Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Bid'at-i Hasene Hakkında Ebu Bekir Sifi'in Delil Olarak Verdigi Hadislerin İzahı?

Ahadun Ahad Çevrimdışı

Ahadun Ahad

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
selamun aleykum

sofi hadisçi ebu bekir sifilin iyi bidat hakkında yazısı


~~~~~~Alıntı~~~~~~~
Soru;
"(…) "Küllu bid'atin dalaleh ve küllu dalaletin finnar" hadisi şerifi var malum. Peki burada "küllü" (hepsi) kelimesi var iken bidatın hasenesi veya seyyiesi olur mu?"

Cevap;
Soruda Arapça okunuşu verilen "Her bid'at dalalettir ve her dalalet (sahibi) ateştedir" rivayetinin sahih bir hadisin bir bölümü olduğunu belirterek başlayalım. Muhtelif Hadis kaynaklarında Efendimiz (s.a.v)'in, bu sözü farklı bağlamlarda söylediği nakledilmektedir. Hepsinin ortak noktası, İslam'da sonradan ortaya konan (muhdes) söz, iş ve uygulamaların bid'at ve her bid'atın dalalet olduğudur. Buradan, Efendimiz (s.a.v)'in bu cümleyi farkl ortamlarda ve farklı siyak-sibak içinde ifade buyurduğu sonucunu çıkarabiliriz. (Rivayetin farklı varyantları için bkz. Müslim, "Cumu'a", 43; Ebû Dâvûd, "Sünnet", 6; en-Nesâî "Iydeyn", 21; İbn Mâce, "İmân", 6-7; Ahmed b. Hanbel, III, 310, IV, 126; ed-Dârimî "Mukaddime", 16…)

Konuyla ilgili rivayetlerin tamamını bir arada değerlendirmeye almazsak, ulemanın "bid'at ı hasene–bid'atı seyyie" ayrımının bu hadise açıkça aykırı olduğunu söylemek kaçınılmaz olur. O halde ulemanın bu ayrımını neye dayanarak yaptığını ortaya koyma durumundayız.

Konuyla ilgili rivayetlerden birinde Efendimiz (s.a.v)'in şöyle buyurduğu nakledilmiştir "Bizim şu işimizde (din konusunda) ondan olmayan bir şey ihdas eden kimsenin bu amel merduttur." (el-Buhârî, "Sulh", 5; Müslim, "Akdıye", 17; Ebû Dâvûd, "Sünnet", 5-6; Ahmed b. Hanbel, VI, 240, 70…)

Bu rivayeti hesaba katarak düşündüğümüzde, "dalalet" olarak tavsif edilen bid'atın, dinde bir asla dayanmayan, Şer'î kavaid ile çatışma halinde olan iş, söz, davranış ve uygulamalar anlattığı sonucuna ulaşırız. Zira rivayette, merdut olma özelliği, dinde bir asla dayanmama şartına bağlanmıştır.

Öte yandan yine Efendimiz(s.a.v.)'in şöyle buyurduğu sabittir: "Kim iyi bir sünnet ihdas ederse (güzel bir çığır açarsa) onun sevabı ve onunla amel edenlerin sevabının misli – kendilerininkinden bir şey eksilmeksizin– ona verilir. Kim de kötü bir sünnet ihdas ederse (kötü bir çığır açarsa) onun günahı ve onunla amel edenlerin günahının misli – onlarınkinde bir azalma olmaksızın– kendisine yüklenir."(Müslim, "Zekât", 69, "İlm", 15; et Tirmizî, "İlm", 16; İbn Mâce, "İmân", 14; Ahmed b. Hanbel, II, 504, IV, 360-1…)

Bu rivayet de, dinde sonradan ortaya konan her uygulama ve işin, sahibini ateşe götürücü bid'at olmadığını, bu özellikte olanların Kur'an, Sünnet ve Şer'î kavaid ile çelişen "kötü" çığırlar olduğunu ortaya koyan temel referanslardan birisidir.

Kitap ve Sünnet'e uygun olarak ortaya konan bid'atların "bid'at-ı hasene", bunlara aykırı olanların ise "bid'at-ı seyyie" olduğunu söyleyenlerin başında İmam eş-Şâfi'î gelmektedir. (Bkz. Ebû Nu'aym, Hilyetu'l-Evliyâ, IX, 113) Ondan sonra da bu ayrım benimsenip paylaşılagelmiştir.

Bu ayrımı reddetmenin pratik bir anlamı olmadığı gibi, böyle bir tavır, yukarıda naklettiğim türden rivayetlerle de muaraza teşkil eder. Selef döneminden itibaren güzel, faydalı, Din'de bir asla dayanan ve Kur'an ve Sünnet ile çelişki/çatışma arz etmeyen uygulamaların benimsenegeldiği, diğerlerinin de reddedildiği bir vakıadır.

~~~~~Alıntı~~~~~


bu mesele kafama takıldı açıkcası. konuya bi açıklık getirirseniz sevinirim abiler. özellikle peygamberimiz iyi sünnet ihdas etme derken neyi kastetmis olabilir
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullah;

Kâbirci Sifil, Bid'atin her türlüsü zem edilerek ateşte denmesine rağmen, demogoji ile "bazı bid'at"ler hariçtir diyerek Rasulullah (s.a.v.)'e din isnad etmeye çalışmıştır. Aslen bid'at olarak değerlendirdikleri "aslı zaten dinde olan" teravih namazı gibi düzenlemelere Ömer (r.anh)'ın Bid'atin lugavi mânasını kullanmasını, Bid'atın istılâhi manası vererek, dinde benzeri görülmemiş, sonradan sıfırdan peydahlanan sofiyye bid'atlerine meşrûiyet kazandırmaya çalışmaktadır.
Konuyla ilgili diğer rivâyetleri bir bütün halinde ele aldığımızda göreceğiz ki, hayırda çığır açmakla kastedilen, aslının dinde olan fakat halk arasında uygulanması unutulmuş, terk edilmiş sunnetleri insanlara hatırlatarak amel edilmesine vesile olanın, hem kendisi, hemde diğer amel edenler gibi sevablar alacağını beyan etmektedir. Kötülük hakkında da durum tam tersi olarak gündeme gelmektedir.
Şimdi rivayetleri ve kendini fitneye düşüren rivayetin vurud ve illetini görelim.

Câbir b. Abdillah (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre kendisi şöyle demiştir:
Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hutbe okuduğu zaman gözleri kızarır, sesi yükselir ve öfkesi şiddetlenirdi. Sanki, kendisi, düşman ordusunu gözetleyen «Muhakkak düşman, size sabahleyin baskın yapacak, akşam hücum edecektir», diyen bir gözcü idi. (Tehlikeye karşı halkı uyarır), ve «Kıyamet günü ile ben bunlar gibi gönderildim» derdi. Böyle söylerken şehâdet parmağı ile onun yanındaki orta parmağını birleştirirdi.
Sonra derdi ki: «Konuşulan sözlerin en hayırlısı Allah Teâlânm Kitabıdır. Yolların en güzeli Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yoludur. İşlerin en kötülerinden birisi de (Peygamber -Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den) sonra ihdas edilen (Dine sokulmak istenen) asılsız şeylerdir. Bid'atlar dalâlettir.»
(İbn Mâce, Mukaddime, Bab 4, Hadis no: 45)

İmam-ı Nevevi (rahimehullah) der ki, hadisin metninde geçen 'Her bid'at dalâlettir', cümlesi amm-ı mahsustur. Yâni umumi görülmekle beraber kasdedilen mana umumi değildir. Bu cümle 'Bid'atların çoğu dalâlettir anlamınadır. Buna benzer hadisler de aynı şekilde yorumlanır. Ömer (Radiyallahu anh)'in teravih namazı hakkında 'Teravih güzel bid'attır" sözü bu yorumu te'yid eder.


Irbad b. Sariye (r.anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a.v.) bir gün sabah namazından sonra son derece tesirli bir va’z verdi de bu va’zın tesirinden gözler yaşardı kalpler ürperdi.
Ashabtan bir kişi: Bu öğütler vedalaşan bir kimsenin öğütleri gibidir o halde bize neyi tavsiye ederseniz Ey Allah’ın Rasûlü! Dedi.
Rasûlullah (s.a.v.)’de şöyle buyurdu:Allah’a karşı her zaman ve her zeminde sorumluluk bilinci içerisinde olmayı Allah’tan gelen her şeyi dinleyip itaat etmeyi idareciniz durumunda olan kimse Habeşli bir köle bile olsa onu bile dinleyip itaat ediniz. İçinizde yaşayacak olanlar benden sonra pek çok ayrılık ve anlaşmazlıklara şâhid olacaklardır. Dinde yeri olmayan fakat dindenmiş gibi gösterilmeye çalışan şeyleren sakınıp uzak durunuz çünkü onlar sapıklıktır. Sizden kim bu dönemlere ulaşırsa benim sünnetime ve doğru yolda olan Hulefai Raşîdinin sünnetine sıkıca sarılsın. Bu yolda sabredip dişinizi sıkınız.”
(Tirmizi, İlim, Bab 16, Hadis no: 2676 hasen sahihtir; İbn Mâce, Mukaddime: 7)

2677- Amr b. Avf el Müzenî (r.a.)’in babasından ve dedesinden rivâyete göre,
Rasûlullah (s.a.v.), Bilâl b. Hârise: Bil bakalımbuyurdu.
Bunun üzerine Bilâl: Neyi bileyim? Ey Allah’ın Rasûlü!dedi,
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Benden sonra sünnetimden kaldırılan bir sünneti kim ihya edip ortaya çıkarırsa ona o sünnetle amel edenler kadar sevab vardır. Amel edenlerin sevabları da hiç eksiltilmez ve her kim de, Allah ve Rasûlunun radı olmadığı sonradan çıkan bid'at denilen bir sapıklığı ortaya çıkarırsa o kimseye o bid'atle amel edenlerin günahları da birlikte yazılır ve onların günahlarından da hiçbir şey eksiltilmez.”
(Tirmizi, İlim, Bab 16, Hadis no: 2677 hasen; İbn Mâce, Mukaddime: 7)

Hadîslerde geçen «İyi çığır ve «Kötü çığır»'ın tesbit ve tayini hususundaki ölçü İslâmî esaslardır. Başka bir ölçü düşünülemez. Şer-i Şerif'in iyi saydığı şeyler iyi kabul edildiği gibi kötü saydığı şeyler de kötü kabul edilir.
Mus1im'in Sarihi Nevevi: «Bu hadisler, iyi işleri yapıp güzel çığır açmanın mustehab olduğunu ve kötü işler yapıp fena çığır açmanın da yasak ve haram olduğunu açıkça belirtmektedirler. Keza iyi bir çığır açan kimsenin, kıyamet gününe kadar o çığırda yürüyen bütün insanların kazanacakları sevabın bir mislini alacağını ve kötü bir çığır açan kişinin de, kıyamet gününe kadar o yolda giden bütün insanların boyladıkları günahların bir katını sırtlıyacağını sarahaten bildiriyor. Keza hidayete çağıran adam, kendisine uyan insanların elde ettikleri sevabın bir mislini kazanır. Dalâlete davet eden şahıs da, kendisine uyan insanların yüklendikleri günahların bir katını yüklenmiş olur. Kişinin kılavuzluk ettiği hidavet veya dalâlet yolu ister daha önce açılmış olsun ister ilk olarak o kişi tarafından açılmış olsun fark etmez. Kişi, ettiği kılavuzluk dolayısı ile anılan büyük sevab veya büyük günah almış olur.
Hadislerde bahsedilen çığır açma veya kılavuzluk etme mes'elesi muayyen bir sahaya mahsus değildir. Bu durum iman, ibâdet, ahlâk, eğitim, öğretim vesair alanlarda da olabilir», demiştir. (Muslim'in Nevevî şerhi, cild 12, sah. 79)


Amr İbn-i Avf El-Muzenî (Bu zat Bedir ehlindendir. Kunyesi Ebû Abdullah'tır. Râvisi oğlu Abdullah'dır.) (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Kim benim bir sünnetimi ihya ederek insanların onunla amel etmelerine vesile olursa, o insanların kazanacağı sevablardan hiç bir şey eksiltmeden onların sevablarının bir katını almış olacaktır. Kim de bir bid'at icat ederek onunla amel edilmesine vesile olursa, o bid'at ile amel edenlerin yüklenecekleri günahlardan hiç bir şey eksiltmeden onların günahlarının bir katını yüklenmiş olacaktır.»
(İbn Mâce, Mukaddime, Bab 15, Hadis no: 209)

Amr İbn-i Avf (Radiyallahu anh)'ten rivayet edildiğine göre Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
-Kim benden sonra ihmal edilmiş olan bir sünnetimi ihya ederse, o sünnetle amel eden insanların sevablarından hiç bir şey eksiltmeden onların sevablarının bir mislini şubhesiz almış olacaktır. Kim de Allah ve Rasulunun râdı olmadıkları bir bid'atı icad ederse o bid'at ile amel eden insanların günahlarından hiç bir şey eksiltmeden onların günahlarının bir mislini yüklenmiş olacaktır.»
(İbn Mâce, Mukaddime, Bab 15, Hadis no: 210)

İki Hadîsin İzahı
Hadîslerde geçen «Sünnet»den maksad, Sindi ve «Miftâhu'l-Hâce'de naklen beyan edildiği gibi Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in va'z etmiş olduğu hükümlerdir. Fitre, zekâtı gibi farz ibâdetler ve bayram namazı, vakit namazlarını cemaatla kılmak, namaz dışında Kur'an okumak, ilmi çalışma ve benzeri farz olmayan ibâdetler Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tarafından konulmuş hükümler olduğu için hepsi Sünnetin şûmulune girer. Şu halde burdaki «Sünnet» farz ve vâcib'in dışında kalan ibâdet demek değildir.

Hadîste geçen 'Sünnetin ihyası' Rasûlullah tarafından konulmuş olan hükümler ile amel etmek, bunları nefsinde tatbik etmek ve insanların bu hükümlerle amel etmelerini gerçekleştirmek için gerekli tahrik ve teşvikte bulunmak, demektir.

Metindeki «Bid'at»dan maksad ise şer-i şerifin esaslarına aykırı düşen söz, fiil ve hareketlerdir. Bid'at bu mânaya yorumlandığı takdirde: Allah ve Rasulunun râdı olmadığı bid'at...» tâbiri bid'atin takbihi için kullanılmıştır, denilir. Çünkü îslâmiyetin esaslarına ters düşen bid'atlardan Allah ve Rasulunun râdı olduğu bir bid'at düşünülemez.

Şayet Bid'at: İslâmi esaslara ters düşsün, düşmesin Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den sonra ihdas edilen şeydir, diye tarif edilirse o zaman «Allah ve Rasulunun râdı olmadığı...» tabiri takbih için değil, tahsis içindir. Yâni Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den sonra ihdas edilen bid'atlar arasında ilmî eserlerin yazılması, okulların açılması gibi Allah ve Rasulunün râdı oldukları bir çeşit bid'atın bulunduğuna hadis işaret etmiş olur.


İlgili Konu:



BİD'AT
İlmi Konu - Bid'at
 
Üst Ana Sayfa Alt