-lalı (sav) mut'a nikâhını yasakladı. CHz. Ali) dedi ki: Mut'a nikâhı evlenme imkânı bulamayan kimse içindi. Ama karı-koca arasında nikâh, talâk, İddet ve mirasa dair hükümler nazil olunca nesh olundu. [354] Ali (r.a)'dan şöyle dediği de rivayet edilmiştir: Ramazan orucu, her türlü orucu (farziyetini) nesh etti. Zekat, her türlü sadakayı (farziyetini) nesh etti. Boşama, iddet ve miras da mutVyı nesh etti. Udhiye (kurban bayramı, kurban kesmek.) da her türlü kurbanı nesh etti. [355] İbn Mes'ud'dan da şöyle dediği rivayet edilmiştir: Muta nesh olunmuştur. Onu, talâk, iddet ve miras neshetmiştir.[356] Ata da İbn Abbas'tan şöyle dediğini rivayet etmiştir: Mut'a nikâhı, ancak yüce Allah'tan kendisiyle kullarına merhamet buyurduğu bir rahmet idi. Şayet, Ömer'in onu yasaklaması olmasaydı, bedbaht olan kimseler dışında zina eden olmazdı.[357]

10. Mut'a Nikâhının Kaç Defa Mubah Kılınıp Nesh Olunduğu:

İlim adamları mut'anın kaç defa mubah kılınıp nesh olunduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. Müslim'in Sahih'mde Abdullah b, Mes'ud'dan şöyle dediği rivayet edilmektedir: Rasûlullah (sav) ile birlikte kadınlarımız olmaksızın gazaya çıkardık. Biz: Kendimizi hadımlaştırmayalım mı? diye sorduk. Ancak o bize bunu yasakladı. Sonra da belli bir süreye kadar elbise karşılığında kadınları nikâhlamaya ruhsat verdi. [358]
Ebû Hatim el-Büstî Sahih'inde der ki: Onlann Peygamber (sav)'e: "Kendimizi hadımlaştırmayahm mı" diye sormaları, mut'anın, kendilerine bu şekilde faydalanma mubah kılınmadan önce yasak olduğuna delildir. Çünkü yasak olmasaydı, onlann böyle bir soru sormalarının anlamı olmazdı. Daha sonra onlara gazada iken belli bir süreye kadar elbise karşılığında kadınları nikahlamalarına ruhsat verildi. Sonra yine Hayber yolunda mut'ayı yasakladı. Sonra yine mut'aya Fetih yılı izin verdi. Daha sonra üçüncü defa akabinde onu haram kıldı. Ve artık o, Kıyamet gününe kadar haram kılınmıştır.
İbnül-Arabî der ki: Kadınlarla mut'a yapmaya gelince, bu şeriatin garip hadiselerin dendir. Zira önce İslâm'ın ilk dönemlerinde mubah kılınmıştı.
Daha sonra Hayber yılı haram kılındı. Sonra Evtas gazasında mubah kılındı. Bundan sonra yine haram kılındı ve haram kılma işi nihai bir şekil olarak devam etti Şeriatte buna benzer Kıble meselesi dışında bir mesele daha yoktur. Çünkü Kıblede de nesh iki defa takahhuk etmiş, bundan sonra nihai şeklini almıştır. Bu hususta konu ile ilgili hadislerin çeşitli yollarını bir araya getirenler şöyle demektedir: Bu rivayetler mut'anm yedi defa helâl ve haram kılınmış olmasını gerektirmektedir. İbn Ebi Amra, İslâm'ın ilk dönemlerinde mubah olduğunu rivayet ettiği gibi, Seleme b- el-Ekva ise, bunun Evtas gazvesinde mübalı kılınmış olduğunu rivayet etmektedir, Hz. Ali'nin rivayetinden ise, bunun Hayber günü haram kılınmış olduğu anlaşılmaktadır. er-Rabi' b. Sebre rivayetinden, fetih günü mubah kılındığı anlaşılmaktadır.
Derim ki: Bütün bu rivayet yollannın hepsi, Müslim'in Sahih'inâe vardır.[359] Başka hadis kitaplarında ise, Uz. Ali'den, HZ- Peygamberin bunu Tebûk gazvesinde yasakladığı yer almaktadır. Bunu İshak b. Raşid, ez-Zührî'den, o, Abdullah b. Muhammed b, Ali'den, o, babasından o da Hz. Ali'den rivayet etmiştir. Şu kadar varki, İshak b. Raşid'in, İbn Şihab (ez-Zührî) den yaptığı bu rivayete uyan bulunmamıştır. Bunu Ebû Ömer (b. Abdi'1-Berr)- Allahın rahmeti üzerine olsun- söylemiştir. [360] Ebû Davud'un Musennefinde, er-Rabi' b. Sebre'den gelen rivayete göre, muta Veda haccında yasaklanmıştır. Ebû Davud, bu hususta gelen en sahih rivayetin bu olduğu görüşündedir. [361]
Amr, el-Hasen'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Mut'a, kaza umresinde üç gün helâl kılınmış olması müstesna, hiç bir zaman helâl kılınmış değildir. Bundan önce de helâl kılınmamıştı, daha sonra da helâl kılınmadı. Bu, aynı zamanda Sebre'den de rivayet edilmiştir İşte bunlar, mut'anın helâl ve haram kılındığı yedi ayrı yerdir.
Ebû Cafer et-Tahavî der ki: Peygamber (sav)'dan mut'anın serbest bırakılmış olduğunu rivayet eden bütün bu ravilers hepsi de yolculukta olduğunu, yasaklamanın ise, bundan sonra yasaklanmış olduğunu haber vermektedirler. Onlardan herhangi bir kimse, bunun ikamet halinde olduğunu haber vermemektedir. İbn Mes'ud'tan da böylece rivayet edilmiştir Peygamber (sav)'ın bunu, Veda haccında mubah kıldığına dair ifadelerin yer aldığı, Sebre yoluyla gelen hadis ise, bütün bunların hepsinin ihtiva ettiği mana dışında bir ifade taşımaktadır. Biz, bu noktayı tetkik ettik. Ve bunu ancak Abdulaziz b. Ömer b. Abdulaziz'in rivayetinde bulduk, başkasında rastlayamadik. Bunu İsmail b. Ayyaş, Abdulaziz b, Ömer b. Abdulaziz'den rivayet etmiştir. O da, bu olayın Mekke fethinde olduğunu, ashabı kiramın Hz. Peygambere bekarlıktan şikâyet ettiklerini, bunun üzerine de bu hususta onlara ruhsat verdiğini nakletmektedir. Veda bacanda ise, onların bekarlıktan Hz. Peygambere şikâyette bulunmalarına imkân yoktur. Çünkü kadınlarla beraber haccetmiş-lerdi. Diğer taraftan Mekke'de kadınlarla evlenmeleri de mümkündü, O vakit de, daha önceki gazvelerdeki halde değillerdi.
O halde, şu muhtemeldir: Peygamber (sav)'ın buna benzer bir hususu gazalarında ve toplu olarak bulunulan yerlerde tekrarlaması adeti olduğundan dolayı, mut'amn haram kılınışım Veda haccında bir daha zikretmiştir Çünkü insanlar, orada birarada idi. Tâ ki, o ana kadar bunu işitmemiş olan kimseler de haram kılındığını işitsin. Bunu bu şekilde tekid etti ki, helâl olduğunu iddia edecek hiçbir kimsenin bir şüphesi kalmasın.
Diğer taraftan Mekkeliler bunu çokça kullanıyorlardı. [362]

11. Mut'a Nikâhına Dair Hükümler:

Leys b. Sa'dr Bukeyr b. el-Eşec'denv o,.eş.-Şerrid'in mevlâsı Ammar'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: îbn Abbas'a mut'a hakkında sordum. O zina mıdır, nikâh mıdır? diye. Bana; Zina da değildir, nikah da değildir dedi, Peki nedir? diye sordum, şu cevabı verdi: Mut'a yüce Allah'ın dediği gibidir. Ben de: Peki kadının iddet bekleme yükümlülüğü var mıdır? diye sordum. O, evet bir defa ay hali olmak. Bu sefer, peki birbirlerine mirasçı olurlar mı? diye sordum, hayır dedi. Ebû Ömer dedi ki: Seleften olsun, haleften olsun, ilim adamları, mut'amn mirasın sözkonusu olmadığı, belli bir süreye kadar nikahlanmak olduğu hususunda kimsenin ihtilafı yoktur. Süre bitimi ile birlikte boşama sözkonusu olmaksızın birbirlerinden ayrılırlar.
İbn Atiyye der ki: "Mut'a, iki şahid, velinin izni ve belli bir süreye kadar erkeğin kadın ile evlenmesi şeklindeydi. Bununla birlikte aralarında miras-çılık sözkonusu olmazdi- Karşılıklı olarak ittifak ettikleri ücreti de kadına verirdi. Süre bitti mi, artık erkeğin kadın aleyhine bir yolu olmazdı. Bununla birlikte rahminin temizliğini gözetirdi. [363] Çünkü çocuk, hiç şüphesiz ona ilhak edilir, Eğer kadın hamile kalmamışsa, başkası ile nikâhlanması helâl olur. en-Nehhas'ın Kîtab'ında ise: "Bunda hata vardır. Çocuk mufa nikâhında babaya İlhak edilmez." [364]
Derim ki: en-Nehhas'ın ibaresinden anlaşılan budur. Çünkü o, şöyle demektedir: Mut'a, erkeğin kadına ben seninle bir günlüğüne -veya buna benzer bir süre zikreder- evleniyorum. Şu şartla ki, senin iddet bekleme sorumluluğun yoktur Aramızda miras da olmayacaktır, talâk da olmayacaktır. Buna şalıidlik edecek bir şah id de olmayacaktır. Bu ise, zinanın tâ kendisidir, İslam'da (böylesi) hiçbir zaman mubah kılınmamıştır. Bundan dolayı Hz. Ömer şöyle demiştir: Bana mut'a evliliği yapmış bir adam getirilecek olursa, mutlaka onu taşlar altında gömerim. [365]

12. Mut'a Nikâhı Halinde Had Sözkonusu mudur?

Mut'a nikâhı Üe erkek, kadın ile zifafa girecek olursa, erkeğe had vurulup çocuk ona ilhak edilmez mi? Yoksa şüphe dolayısıyla had vurulmaz ve çocuk ona ilhak edilir, ama ta'zir edilip cezalandırılır mı? Bu hususta ilim adamlarımızın iki farklı görüşü vardır.
Bugün için mut'a nikâhının haram olduğu kabul edilmekle birlikte, kimi ilim adamlarının görüşüne göre, çocuk, mut'a nikâhında babaya ilhak edilir denildiğine göre, mubah görüldüğü o dönemde çocuk nasıl olur da babaya ilhak edilmesin? İşle bu, mut'a nikâhının o zamanlar sahih nikâh hükmünde olduğunu göstermektedir. Ancak, süresi belli olması ve miras hususunda ondan farkh idi.
el-Mehdevî3 İbn Abbas'tan şunu nakletmektedir: Mut'a nikâhı, velisiz ve şahidsiz yapılırdı. Ancak, onun bu naklettiğinde belirttiğimiz bu husus dolayısıyla bir zayıflık vardır.
İbnü'l-Arabî der ki: İbn Abbas mut'a nikâhının caiz olduğunu kabul ediyordu. Sonradan bu görüşten döndüğü de sabit olmuştur. Böylelikle mut'anın haram olduğu hususunda icma gerçekleşmiş olmaktadır.
Mezhebimizde meşhur olan görüşe göre, bir kimse mut'a yapacak olursa recm edilir. Malik'ten gelmiş bir diğer rivayete göre ise, recm edilmez. Çünkü mut'a nikâhı haram değildir.
Fakat bizim mezhebimizin İlim adanılan, diğer ilim adamları arasında yalnız kaldıkları garip bir usûl kaidesine dayanarak böyle söylemişlerdir. O garip kaide ise şudur:
Sünnet ile haram kılınan bir şey, acaba Kurân'ı-Kerim ile haram kılınanlar gibi midir, değil midir? Malîk'ten, bazı Medineli alimlerimizin rivayetine göre, bunlar birbirlerine eşit değildir. Ancak bu görüş zayıfür.
Ebû Bekr et-Tartusî der ki; Mut'a nikâhına İmran b, Husayn, İbn Abbas, kimi ashab ve Ehl-i Beytten bir kesim dışında ruhsat veren yoktur,
İbn Abbas'ın bu husustaki ruhsatı hakkında şair de der ki:
"Kafileye diyorum* çünkü burada kalmaklığımız uzun sürdü: Arkadaş, ne dersin, îbn Abbas'm fetvasına göre amel etmeye var mısın? Yumuşak tenli ve bedenli birisi hakkında... İnsanlar dönünceye kadar senin sığınağın olsun."
Sair ilim adamları, ashabın, tabiînin ve selef-i salihin fukahası, bu âyet-i kerimenin, nesh olduğu ve mut'anın haram olduğu görüşündedirler. Ebû Ömer der ki: Mekke halkından olsun, Yemenlilerden olsun, İbn Abbas'ın ahşabı (onun görüşünü benimseyenler), hepsi de mut'anın İbn Abbas'm görüşüne göre helâl olduğunu, diğer İnsanların ise onu haram kıldığını kabul ederler. Ma'mer dedi ki: ez-Zührî der ki: İnsanlar, bu mut'adan o derece nefret ettiler ki, şairin birisi şöyle diyecek kadar İşi ileri götürdü:
"Konuşanın oturması uzun sürünce; dedi ki:
Ey arkadaş, ne dersin, İbn Abbas'ın fetvasına göre amel etmeye?,.." [366]

13. Mehir Olarak Verilecek Değerin Mahiyeti:

Yüce Allah'ın: "Ecirlerini: mehirferinT buyruğu, hem mal olanı, hem malın dışında olanı kapsar. O bakımdan mehrin, aynî malların menfaatleri olması da caizdir. Şu kadar var ki bu hususta ilim adamlarının farklı görüşleri vardır. Malik, Müzenî, Leys, Ahmed, Ebû Hanife ve arkadaşları bunu kabul etmezler. Ancak Ebû Hanife şöyle demektedir: Böyle bir mehri zikrederek evlenecek olursa, nikâh caizdir ve böyle bir mehir kadına zikrolunmamış, miktarı tesbit edilmemiş mehir hükmündedir. Eğer kadın ile gerdeğe girecek olursa, ona mehr-i misil verilir. Şâyec onunla gerdeğe girmeyecek olursa, kadın için mut'a hakkı (uygun bir hediye) vardır. İbnü'I-Kasınu Ki-tabu Mukammed'de bunu mekruh görürken, Esbağ bunu caiz kabul etmektedir, İbn Şâs ise der ki: Öyle bir şey vukua gelirse, ashabımızın (.mezhebimize mensup arkadaşlanmızın} çoğunluğunun görüşüne göre geçerlidir. Ayrıca bu Esbağ'ın İbnü'l-Kasım'dan rivayetidir.
Şafiî der ki: Bu durumda nikâh sabittir, Koca, karısına neyi tesbit etmişse onu öğretmesi gerekir. Eğer onu zifafa girmeden önce boşayacak olursa, Şafiî'nin bu hususta iki görüşü vardır: Bir görüşüne göre: Böyle bir sûreyi öğ-
retmenin ecrinin yarısını kadına verir, diğer görüşüne göre ise, mehr-İ mislinin yarısını almayı hakeder.
İshak der ki: Nikah caizdir. Ebû'l-Hasan el-Lahmî der ki: Bütün bunların caiz olacağını söylemek görüşlerin en güzelidir îcare ve Hacda mülk edinilen, satılan ve alınan diğer mallar gibidirler. Şu kadar var ki Malik bunla-n kerih görmüştür. Çünkü o, melırin muaccel verilmesini müstehab kabul eder. İcare ve Hac İse müeccel anlamındadır.
Birinci görüşün sahipleri yüce Allah'ın: "Mallarınızla" buyurmuş oJduğu-nu delil gösterirler. Mal İse hakikatte insanların tama ettikleri, kendisinden yararlanılmak üzere hazırlanan şeydir. îcarede rakabeden yararlanmak ile ilim öğretmenin faydası gibi şeyler ise mal değildir.
Tahavî der ki: Görüş birliği ile kabul edilen esas şudur: Bir adam, bir diğer adamı kendisine ismini belirttiği Kur'ânJı- Kerim'in bir sûresini öğretmek üzere bir dirhem karşılığında ücretle tutsa> bu caiz değildir. Çünkü icare akid-leri ancak iki husustan birisi için caiz olur. Ya bir kumaşı dikmek ve buna benzer muayyen bir iş için yapıhr, yahut da muayyen bir süre için yapılır. Eğer bir sûreyi öğretmek üzere birisini ücrette tutacak olursa, böyle bir ücret ne belli bir süre içindir, ne de belli bir iş içindir. Aksine o, o kişiyi bir şeyler öğretmek üzere ücretle tutmuştur. Ancak, öğrenecek kişi, az bir zamanda çok şey de öğrenebilir, uzun bir zamanda az bir şey de öğrenebilir. Aynı şekilde evini Kurân'i- Kerim'den herhangi bir sûreyi kendisine öğretmek üzere satacak olursa, yine icareler ile ilgili sözünü ettiğimiz hususlar dolayısıyla caiz olmaz. Öğretmek ile ne menfaatler, ne de aynî mallar mülk olarak edinileni iyeceği ne göre, kıyasen öğretme karşılığında kadının nikâhına malik olunamıyacağı ortaya çıkmaktadır. Başarıya ulaştıran Allah'tır.
Ancak bunu caiz kabul edenler; Sehl b. Sa'd'm rivayet ettiği, kendisini Hz. Peygambere (evlendirmek üzere) hibe eden kadın ile ilgili hadisi delil gösterirler. [367] Bu hadis-i şerifte Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Haydi git, ben bu kadım Kurân'ı- Kerim'den bildiğin bölümler karşılığında evlendirdim". Bir diğer rivayette ise şöyle buyurmuştur: "Haydi git, ben bu kadını seninle evlendirdim, ona Kurân'dan (bildiklerini) öğret". Bu görüşü savunanlar derler ki: İşte bu hadis-i şerifte, nikâh akdinin tahakkuk edip, öğretmek olarak belirlenen mehrin İse, sonraya kaldığına delil vardır. Bu da Hz. PeygamberimKurân'dan bildiklerin karşılığında..." buyruğundan açıkça anlaşılmaktadır. Çünkü başa gelen "be" harfi karşılık (ivaz) ifade etmek içindir. Bunu buna karşılık al, yani bunu bunun yerine buna İvaz olarak al, demek gibidir. Diğer rivayetteki: "Ona öğret" buyruğu da öğretme emri hususunda açık bir nassdır. Diğer taraftan hadisin akışı da bütün bunların nikâh için olduğunun tanıklığını yapmaktadır. Böyle bir tutum, adamın Ku-rân'ı- Kerim'den ezberledikleri dolayısıyla, ona bir ikram olsun diye kabul edilmiştir, şeklindeki söze de iltifat edilmez. Çünkü o takdirde bu "be" harfi "lam" anlamına gelir. [368] İkinci rivayetteki: "Kurandan bildiklerini ona öğret" sözü bunun böyle olmadığını açıkça ifade etmektedir. Yine Ebû Talha'dan rivayet edilen, Um SüleynYe talib oluşu ile ilgili rivayette görüşlerine delil olacak bir taraf yoktur. Bu rivayete güre, Ebû Talha, Om Süleym'e talib olmuş, o da kendisine müslüman olduğu takdirde onunla evleneceğini söylemiştir, Ebû Talha müslüman olunca Um Süleymle evlendi. O bakımdan o kadının mehrinden daha şerefli bir mehir bilinmemektedir. Çünkü onun mehri İslâm idi, [369] Bunun delil olamayış sebebi İse, bunun Ebû Talha'ya has oluşudur Aynı şekilde öğretmek ve buna benzer diğer menfaatlerde görülenin aksine islâm oluşda kocadan kadına herhangi bir şey (fayda) ulaşmamaktadır. Hz. Şu-ayb da Hz. Musa'yı mehri olmak üzere koyunlarına çobanlık etmesi karşılığında kızıyla evi endi rmışti. Nitekim buna dair açıklamalar Kasas Sûresi'nde (bk. 28/27, âyet, 11. başlıkta) gelecektir.
İbn Abbasın rivayetine göre, Rasûlullah (sav) ashabından birisine:" Ey filan evlendin mi? diye sormuş. Hayır kendisiyle evlenebileceğim bir şeyim yok deyince, Hz. Peygamber şöyle sordu: "Sen kul hu vallahu ahed'i biliyor musun?" Adam: Evet biliyorum deyince, Hz. Peygamber "işte bu Kurân'ın üçte-birine denktir. Peki Âyete'l- Kürsî'yi biliyor musun?" Adam yine: Biliyorum dedi, Hz. Peygamber: "İşte bu da Kurân'ın dörtte birine denktir. Peki Nasr Sûresi'ni (110. süre") bilmiyor musun?" diye sorunca, adam yine; biliyorum deyince, Hz.. Peygamber: "Bu da Kurân'ın dörtte birine denktir. Peki ya İza Zülzilet O9- sûre) 'i bilmiyor musun" deyince, yine adam biliyorum dedi. Bu sefer Hz. Peygamber: "Bu da Kurân'ın dörtte biri demektir. Evlen, evlen diye buyurdu."[370]
Derim ki: Dârakutnî, Sehl ile ilgili hadisi İbn Mes'ud yoluyla da rivayet etmiştir. Bu rivayette, Malik'in ve diğerlerinin gösterdiği delili açıklığa kavuşturan bir fazlalık vardır. Bu rivayette Rasûlullah (sav) şöyle sormuştur: "Bu kadım kim nikahlamak ister." Bunun üzerine o adam kalktı ve: Ben ey Allah'ın Rasulü dedi. Hz. Peygamber: "Senin malın var mı?” diye sorunca, hayır ey Allanın Rasulü, dedi. Hz. Peygamber: "Peki Kur'ân'dan (ezber) okuduğun bir bölüm var mı?" diye sorunca adam: Evet dedi. Bakara Sûresi'ni ve mufassal sûrelerden bazılarım biliyorum. Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: "Bu kadım ona Kur'ân okutup öğretmen şartıyla sana nikahlıyorum. Allah sana rızık olarak verecek olursa da ona karşılık verirsin".
Bunun üzerine o adam bu şartla o kadınla evlendi. İşte bu, -sahih olduğu takdirde- öğretmenin mehir olamayacağına dair açık bir nassdır Dârakut-nî ise der ki: Bunu Utbe b. es-Seken tek başına rivayet etmiştir. O ise hadisi metruk bir kimsedir. [371]
Tayin edildiği şekilde"1 kelimesi ise, hal mevkiinde mastar olarak nasb edilmiştir, Yani tayin edilmiş olarak, tayin edildiği gibi demektir. [372]

14. Mehrin Artırılıp Eksiltilmesi:

Yüce Allah'ın: 'Miktarım tayin ettikten sonra da gönül hoşluğu ile uzlaştığınız şey hakkında size bir vebal yoktur" buyruğu mehri artırmak veya eksiltmek hususunda vebal sözkonusu değildir, demektir. Mehirin tesbit edilmesinden sonra karşılıklı rıza ile olursa bu mümkündür. Maksat ise, zifafa girmeden önce koca karısını boşayacak olursa, kadının kocayı mehirden ibra etmesi, yahutta kocanın mehri tamamen eksiksiz ödemesidir.
Âyet-i kerimenin mut'a hakkında olduğunu kabul edenler ise bunu şöyle açıklarlar: İşte bu İslam'ın ilk dönemlerinde, mut'a süresini artırmak hususunda karşılıklı nza ile belirledikleri ücrete bir işarettir.
Çünkü mutJa yasaklanmadan önce, erkek kadın ile, mesela bir dinar karşılığında bir ay süre ile evlenir. Ay sona erdi mi kimi zaman, sen süreyi artır ben de sana mehri artırayım, derdi, İşte bu âyet-i kerime, (mut'anın caiz olduğu dönemlerde) karşılıklı rıza ile bunun caiz olduğunu açıklamaktadır. [373]

321] İbn Abdil-Berr, el-İstizkâr, XVI, 248 v.d.
[322] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 5/96-98.
[323] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 5/98-99.
[324] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 5/99-100.
[325] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 5/100.
[326] Suyûtî, e.d-Durru'1-Mensûr, VIII, 140.
[327] Ebû Dâvûd, Cihâd 157; Müsned, I, 166, 167, IV, 92.
[328] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 5/101-103.
[329] Müslim, Radâ' 33-35; Ebû Dâvû± Nlkflh 44: Tirmizi, Nikâh 36; Tefsir 4- süre 3,4; Nes&i, Nikâh 59; Müsned, III, 72,84.
[330] Ebû Dâvüd, Nikâh 44.
[331] Buhârî, Ferâız 20, 22, Itk 10, Nikâh 18, Talâk 14, Efirne 31^ Müslim, İlk 9, 10, 14; Ebû Davda, Talâk 19, 20, 21; Tirmizt, Radâ" 7; Nesai, Zekâl 99, Talak 29, 30, 31, Buyu1 78; ibnMâce, Talâk 29; Dûrimî, Talâk 15; Muvatta', Talâk 25; Müsned, I, 215, 36l. VI, 42, 46, 170, 180.
[332] Muvatta', Nikâh 39.
[333] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 5/103-106.
[334] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 5/106-107.
[335] Buhârî, Nikâh 27; Müslim, Nikâh 33, (ayrıca bk. 34 ,37 ve 40); EbûDâv&d, Nikâh 12; ibn Mace, Nikâh 31; Dârimi, Nikah 3; Muuatta, Nikâh 20.
[336] Ebû Dâvûd, Nikâh 12.
[337] Ebû Dâvûd, Nikâh 12.
[338] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 5/107-109.
[339] îbn Hibbân, 1275, hasen bir senedle. Nakleden: Şuayb el-Arnavut, Ebû Dâvud, el-Merâsîl, S. 182-183'te 2 nolu dipnot.
[340] Ebu Dâvud, el-Merâsil, 5. 182.
[341] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 5/109-111.
[342] Bu lafız ve inana ile kaynağım tespit edemedik.
[343] Konu ile ilgili geniş açıklamalar İçin bk. en-Nür, 24/3. ayet, 1. başlık.
İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 5/111-112.
[344] Buharî, Nikâh U, 32, 35, 37, 40, 44, 49-51, Fedâili'i-Kur'ân 21, 22, Libâs 49; Müslim, Nikâh 76; Ebû Dâvûd, Nlkah 3Ü; Tirmizl, Nikâh 23; Ne&âi, Nikâh 1, 62, 69: îbn Mace. Nikah 17; Dârimh Nikah l£; Muvatta', Nikâh 8; Müsned, V, 330, 336.
[345] Dârakutnt, IIl, 244.
[346] Dârakutnl, III, 242.
[347] Dârakutnl, III, 243.
[348] Dârakutnî, III, 245.
[349] Dârakutnî, III. 246.
[350] Dârakutnî, III, 246.
[351] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 5/112-114.
[352] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 5/114.
[353] Ebû Dâvûd, Nikâh 19; Tirmizt, Nikâh I4jbn Mâce, Nikâh 15; Müsned/Vl, 47, 66, 166; Dârakutnl IH, 221; Hakim, ei-Müstedrek, IIf 16S; Beyhakî Sünen,, VII, 169, 202 ve 223-224'de hadis: "Velisinin izni olmaksızın nikahlanan herhangi bir kadının nikâhı,(üç defa) batıldır. Eğer onunki gerdeğe girerse fercîni heUil kabul ettiği için ona mehir vermesi gerekir. Şayet anlaşmazlığa düşerlerse, velisi olmayanın velisi svıltan (İslâm devleti) dir." anlamındadır. Merhum rnüfessirin kaydettiği -mehr-i ınisil'den söz eden manada da: Dârimh Nikâh ll'de yer almaktadır.
[354] Darakutni, 111, 259-260
[355] Suyûtî, ed-Durru'l-Mensûr, 11, 486.
[356] Suyûtî, ed-Durru'l-Mensûr, 11, 486.
Suyûtî, ed-Durru'l-Mensûr, 11, 486. Ancak Ali (r.a)'ın sözü olarak.
[357] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 5/115-116.
[358] Buhârl, Nikâh 8; Müslim, Nikâh 11; Mûsned, I, 420, 432; aynca bk: Buhârî, Tefsir 5. Sûre, 9; Tirmizî, Nikâh 2; Nesaî, Nikâh 4; İbn Mâce, Nikâh 2; Dârimî, Niküh 1, 2; hiüs-ned, I, 175, 176, 183, 385, 390, 450,
[359] Bk. Müslim, Nikâh 13-32.
[360] İbn Abdi'I-Berr, el-lstizkar, XVI, 289.
[361] Ebû Dâvüd, Nikah 13.
[362] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 5/116-118.
[363] İbn Atiyye'de ifade . "Kadın rahminin temizliğini gözetir" (el-Muharrar el-Veciz, IV. 80) şeklindedir.
[364] İbn Atiyye'de bu ifade şu şekildedir; "Bunda lafız itibarıyla fahiş bîr hata vardır. Mut'a nikâhında çocuğun (babanın nesebine) ilhak edilmeyeceği vehmini vermektedir.15 (el-Muharrar el-Veciz, IV, 81}
[365] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 5/118-119.
[366] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 5/119-120.
[367] Hadisin kaynakları 7. başlıkta gösterilmiştir.
[368] Yani bildiğine mtikâfaaî olsun diye seni bu kadınla evlendiriyorum, elemek olur.
[369] İbn Abdi'l-Berr, et-Temkîd, XXÎV119 el-İstizkâr, XVI, 82
[370] Tirmizi, Fedailu'l-Kur’an 10; Miisned, III, 221. Ancak hadis, İbn Abbâs'tan değil; Enes b. Mâlik'tendir.
[371] Darakutnî, III, 250, Aradaki; "îşte bu... bir nassdır" cümlesi, Kurtubîye aîttir.
[372] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 5/120-123.
[373] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 5/123.

ALLAH CELLE CELAUHU YA YEMIN EDERIMKI IMKANIM OLSA SIZ VE SIZIN GIBI DUSUNENLERI AYNI HZ.OMER R.H.A NIN YAPTIGI GIBI HEPINIZI YAPARDIM....
 
senben Çevrimdışı

senben

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ya ahiler sizi anlıyorum ama inanınki bunlara laf anlatmak boş beyinler kemikleşmiş idrak yetenekleri zayıf nabız çok yavaş nefes nerdeyse yok kısacası komadalar şiia köpekleri ya ALLAH ta çıkarmayacaksa gebertsin bunları amin
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Ana Sayfa Alt