Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Peygambere Dil Uzatmak ?

M Çevrimdışı

Molla_efendi

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Soru:

Sayın hocam, Şeyh El-elbani'nin iki görüşü hakkında sorularım vardı:

1. Şeyh der ki: "Biz, Allah'a ve Rasulune söven kimsenin ale'l ıtlak kafir olacağına inanmıyoruz. Çünkü sövmek bazen cehaletten dolayı, bazen kötü terbiyesinden dolayı, bazen gafletten dolayı, bazen de bilerek ve kasti olabilir. Bilerek ve kasti sövdüğü zaman bu riddet olur. Ancak eğer işaret ettiğim nedenlerden birisi olması ihtimali varsa o zaman tekfirde ihtiyatlı davranmak, aceleci davranmaktan dana önemlidir." (El-intisar li ehl-i tevhid)

2. Yine Şeyh der ki: " Küfür kalbi bir ameldir. Azalarla yapılan bedeni bir amel değildir." (El-intisar li ehl-i tevhid)

Bu iki görüş doğru mudur? Şayet doğruysa konuyu biraz daha açar mısınız? Zira biz Allah'a ve Rasulune sövenin küfre düştüğünü biliyorduk ve küfrün sadece kalbi amel olmaktan ibaret olmadığını biliyorduk.
 
Abu_ibrahim Çevrimdışı

Abu_ibrahim

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun Aleykum ve Rahmetullah,

arkadaslar Şeyh El-elbani'nin iki görüşü hakkında sorularım vardı:

1. Şeyh der ki: "Biz, Allah'a ve Rasulune söven kimsenin ale'l ıtlak kafir olacağına inanmıyoruz. Çünkü sövmek bazen cehaletten dolayı, bazen kötü terbiyesinden dolayı, bazen gafletten dolayı, bazen de bilerek ve kasti olabilir. Bilerek ve kasti sövdüğü zaman bu riddet olur. Ancak eğer işaret ettiğim nedenlerden birisi olması ihtimali varsa o zaman tekfirde ihtiyatlı davranmak, aceleci davranmaktan dana önemlidir." (El-intisar li ehl-i tevhid)

2. Yine Şeyh der ki: " Küfür kalbi bir ameldir. Azalarla yapılan bedeni bir amel değildir." (El-intisar li ehl-i tevhid)

Bu iki görüş doğru mudur? Arkadaslar Şayet doğruysa konuyu biraz daha açar mısınız? Zira biz Allah'a ve Rasulune sövenin küfre düştüğünü biliyorduk ve küfrün sadece kalbi amel olmaktan ibaret olmadığını biliyorduk.

بسم الله الرحمن الرحيم
Aleykum selam ve rahmetullahi ve berekatuhu.
küfrün kalbin fiiliyle gerçekleşeceği doğrudur. bir kimse Allah'a ve rasulüne söverse, bu fiil onun kalbinde küfür olduğuna kuvvetli bir göstergedir. ancak bunun kesin olarak tespit edilebilmesi için hüccet ikamesi gerekir. bu fiili işleyen kimse öfkesinin galebesi sebebiyle, şeyh Elbani'nin de belirttiği gibi kötü terbiye neticesinde, kalbinde küfür olmadığı halde bunu işlemiş olabilir. Allah rasulü sallallahu aleyhi ve sellem: "kim lat adına yemin ederse hemen la ilahe illallah desin..." buyurmuştur. çünkü cahiliye alışkanlığı olarak insanlar, kalplerinin kastı olmaksızın eski putlar adına yemin edebiliyorlardı. sadece amelin zahirine bakılarak küfrüne hükmedilecek fiiller, kalpte mevcut bulunan küfre mutlak bir delaletle delalet ederse küfre hükmedilir. mesela tevhid kelimesini söylemekten çekinmek veya namaz kılmamak böyledir. bir kimse namazın terkinin dinden çıkaran bir küfür olduğunu kabul ettiği halde namaz kılmıyorsa bu ancak kalbindeki küfürden ileri gelir. bu sebeple namazı terk eden tekfir edilir. lakin namazın terki küfür ameli olmasına rağmen, bu fiili işleyen kimseye hüccetin ikamesi yapılmadan tekfir edilmez. bunların dışında mutlak küfre delalet eden bazı fiiller vardır ki bunlar hüccet ikamesi de gerektirmez. mesela bir kimsenin kendisini islam dışında bir dine nispet etmesi halinde onun kafir olduğu anlaşılır. yahut Allah'ın hükümlerinden birine, bu hükmün Allah ve rasulünden geldiğini bilerek inkarda bulunan, aşağılayan, islam şeriatına çöl kanunu diyen, bu asra uygun olmadığını söyleyen, islama ve müslümanlara düşmanlık eden, müslümanlara karşı kafirlerin saflarından savaşan, ilahlık iddia eden, peygamberlik davasında bulunan, peygamberin sahih sünnetini inkar eden, beşeri bir hükmü dine nispet eden vb. böyledir. bunlar mutlak küfre delalet eden, tekfiri gerektiren fiillerdendir.
Şeyh Elbani, Ehli sünnetin önemli bir kaidesine dikkat çekmiştir. bu da; küfrün gerçekleşmesi için kalbin kastının şart olmasıdır. Asrımızda bazı tagutların bu sözleri sebebiyle şeyh Elbani hakkında mürcie demelerine iltifat edilemez. zira bu kaide, kitap ve sünnet ile sabittir. Ehli sünnetin itikadı da bu şekildedir. Kitaptan delillerinden birisi: Musa aleyhisselam'ın öfke ile üzerinde ayetler bulunan levhaları yere atmasıdır. diğer bir delil Tevbe suresi 65-66 ayetleridir. "Onlara, (o tarz konuşmalarının sebebini) sorsan, "dalmışız; oyalanıyorduk* diyeceklerdir.(Ey Muhammed Onlara) de ki: "Siz, Allah'la, âyetleriyle ve Peygamberiyle alay mı ediyorsunuz?" Boşuna özür dilemeyin; zira siz, îmanınızdan sonra küfrettiniz. İçinizden bir zümreyi affetsek bile, suçlu olmaları dolayısıyla bir zümreye de azâb ederiz.
Bu ayetler dinin saygı gösterilmesini emrettiği şeylerle alay edenler hakkında inmiştir. Allah Teala onların kalplerindeklileri bildiği için bir kısmının kafir olduğunu söyledi. bir kısmının ise her ne kadar aynı fiilde bulunmuş olsalar da, kafir olmadıklarını, affedildiklerini, ama her halukarda yaptıklarının çirkin bir iş olduğunu belirtti. aynı fiili işleyen iki grup arasındaki fark kalplerinin kasıtlarıdır. Allah en iyi bilendir.
netice olarak kişiyi kafir yapan ameller, sadece azaların işlediğinden ibaret değildir, İslamın küfür olarak bildirdiği fiiller, kalpte küfür yer etmedikçe sadır olmayan fiillerdir.
 
İ Çevrimdışı

İki Hicretyolu

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Es selamu aleykum, Allah razı olsun mümkün olduğu kadar kısa ve öz olmuş yararlı elh.
 
tawh1d Çevrimdışı

tawh1d

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Bismillah...

İbn-i Teymiye Rahimehullah şöyle der:
“Bir kimse küfür olan bir söz söyler ya da bir amel işlerse, kafir olmayı kastetmemiş olsa bile, bu nedenle kafir olur. Zira Allah’ın dilediği kimseler dışında hiç kimse küfrü kastetmez.”(Es-Sarimu’l-Meslul, 177-178)

“(Yahudiler) Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (Hristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i Rabler edindiler.
Halbuki hepsine de tek İlah’a kulluk etmekten başka bir şey emrolunmadı. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden münezzehtir” Tevbe/31 ayeti de bu kabildendir.

Rivayet yollarının toplamı ile hasen derecesinde olan Tirmizi ve diğerlerinin Adiy bin Hatim’den Radıyallahu Anhu rivayet ettikleri hadiste şöyle geçer:

“Boynumda altından bir haç olduğu halde Allah Rasûlü’nün Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanına geldim. Allah Rasûlü Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana: “Ey Adiy, şu putu boynundan at” dedi.

Ben onu boynumdan attım. Yanından ayrıldığım esnada Allah Rasûlü’nün Sallallahu Aleyhi ve Sellem şu ayeti okuduğunu duydum:
“(Yahudiler) Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (Hristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i Rabler edindiler.”Tevbe/31-70

Bunun üzerine ben: “Biz onlara ibadet etmiyorduk” dedim.
Allah Rasûlü Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Allah’ın helal kıldıklarını haram, haram kıldıklarını ise helal sayıyorlar ve siz de bunları helal ya da haram kabul etmiyor muydunuz?” dedi.

Ben: “Evet” dedim.

Allah Rasûlü Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “İşte ibadetiniz budur” diye buyurdu.”

İbn-i Teymiye Rahimehullah, el-Fetava’sında, bu hadisin hasen olduğunu söylemiştir. Hadisten anlaşılmaktadır ki onlar, helaller ve haramlar konusunda kişilere yapılan itaatin ibadet olduğunu bilmemekteydiler. Ancak buna rağmen bu cehaletleri sebebi ile mazur olarak kabul edilmemişlerdir.

İbn-i Cerir Rahimehullah, Huzeyfe’den Radıyallahu Anhu şöyle rivayet eder: “Onlar bu haham veya rahipleri için oruç tutmuyorlardı ve namaz da kılmıyorlardı.

Ancak onların helal kıldıklarını helal ve Allahu Teala’nın kendileri için helal kıldığı bir şeyi haram kıldıklarında da haram olarak kabul ediyorlardı.

Onları Rab olarak benimsemeleri bu yöndendir."

Navaqidu'l Islam'da Muhammed b. 'Abdulwahhab söyle diyor:


السادس : من استهزأ بشي من دين الرسول صلى الله عليه وسلم أو ثوابه أو عقابه كفر , والدليل قوله تعالى : قُلْ أَبِاللَّهِ وَآيَاتِهِ وَرَسُولِهِ كُنتُمْ تَسْتَهْزِئُونَ * لا تَعْتَذِرُوا قَدْ كَفَرْتُمْ بَعْدَ إِيمَانِكُمْ

6 - Rasulullah (s.a.v)'in getirdiği dinle veya onun mükafat ve ceza olarak bildirdiği şeylerle alay etmek, bunlara karşı tavır almak. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:


"De ki: "Allah'la, ayetleriyle ve Rasulü'yle mi alay ediyorsunuz? (Boşuna) Özür beyan etmeyin. Çünkü siz iman ettikten sonra tekrar kafir oldunuz." (Tevbe: 9/65-66)

-------------

ibnu'I-Arabi şöyle der: "Onların bu söyledikleri sözler ciddi de olabilirdi, şaka da olabilirdi. Ancak ne olursa olsun bu sözler küfürdür. Çünkü küfür sözleri şaka yollu söylemenin de küfür olduğu hususunda ümmet arasında görüş ayrılığı yoktur. Tah¬kik, ilim ve hakkın; şaka ve ciddiyetsizlik ise batıl ve cehaletin kardeşidir." (EI-Ahkam, 2/976)

-------------

Ebu Bekir el-Cassas şöyle der: "Bu, zorlanma olmaksızın küfür kelimesini söyleme konusunda ciddi kimse ile şaka yapan kimsenin arasında fark olmadığına delalet eder. Zira o münafıklar, söyledikleri sözün oyun amaçlı olduğunu söylemişlerdi. Allahu Teala onların alay ederek küfre girdiklerini haber verdi. Hasan ve Katade'den rivayet edildiğine göre onlar, "Şu Şam saraylarını fethedecek ve sarıoğullarının (Bizansııların) kalelerini zapt edecek kimseye bir bakın!" demişlerdi. Allahu Teala, Rasulüne, onların bu sözlerini ve bu sözün ciddi ya da şaka olsun onları küfre düşürdüğünü bildirdi. Bu ayet aynı zamanda Allah'ın ayetleriyle ve dininin hükümlerinden bir hükümle alay eden kimsenin kafir olduğuna da delalet eder." (Ahkamu'lKur'an, 4/348)


Tevber Suresi 65.-66. (Ibn Kesir) Tefsiri:


قُلْ أَبِاللّهِ وَآيَاتِهِ وَرَسُولِهِ كُنتُمْ تَسْتَهْزِؤُونَ لاَ تَعْتَذِرُواْ قَدْ كَفَرْتُم بَعْدَ إِيمَانِكُمْ


“(Ey Muhammed! Onlara) de ki: Siz, Allah ile, âyetleri ile ve elçisiyle mi alay ediyordunuz? Hiç özür dilemeyin.Çünkü siz, alay ettiğiniz bu sözünüzle îmân ettikten sonra kâfir oldunuz.” (Tevbe : 65-66)

Ebu Ma'şer el-Medînî'nin Muhammed İbn Kâ'b el-Kurazî ve başkalarından rivayetine göre şöyle demişlerdir : Münafıklardan birisi: Bizim şu kurrâmızı ancak midelerine en düşkün, dilleri en yalancı ve düşmanla 'karşılaşma sırasında en korkaklarımız olarak görüyorum, dedi. Bu, Allah Rasûlü (s.a.) ne ulaştırıldı. Hz. Peygamber kalkmış, devesine binmişken (bu sözü söyleyen münafık) geldi ve ; Ey Allah'ın elçisi, andolsun ki, biz sadece eğlenip duruyorduk, dedi. Hz. Peygamber : «Allah ile, O'nun âyetleri ve peygamberi ile mi alay ediyordunuz... Mücrimler oldukları için bir topluluğa azâb ederiz.» buyurdu. Münafığın ayaklan taşlara takılıyor ve Allah Rasûlü (s.a.) ona dönüp bakmıyordu. O, Allah Rasûlü (sa..) nün binitinin gemine asılmıştı.

Abdullah Ibn Vehb der ki: Bana Hişâm İbn Sa'd'm... Abdullah îbn Ömer'den rivayetine göre; o, şöyle demiştir: Tebûk gazvesinde birisi bir mecliste : Bizim şu kurrâmız kadar midelerine düşkün, dilleri yalancı ve düşmanla karşılaşma esnasında korkak kimseyi hiç görmedim, demişti. Birisi mescidde : Yalan söyledin, fakat sen münafıksın. Mutlaka Allah Rasûlü (s.a.) ne haber vereceğim, dedi. Bu, Allah Rasûlü (s.a.) ne ulaştı ve Kur'an (âyet) nazil oldu. Abdullah İbn Ömer der ki: Ben onu gördüm. Allah Rasûlü (s.a.) nün devesinin palanına (üzengisine) asılmış ve taşlar ayağını yaralıyorken : Ey Allah'ın elçisi, biz sadece eğleniyorduk, diyor ve Allah Rasûlü (s.a.) de : «Allah ile O'nun âyetleri ve peygamberiyle mi alay ediyordunuz? Ma'zeret beyân etmeyin, gerçekten siz inanmanızdan sonra küfrettiniz.» buyuruyordu. Bu hadisin bir benzerini Leys de Hişâm İbn Sa'd'dan rivayet etmiştir. İbn İshâk der ki: Münafıklardan bir grup içinde Amr İbn Avf oğullarından Ümeyye İbn Zeyd oğullarının kardeşi Vedîa İbn Sabit ve Seleme oğullarının müttefiki Eşca' kabilesinden Muhaşşin (veya Mahşî) İbn Humeyyir, Allah Rasûlü (s.a.) Tebûk'e giderken ona işaret ederek bir diğerine : Asfar oğullarıyla savaşmayı araplann birbirleriyle savaşması gibi mi sanıyorsunuz? Allah'a yemîn olsun ki yarın sizin iplerle bağlanmış olduğunuzu görür gibiyiz, diyorlardı. Bununla inananları üzmek ve korkutmak istiyorlardı. Muhaşşin İbn Humeyyir : Allah'a yemîn olsun ki bu sözümüz sebebiyle hakkımızda Kur'an (bir âyet) inmemesini ve buna mukabil her birimize yüz sopa vurulmasının kararlaştırılmasını daha çok isterdim, dedi. Allah Rasûlü (s.a.) —bana ulaştığına göre— Ammâr İbn Yâsire : O topluluğa yetiş; muhakkak ki onlar yandılar. Ne söylediklerini onlara sor. Eğer inkâr ederlerse : Bilakis evet, şöyle şöyle söylediniz de, buyurdu. Ammâr onlara gitti ve Allah Rasûlü'nün söylemesini emrettiği şeyleri söyledi de özür beyân etmek üzere Allah Rasûlü (s.a.) ne geldiler. Allah Rasûlü (s.a.) biniti üzerinde dururken Vedîa İbn Sabit binitinin üzengisini tutmuş ve : Ey Allah'ın elçisi, biz sâdece eğleniyorduk, dedi de Allah Teâlâ : «Şayet onlara soracak olursan, diyeceklerdir ki: Andolsun ki biz, dalmış oyalanıyorduk.» âyetini indirdi. Muhaşşin îbn Humeyyir : Ey Allah'ın elçisi, beni ismim ve babamın ismi geri bıraktı, dedi de bu âyette Muhaşşin İbn Humeyyir affedilen kişi oldu ve ona Abdurrahmân ismi verildi. Allah'tan şehîd olarak öldürülmesini ve yerinin bilinmemesini diledi. Ye-mâme günü öldürüldü ve ondan hiç bir iz bulunamadı. «Şayet onlara soracak olursan, diyeceklerdir ki: Andolsun ki biz, dalmış oyalanıyorduk, diyeceklerdir.» âyeti hakkında Katâde der ki: Hz. Peygamber (s.a.) Tebûk gazvesinde iken münafıklardan bir grup önünde yürüyor ve : Şu, Rûm saraylarını ve kalelerini fethedeceğini sanıyor. Heyhat, heyhat, diyorlardı. Allah Teâlâ peygamberi (s.a.) ni .onların söylemiş olduklarına muttali' kıldı da : Şu kimseleri bana getirin, buyurup onları çağırtdı ve : Siz, şöyle şöyle dediniz, buyurdu. Onlar, biz sâdece dalmış oyalanıyorduk, diye yeminler ettiler.Bu âyetin tefsirinde İkrime der ki inşâallah Allah'ın kendisini affedeceği kişilerden birisi şöyle diyordu : EyAllah'ım, muhakkak ben benim kasdedildiğim bir âyet işitiyorum ki ondan tüyler ürperir ve kalb-ler titrer. Ey Allah'ım, benim vefatımı senin yolunda öldürülme kıl. Hiç kimse : Ben gaslettim (cenazesini yıkadım), ben kefenledim, ben defnettim, demesin. Yemâme günü öldürüldü de müslümanlardan hiç kimse onu bulamadı.

Allah Teâlâ buyurur ki: «Ma'zeret beyân etmeyin, (alay etmekte olduğunuz bu sözünüzle) gerçekten siz inanmanızdan sonra küfrettiniz. İçinizden bir topluluğu affetsek bile, (elbette hepiniz affedilecek değilsiniz. Bu günahkâr ve hatalı sözlerinden dolayı) mücrimler oldukları için bir topluluğa azâb ederiz.»


--------------
ذَلِكَ جَزَاؤُهُمْ جَهَنَّمُ بِمَا كَفَرُوا وَاتَّخَذُوا آيَاتِي وَرُسُلِي هُزُوًا


“ İşte böyle onların cezası kafir oldukları, ayetlerimi ve peygamberlerimi alaya aldıkları için, cehennemdir. ” (Kehf, 106)

----------------

"Amelleri açısından en çok ziyana uğrayanları size haber verelim mi? Onlar o kimselerdir ki, dünya hayatından yaptıkları boşa gitmiştir. Üstelik kendilerinin muhakkak iyi yaptıklarını zannederler." (Kehf/103-104)


ibn Cerir et-Taberi şöyle der: "Bu ayetler bir kimsenin ancak, Allah'ın birliğini bildiği halde küfrü kastederse kafir olacağını iddia edenlerin yanlış bir şey iddia ettiklerinin en kuvvetli delillerindendir. Allahu Teala ayette sıfatlarını bildirdiği bu kimselerin yapıp ettiklerinin boşa çıktığını, onların ise yaptıkları şeyleri güzel şeyler saydıklarını ve yine onların Rablerinin ayetlerini inkar eden kimseler olduklarını bildirmektedir. Eğer doğru olan, bilerek küfre yönelenlerden başkasının kafir olmayacağını söyleyenlerin sözleri olsaydı, bu şekilde Allahu Teala'nın ayette bildirdiği, kendilerinin iyi bir şeyler yaptıklarını zanneden kimseIerin karşılık olarak sevap ve ecir almaları gerekirdi Ancak gerçek, onların söylediklerinin tam tersidir. Allahu Teala onların Allah'a küfreden kimseler olduklarını ve amellerinin batıl olduğunu haber vermiştir. (Camiu'l-Beyan, 16/34-35)


KÜFRÜN ANCAK TEKZÎB (YALANLAMA) İLE OLACAĞINA İNANAN KİMSENİN SAPIKLIĞI





Küfrün ancak tekzîb (yalanlama) ile olacağını söylemek, Mürcie'nin görüşünden mi kaynaklanmaktadır?
_________________________

Hamd, yalnızca Allah'adır.

Küfür (inkâr), türlüdür. Mürcie ve diğer bid'at ehli fırkalar:"Küfrün aslının sadece tekzîb (yalanlama) olması gerekir" demişlerdir.Fakat bu görüş, delillere ve gerçeğe aykırıdır.

Bilindiği gibi rasûller (peygamberler), mucizeler ve kalplerin itaat etmek zorunda kaldığı kesin delillerle gönderilmişlerdir.Tekzîb (yalanlama) ise, (peygamber gönderilen) geçmiş ümmetlerde en az meydana gelen olay idi.Oysa geçmiş ümmetlerde en çok meydana gelen küfür, kibirlenme, inkâr ve inat idi.

Nitekim Allah -azze ve celle- Kureyş'i zikretmiş ve onların Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'i yalanlamadıklarını, onların gerçekte Allah'ın âyetlerini inkâr ettiklerini belirtmiştir. Bu küfür, pek çoktur. Bunun içindir ki İslâm âlimleri, yüz çevirme, kabul etmeme, kibirlenme, yalanlama, nifak ve şüphe küfrü olmak üzere küfrü çeşitli kısımlara ayırmışlardır.

Kur'an ve Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünnetinden bunların delilleri pek çoktur.Örneğin Ebu Tâlib'in, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ile olan kıssası bu konuda açıktır.Zirâ Ebu Tâlib, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'i tasdik ediyordu. O: "Sen bizim yalan söylemeyen ve yalan getirmeyen evlâdımızsın" demesine rağmen o kâfir idi. Çünkü o, diliyle ikrar etmemiş ve ameliyle de buna boyun eğmemişti.



Abdullah el-Ğuneymân

-----------------

Navaqidu'l Islam'da Muhammed b. 'Abdulwahhab yine söyle diyor:

الثالث :من لم يكفر المشركين أو شك في كفرهم أو صحح مذهبهم كفر


3 - Müşrikleri tekfir etmemek, onların kafir olduklarında şüphe etmek, veya onların doğru yolda olduklarına inanmak küfürdür.


Not: Bu gibi konularda Irca ehlin'den uzak durmanizi tavsiye ederim!
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Selamun Aleykum ve Rahmetullah,

arkadaslar Şeyh El-elbani'nin iki görüşü hakkında sorularım vardı:

1. Şeyh der ki: "Biz, Allah'a ve Rasulune söven kimsenin ale'l ıtlak kafir olacağına inanmıyoruz. Çünkü sövmek bazen cehaletten dolayı, bazen kötü terbiyesinden dolayı, bazen gafletten dolayı, bazen de bilerek ve kasti olabilir. Bilerek ve kasti sövdüğü zaman bu riddet olur. Ancak eğer işaret ettiğim nedenlerden birisi olması ihtimali varsa o zaman tekfirde ihtiyatlı davranmak, aceleci davranmaktan dana önemlidir." (El-intisar li ehl-i tevhid)

2. Yine Şeyh der ki: " Küfür kalbi bir ameldir. Azalarla yapılan bedeni bir amel değildir." (El-intisar li ehl-i tevhid)

Bu iki görüş doğru mudur? Arkadaslar Şayet doğruysa konuyu biraz daha açar mısınız? Zira biz Allah'a ve Rasulune sövenin küfre düştüğünü biliyorduk ve küfrün sadece kalbi amel olmaktan ibaret olmadığını biliyorduk.
elbaninin görüşü eğer öyşe yukarıda yazıldığı gibi olması yada olmaması bizler için önem teşkil etmez tevbe suresi gerekli ve yeteri kadar acıklıyor durumu
 
M Çevrimdışı

Molla_efendi

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
بسم الله الرحمن الرحيم
Aleykum selam ve rahmetullahi ve berekatuhu.
küfrün kalbin fiiliyle gerçekleşeceği doğrudur. bir kimse Allah'a ve rasulüne söverse, bu fiil onun kalbinde küfür olduğuna kuvvetli bir göstergedir. ancak bunun kesin olarak tespit edilebilmesi için hüccet ikamesi gerekir. bu fiili işleyen kimse öfkesinin galebesi sebebiyle, şeyh Elbani'nin de belirttiği gibi kötü terbiye neticesinde, kalbinde küfür olmadığı halde bunu işlemiş olabilir. Allah rasulü sallallahu aleyhi ve sellem: "kim lat adına yemin ederse hemen la ilahe illallah desin..." buyurmuştur. çünkü cahiliye alışkanlığı olarak insanlar, kalplerinin kastı olmaksızın eski putlar adına yemin edebiliyorlardı. sadece amelin zahirine bakılarak küfrüne hükmedilecek fiiller, kalpte mevcut bulunan küfre mutlak bir delaletle delalet ederse küfre hükmedilir. mesela tevhid kelimesini söylemekten çekinmek veya namaz kılmamak böyledir. bir kimse namazın terkinin dinden çıkaran bir küfür olduğunu kabul ettiği halde namaz kılmıyorsa bu ancak kalbindeki küfürden ileri gelir. bu sebeple namazı terk eden tekfir edilir. lakin namazın terki küfür ameli olmasına rağmen, bu fiili işleyen kimseye hüccetin ikamesi yapılmadan tekfir edilmez. bunların dışında mutlak küfre delalet eden bazı fiiller vardır ki bunlar hüccet ikamesi de gerektirmez. mesela bir kimsenin kendisini islam dışında bir dine nispet etmesi halinde onun kafir olduğu anlaşılır. yahut Allah'ın hükümlerinden birine, bu hükmün Allah ve rasulünden geldiğini bilerek inkarda bulunan, aşağılayan, islam şeriatına çöl kanunu diyen, bu asra uygun olmadığını söyleyen, islama ve müslümanlara düşmanlık eden, müslümanlara karşı kafirlerin saflarından savaşan, ilahlık iddia eden, peygamberlik davasında bulunan, peygamberin sahih sünnetini inkar eden, beşeri bir hükmü dine nispet eden vb. böyledir. bunlar mutlak küfre delalet eden, tekfiri gerektiren fiillerdendir.
Şeyh Elbani, Ehli sünnetin önemli bir kaidesine dikkat çekmiştir. bu da; küfrün gerçekleşmesi için kalbin kastının şart olmasıdır. Asrımızda bazı tagutların bu sözleri sebebiyle şeyh Elbani hakkında mürcie demelerine iltifat edilemez. zira bu kaide, kitap ve sünnet ile sabittir. Ehli sünnetin itikadı da bu şekildedir. Kitaptan delillerinden birisi: Musa aleyhisselam'ın öfke ile üzerinde ayetler bulunan levhaları yere atmasıdır. diğer bir delil Tevbe suresi 65-66 ayetleridir. "Onlara, (o tarz konuşmalarının sebebini) sorsan, "dalmışız; oyalanıyorduk* diyeceklerdir.(Ey Muhammed Onlara) de ki: "Siz, Allah'la, âyetleriyle ve Peygamberiyle alay mı ediyorsunuz?" Boşuna özür dilemeyin; zira siz, îmanınızdan sonra küfrettiniz. İçinizden bir zümreyi affetsek bile, suçlu olmaları dolayısıyla bir zümreye de azâb ederiz.
Bu ayetler dinin saygı gösterilmesini emrettiği şeylerle alay edenler hakkında inmiştir. Allah Teala onların kalplerindeklileri bildiği için bir kısmının kafir olduğunu söyledi. bir kısmının ise her ne kadar aynı fiilde bulunmuş olsalar da, kafir olmadıklarını, affedildiklerini, ama her halukarda yaptıklarının çirkin bir iş olduğunu belirtti. aynı fiili işleyen iki grup arasındaki fark kalplerinin kasıtlarıdır. Allah en iyi bilendir.
netice olarak kişiyi kafir yapan ameller, sadece azaların işlediğinden ibaret değildir, İslamın küfür olarak bildirdiği fiiller, kalpte küfür yer etmedikçe sadır olmayan fiillerdir.

Selamun Aleykum ve Rahmetullah,
kardes ben meselenin tekfir boyutundan zidaye kişinin küfre girmesiyle ilgileniyorum. Zira mesele bana anlaşılmaz geliyor. Bu bağlamda müsadenizle konuyu anlamak için bi soru sormak istiyorum. Sorum şu: Kişinin küfre girmesi için işlediği fiili kalben tasdik etmesi gerekiyor mu? Kalben tasdik etmediği halde küfür fiili işlerse o zaman küfre girmiş olmaz mı? Mesela kişi istiklal marşında saygı duruşunda dursa ve niyetinde de sadece ayakta durmak olsa saygı duruşu niyetinde olmasa bu durumda küfre girmemiş mi oluyor?
sizin vaktinizi aldığım için özür dilerim. Allah Teala ilminizi ve ihlasınızı arttırsın. Selam ve dua ile...
 
M Çevrimdışı

Molla_efendi

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
elbaninin görüşü eğer öyşe yukarıda yazıldığı gibi olması yada olmaması bizler için önem teşkil etmez tevbe suresi gerekli ve yeteri kadar acıklıyor durumu

Şu durum var kardeş Bir alim bir şey söyliyorsa demek bunun bir delili vardır ya Kuran ve yahut hadis
Nasıl ki fıkhı konularda olduğu gibi
 
USULU'D DİN Çevrimdışı

USULU'D DİN

Üye
İslam-TR Üyesi
Resulullahlara as a dil uzatmak isteyen kişinin canı çıksın da ağzından Resulullahlara as a kötü bir söz çıkmasın
bizler Allah'ı ve Resullerini severiz

abu ibrahim Allah seni cennetine koysun.güzel açıklamışsın bi iznillah
şeyh buradaki örneklendirmeyle akidedeki ince kavrayışın gerekliliğini göstermiş

molla efendi
yazmış olduğun 1.madde, 2.maddenin örneklendirilmiş halidir.
şeyhin bahsettiği akidedeki ince anlayışın gerekliliğindeki ham fikir ise 2.madde de yazıyor.

Resullere dil uzatmak hangi asırda olursa olsun hiçbir batıl yoruma fırsat bırakmayacak şekilde apaçık küfürdür.
burada yapılan bu büyük küfür amelinin mazur sayılmasının sebebi
hak ilmin kötüye kullanılarak batıl yorumlar oluşmasından dolayı değil
insanın yaratılışındaki zaaflardan dolayıdır.şiddetli öfke,şiddetli korku, şiddetli heyecan anında insanın ne söylediğini bilemeyeceği şekilde iradenin kaybolması
tabii ki bu durum Allah inancının yeteri kadar kalbe yerleşmemesinden dolayıdır.insan böylesine şiddetli durumlarda küfür edebildiği gibi yine böyle şiddetli anlarda bilal habeşi gibi Allah tan başka ilah yoktur diye de sayıklayabilir.
bu durum insanın kalbindeki takvasına göredir.
bizim burada istediğimiz, Resullere sövme gibi çirkin ameli yumuşatılarak gösterilmesi değil,kişinin kalbin tasdik etmediği bir ameli azalarla işlediği vukuu bulsa da tekfirde acele edilmemesidir.
buna örnek olarak hatıb bin beltea olayı da örnek verilebilir.abu ibrahim akhinin bahsettiği gibi yemin meselesi de örnek olarak gösterilebilir.
buna örnek olarak bir de kab bin eşref in öldürülmesi olayı vardır.muhammed bin mesleme kab bin eşref e yaklaşabilmek için Resulullah as ın aleyhine konuşmak için Resulullah as dan müsade istemiştir.burada Resulullah as adına kötü konuşması kalpte değildir dildedir

tevbe suresindeki 65-66 ayetlerden sonra gelen ayete bakıldığında, bazısının affedileceği söylenmiştir, bazısının da affedilmeyeceği söylenmiştir.bazısının affedileceğinin söylenmesi büyük küfür olan o sözü,kasıtlı şekilde söyleyenlerin aksine imanlarındaki lakayitliklerinden dolayı söylediklerine bunun da küfürde kasıtsız olduklarına dair delildir.imandan lakayit olmak her zaman kişiyi küfre götürmez.insan günah işlediği her an imandan lakayittir.

adiy bin hatem rivayeti ise bu konudan biraz uzak kalıyor.

sebebi, hristiyanların işlediği büyük küfür ameli(İsa as ın 3 ilahtan bir olduğuna inanması) kalpte olan,süreklilik kazanmış bir inanç iken, şeyhin burada bahsettiği sürekliliği olmayan bir kereliğine mahsus olmuş kalpte değil dilde gerçekleşmiş bir olaydır.zaten kişi bu küfür ameli kalbine yerleştirdiği zaman küfründen şüphe edilmez.fakat bu iş batına giriyor ki bunu yaratılmışlar değil Allahu Teala bilir.
bu çirkin ameli işleyen kişi ardından tevbe edip şehadetini ikrar etmesi gerekir.

şeyhin bahsettiği
Küfür kalbi bir ameldir. Azalarla yapılan bedeni bir amel değildir
mürcie ye fırsat veren, dindeki amellerin sebatını bozan,dinde gevşekliğe yol açan bir söz değildir.
bu söz
haricilerin önünü kesen bir sözdür.bunun için hariciler bu sözü tasdik edenlere müslüman gözüyle bakmazlar ve irca ehlinden sayarlar.

iman;kalp ile tasdik, dil ile ikrar, azalarla ameldir cümlesi ehli sünnet alimlerinin rivayetlerden çıkardıkları içtihadlarla sabit olmuş ehlisünnetin kabul ettiği bir cümledir.
bu cümleden anlaşılacak olan; kişinin azalarıyla yapmış olduğu ameller, kişinin kalbindeki batını itikadın zahiri halidir şeklindedir.genel kabul edilen budur.
insanların bu hususta bir çok fırkalara ayrılmasının sebebi, zahiri belirtilerin ölçüsündeki farklılıktır.
zahiri belirtiler tam olarak açığa çıkmadan karşıdaki kişiyi tekfir edenlere hariciler,gevşekliklerinden ve cehaletlerinden dolayı bu husustan bir haber olanlara mürcie denir
haricilerden değil de mürcieden konuşacak olursak;imandaki bu gevşekliklerinden ötürü kimisi farz ve sünnet olan bir çok ameli geriye atarak büyük günah sahipleri olurlarken kimisi de kalbin itikadına yansıyan,rivayetlerden gelen bazı iman edilmesi kat'i haberleri reddederek büyük küfre girmişlerdir.

iman; azalarla ameldir sözünden maksat, yapılan amellerin artıp azalmasıyla birlikte kalpteki itikadın kuvvetlenip gevşemesi şeklinde de anlaşılabilir.
bundan dolayı yapılan amelleri terk etmek kişinin itikadını etkiler.azalarla yapılan bazı amellerde ise istisna vardır.istisna olmasının sebebi o ameli terk ettiğinde kalpteki itikadında tamamen yokluğunun oluşmasını gerektirir

mürcie bu amelleri terk ederek dinlerine çok büyük zarar vermişler kimi zamanda büyük küfre düşmüşlerdir.

Allah en iyi bilendir.
 
tawh1d Çevrimdışı

tawh1d

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
La Hawla wa La Kuwwata illa Billah !!!

Taassub ehli insanlarin düsütkleri su hale bir bakin!
 
Abu_ibrahim Çevrimdışı

Abu_ibrahim

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun Aleykum ve Rahmetullah,
kardes ben meselenin tekfir boyutundan zidaye kişinin küfre girmesiyle ilgileniyorum. Zira mesele bana anlaşılmaz geliyor. Bu bağlamda müsadenizle konuyu anlamak için bi soru sormak istiyorum. Sorum şu: Kişinin küfre girmesi için işlediği fiili kalben tasdik etmesi gerekiyor mu? Kalben tasdik etmediği halde küfür fiili işlerse o zaman küfre girmiş olmaz mı? Mesela kişi istiklal marşında saygı duruşunda dursa ve niyetinde de sadece ayakta durmak olsa saygı duruşu niyetinde olmasa bu durumda küfre girmemiş mi oluyor?
sizin vaktinizi aldığım için özür dilerim. Allah Teala ilminizi ve ihlasınızı arttırsın. Selam ve dua ile...


بسم الله الرحمن الرحيم

Aleykum selam ve rahmetullahi ve berekatuhu.
kalbi bu küfrü reddettiği halde istiklal marşında saygı duruşunda bulunan kimse ameliyle kafirlere benzediğinden büyük günah işlemiş olur. kalbiyle reddettiği bir şeyi ikrah olmaksızın işleyen bir müslüman düşünemiyorum. böyle bir fiil işleyen kimseye hüccet ikamesi kalpteki tasdik veya inkarın ortaya çıkması için yapılır. Bu fiilin kendisini dinden çıkaran bir şirk olduğunu bilen bir kimse hiçbir zorlama olmadığı halde bu fiili işliyorsa bu fiil onun kalbinde imanın eksik olduğunu gösterir.
Allah azze ve celle şöyle buyurmuştur: "Kalbi îman ile dopdolu olduğu halde küfre zorlanan kimse dışında, îmanından sonra Allah'ı inkar eden ve küfre göğüs açan kimselere, Allah katından bir azab gelir. Onlar için büyük bir azab vardır." (Nahl 106)
Bu ayeti düşündüğümüzde Allah Teala iki şart zikretmektedir: 1- kalbin iman ile dopdolu olması 2- zorlamanın (ikrahın) bulunması
böyle bir halde küfür fiili işleyen azaptan istisna edilmiştir. sizin sorduğunuz meselede ise birinci şart yani kalbin iman ile dolu olması, küfre göğüs açılmadığı iddiası vardır. ikinci şart yani ikrah söz konusu değildir.
buna göre iddia edildiği gibi kalpteki iman sağlamsa, fiili olarak küfürde vuku bulmak, ikrah sözkonusu olmadan gündeme geldiği için azaptan kurtarmaz. bu büyük bir günahtır. ancak Allah Teala küfrün gerçekleşmesi için küfre sine açmayı zikretmiştir. bu fiilin sahibi ise küfre sine açmadığı iddiasındadır. bu uzak bir ihtimal olsa da, bizim zahiren müslüman olduğuna şahit olduğumuz bir müslümanın, işlediği bu küfür fiili hakkında kalbindeki şeye şahitlik etmesine itibar ederiz. nitekim Usame radıyallahu anh'ın öldürdüğü şahıs da, islamı kabul namına tevhid kelimesini söylerken, kalbindekine şahitliğinde doğru söylemiş olması uzak bir ihtimal idi. bu ihtimalin uzaklığından dolayı Usame radıyallahu anh onu öldürünce Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem tarafından kınanmıştır.
Allah hepimizin ilmini ve ihlasını artırsın.
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Soru:

Sayın hocam, Şeyh El-elbani'nin iki görüşü hakkında sorularım vardı:

1. Şeyh der ki: "Biz, Allah'a ve Rasulune söven kimsenin ale'l ıtlak kafir olacağına inanmıyoruz. Çünkü sövmek bazen cehaletten dolayı, bazen kötü terbiyesinden dolayı, bazen gafletten dolayı, bazen de bilerek ve kasti olabilir. Bilerek ve kasti sövdüğü zaman bu riddet olur. Ancak eğer işaret ettiğim nedenlerden birisi olması ihtimali varsa o zaman tekfirde ihtiyatlı davranmak, aceleci davranmaktan dana önemlidir." (El-intisar li ehl-i tevhid)

2. Yine Şeyh der ki: " Küfür kalbi bir ameldir. Azalarla yapılan bedeni bir amel değildir." (El-intisar li ehl-i tevhid)

Bu iki görüş doğru mudur? Şayet doğruysa konuyu biraz daha açar mısınız? Zira biz Allah'a ve Rasulune sövenin küfre düştüğünü biliyorduk ve küfrün sadece kalbi amel olmaktan ibaret olmadığını biliyorduk.

Cevap:

[D]16944[/D]

Allah'a Ve Rasul'une Sövenin Hükmü Audio - ilahi dinle,islami Videolar - Dini Videolar, klipler-ezgiler, kuran dinle
 
Üst Ana Sayfa Alt