Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
“Mü’minler ancak kardeştirler...”
Hucurât Suresi 10. Ayet
“Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt mü’minlere fayda verir.”
(Zâriyât Suresi,55. Ayet)
Es selamu aleykum kardeşlerim.
Bugün hepimizin başına muhakkak gelmiş bir eziyeti, “haklıyı ve haksızı ayırt etme adına” incelemeye alıyoruz: "Her hangi bir konuda nasihat ettiğimiz "Din Kardeşlerimizden" gördüğümüz eziyeti..." Başlayalım...
Ebû Rukayye Temîm İbni Evs ed–Dârî radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem :
“Din nasihattır” buyurdu. Biz kendisine:
– Kimin için nasihattır? dedik. Peygamber Efendimiz:
– “Allah, Kitabı, Resûlü, mü’minlerin yöneticileri ve tüm müslümanlar için nasihattır” buyurdu.
Müslim, Îmân 95. Ayrıca bk. Buhârî, Îmân 42; Ebû Dâvûd, Edeb 59; Tirmizî, Birr 17; Nesâî, Bey’at 31, 41.
Nasihat: Öğüt vermek iyi ve hayırlı işlere davet edip kötü ve şerli işlerden yasaklamak demektir. İslam’ı bilen biri, bu sözlerin üzerine şunu hemen bilir ki: Bu İslam’ın özüdür, ta kendisidir.
Numan ibni Beşir radıyallahu anhuma' dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Mü'minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar."
Buharî, Edeb 27; Müslim, Birr 66
Biz Müslümanlar, her birimiz, bir diğerimizle varız. Birimizin eksikliği, diğerimizin eksikliğidir. Müslüman bir toplumun fertlerinin, birbirinden bağımsız olması düşünülemez. Yani “Bu benim günahım, seni ne ilgilendirir? ” gibi bir çıkışın, İslam’da karşılığı yoktur. Birey olarak her birimizin hatası, Müslüman Topluluğuna gelmiş bir darbedir. Hataları yüzünden zayıflayan Müslüman ile "Toplum" da zayıflar ve ayrıca Müslüman olmayanlara karşı her birimizin "İslam'ı temsil eden bireyler" olduğunu düşünürsek, bu İslam'a (dolaylıyı geçtim) doğrudan verilen bir zarardır.
Yeri gelmişken, bu “hepimiz muhakkak hatasız/günahsız kul olmalıyız” anlamında da değildir. Şöyle ki:
“Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir.”
Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30.34
Evet her insan hata eder, günaha girer. Ancak bu “günah işleyen varlıklar olmamız gerçeğini” kabul etmekle, bu “işlenilen günahlara karşı kişinin kendini savunması” bir değildir; farklı şeylerdir. Müslümana düşen: günahlardan el verdiğince uzak kalmak, günaha düştü ise pişmanlık ve tevbe ile Allah’a yönelmek ve bu durumuna şahit olan kardeşleri kendisini uyardı ise, (kardeşine kızmak yerine) “kendisinin iyiliğini isteyen kardeşlerinin varlığı için” Allah’a hamd etmesidir.
Bilinmelidir ki, böyle durumlarda “nasihat etmek” öncelikle günaha şahit olan her kişinin üzerine zaten bir borçtur:
"Kim kötü ve çirkin bir iş görürse, onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa, diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir."
(Müslim, Îmân, 78; Ebû Dâvûd, Salât, 248)
Günaha karşı kardeşine nasihat eden kişi, sadaka sevabına eren bir Müslümandır:
"(Mümin) kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır."
(Tirmizî, Birr, 36)
Bir yanlışı gördüğünde engelleme vazifesi olan Müslüman bir kardeşine, nasihati için kızmak ise ancak zulümdür. Bu kişilerde hayır görmediğini Ömer -radıyallâhu anh- şöyle ifade etmektedir:
'' Nasihât etmeyen kimselerde hayır yoktur. Nasihât edenleri sevmeyenlerde de hayır yoktur. ''
Risâlet'ul-Musterşidîn, s.71
Ve Rabbimizin kitabında Salih aleyhisselam’ın kavmine seslenişi:
"Ey kavmim! Andolsun ki ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim ve size öğüt verdim; fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz."
A’raf Suresi: 79. Ayet
Tekraren hatırlatmak isterim ki, yanlışları düzeltmek her birimizin üzerine vazifedir. Vazifesini yapan Müslüman kardeşini sevmek yerine, teşekkür etmek yerine; tam tersine zorluk çıkarmak, buğz etmek iman işareti olmasa gerek:
"İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız."
(Müslim, Îmân, 93; Tirmizî, Sıfâtu’l-Kıyâme, 56)
“Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.”
Buhârî, Îmân 7; Müslim, Îmân 71–72. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 59; Nesâî, Îmân 19, 33; İbn Mâce, Mukaddime 9.
Nasihat etme vazifesi ile görevli din kardeşlerimize, hatalarımızı uyardıkları zaman kızmak yerine; tam tersine teşekkür etmek üzerimize bir borçtur.
Nasihat alabilenlere ne mutlu…
Selam ve dua ile…
Bir Müslümanın Günlüğü