Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

CİHAD İHTİYACIMIZ VE CİHAD'IN GAYESİ

K Çevrimdışı

kafkaskartalı1453

Üye
İslam-TR Üyesi
İslam; son günlerde din denilince anlaşıldığı gibi soyut olarak ibadetler, sözde kalan inançlar ve gelenekler kuramı değildir. Gerçekten o, evrensel, bütün bir sistemdir. Yeryüzünde hüküm süren batıl ve zalim sistemleri yıkıp, kökünden kurutmak, yerine insanların yararına olan adalet ve özgürlüğe dayalı kendi sistemlerini getirmek ister. Çıkmazlar içinde çırpınan şer tuzaklara düşmüş, zavallı insanların dünya ve ahirette mutlu olmalarını sağlar.

İslam'ın çağrısı; düzeltme ve yenilik, yıkma ve yapma çağrısıdır. Bu, bir bölgeye ve bir ırka özgü olmayıp bütün insanlığı kapsayan bir durumdur. İslam, bütün bir insanlığı çağırıyor! Dahası Allah'ın sınırlarını hiçe sayıp, yeryüzünün gelir kaynaklarını sömürmek isteyen, fakir kitleleri perişan eden zalimler güruhunu tehdit ediyor:

"Allah'ın insanlar için çizdiği sınırları geçmeyin! Yeryüzünde putlaşmayın! Allah'ın yasakladığı kötü şeyleri yapmayın! Eğer bu emir ve yasaklara uyar ve adalet sistemine boyun eğerseniz kendinizi selamette biliniz! Çünkü hak kervanının yolcuları hiç kimseye düşmanlık etmezler. Hakikat erleri ancak zalimlere, fuhşa sapanlara, fesatçılara ve insanlığı Allah'ın yarattığı doğal fıtrattan uzaklaştıranlara karşı düşmandırlar."

Bu çağrıyı kabul edip ona inanan her birey, İslam cemaatinin bir parçası, İslam sitesinin bir üyesidir. Bu sitede; siyahla kırmızı, zenginle fakir arasında bir fark yoktur. Bir tarağın dişleri gibi üyelerin tümü de birbirine eşittir. Öyle ki bir milletin diğer bir millete, bir sınıfın başka bir sınıfa kesinlikle bir üstünlüğü yoktur. "Üstünlük ancak takva iledir." İşte, Allah'ın lisanıyla Hizbullah denilen evrensel hizip ancak böylece ortaya çıkar.

Sözü edilen hizip, gerçekleştirmek istediği bu gaye uğrunda, "Allah yolunda Cihad'a başlamadan kesinlikle gerçekleşmiş sayılmaz. Doğal olarak bu hizip başka düzenler üstüne oturan kurumları yıkıp elbette yok etmek ister. Çünkü varlığının gayesi budur. O, bütün gücünü, çürümüş yapıları yıkıp sosyal adalete dayanan kuramlar üstüne oturmuş, Kur'an'ın "Allah'ın kelimesi" dediği sistemi getirmek için harcar.

Eğer bu topluluk (Hizbullah), hâkim olan zalim sistemleri devirir yerine hak ve adalete dayanan, İslam düzenini getirmek için bütün gücüyle çalışmaz, bu uğurda hakkıyla cihad etmezse gayesini kaybeder; varlığında temel olan hedefi kaybeder. İslam toplumu (Hizbullah), sadece bu gayeyi gerçekleştirmek ve bu hedefe ulaşmak için vardır. Yani hedef hak ve adalet nizamı!.. Yani Allah'ın hakimiyeti ideali!. Müslüman'ın bu yolda cihad etmekten başka hiçbir gayesi ve ideali yoktur. Bu biricik ideali Allah, kitabında şöyle açıklıyor: "Siz, insanlar için ortaya çıkarılan, doğruluğu emreden, fenalıktan alıkoyan, Allah'a inanan hayırlı bir ümmetsiniz." (Al-i İmran Suresi, 110) Hiç kimse Kur'an'ın diliyle (Hizbullah) adı verilen bu topluluğu soyut olarak mabetlerde vaaz eden, hutbe okuyan, çeşitli makalelerle milletleri kendi mezheplerine çekmek isteyen misyonerler topluluğuna benzetmesin! Hayır! Hayır! Kesinlikle böyle değil! Bu topluluk sadece ve sadece hak ve adalet sancağını elinde tutup insanlara şahid olmak için Allah tarafından gönderilmiş bir topluluktur. Hizbullah'ın ilk günden beri yüklendiği görev: Yeryüzündeki fesat ve kötülüğün kaynağını kurutup, zulmü, haksızlığı, sömürücülüğü kökünden yıkmak ve kendilerini Allah'tan ayrı olarak ilah yerine koyup yeryüzünde haksız yere böbürlenen yalancı tanrıların sükselerini bozup, onların ulûhiyet pozlarını kökünden devirmektir. Bütün bunların yerine de, adalet prensiplerine dayanan, gölgesinde siyah-beyaz, fakir-zengin, herkesin eşit olduğu bir düzeni getirmektir. Kur'an şöyle der: "Fitne kalmayıp, yalnız Allah'ın dini kalana kadar onlarla savaşınız." (Enfal Suresi, 39)

"Eğer siz aranızda dost olmazsanız yeryüzünde kargaşalık, fitne ve büyük bozgun çıkar." (Enfal Suresi, 73)

"Puta tapanlar hoşlanmasalar da, dinini bütün dinlerden üstün kılmak üzere, peygamberini doğru yol ve hak dinle gönderen Allah'tır." (Tevbe Suresi, 33)

Bütün bu açıklamalardan anlaşılmaktadır ki; bu Hizbullahi topluluk mutlaka hâkimiyeti eline alacak, idari odaklara hâkim olacaktır. Çünkü çürük sistemler, yeryüzünde kurdukları fesat, zulüm ve dikta sistemleriyle yaşayabilirler. Dolayısıyla vatan ve milletin yararına olan bir düzen, ancak bu zalim putçu düzenleri yıkarak işe başlar. Böylece de yönetimi Allah'a, ahirete inanan, yeryüzünde şan, şeref, rütbe, bozgunculuk istemeyen kişilerin eline teslim eder.

Bununla birlikte, bu topluluğun yeryüzünde barışı sağlamak, hayır ve fazilet tohumlarını ekmek gibi ödevleri bir yana, kendi sistemlerinden başka bir sistemle idare edildikten sonra kendi sistemlerine bağlanıp, ona göre kendilerini düzenleyerek hareket etmeleri mümkün değildir. Böyle değil mi? Hayat ve idare sistemine sahip bir ideale inanmış ve bu ideale bütün gönlüyle bağlanmış bir mümin kendi idealinden başka bir idealin gölgesinde kendi prensiplerine uygun bir şekilde yaşayabilir mi?
Komünizme inanmış bir kişi, faşizmin memleketi Almanya'da ya da kapitalizmin diyarı İngiltere'de komünist sistemin istediği şekilde bir hayat sürdürebilir mi? Nasıl yaşayabilir ki? Oysa komünist sistemle, faşist veya kapitalist sistemde yaşayış tarzı başka başkadır. Çünkü faşist veya kapitalist sistemin ortaya koyduğu prensipler bir komünistin dilediği gibi yaşamasına engeldir. Eğer böyle bir kişi, bu kapitalist veya faşist kuralları çiğnerse elbette ki başı derde girecektir. Tıpkı bunun gibi bir Müslüman İslam'ın ölmez düzenine aykırı düzenlerle yönetilen bir ülkede, İslam'ın emir ve yasaklarına uygun şekilde yaşayamaz.

İslam'ın prensiplerine göre günlük hayatını ayarlayamaz Böyle bir ortamda bir Müslüman'ın yaşadığını düşünecek olsak bile her yönden kendisine baskı yapılacağı kuşkusuzdur. Çünkü ülkeyi idare eden kanunların batıl olduğunu, halktan alınan vergilerin milleti soyarak haksızca alındığını, verilen hükümlerin adaletsiz olup hakkı çiğnediğini, idare sisteminin yeryüzünde zulüm ve fesadın kaynağı olduğunu, öğretim sisteminin kötü sonuçlar doğurduğunu; milletin felaketine neden olduğunu kabul eder. İşte bütün bunlar kendisine, aile ve çocuklarına etki eder. Hiçbir zaman bunların hegemonyasından kurtulamaz.

Birey olsun, toplum olsun her kim bir sisteme inanıyorsa, ona candan bağlıysa kesinlikle kendi sistemini hâkim kılmak için başka sistemleri yok etmeye çalışır. Böylesi bir durum, kendi sistemine gönülden bağlılığın doğal bir sonucudur. Çünkü böyle birisi kendisinin inandığı, insanlığın huzurunu garanti ettiğini kabul ettiği düzeni getirebilmek için bütün gayreti ile çalışır. Çünkü inancına ve idealine göre hareket etmek fırsatını ancak bu şekilde sağlayabilir.

Gayesi için uğraşmayan, bütün işlerinde gayesini, gözetmeyen, davası uğruna yaşamayı ve ölmeyi bilmeyen kimse dava adamı olamaz. Böyle bir böyle bir kimse yalancıdan başka bir şey olmadığı gibi mümince olamaz...

Bu durumda Allah'ın kitabı delildir; "Allah seni affetsin; doğrular sana belli olup yalancıları bilmeden önce, niçin onlara izin verdin? Allah'a ve ahiret gününe inananlar, mallarıyla, canlarıyla savaşmak istediklerinden dolayı geri kalmak için senden izin istemezler. Allah sakınanları bilir. Ancak Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri şüpheye düşüp, şüphelerinde bocalayan kimseler senden izin isterler." (Tevbe Suresi, 43–45)

Yeryüzünde Allah'ın insanlar için çizdiği sınırları geçerek kendinizi putlaştırma yoluna saptırmayınız Allah'ın yasakladığı kötü şeyleri yapmayın. Eğer bu emir ve yasaklara uyar ve yegâne adalet sistemine boyun eğerseniz biliniz ki selamettesiniz. Çünkü hak yolunun yolcuları hiç kimseye düşmanlık etmezler. Bununla beraber hakikat erleri ancak zalimlere, fesatçılara, fuhşa sapanlara ve insanlığı Allah'ın yarattığı asli fıtrattan uzaklaştıranlara karşı düşmandırlar.

Zalimlerin kurdukları tören ve dehşet sistemine karşı çıkmak bakımından ifade ettiğimiz şekilde pasif kalarak, karşı çıkmayıp boyun eğmek, inançlarda büyük sarsıntılar oluşturacağını psikolojik bir gerçek olarak gösterebiliriz. Böyle bir durum gönüllerde biraz olsun iman duygusu varsa bunu dahi yok eder. Önceleri içtenlikle olmasa bile zorla boyun eğmek gibi bir durum söz konusudur. Bir süre sonra ise aynı şeyleri göre göre, duya duya kanıksamaya başlar. Böylece bir süre önce çok kötü sayılan şeyler artık normal kabul edilir ve zamanla da bu gibi şeylere karşı bir istek baş gösterir. Dolayısıyla aşamalı olarak, zorla kitleye kabul ettirilen batıl sistemler artık kitleye yerleşmek durumuna gelebilir. Böyle bir kimse bir süre önce karşı çıktığı o batıl ve zalim sistemleri artık desteklemeye başlar. Bu durum öyle bir hal alır ki, kendini zorlayan kimse bulunmadığı halde ve bütün fırsatlar da elinde bulunduğu halde sözü edilen zalim diktatörlerin batıl sistemlerine yardımcı olur. Gönlünde İslam duygusu kalmayan böyle bir kimse cihad idealinden çok uzak bir duruma düşer. Bunun sonucu olarak da dini ancak ayinler ve ibadetler rükunu olarak kabul etmez. Herhangi bir birey veya toplum bu konuma geldi mi artık onunla kâfir arasında bir fark yoktur. Bir farkla ki; kâfirin düşmanlığı açıktan, böyle birisininki ise gizlidir. Durum şudur; Böyle birisinin adı müslümandır ancak içi İslam'a karşı kin ve nefretle doludur. İnandığı şeyin ismini alan böylesi bir kimse kabullenmediği şeyi savunmak durumundadır! Bu konuda peygamberimiz efendimizden şöyle bir hadis nakledilir: "Nefsim yedi kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki ya iyiyi emreder, kötüden sakındırır, haklının elinden tutup haksızı susturursunuz ya da birbirinize düşer Allah'ın lanetlediği milletler gibi lanetlenirsiniz."




KAYNAK: MEVDUDİ----CİHAD
 
Üst Ana Sayfa Alt