Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Namaz

S Çevrimdışı

selefi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Namaz tekbir ile başlayıp, selâm ile son bulan, belli fiil ve sözleri içine alan bir ibadettir.

NAMAZIN İSLÂM'DAKİ YERÎ

İslâm'da namazın, başka hiçbir ibadete denk olmayan bir yeri vardır. O dinin direğidir ve onsuz din ayakta durmaz.
Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur;
"İşin bası islâm, İslâm'ın direği namaz, en zirvesi ise Allah yolunda cihaddır." Namaz, miraç gecesi, Allah Teâlâ'nm vasıtasız olarak konuştuğu Rasûlüne yüklediği ibadetlerin ilkidir.
Enes'in rivayetine göre; namaz Nebî aleyhisselârn'a Miraç gecesinde elli vakit olarak farz kılındı. Sonra beş vakte indirildi. Sonra "ya Muham-med!" diye nida geldi: "Benim katımda söz değiştirilmez. Onun için bu beş vakte elli vakit sevabı vardır." (Hadisi Ahmed, Nesâî, Tirrnizî, rivayet etmiş, Tirmizî sahih olduğunu söylemiştir.) Kulun ilk hesaba çekileceği ibadet namazdır. Abdullah bin Kırt'm rivayetine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kıyamet günü kulan ilk hesaba çekileceği şey namazdır. Namazı iyi ise diğer amelleri de iyi olur. Namazı bozuk ise diğer amelleri de bozuk olur." (Hadisi Taberâni rivayet etmiştir.) Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in dünyadan ayrılacağı zaman ümmetine son olarak vasiyet ettiği şey namazdır. Son nefesinde iken şöyle diyordu: "Namazı! Namazı! Bir de emrinizdeki köleleri. Dinden en son kaybolacak ibadet namazdır. Namaz zayi oldu mu bütün din zayi olmuş
demektir." tbn Hibbân'm, Ebû Umâme hadisi olarak rivayet ettiğine göre Rasûlüllah "islâm bütünlüğü.lime lime dağılacak; bir parça kopunca insanlar öbürüne yapışacaktır. İslâm'dan ilk ayrılacak parça, hâkimiyet esası, son ayrılacak parça ise namazdır." buyurmuştur.
Kur'an-ı Kerîm âyetlerini inceleyen görür ki Allah Teâlâ namazı, bazen zikir ile beraber ifade buyurmuştur: "Gerçekten namaz, kötü isten ve hayasızlıktan alıkor. Muhakkak ki Allah'ı zikretmek ise daha büyüktür."^). "Küfür ve masiyetien temizlenen gerçekten kurtulmuştur. Ve Rabbinin ismini anıp namaz kılan da kurtulmuş tur."(2). "Bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl."(3). Namaz zekâtla beraber zikredilmiştir. "Namazı kılınız zekân veriniz."(4). Bazen sabırla beraber gelmiştir: "Bir de sabır ve namazla Allah'tan yardım isteyin."Q). Bazen kurbanla beraber getirmiştir: "Rabbin için namaz kıl ve kurban kes."(6). "De ki şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O'nun ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben müslüman olanların ilkiyim."(l). Bazen de iyi amellere namazla başlayıp, namazla bitirir; Meârİc sûresinde ve Mü'minûn sûresinin evvelinde olduğu gibi: "Muhakkak mü'minler zafer bulmuştur. 0 mü'minler ki namazlarında tevazu ve korku sahibidirler. Onlar ki namazlarım gereği üz-re devamlı kılarlar, işte bu vasıfları toplayanlar varis olanlardır, ki onlar firdevs cennetine varis olacaklardır. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır."(8)
Namazın yolculukta ve ikamet halinde, emniyette ve korku halinde kılınması gerektiği hakkında emirler vardır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "(Farz) namazların vakit ve erkânlarını gözeterek edasına devam edin. Bilhassa orta (ikindi) namazına dikkat edin. Ve Allah'a itaat ederek namaza durun. Eğer (düşman veya yırtıcı hayvanlardan) korkarsamz yaya ve binekli iken namazınızı kılın. Bu korkulardan emin bulunduğunuz zaman
bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi Allah'ı anın."(9). Yolculuk-


ta, harpte, emniyet zamanında, namazın durumunu açıklayarak şöyle buyurdu: "Yeryüzünde sefere çıkağınız zaman kâfirlerin size fenalık yapmasından korkarsamz (farz.namazları iki rekat, yahut ima ile kılıp dört re-katlı) namazdan kısmanızda üzerinize bir günah yoktur. Muhakkak ki kâfirler sizin açık düşmanınızdır. Sen onların (askerin) içinde olup da cephede onlarla namazı kıldıracağın zaman askerini iki kısım yap. Bir kısmi seninle namazda, diğeri düşman karşısında dursun. Hepsi de silâhlarını yanlarına alsınlar. Seninle namazda olup bir rekât kılanlar düşman karşısına gitsinler. Düşman karşısında olup, namaz kılmamış olanlar gelip ikinci rek'atı seninle kılsınlar ve onlar da tedbirli olarak silâhlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler arzu ederler ki, silâh ve eşyalarınızdan gafil bulunasımz da size ansızın bir baskın yapsınlar. Eğer yağmurdan dolayı size bir eziyet olursa, hasta bulunursanız silâhlarınızı bırakmanızda üzerinize günah yoktur. Bununla beraber ihtiyat tedbirini alın. Allah kâfirlere hor ve rüsvay edici bir azap hazırlamıştır. Namazı kılıp bitirdikten sonra ayakta iken, oturur iken, yanlarınız üzere yatarken hep Allah'ı anın. Sükûn ve emniyet haline geldiğiniz vakit namazı lam erkânı ile kılın. Çünkü namaz mü'minler üzerine vakitleri belirli bir farz olmuştur."(10). Namazı eksik kılan ve terkedenlerin şiddetli cezaya çarpılacaklarını Allah Teâlâ şu âyetlerde bildirmiştir: "Bunların ardından bozuk bir nesil geldi. Namazı bıraktılar, şehvetlerine uydular. Onlar da azgınlıklarının cezasını bulacaklar dır."(W). Namaz hidayete sevkeden büyük işlerdendir, ibrahim (aleyhisselam) kendisini ve zürriyeüni namaz kılanlardan yapması için rabbine şöyle duâ etmişti: "Rabbim beni de çocuklarımı da namaz kılanlardan eyle. Rabbimiz duamı kabul buyur."(\2) "Vay haline o namaz kılanların ki namazlarında gaflet içindeler."'(13)
. NAMAZI TERKETMENlN HÜKMÜ

Namazı inkâr ederek terketmek müslümanlarm icmâı ile küfürdür ve islâm dininden çıkmaktır. Namazın farz olduğuna inanmakla beraber, tembellik ve meşguliyet sebebi ile terkedene gelince; bunlar bir özür sayılmaz çünkü hadisler bu kimsenin de kâfir olduğunu ve öldürülmesi gerektiğini açıklamışlardır. Kâfir olduğunu açıklayan hadisler şunlardır:

(10) Nisa: 101-103.
(11) Meryem: 59.
(12) ibrahim: 40.
(13) Mâ'ÛQ:4-5.

1- Cabir (r.a.)'den rivayeten, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Kişi ile küfür arasında, namazı terketmek vardır." (Hadisi Ahmed, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmİzî ve Ibn Mâce rivayet etmişlerdir.)
2- Büreyde (r.a.)'den rivayeten, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "Bizimle kâfirler arasındaki ahd namazdır. Kim namazı terkederse kâfir olmuştur." buyurmuştur. (Hadisi Ahmed, Ebû Davud, Tirmizî, Nesâî, Ibn Mâce rivayet etmiştir.)
3- Abdullah bin Amr bin Âs'dan rivayeten, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem bir gün namazdan bahsederken şöyle buyurmuştur: "Namaza devam eden kimse için kıyamet gününde namaz bir nâr, bir delil ve bir kurtuluştur. Namaza devam etmeyen kimseler için namaz bir delil ve kurtuluş değildir. Ve o kimse kıyamet gününde Karun, Fir'avn, Uâmân ve Ubeyy bin Halef ile beraber olacaktır." (Hadisi Ahmed, Taberânî ve Ibn Hibban rivayet etmiştir. Bu hadisin isnadı iyidir.) Namazı terkedenin âhirette küfür önderleriyle beraber olması, o kimsenin kâfir olduğunu gösterir. Ibn Kayyım şöyle demiştir: "Namazı terkedeni ya malı, ya reisliği, ya memuriyet görevi, ya da ticareti engeller, Malı, namazım kılmaktan engelleyenler Karun'la beraber, saltanatı engelleyenler Fir'avn'la beraber, memuriyeti ve vezirliği engelleyenler Hâmân'la beraber, ticareti engelleyenler Ubeyy bin Halef ile beraberdirler."
4- Abdullah bin Şakîk el-Ukaylî'den rivayeten, o şöyle demiştir; "Rasûlülİah'm ashabı, namazdan başka hiçbir ibadeti terketmeyi küfür saymazlardı.." (Hadisi Tirmizî ve Hâkim, Buharı ve Müslim'in şartlarına uygun olarak rivayet etmişlerdir.)
5- Muhammed bin Nasr el-Mervezî demiştir ki: "Ishak'ın şöyle dediğini işittim: 'Namazı terkedenin kâfir olduğu, Nebî aleyhisselam'dan sahih senetle gelmiştir. "Özürsüz, vakti geçinceye kadar namazı kasden terkedenin kâfir olduğu," Nebî aleyhisselam zamanından beri ilim ehlinin de görüşüdür."
6- îbn Hazm demiştir ki: "Ömer, Abdurrahman Ibn Avf, Muaz bin Cebel, Ebu Hureyre ve sahabeden diğerlerinden gelen rivayete göre vakti çıkıncaya kadar bir farz namazı kasden terkeden kâfir ve mürteddir. Bu sahâbilerin buna muhalif olanını bilmiyoruz." Mûnzirî, "Terğîb ve Ter-hib" isimli kitabında bu hususu zikrettikten sonra şöyle demiştir: "Sahabeden bir cemaat ve sonrakiler, vakti çıkıncaya kadar namazı kasden terkedenin kâfir olduğunu söylemişlerdi. Sahabeden: Ömer bin Hat-tab, Abdullah bin Mes'ûd, Abdullah bin Abbas, Muaz bin Cebel, Câbir bin Abdullah, Ebû'd-Derdâ (radiyallahu anhüm); sahabenin dışındaki ler-den: Ahmed bin Hanbel, Ishak bin Rahûye, Abdullah bin Mübarek, Nehaî, Hakim bin Uteybe, Ebû Eyyûb es-Sahtiyânî, Ebû Dâvûd Tayâlisi, Ebû Bekir bin Ebi Şeybe,, Zubeyr bin Harb (Rahmetullahi aleyhim) ve diğerleri hep bu görüşte idiler.

Namazı terkedenin katlini gerektiren açık hadisler şunlardır:

1- Ibn Abbâs'dan rivayeten, Nebî aleyhisselam: "islâm'ın esası ve dinin temelleri üçtür. İslâm bunlar üzerine kurulmuştur. Kim bunlardan birini terkederse kâfir olup, kanı helâl olur. a) Lâ ilahe illallah kelimesi, b) Farz olan namaz, c) Ramazan orucu." buyurmuştur. (Hadisi Ebu Ya'lâ ha-sen senetle rivayet etmiştir.) Başka bir rivayette: "Kim onlardan bir tane terkederse kâfir olup, diğer hiçbir farzı, veya nafilesi kabul olunmadığı gibi kanı damalı da helâl olur." buyurmuştur.
2- Ibn Ömer'den rivayeten Rasûlüllah sallailahu aleyhi ve sellem: "insanlar Allah'tan başka ilâh olmadığını, Muhammed'in onun kulu ve Rasûlü olduğunu kabul edinceye, namazı kılıp zekâtı verinceye kadar, onlarla savaşmakla emrolundum. Bunları yaparlarsa kanlan ve malları islâm hakkı müstesna benden kurtulmuş olur. Hesapları ise azız ve celil olan Allah'a aittir." buyurmuştur. (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.)
3- Ümmü Seleme'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Sizin başınıza emirler tayin edilecek, onların hallerini tanıyacak ve fakat beğenmeyeceksiniz. Kim onlardan hoşlanmazsa kurtulmuş, kim onları beğenmezse lekelenmemiş olur. Fakat onlardan razı olup uyanlara gelince.." Ashâb: "Ya Rasûlallah, onlara karşı savaşmayalım mı?" dediler. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "Namaz kıldıkları müddetçe hayır, savaşmayın." buyurdu. (Hadisi Müslim rivayet etmiştir.) Burada zalim emirlere karşı savaşmaktan men eden, namaz kılmalarıdır.
4- Ebu Sa'îd'den rivayeten; o şöyle demiştir: "Ali (r.a.) Yemen'de iken Nebî aleyhisselam'a bir altın parçası gönderdi. Nebî aleyhisselam, gelen altını dört kişiye taksim etti. İçlerinden birisi Rasûlüllah aleyhisselam'a "Allah'dan kork" dedi. Rasûlüllah aleyhisselam ona: "Yatıklar olsun. Yeryüzünde Allah'dan en çok korkmaya lâyık ben değil miyim?" dedi. Sonra adam döndü gitti. Halid bin Velid, Rasûlüllah'a: "Onun boynunu vurmayayım mı?" diye sordu. Rasûlüllah: "Hayır. Belki de namaz kılıyor-dur." buyurdu. Halid: "Kalbinde iman olmadığı halde lisanıyla şehadet eden nice adam vardır" dedi. Nebi aleyhisselam: "İnsanların kalblerini kontrol etmek ve karınlarını yarmakla emrolunmadım" buyurmuştur. (Bu hadis Buhâri ve Müslim'in hadisinden kısaltılmıştır.) Bu hadisde de namaz, öldürmeye mani gösterilmiştir. Bundan anlaşıldığına göre namazı terketmek katli gerektirir.

2.2.1. Bu Konuda Bazı Âlimlerin Görüşleri

Geçen hadislerin zahirinden anlaşılan mânâ, namazı terkedenlerin kâfir olduğu ve öldürülmesinin mubah sayıldığıdır. Selef ve halef âlimlerinden pek çoğu, kâfir olmayıp fâsik olduğunu, kendisinin tevbeye çağrılması gerektiğini söylemişlerdir. Ebû Hanife, Mâlik ve Şafiî bu görüştedir. Eğer tevbe etmezse, Mâlik, Şafiî ve diğerlerine göre had cezası olarak Öldürülür. Ebû Hanife ise, 'bilâkis öldürülmez, namaz kılmcaya kadar tazir cezası verilir. Kılmcaya kadar da hapsedilir,' demiştir. Bu âlimler "kâfir olur" hadisini namazı inkâr ve terkini helâl saymak anlamına almışlar, bazı umumi delillerle kâfir sayanlara karşı durmuşlardır: "Allah kendisine ortak koşulmasını elbette bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse derin bir sapıklığa sapmış o/ur. "(14)
İbn Hanbel ve Sahih-i Müslim'de Ebû Hureyre'nin Rasûlüllah sallal-lahu aleyhi ve sellem'den rivayet ettiği hadise göre: "Her nebî için kabul olunacak bir 'duâ vardır. Ve her nebî duasını peşin yapmıştır. Ben ise duamı kıyamet günü ümmetime şefaat olsun diye sakladım. Allah'a şirk koşmadan Ölen kimse bu duama inşâallah nail olacaktır." Yine Ebû Hu-reyre'den Buhârî'de rivayet olunan bir başka hadise göre, Rasûlüllah sal-lallahu aleyhi ve sellem: "Kalbinden samimi olarak "Lâ ilahe illallah" diyen şefâatımla en mes'ûd olacak insandır." buyurmuştur.

2.2.2. Namazı Terkeden Hakkında Tartışma

Sübkî, "Tabakat'üş-Şâfiiye" adlı kitapta şöyle yazmıştır: "Şafiî ile Ahmed (r.a.) namazı terkeden hakkında tartıştılar. Şafiî Ahmed'e: "Ey Ahmcd, namazı terkeden kâfir mi olur diyorsun?" Ahmed: "Evet," dedi. Şafiî: "Peki kâfir olduğu zaman ne ile müslüman olur?" Ahmed: "La ilahe illallah Muhammedun Rasûlüllah ile," der. Şafiî: "Adam bu sözü henüz terkelmiş değil." Ahmed: "Müslüman olduğunu namaz kılmakla gösterir." Şafiî: "Kafirin namazı sahih olmadığına göre onun müslümanlığına hüküm verilemez." deyince, imam Ahmed susmuştur." (Allah ikisine de rahmet eylesin.)

(14) Nisa: 116. 102

2.23. İmam Şevkânî'nin fncelemesi

Şevkânî şöyle demiştir: "Namaz kılmayanın kâfir olup, öldürülmesi gerektiği doğrudur. Kafir olması konusuna gelince; Şâri'in namazı terke-dene kâfir ismini verdiği hakkındaki hadisler sahihtir. Kişi için kâfir isminin kullanılmasına namaz engeldir. Sâri'; namazı terkedene "kâfir" demek engelini kaldırmıştır. Bu tartışma ve tartışmacıların getirdikleri deliller, bizi bağlamaz. Çünkü bize göre küfrün bazı çeşidi mağfirete ve şefaate hak kazanmaya mâni değildir. Meselâ kıble ehlinin bazı günahlarını, Al-lahu Tcâlâ'nm küfür olarak isimlendirmesi gibi. Bu mevzuda insanların düştüğü tevillere gitmeye gerek yoktur.
NAMAZ KİMLERE FARZDIR?

Namaz, müslüman, akıllı ve baliğ olan kimseye farzdır. Aîşe
(r.a.)'nin rivayet ettiği hadise göre, Nebî aleyhisselam şöyle buyurmuştur: "Üç kimseden teklif kaldırılmıştır, a) Uyanıncaya kadar uyuyandan, b) fhtilam oluncaya kadar çocuktan, c) Akülamncaya kadar deliden." (Hadisi Ahmcd, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, ve Hakîm rivayet etmiştir. Hakim; Buhârî ve Müslim'in şartlarına göre sahih olduğunu, Tirmizî ise hadisin hasen olduğunu söylemişlerdir.)

23.1. Çocuğun Namazı

Çocuğa namaz her ne kadar farz değilse de yedi yaşına geldiğinde velisinin ona namazı emretmesi gerekir. Onu alıştırmak ve bulûğ çağından sonra alışkanlık haline getirmek için on yaşından sonra kılmazsa dövebilir. Amr bin Şuayb'ın babasından, onun da dedesinden rivayet ettiğine göre, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Çocuklarınız yedi yaşma ulaşınca onlara namazı emredin. On yaşına gelince şayet kılmazlarsa dövün ve yataklarını ayırın." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd, Hakîm rivayet etmiş, Hakîm, hadisin Müslim'in şartına göre sahih olduğunu söylemiştir.)
FARZLARIN SAYISI

Allah Teâlâ'nın bir gün bir gecede farz kıldığı namazlar beştir. İbn Mihyeriz anlatıyor: Kinâne kabilesinden Muhteci denilen bir adam, Şam'da Ebû Muhammed isimli adamın "vitir namazı bir tek rek'atür," dediğini duymuştur. Sahabeden Ubeyde bin Sâmid'e giderek durumu sordu.
Ubeyde şöyle dedi: 'Ebû Muhammed yalan söylüyor. Rasûlüllah'dan şöyle dediğini işittim: "Allah Teâlâ kullarına beş vakit namazı farz kılmıştır. Kim bunlardan hepsini yapar bunların haklarını küçümsemeyerek hiçbir şey noksan etmezse, Allah'ın onu cennete koymasına Allah katında onun bir ahdi vardır. Kim de bunları eda etmezse Allah katından onun bir ahdi yoktur. Dilerse ona azab eder, dilerse af eder." (Bu hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd, Nesâî, lbn Mâce rivayet etmiştir.) İbn Mâce'nin rivayetinde ise; "namazların haklarını küçümseyerek onlardan bir şey noksan yaparsa" Şeklinde varid olmuştur. Talha bin Ubeydullah'dan rivayeten; bir Arabî saçı dağınık olarak Rasûlüllah'a geldi: "Ya Rasûlallah! Allah'ın bana farz kıldığı namazlardan haber ver." Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem "Nafileler hariç ramazan orucu." Arabî: "Allah'ın bize farz kıldığı zekâttan haber ver." Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem islâm'ın bütün csaslannı ona haber verince, Arabî: "Sana nebîliği ikram eden Zat'a yemin olsun ki, Allah'ın bana farz kıldığı şeylerden ne fazla yaparım ne de noksan." dedi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "Doğru söylüyorsa kurtuldu. Veya doğru söylüyorsa cennete girdi." buyurdu. (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.)
NAMAZIN VAKİTLERİ

Namazın, içinde eda edilmesi gereken belli vakitler vardır: "Şüphesiz namaz; belirli vakitlerde mü'minler üzerine farz kılınmıştır."(\5) âyeti buna delildir. Yani namaz vakitlerinin farz oluşu Kur'an âyetleriyle sabittir. Kur'an-ı Kerîm, namaz vakitlerine şöylece işaret etmiştir: "Hem gündüzün iki ucunda ve gecenin ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu iyi düşünenlere bir öğüt, bir hatırlatmadır.''(16). Isrâ suresinde şöyle buyurulmaktadır: "Güneşin kaymasından gecenin kararmasına kadar namaz kıl. Bir de Kur'an'ı feyiz ve bereketi ile iç içe olan sabah namazını kıl. Şüphesiz ki sabah namazına melekler şahit olur."(\l). Tâhâ sûresinde şöyle buyurulmaktadır: "Güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbini hamd ile teşbih et, gece saatlerinde, gündüzün etrafında da onu teşbih et ki ilâhi hoşnutluğa eresin."(\%). Ya-

(15) Nİsâ: İ03.
(16) Hûd: 114.
(17) Isra:78.
(18) Taha: 130.

nİ güneşin doğmasından Önceki teşbih, sabah namazıdır. Güneş batmadan önce teşbih, ikindi namazıdır.
Buhârî ve Müslim'de Cerîr bin Abdullah el-Becelî'den gelen rivayette o şöyle diyor: "Biz Rasûlüllah'm yanında otururken Bedir gecesi ay'a baktı, şöyle buyurdu: "Sizler bu ay'ı gördüğünüz gibi ahirette Rabbinizi göreceksiniz. Görmekte haksızlığa uğramayacaksınız. Eğer güneş doğmadan ve batmadan önce, size birşey galebe çalmadan namazları kılmaya gücünüz yeterse kılınız." Sonra bu âyeti okudu. 'İşte Kur'ân'm namaz vakitlerine işaret eden âyetleri bunlardır. Gelen hadisi şerifler ise, vakitlerin hududunu ve yerlerini açıklamıştır:
Abdullah bin Amr'dan rivayeten; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Öğlenin vakti, güneş bau tarafına kayınca başlar. İkindi vakti girmeden önce, kişinin gölgesi, boyu gibi oluncaya kadar devam eder. İkindinin vakti güneş sararmcaya kadardır. Akşamın vakti şafak kayboluncaya kadardır. Yatsının vakti gece yarısına kadardır. Sabahın vakti fecrin doğmasından güneş doğuncaya kadardır. Güneş doğdumu namazı bırak. Çünkü güneş şeytanın boynuzları arasından doğar." (Hadisi Müslim rivayet etmiştir.)
Câbir bin Abdullah'dan rivayeten; Cebrail aîeyhisselam Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem efendimize gelerek "Kalk ve namaz kıl," dedi. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem güneş tepeden dönünce öğleyi kıldı. Sonra ikindi vakti tekrar gelerek "Kalk ve namaz kıl," dedi. Herşeyin gölgesi kendi kadar olunca ikindi kıldı. Sonra Cebrail akşam vakti gelerek: "Kalk ve namaz kıl," dedi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem güneş batınca akşam namazını kıldı. Sonra yatsı vakti gelerek "Kalk ve namaz kıl," dedi. Ufuk kararınca yatsıyı kıldı. Sonra sabah vakti gelip fecir parlayınca veya yayılınca sabahleyin geldi. Ertesi gün öğlen vakti geldi. "Kalk namaz kıl," dedi. Herşeyin gölgesi kendi misli oluncaya kadar öğleyi kıldı. Sonra ikindi vakti geldi. "Kalk ve namaz kıl," dedi. Herşeyin gölgesi iki misli oluncaya kadar ikindi namazını kıldı. Sonra değişmeyen bir vakit olarak akşam geldi. Sonra gecenin yarısını geçince veya gecenin üçte biri geçince, tekrar Cebrail yatsı için geldi. Ve yatsıyı kıldı. Sonra fecir iyice aydınlanınca geldi. "Kalk ve namaz kıl." dedi. Kalkarak sabah namazını kıldı. Sonra; "sabah namazının vakti bu İki vakit arasındaki zamandır," dedi. (Hadisi Ahmed, Nesâî, Tirmizî rivayet etmiştir. Buhârî, Cibril'in imam olduğu bu hadisin vakitler hakkında en sağlam hadis olduğunu söylemiştir.)


Öğlenin Vakti

Geçen iki hadisten anlaşıldığına göre Öğlenin vakti, güneşin, günün ortasından batıya kaymasıyla başlayıp herşeyin gölgesi güneş tepede iken olan (zeval) gölgesinin dışında kendi misli oluncaya kadar devam eder. Ancak sıcak havalarda öğle namazını sonraya bırakmak müstehab olup böylece namazın huşu içinde kılınması sağlanmış olur. Havanın sıcak olmadığı zamanlarda ise, acele etmek müstehapür. Müstehap olduğuna delil şudur:
Enes'dcn yapılan rivayete göre; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallal-lahu aleyhi ve sellem hava soğuduğu zaman namazı erkene alır. Sıcak arttığı zaman, scrinleyinccye kadar geciktirirdi." (Hadisi Buhari rivayet etmiştir.)
Ebû Zcr'den rivayeıen; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah ile bir yolculukta beraberdik. Müezzin öğle ezanını okumak isteyince ona; "Serini bekle," dedi. Tekrar okumak isteyince iki veya üç defa "Serini bekle" dedi. Tepede gölgeyi görünceye kadar bekletti. Ve sonra şöyle buyurdu: "Şiddetli hararet cehennem sıcağının yayilmasmdandır. Sıcak arttığı zaman namazı tehir ederek serinleyince kılın." dedi," (Hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.)
Öğle Namazım Geciktirmenin Sının
Hafız tbn Hacer "Fcthü'1-Bârî" adlı kitabında şöyle demiştir: "Alimler serinletmenin sınırı hakkında ihtilâf ettiler. Kimisi herşeyin gölgesi zeval gölgesinin dışında bir dirsek boyu (zira), kimisi bir insan boyu, kimisi dörtte biri, kimisi yarısı, kimisi de daha başka şey söyleyerek ihtilâf ettiler. Bu hususta geçerli olan kaide son vakte bırakmamak kaydıyla duruma göre değişik ölçüler kullanmaktır."

2.5.2. ikindi Namazının Vakti

İkindi namazının vakti, herşeyin gölgesi zeval (güneşin tepede olduğu an) gölgesinin dışında kendi misli olunca
girer; güneş batmeaya kadar devam eder. Ebû Hureyre'den rivayeten, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Kim güneş batmadan önce ikindi namazının bir rek'atma kavuşursa ikindiye kavuşmuş demektir." Bu hadisi Beyhakî şu lafızla rivayet etmiştir: "Güneş batmadan önce ikindi namazından bir rek'at kılan kimse kalan rek'atları güneş battıktan sonra tamamlarsa ikindiyi geçirmemiş olur."
Serbest Vakit ve Kerahat Vakti
Fazilet ve ihtiyari vakit, güneşin sararması İle son bulur. Câbir ve Abdullah îbn Ömer'in rivayet ettiği hadislerle geçen hadislerden bu mânâ anlaşılmaktadır. İkindi namazını güneşin sararmasından sonraya bırakmak her ne kadar caiz olsa bile özrü olmayan kimseler İçin mekruhtur. Enes'ten rivayeten, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel-lem'in şöyle dediğini işittim: "Münafığın namazı şöyledir; oturup güneşin şeytanın boynuzlan arasına girmesini bekler. Sonra kalkarak, gagalama gibi dört rekat namaz kılar. Allah'ı ancak az zikreder.." (Hadisi Müslim, Tirmizî, Ebû Davûd, Nesâî rivayet etmiştir.) Nevevî Müslim şerhinde şöyle der: "Bizce ikindi namazının beş vakti vardır:, 1- Fazilet vakti. 2- Muhayyer vakit. 3- Kerahatsiz caiz olan vakit. 4- Kerahatle caiz olan vakit. 5- Özür vakti. 1. Fazilet vakti; ilk vakittir. 2- Muhayyer vakit; herşeyin gölgesi iki misli oluncaya kadar devam eder. 3- Caiz olan vakit; güneş sararıncaya kadardır. 4- Kerahatle caiz olan vakit; güneşin sararmasından batmasına kadardır. 5- Özür vakti; yolculuk ve yağmur sebebi ile ikindi ve öğlen namazlarının beraberce cem edilmesi durumunda öğlenin vaktidir. Bu beş vakitte ikindi namazı eda olarak kılınır. Güneşin batma-siyla bu vakitler geçerse ikindi namazı kazaya kalır."
Bulutlu Günde ikindi Namazına Acele Etmek
Bureydet'ül-Eslemî'den rivayeten, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ile bir gazada beraberdik. "Bulutlu günde namazı ilk vaktinde kılınız. Bir kimse ikindi namazını geçirirse ameli bâtıl olur." demiştir." (Hadisi Ahmed ve lbn Mâcc rivayet etmiştir.) lbn Kayyım şöyle demiştir: "Namazı terk iki kısımdır. Ebedî olarak kılmamak üzere terk. Bu durum bütün amelleri iptal eder. Bir de belli günde belli bir namazı terk ki, bu sadece o günün amelini iptal eder."
İkindi Namazı, Orta Namazdır
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Beş vakit namaza, bilhassa orta namaza devam edin,"{\9) Sahih hadislerde orta namazın ikindi namazı olduğu açıklanmaktadır:
Ali (r.a.)'den rivayeten; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Hendek savaşında şöyle buyurdu: "Güneş batıncaya kadar bizi orta namazı kılmaktan alıkoyanların, Allah kabirlerini ve evlerini ateş doldursun."

(19) Bakara: 238.

(Hadisi Buhari, Müslim rivayet etmiştir. Müslim, Ahmed, Ebû Dâvûd hadisi: "Bizi orta namaz olan ikindi namazından alıkoyanların" lafzıyla rivayet etmişlerdir.)
Ibn Mes'ûd'dan rivayeten; o şöyle demiştir: "Müşrikler güneş kıza-rıncaya ve kararıncaya kadar Rasûlüllah'm ikindi namazına engel oldular. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem de onlar için: "Bizi orta namaz olan ikindi namazından alıkoydular. Allah onların karınlarını ve kabirlerini ateş doldursun." buyurdu. (Hadisi Ahmcd, Müslim ve Ibn Mâce rivayet etmiştir.)

253. Akşam Namazının Vakti

Akşam namazının vakti, güneş kaybolup ufkun ardına girince başlar, ufkun kırmızılığı kayboluncaya kadar devam eder. Abdullah bin Amr'ın rivayet ettiği hadise göre, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Akşam namazının vakti, güneş ufukta batıp, ufuktaki kızıllık kayboluncaya kadardır." (Hadisi Müslim rivayet etmiştir. Yine Ebû Musa el-Eş'arî'den rivayet olunduğuna göre birisi Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'e namaz vakitleri hakkında sordu. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem de yukardaki hadisi ona cevap verdi. Bu hadisten, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in ona emrettiği, onun da güneş batınca akşamı kıldığı anlaşılmaktadır. Öbür gün olunca şafak gidinceye kadar namazı geciktirir. Sonra, sorana; "akşamın vakti bu iki vakit arasındadır," buyurur. Ncvevî, Müslim şerhinde şöyle demiştir: "Bizden bazı muhakkik alimler, akşam namazını şafak kayboluncaya kadar geciktirmenin caiz olduğu görüşünü tercih etmişlerdir. Ve bu vakit içinde her zaman namaza başlamak caizdir, ilk vakitten sonraya bıraktığı için de günahkâr olmaz." Bu görüş en sahih ve en doğru görüş olup, bunun dışında görüşler caiz değildir. Ancak Cibril'in imameti hadisinde geçen "akşam namazını iki günde aynı vakitte güneş batınca kıldı," ifadesi, akşam namazına acele etmenin müstehap olduğuna delalet eder. Bu hususu açıklayan hadisi şerifler şunlardır:
Sahib bin Yezid'den rivayeten: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Ümmetim akşam namazını yıldızlar doğmadan önce kıldıkları müddetçe islâm'dan ayrılmazlar.." (Hadisi Ahmed ve Taberanî rivayet etmiştir.)
Müsned'de geçen hadise göre; Ebû Eyyûb el-Ensarî'nin oğlu, "Rasûlüllah şöyle buyurdu," demiştir ."Oruçlu iftar ederken akşamı kıtınız. Yıldızlar doğarken namaza devam ediniz."
Sahih-i Müslim'de Rafı' bin Hadic'den rivayeten şöyle geçmektedir: "Biz Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber akşamı kılardık; birimiz ayrıldığı zaman ok atsa, okun düştüğü yeri görebilirdi."
Yine Sahih-i Müslim'de Seleme bin Ekvâ'dan rivayeten şöyle denmektedir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem akşam namazım güneş batıp, ufkun ardına gizlenince kılardı."

2.5.4. Yatsı Namazının Vakti

Yatsı namazının vakti, ufkun kızıllığı kaybolunca girer, gecenin yansına kadar devam eder. Aİşe (r.a.)'den rivayeten, o şöyle demiştir: "Yatsı namazını şafağın kaybolması ile gecenin ilk üçte biri arasında kılarlardı." (Hadisi Buharı rivayet etmiştir.) Ebu Hureyre'den rivayeten, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Ümmetim üzerine zor geleceğinden korkmasaydım yatsı namazını gecenin üçte birine veya yansına kadar tehir etmeyi emrederdim." (Hadisi Ahmed, Ibn Mâce, Tirmizi rivayet etmiş, Tirmizî sahih olduğunu söylemiştir.) Ebû Saîd el Hudrî'den rivayeten, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'i yatsı namazını kılmak için gecenin yarısı geçinceye kadar bekledik. Sonra gelip bize namaz kıldırdı. Sonra şöyle buyurdu: "Saflara geçiniz. Bu anda insanlar yatmışlardır. Siz namazı beklediğiniz müddetçe namazdasınız. Eğer zayıfın zayıflığı, hastanın hastalığı, ihdyaçlının ihtiyacı olmasaydı, şu yatsı namazını gecenin yansına kadar geciktirirdim." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd, Ibn Mâce, Nesâî, Ibn Huzeyme sahih bir senetle rivayet etmişlerdir.) işte ihtiyar vakti budur. Cevaz ve mecburiyet vaktine gelince; bu sabah namazına kadar uzar. Çünkü Ebû Katâde'nin rivayet etmiş olduğu hadiste Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Yatsı namazından önce uyku uyumada bir aşırılık yoktur. Aşırdık, öbür namaz vakti girinceye kadar namazı geciktirenin yaptığıdır." (Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.) Namaz vakitleri konusunda geçen hadis de göstermektedir ki, her namazın vakti, öbür namazın vakti girinceye kadar devam etmektedir. Sabah namazı ise öğleye kadar devam etmez. Alimler, sabah namazının vaktinin güneş doğunca bittiğini icmaen kabul etmişlerdir.
Yatsı Namazını Sonraya Bırakmanın Müstehab Oluşu Efdal olan, yatsı namazını, muhtar vakit olan gecenin yarısına bırakmaktır. Aîşe (r.a.)'den rivayet edilen hadise göre, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem bir gece yatsı namazını gecenin çoğu ge-
çinceye kadar tehir etti. Hatta mescid ehli uyudu, sonra çıkıp namaz kıldı ve şöyle buyurdu: "Ümmetime zor olacağından korkmasaydım, yatsının bu vakitle kılınmasını emrederdim." (Hadisi Müslim ve Nesâî rivayet etmiştir.) Daha önce geçen Ebû Hureyrc ve Ebû Sa'îd'in hadisleri Aişe'nin (r.a.) hadisi ile aynı manada olup "geciktirmenin efdal ve müstehap olduğunu" göstermekledir. Nebî aleyhisselam namaz kılanlara zor olacağını düşündüğü için bu duruma devam etmemiştir. Çünkü cemaatin durumunu nazarı itibara alırdı. Bunun için bazan erken, bazan geç kılardı. Câbİr'den rivayeten, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem öğleyi sıcakken, ikindiyi ise güneşin ışığı zayıflayınca, akşamı güneş batınca kılardı. Yatsıyı ise bazan geç, bazan erken kılardı. Cemaatın toplandığını görünce erken kılar, geciktiğini görünce tehir ederdi. Sabahı ise, sabahın alaca karanlığında kılardı." (Hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.)
Yatsıdan Önce Uyumak ve Yatsıdan Sonra Konuşmak Yatsı namazından önce uyumak ve yatsıdan sonra konuşmak mekruhtur. Ebû Berzet-el Eslcmî'nin rivayet ettiği hadise göre, Nebî aleyhisselam "âteme" dedikleri yatsıyı geciktirmeyi müstehab sayardı. Yatsıdan önce uyumayı ve yatsıdan sonra konuşmayı mekruh görürdü. (Hadisi Buharı, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, lbn Mâce rivayet etmiştir.) İbn Mes'ud'dan rivayeten, o şöyle demiştir. "Yatsıdan sonra sohbet etmemizi Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ayıpladı." lbn Mâce'nin rivayet ettiği hadiste ise "Bizi men etti. Yasakladı" şeklinde gelmiştir. Yatsıdan önce uyumanın, sonra konuşmanın mekruh olmasının sebebine gelince, çoğu zaman, uyuyanın, namazı müstehab olan vakitte kılamayacağı veya cemaatle kılmayı kaçıracağından dolayıdır. Sohbet etmek ise birçok faydaların zayi edilmesine sebep olan uykusuzluğa götürür. Eğer uyumak istediği zaman onu uyandıracak bir kimse varsa veya yatsıdan sonra hayırlı konuşma yapılacaksa o zaman kerahat yoktur, lbn Ömer'den rivayeten, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Ebû Bekir ile müs-lümanlann işlerini görüşmek üzere gece konuşurken ben de onunla beraberdim." (Hadisi Ahmed, Tirmizi rivayet etmiş, Tirmizi hasen olduğunu söylemiştir.) lbn Abbas'dan rivayeten, o şöyle demiştir: "Bir gece Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem eşi Meymune'nin evinde iken, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in gece namazının nasıl olduğunu görmek için Meymune'nin evinde uyudum, Rasûlüllah, sallallahu aleyhi ve sellem eşi ile bir saat konuştuktan sonra uyudu." (Hadisi Müslim rivayet etmiştir.)

2.5.5. Sabah Namazının Vakti

Sabahın vakti fecri sadık doğunca başlar, güneş doğuncaya kadar hadiste geçtiği şekilde devam eder.
Sabah Namazım İlk Vaktinde Kılmaya
Devam Etmenin Müstehab Oluşu
Sabah namazını ilk vaktinde kılmak konusunda Ebû Mes'ûd el-Ensari, rivayet elliği hadiste şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazını bazan gecenin alaca karanlığında bazan ortalık aydınlanınca kılardı. Daha sonra ölünceye kadar gecenin alaca karanlığında kıldı. Ortalık aydınlanınca kılmaya bir daha dönmedi." (Hadisi Ebû Dâvûd, Bcyhakî rivayet etmiştir. Senedi sahihtir.) Aişe (r.a.)'dan rivayeten, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber sabah namazını elbiselerine bürünerek kılan mü'min kadınlar vardı. Namaz bitince evlerine dönerlerdi ve karanlıktan kimse onları tanıyamazdı." (Hadisi Buharı, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Ncsâî, lbn Mâce rivayet etmiştir.) Râfi' bin Hadic'in rivayet elliği hadiste ise şöyle denmiştir: "Sabahı aydınlıkta kilin-. Bunun mükâfatı daha büyüktür." Başka bir rivayette; "Sabahı aydınlığa bırakın. Çünkü ecri bakımından bu daha büyüktür." (Bu hadisi Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, lbn Mâce rivayet etmiştir. Tirmizi ve lbn Hibbân sahihlemiştir.) Hadiste geçen "aydınlatmak"lan maksat namazdan çıkmaktır. Yoksa namaza girmek değildir. Yani "sabah namazında kıraati uzun yapın; ta ki her taraf aydınlanınca namazdan çika-sınız" demektir. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem böyle yapmaktaydı. Sabah namazında altmış ile yüz arası âyet okurdu. Veya, "Fecrin doğuşu kesinleşinceye kadar geciktirin; fecir doğdu zannıyla kılmayın" demektir.

2.5.6. Vaktin tçinde Bir Rek'atı Yetiştirmek

Vakit çıkmadan önce namazdan bir rek'atı kılabilen kimse namaza yetişmiş demektir. Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği hadise göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Namazın bir rek'atına yetişip kılabilen kimse namaza yetişmiştir." (Hadisi Buharı, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, ve lbn Mâce rivayet etmiştir.) Bu hadis bütün namazları içine alır. Buharî'nin rivayetinde ise; "Sizden biriniz güneş batmadan önce ikindi namazının bir secdesine yetişirse namazını tamamlasın. Güneş doğmadan önce sabah namazının bir secdesine yetişen kimse namazını tamamlasın," şeklindedir. Secdeye yetişmekten maksat rek'ate
yetişmektir. Hadisten anlaşıldığına göre, sabah ve ikindi namazının bir rek'atma güneş doğarken ve batarken yetişen kimsenin namazı tamamlamaması, bu vakitler kerahat vakti ise de caiz olmaz. Her ne kadar kasden bu vakte geciktirmek caiz değil ise de, bir rek'atını vaktin içinde kılanın namazı eda olarak vaki olmuştur.

2.5.7. Uyku ve Unutmak Sebebi İle Namazı Terketmek

Bir kimse uyku ve unutmak sebebiyle namazı terkederse, hatırladığı zaman o namazı kılar. Ebû Katâde'nin rivayet ettiği hadise göre, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'e uyku sebebiyle namazı terkedcn hakkında sorulduğunda şöyle buyurmuştur: "Uyku sebebiyle namazı lerketmek kusur sayılmaz. Kusur ancak uyanık iken îerketmekür. Sizden biriniz bir namazı unutursa veya uykuda kalırsa hatırladığı zaman onu kılsın." (Nesâî, Tirmizî, hadisin sahih olduğunu söylemiştir.) Enes'den rivayeten, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Kim namazı unutursa hatırladığı zaman kılsın. Unutulan namazın kefareti onu kılmaktır." (Hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.) îmran bin Husayn'dan rivayeten o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ile yola çıktık. Gecenin sonu olunca istirahat için konakladık. Bizi güneşin sıcaklığı uyandırdı. Bizden birisi alelacele abdest almak için kalktı. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem oturmalarını emretti. Sonra yola çıktık, güneş yükselinceye kadar yürüdük. Abdest aldık. Bilâl'e emretti. O da ezan okudu. Sonra sabahın farzından önce iki rek'at kıldı. Sonra kamet getirerek hep beraber kıldık. Ashab sordu: "Ya Rasûlallah, yann bu namazı vaktinde tekrar kılmayalım mı?" Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem cevaben şöyle buyurdu: "Rabbiniz size faizi yasaklamadı mı? (Yani tekrar kılmaya gerek yoktur.) Bu namazı sizden kabul eder." (Hadisi Ahmed ve diğerleri rivayet etmiştir.)

2.5.8. Namaz Kılınması Nehyedilen Vakitler

Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar, güneş doğduktan bir mızrak yükselinceye kadar, güneş tam tepede iken batıya dönünceye kadar, ikindi namazından sonra güneş batıncaya kadar namaz kılmanın nehyi hakkında hadisler gelmiştir. Ebû Saîd'den rivayeten Nebi aleyhisse-lam şöyle buyurmuştur: "İkindi namazından sonra güneş batıncaya kadar namaz kılınmaz. Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar da namaz kılınmaz." (Hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir) Amr İbn Abese'den rivayeten, o şöyle demiştir: "Ya Rasûlallah, bana namazdan
haber ver" dedim. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sabah namazını kıl. Sonra güneş doğup yükselinceye kadar kılma. Çünkü güneş şeytanın boynuzları arasında doğar. Tam bu anda kâfirler güneşe taparlar. Sonra gölge bir mızrak oluncaya kadar kıl. Bu zamanda namaz melekler tarafından görülür. Sonra yine kılma çünkü bu zaman cehennem şiddetle yakılır. Gölge döndüğü zaman yine kıl. Çünkü bu namaz ikindiyi kılmcaya kadar melekler tarafından görülür. Sonra güneş batıncaya kadar kılma. Çünkü güneş şeytanın boynuzlan arasında batar. Ve kafirler güneşe bu zamanda secde ederler." (Hadisi Ahmed, ve Müslim rivayet etmiştir.) Ukbe bin Amr'dan rivayeten, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem üç vakitte namaz kılmaktan ve ölülerimizi gömmekten bizi nehyetti: Güneş tam olarak doğduktan yükselinceye kadar. Güneş tam tepede iken, güneşin ışığı iyice zayıflayıp batıncaya kadar." (Bu hadisi Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve Ibn Mâce rivayet etmiştir.)
a- Sabah ve İkindiden Sonra Namaz Kılmak Hususunda
Fukaha'nın Görüşü
Cumhur ulemâ, sabah ve ikindi namazından sonra kaza namazı kılmayı caiz görmüşlerdir. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in şu hadisini delil olarak gösterirler: "Kim bir namaz unutursa hatırladığı zaman onu kilsin." (Hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.) Bu vakitte nafile namaz kılmayı sahabeden Ali, İbn Mes'ud, Zeyd bin Sabit, Ebu Hureyre, Ibn Ömer mekruh saymışlardır. Ömer (r.a.) ise, ikindi namazından sonra sahabenin huzurunda iki rekat namaz kılar, kimse yanlış yaptığını söylemezdi. Halid bin Velid de böyle yapardı. Tabiînden Hasan Basrî, Saîd bin Müseyyeb, mezhep imamlarından Ebû Hanife ve Malik bunu mekruh saymışlardır. Şafiî ise, bu iki vakitte tahiyyet ul-Mescid ve abdest namazı gibi sebebi olan bir namazı kılmayı caiz görmüş, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in ikindi namazından sonra öğlenin sünnetini kılmasını delil saymıştır. Hanbelîler ise, bu iki vakitte sebebi olsa bile nafile kılmayı haram saymışlar, ancak "tavaf namazı müstesnadır" demişlerdir. Cü-beyr bin Mut'im'in rivayet ettiği hadisde Ncbî aleyhisseiam "Ey Abdi Menâf oğullan! Bu beyti tavaf edenlerden, gece ve gündüz dilediği saatte namaz kılan hiçbir kimseyi engellemeyin," buyurmuştur. (Hadisi Ebu Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, îbn Mâce rivayet etmiş, îbn Huzeyme ve Tirmizî sa-hihlemiştir.)
b~ Güneş Doğarken, Batarken ve Tepede İken Namaz Kılmak Hakkında Fukaha'mn Görüşü
Hanefiler, mutlak olarak, bu vakitlerde namaz kılmanın, farz olsun, vacib olsun, nafile olsun kaza veya eda olsun sahih olmadığı görüşündedirler. Ancak o günün ikindi namazı ile cenaze namazı müstesnadır. (Cenaze namazı bu vakitlerden hangisinde hazır olursa kerahatsiz namazı kılınır.) Bu vakitlerde okunan secde âyeti için secde yapmak da caizdir. Ebû Yusuf cuma günü güneş tepede iken nafile kılmayı bile caiz görürdü. Şafiîler İse bu vakitlerde sebebe dayanmayan nafile kılmayı mekruh sayar. Mutlak olarak farz namaz, sebebe dayanan nafile namazı, cuma günü güneş tepede iken kılınan nafile namaz, Mekke'nin hareminde kılman nafile namaz mubahtır, kerahati yoktur. Malikîlcr ise, güneş doğarken ve batarken nafile kılmayı bir sebebe dayansa bile haram sayarlar. Yine adak namazlar, tilaveı secdesi ve cenaze namazı da haram sayılır. Ancak cenazenin bozulmasından korkulursa namazını kılmak caiz olur. Malikîlcr, güneş tepede iken farz ve nafile namaz kılmayı mubah saydıkları gibi, güneş doğarken ve balarken de farzı ayın olan namazların eda ve kazasını mubah görürler. Bâcî, "Muvatta Şerhi"nde şöyle der: Mebsut'ta îbn Vehb'den nakledildiğine göre: îmam Malik'e güneş tepede iken namaz kümak hakkında soruldu. O şöyle cevap verdi. "İnsanların cuma günü güneş tepede iken namaz kıldıklarına şahit oldum. Her ne kadar bazı hadisler bunu nehyediyorsa da, Medine toplumunun yaptığı şeyi ben nehyede-mem. Ve nehyeimeyi de sevmem." Hanbelîler ise, bu üç vakitte nafile kılmanın sebebi olsun veya olmasın, ister Mekke'de, isler başka yerde, ister cuma, ister diğer günler olsun niyetinin sahih olmadığı görüşündedirler. Ancak cuma günü tahiyyet'ül-mcscid müstesnadır. Hanbcliîer tahiyyet'ül-mescid namazını güneş tepede iken, hutbe esnasında kerahatsiz caîz görürler. Onlara bu vakitlerde cenaze namazı kılmak dahi haram olur. Ancak bozulmasından korkulursa o halde kerahatsiz caizdir. Bu üç vakitte kaza namazlarını, adak namazlarını, nafile bile olsa tavaf namazını mubah sayarlar.
c- Fecir Doğduktan Sonra ve Sabah Namazından Önce Nafile Kümak
tbn Ömer'in azatlısı Yesâr'dan rivayeten, o şöyle demiştir. "Fecir doğduktan sonra namaz kılarken tbn Ömer beni gördü ve şöyle dedi: Ra-sûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem biz bu saatte namaz kılarken yanımıza geldi ve şöyle buyurdu: "Burada olanlar olmayanlara duyursun ki, sabah
aydınlanınca sabah namazının iki rek'atından başka namaz yoktur." (Hadisi Ahmed ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir. Bu hadis her ne kadar zayıf olsa bile birbirini kuvvetlendirecek senetleri vardır.) Bu hadisi, sabah namazının iki rek'at sünnetinden daha fazla nafile kılmanın mekruh olduğuna delil getirebilirsin. Şcvkanî'nin ifadesi budur. Hasan, Şafiî, Ibn Hazm ise, kerahatsiz olarak nafile kılmanın caiz olduğu görüşündedirler, imam Malik, bir özür sebebi ile gece namazını geçirenin ikiden fazla kılabileceğini ifade etti. Abdullah İbn Abbas, Kasım bin Muhammed ve Abdullah Ibn Amir bin Rebia'nın fecirden sonra vitir kıldıklarının kendisine ulaştığını zikretti. Abdullah Ibn Mes'ûd şöyle dedi: "Sabah namazı kılınırken ben hiç aldırış etmeden vitir kılarım." Yahya bin Saîd'dcn rivayeten, o şöyle demiştir: "Ubade bin Samîd, cemaate imam olurdu. Birgün sabah namazına çıktı. Müezzin sabah ezanını okuyordu. Ubadc müezzini susturup vitri kıldı. Sonra onlara sabah namazını kıldırdı." Said bin Cübeyr'dcn rivayete göre: "Ibn Abbas uykudan uyanınca hizmetçisine: 'Bak insanlar ne yapıyor?" dedi. O zaman gözleri görmüyordu. Hizmetçi gitti ve: 'insanlar sabah namazından döndü,' dedi. Ibn Abbas kalktı vitri kıldı. Sonra sabah namazını kıldı."
Kamet Getirilirken Nafile Kılmak
Namaz için kamet getirilince nafile ile meşgul olmak mekruh olur. Ebû Hureyre'den yapılan rivayete göre, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Namaz için kamet getirildiği zaman farz namazdan başka namaz kılınmaz." Başka bir rivayette: "Ancak başlanan namaz kılmabilir." şeklindedir. (Hadisi Müslim, Tirmizî, Nesâî, Ibn Mâce, Ebû Dâvûd ve Ahmed rivayet etmiştir.) Abdullah bin Sercis'den rivayeten, o şöyle demiştir: "Bir adam, Rasûlüllah sabah namazında iken mescide girerek mescidin kenarında iki rekat namaz kıldı. Sonra Rasûlüllah ile beraber namaza girdi. Rasûlüllah selâm verince adama şöyle dedi: "Hangi namazı namaz sayıyorsun? Yalnız kıldığını mı yoksa beraber kıldığımızı mı?" (Hadisi Müslim Ebû Dâvûd ve Nesâî rivayet etmiştir.) Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in adamın bu durumunu kerih görmeyip tekrar kılmasını emretmemesi, namazın her ne kadar mekruh ise de sahih olduğuna delildir. Ibn Abbas'dan rivayeten, o şöyle demiştir: "Ben namaz kılarken müezzin kamete başladı. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem beni çekerek: "Sabah namazım dört mü kılıyorsun?" dedi. (Hadisi Beyhakî, Taberanî, Ebû Davud Tayâlisî, Ebû Ya'lâ, Hakim rivayet etmiş, Hakim hadisin Buharı ve Müslim'in şartlarına göre sahih olduğunu söyle-
mistir.) Ebû Musa Eş'arî'den rivayeten: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellera bir adamın müezzin kamet getirirken sabahın iki rek'atını kıldığını gördü. Eliyle omuzuna dokunarak: "Dikkat! Dikkat! Bu namaz şu kametten önce olacaktı" buyurdu." (Hadisi Taberanî rivayet etmiş, Irakî "senedi iyidir" demiştir.)
EZAN

Ezanın Tanımı

Ezan, hususi lafızlarla namaz vaktinin girdiğini duyurmaktır. Ezan, cemaate çağırmak ve islâm esaslarını yaymak içindir. Ezan, ya vacibdir veya mendupdur. Kurtubî ve diğerleri "ezan, lafızları az olmasına rağmen itikad konularını içine almakladır." der. Çünkü ezan tekbirle başlar. Tekbir ise Allah'ın varlığım ve kemâlini kapsar. Sonra tevhid iki defa söylenerek şirk silinmiş olur. Sonra Muhammed aleyhisselam'm rasûllüğü ispat edilmekte, daha sonra şehadetlc risalctin ispat edilmesi gelmekte, sonunda, hususi bir ibadete çağırmaktadır. Öyle bir ibadet ki, o Rasûl'den başkası tarafından bilinemez. Sonra felaha çağırmaktadır. Bunda ise ebedî hayata ve âhiret hayatına işaret edilmektedir. Nihayet, tekrar tekbir ve tevhide dönülmektedir.

2.6.2. Ezanın Faziletleri

Ezan ve müezzinlerin fazileti hakkında pek çok hadis vardır. Bunlardan bazısını aşağıya alıyoruz:
Ebû Hureyre (r.a.)'dcn yapılan rivayete göre; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "insanlar ezandaki ve birinci saftaki fazileti bilselerdi kur'a çekmekten başka bir yol bulamasalar kur'a çekerlerdi. Öğle namazına erken gitmekteki sevabı bilselerdi yarış yaparlardı. Yatsı ve sabah namazındaki fazileti bilselerdi sürünerek dahi olsa namazlara gelirlerdi." buyurmuştur. (Hadisi Buharî ve diğerleri rivayet etmiştir.)
Muaviye (r.a.)'den rivayeten; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "Kıyamet günü insanların en uzun boyunlusu (boylusu) müezzinler-dir."(Hadisi Ahmcd, Müslim ve İbn Mâce rivayet etmiştir.
Berâ' bin Âzib (r.a.)'den rivayeten Nebî aleyhisselam "Allah ve melekleri ilk saftakilere rahmet ederler. Müezzin ise sesinin uzadığı kadar af olunur. Kuru ve yaş olsun, sesini duyan herşey onu tasdik eder. Ezanı sebebiyle namaz kılanların sevabı kadar ona sevap verilir." (İbn Münzîr hadisi Ahmed ve Nesâî'nin iyi bir senetle rivayet ettiklerini söylemiştir.)
Ebû Derdâ (r.a.)'dan rivayetle, o şöyle demiştir: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den şöyle işittim: "Ezan okunmayan, namaz kılınmayan üç şeyi şeytan istilâ eder." (Hadisi Ahmed rivayet etmiştir.)
Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayeten; Rasûlüllah aleyhisselam: "İmam cemaatin kefili, müezzin mutemedidir. Allahım imamları doğru yola yönelt, müezzinlere mağfiret et." buyurmuştur.
Ukbe bin Âmir (r.a.)'den rivayeten, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den şöyle işittim: "Koyun güden bir çobanın, dağın eteğinde ezan okuyup namaz kılması rabbinin hoşuna gider. Ve şöyle der: "Bu kuluma bakınız, ezan okuyup namaz kılıyor, benden korkuyor. Ben de kulumu affettim ve cennete koydum." (Hadisi Ahmcd, Ebû Dâvûd ve Nesâî rivayet etmiştir.)

2.63. Ezanın Meşru Oluşunun Sebebi

Ezan, hicretin ilk yılında meşru kılındı. Meşru oluşunun sebebini aşağıdaki hadisler açıklamakladır:
Nafi'dcn rivayeten: îbn Ömer (r.a.) şöyle diyordu: "Müslümanlar toplanıp namaz vaktini bekliyorlardı. Onları namaza çağıran kimse yoktu. Bir gün bu mevzuda konuştular. Bazıları hristi yani arın çanı gibi çan çalalım dediler. Bazıları ise yahudi boynuzu gibi bir boynuz alalım dediler. Ömer (r.a.) ise, namaza çağıran bir adam gönderseniz ya dedi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem "Ya Bilâl, kalk, insanları namaza çağır." buyurdu. (Hadisi Buhari ve Ahmed rivayet etmiştir.)
Abdullah bin Zeyd (r.a.), Rasûlüllah aleyhisselam'dan rivayeten şöyle demiştir: "Rasûlüllah bütün namazlarda insanları çağırmak için çan çalmayı emredince (bir rivayette 'hristiyanlara benzemeyi çirkin görmekte olduğu halde') rüyamda, elinde çan olan bir adam etrafımda dönüyordu. Ben o adama: 'Ey Allah'ın kulu o çanı bana satar mısın?' dedim. O da: 'Çanı ne yapacaksın?' dedi. Ben de; 'insanları namaza çağıracağız,1 dedim. Adam: 'Sana bundan daha hayırlı bir şey göstereyim mi?1 dedi. Ben de 'evet' dedim. Adam: 'Şöyle dersin,' diyerek ezanı tarif etti: "Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber, Eşhedü en lâ ilahe illallah, Eş-hedü en lâ ilahe illallah, Eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah, Eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah, Hayye ale's-salâh, Hayye ale's-salâh, Hayye ale'l-felâh, Hayya ale'l-felâh, Allahu ekber Allahu ekber, Lâ ilahe illallah." Biraz sonra da, 'şöyle dersin,' diyerek kameti tarif etti: "Namaz vakti gelince, Allahu ekber, Allahu ekber, Eşhedü en lâ ilahe illallah, Eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah, Hayye ale's-salâh, Hayye ale'lfe-
lâh, Kad kâmeti's-salâh, Kad kâmeti's-salâh, Allahu ekber, Allahu ekber, Lâ ilahe illallah." Sabah olunca Rasûlüllah'a gelerek gördüğüm rüyayı anlattım. Rasûlüllah; 'Inşaallah bu rüya hak'tır," buyurdu. 'Kalk gördüğün rüyayı Bilâl'e öğret, ezan okusun.. Çünkü onun sesi senden daha gürdür. Ben de kalkıp Bilâl'e öğrettim, o da rüyamla ezan okudu. Evinde olan Ömer (r.a.) Bilâl'in sesini işitince ridasını sürüyerek çıkıp geldi. Ve şöyle dedi: 'Seni hak ile gönderen Allah'a yemin olsun ki, senin gördüğün rüyayı ben'de gördüm.' Rasûlüllah 'Allah'a hamdolsun,' buyurdu." (Hadisi Ah-med, Ebû Dâvûd, Ibn Mâce, lbn Huzeyme ve Tİrmizî rivayet etmiş, Tirmizî hadisin hasen sahih olduğunu söylemiştir.)

2.6.4. Ezanın Kelimeleri

Ezanın kelimeleri üç şekilde gelmiştir. Bunları aşağıya alıyoruz:
Birinci Şekil: Birinci tekbiri dörtleyip, kelime-i tevhidden başkasını tercîsiz(*) iki kerre söylemek. Böylece ezanın kelimeleri onbeş olmuş olur. Abdullah bin Zeyd'in geçen hadisi buna delildir.
ikinci Şekil: Tekbiri dörtlemek ve şehadetleri tekrar etmek. Yani müezzin şöyle der: "Eşhedü en lâ ilahe illallah, Eşhedü en lâ ilahe illallah, Eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah, Eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah." Bunları önce sesini alçaltarak söyler, sonra da dönüp yükselterek tekrar eder. Ebû Mahzûre'den rıvayeten, o; "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ezanı ondokuz kelime olarak Öğretti," demiştir. (Hadisi Buharı, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî rivayet etmiştir. Tirmizî hadisin hasen olduğunu söylemiştir.)
Üçüncü şekil: Tekbirleri iki, şehadetleri terci yapmak suretiyle söylemek. Bu durumda ezanın kelimeleri onyedi yapar. Müslim'in Ebû Mahzûre'den yaptığı rivayete göre, "Rasûlüllah sallaîlahu aleyhi ve sellem ezanı bu şekilde öğretti," demiştir: "Allahu ekber, Allahu ekber, Eşhedü en lâ ilahe illallah, Eşhedü en lâ ilahe illallah, Eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah, Eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah; Sonra dönerek; Eşhedü en lâ ilahe illallah, Eşhedü en lâ ilahe illallah, Eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah, Eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah, Hayye ale's-salâh, Hayye ale's-salâh, Hayye ale'l-felâh, Hayye ale'l-felâh, Allahu Ekber, Allahu Ekber, Lâ ilahe illallah."

(*) Terci: müezzinin, şehadeteyni (eşhedü en lâ ilahe illallah ile eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah kelimeleri) yavaşçacık ve yalnız kendine duyuracak bir sesle söyledikten sonra yüksek sesle tekrar etmesine denir, (yy. notu.)
;

2.6.5. Ezana Bir Şey Katmak

Müezzin için "tesvib" meşrudur. O da sabah namazında Hayyeale-teyn'den sonra "Es-salatu hayrun min'en-nevm" demektir. Ebû Mahzûre, Rasûlüllah sallaîlahu aleyhi ve sellem'e: "Ya Rasûlallah, bana ezanın nasıl olacağını öğret" dedi. Rasûlüllah sallaîlahu aleyhi ve sellem de ona "Eğer sabah namazı ise: "Es-salatu hayrun min'en-nevm, Es-salâtu hayrun min'en-nevm, Allahu ekber, Allahu ekber, Lâ ilahe illallah," dersin," buyurdu. (Hadisi Ahmed ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Sabahın dışındaki namazlar için ezana bir şey katmak meşru değildir.

2.6.6. Kametin Yapılışı

Kâmcl için de üç şekil varid olmuştur:
Birinci şekil:
Birinci tekbiri dörtleyip, diğer bütün kelimeleri ikişer söylemek. Yalnız son kelime müstesna. Ebû Mahzure'nin hadisine göre, Rasûlüllah sallaîlahu aleyhi ve sellem ona kameti onyedi kelime olarak öğretti: "Allahu ekber (dört kerre), Eşhedü en lâ ilahe illallah (iki kerre), Eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah (iki kerre), Hayye ale's-salâh (iki kerre), Hayye ale'l-felâh (iki kerre), Kad kâmeti's-salâh (iki kerre), Allahu ekber (iki kerre), Lâ ilahe illallah (bir kerre.)." (Hadisi Buharî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî rivayet etmiş, Tirmizî hadisin sahih olduğunu söylemiştir.)
îkinci Şekil:
ilk ve son tekbirle "Kad kameti's-salah"ı iki yapmak, diğer kelimeleri ise tek yapmak. Bu durumda kametin kelimeleri onbir eder. Şöyle ki; Abdullah bin Zeyd'in geçen hadisinde Rasûlüllah sallaîlahu aleyhi ve sellem ona: "Kamet getirdiğin zaman şöyle dersin," demektedir: "Allahu ekber, Allahu ekber, Eşhedü en lâ ilahe illallah, Eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah, Hayye ale's-salâh, Hayye ale'l-felâh, Kad kâmeti's-salâh, Kad kâmetis salâh, Allahu ekber, Allahu ekber, Lâ ilahe illallah."
Üçüncü şekil:
"Kad kâmeti's-salâh" kelimesini tek söyleyerek daha önce geçen durum gibi okumak. Bu okuyuşta kametin kelimeleri on yapar. İmam Mâlik, bu okuyuş tarzını benimsemiştir. Çünkü o Medine ehli ile amel eder. Ancak lbn Kayyım "Kad kâmeti's-salâh" kelimesinin tek olduğu Nebî
(a.s.)'dan asla duyulmamıştır, der. Ibn Abdilber ise, herhalde "Kad kâmeti's-salâh" ikidir, demiştir,

2.6.7. Ezan Okunurken Yapılacak Zikirler

Müezzin sesini işiten kimsenin aşağıdaki zikirleri yapması müste-habtır.
1- "Hayye ale's-salâh ve hayye ale'l-felâh" dışında müezzinin söylediğini aynen tekrar eder. Hayye aleteyn'den sonra, "la havle vetâ kuvvete illâ bitlah" der. Ebû Said-il Hudrî'den rivayeten Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz ezanı işittiği zaman müezzinin dediği gibi desin." (Hadisi Buharı, Müslim, Ebu Dâvûd, Tirmizî, Ncsâî, Ibn Mâce rivayet etmiştir.) Ömer (r.a.)'dcn rivayeten Nebî aleyhisselam şöyle buyurdu: "Müezzin 'Allahu ekber, Allahu ckber' dediği zaman sizden biriniz de, 'Allahu ekber, Allahu ekber' derse, müezzin 'Eşhedii en la ilahe illallah' deyince, sizden biriniz 'Eşhedü en lâ ilahe illallah' derse, müezzin 'Eşhedü enne Muhammeden Rasülüllah' deyince sizden biriniz de, 'Eşhedü enne Muhammeden Rasülüllah' derse, müezzin 'Hayye ales-salâh' deyince sizden biriniz 'Lâ havle ve la kuvvete illâ bil-lah' derse, müezzin 'Allahu ekber, Allahu ekber' deyince sizden biriniz 'Allahu ekber, Allahu ekber' derse, müezzin 'La ilahe illallah' dediğinde, sizden biriniz kalbinden 'Lâ ilahe illallah' derse cennete girer." (Hadisi Müslim ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.)
Bu konuda Nevevî şöyle der:
"Biz şafiiler, Hayye aleler dışında kelimeleri tekrarlamayı, o kelimelerin mânâsına muvafakat ettiği ve razı olduğundan müstehab saymaktayız. Hayye aleler ise, namaza çağrı olduğundan müezzinden başkasının bunu söylemesi uygun değildir. Burada başka zikri uygun görmekteyiz. Ezanı dinleyenlerin 'iâ havle ve Iâ kuvvete illa billah' gibi başka zikir yapması müstehab olur. Çünkü bu kelimelerde gerçek kudret ve kuvvetin Allah'a ait olduğu söylenmektedir. Buhari ve Müslim'de Ebû Musa el-Eş'arî'den rivayeten Rasûlülîah sallallahu aleyhi ve sellem: "Lâ havle velâ kuvvete illha billah, cennet hazinelerinden bir hazinedir." buyurmuştur. Biz şafiilercc ezanı dinleyen herkesin temiz olsun, pis olsun, cünup olsun, hayz olsun, büyük olsun, küçük olsun bu kelimeyi söylemesi müstehab-dır. Çünkü bu durumdaki kimse zikir yapabildiğine göre bu kelime de bir zikirdir. Yalnız namaz kılan, helada bulunan ve cima durumunda olan müstesnadır. Heladan çıkınca bunları söyleyebilir. Eğer Kur'ân okuyorsa, zikir, ders ve benzeri şeyleri yapıyorsa bunları kesip müezzine tâbi olur.
Sonra yapüğı şeye dönebilir. Farz ve nafile namazda olsa dahi durum aynıdır."
İmâm Şafiî ve Şafiîler'in Bu Konudaki Görüşleri
Ezanı dinleyen, meşgul olduğu şeyi bitirdikten sonra ezanı tekrarlar. "Muğni" isimli kitapta şöyle denmektedir: Camiye girip müezzini dinlemek, müezzin bitirinceye kadar beklemek müstehabdır. Sonra müezzin bitirince dediğini der. Böylece hem ezanı dinleme hem de tekrar etme sc-vabmı almış olur. Ezanı tekrar etmeyip namaza başlamasında da bir beis yoktur. Bunu imam Ahmcd ifade etmiştir.
2- Ezandan sonra şu dualardan birisi ile Ncbî aleyhisselam'a salavat getirilir: Abdullah bin Amr'dan rivayeten, o Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellcm'in şöyle buyurduğunu işitmiştir. "Müezzinin ezanını işittiğiniz zaman onun gibi söyleyin, sonra bana salaval getirin; kim bana salavat getirirse Allah o kimseye rahmet eder. Sonra benim için Allah'dan "vesile" isteyiniz. Vcsîlc ancak Allah'ın kullarına lâyık olan cennette bir yerdir. Ve o kulun ben olacağını umuyorum. Kim benim için Allah'dan vesile dilerse şefaatim ona gerçekleşecektir." Müslim'in Cabir'den rivayetine göre Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Ezanı işiten kimse:"
"Ey tam olan davetin ve kılınan namazın Rabbi, Muhammed'e vesile ve fazilet ver ve O'nu vadettiğin Makam-ı Mahmud'a eriştir" derse kıyamet günü şefaatim ona gerçekleşir." (Hadisi Buharı rivayet etmiştir.)

2.6.8. Ezandan Sonra Dua Etmek

Ezanla kamet arası duanın kabulünün umulduğu bir vakittir. Onun için bu vakitte duayı çoğaltmak müstehabdır. Enes'dcn rivayeten Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem "Ezanla kamet arasında dua red olunmaz," buyurmuştur. (Hadîsi Ebû Dâvûd, Nesâî ve Tirmizi rivayet etmiş, Tirmizî hadisin hasen sahih olduğunu söylemiş ve şu ilâveyi naklctmiştir: "Ashab, 'ne söyleyelim ya Rasûlallah?' diye sorunca, Rasülüllah cevaben 'Allah'dan dünyada ve âhirette af ve afiyet dileyin' buyurdu.") Abdullah bin Amr'dan rivayeten; "Bir adam Rasûlüllah'a şöyle dedi: 'Yâ Rasûlallah,müezzinler bizi davet ediyorlar.' Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Dedikleri gibi, de. Bitirince de dua et ki sana verilsin." buyurdu." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Sehi bin Saîd'den rivayeten Rasûlüllah sal-lallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "iki yerde dua red olunmaz; a- Ezan okunurken, b- insanlar birbirleriyle savaştıklarında." (Hadîsi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Ümmü Seleme'den rivayeten, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah akşam namazında şu duayı bana öğretti:
"Allahım bu ezan, gecenin gelip, gündüzün gitmesi ve davetçilerinin sesidir. Beni af/eyle."

2.6.9. Kamet Okunurken Zikir

Kameti işiten kimsenin kamet getiren gibi söylemesi müstehabdır. Ancak "kad kâmeti's-salâh" dediği zaman tekrar etmeyip; "Allah namaz kılmayı nasib etsin ve onu devam ettirsin", demesi müstehabdır. Rasûlül-lah'm bazı ashabından rivayeten; Bilâl (r.a.) kamete başlayınca "kad kâmeti's-salâh" dediği zaman Rasûlüllah salîallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah namaz kılmayı nasib etsin ve onu devam ettirsin." Ancak hayyealateyn'de ise, "lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah" diyordu.

2.6.10. Müezzinde Bulunması Gereken Vasıflar

Müezzinde aşağıdaki vasıfların bulunması müstehabdtr:
1- Okuduğu ezam Allah için okuması, karşılığında ücret almaması. Osman bin Ebu'l As (r.a.)'dan rivayeten; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah'a "beni kavmime imam yap,' dedim. O da 'Sen onların imamısın' dedi ve 'en zayıfların gücüne göre ayarla, bir de ezanına mukabil ücret almayan bir müezzin bul,' buyurdu." (Hadisi Ebû Dâvûd, Nesâî, Ibn Mâce ve Tirmizî rivayet etmiştir. Yalnız Tİrmizî'nin rivayetinde; "Rasûlüllah'ın bana verdiği son talimat "ezana mukabil ücret almayan bir müezzin bul." şeklindedir. Tirmizî rivayetinin sonunda hadisin hasen olduğunu söylemiştir.) Ekseri ilim adamı bu görüşte olup, müezzinin ücret almasını kerih görerek, müezzinin ezanı sevab arzusuyla okumasını müstehab saymışlardır.
2- Müezzinin cünüp olmayıp, abdestlj olması. Muhacir bin Kunfuz' (r.a.)'m rivayet ettiği hadise göre, Nebî aleyhisselam, ona şöyle buyurmuştur: "O'nun selâmını almaktan beni engelleyen, temiz olmadan Allah'ın ismini anmak istemeyişimden başka şey değildir." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd, Nesaî ve îbn Mâce rivayet etmiş. Ibn Huzeyme hadisin sahih olduğunu söylemiştir.) Eğer abdestsiz olarak ezan okursa Şafiî'ye göre ke-rahalle beraber caizdir. Ahmed, Hanefî ve diğerleri kerahat olmadığı görüşündedirler.
3- Müezzinin ayakta ve kıbleye karşı durması. Ibn'ül-Münzir; "Ezanda ayakla durmanın sünnet olduğunda icma vardır. Çünkü bu hal sesin duyulmasına daha müsaittir," demiştir. Yine ezanda kıbleye dönmek sünnettendir. Rasûlüllah saliallahu aleyhi ve sellem'in müezzinleri ezan okurlarken kıbleye dönerlerdi. Eğer müezzin kıbleye dönmeyi ihlâl ederse ezan mekruh olmakla birlikte sahihtir.
4- "Hayyc alc's-salâh" derken başı boynu ve göğsü ile sağa dönmesi, "Hayye ale'l-felâh" derken de sola dönmesi. Nevcvî bu şeklin en doğru şekil olduğunu söylemiştir. Ebû Cuheyfc: "Bilal ezan okuyunca ağzını bir o tarafa bir bu tarafa çevirdiğini takib ediyordum." demiştir. Yani "hayye ale's-salâh" ta sağa, "hayye alc'l-felâh"ta sola, (Hadisi Buharı, Müslim ve Ahmet rivayet etmiştir.) Müezzinin yürüyerek dönmesi hakkında Beyhakî; "Bu mevzuda sahih bir rivayet yoktur," demiştir. "Muğnî" isimli kitabda Ahmed bin Hanbel'dcn şu nakledilmektedir: "Müezzinler her tarafa duyurmak kasdıyla minareden başka yerde yürüyerek dönemez."
5- Parmaklarını kulaklarına koyması. Bilâl; "Parmaklarımı kulaklarıma koyarak öyle ezan okudum," demiştir. (Hadisi Ebû Dâvûd, Ibn Hib-ban rivayet etmiştir.) Tirmizi; "müezzinin ezan okurken par
 
S Çevrimdışı

selefi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Namaz (salât)ın dildeki asıl anlamı, duadır. Meselâ Arapça "Sallâ aleyhi" yani ona hayır duada bulundu denilir.
Allah'ın salâtı, temize çıkarmak ve övmek; meleklerin salâtı ise dua demektir.
Namaz (salât) dinî bir terim olarak, farz ve sünnetleriyle, rükû, secde, kıyâm, istikbal-i kıble gibi belirli hareketleri olan, Allah'a mahsus bir ibadettir. Birtakım şartları, rükünleri, farz ve sünnetleri vardır.
Namaz, dini ayakta tutan direktir. Direk yıkılırsa, ona dayanan yapı da yıkılır. O, Allah'ın farz kıldığı ilk ibadettir, en büyük bedeni ibadettir. Allah'ın onu, diğer ibadetler gibi yeryüzünde ve Cebrail vasıtasıyla farz kılmaması, derecesinin yüksekliğini göstermektedir. Allah onu, kendisiyle Peygamber'i Sallallahu aleyhi vesellem arasında bir vasıta olmaksızın farz kılmıştır. Bu ise Miraç gecesi, yedi kat göğün üstünde olmuştu. Önemi sebebiyle yüce Allah onu elli vakit olarak farz kılmış, sonra onu bir gün ve gecede (24 saatte) beş vakte indirmiştir. O, fiiliyatta beş olmakla birlikte mizanda ellidir.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Gerçekten ben, (evet) ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Onun için bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl." (Tâhâ, 20/14)
"Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin, hayır işleyin ki felâh bulabilesiniz." (Hac, 22/77)
"Namaz, müminler üzerine belirli vakitlerde yazılı bir farzdır." (Nisâ, 4/103)
"Söyle iman etmiş olan kullarıma, namazı kılsınlar." (İbrahim, 14/31)
Peygamberimiz Sallallahu aleyhi vesellem de şöyle buyurmuştur:
"İşin başı İslâm, direği namaz, zirvesi de cihattır."
"İslâm, beş temel üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan ayında oruç tutmak, imkân bulanın Beyt'i haccetmesi."
Namaz, erkek veya kadın, hür veya köle, zengin veya fakir, mukim (ikamet eden) veya yolcu, sağlıklı veya hasta, ergenlik çağına ulaşmış, akıllı her müslümana farzdır. Aklı yerinde olduğu sürece, hastadan ölünceye kadar namaz kılma yükümlülüğü kalkmaz. O, bir gün ve gecede (24 saatte) beş defadır. Yüce Allah şöyle buyurur:
"Namaz, müminler üzerine belirli vakitlerde yazılı bir farzdır." (Nisâ, 4/103)
Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Muâz'ı Radıyallahu anh Yemen'e gönderirken şöyle buyurmuştu:
“Onlara, Allah'ın her gün ve gecede beş vakit namazı farz kıldığını bildir.
 
Üst Ana Sayfa Alt