Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Basortusu Sehidi

sugra Çevrimdışı

sugra

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Almanya'da yaşayan Mısırlı Müslüman genç bir hanımefendi başörtülü olması sebebiyle rahatsız edilmesinden dolayı mahkemeye başvurdu. Fakat Merve Ali Şirbini adlı 32 yaşındaki bu eczacı bayan hakkını aradığı ve güvenceye alınmasını istediği Dresden Mahkemesi'nde, 1 Temmuz 2009 Çarşamba günü gerçekleştirilen duruşma esnasında sanık tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Alex W. adlı 28 yaşındaki Alman genç başörtülü olmasından dolayı "terörist" olduğunu iddia ettiği Mısırlı bayanı tam 18 yerinden bıçaklayarak feci bir şekilde katletti. Kadın hamileydi ve saldırgan Almanın hançeri henüz annesinin karnında olan cenine de isabet etti.
Eczacı bayanın eşi Dr. Ulvi Ukazi de hanımını kurtarmaya çalışırken saldırgan Alman genç tarafından birkaç yerinden bıçaklandı. Dr. Ulvi Ukazi'ye eşini kurtarmaya çalıştığı esnada mahkeme salonundaki polis tarafından da kurşun sıkıldı. Daha sonra yapılan açıklamada polisin attığı kurşunun yanlışlıkla isabet ettiği ileri sürüldü. Fakat ne kadar ilginçtir ki genç bayanı 18 yerinden, bu arada onu kurtarmaya çalışan eşini de birkaç yerinden bıçaklamaya yetecek kadar vakit bulabilen saldırgana yanlışlıkla da olsa isabet etmeyen kurşun hayat kurtarmaya çalışan şahsa isabet ediyordu. İnanalım mı, ne dersiniz?
Eşini kurtarmaya kalkışmaktan dolayı hem caninin hem de polisin saldırısına maruz kalan Dr. Ali Ukazi de ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılıp, tedavi altına alındı.
Önce olayın genel bir değerlendirmesini yapalım:
Olayın gerçekleştiği yer sokak değil, bir mahkeme salonu. Yani güvenlik tedbirlerinin en yüksek düzeyde olması gereken bir mekân. Böyle bir mekâna, herhangi bir kişi değil insanları rasgele rahatsız etmesinden dolayı tehlikeli addedilmesi ve mahkeme salonuna girerken üstünün dikkatlice aranması gereken bir şahıs insanları katletmeye ve ağır yaralamaya yetecek kasaturasıyla hiçbir engelle karşılaşmadan girebiliyor. Bunu sadece bir "ihmal" olarak değerlendirmemiz mümkün müdür? Acaba benzer bir risk herhangi bir Alman için söz konusu olsaydı aynı ihmal yapılır mıydı? Diyelim ki aynı kişi ahlâkî sapıklığından dolayı bir Alman kadını rahatsız etmiş olsaydı mahkeme salonuna küçük bir maket bıçağıyla girmesine izin verilir miydi?
Caninin insan katletmede kullanılabilecek kasaturasıyla mahkeme salonuna rahatça girebilmesi kısmını geçtik. Cani, eczacı Merve hanımı katletmek için tam 18 yerinden bıçaklamaya yetecek kadar vakit bulabiliyor. Bu arada onu kurtarmaya çalışan eşini de birkaç yerinden bıçaklamaya yetecek vakti oluyor. Normalde, şüpheli sıfatıyla mahkeme salonuna alınan şahsın tehlikeli olması sebebiyle salon içindeki güvenliği sağlamaktan sorumlu görevlilerin ona karşı ileri düzeyde alarm halinde olmaları ve saldırganın kasaturasını çıkarmaya kalkıştığı andan itibaren harekete geçmeleri gerekirdi. Bunu başarmaları zor değildi ve tahmin ediyoruz saldırgana müdahale etmeleri de en fazla üç - dört saniyeyi alırdı. Ama saldırgan kadını 18 yerinden bıçaklamak için tam 30 saniye vakit bulabiliyor. Ondan sonrasında polislerin müdahale etmiş olmalarının bir anlamı yok çünkü cani artık işini bitirmiş, cinayeti gerçekleştirmenin ötesinde içindeki bütün kin duygularını ortaya dökmeye yetecek kadar hançerleme yapmış oluyor. Aynı olay bir Almanın duruşmaya çıktığı sırada yaşansaydı polisler acaba saldırganın üst üste iki bıçak sallamasına fırsat verirler miydi?
Olay bu haliyle vahşi cinayetin içinde resmî iradenin, Almanya'ya hâkim zihniyetin de parmağının olduğunu, yükselen İslâm düşmanlığını doğrudan bu zihniyetin beslediğini göstermiyor mu?
Suçlu sadece aşırı uçlar mıdır?

16 Temmuz 2009 Perşembe, Vakit gazetesi
Özelde Alman genelde bütün Avrupa medyasının, hamile bir kadının başörtülü olmasından dolayı "terörist" diye nitelendirilip karnındaki bebeğiyle birlikte hançerlenerek katledilmesi gibi bir vahşetin üzerini örtmeye çalışması dikkatlerden kaçmıyor. Bunu yaparken Avrupa'da ciddi şekilde yükselişe geçen İslâm düşmanlığının, Müslümanları hedef alan vahşi kinin gerçek yüzünü kapatmaya mı çalışıyorlar acaba? Bu düşmanlığı besleyen ve böyle bir kinin yayılmasını sağlayan onların yayın politikaları değil midir? Bugün gerçekleştirilen o vahşi cinayetlerle, tohumlarını ektikleri ve yıllarca yönlendirme amaçlı yayın politikalarıyla besledikleri İslâm karşıtlığının semerelerini alıyorlar. O sebeple sergilenen vahşet dün Avrupa medyasının hararetle piyasaya sürdüğü çirkin karikatürlerin bir ürünüdür.
Alman Başbakanı Bayan Merkel her ne kadar işlenen cinayetten son derece rahatsız olduğunu ileri sürdüğü açıklamalar yapsa da sözleri hiç inandırıcı ve samimi gelmiyor. Çünkü Almanya'nın caddelerinde ve sokaklarında Müslüman hanımların örtülerinden dolayı rencide edilmelerine göz yuman zihniyet, gözü dönmüş bir caninin insan öldürmeye yarayacak kasaturasıyla mahkeme salonuna girmesine de izin vermiştir. Almanya'da başörtülü Müslüman hanımların rencide edilmesi hadiseleri yeni başlamadı ve polisin bu iğrenç sataşmalara göz yumduğunu, bu tutumun da saldırganları cesaretlendirdiğini bu ülkede artık bilmeyen kalmadı. Sonuçta hadise bir gözü dönmüş caniye kasaturasıyla mahkeme salonuna girme cesareti verilmesine kadar varmış ve böyle bir vahşi cinayet gerçekleştirilmiştir.
Caninin ismi Alex W diye yazılıyor. Yani kim olduğu ortaya çıkmasın diye soyadı açıklanmıyor. Böylece caninin hukukunun korunmasına çalışılıyor. "Hukukun gereği bu" diyebilirsiniz. Peki, bir vahşi canavarın hukuku oluyor ve önemseniyor da başörtülü hanımların hukuku niye ayaklar altına alınıyor? Dediğimiz gibi bu hanımlar ilk kez rencide edilmiyor. Onlarca yıldır yüzlerce Alex Almanya'nın muhtelif şehirlerinde sokaklara bırakılmış kuduz köpekler gibi başörtülü hanımlara sırf örtülerinden dolayı sataştı ve Alman polisi bu saldırganlığın önüne geçmek için söze gelir hiçbir çaba harcamadı. Dolayısıyla Mısırlı Eczacı Merve Şirbini'yi hak ve güvence aradığı mahkeme salonunda vahşice katleden canavarın kimliğinin gizli tutulması hiç önemli değil. Bu cinayetin birinci derecede sorumluları gizli değildir. Onlar da İslâm düşmanlığını besleyen medya ile bu düşmanlığın önünü açan, saldırganları cesaretlendiren siyasi iradedir.
Bu vahşi cinayetin aynı zamanda "aşırı uçlara" yüklendiğini ve suçun diğer ortaklarının aradan sıyrılmaya çalıştıklarını görüyoruz. Eğer bu cinayetin suçlusu "aşırı uçlar" ise aralarına, vahşetin önünü açan, gözü dönmüş caninin kasaturasıyla mahkeme salonuna girmesine imkân tanıyan siyasi iradenin ve İslâm karşıtlığının yükselişe geçmesinden sorumlu medyanın da dâhil edilmesi gerekir. O zaman suç ortaklarının "aşırı" olarak nitelendirilmesi belki anlamlı olabilir de "uç" denmesi abes olacaktır. Çünkü suçun ortaklarının uç olmayıp geniş bir kitlesel tabakayı yönlendiren veya temsil eden mekanizmayı oluşturduğu görülecektir.
Malum olduğu üzere Batı dünyası medyasıyla ve siyasi organlarıyla yıllardan beri "aşırılık" deyince İslâm'ın akla gelmesi için yoğun bir karalama kampanyası yürütüyor. Bu amaçla "radikal İslâm" kavramını zihinlere iyice kazımak için elinden gelen her şeyi yaptı ve yapmaya devam ediyor. Fakat ne kadar ilginçtir ki bu karalama politikasında "aşırılık" kavramının İslâm'ın genel çerçevesini belirleyen bir kavram olarak kabul edilmesi için çaba harcarken kendisi, özellikle beslediği İslâm karşıtı aşırılığı sadece uç noktalara yükleyip aradan sıyrılmak istiyor.
Antisemitizm ayıbından dolayı yıllardan beri Yahudilerin ayağını yalayan Batı dünyasının bugün İslâm karşıtı vahşeti cüretlendirmesinde de çifte standartçılığını görüyoruz. Bu çifte standart, antisemitizm gerekçesiyle Batıyı kendine eli mahkûm hale getirdiğini düşünen ve yıllardan beri buna binaen sömüren Yahudi lobiciliğinde de çok belirgin bir şekilde kendini gösteriyor.
Batının, bir hamile kadını karnındaki bebeğiyle birlikte hançerleyerek katledebilen vahşetin üzerine gitmek yerine üzerini örtmeye çalışması, çağdaşlık, insan hakları ve hukuk konusundaki bütün iddialarının içinin boş olduğunu, Ortaçağ'dan bu yana haçlı zihniyetinde bir değişiklik olmadığını gösteriyor.
İslâm âlemi de sahipsizliğin, dağılmışlığın, güçlerini birleştirememenin ızdırabını çekiyor.
(ahmed varol)
 
selsebil Çevrimdışı

selsebil

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Hz. Câbir (radıyallahu anh)'den gelen bir rivayette: "Karnında çocuğu olduğu halde ölen kadın da şehiddir" buyrulmuştur.(kaynağını bulamadım)
şehid olmuştur inşAllah...
 
Üst Ana Sayfa Alt