Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Mekke Dâr'ul Küfür müdür?

A Çevrimdışı

Abu Jafar

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Alimler var midir Sudi Arabistan, veya tam olarak Mekke'yi daru-l küfür olarak gören?

Vardir?

Ama kim, kaynak?
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Kardeşim bu günkü Suudi arabia mı?, Yoksa 1400 sene evvelki, Fetihten önceki Mekke şehri mi?
 
A Çevrimdışı

Abu Jafar

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Genel olabilir, yani hem gecmis Alimlerden ve bügünün Suudi Arabistani da olur. En iyisi ikiside, hemde bügünkü.

Mekkenin fethinden öce de olur.

@ Ibnu Abdillah

Allah razi olsun.

Daha fazla varsa menmun olurum.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Mekke'nin fethinden sonra, zamanımızdaki gibi (Suudi Arabia), ısırıcı (zalim) sultanların idaresinde olsa da , Mekke, (çok kısa dönemlerde olamasada - ki Şafii muctehidlerine göre o haldeyken bile Dar'ul İslam idi) kıyamete kadar İslam ülkesi olarak kalacaktır.


bölüm: 33

Hicret nereden nereye yapılmalıdır?
1590- İbn Abbâs (r.anhuma)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), Mekke fethedildiği gün şöyle buyurmuştur:
Mekke’nin fethedilmesinden sonra Mekke’de İslam ülkesi haline geldiğinden oradan başka yerlere hicret etmek yoktur. Fakat yeryüzünün her tarafını İslamlaştırmak için cihâd ve bu niyet üzere bulunmak vardır. Cihâd için sefere çağrıldığınızda hemen seferber olun.(Nesâî, Biat: 11; Ebû Dâvud, Cihâd: 2)
žTirmizî: Bu konuda Ebû Saîd, Abdullah b. Amr ve Abdullah b. Hubşî’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. Sufyân es Sevrî, Mansur b. Mu’temir’den benzeri şekilde bu hadisi rivâyet etmiştir.


4099- Safvan b. Umeyye (r.anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Ey Allah'ın Rasûlu! Cennet’e hicret edenlerden başkası giremeyecek diyorlar ne dersin?” dedim.
Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: Mekke’nin fethedilmesinden sonra Medine’ye hicret yoktur. Fakat cihad ve iyi niyet vardır, savaşa çağırıldığınızda hemen koşun.” (Sadece Nesâi rivâyet etmiştir.)

4100- İbn Abbas (r.anhuma)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v), Mekke fethi günü şöyle buyurdu:
Mekke’den Medine’ye hicret yoktur bitmiştir. Fakat cihad ve iyi niyet vardır, savaşa çağırıldığınızda hemen koşun.”(Ebû Davud, Cihad: 2;Tirmizî, Siyer: 33



2480. ...îbn Abbas (r.anhuma)'dan; demiştir ki: Rasululllah (s.a.v.) Fetih (yani) Mekke'nin fethi günü (şöyle) buyurdu;

"(Artık) hicret yoktur. Fakat cihad ve niyet vardır. (Devlet idarecileri tarafından) toptan cihada çağırıldığınızda cihada çıkınız." (Muttefakun aleyh)

Açıklama

Bir numara önceki hadis-i şerifin şerhinde de ifâde ettiğimiz gibi, Mekke fethedildikten sonra, orası İslârn ülkesi haline geldiğinden ve insanlar kitleler halinde Allah'ın dinine girmeye başladığından dolayı Mekke'den Medine'ye hicret etmenin farziyyeti kalkmış ve hicretin yerini cihad ile cihad için niyyet almıştır. Binaenaleyh Allah yolunda cihad maksadıyla bulunduğu yeri terketmek, kıyamete kadar meşru kalacaktır.
Hafız îbn Hacer'in beyânına göre, İslâm'ın ilk yıllarında hicretin farz kılınışının hikmeti Mekke'de bulunan müslumanların oradaki kâfirlerin akıl almaz zulümlerine maruz kalmalarıdır. Mekke kafirleri oradaki müslümanları dinlerinden döndürmek için akla hayale gelmedik işkenceler uygulamaya başlayınca Allah Teâlâ zulme uğrayan bu müslümanlar hakkında şu ayet-i kerimeyi indirmiştir: "Kendilerine yazık eden kimselere, canlarını alırken melekler: Ne işte îdiniz? dediler. (Bunlar): Biz yeryüzünde aciz düşürülmüştük, diye cevap verdiler. Melekler dediler ki: Peki Allah'ın yeri geniş değil miydi, ki onda göç edip gönlünüzce yaşayabileceğiniz bir yere gideydiniz? İşte onların durağı cehennemdir. Ne kötü bir gidiş yeridir orası." (Nisa 97)
Bu hüküm, küfür diyarında kalıp da orada dinini korumaktan ümidini kesen fakat hicret etmeye gücü yeten kimseler için kıyamete kadar geçerlidir. Bu duruma düştüğü ve hicrete de gücü yettiği halde hicret etmeyen kimseler hakkında Allah'ın Rasûlu şöyle buyurmuştur;
"-Müslüman olduktan sonra (Allaha) ortak koşan bir muşrik kafirlerden ayrılıp müslumanlara katılmadıkça Allah onun hiçbir amelini kabul etmez." (İbn Mâce, Hudûd 2, Hadis no: 2536; Nesâî, Zekât 73, Hadis 2558)


"Ben muşrikler arasında yerleşip kalan kimselerden beriyim, Müslümanlarla muşriklerin ateşleri birbirini görmesin." (Nesâî, Kasâme 25, hadis no: 4753;Tirmizî, Siyer 41, 42, hds. 1654; Ebû Dâvud, Cihad 105, hds. 2645)

Bu mevzuda İbnu'l-A'râbî şunları söylüyor: "Hicret, küfür diyarından İslam memleketine göç etmektir. Rasûlullah (s.a.v.) zamanında hicret farz idi. Hicretin farziyyeti, hayatı tehlikede olanlar için ondan sonra da devam etmiştir. Esasen durdurulan hicret, Peygamber (s.a.v.) nerede olursa olsun, onun yanma gitmek için yapılan hicrettir."
Metinde geçen "fakat cihad ve niyet vardır" manasına gelen cümle hakkında et-Tıybî (-743) ile diğer bazı ulema şunları söylemiştir:
"Bu istidrak, kendinden sonraki hükmün kendinden evvelki hükme muhalif olmasını iktiza eder. Mana şudur: Vatanından ayrılıp Medine'ye gitmekten ibaret olan hicret bitmiş, yerini cihad sebebi ile memleketinden ayrılmaya bırakmıştır. Binaenaleyh cihad sebebi ile hicret bakidir. Küfür diyarından kurtulmak, okumak için gurbete çıkmak, fitneden kaçmak gibi halisane bir niyyetle yapılan hicret de öyledir. Bunların hepsinde niyyet mu'teberdir."


İmam Nevevî diyor ki: "Mânâ; hicretin sona ermesi ile inkıta'a uğrayan hayrı, cihad ve iyi niyetle elde etmek mümkündür; demektir."
İslam devletlerinin zayıflaması veya müslümanların gayr-i müslim devletlerin idaresine geçmeleri neticesinde hicret olayı hicretten sonra da günümüze kadar devam edegelmiştir. Gayr-i muslim idaresinde kalan müslüman halk çeşitli zulûm ve işkencelerle zorla hristiyanlaştırılmaya veya dinsizleştirilmeye maruz kaldıkça, bunlar zaman zaman İslâmî ülkelere hicret etmek için çare aramışlardır. Nitekim Endülüs ve Sicilya ile Dobruca, Macaristan, Kuzey Sırbistan ve Kuzey Bosna (Miladi 9-12. asırlarda) bunun en bariz misalleri olmuşlardır.


Bazı Hükümler

1. Mekke'nin fethinden sonra müslümanlardan (Medine ye) hicret etme mukellefiyeti kaldırılmıştır.
2. Cihad kıyamete kadar devam edecektir.
3. Cihad etmek, ilim tahsil etmek, fitneden kurtulmak gibi iyi niyetlerle memleketini terkeden bir kimse de hicret sevabına nail olur.
4. Mekke kıyamete kadar İslam ülkesi olarak kalacaktır.
5. Allah yolunda yürüyerek, manevi âlemlerde terakki etmek isteyen bir kimseden, önce nefsinin bütün alışkanlıklarım terketmesi, manevi fütuhat gerçekleşinceye kadar buna devam etmesi istenir. Eğer fetih müyesser olmazsa o zaman Allah rızasını kazanmak niyetiyle nefsine ve şeytana karşı cihad etmesi emredilir. (Ebu Davud, Cihad, 2)




ŞAFİ MEZHEBİNE GÖRE DAR’UL- HARBİN HÜKMÜ

Şafii ulemasından El-Buceyremi şöylediyor:
Dar'ul küfür'den murad; küffarın sulh ve cizye olmaksızın ve daha önce Dar'ul islam olmadan istilaları altında bulunan ülkedir. Bunun dışında kalan yerler ise darul islamdır."
(Haşiyetu Minhac / El-Buceyremi )

Şafii ulemasından Abdulkadir-ul Bağdadî şöyle diyor:
İslam davetçilerinin bir zorlama, bir tehlike ve cizye olmaksızın “davet-ul islamı” izhar ettikleri zımmiler kendi baskıları altına alamadıkları her dar, darul islamdır. Ama içerisindeki durumlar bu anlattıklarımızın zıddına iseler o zaman o belde darul küfürdür".
(Kitab-u Usuliddin / El-Bağdadi )

Yani içerisinde karşılaştıkları, zımmiler üzerinde islam ahkamlarını uygulanmaktan mahrum oldukları, ehl-i bidatın ehl-i sünneti kendi baskı ve kuvvetleri altına aldıkları her belde darul küfürdür.

Şafii ulemasından Er-Remeli'den sual edildi:
Endülüs memleketlerinden 'Aragonda' hıristiyan sultanın zimmeti altında müslümanlar yaşamaktadırlar. Onlardan aldığı arazi haracından başka, hükümdar ne mallara ne de nefislere yönelik bir zulumde bulunmuyor. Namaz kıldıkları camileri var, Ramadan'da oruç tutuyorlar, tasaddukta bulunuyor. Hıristiyanların eline esir düşenleri fidye vererek kurtarıyorlar. Açıkça ve gereği gibi islam hukukunu tatbik ediyor ve aynı şekilde şeriat esaslarını izhar ediyorlar. Dini fiillerinde hiçbir müdahaleye maruz değiller. Hutbelerde, bir şahsın adını belirtmeden, İslam sultanlarına dua ederek onları muzaffer ve kafir düşmanlarını helak etmesini Allah’tan diliyorlar. Buna rağmen, küfür diyarında ikametle günah işlemekten korkuyorlar. Böyle bir diyardan hicret etmeleri kendilerine vacib mi, değil mi?

Bu suale Er-Remeli şöyle cevap verdi :
Dinlerini izhara muktedir oldukları için bu müslümanların kendi ülkelerinden hicret etmeleri vacib değildir.
Çünkü Allahrasulu (s.a.v.)de, Osman (r.anh)'ı , Mekke’de dinini izhara muktedir olduğu için Hudeybiye sulhu sırasında oraya göndermişti. Bu müslümanların hicret etmeleri caiz değildir. Zira orada ikametleriyle başkalarının müslüman olması umulduğu gibi, orası da Daru'l islamdır, hicret ederlerse darul harb olur
(Fetava'r- Remeli / Er-Remeli)

Dikkat edilirse Er-Remeli'nin bu fetvasından anlaşıldığına göre Darul harb; açıkça ve gereği gibi İslam hukukunu tatbik eden müslümanların bulunmadığı her beldenin adıdır.

Şafii ulemasından İbn-u Hacer-il Heytemi şöyle diyor:
Bir kere bir darın Daru'l islam olduğuna hükmedildikten sonra, artık o dar mutlak olarak darul küfür olmaz
(Tuhfetul Muhtaç / İbnu Haceril Heytemi )

Yani Daru'l islam olan bir belde, daha sonraları kafirlerce istila edilse de, müslümanlar oradan gitseler de orası darul islamdır.

Şafii ulemasından İmam Nevevi şöyle diyor:

“Darul harb üç kısımdır:

1-Müslümanların meskun bulundukları yerler,

2-Müslümanların feth edip gayr-i muslim ahalisinin cizye karşılığında iskan ettikleri yerler,

3-Başlangıçta Müslümanların meskun bulundukları, fakat daha sonra gayr-i muslimlerin istila ve hakimiyetleri altına geçen yerlerdir.

Ancak ben bazı muteahhirin şunu zikrettiklerini gördüm: Şayet (Bu üçüncü kısımda) zikredilenin içerisinde müslümanlar (Ahkam-ı şeriatle hümetmekten) men olunmuyorlarsa orası Daru'l İslam’dır. Yok müslümanlar (Kafirlerin istila ve hakimiyetleri altına giren yerlerde ahkam-ı şeriatle hükmetmekten) men olunuyorlarsa, o zaman o belde Daru'l küfürdür.
(Ravdatu't talibin / İmam Nevevi)

İmam Nevevi’nin yukarıdaki açıklamasına yine Şafii'lerden Es-Subkî şöyle cevap veriyor:
(İmam Nevevi’nin başlangıçta müslümanların meskun bulundukları, fakat daha sonra gayr-i muslimlerin istila ve hakimiyeti altına girip içerisinde müslümanların şeriat ahkamıyla hükmetmekten men olundukları beldenin) Daru'l küfür olduğunu söylemek sahihtir. Ancak bu belde sureten Daru'l küfürdür. Hükmen Daru'l küfür değildir.”
(Tuhfetul Muhtaç / İbnu Haceril Heytemi )


Görüldüğü gibi şafii uleması ; bir zamanlar müslümanların meskeni ve toprağı iken, daha sonra kafir mustevlilerin istila edip içerisinde ahkam-ı şirki tatbik ettikleri, şeriatın ahkamıyla hükmetmek isteyen müslümanların şiddetle men olundukları, zindanlara şeriatın tatbikatını istemekten ötürü atılıp işkence gördükleri, tağutların ilke ve inkılaplarına tabi olmaya zorlandıkları beldeler hükmen değil, sureten Daru'l Küfür'dürler demektedir .

Şunu da unutmayalım ki; Şafii'lere göre Daru'l İslam olan beldeler, kafir mustevlilerin istilaları ve zulumleri neticesinde, sureten Daru'l harb'e dönüşürler. İmam Şafii, aşırı aşlık, zarurat, başka bir yiyecek olmadığından telef olma durumunda kafir bir kişinin etini yemeyi meşru görür.

"Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar da gafillerin ta kendileridir. " (A'raf 179)

Bunun sebebi Kafirlerin, hayvanlar gibi, hatta daha aşağıda olması sebebiyle, hayvan yeniyorsa, zarurat durumunda kafir insanın yenmesinin de helal görmektedir.


Buradan yola çıakarak, hayvandan gibi hatta daha aşağı seviyede olan "Kafirlerin, İslamın hukum sürdüğü bir memleketi işgal etmesi sonucunda, orada mukim olan muslumanların, gerek orada mukim olmaya devam etmesi, gerek başka bir yere hicret etmesi durumunda İslam memleketinin Dar'ul Harb'e dönüşmesi diye bir şey düşünülemez!
Bundaki kasıt, kafirin adam yerine konmaması, aşağılanması, onların zamanında İslam beldesi olmuş bir diyarın, kafirlerin aşağılık olmalarından dolayı, Darû'l Harbe dönüşmez" buyurmaktadır. Bununla birlikte mu'minlerin tekrar o diyarı Kafirlerin elinden alarak, hukmen de Daru'l İslam'a çevirmek için cihad etmeleri "farz-ı ayn"dır
" diyerek daha da bir kati'yet getirmektedir.


Bilindiği gibi Mekke’de fetihten önce şirk hükümleri uygulanmakta idi. Mekke’den Medine’ye hicret etmeye gücü yetmeyen mustazaflar Mekke de ikamet ediyorlardı. İçerisinde müslümanların bulundukları fakat inançlarından ötürü işkence gördükleri, tevhid akidesi yerine şirk ahkamlarının kuvvet ve kontrolü altında bulunan Mekke beldesi hakkında İmam Şafii şöyle diyor: “Mekke bir Daru'ş- Şirk'dir
(El-Umm / İmam Şafii)

Dikkat edilirse İmam Şafii de, İslam’ın kuvvet ve idaresi altında bulunmayan, şirk ahkamlarının tatbikatına sahne olan ve şirk kanunlarını kabul etmeyen muminlerin, işkence gördükleri tüm beldeler tıpkı Mekke misali gibi birer Daru'l Harb'dirler demektedir.

DAR’UL-HARB VE DAR’UL- İSLAM
https://www.islam-tr.org/konu/dar’ul-harb-ve-dar’ul-islam-kitap.7235/
 
A Çevrimdışı

Abu Jafar

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Daha fazla Delil veya Alimlerin sözleri varsa, verin.

Jazakumullahu khairan. Cok yardim ettiniz.
 
Üst Ana Sayfa Alt