Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Hariciler Kafir mi? Musluman mı?

İZZETLİ Çevrimdışı

İZZETLİ

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ahilerben haricilerle ilgili dolaşan ama birbiriyle ilgili çelişki gibi görünen sözlerin doğrusunu anlamak istiyorum konuya hakim olan varsa yardım edebilir mi

1-hariciler kafirmidir müslümanmı
2-hzali onlara ne muamelesi yaptı
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Müslüman Sayılan Haricîler

1) Ezarika:

Bunlar, Hanife' oğullarından olan Nâfi b. el-Ezrak'a tâbi olanlardır. Hanife oğullan. Haricilerin en kuvvetlileri ve en kalabalık olanları idi. Abdullah b. Zubeyr'den ve Emevilerden gelen darbelere ilk maruz kalanlar da bunlardı. Abdullah b. Zubeyr1in ve Emevilerin komutanları ondokuz sene, Nâfi'nin liderliğindeki Haricîlerle savaştılar. Nâfi, savaş meydanında öldürüldü.
Ondan sonra liderliği, oğlu Ubeydullah aldı. Daha sonra liderlik, Katarî b. el-Fucae'ye intikal etti. Katarî döneminde, Emeviler adına, Haricilerle savaşan kişi, Emevlîerin, el-Muhalleb b. Ebi Sufra adlı dâhi komutanları idi. Muhalleb, girişeceği hareketten önce Haricîleri birbirine düşürür, ondan sonra onlarla savaşa girişirdi. Bu nedenle Katarî döneminde Haricîler gitgide zayıfladı. Zira bunlar, kendi aralarında anlaşamıyor, savaş meydanlarında anlaşmazlıklnnm kötü sonuçlarına uğruyorlardı. Diğer yandan, bütün müslümanlar bunların aleyhlerine dönmüştü. Sonra bunlar, öteki guruplara karşı çok katı ve sert davranıyorlardı.

Hariciler, Muhaîleb ve ondan sonra gelen komutanlar döneminde devamlı olarak .yenildiler ve nihayet etkinlikleri tamamen kayboldu.

Ezarika'yı diğer Haricî fırkalarından ayıran temel prensipler şunlardır.

a) Bunlar, kendilerine karşı çıkanlram sadece mumin olmadıklarına değil, aynı zamanda müşrik olduklarına, ebedî olarak cehennemde kalacaklarına ve kanlarının helâl olduğuna inanırlar.

b) Kendilerine karşı çıkanların memleketleri onlara göre "Dâru'l Harb"dır. Oralarda "Dâru'l Harb" da helâl olan herşey helâldir.
Meselâ: Çocukların, kadınların öldürülmesi, esir alınması, muhaliflerinin köleleştirilmesi, savaştan geri kalanların öldürülmesi onlara göre helâldir.

c) Ezarika'nm görüşlerinden biri de şudur. Onlar, kendilerine muhalif olanların çocuklarının, ebedi olarak cehennemde kalacağını söylerler. Başka bir ifade ile, bunlara göre muhaliflerinin kâfir olmalarına yol açan günahlar, çocuklarına da sirayet eder ve onları cehennemlik yapar.
Halbuki çocuklar hiçbir günah işlememişlerdir. Fakat bu görüş, fikri bir sapıklıktan başka birşey değildir.

d) Yine bunların fıkhı görüşlerinden biri de şudur: Bunlar, zina edenin "recm" cezasını kabul etmezler. Kur'an-ı Kerim'de zina eden erkek ve kadına sopa atılmasından başka bir ceza bulunmadığını, bu sebeble "recm", cezasının Kur'an'da zikredilmediğini ileri sürerler ve bu cezanın hadis ile de sabit olmadığını iddia ederler.

e) Bunlara göre "iftira cezası" sadece namuslu kadınlara iftira edenlere tatbik edilir. Namuslu erkeklere iftira edenlere bu ceza uygulanmaz. Çünkü «Ezarika» şu âyet-i kerime'nin sadece dış görünüşüne bakarlar, mânâsını anlamaya çalışmazlar.
"İffetli kadınlara zina isnad edip te sonra bu iddialarını doğrulayacak dört şahid getiremeyenlere seksen değnek vurun. Onların şahidliklerini de ebediyyen kabul etmeyin. İşte onlar, fâsıklarm tâ kendileridir." (Nur 4)

Bu âyet-i kerime, namuslu erkeklere zina iftirası yapanların cezasını zikretmemiştir.» derler.

f) Ezarika, peygamberlerin, küçük ve büyük günahları işleyebileceklerini kabul ederler. (Şehristani'nin «el-Milel ve en-Nihal» adlı eseri)

Görüldüğü gibi "Ezarika“ nın bu son görüşü kendilerinin diğer görüşleriyle çelişmektedir. Çünkü onlar, bir taraftan büyük günah işleyenin kâfir olduğunu iddia ederler, diğer taraftan peygamberlerin de büyük günah işleyebileceklerini kabul ederler. Bunlara göre peygamber bazan küfre gidib sonra tevbe edebilir.
«Ezarika» bu görüşünü şu âyet-i kerime'den aldığını iddia eder.
"Ey Muhammed, biz sana apaçık bir fetih ihsan ettik." Allah, bu fethi sana, geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamak, üzerine olan nimetini tamamlamak, seni dosdoğru bir yola iletmek ve seni şanlı bir zaferle muzaffer kılmak için ihsan etti." (Fetih 1-3)

2) Necedat:

Bunlar, Hanife kabilesinden olan Necde b. Uveymir'e tâbi olanlardır. Bu fırka, Haricî fırkalarından, harbten geri kalanları kâfir kabul etme, küçük çocukların öldürülmesini, helâl görme ve muhalifleriyle birlikte bulunan ehl-i kitaba karşı vaziyet alma hususlarında Ezarika ile görüş ayrılığına düşmüşlerdir.
Ezarika, muhalifleriyle birlikte bulunan ehl-i kitabın, müslümanlara sığınıb, onların teminatı altında yaşadıkları için kanlarının akı-turnasının helâl olmadığını ileri sürerken Necedat, ehl-i kitabı himaye eden muhalif müslümanların kanları helâl olduğu gibi himaye edilen ehl-i kitabın da kanlarının helâl olduğunu iddia ederler.
Yine Necedat fırkası, halife tayininin dinen vacib olmadığını, umumun menfaatinin gerektirdiği vakit vacib olabileceğini ileri sürerler. Bunlara göre, müslümanlar, aralarında hakkı tavsiye edebilir ve yerine getirebilirlerse halife tayin etmeleri gerekmez.
Necedat fırkası, herhangi bir Haricîye fırkasının getirmediği yeni bir prensip getirmiştir. O da «Takiyye» (gizleme) prensibidir, Bu prensip gereği, Haricîye fırkasında olan bir kişi, kanının akmasını önlemek ve kendisine yapılacak olan saldmlafı engellemek için kendisini «ehl-i sünnet» ten gösterip asıl inancım açığa vurma zeminini buluncaya kadar asıl inancım gizleyebilir. Necde b. Uveymir'in peşinden gidenler, önceleri «Yemame» denilen yerde «Ebu Talut el-Haricî» denilen kişinin arkasından gidiyorlardı. Daha sonra bu fırka, Ebu Talut'u bıraktı Necde'ye biat etti. Hem Necde hem de bu fırka güçlendi. Bahreyn, Hadramut, Yemen ve Taif bölgelerini istilâ ettiler. Ne var ki diğer fırkalar gibi bunlar da kendi aralarında bir kısım tali meselelerde ihtilâfa düşerler ve neticede bölünürlerdi.

Bu fırkaya mensub olanlar, emirleri olan Necde b. Uveymir'e şumeseleler sebebiyle karşı çıkmışlardır.

a) Necde, oğlunu bir ordunun başına komutan tayin etti. Bu ordu gittiği yerde kadınları esir aldı. Ganimet mallarını da taksim edilmeden yedi. Buna rağmen Necde bunların bu davranışlarına gözyumdu.

b) Taraftarlarından cezaya uğrayanları himaye etti ve "Belki Allah bunları affeder. Âfvetmeyip azab etse bile bunlara ateşten başka bir şey ile azab eder daha sonra da cennetine koyar." dedi.
Necde, bu görüşte Haricilerin günah işleyeni kâfir sayma prensiplerine karşı çıkmıştır. Necde bu anlayışıyla sanki, Haricilerden günah işleyenlerin 'Allah tarafından affedileceklerini, Haricî olmayan günahkârların ise affedilmeyeceklerini kabul etmiştir.
el Necde, bir orduyu denizden diğer birini ise karadan sevketmiş ve ganimet taksiminde karadan giden orduyu üstün tutmuştur.

İşte bu meseleler hakkındaki ihtilâflar gittikçe arttı. Necde aleyhine bazı guruplar ortaya çıktı. Onun imamlığını reddettiler, Bunlar da kendi aralarında üç guruba ayrıldılar.

aa) Bir gurup Beni Hanife'den olan Atiyye b. el-Esved ile Sicistan'a gitti.' Üzerinde ittifak ettikleri prensiplere göre yaşadı.

bb) İkinci bir fırka- Necde'ye karşı isyan etti. Onu öldürdü ve yerine Ebu Fudeyk'i getirdi. Haricilerin en güçlü ve kararlı fırkası da bu fırka idi. Bu fırka Necde'nin elinde bulunan yerleri işgal etli ve oralarda hakimiyetini sürdürdü. Nihayet, Abdulmelik b. Mervan, bunlara karşı bir ordu gönderdi. Ordu bunları mağlup etti. Ebu Fudeyk'in başını Abdulmelik'e gönderdi. Böylece bu fırkanın otoritesi de ortadan kalktı. (El-Beyan ve et-Tebyin C. 3, Sh. 204. Abdusselâm Hanın baskısı - Kahire)

cc) Üçüncü bir fırka, devamlı olarak Necde'ye bağlı kaldı. Ona yönetilen ithamları reddetti ve onu mazur gördü. Bu fırka zayıf bir durumda uzun zaman yaşadı. Fakat tarih, Ezarika'nın adını sildiği gibi bunların da adını sildi.

3) Sufriyye:

Bunlar, Ziyad b. el-Esfer'e tâbi olanlardır. Bunlar, görüşleri bakımından Ezarika'dan daha yumuşak, diğer fırkalardan ise daha aşırıdırlar. Sufriyye'ler, büyük günah işleyenler hususunda Ezarika ile ihtilafa düşmüşlerdir.
Ezarika, büyük günah işleyenleri, ebedi olarak cehennemde kalacak müşriklerden saydılar. Sufriyye ise büyük günah işleyeni müşrik sayma hususunda kendi aralarında ittifak edemediler. Bunlardan bazıları, hakkında ceza bulunan günahı işleyenlerin, Allah Tealâ'nın, onlara verdiği «zinakâr» «hırsız» «iftiracı» gibi isimlerle isimlendirilebileceklerini, bunun dışında onlar için birşey söylenemiyeceğini, buna mukabil hakkında ceza bulunmayan günahı işleyenlerin kâfir sayılacaklarını ileri sürmüşlerdir.
Sufriyyeden diğer bir gurup ise günah işleyenin cezasını vali infaz etmedikçe kâfir sayılamayacağım iddia etmiştir.

Sufriyye gurubuna mensup olanlardan biri de Ebu Bilal b. Mir-das idi. Bu şahıs salih bir kişi idi. Yezid b. Muaviye döneminde Basra taraflarına çekildi. Kimseye dokunmazdı. Fırsat buldukça devletin malından, kendisine yetecek kadar alırdı. Savaşmak istemezdi. Nihayet, Ubeydullah b. Ziyad, bir adam gönderip onu öldürttü.

Yine bu guruptan olan bir kişi de İmran b. Hittan idi. Bu şahıs, dünyaya önem vermeyen bir şairdi. İnancı uğruna kaçarak İslâmbeldelerini gezerdi. Sufriyye fırkası, Ebu Bilal'den sonra bunu kendisine imam seçmişti.
Haricilere mensub olan bu Sufriyye fırkasının başında bulunan liderlerin davranışları incelendiğinde görülür ki bu fırka, müslümanların kanının akıtılmasını helâl görmüyor, muhaliflerinin oturdukları yerleri dârul harb saymıyor, kadınların ve çocukların esir alınmasına cevaz vermiyor, iktidarın ordusundan başkası ile çarpışmayı caiz saymıyor.

4) Âcâride:

Bunlar, Abdulkerim b, Âcred'e tâbi olanlardır. Abdulkerim, Necde'ye karşı çıkan ve Necedat'dan bir gurupla Sicistan'a giden Âtiyye b. el-Esved'e tâbi olanlardan biriydi. Bu sebeple Acâride, metodları bakımından, Necedat fırkasına çok yakındır. Çünkü bunlar, Necedat'dan ayrılmışlardır. Bu fırkanın görüşleri kısaca şunlardır:
Acâride, Hariciye fırkalarından, savaşa gitmeyip geri kalanları, muttaki olduklarına inandıkları takdirde kendilerinden sayarlar. Bunlar, devamlı olarak cihad etmenin vâcib olduğuna, cihad etmeye gücü yetenin, hiçbir sebeple cihaddan geri kalamayacağına inanan Ezarika'ya benzemezler. Acâride'ye göre, kendilerine muhalif olanların topraMarmdan hicret etmenin, gerekli değil daha iyi olduğuna inanırlar. Muhaliflerinin malını, kendileriyle savaşmadıkça mubah görmezler ve ancak kendileriyle savaşanların öldürülmesini câiz görürler.
Acâride birçok meselede kendi aralarında ihtilâfa düştüler. Bunlardan bazıları, kaza ve kader meselesi, kulun kudreti meselesi, kendilerine muhalif olanların çocuklarının akıbeti meselesidir. 'Acâri-de, basit ihtilâfları abartır, neticede umumî meselelerde ihtilâfa düşerler ve çeşitli guruplara ayrılırlardı.
Meselâ: Bunlardan olan Şu-ayb adlı bir kişi, yine bunlardan olan Meymun adlı bir kişiye borçlu idi. Meymun alacağını isteyince Şuayb, ona şu cevabı verdi. "Eğer 'Allah dilerse onu veririm.' Bunun üzerine Meymun "Allah, bunu şu anda diledi." dedi.
Şuayb "Eğer 'Allah, dilemiş olsaydı onu sana vermekten başka bir şey yapamazdım." dedi.
Meymun şu cevabı verdi. "Allah, bunu emretti. Allah, her emrettiğini diler ve emretmediğini dilemez."
Bunun üzerine Şuayb ve Meymun, liderleri ve imamları olan Abdulkerim b. Ecred'e başvurdular. O da bunlara şu kapalı cevabı verdi: "Biz, 'Allah dilerse olur, dilemezse olmaz' deriz ve 'Allah'a başka bir şey isnad etmeyiz."
Cevabın kapalı olması sebebiyle her iki taraf, cevabın, kendi lehine olduğunu iddia etti. Neticede Acâride, «Şuaybiyye» ve «Meymuniyye» diye iki guruba ayrıldı.

Yine anlatıldığına göre Acâride'ye mensub «Sa'lebe» adında bir adamın kızı vardı, başka bir Acâride mensubu bunun kızını istedi ve kızın annesine birini göndererek şunu sordurdu:
"Eğer kızın erginlik çağma gelmiş ve Acâride'nin kabul ettiği şartlara göre Islâmı kabullenmişse mehrinin ne kadar olacağı muhim değildir."
Kızın annesi ise şu cevabı verdi. "Kız, Acâride'nin taraftan olub onun velayeti altında bulunduğuna göre müslümandır. Onun erginlik çağına gelip gelmemesi neticeyi değiştirmez."
Bunun üzerine mesele Abdulkerim'e intikal etti. Abdulkerim ise çocukların velayetinden berî olma görüşünü tercih etti. Kızm babası Sa'lebe bu görüşünden dolayı Abdulkerim'e karşı çıktı. Nihayet ortaya «Sa'lebiyye» diye adlandırılan yeni bir fırka çıktı.

Görüldüğü gibi siyasetle hiçbir ilişkisi olmayan basit bir mesele yüzünden iki fırka ortaya çıkıyor ve bu fırkalar da kendi aralarında guruplara ayrılıyorlar.

5) Îbadîyye:

Bunlar, Abdullah b. îbad'a tâbi olanlardır. Bu gurup, Haricîlerin en ılımlı olanı, düşünce bakımından îslâm cemaatine en yakını, sapıklık ve aşırılıktan en uzak olanıdır. Bu sebeple İbadiye fırkası, uzun zaman yaşayabilmiştir. Bunların teIif ettikleri güzel fıkıh kitapları vardır. İçlerinden seçkin âlimler çıkmıştır. İbadiye'nin bir kısmı, Fas'daki Batı Sahra'nın vakalarında, diğer bir kısmı da Zengibar'da yaşamaktadır.
Bu fırkanın, kendilerine ait fıkhı görüşleri vardır. Hatta Mısır kanunları miras konusunda bunların bazı görüşlerini almıştır.
Meselâ: Azad etme velayetinden dolayı mirasçı olmayı en son mirasçıolma sebebi kabul etmiştir. (Efendisi tarafından azad edilen köle ölür de ceride başka mirasçısı bulunmazsa malına, daha önce kendisini azad eden efendisi mirasçı olur)
Halbuki diğer dört mezheb, azad etme velayetinden dolayı mirasçı olmayı, neseb yoluyla mirasçı olanların hemen peşinden saymış, mirasçıların kendilerine düşen paylarını almalarından sonra artan kısmı, hısımlık yoluyla mirasçı olan karı veya kocaya tekrar ilâve' etmeyib, onu azad etme velayeti olan şahsa vermiştir.

İbadiye'nin Kısaca Görüşleri:

a) Bunlara göre, kendilerine karşı çıkan müslumanlar, ne mu'mindir ne de muşrik. Bunları «inkarcılar» diye adlandırırlar.
İbadiye, kendilerine karşı çıkan müslümanlara şöyle derler. «Onlar, nimetleri inkâr edenlerdir, yoksa itikaden kâfir olanlar değildir. Çünkü onlar, Allah'ı inkâr etmemişlerdir. Fakat 'Allah'a karşı olan vazifelerinde kusur işlemişlerdir.»

b) Kendilerine karşı çıkan müslümanlarm kanını akıtmak haramdır. Üzerinde yaşadıkları topraklar îslâm ve tevhid toprağıdır. Ancak, iktidarın ordularının üzerinde yaşadığı topraklar mustesnadır.
Fakat îbadiye bu görüşlerini açıklamazlar, muhaliflerinin topraklarının dar-ı îslâm olduğunu ve kanlarının akıtümasımn haram olduğunu gizlerler.

c) İbadi'lerle savaşan müslümanlarm mallarından sadece atlar, silahlar ve harb malzemeleri, ganimet malı olarak helâldir, diğerleri haramdır. Bunun için îbadiler, kendileriyle savaşanlardan aldıkları altın ve gümüşleri geri iade ederlerdi.

d) İbadilere karşı çıkanların şahidlikleri caizdir, onlarla evlenilir ve miras alınır, verilir.
Bunlardan anlaşıldığına göre İbadiler, mutedil davranmakta, muhaliflerine insaf gözüyle bakmaktadırlar. (İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhebler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/87-93)




Müslüman Sayılmayan (Kâfir) Hariciler:

Genellikle Hariciye mezhebleri, dini anlama bakımından aşırı gitme ve kuru taassuba saplanma temeli üzerine kurulmuştur. Böylece Haricîler, hayır işlemek isterken sapıklığa düşmüşler, hem kendilerini hem de çevrelerinde bulunanları yıpratmışlardır.
Hakiki muminler, bu fırkanın sapık olduğuna hüküm vermişlerse de kâfir olduğuna hiçbir zaman hüküm vermemişlerdir. Bu cümleden olmak üzere Ali (r.anh)'nin de taraftarlarına, kendisinden sonra Haricilerle savaşmamalarını vasiyet ettiği rivayet edilir.
Çünkü hakkı araştırırken hataya düşen, bâtılı ararken sapıklığa düşen gibi değildir. Ali (r.anh), Haricileri, «Hakkı ararken yollarını şaşıranlar» Ernevileri ise «Bâtılı arayıb sapıklığa düşenler» kabul ederdi.
Ne var ki, Haricilerin aşırılıkları sebebiyle, içlerinden, İslâm'la hiç alâkası olmayan, Allah Tealâ'nm gönderdiği Kitab'a ve Rasulullah'dan nakledilen haberlere tamamen ters düşen yollardan giden guruplar çıkmıştır.
"el-Fark-u Beyn el-Firak" adlı eserde, îslâm dışı prensiblere saplanan iki Haricî fırkası zikredilmiştir.

a) Yezâdiye:

Bunlar «Yezid b. Enîse el-Harici» ye tâbi olanlardır. Yezid, önce İbadiye fırkasındandı, daha sonra, Allah Tealâ'nın, Parslardan bir peygamber göndereceğini ve o peygambere, Muhammed (s.a.v.)'in şeriatının hükmünü ortadan kaldıracak bir kitab ineceğini iddia etmeye başladı.

b) Meymuniye:


Bunlar, 'Meymun el-Acredi'ye tâbi olanlardır. Meymun'u daha önce, din hususunda, Allah Tealâ'nın verdiği şeylerde iradesi meselesinde anlatmıştık.
Bu adam, kişinin, evlatlarının kızlarıyla ve kız ve erkek kardeşlerinin çocuklarının kızlarıyla evlenmesinin helâl olduğunu kabul etmiştir. Buna delil olarak, Kur'an-ı Kerîm'in, bu sayılanları «Evlenilmeleri haram olanlar» içinde zikretmemesini göstermiştir.

Meymuniye fırkasına mensub olanların, Kur'an-ı Kerîm'deki "Yusuf" suresini inkâr ettikleri, Kur'an'dan saymadıkları rivayet edilir. Bunlara göre "Yusuf" suresi bir aşk hikâyesidir.

İşte bu sebeble bu fırkayı müslüman saymak mümkün değildir. Bu kötü inançları sebebiyle Allah bunların yüzünü kara çıkarmıştır.

(İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhebler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/93-94)

***



Şeyh Suleyman bin Nasır el-Ulvan'ın bu konuda sorulan soruya verdiği Cevab

Soru: Hariciler Kâfir midir?

Cevab: Alimler (rahimehumullah) Haricilerin hükmü hakkında ihtilaf etmişlerdir.

İlim ehlinin çoğu ittifak etmiştir ki, (sahebe dönemindeki) Hariciler fasıklardır ve tekfir edilmezler. Öyle ki, Şeyhulİslam İbn Teymiyye (Rahimehullah) sahabeden icma aktararak dedi ki;
“Sahabe Haricilere murted muamelesi yapmadı, kadın ve çocuklarını cariye ve köle olarak almadı. Onlara sadece yöneticiye asi olan baği, fasık muamelesi yapmışlardı.”

Bu meselede ikinci kavil: Hariciler murted ve kafirlerdir. Bu da Kurtubi, Subki, Şatıbi ve (San’ani) gibi ilim ehlinden bir topluluğun kavlidir.
Rasulullah’ın (صلى الله عليه وسلم) şu kavlinden dolayı böyle söylemişlerdir:
"Okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklardır.

Evet bu hadis Rasulullah’tan mutevatir bir hadistir. Lakin, bu hadisi rivayet eden sahabe (bu hadisi) kendilerinden sonra gelenlerden daha iyi anlamalarına rağmen (Haricileri) tekfir etmemişlerdir. Kâfir ve murted oldukları görüşünü söyleyenlere göre onların küfrünün delillerinden bir diğeri de, Haricilerin sahabeleri tekfir etmesidir ve her kim sahabeleri tekfir ediyorsa o kafirdir.

Üçüncü kavil: Sahabe zamanında olanlar ile sonraki Hariciler arasında ayrım yapılmıştır. Buna göre, ilkleri tevillerinden ötürü mazeretli görmüşler ve sonrakileriyse mazeretli görmemişlerdir.

Dördüncü kavil: Onlar arasında aşırıları ve diğerleri olarak ayrım yapılır. Aşırılar kafirlerdir, aşırı olmayanlar ise değildir.

Büyük günah sahibinin cehennemde ebedi kalacağını söyleyen (huccet kaim olmadan) tekfir edilmez. Ancak sahabeye söven veya onları tekfir eden ise dinden irtidat etmiştir.

Sonuç olarak Haricilerin hepsi dalalet ve sapıklık ehlidir.
Nebi (
صلى الله عليه وسلم) onların öldürülmesini emretmiş ve bunu, onları öldüren kişi için büyük bir ecir ve sevab olarak bildirmiştir.
Allâme Şeyh Suleyman bin Nasır el-Ulvan




İlgili Konu :

HARİCİLERİN NİTELİKLERİ VE ONLARA EN ÇOK BENZEYENLER


İBN-İ ABBAS'IN (r.anhuma) DELİLLERLE HARİCİLERİ ETKİSİZ HALE GETİRMESİ
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
ahi bilgilendirme için teşekkürler ama yukarıdaki anlatımda büyük günahın kafir yapacağına inanırlar demişsin ama yazıda buna dair bilgi bulamadım

ahi birde haricilerın fasıflandırmalarını resuluulah sav yapmamış genel konuşmuşsa sanırım öyle haricilerin dinden çıktığını söylüyor hadisi şerifinde onlar okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar peki ozaman bu hadise göre kafir olmayan hariciler aslında zaten harici olmuyor ki yani onlara bu yakıştırmayı yapanlar nasa aykırı düşmüyor mu

Aktardığım yazı, konu başlıkları halinde harici fırkaların sınıflandırılmasıdıdr. Teferruatları hakkında bilgi değildir.

Ali (r.anh)ın tekfir etmediği haricileri (o dönemki) kim tekfir edebilir?
Aktardığın hadisler, yukarıdaki yazımda ehl-i sunnetin, Harici'lerdeki kafir olarak görülen (Yezâdiye ve Meymuniye) fırkalar için geçerli olacağına inanıyorum.
 
İZZETLİ Çevrimdışı

İZZETLİ

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ahi saolasın konu açık değil farkındayım benim sıkıntım aslında şu şuan ve geçmişte ama özellikle günümüzde islamın baştacı olması için çabalayan insanlara hep bu sıfat yakıştırılmakta bnce tevhid ehlindeki ihtilafların başlıca nedeni bu çünkü hariciliğin sınırı çizilmemiş ve ben 5 senedir tevhidi bir düşüncedeyim bir birlik göremedim herkez birbirini harici olarak vasıflandırıyor ve sakındırıyor vallahi Allah cc kalbimide biliyor bu sanki düşmanlarımızın bizim başımıza ördüğü bir bela keşke ama keşke bu hariciliğin sınırları çizilse ve sadece nasa dayanılsa

ahi hadisten anlaşılan haricilerin vasvı dinden çıkmış olmaları birileri bunlar harici ama müslümandır diyorsa ozaman yanlış vasıflandırmış oluyor diye düşünüyorum çünkü hem müslüman hem harci olamaz tabiki hadise göre konuşuyorum
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Ehli sunnetin büyük çoğunluğu Şia'yı Bid'at fırka görmekte ve topyekün tekfir etmemekte, Şia'nın Nusayri fırkasını ise tekfir etmektedir.
Yine ehli sunnetten bir kısım alimler ise Şia'yı komple tekfir etmişlerdir. Haricilerde de buna benzer bir durum söz konusudur. yukarıda Haricilerden tekfir edilen iki fırka zikredilmiştir. Yine tekfir edilmeyen fakat bid'at fırka olan Hariciler de zikredilmiştir. Bir kısım ehl-i sunnete göre ise haricileri ayırım yapmadan topyekün tekfir etmesi de bulunmaktadır. Bunda anlaşılmayacak bir durum yok.
 
İZZETLİ Çevrimdışı

İZZETLİ

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ahi haricilerin dinden çıktığı ve öldürülmeleri gerektiği nasla sabit çünkü hadis var birisi dinden çıkmıyorsa sınırı nasıl çizeceksiniz işte ozaman her önüne gelen birilerine harici diyebilir nitekim ki öylede olmuş bunlar harici ama müslüman nasıl oluyor resulullah sav burada şart koymamış mı şart ne dinden çıkmaları şart oluşmadan nasıl harici olunuyor

-----------------

Abdulmuizz Fida

Rasulullahın (s.a.v.) bahsettiği hadisi, ehli sunnetin cumhur-u uleması, haricilerin tamamı için değil, hadiste zikrettiği vasıfları taşıyan Haricileri (içindeki bazı fırkaları) hamletmişlerdir. Aşağıdaki yazıyı sakince okursanız, konuyu anlayacaksınız. Ya da tek anlamayan olarak tarihe geçeceksiniz.
)
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
"De ki: Amelleri en çok boşa gidenleri size bildirelim mi?" (Kehf 103)

4728 - Amr ibn Murra, Mus'ab ibn Sa'd'dan şöyle rivayet etmiştir: Babama dedi ki : "Size amelce en çok kayıpta bulunanları haber verelim mi?" ayeti ile Haruriye fırkası mı kastediliyor?" diye sordum. O da şöyle cevap verdi :
Hayır. Bu ayette Yahudi ve Hırıstiyanlar kastedilmiştir. Yahudiler, Hz Muhammed'in peygamberliğini yalanladılar. Hırıstiyanlar ise Cenneti inkar ettilert ve "Orada hiç bir yiyecek yoktur" dediler. Haruriler ise "Allah'a kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönenlerdir." Sa'd onlar için "fasıklar" dedi.

AÇIKLAMA

İmam Buhari bu başlık altında Mus'ab ibn Sa'd ibn Ebi Vakkasdan gelen hadisi verdi.

Haruriye "Harura"ya nisbet edilmiştir. urası, haricilerin ilk kez Hz. Ali'ye karşı ayaklandıkları köydür. İbn Merduye, Husayn ibn Mus'ab'dan şu sivayeti aktarmıştır :
"Haruriye fırkası türediği zaman, babama; 'Bunlar Allah'ın haklarında ayet indirdiği kimseler mi?' diye sordum."
Yine İbn Merduye, Kasın ibn Ebi Beze ve Ebu't- Tufeyl kanalıyla bu ayet hakkında Hz. Ali'nin şöyle söylediğini aktarmıştır:
"Öyle zannediyorum ki, bu ayette anlatılanların bir kısmı Haruriye fırkasına mensub olanlardır"

Hakim de başka bir senetle Ebu't- Tufeyl'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Hz. Ali şöyle dedi :
Bu ayette kastedilenlerin bir kısmı Nehrevan bölgesindeki insanlardır."

(İbn Hacer el-Askalani, Fethu'l Bari, Kehf Suresi, 4728, C 9, S. 347-348)


İmam Gazali, el-Vasit isimli eserinde başka alimlere paralel olarak "Hariciler hakkında verilecek hükmün iki yönü bulunmaktadır" der.
Bunlardan birincisine göre, haricilerin Hükmü murtedler gibidir.
İkincisine göre Hariciler ehl-i Bağy hükmündedirler. Rafii bu iki görüşten birincisini tercih etmiştir. Onun düşüncesi her Harici hakkında isabetli değildir. Çünkü Hariciler iki kısımdır. Bunlardan birincisi, daha önce zikredildi. İkincisi ise kendi inancının propagandasını yapmak için değil, sırf mulk elde etmek için çıkmıştır. Bunlar da kendi içlerinde ikiye ayrılmışlardır. Bir kısmı idarecinin zulmu ve Hz. Peygamber (s.a.v.)in sunnetine göre amel etmemeleri dolayısıyla din uğruna çıkmışlardır. Bunlar Hak üzere olan gurubtur. Aralarında Hz. Ali'nin oğlu Huseyin, el-Harra'da (Medine'de bir yer) toplanmış olan Medineliler ve Haccac'a isyan eden Kurra'lar bulunmaktadır. Diğer kısım ise içlerinde ister şüphe taşıyanlar, isterse taşımayanlar olsun sırf saltanat maksadıyla ortaya çıkan Haricilerdir. Bunlar Baği'lerdir.

(İbn Hacer el-Askalani, Fethu'l Bari, C 13, S. 521)
 
İZZETLİ Çevrimdışı

İZZETLİ

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ahi tarihe geçtim sanırım

saolasın ahi analşılan oki haricilerin vasıflarını selef belirlemiş her nekadar hadislerde onlar mürted gibi görünselerde selef burada böyle anlamamış dercelendirmiş
 
Üst Ana Sayfa Alt