Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Haber Islamcı Muhalefetin Cemal Maruf Ve Hazm Hareketiyle Savaşı Ne Anlam Ifade Ediyor?

A Çevrimdışı

azzam

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Haber Merkezi/İncanews

Emre ÜNAL[1]

Özet:

Makalemizin ana konusu İslamcı muhalefet ile kendisini ılımlı olarak gösteren ABD menşeli hareketler arasındaki savaşı anlamak ve incelemektir. Ilımlı yapıların daha güçlenemeden siyaset dışına itilmesi Suriye'nin geleceği için önemlidir. Çünkü bu hareketlerin savaşmaktan ziyade ellerinde ki bölgeleri sadece tutmakla yetinip, Esad'in devrilmemesi için batının istediği şekilde faaliyet gösterdikleri anlaşılmış ve bu hareketlere yapılan operasyonlar sonucunda gerçek iyice ortaya çıkmıştır. Gerek batıdan aldıkları silahların karşılığında verdikleri sözler gerekse de kuşattıkları hiç bir üsse karşı gerçek bir operasyon yapılmaması bizi bu gerçeğe doğru yakınlaştırmıştır. Nusret cephesi, Ahraruş-şam ve Cunduş-şam hareketlerinin liderlerine karşı gerçekleştirdikleri saldırılar ve yaptıkları kışkırtmalar hep bu anlayıştan kaynaklanmaktadır. Her seferinde sabredilmiş ve aracılar yoluyla mahkeme yoluna gidilmesi için anlaşılmış olsa da ılımlı yapılar batıdan aldıkları emirleri gerçekleştirmek için rahat durmaya niyetli değillerdi. Suriye içinde ki çoğu muhalif grubun, tasfiye edilmesine onay verdikleri bu batı yanlısı hareketler Suriye devriminin önünde ki en büyük engeldir. Cemal marufun İdlib'ten temizlenmesi ve Türkiye'ye kaçması sonucunda Vadi ed-deyf ve Hamidiye üslerinden gelen zafer haberleri, Hazm hareketinin Halep'ten tasfiye edilmesi sonrasında Leramon ve Handerat bölgesinden gelen zafer haberleri hep bu meselelerle alakalıdır. Muhalif grupların verdikleri tepkiler ise Nusra'yı ve İslamcı yapıları aklar niteliktedir. Hazm hareketinin savaş içerisinde bağlandığını açıkladığı Şam cephesi dahi Hazm hareketine mahkeme yolunu göstermiştir. Hazm'ın ve Cemal marufun bölgelerinde meydana gelen adam kaçırma ve hırsızlık gibi olayların çokluğundan bahsetmek gerekir ki hemen hemen her grubun bildiği bir gerçektir. Sonuç batının son umudu olan ılımlı SDC ve Hazm hareketinin Halep'te ve İdlib'te olan etkinlikleri en alt düzeye inmiştir.

Anahtar kelimeler: Nusret cephesi, Hazm hareketi, Cemal maruf, Şam cephesi, Ahraruş-Şam

Giriş:
Geçtiğimiz aylarda batı destekçisi Cemal Maruf ile Nusret cephesi arasında başlayan ve Cemal Maruf'un Suriye'den ayrılıp Türkiye'ye gelmesiyle sona eren, kısa bir süre sonraki süreç içerisinde ise Hazm hareketiyle meydana gelen ve Etarib'in alınması ve Hareketi Hazm'ın kendini feshetmesiyle biten bir süreç Suriye içinde ki direnişi etkileyen en önemli olaylardan biridir. ABD'nin bölgede oluşturmaya çalıştığı ılımlı yapılar halktan alamadıkları desteği batıdan bekledikleri sürece de sanırım bu döngü bole devam edecektir. Direnişin İslamcılar elinde toplanmaya başlamasıyla, batının gizliden desteklediği Esad yönetiminin artık ''şeriat geliyor Esad kalsın'' projesine döndürülmeye çalışıldığı bir döneme girmekteyiz. Eğit donat da eğitecek grup ta kalmadığını göre TC ile ABD arasında eğit donat macerası da daha çetrefilli bir hale girmiştir. Hazm ile Nusra arasında meydana gelen çatışmalara diğer muhalif grupların karışmaması ve mahkeme yoluyla Nusret cephesine destek çıkması direnişin çok ta bölünmediği ve bir olmaya doğru gittiğinin açık göstergesidir. Bu çalışmamızda suriye direnişini baştan başa ele almayacak sadece grupları tanıtacak, muhaliflerin diğer ideolojilerle ilişkisini inceleyecek ve batı destekçisi olan gruplarla İslami yapıların Suriye direnişinde ki savaşını ele alacağız. Makalemize başlarken, İslamcı muhalefetin etkinliğini anlamak için bunları tanıma yoluna gidilmiştir. Gerçek güçlerini bilmek ve ona göre oluşan dengeleri anlayabilmek gerekir ki Nusret cephesi, Şam cephesi ve Ensarud-din cephesi Suriye içinde ki muhalefetin büyük bir kısmına tekabül etmektedir. Bu gruplar hakkında yapılan araştırmalar sırasında adaletli ve tarafsız olunmaya dikkat edilmiş, varsayımlarımızı delillendirmeye ve boşluk bırakmamaya özen gösterilmiştir.

Suriye içindeki muhalif gruplar
Türklerin Suriye içindeki halkın ketibelerle başlayan direnişi, grupların birer birer birleşmesiyle şuanda 10 binleri ifade eden ordular noktasına gelinmiştir. Manav, kasap, tüccar vs halkın av tüfekleriyle başlayan bir direnişini ele aldığımızda bu halk hareketinin Esad'a çok ağır darbeler vurması ve bu denli büyük gruplar oluşturması da dikkat çekici diğer bir noktadır. Hemen hemen her çevrenin neden Suriye'de gruplar bu kadar bölünmüştür lafı ise bölgenin dinamiklerini bilmemekten kaynaklanmaktadır. 1982 yılında yaşanan hama katliamından sonra halkı örgütleyecek hiç bir liderin bulunmayışı, ileri atılanların ise ya öldürüldüğü ya zindanlarda çürüdükleri yada ülke dışına kaçmak zorunda kaldıkları herkes tarafından bilinen bir gerçektir.[2] Rusya'nın silahlarıyla ve siyasi olarak desteğiyle, İran'ın generalleriyle savaştığı, Hizbullah'ın direniş safsatalarıyla Sünni halka karşı cihad ilan ettiği, Afganistan'dan Şii Hazaraların getirtilip milis olarak savaştırıldığı bir ortamda, batının İslami direnişin kazanmaması için türlü türlü planlarını mükemmel medyalarıyla insanlara sunduğu bir ortamda, muhaliflerin 10 binleri bulan ordularıyla aslında büyük bir başarı sağladıkları kesindir. Operasyonların birleştirilmesiyle başlayan süreç cephelerin birleştirilmesiyle devam etmektedir. Cephetun-Nusra, Şam cephesi ve Ensarud-din adlı başta Halep'te oluşturulan muhalif güçler yüz bine yakın savaşçıyı barındırmaktadır. Şam cephesi içindeki en büyük güç olan Ahraruş-Şam'ın Nusret Cephesi ile beraber yaptıkları operasyonlar ve Ensarud-din cephesinin her iki grup önünde verdiği binlerce şehit muhalifliği birleştirecek bir olgu değil midir?
Direniş gruplarına geçmeden önce şunu belirtmek gerekir ki amacımız muhalifler hakkında salt genel bilgiler vermek değildir. Cephelerin özel durumlarına açıklık getirmektir. Biz direnişin lideri kimdir? Şu cephenin başında kim vardır dan ziyade, bunları söylemekle birlikte, örgütlerin hareketlerini akide, menheç ve hareket tarzlarını yorumlamak niyetindeyiz.

Nusret cephesi
Muhammed Cevlani liderliğinde ki Nusret cephesinin 2011 senesinde 6 arkadaşıyla birlikte Irak'tan Suriye'ye geçtikleri, Cephe'yi orda kurdukları bizzat el cezirenin Cevlani ile yaptığı röportajda bulunmaktadır.[3] Kısa bir sure içerisinde Şam banliyölerinde ve Halep'te ki operasyonlarda en on safta yer alması ile birlikte, halk tabanına inecek politikalar gerçekleştirmesi ve cihaddan taviz vermeyecek tutumuyla Suriye muhalefetinin en önemli unsuru olmaya başarmıştır. Gerek İŞİD ile ayrışmasında meydana gelen tutumlar gerekse de ılımlı yapılarla olan savası Suriye içinde ki gruplar tarafından saygı duyulmasına neden olmuştur. Bugün Suriye de en önemli örgüt yada cephe kimdir diye halka sorsanız ya Nusret diyecektir yada İslami Cephe diyecektir. Nusret demeyenler ise hemen ardından Nusra'ya saygı duyduklarını belirteceklerdir.
El kaide'nin Suriye kolunu temsil eden Nusret cephesinin kaidenin diğer kollarıyla farklılıkları bulunmaktadır. Akide bazında farklılık olmasa da diğer gruplarla ilişkisi bakımından bir fark olduğunu söyleyebiliriz. Suriye'de ki yapının diğer muhalif gruplarla işbirliğine gitmesi ve onlar üzerinde tahakküm kurmama üzerine sürdürdüğü politika önemlidir. Gerek ırak el kaidesi zamanında gerekse de el kaidenin faaliyet gösterdiği diğer cephelerde (Afganistan hariç) savasın tek elde toplanması için kaidenin biatlar aldığı diğer yapıları kendi etrafında toplamaya çalıştığı cemaatler tarafından dillendirilmiştir.[4] Nusra'nın Suriye de buna benzer hareketlerden kaçındığı ise direnişçiler tarafından övgü ile bahsedilmektedir. Nusra'nın Cemal Maruf ve hazm ile olan savaşını ise buna katmamak lazım zira bu bir tahakküm değil ABD'nin bölgede çıkarmaya çalıştığı fitneye karsı bir dur operasyonudur. Diğer bölümlerde buna daha ayrıntılı bir şekilde değineceğiz.
Nusret cephesinin faaliyet gösterdiği bölgeler ağırlıklı olarak Halep, İdlib, lazkiye ve güney cephesinde ki Deraa ve Kuneytra bölgeleridir. Hama, Humus ve Şam bölgelerinde de çatışmalara katılsa da lider değil destek mahiyetindedir. Nusret cephesi özellikle İŞİD ile meydana gelen ayrışmadan sonra çatışmadan kaçınmak için Rakka ve Deyr ez-zor'dan çekilmiş Halep, İdlib ve Deraa da faaliyetlerini yoğunlaştırmıştır. Halep'te çatışmaların aktörlerinden biridir. Şeyh Neccar sanayi bölgesi, Halep cezaevi, Leyramon, Handerat, Nubul-Zehra bölgelerinde rejime ağır darbeler vurmaktadır. Kısa bir sure önce Leyramon hava istihbarat üssüne Ceyşul Muhacirun vel-Ensar ile birlikte 6 ay yapılan tünel kazısı sonrasında 4 ton patlayıcı konulması ile üs yerle bir edilmiş ve Irak, Lübnan ve Afganistan'da ki Şii Hazaraların da aralarında bulunduğu 100 den fazla Şii milis öldürülmüştür. Handerat köyünü de İslami Cephe ve diğer örgütlerle ele geçirmişleridir.[5] Halep operasyon odası ve Halep şeriat mahkemeleriyle birlikte hareket eden Cephetun Nusra Halep'te güçlü bir aktördür. İdlib bölgesinden bahsedersek Ahraruş-Şam ile gerçekleştirdikleri Vadi ed-deyf ve Hamidiye üssü saldırılarıyla İdlib şehrinin büyük bolumu ele geçirilmiştir. Ebuz-zuhur havaalanı ve Nubul-Zehra'ya giden noktada operasyonlar devam etmektedir. Maaret el Numan ve Han Seyhun bölgelerinde ki çatışmalarla birlikte, Hama-Halep karayolunu diğer muhalif gruplarla birlikte rejimden temizleyip açmak için çalışmaktadırlar
Güney cephesinde ÖSO yapılarıyla ve bir sure öncesine kadar İŞİD ile beraber operasyon düzenlemekteydi. İŞİD'in Kalamun emiri olan Ebu Usame el Banyasi ile Muhammed Cevlani'nin daha öncesinde birlikteliği bulunmasından ötürü güney cephesinde ilk başlarda fitne etkili olmamış ve başarı sahaya da yayılmıştı. Ebu Usame el Banyasi'nin Nusret cephesini tekfir etmemesi sonucunda Banyasi infaz edilmiş ve Banyasi'nin yüzden fazla adamı İŞİD'den ayrılmıştır.[6] İŞİD'in zalimce tutumundan dolayı özellikle de deyr ez-zor bölgesinden kaçan muhalifler güney cephesi olan Kuneytra, Deraa ve geçit özelliği olan Humus şehirlerinde ki direnişi güçlendirmiştir. Bu noktada Musanna İslami hareketinin Deraa'da ki faaliyetleri önemlidir. Güney cephesi muhaliflerin arasında ki fitnenin daha az olduğu bir bölgedir.[7] İŞİD'in Kuneytra, Kalamun bölgesine girmek istemesi ile bölgede çatışmalar tekrar başlamıştır. Özellikle Kalamun bölgesi güney cephesi için önemlidir. Hizbullah milislerine karşı Kalamun ve Lübnan'ın arsal bölgelerinde savaşan Nusret cephesi, Hizbullah'ın bir çok noktada belini kırmıştır. Büyük bir hevesle Şam Seyyide Zeyneb türbesini korumak için Suriye savasına taraf olan Hizbullah şimdi savaştan kaçmanın yollarını aramaktadır. Abdullah Azzam tugaylarıyla, savaşın Lübnan tarafına taşınması ile savaş çok boyutlu ve çok taraflı bir hale gelmiştir.[8] Şeyh Miskin bölgesinin rejimden alınması ve İzra'ya doğru yol alınmasıyla[9] güney cephesi daha da güçlenmiş ve Şam yönetimini güney noktasından sıkıştırmış bulunmaktadır.
Batı cephesi olan Lazkiye bölgesinde çatışmalar yoğun bir halde devam etmektedir. Muhaliflerin bu bölgede yalnız kalması sonucunda bölgeler bir oyana bir buyana el değiştiriyor. Ermeni Keseb bölgesinde hala devam eden çatışmalar bu ayın başından itibaren yoğun bir şekilde Türkmen bölgelerine doğru yayılmıştır. Durin ve Cebeli Ekrad bölgelerinde yoğun hava bombardımanı mevcuttur.[10] Keseb'te ermeni katliamı yapıldığını söyleyen ermeni medyası Cebeli Ekrad ve Durin'de ki Türkmen katliamını görmezden gelmektedir.[11] Rejimin ağır bombardımanına maruz kalan Türkmen dağlarında ki Türkmenler nedense Türk bürokrasisi tarafından medyaya pekte yansıtılmamıştır. Irk ise ırk, din ise din, dil ise dil. Her konuda Türklerle bağı bulunan Türkmen grupları neden Türkiye siyasetine dahil olamamaktadır? Ensarud-din Çeçen-terörist, Nusra el Kaide peki ya Türkmenler? Bu bence Türk halkı ve medyası tarafından tekrar tekrar düşünülüp çokça üzerinde durulması gereken bir konudur.
İŞİD ile Cephetun Nusra'nın kısa bir şekilde incelemek istersek akide yapısının ve savaş mantığının birbirinden çok farklı olduğunu görürüz. Eğer farklılıkları görürsek İŞİD ile Nusra birleşiyormuş diye medyada çıkan haberlerinde mantıksal olarak hatalı olduğunu bir şekilde anlamış oluruz. Zira bu örgütün içinde olan bir kavga dan ziyade geldiği nokta itibariyle din ve cihad konusunda ki anlayışlarından ibarettir. Hem Abbotabad mektuplarında[12] hem de Azzam Amriki tarafından el kaide merkez karargahına gönderilen nasihatlerden[13] sonra biz biliyoruz ki İŞİD harici mantığını 2011 Suriye direnişinde ki ayrışmalardan değil daha önce ırak işgali sırasında edinmiştir. Gerek Ensarul İslamın el Kaide merkez karargahına gönderilen mektuplarından gerekse de ırak merkezli Ceyşul Mucahidun'un yaptığı açıklamalardan da[14] bilmekteyiz. Kendisinin dışındaki her örgüt ve hareketi dışlayan ve mürtedlikle itham eden bir yapı nasıl olmuştu da bir anda ortaya çıkmıştı tabi bunu da sormak gerekir. Tüm bunların hepsi bir araştırma konusunu oluşturmaktadır. Sadece cevap vermek gerekirse ümmet her zaman tevhidin birlenmesinden ve birleşmesinden yana idi. Irak halkının ve Sünni direnişçilerin ABD karsısındaki savaşları sırasında bir takım ılımlı yapıların yaptıkları gibi direnişçileri terörist ilan edecek yada haricilik yada hatalarla dışlayacak değildik. Sünni aşiretlerin çoğunun meşhur felluce direnişinde ırak el kaidesiyle birlikte savaşması ve ümmetin ne pahasına olursa olsun desteklemiş olması onları yanlıştan müstağni kılmaz. Ama bugün Nusret cephesi başta olmakla birlikte hepsini mürtedlikle suçlamaları bizim için kabul edilebilir yada ertelenebilir bir şey değildir.

Şam cephesi
Ahraruş-Şam, Ceyşul-İslam, Sukuruş-Şam, Tevhid Tugayı, Ensaruş-Şam, liva el Hakk Tugayları ve Kürt İslami birlikleri İslami cepheyi kurulmuştur. Daha sonra İslami cephe, Asala ve Tenmiyye, Ceyşul Mücahidun ve Nurettin Zengi Tugayları tarafından Şam cephesi oluşturulmuştur.[15] Tepe bir örgüt olarak Suriye'nin içinde bulunan en büyük oluşumdur. Şam cephesi bu grupların sadece Halep ile olan kollarında emir kademe olarak en üst noktadadır.
Mesela Ahraruş-Şam (Ebu Cabir) İdlip ve Halep bölgelerinde kendine münhasır operasyon yapmaktadır. İslami cephe (Zehran Alluş) Şam Cobar bölgesinde, Tevhid Tugayı Halep'te, Sukuruş-Şam Deraa'da etkindir. Hepsinin ağırlıklı olduğu ve mücadele ettiği bir cephe vardır. Ahraruş-Şam İdlip'te etkinken onun üst yapılanması İslami cephe Şam ağırlıklıdır ve Şam ile İdlip arasında bir bağlantı bulunmamakta koskocaman humus ve hama vardır. Direnişin dağınık, cephelerin emir komuta merkezlerinin karışık olmasının sebebi de budur. Savaş kuzey ve güney olarak devam etmektedir. Cephelerin bu gibi oluşumlara gitmesinin sebebi ise bölünmeleri engellemek ve direnişi bir arada tutmaktır. Birleşmeler ilerleyen safhalarda zaten meydana gelecektir ama şuan daha çok koalisyon tarzı gibi bir eylem planı uygulanmaktadır. Koalisyon bir çok devleti yada örgütü belli bir hedef uğrunda bir araya getirir ve saldırıları ortaklaşa meydana getirmelerine vesile olur. Her örgütün yada devletin bir lideri varken koalisyonunda bir emir komuta zinciri vardı.
Şam cephesinin en önemli unsuru kuskusuz 7 tane İslami yapının oluşturduğu İslami Cephe'dir. İslami cephenin şura lideri Sukuruş-Şam'dan Ebu İsa, siyasi ofis lideri Ahraruş-Şam'dan Ebu Cabir, askeri harekat şefi Ceyşul İslam'dan Zehran Alluş, şura yardımcısı Tevhid tugayından Ebu Zeydan, sekreteri ise liva-ül Hakk'tan Ebu Ratıb'dır.[16] Her bir cephe kendi operasyon düzenlemekte ve kendi örgütlerinde farklı yapılanmaları bulunmaktadır. Şam cephesi olarak ta Halep'te birleşmekte, Halep operasyon odasıyla birlikte faaliyet gerçekleştirmektedir. Koalisyon tarzı birleşmeler zinciri mevcuttur.
İslami cephe özellikle İŞİD ile olan savasında başını çekmektedir. İŞİD'in İslami cephe liderlerinden Ebu Halid es-Suri'yi suikastla öldürmesi sonucunda çatışmalar Halep, Humus ve Şam'da başlamış ve Şam Cobar'dan İŞİD'in çıkartılması ile çatışmalar kuzey bölgesine yoğunlaşmıştır. İslami cephe özellikle Humus ve Şam bölgesinden İŞİD'i çıkarmak için yoğun çaba sarf etmiştir. İŞİD'in İslami cephe ve Ahraruş-Şam'ın askerlerini kafir olarak görmesi ve kanını helal sayması Suriye içinde çıkan fitnenin ana sebeplerinden biridir. İŞİD'in Nusret cephesine yaptığı eleştirilerden biride Nusret'in Ahraruş-Şam ile birlikte operasyon yapmasıdır. Çünkü İŞİD'e göre Ahrar batının ve ABD'nin bölgede ki uşaklarıdır. Hazm ve Cemal maruf dururken izzetli ve vakarlı bir duruştan başka birşey yapmayan Ahrar'a yapılan bu eleştiriler tamamen yersizdir. Ahrar'ın şehid lideri Hasan Abbud (Ebu Abdullah Hamavi) tarafından yapılan açıklamada, İslam devletinden başka bir isteklerinin olmadığını belirtmiştir. İŞİD ile bir çatışmaya girmek istemediğini defalarca belirtmesine rağmen Halid es-Suri'nin öldürülmesi çatışmaların tam anlamıyla başlamasına sebep olmuştur.
İslami cephe İŞİD'i bitirmek için Ali bin ebu Talib adlı özel birlik dahi kurmuştur. İŞİD için kurulan yada sadece İŞİD'e karşı savaşan yapılar mevcuttur. İslami cephenin kurduğu ali bin ebu Talip birliği, muhalif İslam ordusuna bağlı Hayzum özel timi, Asala ve Tenmiyye'nin kurduğu beyaz kefenliler, Deyr ez-Zor'un çöllerinden gelen aşiretlerin oluşturduğu Deyr ez-Zorun aslanları. Bu yapılar suikastçı tarzında hareket etmekte ve tam olarak kim oldukları bilinmemektedir. Kuzeyde YPG ile birlikte hareket eden liva suvar rakka ve usudul furat ise daha önceden rejim karşıtı olup şimdi ise sadece İŞİD'e yoğunlaşan hareketlerdir..
Şam cephesinin ana unsuru olan İslami cephenin direnişin ana merkezini ve savaşçı potansiyelini düşünürsek muhaliflerin birleşmek için çokta yakınlaştıklarını görürüz. Özellikle Ahraruş-Şam'ın ve Nusra'nın İdlib Vadi ed-deyf ve Hamidiye üssü operasyonlarını beraber düzenledikleri ve çoğu operasyonu beraber yaptıklarını düşündükten sonra, düşünce ve fikir olarak diğer İslamcı gruplardan bir farkı olmayan Ahraruş-Şam hareketi, ayırmaya ve tanımlamaya çalıştığımız muhaliflerin en önemli parçalarından birisidir. Ahraruş-Şam ve Sukuruş-Şam'ın yakın zamanda tamamen birleşecekleri haberleri ise duyulmaya başlanmıştır.

Ensarud-Din
Çoğunluğunu çeçen ve kafkasyalı savaşçıların oluşturduğu Ceyşul Muhacirun vel Ensar'ın üzerine bina edilen bir harekettir. Fecruş-Şam, Hareketuş-Şam vel İslam, Ketibetül hadra ve Ceyşul Muhacirun vel Ensar birleşmesiyle oluşan Ensarud-din hareketi Suriye içinde savaşın en etkin gruplarından biridir.[17]
Ensarud-din hareketi denilince akla hemen Ceysul Muhacirun vel Ensar gelmektedir. Zira hareketin büyük bir kısmını Ceysul muhacirun oluşturmaktadır. Kafkasya İslam Emirliği lideri Ali ebu Muhammed'e bağlı olan Cephe Suriye savaşına Kafkasya'dan katılmaktadır. Özellikle Halep ve Lazkiye bölgelerinde ki çatışmalarda etkili operasyonları yürütmektedir. Ensaruddin hareketi Leyramun hava ussunun altına 6 ay tünel kazmış ve 4 ton patlayıcı kullanmış, patlama Halep'te 3 büyüklüğünde bir deprem etkisi yapmıştır. Binanın parçalanması sonucunda 100 den fazla Lübnan, Irak, Suriye ve Afgan hazara Şiilerinde aralarında bulunduğu 100'lerce şebbiha öldürülmüştür. Halep cezaevinin kuşatılması ve Handerat köyünün alınması sırasında gösterdikleri sabır ve cesaret önemlidir. Lazkiye dağlarında Keseb, Durin ve Cebeli Ekradda'ki çatışmaların liderliğini yapan Ensaruddin cephesi Halep'te Şam cephesi ve Nusra ile birlikte hareket etmektedir.
Ceysul Muhacirun vel Ensar'ın liderliğini yapan Selahaddin Şişeni, hareketlerin birleşmesiyle Ensaruddin'in de liderliğini yapmaktadır. Şişeni lakabı genel olarak Kafkasyalılar için kullanılsa da Suriye'de 4 şişeni karşımıza çıkmaktadır. Ömer Şişeni, Selahaddin Şişeni, Müslim Şişeni ve Seyfullah Şişeni'dir. İŞİD'in ortaya çıkışında Muhacirun ketibesi bir sure İŞİD'e katılmış bunda lider olan Ömer Şişeni'nin payı büyüktür. İŞİD'in muhaliflere karşı olan tutumundan dolayı Muhacirun ketibesi İŞİD'den ayrılmıştır. Ömer Şişeni ise ayrılmayı reddederek küçük bir kısım Kafkasyalı ile birlikte İŞİD'de kalmıştır. Daha sonra ise hareketin liderliğine Selahaddin Şişeni gelmiş İŞİD ve Nusra arasında ki tartışmalara katılmamış ve rejime yönelmiştir. İŞİD'in kendisinden ayrılmış olmasından dolayı cepheye karşı kızgınlığı devam etmektedir. Mart ayında Selahaddin Şişeni'ye karşı bir suikast gerçekleştirilmiş ama Selahaddin şişeni bundan sağ kurtulmayı başarmıştır. 3. lider Kafkasya İslam Emirliği'nin Suriye sorumlusu olan Müslim Şişeni'dir. Kendisi Ali ebu Muhammed'in Suriye'deki savaşçılarının sorumlusudur. Suriye'de zaferin neden geciktiğiyle ilgili verdiği röportaj incelenmesi gereken söyleyişlerden biridir.[18] Seyfullah Şişeni ise Nusret cephesine bağlı olarak faaliyetlerine devam eden bir liderdi. Nusret'e bağlı Seyfullah Şişeni grubu adıyla operasyon düzenleyen hareketin lideri olan Şişeni Halep cezaevi operasyonu sırasında şehid edilmiştir.
Ensaruddin cephesinin içinde tamamen Kafkasyalılar değil aynı zamanda Arap, özellikle mağripliler de bulunmaktadır. Birleşmelerden biri olan Hareketüş-Şam vel İslam mağrip kökenlilerinin kurduğu bir cephedir. Lazkiye bölgesinde ki çatışmalarda etkili olan Hareketüş-Şam vel İslam; Ceysul Muhacirun vel Ensarla birleşmesiyle Lazkiyede ki operasyonlar hemen hemen tek elde toplanmıştır.
Diğer bir birleşmeyi oluşturan cephe ise ketibetul Hadra'dır. İŞİD ve Nusra arasındaki ayrışmada taraf olmayacağını belirtmesiyle tanınan ketıbetul hadra, olaylardan kısa bir süre sonra ensaruddin yapısına dahil olmuştur. Şam ve Humus'ta çatışan bu hareketle birlikte Ensaruddin sadece Halep'te değil İdlib, Lazkiye, Humus, Hama ve Şam'da da operasyon yapacak kadar büyümüştür. Ensaruddin cephesi sadece Kafkasyalı direnişçilerin olduğu değil bütün muhacir ve ensar savaşçılarını kabul ettiği ve bünyesinde bulundurduğu da bir gerçektir.
Diğer muhalif gruplar, Musenna İslami Hareketi, Cunduş-Şam, Ehfaz er-Rasul, Faruk Tugayları, Liva el İslam, Feylakur-Rahman, Feylakuş-Şam, Fecruş-Şam, Liva sukur cebel, Türkistanlı mücahitler, Usudul Şarkiye ve irili ufaklı diğer muhalif gruplar.

Cemal Maruf ve İdlib savaşı
İdlib cebeli zaviye doğumlu olan ve bu bölgede ki Suriye Devrimciler Cephesi (SDC-SRF) adlı hareketin liderliğini yapan Cemal Maruf ile Nusret cephesinin kasım ayında meydana gelen çatışmalarının perde arkasını inceleyeceğiz. Makalemizin ana konusunu Nusret cephesinin SDC ve Hazm hareketiyle olan çatışmaları yer alacaktır. Her fırsatta ABD'den ve batıdan destek aldığını yineleyen Cemal Maruf Suriye'den ılımlı bir yapı çıkartmak isteyenlerin en büyük umudu idi. Ceyşul Muhacirun vel Ensar, Nusret cephesi ve İslami cephenin Suriye içinde artan etkinliğine karşı batı tarafından desteklenmektedir. Cemal Maruf'un Suriye'yi radikal olanlara karşı (kendine göre) bırakmayacağını ilan etmesi ve Nusret cephesini cebeli zaviyeye bekliyoruz açıklamaları, çatışmalara neden olan gerginliğin önceye dayandığının ve bir anda başlamadığın bir kanıtıdır.
Asıl savaşın başlamasına sebep olan ise Nusret Cephesi liderliğinde olan ve diğer İslami grupların Türkistan Cemaati, Cundu’l Aksa ve Ensarul Hilafe Ordusu’nun da destek verdiği İdlip Gazvesi sırasında ABD tarafından desteklenen cemal maruf hareketinin nusret cephesine arkadan aldırması sonucunda çatışmalar başlamıştı.[19] Bazı grupların liderleri ve Şer’i sorumluları -Ceyşul Mucahidun, Nureddin Zengi, Feylak eş-Şam ve başkaları- ateşkes sağlamak ve tutuklanan kardeşleri serbest bırakmak için arabulucu olmuşlardı. Hazm hareketinin de olaya taraf olmaya çalışması ve bazı muhalifleri tutuklaması sonucunda ortam daha da çatışmacı bir hale gelmiş, Nusret cephesi, Cundul aksa, Ahraruş-Şam ve Şukuruş-Şam'ın gerçekleştirdiği operasyon sonucunda Cemal Maruf Türkiye'ye kaçmış ve askerleri dağıtılmıştı.
Cemal marufun üslerine Nusret cephesinin girmesinden sonra ise asıl gerçekler ortaya çıkacaktı. Kuyulardan çıkan insan cesetleri, ABD tarafından verilmiş anti tank TOW füzeleri, kaçak sigaralar, ki 40.000 kutunun üzerinde olduğu söyleniyor, çıkmıştır. Kuyulardan Cundul Aksa Cemaati Emiri Şeyh Ebu Abdulaziz Katari’nin cesedi de çıktı.[20]
Yıllarca hem batıdan hem de Nusayri'lerden darbe yiyen bir halkın, ABD'nin açıkça desteklediği bir örgüte neden destek vereceği de şüphelidir. Yada şöyle sormak gerekirse neden ABD Maruf'a yardım ediyor? ABD'nin bundan çıkarı ne? Neden Suriye halkı cemal marufu kabul etmedi, neden desteklemedi, neden Maruf Türkiye'ye kaçınca kimse ahlar vahlar etmedi, neden Maruf kimsenin umurunda değil? Hakları medeniyetlerine göre (doğu medeniyeti, batı medeniyeti, avrupa medeniyeti) yargılamak isteyenlerin anlamadıkları bir mesele var. Suriye halkı devrimin başından bu yana her şeyi görmüş, her şeyin farkında olan bir halktır. Dünya halklarının Müslüman'lara yapılan zulümleri nasıl umursamazca seyrettiğini, BM'in sadece Hıristiyanlara karşı adaletle davranabileceğini, zulüm gören Müslümanlara karsı neden kimsenin kılını dahi kıpırdatmadığını anlayabilecek bir halktır. Hala dışarıdan devrimi manipüle etmeye kalkan yada yönlendirmeye çalışan devletlerin anlaması gereken bir şey var. Oda Suriye halkının devrime ve dinlerine olan düşkünlüğüdür.
Cemal Maruf'un cebeli zaviyede ki üslerinin alınmasından sonra sıra Hamidiye ve Vadi ed-Deyf üslerine gelmişti. Cemal Maruf'un, devrimin başından beri askeri üslerin olduğu bölgeyi elinde tutmasına rağmen ne bu bölgeye adam akıllı bir operasyon düzenlemiş nede diğer cephelerin düzenlemesine izin vermiştir. Bir danışıklı dövüşün meydana geldiğini söyleyebiliriz. ABD tarafından desteklenen bir hareketin direk ABD'den emir alması sanırım çokta şüphe oluşturacak bir şey değildir. Peki Maruf'un bölgeyi yöneterek üslere saldırmamasını asıl isteyen kimdi? Devrimin önünde engel olmaktan başka bir şey yapmayan bu gibi hareketlerin asıl istedikleri şeyler nelerdi? Maruf'un üslerine girilmesinden kısa bir sure sonra 40 tane önemli kontrol noktasının olduğu Vadi ed-Deyf ve Hamidiye üslerinin alınması kesinlikle mücahitlerin arasında ki birlik ile doğrudan alakalıdır. Özelde Maruf'un genelde ise batı tarafından desteklenen ve yönlendirilen hareketlerin devrimin aleyhine faaliyetlerde bulunması Suriye halkını nasıl bir gerçeğe yönlendirmektedir.

Hazm savaşı ve Halep'in kuşatılmasına etkisi
Halep'te etkin olan gruplardan biride Hazm hareketidir. Maruf'un İdlib'ten çıkartılması sırasında Maruf'a yardım eden ve ılımlıların son umudu olan Hazm hareketi ile İslami gruplar arasında ki sıkıntılar hala devam ediyordu. Hazm'ın kendisi ile alakasız bir mevzuda neden bu kadar caba sarf ettiği sorusunun cevabı ise aynı gemide olmalarından ibarettir, ılımlılar gemisi. Her fırsatta Nusret cephesini kışkırtmasıyla bilinen Hazm hareketinin Maruf'taki gibi abartılması Hazm hareketine ve ona bel bağlayanların sonu olmuştu. Eğit donat ta ki ikinci alternatif olan Hazm hareketi, Halep'in ve İdlib'in tamamen İslamcıların eline geçmesinden sonra faaliyetlerini daha da artırmıştı. Nusret cephesi komutanlarının ve riddet noktalarından savaşçıların kaçırılması gibi olayları gerçekleştirmesine rağmen Halep'in sıkıntılı olmasından dolayı hem sabır ediliyor hem de olayın daha da açığa kavuşması için deliller toplanıyordu. Aynı zamanda Halep şeriat mahkemesine çağrılan Hazm hareketi, mahkemeye gelmeyeceğini ve mahkemeyi kabul etmediğini bildiriyordu. Bütün bunlar olurken diğer muhalif gruplar ise Hazm hareketinin mahkemenin çağrısına uyması için bildiriler yayınlıyorlardı. Rejim ile Halep'te meydana gelen çatışmalardan dolayı kimse şuanda Hazm ile Nusret cephesi arasında meydana gelen anlaşmazlıkları gün yüzüne çıkarmak istemiyordu. Halep'te yapılacak en son şey muhaliflerin kendi aralarında olan savaşlarıydı diye düşünüyorlardı diğer muhalif gruplar. Nusret cephesine düşen ise sabır etmekti. Ancak kışkırtmalar iyiden iyiye artıyordu. Hazm anlaşmazlıkları bitirmek yerine daha da arttırmak niyetindeydi. ABD'yi arkasına alan Hazm hareketi sağlam bir destek aldığını düşünüyor olmalıydı. ABD tarafından verilen anti tank Tow füzeleri ve ağır silahları olan bir Hazm hareketi olmasına rağmen Nusret cephesiyle yapılacak bir savaş çokta mantıklı değildi. Şam cephesiyle ve özellikle Nurettin Zengi tugaylarıyla iyi ilişkileri olan Hazm hareketi, çatışmaların başlaması evresinde Şam cephesine katılacağını söylemişti. Bir çok defa çatışmadan dönülmesine rağmen savaşın kaçınılmaz olacağı belliydi. Nusret cephesinin, Şam cephesi ile gerek Halep'te gerekse de Şam cephesi içindeki Ahraruş-Şam ile İdlib'te gerçekleştirdikleri operasyonlar sayesinde arası iyiydi ve bu ilişkileri bozmak niyetinde değildi. Ara bulucuların sözleriyle anlaşmazlıkların dozu azaltılıyor sonra tekrardan artıyordu.
Hiçbir çağrıya uymaya Hazm hareketinin Cephetun-Nusra kontrol noktasından savaşçıları kaçırması sonucunda Nusra savaşçıları tarafından peşlerine düşülmüş ve artık savaş başlamıştı. Herkes bu savaşın uzun süreceği ve direnişi güçsüzleştireceğini düşünüyordu. Tıpkı marufla İdlib'te savaşılması gibi. Orda zafer gelmişti ve Nusret cephesinin basiretli davranışıyla Halep'te de zaferler gelecekti. Ama insanlar çok aceleciydi. Bu noktada Hazm hemen Şam cephesine katıldığı duyurdu. Nusret cephesinin Şam cephesine karşı Hazm'ı kendi bünyesinden çıkartması yada korumaktan vazgeçmesi ile ilgili beyanat geldi. Şam cephesi ise Hazm hareketine mahkeme yolunu gösteriyor yoksa kendisini korumayacağını anlatmak istiyordu. Hazm'ın diretmesi ve meydan okuması sonucunda operasyon ışığı yakılmış Hazm'ın merkezi sayılan fevc 46'ya saldırı başlamıştı. Rif mühendishanesinin alınması ve Etarib'ten Hazm'ın çıkartılması sadece 10 saat surmuş ve Hazm kendini fesih ettiğini duyurmuştu. Darul-izz'de Hazm'a bağlı olan ebu Celal liderliğinde ki ibn teymiye hareketi ise aynı anda Hazm'dan ayrıldığını duyurmuştu. Hazm'ın gücü o kadar abartılmıştı ki kimse bu kadarını beklemiyordu, en azından bu kadar kolay olacağını beklemiyordu. Onlarca tank, anti tank TOW füzeleri ve bir çok ağır silahları ganimet olarak alınmıştı. Nusret cephesinin aldıkları üsleri, yayılmacı ve üstünlük psikolojisinde olmadığını göstermek için tekrar Şam cephesine verecekti.
Hazm ile olan savaşta görmemiz gereken 2-3 şey gerçek anlamda ortaya çıkacaktı. Bunlardan biri diğer muhalif grupların tutumları, Hazm'dan olan muhaliflerin Nusra'ya katılmaları veya teslim olmaları ve çatışmadan sonra gelen büyük fetihler.
Sondan doğru gelirsek İdlib'te cebeli zaviye bölgesinde Maruf'la olan çatışmalardan sonra Vadi ed-Deyf ve Hamidiye bölgelerinin alındığını söylemiştik. Halep'te ise Hazm ile olan savaştan sonra Leramon hava üssü ve Handerat hattı kısa bir süre sonra ele geçirilmişti. Hazm'ın yok edilmesi zaferin müjdeleyicisiydi. Son bir seneden beri Hizbullah kaynaklarınca bolca dillendirilen Halep kuşatıldı sözleri de boşa çıkmıştı. Halep hiç bir zaman kuşatılmamıştı zadece kuşatılma ihtimali vardı. Kuşatılsa bile Halep'in düşme ihtimali zor bir ihtimaldi. Halep'i kuşatacak iki ağızdan biri Leramon diğeri ise Handerat tepesidir. Bu iki bölgede Hazm'ın tasfiye edilmesinden kısa bir süre sonra ele geçirilmiştir. Leramon ile ilgili bilgiyi makalemizin başında Ceysul Muhacirun vel Ensarı anlatırken geçmiştik. 6 ay tünel kazılarak gerçekleştirilen operasyon Halep'te büyük etki yaratmıştı. Nusret, Ensarud-Din, Sultan Murat tugayları, Ahraruş-Şam ve Şam cephesiyle gerçekleştirilen operasyon sonrasında ise Handerat mevkisi alınmış oldu.[21] Halep'in kuşatılma riski ise tamamen bertaraf edildi. Tüm bu zaferler Hazm'ın bölgeden temizlenmesiyle gerçekleşti dememiz doğru olmamakla birlikte bölgenin Hazm'dan temizlenmesinden sonra gelmesi ise manidardır.
ikinci mesele ise, Hazm savaşçılarının ve ebu Celalin Hazm'dan ayrılması mselesedir. Hazm'la Nusret arasında meydana gelen savaşta en dikkat çekici unsur marufta olduğu gibi Hazm savaşçılarının hemen teslim olması ve bir kısım savaşçılarında Nusret cephesine katılmasıydı. Silahlarıyla teslim olmaları güçsüzlüklerine delalet ise de silahlarıyla Nusret cephesine katılmaları ne anlam ifade ediyordu? Ö0ncelikli olarak bu savaşçıların tam anlamıyla asker olmadığı ve ordu disiplininden yoksun olduğunu anlamak gerekir. Sonra aidiyet bağları meselesi var ki şuanda ÖSO yapılarının en fazla şikayet ettikleri husustur. Devrimin başlamasıyla birlikte bir örgüte bağlanmışlar ve savaşıyorlar. Lakin o örgütün bütün düşünce ve planlarını kabul ettiklerini söylemiyorlar. Direnişin başlaması ile herkes rejime karşı ayaklanmış ve en yakın örgüte katılmıştır. Nusret ve İŞİD gibi ideolojisin çok yoğun olmadığı, özelliklede ÖSO gibi hareketlerde durum bundan ibarettir. Savaşçılar ile Hazm yöneticileri arasında meydana gelen bağlar anlaşıldığı kadarıyla kuvvetli değil. Nusra'ya duyulan saygıda diğer bir neden. Hazm'da olan savaşçıların ABD'den koli koli yardım malzemeleri almaları ABD silahları tarafından desteklenmeleri bir çok Hazm üyesini rahatsız etmekteydi. Çatışma başladığında ise bu açığa çıkmış ve silahlarıyla Nusret cephesine katılmışlardı.
Diğer bir mesele ise diğer muhalif grupların tutumlarıydı. Suriye içinde oluşmuş dengeler açısından bakıldığında, Hazm'ın yok edilmesi sırasında diğer muhalif grupların seslerini çıkarmaması ve mahkeme yoluyla Nusra'ya ve İslamcı yapılara destek vermeleri önemliydi. Herkes Nusra'nın ve islami yapıların saldırmacı tutumlarından dolayı değil mecbur kaldıklarından böyle hamle yaptıklarının farkındaydı. Yayınladıkları bildirilerde bunları görebiliriz. Özellikle Şam cephesinin kendi bünyesinde bulunan bir harekete bile mahkeme yolunu göstermesi dikkat çekici, adaletli yaklaşımından ötürü ise de takdire şayandır.

Sonuç: Nusret cephesi ile batı destekli Cemal Maruf ve Hazm hareketi arasında meydana gelen savaşların arka planını hem Suriye içindeki direnişçiler bazından hem de desteklendikleri batı tarafından okumaya çalışırsak, Suriye içindeki direnişe dışarıdan müdahalelerin sahada çalışan gruplar üzerinde çok ta etkili olmadığını görebiliriz. En azından bunları denediklerini ancak İslamcı direnişçilerin bunları boşa çıkarmak için her şeyi yaptığını görmemiz gerekir. Bütün bu çatışmaların ana teması batının Suriye'de İslami bir devrimi çalmak için elinden gelen her şeyi yapmaya çalıştığıdır. Bugün batının görmek istemeyeceği en son şey kendisine meydan okuyan bir İslam devletidir. Harici düşüncesiyle hareket eden değil gerçek anlamda İslami yaşayan, Allah'a ve Resulüne iman eden bir halkı kabul etmeyecektir. Bunun olmaması için her şeyi yapacak gerekirse Esad gibi bir zalimi bile aklayacak ve meşruluğunu sağlayacaktır.[22] Tabiki de bunu halkları İslam olan Müslüman devletler eliyle gerçekleştirecektir. Bugün Avrupa ve ABD medeniyetlerine desek ki bütün dünya sizin olsun bize sadece bir köy verin. Ekonominiz, sisteminiz, medeniyetiniz umurumuzda değil bize sadece küçük ufacık bir köy verin ve biz orda kendi kendimizi yönetelim ve dinimizi yaşayalım vallahi buna izin vermeyeceklerdir. Bize tek bir köy bile vermeyeceklerdir. Suriye devrimini ve muhaliflerin kendi aralarında ki savaşları bu taraftan okumak daha adaletlidir. Batı ve medeniyeti taraftarları olanlar ile İslam medeniyetini taraftarları arasında ki savaş. Hak ile Batıl arasında ki savaş.
 
Üst Ana Sayfa Alt