DİN HAKLARI İHLALİ
.1949 yılında Komünist rejimin Doğu Türkistan’a girmesiyle diğer konularda olduğu gibi dinî konularda da baskılar artmıştır. Bu bağlamda ibadet yerleri, dinî ve millî eğitim yapan okullar, medreseler kapatılmış, kutsal dinî kitaplar yakılmıştır.
Çin Anayasası’nın 36. maddesinde “Çin Halk Cumhuriyeti vatandaşları inanç özgürlüğüne sahiptir” diye belirtilmiş olmasına rağmen, Çin Komünist Partisi 1949 yılından bu yana çeşitli genelgeler çıkararak bütün gücüyle Türkistan halkını dinsizleştirmeye yönelik politikalar uygulamaktadır. Bunun için her türlü vasıta ve yönteme başvurarak İslam dinine hücum edilmektedir. Dine yapılan bu hücumlar aşağıdaki üç ana başlık altında özetlenebilir:
a) Şahıslara yapılan baskılar
Kızıl Çin, Türkistan halkını dinden uzaklaştırmak için birtakım politikalar uygulamıştır:
i. Din adamları öldürülmekte veya hapse atılmaktadır
Zamanın Doğu Türkistan Genel Valisi Burhan Şehidi tarafından 1952’de yapılan bir açıklamaya göre, Çin 1949 yılından 1952 yılına kadar geçen üç sene zarfında çoğu din adamı olmak üzere 120.000 kişiyi idam etmiştir. Bu katliam Mao’nun ölümüne kadar devam etmiştir. Mao’nun ölümünden sonra 1979 yılından 1990 yılına kadar Çin’in siyasetinde biraz yumuşama olmuş ve Çin’in din bilginleri üzerindeki baskısı hafiflemiştir. 1990 yılından sonra tekrar başlayan baskı, din adamlarına yönelik çeşitli cezaları beraberinde getirmiştir. İdam cezası günümüze kadar Türkistan’da yoğun bir şekilde uygulanmaya devam etmiştir. Türkistan’ın işgal altında yaşadığı 60 sene içerisinde Kızıl Çin tarafından öldürülen din adamlarının kesin sayısını vermek oldukça zordur. Gözaltına alınanların bazıları bir ömür boyu Çin toplama kamplarında son derece ağır koşullarda çalıştırılmaktadır. Bu kamplarda insanlara fiziksel işkencelerin yanı sıra manevi işkenceler de yapılmaktadır.
ii. Devlet memurlarının dinî faaliyet ve törenlere katılması yasaklanmıştır
Hükümet kurumlarında çalışanların namaz kılması, oruç tutması ve hacca gitmesi gibi ibadetler yasa dışı faaliyet sayılmaktadır. Mesela, Urumçi Şehri Kablolu Televizyon idaresi tarafından çıkarılan 25 nolu genelgenin 1. maddesinde “İşçi ve devlet memurları dinî ibadetlerde bulunamaz, bunu ihlal edenler cezalandırılır.” denmiştir. Bu genelgenin Çin merkezî hükümetinin 7 nolu genelgesine istinaden çıkarıldığı açıklanmıştır.
Memur erkek ise sakal bırakması, kadın ise başörtü takması yasaktır. Eğer memurların bu faaliyetlerden herhangi biriyle meşgul olduğu hükümet tarafından tespit edilirse bu kişiler yasa dışı faaliyetlerle uğraştıkları gerekçesiyle işlerinden çıkarılmaktadır. Memurlar emekli olsalar bile ibadet etmeleri yasalara göre yasaktır.
iii. Komünist Parti üyelerinin dine inanmaları yasaktır
Devlette herhangi bir görev alabilmek ya da terfi edebilmek için Komünist Parti’ye üye olmak gerekmektedir. Bir kişi işlediği bir suçtan ötürü veya herhangi bir sebeple ölüm cezasına çarptırılırsa Komünist Parti üyesi olması hâlinde cezası müebbet hapse çevrilmektedir. Bunun yanında diğer suçlarda da Komünist Parti üyeleri daha az ceza almaktadır. Dolayısıyla toplumda partiye üye olmak, hayatın her alanında bir ayrıcalığa sahip olmak anlamına gelmektedir. Daha açık bir ifadeyle bir insanın görmesi gereken asgari muamele sadece Komünist Partisi üyelerine yapılmaktadır.
Günlük yaşamda normal bir muamele görmek için Komünist Parti üyesi olmak gerekmektedir. Ancak parti üyesi olmak da başka sıkıntılar doğurmaktadır. Parti üyesi ister memur isterse sıradan bir vatandaş olsun, dine inanması parti tüzüğü gereği yasaktır. Dine samimi olarak inanan ve fikirlerini değiştirmemekte ısrar eden parti üyelerine tabi tutulacakları eğitimden sonra hatalarından(!) dönmeleri için bir süre verilemektedir. Bu kişiler durumun ciddiyetine göre partiden ihraç edilebilmektedirler.
iv. Öğrencilerin dine inanmaları yasaktır
İster okulda isterse okul dışında olsun öğrencilerin namaz, oruç gibi dinî vecibelerini yerine getirmeleri yasaklanmıştır. Erkek öğrencilerin sakal bırakması, kız öğrencilerin başörtü takması getirilen yasaklar arasındadır. Öğrencilerin bu yasak dışına çıktığı hükümet tarafından tespit edilirse okuldan atılmaları söz konusudur. Ülkede her sene çok sayıda öğrenci namaz kıldığı, oruç tuttuğu veya başörtüsü taktığı için okullardan atılmaktadır.
b) Camilere ve ibadet özgürlüğüne uygulanan baskılar
Doğu Türkistan’da İslam dininin yayılması ile beraber Türkistan halkı kendilerine ait olan bölgelere mescit yapmaya çok önem vermiştir. Tarihî kaynaklara bakıldığında Doğu Türkistan’da yapılan mescitlerin sayısının oldukça fazla olduğunu görmekteyiz. Ama maalesef bu mescitlerinden günümüze ulaşanların sayısı çok azdır. Çünkü Kızıl Çin, Doğu Türkistan halkını dinsizleştirmek için camilere yönelik politikalar uygulamıştır. Bu politikalar şu şekildedir:
1.i. Camileri yıkma veya kapatma
Kızıl Çin 1949 yılında Doğu Türkistan’a girdikten sonra din, Doğu Türkistan’da Çin Komünist Partisi tarafından “afyon”; devlet otoriteleri tarafından da “ulusal birliğe karşı tehdit unsuru”, hatta “insan sağlığını bozan bir faktör” olarak değerlendirilmiştir. İbadet yerleri ve camiler bu bağlamda tehdidin kök saldığı yerler olarak görülmüş ve kapatılmış veya yıkılmıştır. Dolayısıyla 1949 ile 1979 yılları arasında Doğu Türkistan’da 29 bin cami yok edilmiştir. Tahrip edilmeyen camiler domuz ahırı, askerî kışla, depo veya sinema, tiyatro gibi eğlence yerleri olarak kullanılmıştır. Doğu Türkistan’da bu durum Mao’nun ölümünden sonra biraz iyileşse de günümüze kadar davam etmektedir. Mesela 1997 yılından bu yana sadece Hoten bölgesinde 1218 cami zorla kapatılmış, 939 cami ise yerle bir edilmiştir.
ii. Kadınlara ve 18 yaşından küçüklere cami yasağı
Kadınların ister memur ister ev hanımı olsun camiye gitmesi yasa dışı faaliyet sayılmaktır. 18 yaşından küçüklerin de öğrenci olsun olmasın camilere girmesi yasaktır.
1.iii. Camilere getirilen keyfi kısıtlamalar
Her caminin cemaatinin namazlarını kendi camisinde kılması mecburidir. Bir kimsenin kendi mahallesindeki camiden başka mahalledeki bir camiye gitmesi yasa dışı bir eylem sayılmaktır. Dolayısıyla bu kişiler cezalandırılmaktır. Camilerde ezanın hoparlörle okunması yasaktır. Bir de merkezî camilerden başka camilerde teravih namazının kılınması yasaktır.
1.iv. Cami imamlarına getirilen kısıtlamalar
İmamlar hutbelerde hükümetin politikalarını destekleyen ve Komünist Partisi’nin propagandasını içeren sözler söylemek ve hutbeleri 20 dakikayla sınırlandırmak zorundadırlar. Bu şarta uymayan imamlar ise cezalandırılmaktadır. İmamların her cuma için devlet tarafından hazırlanmış hutbeler dışında bir şeyler söylemesi yasaktır. Buna örnek olarak 28 Ekim 1999’da önce ağır para cezasına çarptırılıp görevinden alınan, sonra gözaltına alınan Hotan’daki Oybağ Camisi’nin İmamı Mehmet Ali’yi zikredebiliriz. İmam Mehmet Ali’ye isnat edilen “suçlar” şu şekilde sıralanmıştır:
“Görevi boyunca İmam Mehmet Ali, Komünist Parti’nin kurallarını öğrenmemiş, öğretmemiş ve uygulamamıştır. Din İşleri Başkanlığı’nın talimatlarını görür gibi yapmış, ancak başkanlığın organize ettiği çalışmalara ve eğitsel faaliyetlere katılmamıştır. Kimliği belirsiz kişilerin camide kalmasına izin vermiştir. Dualarının sonunda ‘Allah Müslümanları ateistlerin baskılarından korusun!’ demiştir. Komşu bölgelerden ibadet etmek için camiye gelen kişileri geri çevirmemiştir. Cuma namazları ve vaazları için tanınan 20 dakikalık süreyi aşmıştır. Dinî eğitim almak için gelen insanların varlığından hükümeti haberdar etmemiştir.”
Türkistan’da bunun gibi gerekçelerle tutuklanan imamların pek çok örneğini bulmak çok kolaydır.
c) Din eğitimine karşı yapılan baskılar
Bir toplumun gelişmesi ve ilerlemesi için eğitim çok önemlidir. Özellikle eğitimin dinî konularda olması, toplumu yönlendirmesi açısından bir kat daha önemlidir. Bunun farkında olan Çin yönetimi özellikle bu hususta baskılarını arttırmıştır. Çinliler Türkistan halkını eğitimden, özellikle dinî eğitim ve öğretimden mahrum bırakmak için çeşitli politikalar izlemiştir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
1.i. Medreseleri yıkmak veya kapatmak
Çinliler Doğu Türkistan’a girdikleri 1949 yılından 1958’e kadar ülkede ne kadar medrese varsa hepsini kapatmışlardır. 1970 yılının sonuna kadar dinî faaliyet yapılması kesinlikle yasaklanmıştır. İleride bahsedeceğimiz bazı sebeplerden ötürü, 1980’li yıllarda Çinlilerin uyguladığı ölüm cezasından kurtulmuş ve cezalarını tamamlayıp cezaevinden çıkmış olan bazı âlimler kendi evlerinde dinî eğitimleri sürdürmüşlerdir. Bu âlimlerin evleri daha sonra medreselerin yerini almış ve bu yerler bu âlimlerin isimleri ile anılır olmuştur. Bu medreseler faaliyetlerine dinî yasakların geri geldiği 1990 yılına kadar ara vermeden devam etmişlerdir. 1990-1993 yılına kadar bazı yerlerde medreseler kapatılmıştır. Mesela bu yıllarda Hoten bölgesinde 118 medrese devlet tarafından kapatılmıştır. Bu medreselerde eğitim görmekte olan 918 talebe ile 108 hoca da cezaevine konmuştur. Bazı bölgelerdeki medreseler ise gizli olarak faaliyetlerine devam etmiştir. Bu kısıtlamalara bir örnek olarak Abdulahat Berat adlı şahsın yaşadıklarını aktaralım.
Mehmet Emin Buğra’nın yeğeni meşhur din âlimi Abdulahat Berat, evinde dokuz talebeye dinî eğitim verdiği esnada 15 Ocak 2003 tarihinde 70 yaşındayken tutuklanmış ve beş yıl hapse mahkûm edilmiştir. Eğitim alan dokuz talebenin aileleri de para cezasına çarptırılmıştır. Ders yapılan ev ise yıkılmıştır.
Hocanın tutuklanma gerekçesi şu şekildedir: “Dinî eğitim programı hazırlamak, Celaleyn tefsirini okutmuş olmak, ders esnasında cihatla ilgili cümleler kullanmak, verdiği dersleri kasete almak ve bunları evinde bulundurmak, İslam’ın Geleceği ve Müslümanların Cihadı adında iki adet kitabı evinde bulundurmak.”
Abdulahat Berat 1958’de devleti parçalamaya yönelik girişimlerde bulunduğu iddiasıyla da hapse atılmış ve 1983 yılında suçsuz olduğu anlaşılarak serbest bırakılmıştır. Keyfi bir şekilde 25 yıl hapiste tutulan bu âlim zat, hayatı boyunca dört defa tutuklanmıştır.
ii. Dinî kitapların yasaklanması
Kızıl Çin Türkistan’a girdikten sonra başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere tüm dinî eserler, Arapça metinler, pek çok tarihî el yazması yakılmıştır; bu türden uygulamalara hâlen daha devam edilmektedir. Evlerde dinî kitaplar bulundurmak da yasa dışı faaliyet sayılmaktadır.
1.iii. Dinî eğitime getirilen yasak
Çocuk, memur veya sıradan bir vatandaşın Kur’an okumayı öğrenmek başta olmak üzere dinî eğitim alması yasaklanmıştır. Böyle bir durum tespit edildiğinde ders veren hoca ve öğrenci tutuklanacaktır. Örneğin Hoten bölgesinde Abdurauf adında tanınmış bir hoca Aralık 2001’de sekiz kız talebeye Kur’an öğretirken gözaltına alınmıştır. Yine Muhabbet adında bir hanım hoca 10 Aralık 2001 tarihinde aralarında 13 yaşında bir kızın da bulunduğu öğrencileri ile birlikte gözaltında alınmıştır.
Bu haberi veren kaynağa göre, gözaltına alınan kişiler para cezası ödedikten sonra serbest bırakılmıştır. Cezalar ise 300 yuandan başlamaktadır; Abdurauf Hoca için bu rakam 7000 yuana kadar yükselmiştir. Kızlardan biri gözaltına alındığı sırada polise direnç gösterdiği için ayrıca 3000 yuan para cezasına çarptırılmıştır.
Bu tür uygulamalara memleketin diğer bölgelerinde de rastlamak mümkündür. Mesela Karakaş ilçesinde 1998 veya 1999 yılında bir ev dinî eğitim alan öğrencilerin kullanımına verildiği için yerle bir edilmiştir. Dinî eğitim verdiği veya aldığı için tutuklananlar ve para cezasına çarptırılanlarla ilgili örneklerin sayısını daha da çoğaltmak mümkündür.
Çin’in Doğu Türkistan’da uyguladığı bu haksızlığın ve zulmün en önemli nedeni halkın Müslüman olmasıdır. Çünkü Komünist Çin, bölge üzerindeki hâkimiyetini ve sultasını kuvvetlendirmeyi amaçlamaktadır ve buna karşı en büyük engelinin İslam olduğunu görmektedir. Çünkü Türkistan’da Çin’e karşı yapılan her bir eylem ve olayın arkasında İslam yatmaktadır.
Çin’in Türkistanlıklara uyguladığı tüm baskı ve zulme rağmen, Türkistan halkı dinini ve İslami kimliğini yaşatmak için tüm gücüyle direnmekte ve mücadele etmektedir. İnsanlar bu uğurda gerekirse canlarını ve mallarını vermektedirler. Gençleri bilinçlendirmek amacıyla, başlarına gelecek tüm tehlikelere rağmen, her bir şehirde birkaç kişinin gizlice dinî eğitim faaliyetleri sürdürdüğü bilinmektedir.