Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

AŞK_I MEMNU..

MeNaR Çevrimdışı

MeNaR

Üye
İslam-TR Üyesi
Aşk-I Memnu



Adı, soyadın?

Muhammed Hicazi.

İkamet yerin?

El-Halil

Al bakalım, gidebilirsin.

İşlemlerim bitti mi?

Bitti.

Teşekkür ederim.

Uzatılan evrakları heyecanla aldı. Titreyen elleriyle sıkıca kavramaya çalıştı. Çıkışa yönelip binadan ayrıldı. Kalbinde tarif edemediği bir heyecan vardı. Mutluluğu yüzünden okunuyordu ihtiyar adamın.

50 yaşlarında çökmüş bir adamdı. Gözlerini dünyaya açtığından bu yana işgalci İsrail'in zulmü eksik olmamıştı başından. Çocukluğundaki çile; yaşlandıkça artmış, hep çoğalmıştı. Çileyi beraberinde büyütüyordu ihtiyar Hicazi. Ama bugün farklıydı. Yıllar var ki bu anı, heyecanı dinmeyen bir umutla beklemişti: Hacca gidecek, ay boyunca Mekke ve Medine'de kalacak, hacı olup dönecekti. "Acaba Ümmü Ahmed işlemleri bitirdiğimi öğrenince ne yapacak?" dedi kendi kendine.

Eve varıncaya kadar geçtiği caddeler, sokaklar, karşılaştığı insanlar birer siluet gibiydi gözlerinde. Öyle ki rastladığı eli silahlı İsrail askerleri, tanklar, cemseler dahi onu daldığı hülyalarından ayırmamıştı. Mekke İ..

Aşkın doğduğu mekân. Medine!.. Sevgilinin diyarı...

Gönüllere kazınan bir duyguydu her müslüman yürekte. Vuslatı hep gözlenen, hicramyla yürekler dağlanan bir aşk, bir sevdaydı O sevgiliye varmak. O'na yüreğinin derinliklerinden haykıran bir selamla selam vermek; "Esselamu aleyke ya ResulALLAH" demek...

Sonra duygularını sevgilinin ayaklarının dibine dökmek: İşte geldim... İşte geldim Efendim. Yıllar var ki eşim, yıllar var ki işim, yıllar var ki aşım engel oldu vuslata. Aha şuramda hasret tak etti canıma ey Efendim. Huzurunda-yım.. .Nice çöller aştım aşkın uğruna, nice badireler atlattım. Kimine madde engel olduysa da Efendim, bana senin düşmanların... senin düşmanların olan işgalciler engeldi. Gönlümde kor bir sevdan, beni sürüm sürüm süründürüp huzuruna getirdi. Ben sana meftun Efendim, ben sana vurgun...

Hey! Hicazi! Kendi kendine ne konuşuyorsun öyle!

Ah! Sen miydin Abbas? dedi ihtiyar Hicazi.

Benim ya! Ne konuşuyordun öyle kendi kendine. Sakın bunadığmı söyleme bana.

Tebessüm etti Muhammed Hicazi: İki komşu sürekli birbirlerine takılır, muhabbetle söyleşirlerdi.

Merak etme Abbas ,henüz bunamadım..

Ee! Neymiş öyleyse?

Hacca gidiyorum, hacca...

Şaşkın şaşkın ihtiyar Hicazi'nin yüzüne bakıyordu Abbas.

Hayırlı olsun komşum. Senin adına çok sevindim. Bakma benim pervasızlığıma.

Önemli değil Abbas, seni bilirim. Bir çocuk gibi heyecanlıyım. Bu heyecanla her an Ölebilirim. Yıllardır bu anı bekliyordum. Nihayet RABBİM nasip etti.

Ama! dedi Abbas.

Aması ne komşu.

Biraz durdu. Söyleyip söylememekte tereddüt etti. -Yok bir şey dedi. İnşaALLAH hayırlısıyla gider, gelirsin.

ALLAH razı olsun. Ben biran önce eve gideyim. Ümmü Ahmed'e sürpriz yapacağım. Haydi ALLAHa emanet ol.

Güle güle Hicazi.

Abbas Sidem, Hicazi'nin samimi bir komşusuydu. Son zamanlarda işgalci İsrail'in hacca gidecek Filistinlileri engelleyeceğine dair bazı söylentiler duymuştu. Hicazi'ye bunları söyleyecekti ki, Hicazi'nin gözlerindeki sevinç ve parıltının sönmesine gönlü razı olmadı. Varsın o sevgi, o saadet ve o mutlulukla sevinsindi. Gerçi yine de belli olmazdı. Henüz her şey netleşmemişti. Kimbilir belki de gideceklerdi o sevgi, o sevda, o aşk diyarına.

İhtiyar Muhammed Hicazi, evinin kapısını vururken her zamankinden hızlı vurduğunun farkında değildi. Kapıyı açan hanımı Ümmü Ahmed, kocasının gözlerindeki parıltıyı hemen farketmişti.

Hoş geldin, dedi.

Hoş bulduk hanım, hoş bulduk.

Heyecanla içeri giren kocasına bakan Ümmü Ahmed, ondaki sırrı düşünüyordu.

Hayırdı inşaaALLAH, dedi. Sende bir hâl var.

Tebessümle hanımına baktı. Beyaz başörtüsü, nurlu yüzüne ayn bir güzellik katmıştı. Gözlerinin derinliklerinde bir merak huzmesi gördü. Karşısında duran hanımının ellerine cebinden çıkardığı evrakları tutuşturdu. Konuşmadan salondaki koltuğa oturdu. Hanımını seyre koyuldu.

Ümmü Ahmed, bir yandan eline tutuşturulan evrakları karıştırırken, bir yandan da konuşuyordu:

Nedir bunlar ALLAH aşkına? Beni merakta bırakma da söyle.

Bu evraklar dedi Hicazi. Uzun zamandır senden habersizce halletmeye çalıştığım bir işin evrakları. Yani hacca gidiş evraklarımız Ümmü Ahmed, hacca...

Aval aval bakıyordu kocasına Ümmü Ahmed.

Hacca mı? dedi heyecanla.

Hacca ya! İkimizin evrakları onlar. Gerçekten mi Hicazi, beni hacca mı götüreceksin? Nasıl, sürprizimi beğendin mi? dedi Hicazi kasılarak. Daha sonra başbaşa oturan yaşlı çift heyecanla gidiş hazırlıkları için koyu bir sohbete daldılar.

O yıl beş binden fazla Filistinli hacı adayı vardı. Birçoğu ihtiyar Hicazi gibi heyecan içinde ay boyunca kutsal topraklarda bulunarak haccını yapıp dönecekti. Buna engel olacak bir girişim işgalci İsrail tarafından henüz gösterilmemişti. Ufak söylentiler olsa da Hicazi ve Ümmü Ahmed bunlardan habersizdi.

Nihayet beklenen gün gelmiş, Hicazi ve hanımının bulunduğu hacı kafilesi Refah kontrol noktasına yaklaşmıştı. İsrailli askerler yoğunlukla bu kontrol noktasında durmuş giriş-çikışları titizlikle yapıyorlardı...

Hicazi arabasının camından kontrol noktasına baktı. Her yer dikenli tellerle çevrilmişti. Geçiş kartları kontrol edilen insanların üzerindeki ezilmişlik psikolojisi açıkça görülüyordu. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar çoğunluktaydı. Sabah ve akşam saatlerinde ise Filistinli işçilerin giriş-çıkışla-nyla kapıdaki kuyruklar daha da uzuyordu. Bazen saatleri bulan bekleyişlere işgalci askerlerin tahrik edici hakaretleri, dövmeleri ve işi ağırdan almaları, geçişleri daha çok uzatıyordu. Filistin, yan açık bir cezaevi gibiydi. Kendi ülkesinde bu kadar eziyete ve işgale maruz kalan başka bir halk var mıydı yeryüzünde?

Saatler geçtikçe konvoy hiç ilerlemiyordu. Homurtular, söylenmeler yavaş yavaş yükseliyordu, ihtiyar Hicazi arabadan inip kalabalığa karıştı. Kontrol noktasına yanaşıp nöbetçi subaya doğru seslendi.

Neden bu kadar bekletiliyoruz? Oralı olmadı subay.

Hey! Size söylüyorum, neden bekletiliyoruz?

Bana mı seslendin ihtiyar?

Kaba konuşmuştu subay. Yine de alttan alma gereğini hissetti Hicazi.

Evet, size seslendim. Bu kadar insan hacca gidiyoruz.

Lütfen bizi bekletmeyin.

Emredersiniz, dedi alayvari bir şekilde. Başka bir arzunuz var mı?

Kızmıştı subay. Hicazi'ye yaklaşıp konuşmasına fırsat vermeden.

Yasak ihtiyar, dedi. Geçiş yasak! Hacca macca gitmek yok!

Bağırdıktan sonra pis pis bıyık altından sırıtıyordu. Birden başı döndü ihtiyar Hicazi'nin. Mekke, Medine....

Ah! dedi birden elini sol göğsüne götürerek, olduğu yere çöktü.

Gözlerinin önünden kutsal beldeler tek tek geçti. Yine hicran, yine hasretin payına düştüğü ihtiyar Hicazi'nin kalbi, bu heyecana dayanamayıp durmuştu. Açık olan gözleri, başına üşüşenlere değil; bir bilinmeyene takılmışcasma aşk-ı memnu diyarına hüzünle kilitlenmiş gibiydi.
 
Üst Ana Sayfa Alt