Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Soru İman Etmek ve Teslim Olmak Ayrı mıdır?

Muqarrab Çevrimdışı

Muqarrab

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Esselamu aleykum.
Bedeviler: “İman ettik.” dediler. De ki: “İman etmediniz. Fakat ‘teslim olduk’ deyin.” (Çünkü) iman henüz kalplerinize girmiş değildir. Şayet Allah’a ve Resûl’üne itaat ederseniz (Allah,) amellerinizden hiçbir şey eksiltmez. Şüphesiz ki Allah, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir. (49/Hucurât, 14)
Bu ayeti yeni farkettim. Aklımdaki soruyu elimden geldiğince açıklamaya çalışacağım inşeAllah. Bizler hani şehadet getirip İslam'a giriyoruz ya işte biz iman mı ediyoruz? Hani Allahu Teala Kur'an ı Kerim'de iman edenlerin vasıflarını açıklıyor onlar ki böyle olanlar, böyle olanlardır diye. Açıkçası çoğunun kendimde olmadığını, çoğunluk olarak bizlerde olmadığını hepimiz görüyoruz. Şimdi biz iman etmiş miyiz? Yoksa sadece ayette de geçtiği gibi Teslim mi oluyoruz kafam karıştı açıkçası.
 
Rhodium Çevrimdışı

Rhodium

Üye
İslam-TR Üyesi
Esselamu aleykum.
Bedeviler: “İman ettik.” dediler. De ki: “İman etmediniz. Fakat ‘teslim olduk’ deyin.” (Çünkü) iman henüz kalplerinize girmiş değildir. Şayet Allah’a ve Resûl’üne itaat ederseniz (Allah,) amellerinizden hiçbir şey eksiltmez. Şüphesiz ki Allah, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir. (49/Hucurât, 14)
Bu ayeti yeni farkettim. Aklımdaki soruyu elimden geldiğince açıklamaya çalışacağım inşeAllah. Bizler hani şehadet getirip İslam'a giriyoruz ya işte biz iman mı ediyoruz? Hani Allahu Teala Kur'an ı Kerim'de iman edenlerin vasıflarını açıklıyor onlar ki böyle olanlar, böyle olanlardır diye. Açıkçası çoğunun kendimde olmadığını, çoğunluk olarak bizlerde olmadığını hepimiz görüyoruz. Şimdi biz iman etmiş miyiz? Yoksa sadece ayette de geçtiği gibi Teslim mi oluyoruz kafam karıştı açıkçası.

Güzel bir konu:

Bu ayette bence başka çevirilere ve açıklamalara da bakmalısın. Burada çok açık şekilde göstermelik, hani silah güç karşısında korkup bizde iman ediyoruz. Durumu var.

Bence duygularla - akılı birbirinden ayırmalısın.

Sonra kendine şu soruyu sor acaba yüce yaratıcı yı en çok seven mi? Yoksa ençok doğru iş yapan mı? Cennete giderdi? Mesela adam Allahı çok seviyor ama insanlara zulmediyor alkolik kötü bir insan, diğeri namazını kılan iyilik sever biri ama öyle Allaha aşığım yanıyorum da demiyor.
Allah insanlara torpil geçmez. Bu durumda Ona (cc) adaletsiz demiş de olurduk.

Demek ki iman kalp ve duygularla bağlı olunan değil düşünüp taşınıldığında aklen akıl erdirilerek kabul edilen bir şey.

Zaten iman etmede sorumluluk sahibi olanlar aklı olan canlı sıfatıdır. İnsanlar ve cinler aklı olan varlıklar. Kediler köpekler akıllı değiller. Ama bir gergedan akıl sahibi olsaydı oda insan gibi iman konusunda sorumluluk sahibi olurdu.

İmanın şartlarını biliyoruz. Kısaca,

1) Allaha
2) Peygamberlere
3) Kitaba
4) Meleklere ve diğer varlıklara
5) Kadere
6) Cennet ve cehenneme

Bütün bunların var olduğuna akıl erdirmiş isen sen iman etmiş olursun.

Ben melekleri çok seviyorum... Cennet varlığı kesin değil ama onu hissediyorum. Vb... Bunlar akıl dışında olan ve imanla alakası olmayan şeyler.

Meşhur Çağrı filminde Hz. Hamza sahnesi vardır. Kabeye gelir. Üstünden aslan postunu atar.
“Geceleri çölde tek başıma kaldığımda anladım. Allah o kadar büyüktür ki dört duvar arasına sığmaz.” işte bu durum iman etme yani bir akıl erdirme halidir.

Kuranda da bir çok yerde akletmek (akıl erdirmek) geçer (49 kere)

Teslim olmak ve iman ilişkisi:

Bilimsel bilgi iki şekilde mantık oluşturur. Tümevarım ve Tümdengelim.

Tüme varım, birden çok bilgiyi bir araya getirip büyük resmi tamamlamak ana kanala ulaşmaktır. Bir ağacın dallarından gövdesine ulaşmaktır. Bir insan ömrüne sığmaz,

Dünyadaki bütün ilimler benim görüşüme göre fizik, kimya vb. Gün gelecek ve Allahı kanıtlayacaktır. Ancak bu süreç bir insan ömrüne sığmaz, bu tüm insanlık tarihini kapsayan bir zamanda olacaktır. Bu yüzdendir ki bilim adamları içsel olarak Allaha inansada tüme varım yaptıklarından Mesleki sahada Allah varlığından bahsedemezler çünkü onlar dallardadır. İspatlar gövdeye kadar gelmemişlerdir.

Tümden gelim ise bir ağacın gövdesinden dallarına gelme halidir. Bir insan ömrüne sığar. Ön kabul içerir.

İşte teslimiyet: Allahın varlığı ile ilgili ön kabuldür. Açıklarsak:

Bir insan ben peygamberlerin varlığını kabul ediyorum ama Allaha inanmıyorum, diyemez. Mantıksız dır. Tümden gelim yasası gereği önce Allahın varlığına akıl erdirdim. Allahın varlığını kabul ettiğim için Peygamber Elçi gönderdiğini de kabul ediyorum, diyebilir.

Görüldüğü üzere imanın şartlarında ana gövde Allaha imandır. Sonra büyük dallar gelir.

Örnek:

Allahın varlığını kabul ettim
Bir elçi göndermiş ve bu Hz. Muhammed dir. Onun varlığını kabul ediyorum ki, sünnetleri de kabul ediyorum. Bu sebeple sabah namazının iki rekat sabah namazını kılıyorum. Sabah namazında ikinci rekatta salli ve barik dualarını okuyorum.

Örnekte ağacın gövdesinden dallarına doğru geçiyoruz. İşte bu temelin ana hususu Allaha iman ve ona teslimiyettir. Teslimiyet tümden gelimin ön kabulüdür. Teslimiyet olmadan diğerlerinin kabulünün mantığı olmaz.

Mesela adam derki ben kuran inanıyorum ama sünnetlere inanmıyorum. Burada teslimiyet yoktur. Sen zaten Allahın varlığına inandığın için peygambere, peygambere inandığın içinde sünnetlere inanmak durumundasın.

Umarım iman ile teslimiyet arasında ki ana farkı anlatabilmişimdir.
 
M Çevrimdışı

Muvahhid Mücahid

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bedeviler "İman ettik" dediler. De ki: "
İman etmediniz. (Öyle ise, "iman ettik" demeyin.) "Fakat boyun eğdik" deyin.Henüz iman kalplerinize girmedi. Eğer Allah'a ve Peygamberine itaat ederseniz, yaptıklarınızdan hiçbir şeyi eksiltmez. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir."(Hucurat, 14)

Bu ayette bedevilerin, hiç iman etmedikleri değil de, tam manasıyla iman
etmedikleri ifade edilmiştir. Birkaç açıdan bu durum anlaşılmaktadır. Bunları
şöylece sıralayabiliriz:
a) Allah Teala bedevilere "Müslüman olduk demelerini emretmiş veya böyle demelerine müsaade etmiştir. Münafıklar hakkında ise böyle bir durum söz konusu değildir.
c) Odalarının etrafında Hz. Peygamber' e -sallallahu aleyhi vesellem- yüksek sesle
seslenen ve ondan daha yüksek sesle konuşan medeniyetten yoksun bu insanlar, münafık ya da kafir oldukları için değil; tabiatlarının sert, kendilerinin de kaba olmasından dolayı böyle davranmışlardır.
d) Allah Teala onlara iman henüz kalplerinize girmiş değildir. buyurmuştur. Burada İslam'ın onların kalplerine girmediğini söylemedi. Eğer onlar münafık olsaydı, elbette Allah Teala, imanı onlardan nefyettiği gibi Müslümanlığı da nefyederdi.
e) Allah Teala, "Allah 'a ve resulüne itaat ederseniz, sizin emeklerinize hiçbir şeyin mükafatını eksiltmez." buyurmuştur. Halbuki münafıkların itaati söz
konusu değildir.
f) Allah Teala, "İslam'a girmelerini sana minnet ediyorlar. Onlara de ki: Müslümanlığınızı bana minnet etmeyin." buyurmuştur. Böylece onların Müslüman olduklarını kabul etmiştir. Onlara, Müslüman olmalarını Hz. Peygamber'in
-sallallahu aleyhi vesellem- başına kalkmalarını ise yasaklamıştır. Eğer gerçekten onlar Müslüman olmasaydı, Allah Teala "Siz Müslüman olmadınız, doğrusu siz yalancısınız!" buyururdu. Nitekim inançları ile şehadetleri örtüşmediği için münafıkların "Biz, senin Allah 'ın elçisi olduğuna şahitlik ederiz." sözlerini yalanlamıştır:
"Münafıklar sana geldiklerinde: "Biz, senin Allah 'ın elçisi olduğuna şahitlik ederiz. " derler. Allah da senin Kendisinin elçisi olduğunu elbet bilir. Bununla bera-
ber, Allah, onların bunu söylerken yalan söylediklerine, samimi olmadıklarına şahitlik eder. "
g) Allah Teala, "Asıl size iman yolunu gösteren Allah size minnet eder. " buyurmuştur. Eğer onlar münafık olsaydı Allah Teala onlara lütufta bulunmazdı.
h) Allah Teala'nın "iman yolunu gösteren" buyruğu, "De ki: "Siz iman etmediniz" buyruğu ile çelişmez. Çünkü Allah Teala, bedevilerin tam
manasıyla bir imana sahip olduklarını reddetti. Ancak şurası bir gerçek ki; Allah Teala, genel olarak imanı içeren İslam' a giden yolu göstermek suretiyle onlara
lütufta bulunmuştur.
ı) Hz. Peygamber bir topluma bir şeyler paylaştırdı. Sa'd 'Ey Allah'ın elçisi! falancaya verdin, filancaya vermedin. Halbuki o da mümin' dedi. Bunun üzerine
Allah Resulü -sallallahu aleyhi vesellem- 'Bilakis o mümin değil, Müslüman' buyurdu. Bu sözünü üç kez tekrarladı. Böylece o kişinin Müslüman olduğunu kabul etti
ama mümin olduğunu kabul etmedi.
Ayet-i kerimede daha başka sırlar da vardır. Ancak burası, bunlardan bahsetmenin yeri değildir. Buradaki temel gaye, ideal iman ile, genel manada iman
arasındaki farkın anlaşılmasıdır. İdeal iman, Cehenneme girmeye mani olur. Genel manadaki iman ise, kişinin ebedi olarak Cehennem'de kalmasını önler.


Bedeviler "iman ettik" dediler. De ki: "Siz iman etmediniz, lakin "Müslüman olduk" deyiniz. Zira iman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah 'a ve resulüne itaat ederseniz, sizin emeklerinizden hiçbir şeyin mükafatım
eksiltmez. Yaptığınızı zayi etmez. Gerçekten Allah gafur ve rahîmdir. Burada kendilerinden bahsedilen bedeviler, mümin değil Müslüman idiler.
Çünkü iman, henüz onların kalplerine girmemiş, bu yüzden de imanın tadını alamamışlardı. İslam dinine mensup bir çok Müslüman' ın durumu böyledir. Böylelerine kafir denmez. Çünkü Allah Teala onların Müslüman olduğunu Lakin "Müslüman olduk" deyiniz. buyurmak suretiyle kabul etmiştir. Bu ayet, kalbinizle değil, ancak dilinizle Müslüman oldunuz anlamına gelmez. Çünkü Allah Teala,
"iman ettik" lafzı ile "Müslüman olduk" lafzı arasında fark gözetmiştir.Müslüman olan bedeviler imanın tadına varamayınca Allah Teala onlar hakkında
şöyle buyurmuştur: "Siz iman etmediniz, lakin "Müslüman olduk" deyiniz. Zira iman henüz kalplerinize girmiş değildir. Onların imanını nefyetmekle birlikte, itaat
ettikleri takdirde amellerinin mükafatlarından hiçbir şeyi eksiltmeyeceğini onlara va'd etmiştir. Daha sonra, imanın tadını alan müminlerden bahsetti. İmanın tadını alan müminler, Allah'a ve O'nun Resulü'ne -sallallahu aleyhi vesellem- iman eden ve imanlarında hiç şüphelenmeyenler kimselerdir. Şüphe, onlardan uzaklaşmıştır.
Çünkü iman, kalplerine temas etmiştir. İmanın getirdiği gönül rahatlığı, kalplerini tamamen kaplamıştır. Böylece şüpheye hiç yer kalmamıştır. İnsan en sevdiğini Rabbinin rızası için harcıyorsa, malını ve canını Allah' ın rızası uğruna infak ediyorsa gerçekten imanın tadına varmış demektir. İmanın
tadına varmadan, can ve malın feda edilmesi imkansızdır. Can ve mal, ancak imanın tadına vardıktan sonra Allah yolunda feda edilir. Nitekim Hasan-ı Basri
bu konuda şöyle demiştir: "İman, temenni etmek ve süslenmek değildir. İman kalbe yerleşen ve amel ile de doğrulanan inançtır."
İbnu'l Kayyım
 
Üst Ana Sayfa Alt