Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Hadis İnkârcılığı Hakkında 3 Soru ve Cevabı ?

A Çevrimdışı

Askalani

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
1. Soru:
Değerli Şeyh, küçük bir kitapta “Kur’an’dan istediğini istediğin için al” diye bir hadis okudum. Bu hadis sahih midir?

Cevap:
“Kur’an’dan istediğini istediğin için al” bazı insanlar tarafından kullanılan meşhur bir hadistir. Bununla beraber üzüntüyle söylüyorum ki, bu hadisin sünnette bir aslı yoktur. Dolayısıyla bu hadisi Peygamber sallAllahu aleyhi ve selleme nisbet ederek rivâyet edilmesi caiz değildir. Yine aynı şekilde bu kadar yaygın ve geniş anlamıyla bu hadis İslam şeriatına da aykırıdır.
“Kur’an’dan istediğini istediğin için al” istersem evimde oturur, sanatımla ve mesleğimle ilgili hiçbir şey yapmam, rızkımı Allah’dan isterim, O’da bana gökten indirir. Çünkü bunu Kur’an’dan aldım. Böyle diyen olabilir mi?
Bu söz batıldır. Belki de bu, Ribat olarak isimlendirdikleri yarlerde tembel tembel oturmaya alışmış sofilerin uydurmasıdır.
Ribat: Müslüman’ın tabiatına ters düştüğünü bildikleri halde bazı kişilerin oralara uğrayıp, onlara Allahu Teala’nın tayin ettiği rızkı beklemeleridir.
Çünkü Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem} müslümanları yüce değerler ve şerefli olarak yetiştirmiş ve şöyle demiştir:
Yüksek el alçak elden daha hayırlıdır.” [Malik, Buhari, Muslim, Ebu Davud ve Nesei rivayet etmişlerdir.]
Yüksek el; veren el, alçak el; alan el.
Yeri gelmişken bazı zahid sofular hakkında okuduğum bir hikayeyi anlatayım. Onların hikayeleri çok ve hayret vericidir.
O sofulardan bir tanesi hazırlıksız olarak bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk esnasında açlıktan ölümle karşı karşıya geldi. Tam o esnada bir köy gördü ve oraya geldi. Günlerden Cuma idi. Zannınca Allâhu Teâlâ’ya tevekkül ederek yola çıkmıştı ya, bu tevekkülüne zarar gelmemesi için kendisini kimseye hissettirmeden minberin altına gizlendi. Ama o içinden birisinin kendisini hissetmesini istiyordu. Bu şekilde İmam hutbeyi bitirip, namaz kılınınca (tabii ki o namazı da kılmadı) insanlar camiden çıkmaya başladılar. O zaman insanlar çıkıp gidecekler, caminin kapsı da kilitleneceğini anlayıp açlıktan orada öleceğini hissedince, esneyerek orada olduğunu duyurmaktan başka çaresinin kalmadığını gördü.
İnsanlar varlığını hissedince baktılar ki açlık ve susuzluktan bir süvari. Onu alıp doyurdular ve kim olduğunu sordular:
“Allâhu Teâlâ’ya tevekkül etmiş zahit birisi” dedi.
Onlarda: “Nasıl Allâhu Teâlâ’ya tevekkül, az kalsın ölüyordun. Eğer gerçekten tevekkül ettiysen insanlara varlığını hissettirmez ve onlardan istemezdin. Böylece kendi günahınla ölürdün” dediler.
Hulasa olarak yukarıda sorduğunuz hadisin aslı yoktur.

2. Soru:
Değerli Şeyh, Kur’an’cılar, Allâhu Teâlâ’nın:
Her şeyi detaylı bir şekilde geniş olarak anlattık” ve “Kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık âyetlerini ve Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’in de: Bu Kur’an'ın bir ucu Allâhu Teâlâ’nın elinde bir ucu da sizin elinizdedir. Ona sımsıkı sarılın ki sapıtmayasınız buyurduğunu söylüyorlar. Bunlar hakkında açıklama istiyoruz.

Cevap:
Allâhu Teâlâ’nın: Kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık Âyet-i kerimesindeki Kitap Levhi Mahfuz olup Kur’an-ı Kerim değildir. Tefsir kitaplarına bu Âyet-in tefsirine bakarsa buradaki kitabın Levhi Mahfuz olduğunu görür.
Her şeyi detaylı bir şekilde geniş olarak anlattık Âyet-i ise, daha önceki anlattıklarımızı Kur’an-ı Kerime ilave ederseniz (oda sünnettir) o zaman Allâhu Teâlâ her şeyi beyan etmiştir. Ama sünnet ile.
Hepinizde biliyorsunuz ki; bazen detaylı açıklama umumi kaidelerdir. Özet olarak zikredilir. Bir Müslüman bunu anladığı zaman bunun altına cüz’iyyattan bir çok hususun buna bağlı olduğunu görür. Çokluğundan dolayı bunu sınırlandırmak mümkün değildir. Hüküm koyucu ve hikmet sahibi Allâhu Teâlâ bir çok detayları bir Âyet-i kerimenin altında birleştirmesi, işte tafsilin (açıklamanın) bir başka şeklidir. Bu Âyet-i kerimeden akla ilk gelen budur. Aynen İmam Şafii {rahimehullah}’ın süneninde Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’den rivâyet etmiş olduğu hadiste dediği gibi: Sizi Allâhu Teâlâ’ya yaklaştıracak ve ateşten uzaklaştıracak ne varsa hiç birisini bırakmadan hepsini emrettim. Yine sizi Allâhu Teâlâ’dan uzaklaştırıp, ateşe yaklaştıracak ne varsa hiç birisini bırakmadan hepsinden de sizi sakındırdım.
Tafsil bazen altına bir çok cüz’iyyatın girmesiyle olur. Bazen de ibadet ve ahkam müfredatında olur ki, bu umum kaideye muracatı gerektirmez.
Altına bir çok detayın sokulabildiği, İslam dininin yüceliği ve onun teşri (hüküm koyma) alanının geniş olduğuna dair Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’in şu sözünü misal olarak verebiliriz:

Zarar vermek yoktur. Zarara uğratılmakta yoktur.” [Muhammed Nasıruddin el-Albani, Silsiletu’l-Ehadisi’s-Sahiha, 1/443, hadis no: 250. Hakim, Mustedrak’te, 2/57-58. Beyhaki, 6/69-70, rivayet ettiklerini söylemiştir.]
Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’in şu sözü de buna bir örnektir:
Sarhoşluk veren her şey hamrdır, her hamrda haramdır. [Sahihi Müslim, cilt 6. Sayfa 230. Hadis no. 2002, İrfan Yayınevi, İstanbul 1389/1970, Tercüme: Mehmet Sofuoğlu.]
Yine Peygamber {sallAllahu aleyhi ve sellem}’in şu sözü:

Her bid’at dalalettir (sapıklıktır) her dalalet de ateştedir.” (Muslim, 867; Nesai, 3 / 188)

Nefse zararı olan herhangi bir hususta olsun veya mala zarar verecek cinste olsun zarar olan her şey bu birinci hadisteki kulli kaidenin dışına çıkmaz.
İkinci hadiste zikredilen kulli kaide ise sarhoşluk veren herhangi bir şey yaygın olduğu gibi üzümden, arpadan veya diğer maddelerden yapılsın. Sarhoş verdiği müddetçe mayalaşmış içki hükmündedir ve haramdır.

“Sarhoşluk veren her şey hamrdır, her hamrda haramdır.”
Üçüncü hadiste de aynen böyledir.
“Her bid’at dalalettir (sapıklıktır) her dalalet de ateştedir.”
Çokluğundan dolayı bid’at’ı sınırlandırmak mümkün olmadığı gibi bid’atları sınıflandırılamaz. Böyle olduğu halde bu hadis i’cazı ve bütün açıklığıyla bütün bidatların sapıklık, bütün sapıklığın da ateşte olduğunu tasrih etmektedir.
Bunlar tafsil etmedir. Ancak kaidesiyle. Bildiğiniz hükümler müfredatların tafsilidir. Bunların tafsili çoğunlukla sünnetten gelmiştir. Bazıları da Kur’an’da varid olmuştur. Miras mesleleri gibi.
Zikretmiş olduğunuz hadis ise sahihdir. Onu pratiğe koymak ise ona tutunmamızla olur. Aynen daha önce ki zikrettiğimiz hadisin misali:
Kendisine sımsıkıca sarıldığınız müddetçe sapıtmayacağınız iki şey bıraktım. Allâhu Teâlâ’nın kitabı ve sünnetim.”
Elimizdeki Allâhu Teâlâ’nın kitabına tutunmamız, sadece Kur’an-ı Kerim’in tafsili olan sünneti pratiğe döktüğümüz zaman olur.

3. Soru:
Sıhhat derecesi ne olursa olsun herhangi bir hadis Kur’an-ı Kerime zıt olduğunda reddedilmesi gerekir, diyenler var. Buna da Yakınlarının ağlaması sebebiyle ölüye azab edilir hadisini örnek olarak verdiler. Bu hadisi reddetmede Aişe {radiyallahu anha}’nın bu hadisi
Hiç bir günahkar, başkasının günahını yüklenmez[Ena’m, 164. İsra, 15. Fatır, 18. Zumer, 7. Necm 38] Âyet-iyle reddetmesini delil getirdiler. Bunlara nasıl cevap verirsiniz?

Cevap:
Sünneti Kur’an’la reddedenlerin sorunlarından bir tanesi bu hadisi reddetmeleridir. Daha önce bunların dosdoğru yoldan çıktıklarını geniş olarak anlatmıştık. Bu hadise ve hassaten de Aişe {radiyallahü anha}’nın hadisine temessük edenler için cevap ise şudur:
Birinci olarak: Hadis usulü yönünden bu hadisi reddetmek mümkün değildir.
İbnu Umer {radiyallahu anhuma}’dan sahih bir senetle varit olmuştur.
İbnu Umer bu hadisi rivâyet hususunda tek kalmamıştır. Babası da bu hadisi rivâyet etmiş olup ikisine Muğiratu’bnu Şu’be {radiyallahu anhu}’da bu hadisi rivâyet etmede bunlara uymuştur. Şu anda hatırlayabildiğim kadarıyla bu üç rivâyetleri Sahihu Buhari ve Müslim’dedirler. Bir araştırıcı bu hadisi derin bir araştırmaya tabi tutsa bu hadise başka yollarda bulunur. Bu üç rivâyetin senetleri de sahihtir. Sadece Kur’an’a ters diye bu hadis reddedilmez.Yakınlarının ağlaması sebebiyle ölüye azab edilir hadisini alimler iki şekilde tefsir etmişlerdir.

Birinci Tefsir: Kendisi hayattayken yakınlarının kendi ölümünden sonra şeriata muhalefet edeceklerini bildiği halde onlara nasihat etmemiştir. Onlara öldükten sonra ağlamaları halinde azab edileceğini söylemedi. da “Yakınlarının ağlaması sebebiyle ölüye azab edilir” hadisinde ki el-meyyit kelimesinde ki el (elif lam) takısı istiğrak için değil belirlilik içindir. Yani bütün ölenlere yakınlarının ağlamasıyla azab edilmez. Burada bulunan belirlilik takısı (elif lam) ahd içindir. Yani kendisinin ölümünden sonra şeriata muhalefette bulunmamaları için nasihat etmeyen ölüye azap edilir. İşte bu kişiye yakınlarının ağlamasıyla azap edilir. Kendisine düşen nasihatı yerine getirmiş ve şeriata uygun olarak kendisi için gerekli vazifeyi yapıp ardından ağıt yakmamalarını da öğütleyip, hasseten bu zamanımızda yapılan munker işlerden de uzak durmalarını öğretmişse bu kişi hadisin hükmü altına girmez. Eğer bunları yapmazsa bu hadisin hükmü altına girer. Nevevi ve bir çok alimin yaptığı tefsirlerden bu tafsilatı anlamamız gerekir. Bu tafsili anladığımız zaman bu hadisle Allâhu Teâlâ’nın: “Hiç bir günahkar, başkasının günahını yüklenmez” sözü arasında bir zıtlık olmadığı anlaşılır. Ancak buradaki el (elif lam) takısı istiğrak ve şumuliyet manasında anlaşılırsa o zaman zıtlık meydana çıkar. Yani her ölü azap görür diye anlaşılırsa anlama müşkil olup âyetle zıt olur. Zikrettiğimiz mana anlaşılırsa zıtlık ve müşkil bir durum olmaz. Çünkü azap edilen vasiyet ve nasihat yönüyle üzerine düşeni yapmadığı içindir. Bu zıtlığı kaldırmak için yapılan birinci tefsirdir.

İkinci Tefsir: Şeyhu’l-İslam İbnu Teymiye {rahimehullah}’ın bazı eserlerinde yaptığı tefsirdir. Buradaki azab kabirde veya ahiretteki azap değildir. Bu hüzünlenme ve azcılanma manasınadır. Yani ölü kendisine ağlayanları duyunca üzülür ve hüzünlenir. Şeyhu’l-İslam İbnu Teymiye {rahimehullah} böyle dedi. Eğer bu doğruysa burada tamiri mümkün olmayan şüphe temellenir. Ancak diyorum ki; bu tefsir iki hakikatla zıtlık teşkil etmektedir. Bunun için bizim birinci tefsiri almaktan başka çıkar yolumuz yoktur.
Birinci Hakikat: İşaret etmiş olduğum Muğiratu’bnu Şu’be {radiyallahü anhu}’nun hadisinde bulunan ziyadelik buradaki azabın yani hüzün manasına değil de, akla gelen azap olup yani ateşte ki olan azaptır. Allâhu Teâlâ affettikleri müstesna. Allâhu Teâlâ’nın şu buyruğunda açıklandığı gibi:
Allah kendisine ortak koşulmasını affetmez. Bunun dışında istediğini affeder.”[Nisa 48]
Muğiratu’bnu Şu’be {radiyallahu anhu}’nun hadisindeki ziyadelikte: Kıyamet günü yakınlarının ağlaması sebebiyle ölüye azab edilir
İbnu Teymiye {rahimehullah}’ın dediği gibi kabrinde hüzün ve üzüntüyle değil kıyamet günü yakınlarının ağlamasıyla azab edilir.
Diğer Hakikat: İster hayır, ister şer olsun Kitab ve Sünnetin delalet ettiği hakikatlara göre kişi öldüğü zaman etrafındaki olanlardan haberdar değildir. Sadece belirli münasebetlere binaen çeşitli hadislerde zikri edilen husus durumlar müstesna.

Bu yazı Muhammed Nasıruddin El-Elbani’nin sözlü olarak yapmış olduğu bir konferansın 26/1 nolu kasetten Arabca olarak yazıya alınmış, aynı yazıdan Türkçe’ye Ebu Abdullah tarafından tercüme edilmiştir.
 
Üst Ana Sayfa Alt