Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Irkçilik Ve Milliyetçilik Islamdan Değildir

E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
IRKÇILIK VE MİLLİYETÇİLK ÜZERİNE




Irk kelimesi Arapça’da kök, yaprağın sapı, nesep gibi anlamlara gelmektedir. Günümüzde aralarında kan bağı bulunan, aynı soydan gelen büyük insan toplulukları ırk kelimesiyle ifade edilmektedir. “Maddi ve manevi açılardan milletinin ve ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutma anlayışına ırkçılık denir.” İslam ansiklopedisi’nde ırkçılık şu şekilde tarif edilmektedir:

“Sosyal grupların kalıtımla geçen bedenî özellikler sebebiyle farklılaştığını ve bu farklılıkların onlar arasındaki statü ve ilişkinin belirleyici olması gerektiğini iddia eden akıma ırkçılık denir.”

Irkçılık kavim birlikteliği üzerine kurulu olan bir dostluktur… Kavim bağları, ırk, tarih, dil, ortak maslahatlar ve toprak unsurları üzerine kurulmuştur. Arap kavmiyetçiliği, Fransız kavmiyetçiliği, Türk kavmiyetçiliği ve günümüzde bütün bir dünyada yaygın olan diğer kavmiyetçilikler bu kabildendir.

Irkçılık üzerine kurulan dostluk bağları, bütün anlamıyla din ve akide unsurlarını yok etmektedir. Kavmiyetçilik ve kavmiyetçilerin anlayışına göre, her ikisi de tek bir kavimden oldukları sürece, yahudi, mecusi ve sapık batıniler gibi küfür ve şirk ümmetleri ile, muvahhid müslümanlar arasında hiçbir fark yoktur... Bunun yanında, aynı kavmin evlatlarından olan inkarcı müşrik kafire verilen hak ve dostluklar, aynı kavimden olmayan takva sahibi bir müslümana verilmemektedir.

Misal olarak, Arap kavminden olan inkarcı müşrik bir kişiye verilen haklar ve dostluklar, Arap kavminden olmayan Pakistan’lı muvahhid bir müslümana verilmemektedir.

Bu nedenle günümüzde yaygın olan bu manası ile kavmiyetçilik küfürdür. Çünkü bu manası ile kavmiyetçilik, Allahu Tealâ’nın haram kıldığını helal, helal kıldığını ise haram kılmaktadır… Bu, İslam’ın şiddetle sakındırdığı cahiliyye bağlarındandır. Allahu Tealâ şöyle buyurur:

“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O’ndan en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” (49 Hucurat/13)

Resulullah’tan (sallallahu aleyhi ve selem) rivayet edilen hadislerde şöyle geçer: “Allah, sizden cahiliyyenin kirini ve atalarla övünmeyi giderdi. Artık o sakınan bir mü’min ya da mutsuz bir günahkardır. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem de topraktan yaratılmıştır. Kavimleriyle övünen kimseleri bırakınız, onlar ancak Cehennem kömürüdür; ya da Allah onları iğrenç kokan şeyleri burnu ile itekleyerek götüren pislik böceklerinden daha alçak kılacaktır.”

“Kim cahiliyye davasına çağırırsa, şüphesiz o kimse cehennem leşidir -yani cehennem topluluğundandır-. Bir adam dedi ki: “Ya Rasulallah, ya o kimse namaz kılıyor ve oruç tutuyorsa (ne dersin)?” Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Namaz kılıyor ve oruç tutuyor olsa da (aynıdır). Sizi müslümanlar, mü’minler ve Allah’ın kulları diye isimlendiren Allah’a dua edin.” buyurdu

“Cahiliye davasına çağıran bizden değildir.” İslam davası dışındaki her dava, cahiliye davasıdır… Din, akide, takva ve salih amel bağı dışındaki bütün bağlar da, kendisinden uzak durulması ve kurtulunması gereken kötü cahiliyye bağlarıdır.

Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem) şöyle buyurur: “Sizden olan dostlarım, nerede ve kim olursa olsun, müttakilerinizdir.” Yani, hangi ırktan, kavimden ya da hangi memleketten olursa olsun… Nerede yaşıyor olursa olsun... Nebi’ye ve mü’minlere sevgili olanlar ancak salih müttakilerdir. Bu, hiçbir kimseye ayırımın yapılmadığı hak olan mizandır. Bunun dışındaki bütün mizanlar ise batıldır.

Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem) şöyle buyurur: “Arabın aceme, acemin araba, beyazın siyaha, siyahın da beyaza takva dışında herhangi bir üstünlüğü yoktur. İnsanlar Adem’dendir, Adem ise topraktandır.”

Aslında ırkçılık hastalığı devr-i saadetten önce cahiliye döneminde mevcut olan bir hastalıktı. Öyle ki o devrin insanları devamlı surette “zalimde olsa mazlumda olsa kardeşine yardım et” cümlesini tekrar eder dururlardı. Bununla birlikte bugünde kendilerini Müslüman olarak isimlendirenlerin bir çoğu aynı hastalığa yakalanmış durumdadırlar. Ancak kesinlikle bilinmelidir ki, İslam akîde bağından başka hiçbir bağı itibara almamıştır. İster kan bağı ister diğer bağlar hiç fark etmez… Tevhid akîdesi üzerine olanlar hangi vatandan, hangi milletten ve hangi ırktan olurlarsa olsunlar kardeştirler. Ve yine aynı şekilde bir Müslüman için vatanı, ırkı, rengi, toprağı aynı dahi olsa Müslüman olmayan kimseler düşmandır, kendilerine karşı dostlukta bulunulmaması gereken kafirlerdendirler. Allahu Tealâ hayat projemiz olan kitabında şöyle buyurmaktadır:

“Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin, babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa Allah'a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsiniz. Onlar o kimselerdir ki Allah kalblerine iman yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah'ın hizbi (dininin yardımcıları)dir. İyi bil ki, kurtuluşa ulaşacak olanlar, Allah'ın hizbidir.” (58, Mücadele/22)

Ayetten açık bir şekilde anlaşılacağı üzere Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir mü’minin, aynı kandan, aynı ırktan, aynı kavimden ve hatta aynı babadan bile olsa bir kafiri sevmesi ve ona dostlukta bulunması kesinlikle mümkün değildir. Bu ayetin tefsirinde Seyyid Kutub şöyle demektedir:

“Bu Allah'ın taraftarları ile şeytanın taraftarları arasındaki en belirgin farktır. Belirginlik kazanan safların kesin hatlarla ayrılmasıdır. Her çeşit engelin ve her tür bağın ortadan kaldırılarak tek kulpa, tek bağa bağlanmasıdır.

"Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kavmin Allah'a ve Peygamberine düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin..”

Çünkü yüce Allah bir insana iki kalp vermemiştir. Ve bir insan bir kalpte iki zıt sevgiyi yerleştiremez. Hem Allah ve Peygamber sevgisi hem de Allah a ve Peygamberine düşman olanların sevgisi... Bu kalp ya imanlı olacaktır ya da imansız! Bunların her ikisini birleştirmek ise mümkün değildir.

"İsterse babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları olsun farketmez."

Kan ve yakınlık bağları, iman bağı ile çeliştiklerinde kopuverirler. İki sancak yani Allah'ın sancağı ile şeytanın sancağı arasında bir çekişme ve düşmanlık yoksa bu bağları birlikte gözetmek mümkündür. Allah taraftarları ile şeytan taraftarları arasında bir savaşın olmadığı sıralarda müşrik olan anne-babaya iyi davranmak emredilen bir davranıştır. Fakat aralarında mücadele, sürtüşme, düşmanlık ve savaş varsa bu durumda tek olan kulpla ve tek olan bağla ilgisi olmayan bütün bağlar kopar. Nitekim Ebu Ubeyde Bedir savaşında babasını öldürmüştü. Ebu Bekir Sıddık oğlu Abdurrahman'ı öldürmeye kalkışmıştı. Mus'ab bin Umeyr kardeşi Ubeyd bin Umeyr'i öldürmüştü. Hz. Ömer, Hz. Hamza, Hz. Ali, Ubeyde ve Haris yakınlarını ve akrabalarını öldürmüşlerdi. Kan ve yakınlık bağlarından soyutlanarak din ve inanç bağına sarılmışlardı. İşte bu Allah'ın ölçüsünde bağların ve değerlerin yükselebileceği en yüksek noktaydı.

"İşte Allah'ın kalplerine imanı kazıdığı kimseler bunlardır."

İman Allah'ın eliyle onların kalplerine yerleştirilmiş Rahman'ın sağ eliyle gönüllerine yazılmıştır. Artık bu imanın silinmesi ve çözülmesinden söz edilemez. Körelmesi ve kapanması yoktur onun!"Ve onları katından bir ruh ile desteklemiştir."Onların bu kadar keskin bir iradeye ulaşmaları ancak Allah'tan bir ruh ile mümkün olabilir. Kalplerinin bu nur ile aydınlanması, onların güç ve ışık kaynağı olan ve onları gücün ve ışığın kaynağına kavuşturan bu ruh ile ancak mümkündü."Onları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır. Onlar orada ebedi kalacaklardır: 'Dünyada her türlü bağdan ve her türlü ilişkiden soyutlanmalarının, dünyanın geçici her şeyini kalplerinden söküp atmalarının karşılığı olarak."Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan."Apaydınlık, huzur ve rahat veren bu tablo müminlerin halini yüksek ve üstün bir konumda, sevinç ve hoşnutluğun egemen olduğu bir havada canlandırıyor. Rabbleri onlardan razı, onlar da Rabblerinden razıdır. Herşeyden kopmuşlar, kendilerini ona bağlamışlar. O da onları himayesine kabul etmiş, cennetlerinde onlara geniş imkanlar sağlamış ve onlardan razı olduğunu kendilerine hissettirmiştir. Böylece onlar da hoşnut olmuşlardır. İçleri bu yakınlık ile huzura kavuşmuş, sevince boğulmuş ve doyuma ulaşmıştır.

"İşte bunlar Allah taraftarlarıdır."

Allah'ın cemaatıdır onlar. Allah'ın sancağı altında toplanmışlardır. O'nun önderliği ile hareket ederler. O'nun yolunda yürürler. O'nun sistemini egemen kılarlar. O'nun yeryüzündeki kazasını ve kaderini gerçekleştirmek için çalışırlar. Onlar da Allah'ın kaderinden biridirler. Çünkü;"Hiç şüphesiz Allah taraftarları kurtulanların kendileridir." Allah'ın seçkin yardımcıları kurtulamayacak da kim kurtulacak?

Böylece insanlık iki ayrı gruba ayrılmaktadır: Allah taraftarları ve şeytan taraftarları. Bütün insanlar iki ayrı sancak altında toplanmaktadır: Hak sancağı ve batıl sancağı. Buna göre insan, ya Allah taraftarı olup hak sancağı altındadır. Ya da şeytan taraftarı olup batıl sancağı altındadır. Bunlar iki ayrı çizgi, iki ayrı gruptur. Öyle kesin hatlarla birbirinden ayrılmışlardır ki, asla barışmazlar ve asla esneklik göstermezler!

EBU HASAN EL MAKDİSİ
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt