Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale İbn Teymiyye Hakkındaki İftiraya Verilen Cevap

A Çevrimdışı

Abdullah el-Necdi

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
IBN TEYMIYYE HAKKINDAKI IFTIRAYA VERILEN CEVAP


Mukaddime :

Bu muhavere, Abdullah el-Necdi'nin sözüne Murat Yazici'nin asagidaki bildirim ile karsilik vermesi neticesinde baslamis ve Imam Ibn Teymiyye'nin "Siraat-i Mustakim" adli eserinde gecen iki paragrafin "anlami" ve "kaynagi" konulari etrafinda cereyan etmistir. Meselenin, taraflarca daha önce de baska bir sitede tartisilmis olmasi anlaminda bir arka plani da bulunmaktadir.

Orada, Murat Yazici, "Ibn Teymiyye'nin görüslerindeki bir celiski" diye Imam'in adi gecen kitabindan bir iktibas yapip paragraf aktarmis, Abdullah el-Necdi ise, kitabin, numarasi verilen sayfasinda öyle birseyin bulunmadigini belirterek buna itiraz etmisti.

Bu ikinci muhaverede konunun tekrar acilmis olmasi ile, iktibas edilen mezkur paragraflarin, taraflardaki ayni Yayinevi'nce basilmis olan nüshalarda farkli sayfalarda yer aldigi anlasildigindan, Abdullah el-Necdi, artik isin bu boyutuna degil, asil vahim olan yönüne egilerek, Imam'in sözlerinin bu sekildeki aktariminin bir bühtan ve Imam'a acik bir iftira oldugunu izah etmistir. Kitabin o bölümlerinde söylenenler ile dile getirilen genel görüsü de özetleyerek, baglami dikkate alindiginda Imam'in sözlerinde herhangi bir celiskinin bulunmadigini, kendisinin sirke kesinlikle gecit vermedigini ortaya koymustur.

Buna karsin Murat Yazici, Imam Ibn Teymiyye'ye yaptigi iftiraya verilen cevaba iliskin birsey söylemeyi gerekli görmeyip, daha önemli addettigi "sayfa sorunu"nu gündeme tasimayi, gündemde tutmayi tercih etmistir.

Gercekten de, Seyhu'l-Islam Ibn Teymiyye'nin "Siraat-i Mustakim" adli eserinin ilgili bölümlerinin mütala edilmesi halinde görülecektir ki, durum aynen Abdullah el-Necdi'nin izah ettigi gibidir. Bölümler, Murat Yazici'nin Imam aleyhinde istimal edebilecegi hicbir unsur ihtiva etmemektedir.

Asagida, Murat Yazici, Abdullah el-Necdi'nin kendisine söyledigi bir söze atif yaparak, ilk bildirimde bulunmustur. Kendisine atif yapilan bölümde, Abdullah el-Necdi, söyle demistir;

"...Nakilcilikte saibeli biri oldugunuzu bilenler bilir. Ben, zamaninda Ibn Teymiyye'nin "Siraat-i Müstakim"inden yaptiginiz nakillerin kaynagini göstermek noktasinda icine düstügünüz aczi de cok iyi bilirim, "Allah'in Sifatlari'na Dair"de sordugum sorulardan nasil firar ettiginizi de. Imam-i Azam'in "el-Vasiyye"deki sözünü nasil tahrif ettiginizi dahi gayet iyi bilirim..."

(Muhaverenin Baslangic ve Bitis Tarihleri : 05.05.2008 - 10.05.2008 (www.delikanforum.net))


* * *


- Murat Yazici (?) :

Abdullah el-Necdi'den Alinti ;
"Nakilcilikte saibeli biri oldugunuzu bilenler bilir. Ben, zamaninda Ibn Teymiyye'nin "Siraat-i Müstakim"inden yaptiginiz nakillerin kaynagini göstermek noktasinda icine düstügünüz aczi de cok iyi bilirim"

Gerçeklerle, senin onları algılayışın arasında ciddi uçurumlar var. Bu durum, psikolojik bir savunma mekanizmasının tezahürü olmalı...

Bu yazışmaları takip edenleri merakta bırakmamak için yazayım. İbni Teymiyye'den yaptığım nakil şuydu:

"Kuraklık olduğu zaman, birisi Peygamberimizin (aleyhisselam) kabrine geldi ve kuraklık hakkında şikayet etti. Daha sonra Peygamberimizi gördü. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) "Ömer'e git ve İstiska namazı kılmasını söyle" buyurdu. Buna benzeyen birçok doğru rivayet mevcuttur."

İktizâu's-Sirati'l--Müstakim, s. 373; Ayrıca İmam-ı Buhari bundan Tarih el-Kebir kitabında, Malik el-Dar'ın hal tercümesinde bahsetmiştir. (Kaynak: Traditional Scholarship and Modern Misunderstandings: Understanding The Ahl al-Sunna, by Abu Ammar. )


* * *


- Abdullah el-Necdi (32) :

Sevgili Murat Yazici kardes,

bu söylenenden, Imam Ibn Teymiyye'nin düsünce yapisi ile ilgili hangi sonucu cikarmaliyiz ? Imam'in bunu söylemesi, ne demektir, ne anlama gelir ? Siz bunu nasil izah ediyorsunuz ?

Iste Size, iktibas ettiginiz metinlerde söylenenleri bir dereceye kadar "kavrayabildiginizi" bize gösterebileceginiz yeni bir firsat dogdu. Buyrun izah edin. Bakalim yine kuru lafiz aktarimi mi sözkonusu, yoksa manaya nüfuz var mi ?

Ancak ricam; yine iktibaslar ile yanitlama yolunu secmeyin. Bizzat Siz cevap verin. Bilmek istedigim, sadece, Imam'in bunu neden söyledigidir, ötesi degil.


* * *


- Murat Yazici (?) :

Abdullah el-Necdi'den Alinti ;
"bu söylenenden, Imam Ibn Teymiyye'nin düsünce yapisi ile ilgili hangi sonucu cikarmaliyiz ?"

Sen istediğin neticeyi çıkar.

Benim bu nakli burada tekrar yapmamın sebebinden de istediğin kadar kaçmaya çalış (kaçamayacaksın).

Abdullah el-Necdi'den Alinti ;
"Imam'in bunu söylemesi, ne demektir, ne anlama gelir ? Siz bunu nasil izah ediyorsunuz ?"

Demek yaptığım naklin doğru olduğunu itiraf ediyor ve böylece "yalan söylemiş" olduğunu da kabul ediyorsun?

Çünkü şu lafları yazmıştın:

"Nakilcilikte saibeli biri oldugunuzu bilenler bilir. Ben, zamaninda Ibn Teymiyye'nin "Siraat-i Müstakim"inden yaptiginiz nakillerin kaynagini göstermek noktasinda icine düstügünüz aczi de cok iyi bilirim,..."

Bunu okuyan ne anlar? Benim İbni Teymiyye'nin kitabından yanlış nakil yaptığımı, kaynağını doğru gösteremediğimi veya hiç gösteremediğimi, mezkur kitaba sahip olmadığımı vs.

Abdullah el-Necdi'den Alinti ;
"Iste Size, iktibas ettiginiz metinlerde söylenenleri bir dereceye kadar "kavrayabildiginizi" bize gösterebileceginiz yeni bir firsat dogdu. Buyrun izah edin. Bakalim yine kuru lafiz aktarimi mi sözkonusu, yoksa manaya nüfuz var mi ?"

Sen önce yalancı olduğunu kabul et, sonra belki -keyfim olunca- ben sana İbni Teymiyye'nin bundan ne anlayıp ne anlamadığını izah ederim. Daha da mühimi, bu iktibası ben niçin yaptım, onu izah ederim. Çünkü, sabıkası kabarık bir şahıs olan İbni Teymiyye'nin yorumunun benim için bir bağlayıcılığı yoktur.

Abdullah el-Necdi'den Alinti ;
"Ancak ricam; yine iktibaslar ile yanitlama yolunu secmeyin."

"Yanıt" mı ? Ben "yanıt" vermem, ancak faydalı olacağına inanırsam cevap veririm.

İşte, aynı sayfadaki bir ifadenin daha tercümesi :

"Bazı insanlar Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) kabrine gelerek Peygamberimizden birşeyler istedi ve istekleri yerine geldi. Bunun gibi, salih zatlar da insanlara yardım edebilir." (İbni Teymiyye) (Kaynak: Traditional Scholarship and Modern Misunderstandings: Understanding The Ahl al-Sunna, by Abu Ammar)


* * *


- Abdullah el-Necdi (32) :

Sevgili Murat Yazici kardes,

Imam Ibn Teymiyye'den yaptiginiz alintida, Sizin düsüncenizi hakli cikaracak herhangi bir husus yoktur. Korkarim metinleri anlayamama durumu, Sizde genel bir hal almis, galib özelliginiz olmus.

Bu bahsi ilk ele aldigimizda, su aktardiginiz pasaji ortaya koymak ile yetinmediniz. Imam'in sözünü (de) anlayamadiginizi gösteren bir degerlendirme yaptiniz. Ben de Size, bunu Imam'in adi gecen kitabinda nerede söyledigini sordum ki, yaptiginiz degerlendirme yanlis oldugu icin, kitapta gösterme olanaginiz da hali ile bulunmamakta idi. Size, korsan kitap alicisi olup-olmadiginizi da bu nedenle sormustum zaten.

Ayrica, Imam'dan aktardiginiz o kisim bile, Sizin söylediginiz sayfada degildir (kitapta yoktur demiyorum). Size, Pinar Yayinlari'ndan cikan ve türkceye Salih Ucan tarafindan tercüme edilen "Siraat-i Müstakim"in verdiginiz sayfasinda öyle birseyin yazili olmadigini o zaman da söylemistim.

Dolayisi ile, hem birinci, hem de su ikinci anlami ile "kaynak göstermek" noktasindaki aczinizi ifade eden sözlerimde maksadi asan herhangi bir yön bulunmamaktadir.

"Nakilcilikte saibeli biri oldugunuzu..." diye baslayan cümlenin devaminda söylediklerim yalan mi idi ki, bu cümlede söylenen yalan olsun ?

Simdi, Imam Ibn Teymiyye'nin bu sözünün, onun düsünce yapisi acisindan, nasil degerlendirilmesi gerektigi noktasina gelelim. Siz, o zaman da ortaya koydugunuz yanlislari yeniden mi dillendireceksiniz, yoksa bu sefer daha orjinal seyler mi söyleyeceksiniz ? Imam'in bu sözü, ne demektir, ne anlama gelir ?

Lütfen noktayi asmadan ve iktibaslara bogmadan.


* * *


- Murat Yazici (?) :

Abdullah el-Necdi'den Alinti ;
"Imam Ibn Teymiyye'den yaptiginiz alintida, Sizin düsüncenizi hakli cikaracak herhangi bir husus yoktur."

Bu ifade muhtemelen bir yalanı muhtevi olmakla beraber, sadece yanlış demekle iktifa edeyim.

Abdullah el-Necdi'den Alinti ;
"Korkarim metinleri anlayamama durumu, Sizde genel bir hal almis, galib özelliginiz olmus."

Bu yalan.

Abdullah el-Necdi'den Alinti ;
"Bu bahsi ilk ele aldigimizda, su aktardiginiz pasaji ortaya koymak ile yetinmediniz. Imam'in sözünü (de) anlayamadiginizi gösteren bir degerlendirme yaptiniz."

Yine yalan.

Abdullah el-Necdi'den Alinti ;
"Ben de Size, bunu Imam'in adi gecen kitabinda nerede söyledigini sordum ki, yaptiginiz degerlendirme yanlis oldugu icin, kitapta gösterme olanaginiz da hali ile bulunmamakta idi."

Kuyruklu yalan.

Seni yalancı dolma...

Not: "Yanıt" ve "fötr şapka" (1) eziyetleri yetmezmiş gibi, bir de karşımıza "olanak" çıktı. Bu ne maskaralık?

Abdullah el-Necdi'den Alinti ;
"Ayrica, Imam'dan aktardiginiz o kisim bile, Sizin söylediginiz sayfada degildir (kitapta yoktur demiyorum)."

Yine yalan söyledin.

Aynen benim verdiğim sayfadadır :

Pınar Yayınları, 5. Basım, Eylül 2006, s. 493, alttan 2. ve 3. paragraflar.

Abdullah el-Necdi'den Alinti ;
"Size, Pinar Yayinlari'ndan cikan ve türkceye Salih Ucan tarafindan tercüme edilen "Siraat-i Müstakim"in verdiginiz sayfasinda öyle birseyin yazili olmadigini o zaman da söylemistim."

Eeee... ?

Abdullah el-Necdi'den Alinti ;
"Dolayisi ile, hem birinci, hem de su ikinci anlami ile "kaynak göstermek" noktasindaki aczinizi ifade eden sözlerimde maksadi asan herhangi bir yön bulunmamaktadir."

Evet, maksadın yalan söylemek olduğuna göre, maksadını aşmamışsın demektir.

Abdullah el-Necdi'den Alinti ;
""Nakilcilikte saibeli biri oldugunuzu..." diye baslayan cümlenin devaminda söylediklerim yalan mi idi ki, bu cümlede söylenen yalan olsun ?"

O da yalandı, bu da yalan.

Sen patolojik bir yalancısın.

Abdullah el-Necdi'den Alinti ;
"Simdi, Imam Ibn Teymiyye'nin bu sözünün, onun düsünce yapisi acisindan, nasil degerlendirilmesi gerektigi noktasina gelelim."

Yok gelmeyelim.

Ben, yüzü kızarmadan tekrar tekrar yalan söyleyen biri ile ciddi ciddi yazışarak vakit kaybedecek değilim.

Ancak, senin yalancılığını ve soytarılığını ifşa etmek için yazabilirim.

Abdullah el-Necdi'den Alinti ;
"Siz, o zaman da ortaya koydugunuz yanlislari yeniden mi dillendireceksiniz,..."

Yalana bak.

Abdullah el-Necdi'den Alinti ;
"yoksa bu sefer daha orjinal seyler mi söyleyeceksiniz ? Imam'in bu sözü, ne demektir, ne anlama gelir ?"

Vehhabilerin külliyen yalancı olduğu "anlamına" gelir.


* * *


- Abdullah el-Necdi (32) :

Sevgili Murat Yazici kardes,

üc ihtimal sözkonusu;

Imam Ibn Teymiyye'nin "Siraat-i Mustakim"ini;

a - okumadiniz,

b - okudunuz, ama anlamadiniz,

c - okuyup-anladiniz ama, kötü niyetlisiniz.

Bir önceki yazimda söylediklerimi öfkenizden parca parca edeceginize, o vakti, konuya iliskin bizi aydinlatmaya ayirsa idiniz, cok daha faydali olurdu. Ama Sizi de bir yerde anlamiyor degilim. Nefsinize karsi nasil yapabilirsiniz ki bunu ? Zira, Imam Ibn Teymiyye'ye karsi acik bir iftira ve de hezeyanda bulunmussunuz birkere. Bunun müdafasi olabilir mi ?

Yaptiginiz iktibasa dayanarak iddia ettiginiz sey; Imam'in, güya konuya dair birbiri ile celisen ifadeleri oldugu, kendi görüsüne aykiri seyler söyledigidir. Yani, Allah'dan baskasindan istigasede bulunulabilecegini, bunun bir hakikati olup sonuc da verdigini, Imam'in da kitabinin bir yerinde söyledigi (hani agzindan kacirdigi, belki itiraf ettigi) gibi bir izlenim verme gayretindesiniz. Oysa, kitabi okuyanin cok acik ve net olarak görecegi üzere, Imam, o bölümlerde, Seriat'ca yasak edilmis olan gayr-i mesru islerin, yapilmalari halinde bazen sonuc verebileceklerini, ancak bu durumun, o isleri gayr-i mesru olmaktan cikarmayacagini izah etmektedir. Bu örnegi, bunun mesru oldugunu söylemek icin degil, bu maksatla vermistir.

Simdi Sizin yaptiginiza; "cimbizlama" deniyor. Bir sözün, kendi baglamindan, siyak-i sibakindan koparilmasinin afetleri olabilecegini, bunun insani yanlis sonuclara sürükleyebilecegini, bu islerle ilgili görünen biri olarak nasil olur da bilmezsiniz ? Aslinda alinti yapmak, hadd-i zatinda mümkündür ve yerine göre de faydalidir. Ancak, aktarilan sözün, aid bulundugu baglamda sahip oldugu anlamini bozmamak, mahiyetini degistirmemek sarti ile.

Bakin, Imam Ibn Teymiyye o bölümlerde nelerden söz ediyor, konu nedir;

Kabir ziyaretlerinden, bunun adab ve erkanindan, ziyaret esnasinda müslümanin riayet etmesi gereken Hududullah'dan bahis ile, Imam, en hayirli nesiller olan ashab, tabiun ve tebe-i tabiunun, Hz.Peygamber'in hadisleri uyarinca onun kabrini bayram yerine cevirmemeye azami özen gösterdiklerini anlatmaktadir. Hz.Peygamber, söyle buyurmustur;

"Sakin hristiyanlarin Meryem oglu Isa'yi övüp-yüceltmeleri gibi siz de beni övüp-yüceltmeyin. 'Allah'in kulu ve resulü' deyin" (Buhari, 3/1271, H.no:3440)

"Sizden öncekiler, kabirleri mescid edinirlerdi (oralari özel ibadet yerleri yaparlardi). Sakin sizler de kabirleri mescid edinmeyin. Size bunu yapmayi yasakliyorum" (Malik, Muvatta, Kasru's-Salat fi's-Sefer,85)

"Allah, yahudi ve hristiyanlara lanet etsin. Onlar, peygamberlerinin mezarlarini mescid edindiler" (Buhari, Salat, 48)(Ebu Davud, Cenaiz, 72)(Nesai, Mesacid, 13)

Bu uyarilari dikkate alan ilk müslümanlar, özellikle mezar baslarinda dua etmenin baska yerlerde dua etmekten daha faziletli oldugunu rivayet etmemis, kimseyi buna özendirmemislerdir. Namaz vakitlerinde mescide gidisleri disinda, dua etmek amacli Hz.Peygamber'in kabrini özellikle ziyaret ettiklerine dair herhangi bir rivayet yoktur. Bunda zaid bir fazilet olsa idi, bu, dini gelecek nesillere aktarmak ile mükellef bulunan ilk üc müslüman nesil tarafindan sayisiz kanal ile sonrakilere aktarilirdi. Tipki, dine ait diger hususlarin aktarildigi gibi. Ashab, tabiun ve tebe-i tabiun, yukaridaki nebevi direktiflerin bilincinde olduklari gibi, dinin hadis ile sabit su esaslarindan da haberdar idiler;

"Yeryüzünün tümü benim icin mescid kilindi" (Buhari, Teyemmüm, 1/335)(Müslim, Mesacid, 523)

"Mezarliklar ve hamamlar disinda, yeryüzünün her tarafi mesciddir" (Ibn Hanbel, Müsned, 3/83,96)(Ebu Davud)(Ibn Mace)(Tirmizi)

Imam Ibn Teymiyye, kabir baslarinda yapilacak duanin özel faziletine ve kabul edilmeye baska yerlerde yapilan dualardan daha layik olduguna inanmanin dindeki dayanksizligina böyle isaret ettikten sonra, bunun mekruh oldugunu belirtip, aksinin, ancak hicri ücüncü asirdan itibaren bazi alimlerce dillendirilmeye basladigini, bunlarin; "Falancanin mezari basinda yapilacak duanin kabul edilmesi umulur" gibi laflar ettiklerini söylemekte.

Bundan sonra da, Sizin cimbizladiginiz o iki bölüm yer almaktadir. Bu cümleden olarak, Imam, Seriat'ca gayr-i mesru olmasina ragmen, bir isin yapilip da bundan kulun umdugu sonucun hasil olmasinin, o isi mesru kilmadigina dair örnekler vermekte ve bunun, kul icin "hayir" anlamina gelmedigini ifade etmektedir. Bu baglamda, Hz.Peygamber'in su hadisini de nakleder;

"Adamin biri yanima gelip birseyler diliyor. Ben de, dilegini yerine getiriyorum. Ama o bu yüzden yanimdan koltugunun altinda bir ates ile ayriliyor". Sahabilerden birinin; "Peki ya Resulullah, o halde niye böylelerinin dileklerini yerine getiriyorsun ?" diye sormasi üzerine, su cevabi veriyor; "Cünkü böyleleri benden israrla isterler. Öte yandan Allah da bana cimriligi yakistirmaz" (Ibn Hanbel, Müsned, 3/4,16)

Yine su hadisi de, Imam, bu baglamda sözkonusu etmekte;

"Allah'in, günah islemeye devam eden bir kula nimet verdigini gördügünüz zaman, bilin ki, bu, Allah'in o kula tanidigi bir mühlettir" (Ibn Hanbel, Müsned, 4/145)(Suyuti, Camiu's-Sagir, 1/97)

Adi gecen kitabinin bir diger bölümünde ise, ayni konu ile ilgi olarak, matlub sonucun hasil olmasinin istimal edilen vesileyi kul icin mesru kilici olmadigini, su gibi örnekler üzerinden anlattigini görmekteyiz;

Allah'in, A'raf-175'de kendisinden söz edilen Bel'am Baura'nin, Hz.Musa'nin müslüman olan kavmi aleyhindeki duasini dahi kabul etmesi ve fakat buna karsin onun imanini kalbinden cikarip almasi.

Veya; Salebe b.Hatib'in, Hz.Peygamber'den, zengin olmasi icin dua etmesini talep etmesi, Resulullah'in onu bundan vazgecirmeye calismasi, onun ise israr etmesi ve isin nihayetinde helak olmasi.

Veya; Müsriklerin, ya da yahudi ve hristiyanlarin, putlari önünde dua etmis olmalarina ragmen bazi dualarinin kabul edilerek mesela yagmura, zafere, sifaya, rizka kavusturulmalari.

Cogaltilabilecek olan bu örneklerden anlasilan o ki, dinde herhangi bir isin mesruiyetinin belirleyicisi, o isden, kulun bekledigi neticenin hasil olmus olmasi degildir. Allah bununla, kullarini imtihan etmektedir. Veya, kulun istediginin kendisine verilmesinin baska sebepleri vardir. Imam Ibn Teymiyye'nin, iktibas ettiginiz bölümde söyledigi ve Sizin (bir kez daha) anlayamadiginiz mana, bundan ibarettir.

Yani Imam, kitabindan iktibas ettiginiz o kismi, "gayr-i mesru islerin -bazen sonuc verseler bile- gayr-i mesru olduklari"ni izah baglaminda dile getirmektedir. Bunu eger fark etmis olsa idiniz, Imam'dan bu iktibasi yapmazdiniz. Zira, burada Sizin icin, fasid görüsleriniz dogrultusunda istimal edebileceginiz herhangi bir malzeme yoktur.

Sözün önünü-arkasini, kasitli-kasitsiz dikkate almadan hoyratca yaptiginiz alinti ve onun üzerine bina etmeye calistiginiz ithamlar, naminiza, bir alime "iftira etmek" gibi büyük bir vebal ortaya cikarmis. Ne ibretamiz bir tablodur ki, hesap günü, en sevmediginiz zata aleyhinizde en büyük kozlari vermis bulacaksiniz kendinizi. Ta ki, iftiralarinizdan tevbe etmis olasiniz.

Size; "Buyrun izah edin, Imam niye böyle söylemis ?" diye sordugumda, cevabiniz; "Sabikasi kabarik bir sahis olan Ibn Teymiyye'nin yorumunun benim icin bir baglayiciligi yoktur" seklinde oldu. Dogrusu, yazinizda en enteresan buldugum cümleniz, bu idi. Bununla yoksa sunu mu demek istiyorsunuz; "Hangi baglamda söylemis ise söylemis, beni ilgilendirmez. Ben bunu, onun celiskisine örnek olarak getiririm" ? Imam'in yorumunun Sizi baglamadigini düsünmeniz, ona iftira etme hakkini Size nasil taniyor ? Var mi böyle bir mantik ? Yani; "Yalan isnadda bulunur, sorulunca da, 'yorumunun beni baglamadigi' söylemi ile siyrilirim", öyle mi ?

Insanlari aldatmaya calisiyorsunuz sevgili kardesim. Ne Siz zannettiginiz kadar akillisiniz, ne de bizler zannettiginiz kadar aptal. Allah, iftira etmeyi haram kilmistir. Bu hüküm Sizi de baglar, bizi de. Ortaya, alimler hakkinda asli-astari olmayan iddialar atiyor, bunlara dayanak diye de alakasiz iktibaslar yapiyorsunuz.

Hic düsünmez misiniz ?

Sayfa numarasina dair verdiginiz bilgiler ise, görüldügü üzere, oldukca celisik. Önceki cevabinizda 373 demisken, bu defa karar degistirip 493 olarak vermissiniz. Bunu, basinizdan büyük islere kalkismis olmanizdan mütevellid saskinliginiza bagliyor, üzerinde durmuyorum. Ama yine de, "Verdiginiz sayfada öyle birsey yok" derken haksiz olmadigimi yansitmasi bakimindan deginmeyi gerekli gördüm. Cünkü, o zaman da verdiginiz rakam, 373 idi.

Cikan sonuc sudur;

Akil ve ilim sahipleri nezdinde hakkinizdaki su gercek bir kez daha subut bulmustur; Üzerinde konustugunuz konularda ilmi liyakatten yoksun ve de alimlere iftira etmek gibi yüzkizartici bir suctan sabikali olmaniz nedeni ile, Sizin yaptiginiz iktibaslara kesinlikle güvenilemez !

"Ey iman edenler ! Bir fasik Size bir haber getirdiginde, onun dogrulugunu arastirin. Yoksa bilmeden bir topluluga haksizlik edersiniz de, sonra yaptiginiza pisman olursunuz" (Hucurat-6)


* * *


- Murat Yazici (?) :

Abdullah el-Necdi'den Alinti ;
"Imam'dan iktibas edilen mezkur kisimlarin sayfa numarasina dair verdiginiz bilgiler ise, görüldügü üzere, oldukca celisik. Önceki cevabinizda 373 demisken, bu defa karar degistirip 493 olarak vermissiniz. Bunu, basinizdan büyük islere kalkismis olmanizdan mütevellid saskinliginiza bagliyor, üzerinde durmuyorum. Ama yine de, "Verdiginiz sayfada öyle birsey yok" derken haksiz olmadigimi yansitmasi bakimindan deginmeyi gerekli gördüm. Cünkü, o zaman da verdiginiz rakam, 373 idi."

Senin uzun mesajında tekrar ettiğin veya yeni ürettiğin yalanlara uzun uzun cevap vermeye gerek duymuyorum. Vakit israfı diye bir mefhum var. Ancak, burada yazdığın iki paragrafa temas ederek, geçeceğim.

Sen hakikaten ya aklı çok az bir kişisin, ya da aşırı derecede utanmaz bir yalancısın. Muhtemelen ikisi birden...

Şunu da söyleyeyim: Bir Müslüman bu kadar kolay yalan söyleyemez.

İslamiforum'da seni ciddiye alıp verdiğim cevapta, mezkur yazının kitabın Arapça aslında s.373'de olduğunu yazmıştım. Yazdığım aynen şuydu:

"Verdiğim sayfa numaraları Arapça aslına göredir. Pınar Yayınları'nın tercümesindeki ifadeler tamamen aynı olmamakla beraber mana olarak benim yazdıklarımla uygundur: 493. sayfadaki son iki paragrafa bakılabilir. (İbni Teymiyye'nin yaptığı yorum ve te'viller bir yana; bu rivayetlerin doğruluğunu kabul etmiş olduğuna dikkat çekiyorum.)"

Vesile Ve Tevessül - Islami Forum

Bu forumda da, İslamiforum'da da, blogumda da şu şekilde kaynak verdim (yukarıda var):

"Kuraklık olduğu zaman, birisi Peygamberimizin (aleyhisselam) kabrine geldi ve kuraklık hakkında şikayet etti. Daha sonra Peygamberimizi gördü. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) "Ömer'e git ve İstiska namazı kılmasını söyle" buyurdu. Buna benzeyen birçok doğru rivayet mevcuttur."

İktizâu's-Sirati'l--Müstakim, s. 373; Ayrıca İmam-ı Buhari bundan Tarih el-Kebir kitabında, Malik el-Dar'ın hal tercümesinde bahsetmiştir. (Kaynak: Traditional Scholarship and Modern Misunderstandings: Understanding The Ahl al-Sunna, by Abu Ammar. )

Ben sana islamforum'da söylemiş olmasaydım bile, Abu Ammar'ın eserinde verilen sayfa numaralarının İktiza'nın Türkçe tercümesiyle alakası olmadığını çok akıllı olmayan birisi bile hemen anlar ! Sana ne demeli ? Akılsız mı, anlamazdan gelen utanmaz bir yalancı mı ? Yoksa geç anladığı için akılsız, sonra da anlamazlıktan gelmeye devam ettiği için yalancı mı ? Yani, hem akılsız, hem yalancı.

Pınar Yayınevi'nin tercümesinde bahis konusu paragrafın son cümlesi : "Ben şahsen bu türde bir çok olay biliyorum" şeklindedir.

Abdullah el-Necdi'den Alinti ;
"Böylece, akil ve ilim sahipleri nezdinde hakkinizdaki su gercek bir kez daha subut bulmustur ki; üzerinde konustugunuz konularda ilmi liyakatten yoksun ve de alimlere iftira etmek gibi yüzkizartici bir suctan sabikali olmaniz nedeni ile, Sizin yaptiginiz iktibaslara kesinlikle güvenilemez !"

İlim sahibi olmaya gerek yok ama, biraz akıl sahibi olup bu yazıları dikkatle okuyanlar için sabit olmuştur ki, sen hem patolojik bir yalancı, hem geri zekalı bir Vehhabisin.


* * *


- Abdullah el-Necdi (32) :

Sevgili Murat Yazici kardes,

yaptiginiz iktibasa dayanarak iddia ettiginiz sey; Imam'in, güya konuya dair birbiri ile celisen ifadeleri oldugu, kendi görüsüne aykiri seyler söyledigidir. Yani, Allah'dan baskasindan istigasede bulunulabilecegini, bunun bir hakikati olup sonuc da verdigini, Imam'in da kitabinin bir yerinde söyledigi gibi bir izlenim verme gayretindesiniz. Siz, iktibasiniz ile, sanki Imam bir öyle söylüyor-bir böyle söylüyor imis, bir ona kani-bir buna kani imis gibi, hadiseyi carpitarak vermissiniz.

Oysa, kitabi okuyanin cok acik ve net olarak görecegi üzere, Imam, o bölümlerde, Seriat'ca yasak edilmis olan gayr-i mesru islerin, yapilmalari halinde bazen sonuc dahi verebileceklerini, ancak buun, o isleri gayr-i mesru olmaktan cikarmayacagini izah etmektedir. Bu örnegi de, bu maksatla vermistir.

Yani Imam Ibn Teymiyye demekte ki; "Evet, kul, bazen Seriat disi bir vasita ile talep ettigi seye de ulasir. Istegi karsilanir. Ama bu, bunun dinde güzel bir is oldugunu göstermez. Ona tevessül eden hakkinda da, hayir degildir". Ayni sayfada gecen; "Ben sahsen bu türde bircok olay biliyorum" sözünün, bu anlam ile celisen bir tarafi mi var ?

Sizde cok ciddi manada bir "anlama sorunu" görüyorum. Bu islerle istigal ediyor olmaniz ise, bu sorunun ciddiyetini bir kat daha arttirmakta. Zira, sadece kendiniz sapmakla kalmiyor, bu sebeple baskalarini da dogru yoldan saptiriyorsunuz.

Allah Sizi islah etsin !


* * *


- Murat Yazici (?) :

Ben kimseye iftira etmediğime göre, vicdanım rahat. İşte gerçekler:

1. Yaptığım tercümeler doğrudur.
2. Yaptığım nakiller ve verdiğim sayfa numaraları doğrudur.
3. Başkalarının çalışmalarını (mesela, Abu Ammar, E.Sifil, vs) kendi tahkikim gibi göstermedim, her zaman kaynak gösterdim.

Bu konuyla alakalı tüm yazdıklarımın arkasındayım. İşte aylar önce İslamiforum'da şöyle yazmıştım:

"Verdiğim sayfa numaraları Arapça aslına göredir. Pınar Yayınları'nın tercümesindeki ifadeler tamamen aynı olmamakla beraber mana olarak benim yazdıklarımla uygundur: 493. sayfadaki son iki paragrafa bakılabilir. (İbni Teymiyye'nin yaptığı yorum ve te'viller bir yana; bu rivayetlerin doğruluğunu kabul etmiş olduğuna dikkat çekiyorum.)"

Ortaya çıkan gerçek, senin patolojik bir yalancı olduğundur.

Not: Bu yalancı soytarı, yaptığım naklin doğru olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. Bana yaptığı bühtanlardan tevbe edip helallik isteyeceğine, işi pişkinliğe vuruyor ve İbni Teymiyye'nin görüşlerini yanlış anladığımı/yansıttığımı ima ediyor. Aklınca, böylece konuyu değiştirecek ve yalancılığı gözden kaçacak. İbni Teymiyye'den niçin bu nakilleri yaptığım izahtan varestedir. Çok kısa olarak ifade edersek, bu nakiller Vehhabileri tekzib ve rezil etmektedir. Burada konuyu dağıtmamak için, bunu bir başka başlık altında biraz daha açmak niyetindeyim.



* * *


- Abdullah el-Necdi (32) :

Sevgili Murat Yazici kardes,

ne söyledigini anlamadiginiz halde Imam Ibn Teymiyye'den alintilar yapiyor, onlari fasid yorumlariniza dayanak kilip, akli kit insanlarin Imam hakkinda haksiz kanaatler olusturmalarina sebep oluyorsunuz. Oysa biz, yukarida isin aslini anlattik. Bunun Sizin icin nasil bir vebali muhtevi oldugunun ne derece farkindasiniz bilmiyorum. Ancak Sizi hayretle, dehsetle, ibretle izliyorum. Sizin, Imam'in sözlerini yanlis yansittiginizi "ima" etmeme ne hacet ? Hersey ayan-beyan ortada. Ima etmiyor, acik-secik söylüyorum; Ückagitcisiniz !

Bu nakiller, vahhabileri degil, vallahi Sizi tekzib ve rezil etmekten baska ise yaramiyor.

Sayfa numarasi hakkinda söylediklerim, iktibas ettiginiz kismin daha sonra (ikinci olarak) verdiginiz sayfada da bulunmuyor olmasi nedeni ile idi. Mezkur kisimlar, Pinar Yayinlari'ndan cikan tercümenin 473. sayfasindadir. Siz ise 493 demissiniz. Sayfa numarasi bir kenara, bu kisimlarin kitapta olmadigini söylemedim. Bunlarin kitapta bulundugunu, ancak Sizin anlayip-anlattiginiz manada olmadigini izah ettim.


* * *


- Murat Yazici (?) :

Abdullah el-Necdi'den Alinti ;
"Sayfa numarasi hakkinda söylediklerim, iktibas ettiginiz kismin daha sonra (ikinci olarak) verdiginiz sayfada da bulunmuyor olmasi nedeni ile idi. Mezkur kisimlar, Pinar Yayinlari'ndan cikan tercümenin 473. sayfasindadir. Siz ise 493 demissiniz. Sayfa numarasi bir kenara, bu kisimlarin kitapta olmadigini söylemedim. Bunlarin kitapta bulundugunu, ancak Sizin anlayip-anlattiginiz manada olmadigini izah ettim."

Sen hakikaten patolojik bir yalancısın.

Bu kadar izahtan sonra, ne kadar akılsız olursan ol, İslamiforum'da verdiğim ve burada tekrar ettiğim bilgilerin doğru olduğunu anlamamış olman ihtimal dışıdır.

İşte İslamiforum'da verdiğim bilgi:

Vesile Ve Tevessül - Islami Forum

Kitap şu anda önümde duruyor.

5. Basım, Eylül 2006
Türkçesi: Salih Uçan
Dipnotların Türkçesi: Abdi Keskinsoy

İşte, kitabın iç kapağının taranmış kopyası:

( ... )

İşte, kitabın 493. sayfasının ilgili kısmı:

( ... )

İşte, İslamiforum'da eklediğim bilgi:

90. dipnotta (540. sayfada) bununla alakalı diyor ki:

Bu olayı İbn Kesir yukarıda adı geçen eserinin c.8, s.91, 92'de Hafız Ebu Bekr El-Beyhaki aracılığı ile Malik b. Enes'e dayandırarak nakletmektedir. Diyor ki İbn Kesir: "Bu haberin isnadı sahihtir."

İşte, kitabın 540. sayfasının üst kısmının taranmış kopyası:

( ... )

NETİCE:

1. Yaptığım tercümeler doğrudur.
2. Yaptığım nakiller ve verdiğim sayfa numaraları doğrudur.
3. Başkalarının çalışmalarını (mesela, Abu Ammar, E.Sifil, vs) kendi tahkikim gibi göstermedim, her zaman kaynak gösterdim.

Bu konuyla alakalı tüm yazdıklarımın arkasındayım. İşte aylar önce İslamiforum'da şöyle yazmıştım:

"Verdiğim sayfa numaraları Arapça aslına göredir. Pınar Yayınları'nın tercümesindeki ifadeler tamamen aynı olmamakla beraber mana olarak benim yazdıklarımla uygundur: 493. sayfadaki son iki paragrafa bakılabilir. (İbni Teymiyye'nin yaptığı yorum ve te'viller bir yana; bu rivayetlerin doğruluğunu kabul etmiş olduğuna dikkat çekiyorum.)"

Ortaya çıkan gerçek, senin patolojik bir yalancı olduğundur.


* * *


- Abdullah el-Necdi (32) :

Sevgili Murat Yazici kardes,

Imam-i Azam Ebu Hanife'ye dair yalanlariniz ortaya konuldu (2)...

Imam Ibn Teymiyye'ye dair yalanlariniz ortaya konuldu...

Takdir edersiniz ki, tüm vaktimi Sizin gibi sahtekarlarla ugrasmaya tahsis edecek imkanim yok...

Bu iki örnek, ipliginizi pazara cikarmaya yetti de artti bile...

Gerisi de, bunlara kiyas edile...


* * *


- Murat Yazici (?) :

Buna ancak "La havle..." denir.

Sen klinik bir vak'asın.




__________________________________________________ _____________________





Dipnotlar :

(1) Murat Yazici, Abdullah el-Necdi'nin avatarindaki "fötr sapkali Dudayev remine" atif
yapmaktadir.

(2) Abdullah el-Necdi, Murat Yazici'nin baska bir yazisinda "Imam-i Azam hakkindaki
yalanina" atif yapmaktadir.<!-- / message -->
 
DAVA Çevrimdışı

DAVA

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Sonuc Herzaman ALLAH ondan razi olsun yani SeyhuL ISLAMDAN.. Cahilul ISlamla konusmaya deymez oluyor :D
 
samanpan Çevrimdışı

samanpan

.
Site Emektarı
komik mi ?

ben şunu demek istiyorum konuyu açan kardeşten:
bizde bi çok kişi ile tartısıyoruz onları açmanın sebebi ne ?
yazan kardeş düşüncesini yazarsa sevinirim
 
DAVA Çevrimdışı

DAVA

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
onu bastan sorsana mübarek :D :D ALLAH´im yaaw :)
hmm bende merak ettim simdi :)
 
H Çevrimdışı

hurafesiz1islam

Üyeliği İptal Edildi
Banned
İslam düşünce tarihinde hakkında en çok söz söylenen isimlerden birisi olan Harranlı İbn Teymiyye, Eşariler başta olmak üzere Ehl-i Sünnet hassasiyetine sahip kelamcılara sert eleştireler de bulunmuş, ulemanın hazır bulunduğu muhakemelerde sorgulanıp teşbih akidesinden ve icmaya aykırı fetvalarından dolayı defaatle cezalandırılmıştır.
Müteşabihatı tefsir ederken ayetlere zahiri anlamlarını veren, semada yerleşme, bir yere oturma, hareket etme gibi insanlara ait fiilleri Allah Teala’ya isnat eden İbn Teymiyye, Sünnet ve Cemaat Akidesini benimseyen alimler tarafından tenkit edilmiş, görüşleri hakkında çok sayıda reddiye kaleme alınmıştır.
Geçmişte Takıyyudin es-Subki, İbn Cehbel, İbn Hacer el-Heytemi, İmam Şa’rani, yakın dönemde Zahid Kevseri, Yusuf en-Nebhani, günümüzde ise Muhammed Ebu Zehre ve Said Ramazan el-Buti gibi muhakkik alimler tarafından tenkit edilen İbn Teymiyye, uzun bir aradan sonra Muhammed b. Abdulvahhab’ın faliyetleri ile tekrar ön plana çıkmış, günümüzde ise selefiyye adı altında İslam coğrafyasında etkin bir konuma gelmiştir.
Muhakkak ki her şeyin en doğrusunu bilen Allah Teala’dır.


Allah Teala’nın yüzü, eli ve gözü olduğunu iddia eden İbn Teymiyye (İbn Teymiyye, el-Fetava’l-Kübra, Beyrut, 2002, VI, 656.) bu anlayışı, O’nun insana benzetilmesi (teşbih) şeklinde telakki eden Ehl-i Sünnet kelamcılarını Cenab-ı Hakk’ın ezeli sıfatlarını reddeden “muattıla” ile aynı görüşü benimsemekle itham eder (Saib Abdulhamid, İbn Teymiyye Hayatuhu ve Akaiduhu, Beyrut, ty., s. 120.)
Allah Teala’yı yaratılmışlara benzetmekten tenzih edebilmek için müteşabih ayetleri te’vil eden kelamcıları Yahudilerden daha tehlikeli gören İbn Teymiyye(İbn Teymiyye, el-Fetava’l-Kübra, VI, 647.) savunduğu fikirlerin sahabe, tabiun, hadis hafızları ve Ahmed b. Hanbel’e ait olduğunu söyler(İbn Teymiyye, el-Fetava’l-Kübra, VI, 655.)
Müşebbihe ve mücessimeyi “ehl-i zeyğ” olmakla itham eden İbn Teymiyye, Allah Teala’nın semada arş üzerinde oturduğunu söyleyerek Ehl-i Sünnet kelamcılarından ayrılır ve tenkit ettiği mücessime ile aynı akideyi paylaşır.
İbn Teymiyye’nin Allah Teala’ya isnat ettiği el ve yüz gibi uzuvların keyfiyetlerinin insanlar tarafından bilinmediklerini söylemesi, kendisini teşbihten kurtarmaz. Zira müşebbihe ekolüne müntesip olanlar da Cenab-ı Hakk’a isnat ettikleri uzuvların keyfiyetlerini bilmediklerini söylemektedirler.

Müteşabih ayetleri zahiri anlamlarında tefsir eden İbn Teymiyye’nin benimsediği tefsir usulünün seleften tevarüs ettiğini söylemesi de iddiadan öte bir anlam ifade etmemektedir. Zira Malik b. Enes, Mukatil b. Süleyman, Davud b. Ali el-Isfehani ve Ahmed b. Hanbel’in de aralarında yer aldığı selef alimleri Allah Teala’nın yaratılmışlardan hiçbir şeye benzemediğini söylemektedirler. Aşağıdaki açıklama İbn Teymiyye’nin görüşlerine ittiba ettiğini söylediği selef alimlerinin teşbih noktasında ne derece tavizsiz olduklarını göstermektedir: “Bir kişi ‘Ey İblis! Ellerimle yarattığıma saygı ile eğilmekten seni ne alıkoyuyordu?” Kur’an, (Sure: Sad 75) ayetini okurken elini hareket ettirse ve bu hareketiyle Allah Teala’nın elinin olduğunu ima etse, o adamın elini kesmek gerekir.”( Muhammed b. Abdilkerim eş-Şehristani, el-Milel ve’n-Nihal, Beyrut, 1992, I, 92.)
Selef, Allah Teala’nın kudretine işaret eden “el” kelimesinin okunduğu sırada karinin parmaklarını oynatmasını dahi doğru kabul etmezken, Cenab-ı Hak’a el, ayak gibi uzuvlar isnat eden İbn Teymiyye’nin Onlarla aynı esasları kabul ettiğini söylemesi güvenilirliğini yaralamaktadır.


Teşbihin Tanıkları
İbn Teymiyye’nin, tecsim akidesini zaman zaman konuşmalarına taşıdığı, minber ve kürsülerde savunduğu bilinmektedir. Çağının tanıklarından İbn Battuta, Ebu Hayyan ve İbn Cehbel’in şahadetleri bu noktada önem arz etmektedir.
İbn Battuta’nın seyahat ettiği ülkelerdeki gözlem ve hatıralarını anlattığı “Tuhfetu’n-nuzzar fî ğaraibi’l-emsar” adlı eseri, İbn Teymiyye ve Onun tecsim akidesi ile alakalı ilginç bilgiler vermektedir.


İbn Teymiyye, yaptığı bir konuşmadan dolayı fakihlerin tepkisini çekmişti. el-Meliku’n-Nasır’ın huzuruna çıkarılıp, kadılar tarafından sorgulandı ve hapse atıldı. Yıllarca hapiste kaldı. Bu müddet içerisinde 40 ciltten oluşan ve adını “el-Bahru’l-muhit” koyduğu bir tefsir kaleme aldı. Annesinin ricası üzerine sultan Onu serbest bıraktı.


İbn Teymiyye, Dımaşk de bulunduğum sırada –önceden- tutuklanmasına sebep olan ifadeleri tekrar etti: Cuma günü cemaat olarak hazır bulunduğum camide, insanlara vaaz ve nasihatta bulunurken minberin merdiveninden bir basamak aşağıya inerek “muhakkak ki Allah Teala benim buradan indiğim gibi dünya semasına inmektedir.” şeklinde bir cümle sarfetti. Maliki fakihi İbn Zehra söylediklerine karşı çıktı. Cemaatte ayağa kalkıp sarığı başından düşünceye kadar ona dayak attı. Neticede bir daha tutuklandı ve hapsedildiği kalede ölünceye kadar tutuklu kaldı.(Muhammed b. Abdillah b. Muhammed İbn Battuta, Tuhfetu’n-Nuzzar fî Ğaraibi’l-Emsar (Rıhlet-u İbn Battuta), Beyrut, 2004, s. 88.)


Ebu Hayyan bir çok yerde Onun tecsimi çağrıştıran ifadelerini tenkit etmektedir. Ne var ki elimizdeki matbu nüshalarda bu tenkitlerin bir çoğundan tek bir harf bulmak mümkün değildir. Çünkü baskı sürecinde her iki eserden de İbn Teymiyye’nin tecsimle alakalı görüşleri çıkartılmıştır. İbn Teymiyye’nin açıkça Allah Tealaya cisim isnat ettiğini söyleyen Zahid Kevseri (Kevseri, el-Esma ve’s-Sıfat, s. 286.) bu noktada şunları söylemektedir: “Ebu Hayyan, ‘O’nun kürsüsü bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır.’(Bakara 255) ayetini tefsir ederken muasırı olan İbn Teymiyye’nin “Kitabu’l-Arş” adlı -kendi el yazısıyla kaleme aldığı- eserinde şu ifadeleri okuduğunu nakletmektedir: ‘Allah Teala kürsüde oturmaktadır. Yanı başında boşalttığı yerde ise Onunla birlikte Hz. Peygamber oturmaktadır.”
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
"Bir topluluğa olan kininiz, sakın sizi haddi aşmaya sürüklemesin" (Maide 2)

Hurafeli bir islam muptelasının akidesi belli ki İbn Teymiyye, Muhammed b. abdulvehab olmak üzere muvahhid alimlerdir.
İbn teymiyyeyi eleştirirdiğini , tenkid ettiğini söylediği alimlerin tamamı sofi meşreblidir hele ki sapık Kafir Hafız esadın cenaze namazını kıldıran ramazan el buti'yi bize alim diye öne sürmüştür!
Allah cc. arşta olmasını (İstiva) ayetini inkar edip* sapkınca tevil eden bu zat ehli sünnet anlayışını reddetmiştir .
İbn Teymiyye'ye utanmasızca saldıran, iftiraları sanki kendi söylemişcesine aktaran , iftira dolu yazıları buraya yapıştıran gözünü kin bürümüş kör cahildir!

Şimdi Şeyhulİslam İbn teymiyye'ye muhalifleri tarafından düzülen karalama ve iftiralara cevabımıza geçelim :

-------------

Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye’ye; çağdaşı mutasavvıf, kelamcı ve bid’atçi düşmanlarından çokça iftiralarda bulunulduğu gibi, çağından sonra günümüze kadar da (bu durum) devam edecek gibi görünmektedir. (Meyve veren ağaç taşlanır ise )
Ancak bu iftiralar arasında en şaşırtıcı olup hasım bid’atçilerin dayanak kabul ettikleri iftira ise gezgin İbn Batuta’nın, "Rihletu İbn Batuta (İbn Batuta Seyehatnamesi)" diye tanınıp meşhur olmuş "Tuhfetu’l-Enzar..." adını taşıyan eserinde -Allah’tan layıkı ile muamele görmesini dileriz- söylediği şu sözlerdir:

"726 yılı muazzam ramazan ayı 9’una tesadüf eden perşembe günü Şam’ın Dımaşk şehrine vardım... Dımaşk’ta Hanbeli fukahasının büyüklerinden Şam’ın büyüğü ve çeşitli ilim dalları hakkında söz söyleyen Takıyu’d-Din İbn Teymiyye vardı. Ancak aklı pek yerinde değildi. Dımaşk’lılar onu çokça ta’zim eder, o da minbere çıkıp, onlara vaazlar verirdi..." diye sözlerini sürdürür ve daha sonra şunları söyler:

"Caminin minberinde insanlara vaaz ederken cuma gününde huzurunda bulundum. Onlara öğüt veriyordu, söylediği sözler arasında şu da vardı:

Allah dünya semasına benim şu inişim gibi iner, dedi ve minberin basamaklarından bir basamak indi. İbnu’z-Zehra diye bilinen Malikî mezhebine mensup bir fakih ona karşı çıktı ve onun söylediği bu sözü reddetti. Fakat herkes bu fakihe karşı çıktı, elleriyle, ayakkabılarıyla onu alabildiğine vurdular ve nihayet sarığı da düştü..."
Ve daha başka yalan ve iftiraları bunların akabinde sıralamaya devam etmektedir. (bk. er-Rıhle, I, 102, 109, 110, Tahkik: Dr. Ali el-Muntasır el-Kettanî, Muessesetu'r-Risale baskısı. )

İbn Batuta’nın iftira sözleri bu. Bundan dolayı Şeyh Ahmed b. İbrahim b. İsa "el-Kasidetu’l-Nuniyye" (Şerhu'l-Kasidetu'n-Nuniyye,1, 497)'ye yazdığı şerhinde şu sözleri söylemektedir:
"Böyle bir yalandan Allah’a sığınırız. Bu yalanı söyleyen Allah’tan korkmaz, bu iftirada bulunan utanmaz mı?

Nitekim hadis-i şerif’te: "Eğer utanmazsan dilediğini yapabilirsin" diye buyurulmuştur.
(Sahihtir. Buharî, Edeb Babu iza lem testehi... da rivayet etmiştir. Fethu'l-Barî, X, 523. Hadisin baştarafları da şöyledir: "Nubuvvet kelâmından insanlara erişenlerden birisi de şudur...")

Bu yalan o kadar açıktır ki ayrıca bunu uzun boylu reddetmeye gerek yoktur.
Bu iftiracı ve yalancıya karşı Allah yeter. Çünkü bu şahıs Dımaşk’a 726 yılı 9 Ramadzan tarihinde girdiğini söylemekte.
Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye ise o sırada el-Kal’a’da hapsedilmiş bulunmakta idi. Nitekim onun öğrencisi Hafız Muhammed b. Ahmed b. Abdu’l-Hadi "Tabakatu’l-Hanâbile" adlı eserinde ile Hafız Ebu’l-Ferac Abdu’r-Rahman b. Ahmed b. Receb'in belirttikleri gibi güvenilir ilim adamları bunu böylece zikretmişlerdir.
Hafız Ebu’l-Ferac sözü geçen "Tabakat"ında İbn Teymiyye’nin biyografisini yazarken şunları söylemektedir:

"Şeyh (İbn Teymiyye) 726 yılı, Şaban ayından, Zulkade’nin 28. gününe kadar el-Kal’a’da (hapis) kaldı." (ez-Zeyl alâ Tabakati'l-Hanâbile, II, 405.)

İbn Abdi’l-Hadî ayrıca onun oraya altı Şaban’da girdiğini de ekler. (İbn Abdi'l-Hadî, el-Ukudu'd-Durriyye, s. 218.)

Şimdi bu iftiraya bir bakalım:
Bu şahıs onun huzurunda bulunduğundan ve bu sırada minberde insanlara vaz-u nasihatte bulunduğundan sözetmektedir. Bunun gerçekle ilgisini bir bilebilseydik! Acaba caminin minberi Dımaşk Kal’asının içlerine mi intikal etti?

Halbuki İbn Teymiyye belirtilen tarihte sözü edilen kaleye girdiğinde ancak na'şı üzerinde dışarı çıkmıştı. Hafız İmadu’d-Din İbn Kesir "Tarihinde bunu böylece kaydetmektedir. (el-Bidaye, XIV, 123.)

İbn Kesir'in el-Birzalî'den naklen zikrettiğine göre İbn Teymiyye'nin ikindi sonrası 16 Şaban Pazartesi günü girdiği şeklindedir.
Durum ne olursa olsun, bu Mağrib'li yalancının Şam'a girişinden önce onun hapse girdiği muhakkaktır. O ise 9 Ramadan'da Şam'a girmiştir. el-Birzalî ile İbn Kesir'in ondan naklen zikrettiğine göre İbn Teymiyye'nin Kal'a hapsine girişi ile İbn Batuta'nın Dımaşk'a girişi arasında 23 gün, İbn Abdu'l-Hadî'nin zikrettiğine göre ise ikisinin girişi arasında 33 günlük bir fark vardır.
Böylelikle bu hususta yapılacak açıklamalar nihaî maksadına ulaşmış bulunuyor.

İbn Batuta’nın çokça yalan söylediğinin delillerinden birisi de onun bu seyahatnamesinde naklettiği çok acaib hikâyeleridir. O kadar ki İbn Haldun bu seyahatnameden bir miktar nakillerde bulunduktan sonra şunları söylemektedir:

"...Onun anlattığı şeylerin çoğunluğu Hint ülkesinin hükümdarı ile ilgili olup onu dinleyenlerin çokça garib karşılayacağı halleri ile ilgili anlattıklarıdır... Nihayet o bu kabilden hikayeler anlattı, bu sefer insanlar kendi aralarında onun yalancı olduğunu söylemeye koyuldular. O günlerde Sultan Faris b. Vardar’ın veziri ile karşılaştım. Bu hususta onunla konuştum ve ben bu adamın insanlar tarafından yaygın bir şekilde yalanlanmış olması dolayısıyla vermiş olduğu haberleri kabul etmediğini gördüm."
(İbn Haldun, Mukaddime, II, 565, Tahkik: Ali Abdu'l-Vahid Vafi)

O halde İbn Haldun rivayet ettiği haberlerin çokça garib oluşları sebebiyle İbn Batuta’nın doğruluğunda şüphe etmektedir. İbn Teymiyye’ye dair naklettiği rivayetten daha garibi de yoktur.

Diğer taraftan İbn Batuta’nın Hindistan’ı ziyareti esnasında naklettiği garib hadiselerden birisi de şu sözleriyle anlattıklarıdır:
"Nihayet Beşay dağına vardık, orada salih Şeyh Ata Evliya'nın zaviyesi de vardır. "Ata" türkçede baba demektir, "evliya"da Arapça bir kelimedir. Anlamı evliyaların babası demek olur. Aynı şekilde ona "si sad sale" de denilir. Farsça’da "si sad" üçyüz "sale" de yıl anlamındadır. Onların belirttiklerine göre o üçyüzelli yaşında imiş. Onlar bu kişi hakkında güzel inançlara sahibtirler..."

Daha sonra şunları söyleyinceye kadar sözlerini sürdürür:
"Yanına girdik, ona selam verdim, boynuma sarıldı. Cismi nemli idi, ondan daha yumuşak bir cisim görmedim. Onu gören kişi ise elli yaşında olduğunu zanneder. Bana naklettiğine göre herbir yüz yaşında saçları ve dişleri (yeniden) çıkar..." (Rihle, 1, 466.)

Bu seyahatnamede ne kadar uydurma, yalan ve iftira bulunduğunu ancak Allah bilir.
Allah, İbn Teymiyye’ye geniş geniş rahmetini ihsan etsin, zalimlerin tuzakları ise mutlaka boşa çıkar.


[flash]http://content.longtailvideo.com/files/player.swf?file=http://youtubedenindir.com/tube.php?vid=JwM3b3aYS64&type=video&image=http://i2.ytimg.com/vi/JwM3b3aYS64/hqdefault.jpg&logo=https://www.islam-tr.org/images/statusicon/forum_old.gif&flash width=600, height=450[/flash]
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Hafız İbn-i Hacer'in İbn-i Teymiye'ye Taan Ettiği Zannı :


Adalet ilkesine zerre kadar bağlı kalmamakta büyük direnç gösteren Ahbaş cemaatinin, İbn-i Teymiye hakkında söze başladıkları zaman ilk öne sürdükleri iddia Hafız İbn-i Hacer'in, Şeyhul İslam İbn-i Teymiye'nin akîdesinin bozuk, görüşlerinin sapkın olduğu yönünde sözlerini nakletmeleridir.
Ancak işin aslı onların bu iddialarının bütünüyle yalan ve iftira olduğu yönündedir. Kendisi hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığım bir zevat "Bera’atu’l-Eş’ariyyin min Akaidi’l-Muhâlifin" isimli bir kitap yazmış ve o kitapta bu iddiasını dile getirerek şöyle demiştir:

Hafız İbni Hacer el-Askalânî, Ed-duraru’l-Kâmine isimli kitabında, İbni Teymiyye'nin sahabenin büyükleriyle ilgili sözleri hakkında alimlerden bazı nakiller yapmaktadır:

“İbni Teymiyye Ömer ibnu’l-Hattab’a 3 talak meselesinde ve Hazret-i Ali'ye de 17 meselede Kur'anın nassına muhalefet etti diye isnadda bulunmuştur.
Hazret-i Ebu Bekir ne dediğini (bilmeyen) yaşlı birisi olarak müslümanlığı kabul etti ama Hazret-i Ali çocukken İslamiyeti kabul edip bir kavle göre çocuğun İslamiyeti sahih değildir, demesi ve yine Hazret-i Ali hakkında, kendisi Ebu Cehil'in kızını istemiş ve ölünceye kadar onu severek unutmamıştır, demesi üzerine alimler ona münafıklığı isnad etmişlerdir.
İbni Teymiyye Hazret-i Osman hakkında (Osman malı severdi) demiş ve (Peygamberden -aleyhisselam- istigasede bulunmazdı) dediği için ona zındıklık isnad etmişlerdir.” (Bera’atu’l-Eş’ariyyin min Akaidi’l-Muhâlifin, s.410.)

Yazar İbn-i Hacer'in bu sözlerini kitabında zikretmiş ve ondan sonra herkes bu sözleri tekrar edip durmuştur. Ancak hiç kimse insaf üzere hareket etme adına bir adım atmamış ve bu iddianın doğruluk payını araştırmaya kalkışmamıştır.

Ancak işin aslı bu sözler daha sağlığında iken İbn-i Teymiyye'ye atılmış iftiralardan başka bir şey değildir.
Ancak muhalifler "İbn-i Hacer bazı alimlerden naklediyor" diyerek tam bir cehalet örneği sergilemektedirler. Bu cahillerin ifadelerini okuyan kişiler, hemen ümmet tarafından büyük kabul görmüş İbn-i Hacer'in nakline güvenecektir. Bir de İbn-i Hacer'in bazı alimlerden İbn-i Teymiye'nin sapkınlığını naklettiği düşünüldüğü takdirde artık o okuyucu için İbn-i Teymiye sapkın bir kişilik olmaktan öteye gitmeyecektir.

"Peki işin aslı nedir" sorusuna gelince… İşin aslı şudur:
Hafız İbn-i Hacer el-Askalanî "Ed-Durerul Kamin…" isimli bir eser yazmıştır. Eserin konusu saklı hazinelerdir. İbn-i Hacer gerçekten değer addettiği bir çok alimin hayatını, eserlerini bu kitabın da ele almıştır. Haklarında uzun uzun bilgiler kaydetmiştir. Ve bu alimler içerisinde Şeyhul İslam İbn-i Teymiye'de vardır.
Dikkat ederseniz kitabın ismi ile beraber İbn-i Hacer'in kitabında İbn-i Teymiye'den uzun uzun bahsetmesi bir arada düşünürseniz yukarıda bahsetmiş olduğumuz yazının sahibinin ne derece bir yüzsüzlük yaptığı açığa çıkmaktadır. Aslen İbn-i Hacer el-Askalani "Saklı Hazineler" şeklinde yazdığı kitapta İbn-i Teymiye hakkında uzun uzun bilgiler verirken, hakkında oldukça övücü sözler sarfederken bu cahiller bunu tersine çevirmiş, apaçık aydınlığı kendi karanlıklarıyla örtmeye çalışmıştır.
Halbuki bakınız İbn-i Hacer, Şeyhul İslam hakkında ne demektedir:

“En hayret edilecek hususlardan birisi de şudur: Bu adam Rafızî, Hulûlcüler, İttihatçılar gibi bid’at ehline karşı bütün insanlar arasında en ileri derecede duran bir kimse idi. Bu husustaki eserleri pekçok ve ünlüdür. Onlara dair verdiği fetvaların sınırı yoktur.”

“Şeyhu’l-İslam İbn-i Teymiye kanaatlerini kabul edenin de, etmeyenin de çokça istifade ettiği bir kimsedir. Dört bir yana yayılmış eserlerin müellifi ünlü öğrencisi Şemsuddin İbn Kayyim el-Cevziyye dışında şayet İbn-i Teymiye'nin hiçbir eseri bulunmasaydı dahi, bu bile İbn Teymiyye’nin ne kadar yüksek bir konuma sahip olduğunu en ileri derecede ortaya koyardı. Durum böyle iken bir de gerek akli, gerek nakli ilimlerde Hanbeli mezhebine mensup ilim adamları şöyle dursun, çağdaşı olan Şafîi ve diğer mezheblere mensup ilim adamları akli ve nakli ilimlerde oldukça ileri ve benzersiz olduğuna da tanıklık etmişlerdir.”


Yine aynı şekilde "Bera’atu’l-Eş’ariyyin min Akaidi’l-Muhâlifin" isimli eserin sahibi kitabında Hafız ibn-i Hacer'in İbn-i Teymiye'ye hadis konusunda güvenilmeyeceğini, onun ne söylediğini bilmediğini nakletmektedir.
Ancak bu da cahillerin bir önceki iddiası gibi boş ve batıl bir iddiadan başka bir şey değildir. Zira İbn-i Hacer İmam Buhari'nin sahihine yönelik yazmış olduğu "Fethul Bari" isimli eserinde 25 kere İbn-i Teymiye'den nakilde bulunmuş bunlardan sadece iki yerde İbn-i Teymiye'nin görüşlerini eleştirmiştir. Aslen Fethul Bari okunduğu zaman Hafız İbn-i Hacer'in özellikle hüccet makamında Şeyhul İslam İbn-i Teymiye'den nakillerde bulunduğu görülür.
Örneğin yaratılışla ilgili bir konuda konuya dair uzun uzun açıklamalarda bulunduktan sonra tenbih diye bir bölüm açar ve bu bölümde birçok kaynakta geçen bir rivayetin aslının olmadığını söyler ve arkasından hemen "bu önemli bilgiyi İbn-i Teymiye kaydetmiştir" der. (Fethul Bari, 9/473) Ve özellikle burada İbn-i Teymiye'ye "Allame" sıfatını verir.
Gerçekten de Şeyhul İslam İbn-i Teymiyye Mecmuul Fetava isimli eserinde 3 yerde (Mecmuul Fetava, 1/153, 1/438, ve 4/105.) Hafız İbn-i Hacer'in işaret ettiği bilgiyi kaydetmiştir. Bu Hafız İbn-i Hacer'in İbn-i Teymiye'nin eseri olan Mecmuul Fetava'ya ne derece önem verdiğini ortaya koymaktadır.

Fethul Bari'de dikkat çeken diğer bir husus Hafız İbn-i Hacer birçok yer de "ben derim ki" dedikten sonra hemen arkasından sanki kendisini İbn-i Teymiye ile delillendirirmişcesine "İbn-i Teymiye'de böyle der" demiştir.
Örnek olarak Ensar ile Muhacirin kardeş kılınması hadisesini anlatan İbn-i Hacer alimlere ait uzun uzun bilgiler sunduktan sonra Muhacirlerin birbirileri ile kardeş kılınması noktasında "ben derim ki" diye söze başlamış ve hemen arkasından kendisine İbn-i Teymiye'den delil getirerek "Nitekim İbn-i Teymiye'de Muhtarade ki hadislerin Mustedrekte ki hadislerden daha kavi ve sağlam olduğunu söylemiştir" der. (Fethul Bari, 11/268)

En dikkat çekici hususlardan bir tanesi ise Hafız İbn-i Hacer'in herhangi bir fıkhi konuda mezheplerin görüşlerini zikrederken "Hanefiler şöyle demiştir, Şafiler şöyle demiştir, İbn-i Teymiye'de şöyle demiştir" diyerek İbn-i Teymiye'yi mutlak bir muctehidmiş gibi anmasıdır.
Örneğin boşanmanın ve ric'atin yapıldığı ay halinin akabinde ki temizlikte, hanımı boşamanın cevazı hususunda görüş ayrılıklarına değinirken Şafilerin, Hanefilerin, Malikilerin görüşünü getirdikten sonra "İbn-i Teymiye'de şöyle der" (Fethul Bari, 15/76.) diyerek İbn-i Teymiye'yi mustakil olarak zikreder. Kendisi Şafi olmasına ve İbn-i Teymiye'nin görüşüne katılmamasına rağmen İbn-i Teymiye'ye eleştiri nitelikli tek bir kelime dahi kullanmaz. Yine sigar evliliği meselesinde büyük fakihlerin görüşünü zikrettikten sonra hemen arkasından "İbn-i Teymiye'de şöyle der" diyerek İbn-i Teymiye'ye ne kadar önem atfettiğini ortaya koyar. (Fethul Bari, 14/361.)

İbn-i Hacer İbn-i Teymiye'ye muhalif olduğu konularda dahi Fethul Bari'de İbn-i Teymiye hakkında tek bir olumsuz söz sarfetmemiştir. Özellikle Rasulullah'ın kabrine ziyaret amacı ile yolculuğa çıkılması meselesinde sarfettiği tek söz "bu onun en çok tepki toplayan görüşüdür" şeklindedir. İbn-i Teymiye ile ayrı düştüğü sıfatlar meselesinde hiçbir şekilde İbn-i Teymiye'nin aleyhinde söz etmemiştir. Yine büyük ihtilafın yaşandığı ay halinde olan kadını boşamanın durumu meselesinde önce Nevevi'den zahirilerin görüşünü nakleder ve arkasından İbn-i Teymiye'nin ve İbn-i Kayyim el-Cevziyye'ninde bu görüşte olduklarını söyler ve onların sözlerini uzun uzun aktarır. İşin ilginç boyutu ise kendisi Şafi olmasına rağmen ne Zahiriler hakkında ne de İbn-i Teymiye ve İbn-i Kayyım hakkında tek bir olumsuz ifade kullanmaz. Sadece İbn-i Kayyım'in sözlerine itiraz kabilinden tek bir satırda "Merhum kanaatimce şu rivayeti görmedi" şeklinde bir itiraz getirir. (Fethul Bari, 15/78.)

Bu nokta da vermek istediğimiz son bir örnek ise fakirliğin mi yoksa zenginliğin mi daha faziletli olduğu ihtilafıdır. Bu konuyu izah eden İbn-i Hacer önce alimlerin görüşlerini ele almış ve daha sonra "Ben de şunu ekliyorum" demiş ve hemen arkasından İbn-i Teymiye'de benim gibi düşünüyor dercesine "İbn-i Teymiye'de böyle diyor" diyerek konuyu bağlamıştır. (Fethul Bari, 18/265)




Alimlerin İbn-i Teymiyye Aleyhinde Sözleri


Ahbaşlar cemaatinin İbn-i Teymiye'ye saldırdıklarını yönelttikleri ikinci nokta ise bir çok alimin İbn-i Teymiyye aleyhinde sözlerini nakletmeleridir. Özellikle bir liste yapmışlar ve bu listede İbn-i Teymiye'nin sapkın olduğunu iddia eden alimlerin isimlerini yazmışlardır.
Listelerinde çoğu mechul, kim olduğu bilinmeyen kimselerin olması yanı sıra Necip Fazıl, Zahid el-Kevseri gibi İslam tarihinde hiçbir değeri olamayan kimselerinde ismi geçmektedir.

Burada Ahbaşların yaptığı büyük hata "alimlerin birbiri lehlerinde ve aleyhlerinde sözlerinin hiçbir ilmi değer taşımadığı" gerçeğinden bihaber olmalarıdır. Zira geçmiş dönemde yaşamış ve birçok esere imza atmış bir kimsenin ister istemez birçok seveni de olacaktır sevmeyeni de... Bu insanlığın tabiatında olan bir durumdur.
Bugün dünyada her kesim tarafından sevilen ve hiç sevmeyeni bulunmayan kim vardır ki?
Yine aynı şekilde herkes tarafından sevilmeyen ve hiç seveni bulunmayan kim olabilir?
Tarihte en iğrenç insanların haklarında dahi birçok övücü söz bulmak mümkün iken bütünüyle mükemmel insanlar içinde aleyhlerinde birçok söz bulmak mümkündür. Buna çok basit bir örnek olması açısından Hatıb el-Bağdadi'nin Tarihini verebiliriz.
Orada bir çok alim hakkında övücü ve yerici cümleleri bulmak mümkündür. Nitekim büyük İmam Ebu Hanife hakkında büyük alimlerden O'nun Deccal olduğu, hadisleri reddettiği, ilimden zerre kadar nasibi olmadığı yönünde sözler bulmak mümkün iken aynı şekilde O'nun büyük bir muhaddis olduğu yönünde de bir çok nakle şahit olmak mümkündür. Yine "şayet ehli kitap ile evlenmek caiz ise Hanefilerle de evlenmek caizdir" şeklinde büyük alimlere nispet edilen kavillerin olduğu "Teracim ve Tabakat" kitaplarından isteyenin istediği kimsenin lehinde ya da aleyhinde bir çok nakil bulması mümkündür.

Bu, İslam tarihinde özellikle mezhep çatışmalarının sebep olduğu bu durumdur. İmam Şafi'nin dahi hadisçiliğinin eleştirilmesi, İmam İbn-i Cerir et-Taberi gibi büyük bir müfessirin Ahmed bin Hanbel'i fakih olmamakla nitelendirmesi, bunun üzerine Hanbelilerin onu bir köye hapsetmeleri ve orada vefat etmesi sadece mezhep kavgasının ne boyutlara vardığını göstermesi açısından birkaç örnektir.

Burada anlatmak istediğimiz tarihte yaşamış kim olursa olsun herhangi bir şahsiyete sadece "şu şunu dedi, bu bunu dedi" şeklinde saldırmanın sadece ahmakların işi olduğudur. İslam alimleri bunun caiz olduğu tek durumun cerh ve tadil ilminde ravilere yönelik olduğunu belirtmişlerdir. Bu da genel olarak hıfz ve adalet noktasındadır.

Şayet bugün İbn-i Teymiyye hakkında kötü söz serdeden alimlerden oluşan bir liste yayınlanıyorsa bunu yapanlara şunu hatırlatmak isteriz ki onların yayınladığı listenin en az 10 misli uzunluğunda İbn-i Teymiyye'nin lehinde konuşan, onu övücü sözlerle vasıflandıran alimlerin isimlerinden oluşan bir liste hazırlamak mümkündür. Burada 10 misli derken abarttığımı düşünmenizi istemiyoruz. Zira bu abartı değil görünen bir gerçektir. İbn-i Kayyim el-Cevziyye, İbn-i Kesir, İmam Zehebi gibi büyük alimlerin üstadı olan İbn-i Teymiye hakkında böyle bir liste oluşturmak kanaatimizce pek zor olmasa gerek.

Burada İmam Zehebi ile ilgili yine aynı taife tarafından ortaya atılan bir iftiraya da değinmekte fayda vardır. Ahbaşlar İmam Zehebi'nin, hocası İbn-i Teymiye hakkında kötü sözler sarfettiğini İbn-i Teymiye'yi kibirli olmakla suçladığını ve ona nasihat ettiğini iddia ederler. Bu iddiaya karşı sadece Zehebi'nin İbn-i Teymiye hakkında söylediği şu sözler yeterlidir:
“İbn-i Teymiye benim gibi bir kimsenin onun niteliklerine dair söz söylemesinden çok daha büyüktür. Eğer Kâbe’de Hacer-i Esved’in bulunduğu rukun ile Makam-ı İbrahim arasında bana yemin ettirilecek olsa, hiç şüphesiz benim gözüm onun gibisini görmemiştir, diye yemin ederim. Allah’a yemin ederim bizzat kendisi bile ilim bakımından kendi benzerini görmüş değildir.”

“Henüz buluğa ermeden Kur’an ve fıkıhı okudu, tartıştı, delilleriyle, görüşlerini ortaya koydu. Yirmi yaşlarında iken ilim ve tefsirde oldukça ileri dereceye ulaştı, fetva verdi ve ders okuttu. Pek çok eserler yazdı, daha hocaları hayatta iken büyük ilim adamları arasında sayılır oldu. Develere yük teşkil edecek kadar pek büyük eserler yazdı. Bu sırada onun yazdığı eserler belki dört bin defter, belki de daha fazla tutar. Cuma günlerinde seneler boyunca herhangi bir kitaba başvurmaya gerek görmeksizin yüce Allah’ın kitabını tefsir etti. Fışkıran bir zeka idi, pek çok hadis dinlemiştir. Kendilerinden ilim bellediği hocalarının sayısı iki yüzü aşkındır. Tefsire dair bilgisi en ileri noktadadır. Hadis, hadis ravileri (Ricâli), hadisin sahih olup olmamasına dair bilgisine hiçbir kimse ulaşamaz. Fıkhı, nakli -dört mezheb imamının da ötesinde- ashab ve tabîin’in görüşleri eşsizdi. Mezheb ve fırkalara dair, usul ve kelâma dair bilgisine gelince, bu hususta onun seviyesinde bir kimse bilmiyorum. Dile dair geniş bir bilgisi vardı, Arapçası oldukça güçlü idi. Tarih ve siyere dair bilgisi şaşırtıcı idi. Kahramanlık, cihad ve atılganlığı ise nitelendirilemeyecek kadar, anlatılamayacak kadar ileri idi. Örnek gösterilecek derecede çok cömert idi. Yemekte ve içmekte az ile yetinir, zühd ve kanaat sahibi bir kimse idi.”

İmam Zehebi bu sözlerini en meşhur kitabı olan "Siyer-u A’lami’n-Nubelâ" eserinde kaydetmiştir.





Alimlerin İbn-i Teymiye Lehinde Sözleri


Burada sadece birkaç alimden İmam İbn-i Teymiyye hakkında söyledikleri sözü nakletmek istiyoruz. Aslen biz yukarıda da söylediğimiz gibi bir alim hakkında övücü ya da yerici nitelikte sözlerin ilmi bir değer taşımadığına inanıyoruz. Ancak birkaç tane de olsa İbn-i Teymiye hakkında söz sarfeden alimlerden örnek vermemiz yerinde olacaktır

Tabakatu’ş Şafîiyye el-Kubrâ” adlı eserin müellifi Tacu’d-Din’in babası Takıyu’d-Din es-Subkî -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- şunları söylemektedir:

“Aklî ve şer’î ilimlerdeki geniş bilgisi, üstün kadri ve kaynayıp coşan denizi andıran hali ile ileri zekası, içtihadı ile bütün bu alanlarda anlatılamayacak ileri dereceye ulaşmıştı. Bana göre o bütün bunlardan daha büyük, daha üstündür. Bununla birlikte yüce Allah ona zühd, vera, dindarlık, hakka yardımcı olmak, hakkı yerine getirmek gibi özellikleri vermişti; bütün bunları da yalnızca Allah için yapardı. Bu hususta selef-i salihin izlediği yolu izlerdi. Bu konuda çok büyük bir pay sahibi idi. Bu dönemde hatta uzun dönemlerden beri onun benzeri görülmüş değildir.”

Muhammed b. Abdi’l-Berr eş-Şafîi es-Subkî (v. 777)’de şunları söylemektedir:
“İbni Teymiyye’ye cahil bir kimse ile yanlış kanaat ve görüşlere sahib bir kimseden başkası buğzetmez. Cahil bir kimse ne söylediğini bilmez, yanlış kanaat sahibi kimseyi ise sahib olduğu yanlış kanaat onu bilip tanıdıktan sonra hakkı söylemekten alıkoyar.”

Hasımlarından birisi olan Kemalu’d-Din b. ez-Zemelkanî eş-Şafîi (v. 727) Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye hakkında şunları söylemektedir:

“Herhangi bir ilim dalına dair kendisine soru sorulacak olursa, onu gören ve onu dinleyen bir kimse, onun bu ilim dalından başka bir şey bilmediğini zanneder ve bu seviyede kimsenin o ilmi bilmediğine hükmederdi. Diğer mezheblere mensub fukaha onunla birlikte oturduklarında kendi mezhebleri ile ilgili olarak daha önceden bilmedikleri şeyleri ondan öğrenirlerdi. Herhangi bir kimse ile tartışıp da hasmı tarafından susturulduğu bilinmemektedir. İster şer’î ilimler olsun, ister başkaları olsun herhangi bir ilim hakkında söz söyledi mi mutlaka o ilim dalının uzmanlarından ve o ilmi bilmekle tanınanlardan üstün olduğu ortaya çıkardı. Beşyüz yıldan bu yana ondan daha ileri derecede hadis hıfzetmiş kimse görülmüş değildir.”

Mâlikî ve (sonraları) Şafîi mezhebine mensub İbn Dakîk el-Iyd (v. 702 h.) onun hakkında şöyle demektedir:
İbn Teymiyye ile bir araya geldiğimde bütün ilimlerin onun gözü önünde bulunduğunu, bu ilimlerden istediğini alıp, istediğini bırakan bir kişi olduğunu gördüm.”

Aslen İşbilyeli, Dımaşk’lı (v. 738 h.) el-Birzâlî Ebu Muhammed el-Kasım b. Muhammed, İbn Teymiyye hakkında şunları söylemektedir:

Hiçbir hususta arkasından yetişilemeyecek bir imamdı. İçtihad mertebesine ulaşmış ve müçtehidlerin şartları kendisinde toplanmıştı. Tefsirden söz etti mi aşırı derecedeki ezberleri dolayısıyla, güzel sunması ile herbir görüşe tercih zayıflık ve çürütmek gibi layık olduğu hükmü vermesiyle ve herbir ilme dalabildiğine dalması ile insanları hayrete düşürürdü. Huzurunda bulunanlar onun bu haline şaşırırlardı. Bununla birlikte o zühd, ibadet, yüce Allah’a yönelmek, dünya esbabından uzak kalıp, insanları yüce Allah’a davet etmeye de kendisini büsbütün vermiş bir kimse idi.

Şafîi mezhebine mensub Dımaşk’lı ve Tehzibu’l-Kemâl adlı eserin sahibi Ebu Haccac el-Mizzî de (v. 742 h.) Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye hakkında şunları söylemektedir:
“Onun benzerini görmedim, kendisi de kendi benzerini görmüş değildir. Allah’ın kitabı ve Rasûlünün sünneti hakkında ondan daha bilgilisini, her ikisine ondan daha çok tabi olanı görmüş değilim.” Bir seferinde de şöyle demiştir: “Dörtyüz yıldan bu yana onun benzeri görülmemiştir.”

“Umdetu’l-Karî Şerhu Sahihi’l-Buharî adlı eserin müellifi Halefî Bedru’d-Din el-Aynî (v. 855 h.) Şeyhu’l-İslam hakkında şunları söylemektedir:
“O, faziletli, maharetli, takvâlı, tertemiz, vera’ sahibi, hadis ve tefsir ilimlerinin süvarisi, fıkıh ve hadis usulü ve fıkıh usulü ilimlerinde gerek anlatımı ve gerek yazımı itibariyle ileri derecede idi. Bid’atçilere karşı çekilmiş yalın kılıçtı. Dinin emirlerini uygulayan büyük ilim adamı, marufu çokça emreden, münkerden çokça alıkoyandı. Son derece gayretli, kahraman ve korku ve dehşete düşüren yerlerde atılgan, çokça zikreden, oruç tutan, namaz kılan, ibadet eden bir kimse idi. Geçiminde kanaatkarlığı seçmiş, fazlasını istemeyen bir kimse idi. Oldukça güzel ve üstün şekilde sözlerine bağlı kalır, çok güzel ve değerli işleriyle vaktini değerlendirirdi. Bununla birlikte aşağılık dünyalıktan da uzak kalırdı. Meşhur, kabul görmüş ve tenkid edilebilecek bir kusuru bulunmayan, nihaî sözü

Uyûnu’l-Eser fi’l-Meğâzîl ve’ş-Şemaili ve’s-Siyer” adlı eserin müellifi olan İbn Seyyidi’n-Nas (v. 734 h.) hakkında şunları söylemektedir:

“Ben onu bütün ilimlerde pay sahibi gördüm. Nerdeyse sünnete dair bütün rivayetleri ezberlemişti. Tefsire dair söz söyledi mi bu işin sancağını yüklenmiş olduğu görülürdü. Fıkha dair fetva verdi mi en ileri noktaya ulaşmış olduğu, hadise dair konuştu mu hadis ilim ve rivayetinde oldukça ehil olduğu, mezheb ve fırkalar hakkında konuştu mu bu hususta ondan daha etraflı bilgi sahibi kimsenin görülemediği, onun ilerisinde bu hususların kimse tarafından idrâk edilemediği anlaşılırdı. Kısacası bütün ilim dallarında akranlarından ileri idi. Onu gören hiçbir göz onun benzerini görmemiştir. Hatta kendisi bile kendisi gibisini görmüş değildir.”

Burada bu kısa yazımızı adaletsizce İbn-i Teymiyye'ye saldıran, onu yeren ve kötüleyen Ahbaşlar cemaatine Bedruddin Ayni ve Abdulber es-Subki'nin şu sözlerini hediye ederek bitiriyoruz…

Bedruddin el-Ayni der ki: “Ona dil uzatan kimse ancak gülleri koklamakla birlikte hemen ölen pislik böceği gibidir. Gözünün zayıflığı dolayısıyla ışık parıltısından rahatsız olan yarasaya benzer. Ona dil uzatanların tenkid edebilme özellikleri de yoktur, ışık saçıcı, dikkate değer düşünceleri de yoktur. Bunlar önemsiz şahsiyetlerdir. Bunlar arasından onu tekfir edenlerin ise ilim adamı olarak kimlikleri belirsizdir, adları, sanları yoktur."

Abdulber es-Subki ise İbn-i Teymiye'ye saldıranlar hakkında şöyle der:
“İbni Teymiyye’ye cahil bir kimse ile yanlış kanaat ve görüşlere sahib bir kimseden başkası buğzetmez. Cahil bir kimse ne söylediğini bilmez, yanlış kanaat sahibi kimseyi ise sahib olduğu yanlış kanaat onu bilip tanıdıktan sonra hakkı söylemekten alıkoyar.”

Hiç şüphesiz hamd başında ve sonunda alemlerin rabbi Allah'a özgüdür.

 
Üst Ana Sayfa Alt