Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Haber Örgüt Devleti Mi? Ümmet Devleti Mi?

Ömer2 Çevrimdışı

Ömer2

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Şeyh Eymen El-Zevahiri'nin, Şeyh Usame Bin Ladin, Şeyh Ebu Musab Es-Suri ve diğer şeyhlerle olan ittifakı...


Bismillahirrahmanirrahim…

Allah’a hamd, Rasulullah’a (sav), O’nun ailesi ve ashabına salat ve selam ederim.
Bundan sonra ;

14. Asrını yaşamakta olduğumuz İslamiyet Tarihi, bu günlere gelinceye kadar şüphesiz ki bir çok irili ufaklı fitnelerle karşı karşıya kalmıştır. Bu fitneler yaşandığı asrın karakterine göre şekillenerek nihayetinde zararın her daim İslam Ümmetinin geneline dokunmasına sebebiyet vermiştir.

Bizim asrımızın en büyük fitnelerinden biri olmayı başarabilen Irak ve Şam İslam Devleti isimli cemaat ise, günümüzde hala nasihatlere karşı kulakları sağır, musibetlere karşı gözleri kör, tecrübelere karşı ise kalbi kaskatı olmayı sürdürmektedir. Şüphe yok ki bu batıl mecmua ve yaptıkları cürümlerle ilgili söyleyecek bir çok söz, yazacak çokça kelimeler var… Lakin biz bu risalemizde, bu batıl mecmuanın batıl fikirlerinden birkaçını deşifre edip, kendilerini iftiraya maruz bıraktıkları İslam ve Cihadın büyük şeyhlerini gençlerin daha iyi tanımaları için cuhd edeceğiz. Muvaffakiyet Allah’tandır.

Bilindiği üzere Bağdadî grubunun bir “İslam Devleti” yapısı ve “Hilafet ilanı” ile ortaya çıkışı, ve ardından Ebu Bekir Bağdadinin yaşadığı toplam ömürden dahi fazla senedir aktif olarak cihad sahalarında bulunan şeyhlerimize nice iftiralar atması, ümmetin nezdinde artık bilinen bir olay haline geldi. Bununla ilgili olarak Şeyh Eymen El-Zevahiri’nin belirttiği ;

1-) Müslümanların bir devlet ve hilafet aşamasına geçmesinin henüz vaktinin olmadığı

2-) Tüm Mücahid grupların tek bir vücut halinde hareket etmesinin gerekliliği

İle ilgili yaptığı açıklamalarda, Devle’ Cemaati mensuplarının “Zevahiri’nin görüşlerinin Şeyh Usame’den farklı olduğu”, “Şeyh Usame’nin aslında bir Devlet kurulmasını çok istediği”, “Şeyh Eymen’in, Şeyh Usame’nin bu görüşlerine muhalefet ettiği” gibi iftiralarla şeyhimiz Eymen El-Zevahiri’yi karalamak istediklerini gördük. Allah’ın (swt) tevfiki ile şeyhimize atılan bu iftiraları, hem Şeyh Usame, hem de diğer cihad şeyhlerinin görüşleri ışığında temizleyeceğiz.

1-) “Müslümanların bir devlet ve hilafet aşamasına geçmesinin vaktinin olmadığı” konusuyla ilgili Şeyh Eymen’in diğer cihad şeyhleri ile olan ittifakı…

Şeyh Usame döneminde, şeyhin “mücahitlerin İsabetli Harbi (Gerilla Savaşı) terk edip, bir Devlet kurmalarının doğru olup olmadığı” ile ilgili görüşlerini, kendisinin Somali El-Kaidesi emiri Şeyh Muhtar Ebu Zubeyr’e yazdığı mektupta açık bir şekilde görebiliyoruz.

Epndvn.png


Mektubun bu kısmında Muhtar Ebu Zubeyr’in şeyhe danıştığı bazı konuları da öğrenmiş oluyoruz. Bununla ilgili ilk olarak Somali’deki birçok farklı cihadi grubun kendileriyle (El-Şebab) birleştiğini anlatan Ebu Zubeyr, daha sonra Şeyh Usame’ye iki konu hakkında danışıyor;

1- Bir İslam Emirliği (Devlet) kurmak

2- Bu Emirliği kendisine (o dönemde) yeni katılan cihadi gruplarla beraber oluşturmak

Şeyhin bu iki konuda kendisine yöneltilen sorulara verdiği cevap ise şu şekildedir ;

25m3Gv.jpg


“Bölgeniz topraklarında pratize edilebilir bir İslam İmaratının olabileceği hakkındaki düşüncelerim olumlu. Lakin bu İslam İmaratı, (her ne kadar hadleri aranızda uygulamaya başlasanız da) herhangi bir bildiride, medya organlarında ya da kağıt üzerinde asla ilan edilmemelidir. Böyle bir emirlik gerçekleşse dahi, onun varlığından düşmanlarımız asla haberdar olmamalıdır.”

ZJgBGA.jpg


Mektubun bu kısmında ise Şeyh Usame tekrar tekrar kurulması muhtemel olan bir İslam İmaratının gizli tutulmasına vurgu yapmakta, ve bu imaratın hem El-Şebab hem de El-Kaide Merkez resmi organlarınca beyan edilmemesi yönünde açıkça uyarılarda bulunmaktadır.

İşte gördüğün gibi kardeşim…

Bugün Şeyh Eymen’in söyledikleri ile bundan 5 yıl önce Şeyh Usame’nin söyledikleri arasında ne bir fikir ayrılığı ne de bir muhalefetlik durumu vardır… Çünkü bu durum 5 sene önce de değişmiş değildi, 25 sene önce de değişmiş değildi. Zira Cihad hareketinin fikir önderlerlerinden Ebu Musab Es-Suri de 25 yıl önce klasik cemaat yapılarının sıkıntıları ile ilgili yaptığı derslerinde buna uzun uzadıya değinmişti. Bununla ilgili Türkçe Altyazılı olarak hazırladığımız dersin tamamını, Hani Es-Sibai’nin şerhleriyle beraber aşağıdaki videoda izleyebilirsiniz…



Hani Sibai’nin sözlerini tekrarlayalım..

“Kardeşler Abyan’a (Yemen) girdikleri zaman, orayı ele geçirdiler ve Şeriatla hükmetmeye başladılar. İnsanlar mutluydu. Tam güvenlik ve sekinet sağlamışlardı ki Amerika derhal uçaklarını gönderdi. Sonra hain Yemen ordusu ve Suud Ailesi de ortaya çıkıp bu gençleri dağıttı. Onlardan bir çoğunu da öldürdü. Daha sonra kardeşler mecburen savaşı dağlara döndürmek zorunda kaldılar. (Devlet yapısından gerilla savaşına döndüler.) Böyle bir zamanda, hiç kimse bir İslam Devleti kurup, orada Şeriat ile hükmedeceğini vu bunda istikrarlı olacağını, Amerika ve diğer Batılı Ülkelerin uçak avantajlarını da ekarte edeceğini düşünemez bile… Belki güçlü piyadeleri ya da ağır silahları vardır (Devle’nin) bilemiyorum. Peki ya uçaklara karşı? Uçaklara karşı kullanılabilecek bir uçak savar teknolojisi yok. Ya da o uçakları etkisizleştirecek kendilerine ait uçakları yok. Bu minvalde hiçbir şey yok. Bu yüzden de gereken tedbiri almalısınız. Yanlış bir işe girişmemelisiniz. Bir Müslüman bu durumda ne yapmalıdır peki? Onlara (kafirlere) dinlenme fırsatı bile vermeyecek şekilde bir yıpratma ve gerilla mücadelesine girmelidir. “

İşte şeyh müslümanlara böyle sesleniyor. Şeyhin sözlerine paralel olarak, bir Devlet kurmanın, bir çok şer’i mesuliyeti beraberinde getirdiğini de bilmeliyiz. Evvela bir İslam Devleti kurmak, yeryüzündeki tüm Müslümanları kurulan bu ülkeye çağırmak, ve ülkeye hicret eden Müslümanların canlarını ve mallarını koruma altına almayı garantilemek demektir. Halbuki bizler Müslümanlar olarak Gerilla Savaşından çıkıp Devlet kurma basamağına geçecek bir kuvvete sahip değiliz. Zira bizlerin, bırakın topraklarımıza hicret eden mazlum Müslümanları, kendimizi dahi uçaklardan ya da diğer çakılı füze rampalarından ve uçak gemilerinden fırlatılacak füze sistemlerinden koruyacak gücümüz yok. Devle’ cemaati, ilk olarak Irak İslam Devleti kurulduğunda bunu acı bir şekilde tecrübe ettiler. Zira Haçlı kuvvetler Rafizi şialarla beraber, Felluce’de yerleşik olan kardeşlerin bölgesine girdi ve binlerce Müslümanı katlettiler. Topraklarınıza davet edip yerleştirdiğiniz binlerce masum Müslümanın canını kafirlerden koruyacak gücünüz olmadıkça bir Devlet kurmanın ne manası var? Şeyh Sibai, aynı durumu tecrübe eden Yemen’li kardeşlerin başına gelenleri de yukarıda olduğu gibi zikretmiştir. Öyleyse her konuda olduğu gibi bu konuda da alimleri izlemeli ve onların yollarından ayrılmamalıyız.

Ebu Musab ‘ın sözlerini de tekrar hatırlayalım ;

“Benim bulduğum “çağrı- teori metodu ve yolu”… Metodu size açıkladım. Çağrı ise bunların tamamıdır. Bunun yolu ise, her Müslümanın bir şekilde cihad amelini gerçekleştireceği ve kendisini Global İslami Direniş’e ait hissedeceği bir yoldur. Herhangi bir tanzim olmadan. Anladınız mı? Tanzimsiz.. Düşünün bu bir örnek… Selefi davet mesela… Bu bir tanzim mi? Değil tabii ki… Onlar tanzim olmak için gereken lidere beyat alıyorlar mı? Hayır… Bu bir itikat ve fikriyat yöntemidir. Size iyi ve kötüyü gösteren bir yoldur. Tamam mı? Bir tanzim değil davettir. Biz de böyle bir davet yapmak istiyoruz işte… Şayet biz ameliyelerimizi bir tanzime bağlantılı olarak gerçekleştirirsek, onu deşifre ederler ve derhal yok ederler doğru mu? Çünkü düşman böyle gizli tanzimlere ve fikirlere izin vermez…….”

Görüldüğü gibi Ebu Musab, temel fikir yapısı olarak bırakın Devlet ve Hilafeti, bir cemaat/tanzim yapılanmasına dahi karşı olan bir kişiydi. Zira kendisi Ferd-i Cihad fikrinin savunucusu ve muasır fikir babasıdır. Zira Şeyh Eymen’in, Ebu Musab’la ihtilaf edecek bir durumu yoktur.

Not: Şeyhlerimizin bu fikirleri, onların asla “Hilafet karşıtı”, “Devlet karşıtı” oldukları anlamına gelmez… Şeyhlerimiz Hilafet ve Devlet kurmak için olması gereken zamanın, bu vakit olmadığını, her şeyin vaktinde olması gerektiğini, şayet böyle olmazsa bundan zarar görecek olanların gene Müslümanlar olacağını söylemektedirler.

Böylece Şeyh Zevahirinin, Şeyh Usame’ye olduğu gibi, Ebu Musab Suri ve diğer şeyhlere de muhalifet etmediğini, onlardan gelen geleneği aynen devam ettirdiğini görmüş olduk.

2-) Tüm mücahid grupların tek bir vücut halinde hareket etmesinin gerekliliği ve böyle yapmamanın cihad ve davete verdiği zararlar…

Burada bizleri ikna edebilecek en iyi örnekler, yine El-Kaide’nin kıyadesinin kendi aralarında yaptıkları yazışmalarda ortaya çıkan hadiselerdir. Uzun yıllardır devam eden bilgi birikimi ve siyasi strateji, söz dinlemeyen asi bir grubun kendi başına karar verip uygulamaya koyduğu operasyonlarla çok büyük yaralar aldı.

Bu konuyla ilgili olarak, Azzam Emrikî’nin şeyh Usame’ye gönderdiği mektuplarına hep beraber göz atalım…

“…Ayrıca Arap dünyasındaki Hristiyanlara da Arapça bir mesaj hazırlayarak onları Islam’a davet etmeye ve Islam Devleti’ne karşı (Irak İslam Devleti) olan işgalci Islam düşmanlarıyla işbirliği yapmamaları konusunda uyarmayı düşünüyordum. Müslümanlar Hz Ömer zamanında Kudüs’ü fethettiği zaman atalarının sevinmesi gibi onlar da Islami ilerlemeyi hoş karşılamalıydılar.

Tam bu esnada Bağdat’ta Katolik kilisesine saldırı meydana geldi, saldırı bizim de desteklediğimiz Irak Islam Devleti örgütü tarafından yapılmıştı ve ister beğenelim ister beğenmeyelim insanlar bu örgütü Irak El Kaidesi olarak biliyordu. Bu saldırı beni durdurdu ve iki tane mesaj projem üzerinde tekrar düşündüm. Eylemler sözden daha etkili olduğu için yaptıkları şey ve sonrasında yayınladıkları açıklama, insanların sempatisini kazanmaya yardımcı olmuyor. Bu saldırı, Ortadoğu Katoliklerinin Israil’le anlaşmazlıklarını izhar edip Yahudileri ve müttefiklerini kızdırmış, ve Katolikler Filistin işgalini haklı çıkarmak için İncil’i gerekçe/delil olarak kullanmayı reddetmişken yapılmıştır….”

İşte kardeşlerim, gördüğünüz gibi bir siyasi manevra ile Orta Doğu’da ikamet etmekte olan bir çok hristiyanı, haçlılara destek vermekten vazgeçirip İslami bir nizam altında yaşamaları noktasında ikna etmeye uğraşan bir yapının onca emeği, hiçbir maslahatı olmayan bir kilise operasyonu ile yerle bir edildi. Bugün de Irak ve Şam İslam Devleti, bunun farklı versiyonlarını yapmayı sürdürerek, mustazaf Müslümanlara bir çok yeni düşmanlar üretmeyi sürdürmektedirler.
Azzam’ın mektubuna devam ediyoruz ;

“…Irak İslam Devleti’nin bu politikası Bush’un Avrupa’yı ve dünyadaki âkil insanları tersleyen politikasının aynısı değil midir? Bush ya bizimle ya da teröristlerle birliktesiniz demiş ve tarafsızlığa meydan bırakmamıştı. Irak’taki bu grup da burada Hristiyanlara ya bizimle ya da Maliki hükümetiyle birliktesiniz demekte ve tarafsız kalmalarına izin vermemektedir. Ya kendisini savunmaktan aciz olan ve sizi savunma ihtimali hiç olmayan hayali devletimize cizye ödersiniz ya da sizin mülklerinizi yok ederiz. Bizim konuştuğumuz ve Şeyh’in beyanat ve mesajlarında bahsettiği adalet bu mudur?

Irak’taki Hristiyanların Amerika’nın veya hükümetin yanında yer aldığına dair delil var mıdır? Benim fikrime göre bu meselenin zayıf Hristiyan gruplarının Amerika ya da hükümetle işbirliği yapması ile bir alakası yoktur. Aksine bu, Devle grubunun hayali devletlerinin gerçekliğine inanmaları ve Ömer Bağdadi tarafından söylenen her şeye inanmaya meyilli olmaları ile alakalıdır. Bağdadi Irak Hristiyanlarının İslam Devleti’nin kurallarına göre yeni bir anlaşma imzalaması ve cizye ödemesi gerektiğini söylüyor. Neye karşı? Hiç!...”

İşte kardeşlerim, böylesi bağımsız yapılan hareketlerin, istişaresiz alınan kararların, daha sonra alınan bu kararlar sebebiyle uygulanan faaliyetlerin Müslümanların maslahatlarına nasıl zarar verdiklerine bir bakın!

Azzam’ın mektubunun bu son sayfalarında, Irak İslam Devleti’nin yaptığı bu fevri davranışların, gün gelecek daha büyük sıkıntılara neden olacağı, bundan yıllar önce beyan edilmektedir. Böylece bu musibetin yol açtığı zararlar, Müslümanların nezdinde daha da netlik kazanmaktadır…

Mektuba devam edelim…

“Özet olarak bazı Müslüman grupların kafirlere yönelik iyi analiz edilmemiş ve anlaşılmamış davranışlarına karşı duruşumuzu netleştirmeliyiz. Tanzim’in (Kaide) ve liderlerinin bu konulardaki pozisyonu net bir şekilde tanımlanmalıdır.
Sözde Irak İslam Devleti’nin El Kaide’nin talimatı olmaksızın veya herhangi bir istişarede bulunmaksızın yaptığı eylemlerden duyduğumuz memnuniyetsizliği belirtmenin El Kaide’ye bir zararı olacağını ve bunu belirtmenin önünde bir engel olduğunu düşünmüyorum. Bu beyan er ya da geç yapılmalıdır, mümkünse ivedilikle yapılmalıdır. El Kaide’nin Irak İslam Devleti örgütü ile arasındaki kurumsal bağları kopardığını ilan etmesi gerektiğini düşünüyorum. Tanzim Kaide’tul Cihad ile Irak Islam Devleti arasında senelerdir zaten bir münasebet mevcut değil. (2006’daki) Devlet ilan etme kararı El Kaide liderleri ile istişare edilmeden alınmıştı. Bu kendilerinden menkul kararları hem Irak içinde hem Irak dışında mücahidlerin ve destekçilerinin saflarında bölünmelere yol açtı. Tanzim Kaide ile Irak Islam Devleti arasında iyiliği emr ve kötülüğü nehyetmemizi tavsiye eden iman ve İslam’dan başka ne bağlantı kalmıştır?

Bu Tanzim Kaide için tek çıkar yoldur, aksi takdirde Irak Islam Devleti grubunun fiilleri ve açıklamaları sebebiyle itibari daha fazla zarar görecektir; bu grubun yaptıkları El Kaide’ye mal edilmektedir. Ve kesinlikle yasak olan iğrenç işler arasında camilerin ve diğer yerlerin patlayıcılarla (bombalarla) hedef alınması vardır, bu eylemler Afganistan, Pakistan ve bazen de Irak’ta meydana gelmektedir. Bu meseledeki duruşumuzu ve gerekçelerimizi Avrupalılardan (haçlılardan) önce Müslümanlara anlatmak zorundayız. I”

İşte kardeşlerim… Biz sizlere elimizden geldiği kadar bu iki mühim mesele ile ilgili bilgileri sunduk. Bundan sonrası için İslam’ın ve Cihad’ın büyüklerine sahip çıkıp onları çatal dilli yılanların saldırılarına karşı korumak hepimizin vazifesidir.

Davamızın sonu Allah’a hamd etmektir.

Yazan : Murad Gündoğan / @mur_gundogan
 
Üst Ana Sayfa Alt