A
Çevrimdışı
Kur`an-ı Kerimde Yahudilerin isyan ve azgınlıkları anlatılırken sosyolojik anlamda dikkati çeken birçok konuya rastlıyorsunuz.
Kölelik zihniyetini içselleştirmiş Yahudi toplumunun kölecilere benzemek için her yolu takip ettiklerini, dini ritüellerde bile efendilerine uymaya çalıştıklarını öğreniriz. Buzağı ile ilgili kıssa konuyu özetliyor aslında.
Toplumu batılı bir formata çekmek için çalışan bölgemizin ideolojik grupları da benzer bir yolu takip ediyorlar. Önümde iki haber var. Biri Marksist Pkk’nin resmi yayın organı gibi yayın yapan bir ajanstan.
Provakatif yayınları ile dikkati çeken ajansın haberi “Bağımsız blokun Diyarbakır mitingi” başlığını taşıyordu. Haberde her zamanki manipüle edici ifadelere rastlamak bizi şaşırtmadı; ama şu cümleler yine de dikkat çekiciydi: “Miting, demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirenler anısına yapılan saygı duruşu ile başladı.”
Kullanılan dile dikkatinizi çekmek istiyorum. “Demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirenler” ne demek? Amaç Türkiye demokrasisinin yerleşmesi ise her zaman demokrasiye karşıt güçlerin merkezi olmuş olan CHP ile bu dirsek temasının anlamı ne? Demokrasi, marksizmin neresinde kendine yer buluyor?
Soruları artırabiliriz; ama bu kadar yeter sanırım.
Bir de Müslümanlardan “Demokrasi mücadelesinde hayatını kaybetmiş Marksistler için Fatiha isteyenlerin” acınacak hallerine değinelim. Öyle ya son derece laik, son derece seküler bir yapıya payanda olmanın ağırlığını, geçmişi unutarak/unutturarak geçiştirmeye çalışanlara sormak lazım. Kemalizmin “Saygı duruşu” ritüelini birebir kopyalamanın izahını nasıl yapıyorsunuz? Kölecilerin dinini taklit etme hastalığının sonucu olmasın sakın.
Bir de Kürtçe ezan meselesi var. Önce kabul edip sonra reddetti BDP il başkanı. Basının konuyu çarpıttığını iddia etti. Ses kaydı ortada aslında.
Diyelim ki basın gerçekten konuyu çarpıttı, peki hâlihazırdaki cehalete nasıl bir çözüm getireceğiz? Ezanla namazla hiç işi olmamış kişilerin saptırma, dejenere etme potansiyelini içinde barındıran projelerini nasıl cahilce savunduklarını görüyor musunuz? “Bizim Kürtçe ezan diye bir programımız yok” diyor yetkili. “Böyle bir Kemalist zihniyetle işimiz yok” demiyor.
Aslında mesele tam da Altan Tan’ın “Tencere ve kapak” meselesidir. Şimdi klasik Demirel mantığı ile “Dün dündür” diyor; ama bakın Milletvekili adayı olmadan önce neler söylüyordu Altan Tan:
“Şimdi bugün bölgedeki siyasi yapıyı bir düdüklü tencere gibi düşünmek gerekiyor. Tencerenin kapağı Marksist ve Alevi çizgidedir. (...) Çoğu Stalinist bir anlayıştan geliyor. Tencerenin kendisi ise Sünni, Şafi ve Nakşibendi’dir. Dolayısıyla bugün tencereyle kapak arasında bir uyum sorunu var.”
Uyum sorununu halletmiş Altan Tan. İmralı’dan icazet alınca kapağı boyatıp tencere gibi sunma mücadelesine girişmiş durumda. Milletvekilliğine kadar mı sürecek bu üslup, yoksa devam edecek mi, göreceğiz.
Kemalizmin Kürtçesi ile Kürt sorunu halledilmeye çalışılıyor. Atatürk heykellerine Apo posterleri asılıyor, saygı duruşları tertip ediliyor, Kürtçe ibadetten söz ediliyor. BDP-CHP-MHP aynı çizgiye geliyor bu konuda. (Bu arada Kürtçe hutbe ve vaazı eleştirmiyor, aksine bunların tabii şeyler olduğunu, doğal bir hak olduğunu düşünüyoruz.)
Ama ortada bir sorun daha var. Kemalizmin Türkçesinden kim hayır gördü ki, Kürtçesinden birileri hayır görsün. Türkçe Ezanın meydana getirdiği algıdır ki, CHP bir türlü iktidar olamıyor. Eski DGM savcısı Nusret Demiral’ın “Türkçe ezan” çıkışı MHP’nin baraj altında kalmasına sebep olmuştu. BDP’nin böyle bir projesi yoksa da bu algıdan zarar görecektir.
Kapak, tencereyi dönüştürmeye çalışıyor partinin talimatıyla. Sivil Cuma adı altında Kürd halkını mescidlerden uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Asimilasyoncu ve inkarcı sisteme karşı çıkma iddiasıyla hazırlanan proje Kemalizmin Kürtçesinden başka bir şey değil. Birileri makam ve mevki için buna payanda olmakta bir beis görmüyor.
(Doğruhaber)
Kölelik zihniyetini içselleştirmiş Yahudi toplumunun kölecilere benzemek için her yolu takip ettiklerini, dini ritüellerde bile efendilerine uymaya çalıştıklarını öğreniriz. Buzağı ile ilgili kıssa konuyu özetliyor aslında.
Toplumu batılı bir formata çekmek için çalışan bölgemizin ideolojik grupları da benzer bir yolu takip ediyorlar. Önümde iki haber var. Biri Marksist Pkk’nin resmi yayın organı gibi yayın yapan bir ajanstan.
Provakatif yayınları ile dikkati çeken ajansın haberi “Bağımsız blokun Diyarbakır mitingi” başlığını taşıyordu. Haberde her zamanki manipüle edici ifadelere rastlamak bizi şaşırtmadı; ama şu cümleler yine de dikkat çekiciydi: “Miting, demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirenler anısına yapılan saygı duruşu ile başladı.”
Kullanılan dile dikkatinizi çekmek istiyorum. “Demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirenler” ne demek? Amaç Türkiye demokrasisinin yerleşmesi ise her zaman demokrasiye karşıt güçlerin merkezi olmuş olan CHP ile bu dirsek temasının anlamı ne? Demokrasi, marksizmin neresinde kendine yer buluyor?
Soruları artırabiliriz; ama bu kadar yeter sanırım.
Bir de Müslümanlardan “Demokrasi mücadelesinde hayatını kaybetmiş Marksistler için Fatiha isteyenlerin” acınacak hallerine değinelim. Öyle ya son derece laik, son derece seküler bir yapıya payanda olmanın ağırlığını, geçmişi unutarak/unutturarak geçiştirmeye çalışanlara sormak lazım. Kemalizmin “Saygı duruşu” ritüelini birebir kopyalamanın izahını nasıl yapıyorsunuz? Kölecilerin dinini taklit etme hastalığının sonucu olmasın sakın.
Bir de Kürtçe ezan meselesi var. Önce kabul edip sonra reddetti BDP il başkanı. Basının konuyu çarpıttığını iddia etti. Ses kaydı ortada aslında.
Diyelim ki basın gerçekten konuyu çarpıttı, peki hâlihazırdaki cehalete nasıl bir çözüm getireceğiz? Ezanla namazla hiç işi olmamış kişilerin saptırma, dejenere etme potansiyelini içinde barındıran projelerini nasıl cahilce savunduklarını görüyor musunuz? “Bizim Kürtçe ezan diye bir programımız yok” diyor yetkili. “Böyle bir Kemalist zihniyetle işimiz yok” demiyor.
Aslında mesele tam da Altan Tan’ın “Tencere ve kapak” meselesidir. Şimdi klasik Demirel mantığı ile “Dün dündür” diyor; ama bakın Milletvekili adayı olmadan önce neler söylüyordu Altan Tan:
“Şimdi bugün bölgedeki siyasi yapıyı bir düdüklü tencere gibi düşünmek gerekiyor. Tencerenin kapağı Marksist ve Alevi çizgidedir. (...) Çoğu Stalinist bir anlayıştan geliyor. Tencerenin kendisi ise Sünni, Şafi ve Nakşibendi’dir. Dolayısıyla bugün tencereyle kapak arasında bir uyum sorunu var.”
Uyum sorununu halletmiş Altan Tan. İmralı’dan icazet alınca kapağı boyatıp tencere gibi sunma mücadelesine girişmiş durumda. Milletvekilliğine kadar mı sürecek bu üslup, yoksa devam edecek mi, göreceğiz.
Kemalizmin Kürtçesi ile Kürt sorunu halledilmeye çalışılıyor. Atatürk heykellerine Apo posterleri asılıyor, saygı duruşları tertip ediliyor, Kürtçe ibadetten söz ediliyor. BDP-CHP-MHP aynı çizgiye geliyor bu konuda. (Bu arada Kürtçe hutbe ve vaazı eleştirmiyor, aksine bunların tabii şeyler olduğunu, doğal bir hak olduğunu düşünüyoruz.)
Ama ortada bir sorun daha var. Kemalizmin Türkçesinden kim hayır gördü ki, Kürtçesinden birileri hayır görsün. Türkçe Ezanın meydana getirdiği algıdır ki, CHP bir türlü iktidar olamıyor. Eski DGM savcısı Nusret Demiral’ın “Türkçe ezan” çıkışı MHP’nin baraj altında kalmasına sebep olmuştu. BDP’nin böyle bir projesi yoksa da bu algıdan zarar görecektir.
Kapak, tencereyi dönüştürmeye çalışıyor partinin talimatıyla. Sivil Cuma adı altında Kürd halkını mescidlerden uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Asimilasyoncu ve inkarcı sisteme karşı çıkma iddiasıyla hazırlanan proje Kemalizmin Kürtçesinden başka bir şey değil. Birileri makam ve mevki için buna payanda olmakta bir beis görmüyor.
(Doğruhaber)