Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Arkadaşlar Rafiziler bize 80 sayfalık reddiye yapmışlar daha doğrusu ben onların sitelerinden cem et

A Çevrimdışı

ahmetelhanefi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Bismillahirrahmanirrahim

Bu başlığı açmamda ki amacım tamamen farklıdır. Tefrika çıkarma peşinde olmadığım gibi Tefrika çıkaranlarada bu başlıkta asla müsade etmem. Azıcık, münazara, delil ve kaynak adabı olan var ise buyursun cevap yazsın aksi halde başlığı provake etmesin bunada müsade etmem.

Asırlar boyu ve günümüzde Şii Müslümanlar halen Kuranın tahrifine inanıyormuş gibi tüm dünyaya gösterilmeye çalışılıyor, Şia'nın Kuranla alakasının olmadığını, tahrifine inandıklarını Saf Halka yutturmaya çalışıyorlar. Bizler bütün bunlara her forumda ve hemen hemen bir çok başlıkta sürülerce cevaplar yazdık. Sacanlar yaptık. Ama gördük ki nafile. Halen birileri aynı nakaratı yapıp duruyor.

Vereceğim linkte, Şiilerin Kuran Hassasiyetine dari resimlere bakabilirsiniz.

Ehl-i Beyt Mektebinin Kuran Hassasiyeti - KUR'AN

Yalnız ben şimdi, içinde sahihi Müslim gibi muteber sünni kaynaklarından, alıntılanan ve Kuranın resmen tahrif edildiğini belirten rivayetleri sunup Ehl-i Sünnet Müslümanlardan bu konuda cevaplar almak istiyorum. Yalnız şunu iyi anlamak gerek. Ben veya bizler, bu rivayetlere bakarak Sünni Müslümanların Kuranın tahrifine inandığını söylemiyoruz, söyleyemeyizde. Çünkü ortada öyle bir şey yok. Rivayetler muteber kaynaklarda var ama Sünni Halk Kuranın tahrifine inanmıyor. aynı Şii Müslümanlar gibi.

1- "Ömer şöyle dedi: "Eğer insanlar Ömer, Kur'an'a bir şey ekledi diyecek olmasalardı, ben bizzat kendi elimle recm ayetini yazardım." (bk. Buhari Bab-i Meğazî)

Görüldüğü gibi Halife Ömer Kur'an'ın tahrif edildiğini, çünkü recm ile ilgili bir ayetin olduğunu iddia ediyor ve bunun tilavet yönünden neshedilmediğine de inanıyor; çünkü bizzat şartların elverişli olması durumunda bunu Mushafa kaydetmek istediğini açıklıyor!

Bu konuda daha açık rivayetler de var Sünnî kaynaklarda;örneğin Suyutî Ed-Dürr-ül Mensur kitabında şöyle nakletmektedir: "Ömer b. Hattab münadisine emretti, o da nida ederek insanları topladı , ardından Ömer minbere çıkarak Allah'a hamd u senadan sonra şöyle dedi: "Ey insanlar, recm ayetinden dolayı çığlık atıp (rahatsız olmayın), o, Allah'ın kitabında nazil olan bir ayetti ve biz onu okuduk. Ama Muhammed ile birlikte giden bir çok Kur'an (ayeti) ile birlikte o da gitti!!..." Ed-Dürr-ül Mensur, c.5, s.179.

2- Kenz-ül Ummâl kitabında Muttaki Hindi Ömerb. Hattab'ın Müsned'inden şöyle nakletmektedir: "Ömer Abdurrahman b. Avf'a dedi ki: "Bize nazil olanlar arasında "İlk başta cihad ettiğiniz gibi cihad edin" (ayetini) okumuyor muyduk?!" Sonra devam etti: "Kur'an'dan düşenler arasında bu da düştü!!" Bir başka rivayette ise şöyle geçer: "Kaldırılanlar arasında bu kaldırıldı!!" Kenz-ül Ummâl, c.2, s.567.

3- Yine aynı kaynakta şöyle nakletmekte: "Ömer b. Hattab, Ubeyy'e şöyle dedi: "Biz Allah'ın kitabında "Hiç şüphesiz babalarınızdan olduğunuzu inkar etmeniz, size küfürdür" sözünü okumuyor muyduk?!" O da "Evet" dedi. Sonra şöyle dedi: "Çocuk bulunduğu yatağın (sahibine) aittir; zina edene ise taş gerektir" sözlerini okumuyor muyduk?! Bunlar Allah'ın kitabından kaybettiklerimiz değil mi?!" O da "Evet öyledir" diye cevap verdi!" Kenz-ül Ummâl, c.6, s.208.

4- Ehli-i Sünnet'in önemli kaynaklarından olan Mu'cem-i Tabaranî'de sahih senetle yer alan bir hadise göre Ömer şöyle demiştir: "Kur'an bir milyon yirmi altı bin harftir." Ed-Dürr-ül Mensûr (Suyutî), C.6, s.422, Mecme-üz Zevâid (Heytemî), C.7, s.163, Kenz-ül Ummâl (MuttakîHindî), c.1, s.517, c.1, s.541. Aynı rivayeti Zehebî de Mizan-ül İ'tidal kitabında nakletmiştir.

Oysa bu gün elimizde bulunan Kur'an'ın harfleri bu rakamın üçte birini bile bulmuyor! Çünkü meşhur Kur'an'ın üçyüz bin küsür harf olduğudur.

5- Aişe nakleder: "Recm ve büyüklerin on defa süt emzirmesi (nin süt kardeşliği oluşturacağı) hususundaki ayetler benim yatağımın altında bulunan bir sayfa üzerinde yazılı idi. Peygamber vefat edince Peygamber'in vefatıyla meşgul olduk da keçi gelip onları yedi." (Bk. Dar-e Kutni, c.4, s.105, İbn-i Mâce, c.1, s.625)

Buna benzer bir hadis de Müslim'de yer alır ve orada Aişe kaydeder ki bu ayetler Peygamber vefat edinceye kadar okunurdu. (bk. Muslim c. 4. s. 167, Tirmizî, c.2, s.309)

6- Nafî İbn-i Ömer'den nakleder ki: "Hiçbiriniz ben "Kur'an'ın tümünü öğrendim" demesin. Çünkü, ne biliyor Kur'an'ın bir çoğu kaybolup gitmiştir. Sadece desin ki ben Kur'an'dan ortada olan kısmını öğrendim." (bk. El-İtkan (Suyûtî), c.2, s.25)

7- Kenz-ül Ummal'da Ömer b. Hattab'ın Müsned'inden naklen, Ömer'in Hüzeyfe'ye şöyle dediği nakledilmiştir: Ömer b. Hattab bana dedi ki: "Ahzap suresinin (ayetlerini) kaç olarak sayıyorsunuz?" Ben de "72 veya 73 olarak" dedim. O da şöyle dedi: "Oysa (büyüklükte) Bakara suresine yakındı! Recm ayeti de onun içindeydi!" Kenz-ül Ummâl, c.2, s.480. Aynı rivayet şu Müsned-i Ahmed'de Ubeyy b. Ka'b'dan nakledilmiştir.; c. 5, s.132. Yine Beyhaki de nakletmiştir Sünen'inde: c. 8, s.211. Hakim Nişaburi ise iki rivayeti de nakletmiş ve bu ikisi de Buhari ve Müslim'in şartlarına göre sahih hadislerdir, ama buna rağmen nakletmemişlerdir. Bkz. Müstedrek-üs Sahihayn, c.2, s.415, c.4, s.359.


Kenz-ül Ummâl'da ve bir çok diğer kaynakta benzer bir rivayet Zerr'den şu şekilde nakledilmiştir: Übeyy b. Kab bana şöyle dedi: "Ey Zerr, Ahzap suresini kaç (ayet) olarak okuyorsun?" Ben de "Yetmiş üç" dedim. O zaman şöyle dedi: "Oysa Bakara suresine benziyordu; yada ondan da uzundu!! Biz onda recm ayetini de okuyorduk." Bir nakilde ise şöyle geçer: "O (Ahzap suresinin) sonunda şöyle diyordu: "Evli erkek ve evli kadın zina ettiklerinde, onları elbette recm edin!! Allah'tan bir ceza olarak; ve Allah Aziz ve Hekim'dir!!"Kenz-ül Ummâl, c.2, s.567, Ed-Dürr-ül Mensûr (Suyûtî), c. 5, s180.

Bu hesaba göre Ahzap suresinden 200'ü aşkın ayet eksilmiştir!!

8- Heytemî Mecme-üz Zevâid, kitabında Ebu Musa Eş'arî'den şöyle nakletmektedir: "Berâet (Tevbe) suresine benzer bir sure inmişti ki sonradan kaldırıldı ve ben ondan sadece şu cümleyi ezberledim: "Hiç şüphesiz Allah, bu dini öyle kavimlerle teyid eder ki (bu dinde hiçbir) payları yoktur."Mecme-üz Zevâid (Heytemî), c.5, s.302.

9- Yine aynı kaynakta şöyle nakledilmiştir: Hüzeyfe dedi ki: "Sizin Tevbe suresi diye adlandırdığız, azap suresidir. Oysa siz şimdi bu surede bizim okuduğumuzun ancak dörtte birini okuyorsunuz!! (Yani önceden surede olup da Ashap tarafından okunan ve Tevbe suresinin dörtte üçüne tekabül eden kısım şu anda Kur'an'da mevcut değildir!!)" Mecme-üz Zevâid (Heytemî), 7, s.28. Aynı rivayet cüzî bir tabir farkıyla Müstedrek-i Hakim'de de nakledilmiş ve altına şu kayıt düşülmüştür: Bu Buharî ve Müslim'in şartlarına göre sahih hadistir, ama onlar tahric etmemişlerdir.

Benzer bir hadisi Suyûtî Ed-Dürr-ül Mensûr kitabında Ebu Musa Eş'ari'den şöyle nakletmektedir: "(Tabirlerinin) şiddeti açısından Berâet (Tevbe) suresinden daha şiddetli olan bir sure inmişti ki sonra ortadan kaldırıldı ve ben ondan ancak şunu ezberleyebildim: "Şüphesiz Allah yakında bu dini öyle kavimlerle destekleyecek ki onlarından (o dinden) her hangi bir nasipleri yoktur!" Ed-Dürr-ül Mensûr, c.1, s.105.

10- Müslim Ebu Esved kanlıyla babasından şöyle nakletmektedir: "Ebu Musa Eş'arî Basaralı Kur'an kârîlerine adam göndererek onları yanına çağırttı; bunun üzerine yanına üç yüzden fazla Kur'an kârîsi geldi. Onlara hitaben şöyle dedi: "Sizler Basara ehlinin seçkinlerinden ve karîlerindensiniz. O halde onu okuyun ve üzerinizden uzunca bir zaman geçmesin ki kalpleriniz katılaşsın. Nasıl ki sizden öncekilerin kalpleri katılaştı. Ve biz uzunluk ve şiddet açısından Berâet (Tevbe) suresine benzettiğimiz bir sureyi okuyorduk ki ben onu unuttum; sadece şu cümleyi ondan ezberledim: "Eğer Ademoğlunun iki vadi malı olsa, yine de üçüncü birisinin olmasını da arzular. Ademoğlunun karnını ancak toprak doyurur!!" Yine Müsebbihat surelerine (Sebbehe kelimesiyle başlayan surelere) benzeyen bir sure okuyorduk ki ben ondan sadece şu cümleyi ezberledim: "Ey iman edenler, yapmadığınız şeyleri niye söylüyorsunuz ki boynunuzda (aleyhinize) bir şehadet olarak yazılsın ve ondan sorguya çekilesiniz?!" Sahih-i Müslim (Arapça), c. 3, s.100, Benzer bir rivayet Müsned-i Ahmed b. Hanbel'de cüzî bir farkla Zeyd b. Erkam'dan nakledilmiştir: c.4, s.368.

Bu gibi hadisler Ehl-i Sünnet kaynaklarında çok fazladır. Bazı Ehl-i Sünnet alimleri tilavet neshi gibi uydurma ve mesnetsiz ve yukarıdaki hadislerle asla bağdaşmayan yorumlarla durumu düzeltmeğe çalışmışlarsa da, basiret sahibi insanlar bilirler ki bu tür hadislerden bir çoğu açıkça tahrifi bildirmekte ve yorumlarla da bağdaşmamaktadırlar.

Ancak bununla birlikte biz Ehl-i Sünnet'i, Kur'an'ın tahrifine inanmakla suçlamıyoruz. Çünkü bu tür suçlamalar her şeyden önce küfür dünyası karşısında Kur'an'ın konumunu zayıf düşürmek ve Kur'an'ı İlahî bir mucize olarak gören İslam dinine darbe vurmak sayılır. Şia'yı da dünyada 200 milyona aşkın bağlısı bulunan bir mezhep olarak Kur'an'ın tahrif edildiğine inanmakla suçlayanlar işte bilmeyerek her şeyden önce küfür dünyası karşısında Kur'an'a darbe vurmaktadırlar. Çünkü bu tür şüphelerin yayılması sonucu kafirler, "Sizin kendi aranızda Kur'an'ın sağlamlığında şüpheniz vardır" diyebilirler.

Tahrifi bildiren bu gibi hadislerden Şia kaynaklarında da vardır. Ancak biz bu hadislerin Kur'an'ın tahrif edilmediğini bildiren Şia kaynaklarında olan yüzlerce sahih hadisle çeliştiği ve aklî ve naklî ilkelerle bağdaşmadığı için geçersiz telakki etmekteyiz.

Bizzat El-Kafi'de Kur'an fazileti diye bölüme bakılırsa, Kur'an-ı Kerim'in sürelerinin fazileti, Kur'an'ı okuma ve ezberlemenin sevabı ve benzeri konularda onlarca hadis vardır ki hepsi elimizdeki Kur'an'ın her türlü tahriften uzak olduğunu bildirmektedir.

Evet! Şimdi açıklamalarınızı bekliyorum.
20-.......Mesrûk'tan: Abdullah ibn Amr, Abdullah ibn Mes'ûd'u zikretti de: Ben Abdullah ibn Mes'ûd'u sevmekte devam edeceğim; Peygamberden: "Kur'ân'ı şu dört kimseden alınız: Abdullah ibn Mes'ûd'dan, Sâlim'den, Muâzibn Cebel'den ve Ubeyy ibn Ka'b'dan" derken işittim, dedi

Buhari, El Camius Sahih, Kuranın fazileti kitabı


şimdi bakalım Rasulullahın s.a.a Kuranı öğrenmemiz gerktiğini söylediği şahıslardan 2-si ibni Mesud ve Übeyy b. Kab r.a Kuran hakkında ne demişler (dikkata alınız ki, bu rivayetler ehli sünnet rivayetleridir. aslında ibni Mesud ve Übeyy b. Kab r.a imam Alinin a.s şialarından ve Rasulullahın s.a.a has ashabındandırlar. Onlar r.a böyle sözler asla söylemezdiler vereceğimiz rivayetler ehli sünnet kaynaklarında geçen ve Onlara r.a yapılan iftiralardır)
Abdullah b. Mesud r.a
clip_image001.jpg

clip_image002.jpg


resimde gördüğünüz meşhur Sahihi Buharidir. işaretlenmiş yerde şu ifadeler var.

500-.......Bize Abdet b. Ebî Lubâbe, Zırr ibn Hubeyş'ten tahdîs etti. Ve yine bize Âsim tahdîs etti ki, Zırr şöyle demiştir; Ben Ubeyy ibn Ka'b'a sordum da: Yâ Ebâ Munzir! Kardeşin(ve ilim yoldaşın) Abdullah ibn Mes'ûd (R) şöyle şöyle sözler söylüyor (yânı "Kul eûzu bi-RabbVl-felâk"ve *'Kuleûzu bi-RabbVn-nâsi" sûreleri Kur'ân'dan değildir, diyor). Sen ne dersin? dedim. Ubeyy bana cevâb verip şöyle dedi: Bu iki sûreyi ben de RasûlulIah(S)'a sordum. Cevâb olarak bana: "Bunlar Kur'ân'dandır, oku! denildi. Ben de okudum" buyurdu. Ubeyy: İşte biz de Rasûlullah'ın okuyup söylediği gibi okuyoruz, dedi

Sahihi Buhari, Tefsir kitabı, hadis 500


Zırr b. Hubeyş demiş ki: Übeyyü'bnü Kâ'b'a sordum: Yâ Ebâ'l Münzir! Dîn kardeşin îbni Mes'ûd şöyle diyor (ne buyurursun?) dedim. Übeyy, bana şu cevâbı verdi: Ben, Resûlüllah (s.a.v) bunu sordum da; bana şöyle dedi: Bana: Söyle; denildi. Ben de söyledim.» Biz: de Resûlüllah (s.a.v) 'in dediği gibi diyoruz.

hadisin şerhinde diyor ki: "Bu iki rivâyetde Zırr b. Hubeyş 'in, Hz. Übeyy'e suâl sormasının sebebi, Hz. Îbni Mes'ûd Muavvizeteyn'i Kur' ân 'dan saymadığı içindir"

Müslim, El Camius Sahih, Yolcuların namazı kitabı, hadis


حدثني محمد بن الحسين بن أشكاب حدثنا محمد بن أبي عبيدة بن معن حدثنا أبي عن الأعمش عن أبي إسحاق عن عبد الرحمن بن يزيد قال كان عبد الله يحك المعوذتين من مصاحفه [ ص: 130 ] ويقول إنهما ليستا من كتاب الله تبارك وتعالى قال الأعمش وحدثنا عاصم عن زر عن أبي بن كعب قال سألنا عنهما رسول الله صلى الله عليه وسلم قال فقيل لي فقلت

.............Abdur-Rahman b. Yezid dedi: "Abdullah (b. Mesud) "muavvizeteyn"i (Felak ve Nas surelerini) "Mushaf"ından sildi ve şöyle dedi: "Bunlar (Felak ve Nas sureleri) Allah azze ve cellenin "Kitabından" değildir". A`meş dedi: "Asim bize Zerden o da Ubeyy b. Ka`bdan haber vererek dedi: "Rasulallaha (s.a.s.) onları (Felak ve Nas sureleri) sordum "Kurandır" dedi"

Ahmed b. Hanbel "Müsned" 5/130 20683-cü hadis


حدثنا أبو الأحوص عن أبي إسحاق عن عبد الرحمن بن يزيد قال رأيت عبد الله محا المعوذتين من مصاحفه وقال لا تخلطوا فيه ما ليس منه

Ebul-Ahvas Ebu İshakdan, o Abdur-Rahman b. Yezidden bize haber verdi: Dedi ki: Abdullah (b. Mesud) "muavvizeteyn"i (Felak ve Nas surelerini) kendi "Mushafından" sildi ve "Kuran olmayanı Kurana karıştırmayın" dedi.

ibni Ebi Şeybe, "Musannaf", Muavvizeteyn hakkında, hadis 30205


وعن عبد الرحمن بن يزيد - يعني النخعي - قال‏:‏ كان عبد الله يحك المعوذتين من مصاحفه ويقول‏:‏ إنهما ليستا من كتاب الله تبارك وتعالى‏.‏ رواه عبد الله بن أحمد والطبراني ورجال عبد الله رجال الصحيح ورجال الطبراني ثقات

Abdur-Rahman b.‏ Yezid dedi ki: "Abdullah (b. Mesud) "muavvizeteyn"i (Felak ve Nas surelerini) kendi mushafından siliyor ve "bunlar Allah Tebareke ve Tealanın Kitabından değildir" diyordu.

Bunu Abdullah b. Ahmed ve Taberani rivayet etmişdir. Abdullahın ricalleri sahih, Taberaninin ricalleri siğadırlar.

Heysemi, "Mecmeuzzevaid", cild 7, Muavvezeteyn hakkında bölüm


وفي مصحف ابن مسعود مائة واثنتا عشرة سورة لأنه لم يكتب المعوذتين وفي مصحف أبيّ بن كعب في مصحفه فاتحة الكتاب والمعوذتين واللهم إنا نستعينك واللهم إياك نعبد وتركهن ابن مسعود‏.
وكتب عثمان منهم فاتحة الكتاب والمعوذتين‏.‏
النوع التاسع عشر في عدد سوره وآياته وكلماته وحروفه

İbn Mesudun ‏"Mushaf"ında 112 sure vardı. çünkü O, Muavvazeteyni (Felak ve Nas surelerini) yazmamıştı. Übeyy b. Kaabın "musahaf"ında "Fatihe", "Muavvazeteyn","Allahumme inne nesteinuk" (Hal suresi) "Allahumme iyyake nebud" (Hafd suresi) vardı. ibni Mesud o sureleri terk etmişti. Osman onlardan "Fatihe" ve "Muavvazeteyn"i yazdı

Celaleddin Suyuti, "El İtikan fi Ulumil Kuran", Sure, aye ve harflerin sayı bölümü


وفي مصحف ابن مسعود مائة واثنتا عشرة سورة لأنه لم يكتب المعوذتين

"İbn Mes`udun "Mushaf"ında 112 sure vardı. Çünkü O, muavvizeteyni (Felak ve Nas surelerini) yazmamışdır."

Suyuti "el-İtikan fi ulumil-Kuran"
ibni Kesir, "Tefsirul Kuranil Azim", Felak suresinin tefsiri
Kurtubi, "El Camiuli Ahkamil Kuran", Felak suresinin tefsiri


466-.......Alkame şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Mes'ûd'un talebelerinden birkaç kişi içinde olarak Şam'a girdim. Bizim gelişimizi Ebu'd-Derdâ işitmiş, akabinde bizim yanımıza geldi de: İçinizde Abdullah ibn Mes'ûd'un kıraati üzere okuyan kimse var mı? diye sordu. Biz: Evet var, dedik. Ebu'd-Derdâ: Hanginiz en iyi okuyan? dedi. Arkadaşlarım işaret edip beni gösterdiler. Ebu'd-Derdâ bana: Oku! dedi. Ben (leyl suresinin 2-ci ayetini) "Ve H-leyü izâ yağşâ ve Jn-nehâri izâ tecellâ ve 'z-zekeri ve 'l-ünsâ" şeklinde okudum. Ebu'd-Derdâ: Sen bu okuyuşu sahibin İbn Mes'ûd'un ağzından mı işittin? diye sordu. Evet, dedim. Ebu'd-Derdâ: Ben de bu okuyuşu Peygamber (S)'in ağzından işitmişimdir. Bu Şamlılar bize karşı dayatıp, bu okuyuşumuza razı olmuyorlar, dedi

Sahihi Buhari, Tefsir kitabı, hadis 466


467-.......Bize el-A'meş, İbrâhîm en-Nahaî'den tahdîs etti ki, o şöyle demiştir: Abdullah ibn Mes'ûd'un talebeleri Ebu'd-Derdâ'nın oturduğu yere (yânî Şam'a) geldiler, Ebu'd-Derdâ da bu gelenleri aradı ve onları buldu da: Hanginiz Abdullah'ın okuyuşu üzere okuyor? diye sordu. Alkame: Hepimiz onun kıraati üzere okuruz, dedi. Ebu'd-Derdâ: Hanginiz ezber ediyor? dedi. Arkadaşları Alkame ibn Kays'ı işaret ettiler. Ebu'd-Derdâ: Sen, İbn Mes'ûd'un "Vel-leyli izâ yağşâ" sûresini (leyl suresinin 3-cü ayetini) nasıl okurken işittin? dedi. Alkame: "Ve'z-zekeri ve'l-ünsâ" şeklinde okurken işittim, dedi. Ebu'd-Derdâ: Şehâdet ediyorum ki, ben de Peygamber(S)'in bu âyeti böylece okuduğunu işitmişimdir. Fakat bu Şamlılar benim "Ve halaka'z-zekera ve'l-ünsâ" şeklinde okumamı istiyorlar, vallahi ben onlara tâbi olmuyorum, dedi

Sahihi Buhari, Tefsir kitabı, hadis 467


Bu (Yusuf suresi 76-cı) âyet, Abdullah (İbn Mes'ûd)'un kırâetinde: "Her bilenin üstünde en iyi bilen vardır", şeklindedir

ibni Kesir, "Tefsiri Kuranil Azim", Yusuf suresinin tefsiri


عن ابن جريج قال في قراءة ابن مسعود فعلتها اذن وأنا من الجاهلين

ibni Cüreyc dedi ki: bu (Şuara suresi 26-cı) ayet ibni Mesudun kıraatinde "fe’altuhâ iżen ve enâ mine cahilen" şeklindedir.

Celaleddin Suyuti, "ed Durrul Mensur", cild 6, sayfa 291


وأخرج ابن أبي داود في المصاحف من طريق عطاء عن عبد الله أنه قرأ "إن الله لا يظلم مثقال نملة

Ibni Ebu Davud "Mesahif" kitabında Atadan, o da ibni Mesuddan (Nisa suresinin 40-cı ayetini şöyle) rivayet etmişdir: "İnnallâhe lâ yazlimu miśkâle nemleh"


عن ابن مسعود أنه كان يقرأ " فامضوا إلى ذكر الله " قال : ولو كانت فاسعوا لسعيت حتى يسقط ردائي

ibni Mesud Cuma suresinin 9-cu ayetini "femzu ila żikrillâh" şeklinde okudu ve "eğer "fes’ev ilâ żikrillâhi" şeklinde olsaydı abam yere düşercesine koşardım" dedi

Celaleddin Suyuti, "ed Durrul Mensur", cild 8, sayfa 161

Übeyy b. Kab r.a:
clip_image004.jpg

clip_image006.jpg


gördüğünüz Heyseminin "Mecmeuzzevaid" adlı kitabından alıntıdır. işaretlenmiş yerlerde şu ifadeler geçiyor:

Ebu İshak dedi: Ümeyye b. Abdullah b. Halid b. Useyd bizim yanımıza, Horasana geldi. O, şu 2 sureyi (Hal ve Hifd) okudu: "Bismillahir-rahmanir-rahim. Allahumme inne nesteinuke ve nesteğfiruk, ve nusni aleyke ve le nekfuruke ve nexle`u ve netruku men yefcuruk." ve "Bismillahir-rahmanir-rahim. "Allahumme iyyeke ne`bud, ve leke nuselli ve nescud, ve ileyke nes`a ve nehfid, nercu rahmetek, nehşe niqmetek, inne azebeke bil-kafirin mulhik". et-Taberani bunu rivayet etmiştir. isnatları sahihtir.
evet, devam edelim. bu gördüğünüz Celaleddin Suyutinin "EI İtkan Fi Ulum'il Kur'an" adlı tefsir kitabından alıntıdır.
clip_image007.jpg

clip_image009.jpg


işaretlenmiş yerde şu ifadeler geçiyor:

Ömer b. Hattap kunut tutarak dedi: "Bismillahir-rahmanir-rahim. Allahumme inne nesteinuke ve nesteğfiruk, ve nusni aleyke ve le nekfuruke ve nexle`u ve netruku men yefcuruk." ve "Bismillahir-rahmanir-rahim. "Allahumme iyyeke ne`bud, ve leke nuselli ve nescud, ve ileyke nes`a ve nehfid, nercu rahmetek, nehşe niqmetek, inne azebeke bil-kafirin mulhik"

İbn Abbasın "Mushaf"ında Ubeyy ve Ebu Musanın: "Bismillahir-rahmanir-rahim. Allahumme inne nesteinuke ve nesteğfiruk, ve nusni aleyke ve le nekfuruke ve nexle`u ve netruku men yefcuruk." ve "Bismillahir-rahmanir-rahim. "Allahumme iyyeke ne`bud, ve leke nuselli ve nescud, ve ileyke nes`a ve nehfid, nercu rahmetek, nehşe niqmetek, inne azebeke bil-kafirin mulhik" kıraati vardır.

Taberani sahih senetle Ebu İsadan tahriç etmişdir. O, (Ebu İsa) dedi: Umeyye b. Abdullah b. Halid b. Useyd bizim yanımıza, Horasana geldi. O, bu 2 sureyi okudu: "Bismillahir-rahmanir-rahim. Allahumme inne nesteinuke ve nesteğfiruk, ve nusni aleyke ve le nekfuruke ve nexle`u ve netruku men yefcuruk." ve "Bismillahir-rahmanir-rahim. "Allahumme iyyeke ne`bud, ve leke nuselli ve nescud, ve ileyke nes`a ve nehfid, nercu rahmetek, nehşe niqmetek, inne azebeke bil-kafirin mulhik"

Cemaat Übeyy b. Kabın "Mushaf"ının 116 sureden oluştuğunu rivayet etmiştir.


وأخرج أبو الحسن القطان في المطولات عن أبان بن أبي عياش قال : سألت أنس بن مالك عن الكلام في القنوت فقال : اللهم إنا نستعينك ونستغفرك ونثني عليك الخير ولا نكفرك ونؤمن بك ونترك من يفجرك اللهم إياك نعبد ولك نصلي ونسجد وإليك نسعى ونحفد نرجو رحمتك ونخشى عذابك الجد إن عذابك بالكفار ملحق
قال أنس : والله إن أنزلتا إلا من السماء

Eban b. Ebi Ayyaş dedi: Enes b. Malike kunutta ne okunacağını sordum. Dedi: "Bismillahir-rahmanir-rahim. Allahumme inne nesteinuke ve nesteğfiruk, ve nusni aleyke ve le nekfuruke ve nexle`u ve netruku men yefcuruk." ve "Bismillahir-rahmanir-rahim. Allahumme iyyeke ne`bud, ve leke nuselli ve nescud, ve ileyke nes`a ve nehfid, nercu rahmetek, nehşe niqmetek, inne azebeke bil-kafirin mulhik" Enes dedi ki: "Allaha yemin olsun ki ikiside gökten indirilmiştir."

Celaleddin Suyuti, "ed Durrul Mensur", cild 8, sayfa 695


فائدة قال ابن أشتة في كتاب المصاحف‏:‏ أنبأنا محمد بن يعقوب حدثنا أبوداود حدثنا أبوجعفر الكوفي قال‏:‏ هذا تأليف مصحف أبيّ‏:‏ الحمد ثم البقرة ثم النساء ثم آل عمران ثم الأنعام ثم الأعراف ثم المائدة ثم يونس ثم الأنفال ثم براءة ثم هود ثم مريم ثم الشعراء ثم الحج ثم يوسف ثم الكهف ثم النحل ثم أحزاب ثم بني إسرائيل ثم الزمر أولها حم ثم طه ثم الأنبياء ثم النور ثم المؤمنون ثم سبأ ثم العنكبوت ثم المؤمن ثم الرعد ثم القصص ثم النمل ثم الصافات ثم ص ثم يس ثم الحجر ثم حمعسق ثم الروم ثم الحديد ثم الفتح ثم القتال ثم الظهار ثم تبارك الملك ثم السجدة ثم إنا أرسلنا نوحاً ثم الأحقاف ثم ق ثم الرحمن ثم الواقعة ثم الجن ثم النجم ثم سأل سائل ثم المزمل ثم المدثر ثم اقتربت ثم حم الدخان ثن لقمان ثم الجاثية ثم الطور ثم الذاريات ثم ن ثم الحاقة ثم الحشر ثم الممتحنة ثم المرسلات ثم عم يتساءلون ثم لا أقسم بيوم القيامة ثم إذا الشمس كورت ثم يا أيها النبي إذا طلقتم النساء ثم النازعات ثم التغابن ثم عبس ثم المطففين ثم إذا السماء انشقت ثم والتين والزيتون ثم اقرأ باسم ربك ثم الحجرات ثم المنافقون ثم الجمعة ثم لم تحرم ثم الفجر ثم لا أقسم بهذا البلد ثم والليل ثم إذا السماء انفطرت ثم والشمس وضحاها ثم والسماء والطارق ثم سبح اسم ربك ثم الغاشية ثم الصف ثم التغابن ثم سورة أهل الكتاب وهي لم يكن ثم الضحى ثم ألم نشرح ثم القارعة ثم التكاثر ثم العصر ثم سورة الخلع ثم سورة الحقد ثم ويل لكل همزة إذا زلزلت ثم العاديات ثم الفيل ثم لئيلاف قريش ثم أرأيت ثم إنا أعطيناك ثم القدر ثم الكارون ثم إذا جاء نصر الله ثم تبت ثم الصمد ثم الفلق ثم الناس‏.‏

Fayda: İbni Eşteh "el-Mesahif" adlı kitabında dedi: "Bize Muhammed b. Yakub haber verdi, bize Ebu Davud haber verdi, bize Ebu Ca`fer el-Kufi dedi ki: "Ubeyyin "Mushaf"ının(yazdığı Kuranın) te`lifi şöyledir: "el-Hamd (suresi) sonra el-Bakara, sonra en-Nisa, ................................................ sonra el-Asr, sonra el-Hal` suresi, sonra el-Hafd suresi, sonra Veylun li kulli humeze, ........ sonra el-Felak, sonra ise en-Nas"

Celaleddin Suyuti, "el İtikan fi Ulumil Kuran", surelerin tertibi bölümü


باب ترتيب القرآن في مصحف ابى ابن كعب قال الفضل بن شاذان، اخبرنا الثقة من اصحابنا قال: كان تأليف السور في قراءة ابى بن كعب بالبصرة في قرية يقال لها قرية الانصار، على رأس فرسخين عند محمد بن عبد الملك الانصاري، اخرج الينا مصحفا وقال هو مصحف ابى رويناه عن ابائنا، فنظرت فيه فاستخرجت اوائل السور، وخواتيم الرسل. وعدد الآى: فاوله فاتحة الكتاب. البقرة. النساء. آل عمران. الانعام. الاعراف. المائدة. الذى التبسته وهى يونس. الانفال. التوبة. هود. مريم. الشعراء. الحج. يوسف. الكهف. النحل. الاحزاب. بنى اسرائيل. الزمر. حم تنزيل. طه. الانبياء. النور. المؤمنين. حم المؤمن. الرعد. طسم القصص. طس سليمان. الصافات. داود. سورة ص. يس. اصحاب الحجر. حم عسق. الروم. الزخرف. حم السجدة. سورة ابراهيم. الملائكة الفتح. محمد صلعم. الحديد. الطهار. تبارك الفرقان. الم تنزيل. نوح. الاحقاف. ق. الرحمن. الواقعة. الجن. النجم. نون. الحاقة. الحشر. الممتحنة. المرسلات. عم يتساءلون. الانسان. لا اقسم. كورت. النازعات. عبس. المطففين. إذا السماء انشقت. التين. اقرأ باسم ربك. الحجرات. المنافقوى. الجمعة. النبي عليه السلام. الفجر. الملك. الليل إذا يغشى. إذا السماء انفطرت. الشمس وضحاها. السماء ذات البروج. الطارق. سبح اسم ربك الاعلى. الغاشية. عبس (1). وهى اهل الكتاب. لم يكن اول ما كان. الذين كفروا. الصف. الضحى. الم نشرح لك. القارعة. التكاثر. الخلع، ثلاث آيات. الجيد، ست آيات. اللهم اياك نعبد، وآخرها، بالكفار ملحق. اللمز. إذا زلزلت. العاديات. اصحاب الفيل. التين (2). الكوثر. القدر. الكافرون. النصر. ابى لهب. قريش. الصمد. الفلق. الناس. فذلك مائة وستة عشر سورة.

Ubeyy b. Ka`bın "Mushaf"ında Kuranın tertibi bölümü: "el-Fadl b. Şazan dedi: "Bize ashabımızdan siğa (itimadlı olan) şahıslar haber vererek dedi: ..................el-Qaria, et-Tekasur, el-Hal` 3 ayet, el-Hafd 6 ayet. Allahumme iyyake ne`bud sonu ise bil-kuffar mulhiq, el-Lumeze..............el-Felak, en-Nas. Bunlar (hepsi birlikte) 116 suredir.

İbni Nedim, "El Fihirst"


(Ahzab suresinin 6-cı ayeti) Ubeyy b. Ka'b'ın Mushaf'ında: "Onun zevceleri analarıdır, o da kendilerine bir babadır" şeklindedir. İbn Abbas da şöyle okumuştur: "Öz canlarından (daha yakındır) ve o, onlar için bir babadır, onun zevceleri de analarıdır"

Kurtubi, "el Camiuli Ahkamil Kuran", Ahzab suresinin tefsiri
Suyuti, "ed Durrul Mensur", Ahzab suresinin tefsiri


قال جرير : وقرأتها في مصحف أبي بن كعب يوفيهم الله الحق دينهم

Cerir dedi ki: "ben bu (Nur suresi 25-ci) ayeti Übeyy b. Kaabın mushafında şöyle okudum: "yuveffî'himullâhu elhak dî'nehum"

Celaleddin Suyuti, "ed Durrul Mensur", Nur suresinin tefsiri
Tefsiri Taberi, Nur suresinin tefsiri
Ömer b. Hattab:

Ömer b. Hattab dedi ki: "Şübhesiz Allah, Muhammed'i hakk peygamber olarak gönderdi ve O'na Kitâb'ı indirdi. O'na indirilen şeyler içinde Recm Âyeti de vardı!"

Sahihi Buhari, İtisam kitabı, hadis 53
Sahihi Müslim, Hudud kitabı, hadis 15
Süneni Tirmizi, Hudud kitabı, hadis 1431, 1432
Süneni Ebu Davud, Hudud kitabı, hadis 4418


bazı kimseler bu ve bunun gibi bir çok hadisi görünce "recm ayeti nesh edilmiştir" diyorlar. şimdi, bu adamlar eğer bu ayetin Kuranda olduğunu kabulleniyorlarsa işleri zor. çünki onlar ayetin nesh edildiğini idda ediyorlar. mütevatir olan Kuranı ne ile nesh ediyorlar? ahad hadislemi? bu mümkünsüzdür. mütevatir hadislemi? getirsinler o mütevatir hadisi görelim. ama bence boşuna aramasınlar. çünkü Ömer ayetin nesh edildiğini kabullenmiyor. hatta fırsat bulsa kaybolmuş ayeti yazacak mushafa:

Eğer insanların "Ömer, Allah'ın Kitâbı'nda artırma yaptı!" demeleri olmasaydı, ben muhakkak recm âyetini kendi elimle Mushafa yazardım, dedi

Sahihi Buhari, Hükümler kitabı, 21-ci babın numarasız ilk hadisi


Taberani, muteberliğine istinad etdiyi senetle Ömer b. Hattabdan rivayet ediyor: "Kur᾽anda 1 000 027 (bir milyon yirmi yedi) harf vardır"

Celaleddin Suyuti, "el İtikan fi Ulumil Kuran", cild 1, sayfa 101
Celaleddin Suyuti, "Camius Sağir", cild 2, sayfa 88
Muttaki Hindi, "Kenzul Ümmal", cild 1, sayfa 135, Hadis 2308


Ebu Ubeyd kendi kitabında, Fazıl ve Said b. Mansur, ibni Ebi Şeybe, ibni el Münzir ve ibni el Anberi "Mesahif" kitabında ibni el Hürrden şöyle rivayet etmiştirler: "Ömer b. Hattab bir beni çağırdığında bir kağıt üzerinde "iżâ nûdiye lissalâti min yevmi-lcumu’ati fes’ev ilâ żikrillâh" (Cuma suresinin 9-cu) ayetini taşıdığımı gördü. Ömer bana "bunu size kim yazdırdı?" diye sordu. ben "Ubayy b. Kaab" dedim. Ömer dedi ki: "bu ayet "femzu ila żikrillâh" şeklindedir"

Celaleddin Suyuti, "ed Durrul Mensur", Cuma suresinin tefsiri
Abdurrezzak Sinani, "Musannaf", cild 3, sayfa 207


Ömer b. Hattab bu (Fatiha suresinin 7-ci ayetini) ayeti şöyle okuyordu: "Sırate min en’amte ‘aleyhim ġayri-lmaġdûbi ‘aleyhim ve ğayrihi velâ-ddâllîn"

ibni Ebu Davud es Sicistani, "Mesahif"
Osman b. Affan

Eban b. Osman da şöyle demiştir: Ben bu âyeti (Ta-Ha 63) babam Osman b. Affan'ın huzurunda okudum, bu bir lahn ve bir hatadır, dedi. Bu sefer birisi ona: Niye onu değiştirmiyorsun? deyince, o da: Onu bırakın dedi. Çünkü helali haram kılmıyor, haramı da helal kılmıyor, dedi.

Kurtubi, "el Camiuli Ahkamil Kuran"


Nesaî rivayetle der ki: Bize Alımed anlattı dedi ki, bize Muhammed b. el-Müsenna, Yahya b. Said'den anlattı, Yahya dedi ki: Bize Avf anlattı dedi ki: Bize Yezid el-Rukaşi anlattı dedi ki: Bize İbn Abbas dedi ki: Ben, Osman'a şöyle dedim: el-Enfal Sûresi Mesânî'den Berae (Tevbe) Sûresi de Mushafndan olduğu halde onları arka arkaya yazmaya; Bismiliahirrahmanirrahim satırını da yazmayarak bu sûreyi yedi uzun sure.(es-Sebu't-Tivâl) arasına yazmaya sizi iten sebep nedir? Osman dedi ki: Rasûlullah (sav)'a bırşey nazil oldu mu, nezdinde bulunan yazıcılardan birisini çağınr ve: "Siz bunu şu şu hususun sözkonusu edildiği sûreye koyunuz" diye buyururdu. Ona, birden çok âyet-i kerime nazil de olur ve yine: "Bu âyetleri içinde şu şu hususların sözkonusu edildiği sûreye koyun" derdi. el-Enfal Sûresi de Medine'de hicretten sonraj ilk nazil olanlardandı. Berae (et-Tevbe) ise Kur'anın son nazil olan sûrelerindendir. Bunun sözkonusu ettiği hususlar, öbürünün sözkonusu ettiği hususian andırıyordu. Rasûlullah (sav) ise bize, onun Ötekinden olduğunu açıklamaksızın vefat etti. Ben de onun (Tevbe'nin) ondan (el-Enfal'den.) olduğunu zannettim. İşte bundan dolayı her iki sureyi yan yana getirdim ve aralarına Bismillahirrahmanirrahinı satırını yazmadım. Bu hadisi, Ebu İsa et-Tirmizî de rivayet etmiş olup: Bu hasen bir hadistir, demiştir.

Kurtubi, "el Camiuli Ahkamil Kuran", Tevbe suresinin tefsiri
müminler annesi, müçtehide Aişe b. Ebu Bekir:

1944) Âişe şöyle demiştir: Andolsun ki recm etme âyeti ve yetişkin kişiyi on defa emzirme (sebebi ile nikahlamanın haramlıgı) ayeti indi ve andolsun ki bu âyetler tahtımın altındaki bir yaprakta (yazılı) idi. Resûlullah sav vefat edip biz O'nun Ölümü ile meşgui olunca, evde beslenen bir koyun (veya keçi odaya) girip o yaprağı yedi."

Süneni ibni Mace, Nikah kitabı, hadis 1944


410. ...Aişe (r.anhâ)nın azatlısı Ebû Yûnus şöyle demiştir: Âişe (r.anhâ) kendisi için bir mushaf yazmamı emretti ve, "Namazlara ve orta namazına devam edin" âyetine gelince bana haber ver dedi. Ben de o âyete varınca kendisine haber verdim.Bana o âyeti "Namazlara, orta namazına ve ikindi namazına devam edin, Allah için tevazu halinde namaz kılın" şeklinde yazdırdı. Sonra da: "Ben bunu Resulüllah salellahü aleyhi veseİlem'den duydum" dedi

Süneni Ebu Davud, Namaz kitabı, 5-ci bab, hadis 410


hatırlatmak istiyorum ki, sözü geçe ayet Kuranda şu şekildedir:


Namazları ve orta namazı özenle gözetin; gönülden boyun eğerek Allah için (namaza) durun. Bakara suresi 238-ci ayet


Aişe rivayet etmişdir Rasulullah s.a.a zamanında Ahzab suresi 200 ayet kadardı. Osman mushafı yazdığında ancak şuan elde olan kadarını yaza bildik

Celaleddin Suyuti, "ed Durrul Mensur", Ahzab suresinin tefsiri


قال أبو عبيد في فضائل القرآن حدثنا أبو معاوية عن هشام بن عروة عن أبيه قال سألت عائشة عن لحن القرآن عن قوله تعالى إن هذان لساحران وعن قوله تعالى والمقيمين الصلاة والمؤتون الزكاة وعن قوله تعالى إن الذين آمنوا والذين هادوا والصابئون فقالت يا بن أخي هذا عمل الكتاب أخطئوا في الكتاب هذا إسناد صحيح على شرط الشيخين

Ebu Übeyd "Fedail el-Kuran"da dedi ki: "Ebu Muaviye bize Hişam b. Ürveden, o da babasından rivayet etdi. dedi ki: "Aişeden Kurandakı lahn hakkında sordum. Allahın "İnne haazaani le saahiraani" (Taha 63) ve "vel-muqimines-salaate vel-mu'tunez-zekete" (en-Nisa, 162) ve "İnnellezine aamenu vellezinə heedu vas-saabiune" (el-Maide, 69) sözlerini sordum. Aişe dedi k: "Ey kardaşim oğlu! Bu katiplerin işidir, yazdıklarında hata yapmışlardır"

Suyuti: "hadis Buhari ve Müslim şartlarına göre sahihtir"

ibni Ebu Davud es Sicistani, "Mesahif"
Kurtubi, "el Camiuli Ahkamil Kuran", Nisa suresinin tefsiri


Ebu Yunusun kızı Hamide rivayet ediyor: "babamın 80 yaşı vardı ve O şu (Ahzab suresinin 56-cı) ayeti(ni) Aişenin mushafında şöyle okudu: "İnnallâhe vemelâ-iketehu yusallûne ‘alâ-nnebiy yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû sallû ‘aleyhi vesellimû teslîmâ ve ellezine yusellune sufugel evvel" bu olay Osmanın Kuranı değişmesinden önce olmuştu.

Celaleddin Suyuti, "el İtikan fi ulumil Kuran", cild 2, sayfa 65
Celaleddin Suyuti, "ed Durrul Mensur", cild 5, sayfa 220, Hazab suresinin tefsiri
ibni Ebu Davud es Sicistani, "Mesahif", sayfa 95, Aişenin mushafının zikri
ibni Ömer

حدثنا إسماعيل بن إبراهيم ، عن أيوب ، عن نافع ، عن ابن عمر ، قال : « لا يقولن أحدكم قد أخذت القرآن كله وما يدريه ما كله ؟ قد ذهب منه قرآن كثير ، ولكن ليقل : قد أخذت منه ما ظهر منه

Ismail b. Ibrahim Eyyupta, o Nafiden, o ibni Ömerden rivayet etti. ibni Ömer dedi ki: "Sizlerden hiç kimse "Kuran tümüyle elimdedir" demesin! Bilemez ki, Kuranın çoğu yok olup gitmiştir. fakat "zahirde ne kadarı var o elimdedir" desin"

Celaleddin Suyuti, "ed Durrul Mensur", cild 1, sayfa 106
Celaleddin Suyuti, "el İtikan fi Ulumil Kuran", cild 2, sayfa 64
Kaynak; Ehl-i sünnet Müslümanların Kaynaklarında Kuranın Tahrifi - MÜNAZARA
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
KURAN’IN TAHRİF OLDUĞUNA ŞİİLER DEĞİL, TAM AKSİNE SUNNİLER İNANIYOR
"Ömer b. Hattab Kuran’dan recm ayetinin düştüğünü söyleyerek şöyle diyor: "Eğer insanlar Ömer, Kuran'a bir şey ekledi diyecek olmasalardı, ben bizzat kendi elimle recm ayetini yazardım." (bk. Sahih-i Buhari, Kitabul al-ahkam, Babu’ş Şehadet…)

"لو کان ان يقول الناس زاد عمر في کتاب الله لکتبت آية الرجم بيدي ...(صحيح بخاري، کتاب الاحکام، باب الشهادة عنه الحاکم”
Arapça ibaret çok net bir şekilde ikinci halifenin Kuran’ın tahrif olduğuna inandığını gösteriyor. Rivayet Ehli Sünnetin en önemli kitabı olan “Sahih-i Buhari’de gelmiş. Yani Halife Ömer Kuran'ın tahrif edildiğini, çünkü recm ile ilgili bir ayetin olduğunu söylüyor ve bunun tilavet yönünden neshedilmediğine de inanıyor; çünkü bizzat şartların elverişli olması durumunda bunu Kuran’a kaydetmek istediğini, fakat halkın tepkisinden çekindiği için yapamadığını söylüyor.

Size şu an önümde duran ve daha rahat bulabileceğiniz bir rivayet nakledeyim. Ehli Sünnetin 4 hak mezhebinden birinin imamı sayılan ve Ehli Sünnetin ilk rivayet kitabı Malik b. Enes’in “Muvatta’sında” (Parlayan yayınları Konya, 2008 yılı basımı Umut matbaacılık, rivayet 1516, sayfa 671) Said b. Museyyib’den şöyle nakledilir:

Ömer b. Hattab şöyle dedi: “Kalkıp da Allah’ın kitabında recm hükmünü bulamıyoruz diye recm ayetini inkar ederek helak olmaktan sakının çünkü Resulullah recm yaptı, biz de recm yaptık. Canım elinde olana andolsun! Eğer insanlar; Ömer Allah’ın kitayetini yazardım! Çünkü biz bunu okuyorduk.” Aynı rivayet (Mustedrek-i Hakim, 4:359, Müsend-i Ahmet: 1:23-29-36-40-50, Tabakat-ı İbn-i Saad: 3:334, Sünen-i Darami: 12, el-İtkan: 3:206) kitaplarında da nakledilmiştir.

روي بطرق متعدّدة أنّ عمر بن الخطاب، قال: "إيّاكم أن تهلكوا عن آية الرجم.. والذي نفسي بيده لولا أن يقول الناس: زاد عمر في كتاب الله لكتبتها: الشيخ والشيخة إذا زنيا فارجموهما البتّة، نكالاً من الله، والله عزيز حكيم. فإنّا قد قرأناها". )المستدرك 4: 359 و 360، مسند أحمد 1: 23 و 29 و 36 و 40 و 50، طبقات ابن سعد 3: 334، سنن الدارمي 2: 179, الإتقان 3: 206.(

Kuran’dan düştüğü iddia edilen ayet şu:

الشيخ والشيخة إذا زنيا فارجموهما البتّة
abında fazlalık yaptı demeseydi “Evli erkekle evli kadın zina ederlerse, onlar muhakak recmedin”

“Evli erkekle evli kadın zina ederlerse, onlar muhakak recmedin”

Ayrıca “el-İtkan”da, Ömer b. Hattab’ın şu an elimizdeki Kuran’da bulunmayan üsteki ayeti eline alarak Zeyd’in yanına gittiği, fakat Zeyd’in kendisinden başka şahit olmadığı için ayeti Kuran’a yazmadığı nakledilir. (El-İtkan, c.3, s.206) Rivayetin orijinali:

وأخرج ابن أشتة في (المصاحف) عن الليث بن سعد، قال: "إنّ عمر أتى إلى زيدٍ بآية الرجم، فلم يكتبها زيد لأنّه كان وحده" )الإتقان 3: 206.(

Aynı kitapta (Muvatta-ı Malik) bu rivayetten bir sonraki rivayet yani 1518. Rivayet sanki seninle bizim olaylara bakış açımızın farkını anlatır nitelikte:

Malik şöyle nakleder:

“Osman b. Affan’a 6 ayda doğum yapmış bir kadın getirildi. O da kadının recmedilmesini istedi. Olayı duyan Ali b. Ebu Talip ona şöyle dedi: Yüce Allah’ın kitabında Ahkaf 95 te “Çocuğun ana karnında taşınması ve sütten kesilmesi 30 aydır” demektedir. Bakara 233 te ise Emzirme süresinin 2 yıl (24 ay) olduğunu söylüyor. 30 aydan 24 ayı çıktığında geriye 6 ay kalır. Dolayısıyla gebelik 6 ay olabilir (Erken doğum yapmış olabilir.) Bunun üzerine Osman kadının arkasından haberci gönderdi. Fakat haberci ulaştığında kadın recmedilmişti.” (Muvatta, Malik b. Enes, Bursa 2008 basımı, tercüme Abdullah Parlıyan, s.672)

İşte seninle bizim farkımızdaki fark bu Ali bey! Senin Adın Ali fakat Muaviye gözüyle bakıyorsun olaylara ve Krallığına ters düşen her şeyi kendine has karalama üslubuyla hallederek hem dünyanın hem ahretin anahtarlarını cebine indiriyorsun.

Başka bir tahrif rivayeti:

Ayşe’den şöyle nakledilir: “Gerçekten de Ahzab süresi Peygamberin zamanında 200 ayet olarak okunurdu. Oysa şu an ondan elimizde bu olanlar kaldı.” Rağıbın naklettiği ayette 100 olarak gelmiştir. (Muhazırat-ı Rağıb İsfahani, c.2, s.4 ve 434)

رُوي عن عائشة: "أنّ سورة الأحزاب كانت تُقْرأ في زمان النبي (صلى الله عليه وآله وسلم) في مائتي آية، فلم نقدر منها إلاّ على ما هو الآن"1. وفي لفظ الراغب: "مائة آية"2. ) محاضرات الراغب 2: 4 | 434.

Oysa Ahzab süresi 72 ayettir. Dikkat ederseniz elimizde sadece bunlar kaldı, işareti kesin dille tahrifi onaylamaktadır.

Başka bir Delil:

“Ömer’den, Ubey b. Kaab’dan, Akreme’den şöyle nakledilir: “Ahzap süresi Bakaraya yakındı veya daha uzundu ve onda recm ayeti vardı” (İtkan 3:85, Müsendi Ahmet 5:132, Müstedrek 4:359, Süneni Kübra 8:211, Tefsir-i Kurtubi 14:113, Keşşaf 3:518, ed-Durru’l Mensur 6:559, Menahilul İrfan 2:111)

ورُوي عن عمر وأُبي بن كعب وعكرمة مولى ابن عباس: "أنّ سورة الأحزاب كانت تقارب سورة البقرة، أو هي أطول منها، وفيها كانت آية الرجم". )الاتقان 3: 82، مسند أحمد 5: 132، المستدرك 4: 359، السنن الكبرى 8: 211، تفسير القرطبي 14: 113، الكشاف 3: 518، مناهل العرفان 2: 111، الدر المنثور 6: 559.(

Şu rivayetleri sokaktaki bir Ehli Sünnetin önüne koy ve ne anladığını sor! bakalım ne diyecek? Tabi sırf bu tahrif rivayetlerinin altından çıkmak için nash konusunu ortaya atmalarının sebebi de bu zaten.

Yani daha 1. Ve 2. Asırlarda Ehli Sünnet alimleri tahrife inanırken bizim Usul-u Kafi yazılmamıştı bile. Ayrıca hiç kimse Hz. Ali’den günümüze Şiilerin şu anda elimizde buluna Kuran’ın dışında bir Kuran bulundurduklarını da görmemiştir. Mukaddes kitabımız Kuran’ı Kerim’e Şiiler tarafından 5 binden fazla tefsir ve Kuran ilimleri dalında kitaplar yazılmıştır. Sizce tahrif olduğun inandıkları bir kitap için mi bunu yapmışlardır?
Başka bir Delil Daha:

- Ehli-i Sünnet'in önemli kaynaklarından olan Mu'cem-i Tabaranî'de sahih senetle yer alan bir hadise göre Ömer b. Hattab şöyle dedi: "Kur'an bir milyon yirmi altı bin harftir." (Ed-Dürr-ül Mensûr (Suyutî), C.6, s.422, Mecme-üz Zevâid (Heytemî), C.7, s.163, Kenz-ül Ummâl (MuttakîHindî), c.1, s.517, c.1, s.541)

أخرج الطبراني عن عمر بن الخطاب، قال: "القرآن ألف ألف وسبعة وعشرون ألف حرف". بينما القرآن الذي بين أيدينا لا يبلغ ثلث هذا المقدار، قال الذهبي: "تفرّد محمّد بن عبيد بهذا الخبر الباطل"29، ميزان الاعتدال 3: 639

Oysa bu gün elimizde bulunan Kuran'ın harfleri bu rakamın üçte birini bile bulmuyor! Çünkü meşhur Kuran'ın üç yüz bin küsur harf olduğudur. Yani Kuran’ın üçte ikisi yok olmuş.

Aynı rivayeti Zehebî de Mizan-ül İ'tidal kitabında naklederek isyan bayrağı çekip hiçbir yorum peşine koşmadan bu rivayetin kesinlikle “Batıl” olduğunu söylemiştir. Yani bizim alimlerin birçoğu Kuran’ın tahrif olduğuna inanmış ve rivayet de nakletmişler ama ben bu rivayetleri kabul etmiyorum, diyor.

قال الذهبي: "تفرّد محمّد بن عبيد بهذا الخبر الباطل"29، ميزان الاعتدال 3: 639

Gel de sen bunu Caferilere sataşan Sünnilere! Anlat

Caferilere Neden sataşmak istediğini ve ne yapmak istiyor deseniz söyleyeyim:

“İşin arkasında İsrail-Misrail yok, kıskançlık ve bencillik var. İğneyi batırıp kör diyecek, sonra da Cennet hurileri körlere gelmez diyip cennetin bütün hurilerini kendine cariye edecek (Osmanlı refleksi), sonra da bizi cehenneme atıp kurtulacak. Daha ne olsun!

Allah’ın cennetine kendisinden başkasının girmesini istemeyen adamlar böyledir. Sonra yer dolar kendisine yer kalmaz, huriler gider bekâr kalırlar korkusuyla hep yaşarlar. Bunun için de tekfircilik makinesini ürettiler, herkesi cehenneme şutlamak için.”

Nasıl olsa bazı Sünniler bizi cehenneme gönderecek, durun en azıdan birkaç Delil daha yazıp gözlerine sokalım . Cehennemden oturup, İslam inancının yüce savunucusu bazı sünnileri Cennette hurilerle seyrederken içimize fazla oturmasın.

Al bir Delil daha!

- Ayşe’den şöyle nakledilir: "Recm ve büyüklerin on defa süt emzirmesi (nin süt kardeşliği oluşturacağı)hususundaki ayetler benim yatağımın altında bulunan bir sayfa üzerinde yazılı idi. Peygamber vefat edince Peygamber'in vefatıyla meşgul olduk da keçi gelip onları yedi." (Bk. Dar-e Kutni, c.4, s.105, İbn-i Mâce, c.1, s.625)

رُوي عن عائشة أنَّها قالت: "نزلت آية الرجم ورضاع الكبير عشراً، ولقد كانت في صحيفة تحت سريري، فلمّا مات رسول الله (صلى الله عليه وآله وسلم) وتشاغلنا بموته دخل داجن فأكلها”.) مسند أحمد 6: 269، المحلّى 11: 235، سنن ابن ماجة 1: 625، الجامع لأحكام القرآن 14: 113(

Şu anda bu iddia edilen ayetler Kuran’ı Kerimde bulunmamaktadır. Nedeni ise bir keçinin yemesi olarak zikredilmiştir. Allah aşkına Kuran’ın tahrif olduğuna bundan daha açık bir rivayet olabilir mi? Yok bu iğne değil kirpiğim gözüme kaçtı, diyenlere diyecek sözümüz yok…

Yazının uzamaması için Arapça orijinallini yazmadan kaynağını vererek birkaç delil daha takdim edelim:

- Nafî İbn-i Ömer'den nakleder ki: "Hiçbiriniz ben "Kuran'ın tümünü öğrendim" demesin. Çünkü, ne biliyor Kuran'ın bir çoğu kaybolup gitmiştir. Sadece desin ki ben Kuran'dan ortada olan kısmını öğrendim." (bk. El-İtkan (Suyûtî), c.2, s.25)

-Kenz-ül Ummâl'da ve birçok diğer kaynakta benzer bir rivayet Zerr'den şu şekilde nakledilmiştir: Übeyy b. Kab bana şöyle dedi: "Ey Zerr, Ahzap suresini kaç (ayet) olarak okuyorsun?" Ben de "Yetmiş üç" dedim. O zaman şöyle dedi: "Oysa Bakara suresine benziyordu; yada ondan da uzundu!! Biz onda recm ayetini de okuyorduk."

Mubarek Kur'an-ı Kerim'in tahrifin olduğunu gösteren hadisler bizzat Sahih-i Buharî'de ve diğer bir çok kaynakta çok açık bir şekilde yer almıştır.

Biz burada Sahih-i Buharî'de ve diğer bir çok kaynakta Kur'an'ın tahrif olduğunu açıkça gösteren onlarca hadisten sadece bir kaçını nakletmekle yetiniyoruz:

1- "Ömer şöyle dedi: "Eğer insanlar Ömer, Kur'an'a bir şey ekledi diyecek olmasalardı, ben bizzat kendi elimle recm ayetini yazardım." (bk. Buhari Bab-i Meğazî)

Görüldüğü gibi Ömer Kur'an'ın tahrif edildiğini, çünkü recm ile ilgili bir ayetin olduğunu iddia ediyor ve bunun tilavet yönünden neshedilmediğine de inanıyor; çünkü bizzat şartların elverişli olması durumunda bunu Mushafa kaydetmek istediğini açıklıyor!

Bu konuda daha açık rivayetler de var Sünnî kaynaklarda;örneğin Suyutî Ed-Dürr-ül Mensur kitabında şöyle nakletmektedir: "Ömer b. Hattab münadisine emretti, o da nida ederek insanları topladı , ardından Ömer minbere çıkarak Allah'a hamd u senadan sonra şöyle dedi: "Ey insanlar, recm ayetinden dolayı çığlık atıp (rahatsız olmayın), o, Allah'ın kitabında nazil olan bir ayetti ve biz onu okuduk. Ama Muhammed ile birlikte giden bir çok Kur'an (ayeti) ile birlikte o da gitti!!..."[1]

2- Kenz-ül Ummâl kitabında Muttaki Hindi Ömerb. Hattab'ın Müsned'inden şöyle nakletmektedir: "Ömer Abdurrahman b. Avf'a dedi ki: "Bize nazil olanlar arasında "İlk başta cihad ettiğiniz gibi cihad edin" (ayetini) okumuyor muyduk?!" Sonra devam etti: "Kur'an'dan düşenler arasında bu da düştü!!" Bir başka rivayette ise şöyle geçer: "Kaldırılanlar arasında bu kaldırıldı!!"[2]

3- Yine aynı kaynakta şöyle nakletmekte: "Ömer b. Hattab, Ubeyy'e şöyle dedi: "Biz Allah'ın kitabında "Hiç şüphesiz babalarınızdan olduğunuzu inkar etmeniz, size küfürdür" sözünü okumuyor muyduk?!" O da "Evet" dedi. Sonra şöyle dedi: "Çocuk bulunduğu yatağın (sahibine) aittir; zina edene ise taş gerektir" sözlerini okumuyor muyduk?! Bunlar Allah'ın kitabından kaybettiklerimiz değil mi?!" O da "Evet öyledir" diye cevap verdi!"[3]

4- Ehli-i Sünnet'in önemli kaynaklarından olan Mu'cem-i Tabaranî'de sahih senetle yer alan bir hadise göre Ömer şöyle demiştir: "Kur'an bir milyon yirmi altı bin harftir."[4] Oysa bu gün elimizde bulunan Kur'an'ın harfleri bu rakamın üçte birini bile bulmuyor! Çünkü meşhur Kur'an'ın üçyüz bin küsür harf olduğudur.

5- Aişe nakleder: "Recm ve büyüklerin on defa süt emzirmesi (nin süt kardeşliği oluşturacağı) hususundaki ayetler benim yatağımın altında bulunan bir sayfa üzerinde yazılı idi. Peygamber vefat edince Peygamber'in vefatıyla meşgul olduk da keçi gelip onları yedi." (Bk. Dar-e Kutni, c.4, s.105, İbn-i Mâce, c.1, s.625) Buna benzer bir hadis de Müslim'de yer alır ve orada Aişe kaydeder ki bu ayetler Peygamber vefat edinceye kadar okunurdu. (bk. Muslim c. 4. s. 167, Tirmizî, c.2, s.309)

6- Nafî İbn-i Ömer'den nakleder ki: "Hiçbiriniz ben "Kur'an'ın tümünü öğrendim" demesin. Çünkü, ne biliyor Kur'an'ın bir çoğu kaybolup gitmiştir. Sadece desin ki ben Kur'an'dan ortada olan kısmını öğrendim." (bk. El-İtkan (Suyûtî), c.2, s.25)

7- Kenz-ül Ummal'da Ömer b. Hattab'ın Müsned'inden naklen, Ömer'in Hüzeyfe'ye şöyle dediği nakledilmiştir: Ömer b. Hattab bana dedi ki: "Ahzap suresinin (ayetlerini) kaç olarak sayıyorsunuz?" Ben de "72 veya 73 olarak" dedim. O da şöyle dedi: "Oysa (büyüklükte) Bakara suresine yakındı! Recm ayeti de onun içindeydi!"[5]

Kenz-ül Ummâl'da ve bir çok diğer kaynakta benzer bir rivayet Zerr'den şu şekilde nakledilmiştir: Übeyy b. Kab bana şöyle dedi: "Ey Zerr, Ahzap suresini kaç (ayet) olarak okuyorsun?" Ben de "Yetmiş üç" dedim. O zaman şöyle dedi: "Oysa Bakara suresine benziyordu; yada ondan da uzundu!! Biz onda recm ayetini de okuyorduk." Bir nakilde ise şöyle geçer: "O (Ahzap suresinin) sonunda şöyle diyordu: "Evli erkek ve evli kadın zina ettiklerinde, onları elbette recm edin!! Allah'tan bir ceza olarak; ve Allah Aziz ve Hekim'dir!!"[6] Bu hesaba göre Ahzap suresinden 200'ü aşkın ayet eksilmiştir!!

8- Heytemî Mecme-üz Zevâid, kitabında Ebu Musa Eş'arî'den şöyle nakletmektedir: "Berâet (Tevbe) suresine benzer bir sure inmişti ki sonradan kaldırıldı ve ben ondan sadece şu cümleyi ezberledim: "Hiç şüphesiz Allah, bu dini öyle kavimlerle teyid eder ki (bu dinde hiçbir) payları yoktur."[7]

9- Yine aynı kaynakta şöyle nakledilmiştir: Hüzeyfe dedi ki: "Sizin Tevbe suresi diye adlandırdığız, azap suresidir. Oysa siz şimdi bu surede bizim okuduğumuzun ancak dörtte birini okuyorsunuz!! (Yani önceden surede olup da Ashap tarafından okunan ve Tevbe suresinin dörtte üçüne tekabül eden kısım şu anda Kur'an'da mevcut değildir!!)"[8]

Benzer bir hadisi Suyûtî Ed-Dürr-ül Mensûr kitabında Ebu Musa Eş'ari'den şöyle nakletmektedir: "(Tabirlerinin) şiddeti açısından Berâet (Tevbe) suresinden daha şiddetli olan bir sure inmişti ki sonra ortadan kaldırıldı ve ben ondan ancak şunu ezberleyebildim: "Şüphesiz Allah yakında bu dini öyle kavimlerle destekleyecek ki onlarından (o dinden) her hangi bir nasipleri yoktur!"[9]

10- Müslim Ebu Esved kanlıyla babasından şöyle nakletmektedir: "Ebu Musa Eş'arî Basaralı Kur'an kârîlerine adam göndererek onları yanına çağırttı; bunun üzerine yanına üç yüzden fazla Kur'an kârîsi geldi. Onlara hitaben şöyle dedi: "Sizler Basara ehlinin seçkinlerinden ve karîlerindensiniz. O halde onu okuyun ve üzerinizden uzunca bir zaman geçmesin ki kalpleriniz katılaşsın. Nasıl ki sizden öncekilerin kalpleri katılaştı. Ve biz uzunluk ve şiddet açısından Berâet (Tevbe) suresine benzettiğimiz bir sureyi okuyorduk ki ben onu unuttum; sadece şu cümleyi ondan ezberledim: "Eğer Ademoğlunun iki vadi malı olsa, yine de üçüncü birisinin olmasını da arzular. Ademoğlunun karnını ancak toprak doyurur!!" Yine Müsebbihat surelerine (Sebbehe kelimesiyle başlayan surelere) benzeyen bir sure okuyorduk ki ben ondan sadece şu cümleyi ezberledim: "Ey iman edenler, yapmadığınız şeyleri niye söylüyorsunuz ki boynunuzda (aleyhinize) bir şehadet olarak yazılsın ve ondan sorguya çekilesiniz?!"[10]

Bu gibi hadisler Ehl-i Sünnet kaynaklarında çok fazladır. Bazı Ehl-i Sünnet alimleri tilavet neshi gibi uydurma ve mesnetsiz ve yukarıdaki hadislerle asla bağdaşmayan yorumlarla durumu düzeltmeğe çalışmışlarsa da, basiret sahibi insanlar bilirler ki bu tür hadislerden bir çoğu açıkça tahrifi bildirmekte ve yorumlarla da bağdaşmamaktadırlar.

Ancak bununla birlikte biz Ehl-i Sünnet'i, Kur'an'ın tahrifine inanmakla suçlamıyoruz. Çünkü bu tür suçlamalar her şeyden önce küfür dünyası karşısında Kur'an'ın konumunu zayıf düşürmek ve Kur'an'ı İlahî bir mucize olarak gören İslam dinine darbe vurmak sayılır. Şia'yı da dünyada 200 milyona aşkın bağlısı bulunan bir mezhep olarak Kur'an'ın tahrif edildiğine inanmakla suçlayanlar işte bilmeyerek her şeyden önce küfür dünyası karşısında Kur'an'a darbe vurmaktadırlar. Çünkü bu tür şüphelerin yayılması sonucu kafirler, "Sizin kendi aranızda Kur'an'ın sağlamlığında şüpheniz vardır" diyebilirler.

Tahrifi bildiren bu gibi hadislerden Şia kaynaklarında da vardır. Ancak biz bu hadislerin Kur'an'ın tahrif edilmediğini bildiren Şia kaynaklarında olan yüzlerce sahih hadisle çeliştiği ve aklî ve naklî ilkelerle bağdaşmadığı için geçersiz telakki etmekteyiz.

Bizzat El-Kafi'de Kur'an fazileti diye bölüme bakılırsa, Kur'an-ı Kerim'in sürelerinin fazileti, Kur'an'ı okuma ve ezberlemenin sevabı ve benzeri konularda onlarca hadis vardır ki hepsi elimizdeki Kur'an'ın her türlü tahriften uzak olduğunu bildirmektedir.

Şia ulemasının bin yıla aşkın bir süreden beri görüşlerini inceleyen ve şia aleminde Kur'an'a verilen önemden haberdar olan kimse bilir ki Şia mektebinde icmaya yakın ezici çoğunluk, Kur'an'ı her türlü tahriften korunmuş olduğuna ve Müslümanların elinde bulunan mushafta tahrifin olmadığına inanmaktadırlar. Bunun aksini onlara isnat etmek, iftiradan başka bir şey değildir. Nitekim Ehl-i Sünnet'in de Buharî ve benzer kitaplarında tahrife dair hadislere istinaden tahrif inancını Ehl-i Sünnet'e isnat etmek yanlıştır.

Kaynaklar:
[1]- Ed-Dürr-ül Mensur, c.5, s.179.
[2]- Kenz-ül Ummâl, c.2, s.567.
[3]- Kenz-ül Ummâl, c.6, s.208.
[4]- Bu rivayet için şu kaynaklara da bakılabilir: Ed-Dürr-ül Mensûr (Suyutî), C.6, s.422, Mecme-üz Zevâid (Heytemî), C.7, s.163, Kenz-ül Ummâl (MuttakîHindî), c.1, s.517, c.1, s.541. Aynı rivayeti Zehebî de Mizan-ül İ'tidal kitabında nakletmiştir.
[5]- Kenz-ül Ummâl, c.2, s.480. Aynı rivayet şu Müsned-i Ahmed'de Ubeyy b. Ka'b'dan nakledilmiştir.; c. 5, s.132. Yine Beyhaki de nakletmiştir Sünen'inde: c. 8, s.211. Hakim Nişaburi ise iki rivayeti de nakletmiş ve bu ikisi de Buhari ve Müslim'in şartlarına göre sahih hadislerdir, ama buna rağmen nakletmemişlerdir. Bkz. Müstedrek-üs Sahihayn, c.2, s.415, c.4, s.359.
[6]- Kenz-ül Ummâl, c.2, s.567, Ed-Dürr-ül Mensûr (Suyûtî), c. 5, s180.
[7]- Mecme-üz Zevâid (Heytemî), c.5, s.302.
[8]- Mecme-üz Zevâid (Heytemî), 7, s.28. Aynı rivayet cüzî bir tabir farkıyla Müstedrek-i Hakim'de de nakledilmiş ve altına şu kayıt düşülmüştür: Bu Buharî ve Müslim'in şartlarına göre sahih hadistir, ama onlar tahric etmemişlerdir.
[9]- Ed-Dürr-ül Mensûr, c.1, s.105.
[10]- Sahih-i Müslim (Arapça), c. 3, s.100, Benzer bir rivayet Müsned-i Ahmed b. Hanbel'de cüzî bir farkla Zeyd b. Erkam'dan nakledilmiştir: c.4, s.368.




Kur'an-ı Kerim'in Toplatılması İle İlgili Hadis

2. Hadise gelince onun da Kur'an'ın tahrif edilmesiyle ilgisi yoktur. Çünkü söz konusu hadis Hz. Ali (a.s)'ın Peygamber (s.a.a)'den sonra Peygamber'in vasiyeti üzere Kur'an'ın toplamasına ve Hz. Ali (a.s)'ın topladığı Kur'an'daki özelliklere işarettir. Hz. Ali (a.s)'ın topladığı Kur'an, Kur'an'ın metni (ayet, sure ve kelimeleri) açısından bugün elimizde bulunan mushafın aynısı olmakla birlikte onda bir takım surelerin iniş sırasına göre sıralanması, nuzül sebeplerinın açıklanması ve ayetlerin tefsirini içermesi gibi yönlerden bir takım özellkleri vardı ki o özellikler bu gün mevcut olan Mushaflarda yoktur ve olması da mümkün değildir.

Bu konuyu Ehl-i sünnet ve Şia'nın büyük Kur'an bilginleri kabul ederler.

Bu Mushaf hakkında ortak görüş şudur: Peygamber (s.a.a)'in vefatından sonra Hz. Ali (a.s), "Kur'an'ı toplamadıkça sırtına aba almayacağına ve başka hiçbir işle uğraşmayacağına dair yemin etti. Kur'an'ı yazdıktan sonra onu alıp Mescid'un-Nebi'ye getirdi, zamanın yöneticilerine ve halka sundu ve buyurdu ki: "Bu Kur'an'dır. Peygamber'in vefatından sonra ben onu toplamakla meşgul oldum ve şimdi onu size getirdim." Cevap olarak "Bizim ona ihtiyacımız yoktur!" denildi. İmam Ali (a.s) da "O halde şunu bilin ki onu bir daha görmeyeceksiniz" deyip onu alıp evine geri götürdü. Onun yazdığı Kur'an, ayetlerin nassını, tevil ve tefsirini ihtiva ediyordu. Söz konusu Kur'an'da surelerin tertibi-dizilişi, nüzul sırasına göre idi. Bugün elde olan Kur'an'ın dizilişiyle aynı değildi.

Şimdi bu konuyla ilgili çok önemli birkaç rivayeti inceleyelim:

Suyuti el-İtkan adlı kitabında Muhammed İbn-i Sirin'den, o da İkrime'den söyle rivayet etmektedir:

"Ebu Bekir'in hilafetinin ilk günlerinde Ali b. Ebu Talib (a.s) evde oturup Kur'an'ı toplamakla meşgul oldu." Ben, İkrime'ye, "Ali bin Ebi Talib'den başka Kur'an'ı nüzul sırası esasınca toplayan bir başkası oldu mu?" diye sorunca şöyle cevap verdi: "Eğer bütün cinler ve insanlar bir araya gelse yine de böyle bir telifi vücuda getiremezler" cevabını verdi. İbn-i Sirin diyor: "Bu kitabı araştırmaya koyuldum; Medine'ye mektup yazdım, ancak ona ulaşamadım."[1]

İbn-i Cezzi Kelbi şöyle yazıyor: "Kur'an, Peygamber (s.a.a) zamanında sahifelerde ve kişilerin sinelerinde (hafızalarında) perakende ve dağınık bir haldeydi. Peygamber (s.a.a)'in vefatından hemen sonra Ali b. Ebi Talib (a.s) onu ayetlerin iniş sırasına göre toplayıp, düzenledi. Bu değerli kitapta saklı nice ilimler vardı, ama ne yazık ki, elimizde değil!"[2]

Şeyh Müfid şöyle yazıyor: "Müminlerin Emiri (a.s) Kur'an'ı baştan sona bir araya getirdi; yapması gerektiği gibi de yaptı: Mekkî ayetleri Medenî ayetlerden önce, nesh olunmuş ayetleri, nesheden ayetlerden önce yazmak suretiyle her ayeti olması gereken yerde yazmıştı."[3]

İbn-i Ebi'l-Hadid şöyle yazıyor: "Hz. Ali (a.s)'ın Peygamber (s.a.a) zamanında Kur'an hafızı olduğu ve ondan başka hiç kimsenin Kur'an'ın tamamına hafız olmadığı ve Peygamber (s.a.a)'den sonra ilk Kur'an'ı toplayan şahıs olduğu hususu, görüş birliğine varılmış bir konudur."[4]

İşte bu açıklamalar çerçevesinde, yukarıda İmam Muhammed Bâkır (Ebu Ca'fer) (a.s)'dan nakledilen ''Kur'an'ın indirildiği şekilde toplandığını yalancılardan başkası iddia etmemiştir. Onu indirildiği şekilde Ali bin Ebi Talib ve ondan sonraki imamlardan başkası hıfzedip toplamamıştır.'' hadisinin anlamı ortaya çıkar.

"Hz. Ali (a.s)'dan başka hiçbir kimsenin Kur'an'daki bu özelliklerden haberdar olması mümkün değildir" dedik. Bunu tarihi gerçekler Hz. Ali (a.s)'ın sürekli Peygamber (s.a.a) ile birlikle oluşu ve Peygamber (s.a.a)'in ona verdiği önem ve hakkında buyurduğu "Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır" vb. naslardan anlamak mümkün olduğu gibi, Hz. Ali (a.s) aşağıda nakledeceğimiz şu sözlerinden de anlamak mümkündür:

Suyutî şöyle yazıyor: "Muammer b. Veheb b. Abdullah, Ebu Tufeyl'den naklediyor: O, ben Hz. Ali (a.s)'ın hutbesine şahit oldum; "(istediğiniz her konuda) benden soru sorun!" diyordu. "Allah'a andolsun, soracağınız her sorunun cevabını vereceğim; Kur'an'dan sorun bana! Andolsun Allah'a, Kur'an'daki her bir ayetin gece mi, yoksa gündüz mü, dağda mı, yoksa çölde mi nazil olduğunu çok iyi biliyorum."[15

Yine şöyle buyuruyor: "Resulullah'a nazil olup da bana okumadığı bir ayet yoktur. O okuyor ve ben de yazıyordum; daha sonra o ayetin tevil ve tefsirini, nasih mi yoksa mensuh mu olduğunu bana öğretiyordu."[6]

İbn-i Asâkir, Dimeşk Tarihi'nde bu ünvân altında özel bir bölüm açmıştır ve Ali (a.s)'dan başka hiç kimse "İki levh arasını sorun benden" diyememiştir, diye naklediyor. ve konuyla ilgili birçok rivayetleri de bu bölümde zikretmiştir.[7]

Ehlibeyt mektebinin hadis kaynaklarında yer alan bazı hadislerde yer aldığına göre: "Hz. Ali (a.s)'ın topladığı Kur'an'ın Ebu Bekir ve Ömer tarafından kabul görmemesinin nedeni, Ebu Bekir bu Kur'an'ı açtığında Kur'an'ın ayetlerinin tefsiri ve nüzul sebebi bölümünde Muhacir ve Ensardan bazılarının yanlış davranışlarını açıklayan ayetlerin kimler hakkında inmiş olduğunu ve Kur'an'ın yerdiği bu kimselerin kimler olduğunun bu kitapta yazılı olduğunu görmesi olarak açıklanmıştır..."[8]

Rabbim bizi, doğruların peşinde sadakatle koşan ve onları bulduğunda samimiyet ve cesaretle ittiba eden saadetli kullarından eylesin. Amin!

Kaynaklar:
[1]- Suyuti, Celaluddin, el-İtkan, c.1, s.58; İbn-i Sâd, et-Tabakat'ul-Kubra, Liden basımı, c.2, s.101 ve Beyrut basımı, Dar'us-Sadır, c.2, s.338; Endülüsi, İbn-i Abdulbirr, el-İstiab fi Marifet'il-Ashab (Haşiyet'ul-İsabe), c.2, s.253; Zerkani, Abdulazim, Menabi'ul-İrfan, Beyrut, Dar'ul-İhya'il-Kutub'il-Arabiye, c.1, s.247; Sadr, Hasan, Tesis'uş-Şiy'e li Ulum'il-İslam, Tahran basımı, Elemi, s.317; Heytemi, İbn-i Hacer, es-Sevaik'ul-Mahrika, Kahire basımı, Dar'ut-Tibaet'ul-Muhammediye, s.126; Zencani, Ebu Abdullah, Tarih'ul-Kur'an, Beyrut basımı, Elemi Müessesesi, s.48; Marifet, Muhammed Hadi, et-Temhid fi Ulum'il-Kur'an, Kum basımı, Neşr'ul-İslami Müessesesi, c.1, s.289

[2]- Kelbi, İbn-i Cezzi, et-Teshil li Ulum'it-Tenzil, c.1, s.4
[3]- Şeyh Müfid, Muhammed b. Muhammed b. Numan, el-Mesail'us-Serviye, Kum basımı, Kongre-i Şeyh Müfid, s.79; Meclisi, Muhammed Bakır, Bihar'ul-Envar, Beyrut basımı, el-Vefa Müessesesi, c.92, s.88, Hadis: 27
[4]- Mutezili Hanefi, İbn-i Ebi'l-Hadid, Şerh-i Nehc'ül-Belağa, Kahire baskısı, c.1, s.27
[5]- Suyuti, Celaludddin, el-İtkan fi Ulum'il-Kur'an, Beyrut basımı, el-Mektebet'us-Sakafiye, c.4, s.233; Zehebi, Muhammed Hüseyin, et-Tefsir ve'l-Müfessirun, Beyrut basımı, Dar-u İhya'ut-Teras'ul-Arabi, c.1, s.90.
[6]- Hilal-i Kûfi, Süleyman b. Kays, s.313; Saduk Kummi, Muhammed b. Ali b. Babeveyh, Kemal'ud-Din, Kum basımı, Neşr'ul-İslami Müessesesi, s.284.
[7]- İbn-i Asakir, Tarih-i Medine-i Dimeşk, c.3, s.22-25.
[8]- Tebersi, Fazl b. Hasan, el-İhticac, c.1, s.227; Saffar Kummi, Muhammed b. Hasan, Besair'ud-Derecat, Kum baskısı, Mektebet-i Ayetullah Meraşi Necefi, s.196; Meclisi, M. Bâkır, Bihar'ul-Envar, c.92, s.42-43
* Bu konuyu işleyen bazı Ehl-i Sünnet müfessir, tarihçi ve yazarlarını zikredelim:

Belazuri, Ensab'ul-Eşraf, c.1, s.586; İbn-i Ebu Davud, el-Mesahif, s.10; İbn-i Nedim, el-Fihrist, s.30; Abdurrezzak, el-Müsannaf, c.5, s.45; Ebu Naim İsfahani, Hilyet'ül-Evliya, c.1, s.67; İbn-i Sâd, Tabakat, c.2, s.38; İbn-i Ebi Şeybe, el-Müsannaf, c.1, s.545; İbn-i Cezzi, et-Teshil-u li-Ulum'ut-Tenzil, c.1, s.4; Hakim Nişaburi, el-Müstedrek, c.2, s.611; Teyalisi, Müsned, s.270; İbn-i Abdulbirr, el-İstiab, (el-İsabe kitabının Haşiyesi), c.2, s.253; Sahih-i Buhari, İlim Kitabı, s.39, Cihad Kitabı, s.171 ve Cizye Kitabı, s.10; Tarih-i Yakubi, c.2, s.154; İbn-i Eşte el-Mesahif'de İtkan Kitabı'ndan naklediyor; Hakim Haskani, Şevahid'ut-Tenzil, c.1, s.26-28; Askari, el-Evail, c.1, s.214; Harezmi, el-Menakıb, s.49; Sıbt b. Cevzi, Tezkiret'ul-Havas, s.148; Muhibuddin, Taberi, er-Riyaz'un-Nezret, c.1, s.242; Kunduzi, Yenabi'ul-Mevedde, c.1, s.149; İbn-i Ebi'l-Hadid, Nehc'ül-Belağa Şerhi, c.1, s.27; İbn-i Haym, el-Fasl, s.3; İbn-i Kesir Tefsiri, c.4, s.28-29; Muttaki Hindi, Kenz'ul-Ummal, c.2, s.373; İbn-i Hacer Heytemi, es-Sevaik'ul-Muhrika, s.126; Kandehlevi, Hayat'us-Sahabe, c.3, s.355; Suyuti, İtkan, c.1, s.57 ve 72 ve Tarih-i Hulefa'da, s.185; Nuveyri, Nihayet'ul-İrb, c.5, s.104; Tarih-i Şam, c.7, s.210; Kastalani, İrşad'us-Sari, c.7, s.459; İbn-i Hacer-i Askalani, Feth'ul-Bari, c.9, s.10; Ayni, Umdet'ul-Kari, c.20, s.16; İbn-i Nizamuddin Ensari, Fevatih'ur-Rahamat (el-Mustesfa'nın şerhi), c.2, s.12; Abyari, Tarih-i Kuran, s.84 ve 106; Zerkani, Menabi'ul-İrfan, c.1, s.247; Abdussebur Şahin, Tarih'ul-Kuran, s.71.

Şii alimlerinden de büyük bir grup Ali (a.s)'ın mushafından bahsetmişlerdir. Örnek olarak:

Şeyh Müfid, el-İrşad, s.365 ve el-Mesail'us-Sereviye, s.79; Şeyh Saduk, el-İtikadat, s.93 ve Kemal'ud-Din, c.1, s.284; Saffar Kummi, Besair'ud-Derecat, s.193, 198; Kuleyni, Kafi, c.1, s.178; Tabersi, el-İhticac, c.1, s.223, 228; İbn-i Şehraşub, Menakıb, s.41, 402 ve Mealim'ul-Ulema, s.2; Seyyid b. Tavus, Sâd'us-Suud'da; Feyz-i Kaşani, el-Vafi, c.2, s.130, 273-274 ve el-Meheccef'ul-Beyza, c.2, s.264; Bihar'ul-Envar, c.92, s.40, 74; Behrani, Tefsir-i Burhan, c.1, s.16; Muhaddis-i Kummi, Sefinet'ul-Bihar'da; Seyyid Şerefuddin Amuli, el-Müracaat, s.411 ve Müellif'uş-Şia fi Sadr'ıl-İslam, s.13; Seyyid Muhsin Emin, Eyan'uş-Şia, c.1, s.89; Seyyid Hasan Sadr, Tesis'uş-Şia, s.316-317; Allame Tabatabai, Kur'an der İslam, s.165; Allame Fani İsfahani, Âra-u Havle'l-Kur'an, s.97, 100; Zencani, Tarih'ul-Kur'an, s.26, 44, 48, 64; Allame Belaği, Ala'ur-Rahman, s.19; Ayetullah Hui, el-Beyan, s.242-243; Muhammed Hadi Marifet, et-Temhid, c.1, s.288-296 ve Siyanet'ul-Kur'an an'it-Tahrif, s.211; Seyyid Cafer Murtaza Amuli, Hakaik-u Hammetin Havl'el-Kur'an'il-Kerim, s.153-172; Tefsir-i Kummi, c.2, s.451; Süleym b. Kays'ın kitabı, s.99.

meşhur Sahihi Buharide şu ifadeler var.

500-.......Bize Abdet b. Ebî Lubâbe, Zırr ibn Hubeyş'ten tahdîs etti. Ve yine bize Âsim tahdîs etti ki, Zırr şöyle demiştir; Ben Ubeyy ibn Ka'b'a sordum da: Yâ Ebâ Munzir! Kardeşin (ve ilim yoldaşın) Abdullah ibn Mes'ûd (R) şöyle şöyle sözler söylüyor (yânı "Kul eûzu bi-RabbVl-felâk"ve *'Kuleûzu bi-RabbVn-nâsi" sûreleri Kur'ân'dan değildir, diyor). Sen ne dersin? dedim. Ubeyy bana cevâb verip şöyle dedi: Bu iki sûreyi ben de RasûlulIah(S)'a sordum. Cevâb olarak bana: "Bunlar Kur'ân'dandır, oku! denildi. Ben de okudum" buyurdu. Ubeyy: İşte biz de Rasûlullah'ın okuyup söylediği gibi okuyoruz, dedi

Sahihi Buhari, Tefsir kitabı, hadis 500

Zırr b. Hubeyş demiş ki: Übeyyü'bnü Kâ'b'a sordum: Yâ Ebâ'l Münzir! Dîn kardeşin îbni Mes'ûd şöyle diyor (ne buyurursun?) dedim. Übeyy, bana şu cevâbı verdi: Ben, Resûlüllah (s.a.v) bunu sordum da; bana şöyle dedi: Bana: Söyle; denildi. Ben de söyledim.» Biz: de Resûlüllah (s.a.v) 'in dediği gibi diyoruz.

hadisin şerhinde diyor ki: "Bu iki rivâyetde Zırr b. Hubeyş 'in, Hz. Übeyy'e suâl sormasının sebebi, Hz. Îbni Mes'ûd Muavvizeteyn'i Kur' ân 'dan saymadığı içindir"

Müslim, El Camius Sahih, Yolcuların namazı kitabı, hadis

حدثني محمد بن الحسين بن أشكاب حدثنا محمد بن أبي عبيدة بن معن حدثنا أبي عن الأعمش عن أبي إسحاق عن عبد الرحمن بن يزيد قال كان عبد الله يحك المعوذتين من مصاحفه [ ص: 130 ] ويقول إنهما ليستا من كتاب الله تبارك وتعالى قال الأعمش وحدثنا عاصم عن زر عن أبي بن كعب قال سألنا عنهما رسول الله صلى الله عليه وسلم قال فقيل لي فقلت

.............Abdur-Rahman b. Yezid dedi: "Abdullah (b. Mesud) "muavvizeteyn"i (Felak ve Nas surelerini) "Mushaf"ından sildi ve şöyle dedi: "Bunlar (Felak ve Nas sureleri) Allah azze ve cellenin "Kitabından" değildir". A`meş dedi: "Asim bize Zerden o da Ubeyy b. Ka`bdan haber vererek dedi: "Rasulallaha (s.a.s.) onları (Felak ve Nas sureleri) sordum "Kurandır" dedi"

Ahmed b. Hanbel "Müsned" 5/130 20683-cü hadis

حدثنا أبو الأحوص عن أبي إسحاق عن عبد الرحمن بن يزيد قال رأيت عبد الله محا المعوذتين من مصاحفه وقال لا تخلطوا فيه ما ليس منه

Ebul-Ahvas Ebu İshakdan, o Abdur-Rahman b. Yezidden bize haber verdi: Dedi ki: Abdullah (b. Mesud) "muavvizeteyn"i (Felak ve Nas surelerini) kendi "Mushafından" sildi ve "Kuran olmayanı Kurana karıştırmayın" dedi.

ibni Ebi Şeybe, "Musannaf", Muavvizeteyn hakkında, hadis 30205

وعن عبد الرحمن بن يزيد - يعني النخعي - قال‏:‏ كان عبد الله يحك المعوذتين من مصاحفه ويقول‏:‏ إنهما ليستا من كتاب الله تبارك وتعالى‏.‏ رواه عبد الله بن أحمد والطبراني ورجال عبد الله رجال الصحيح ورجال الطبراني ثقات

Abdur-Rahman b.‏ Yezid dedi ki: "Abdullah (b. Mesud) "muavvizeteyn"i (Felak ve Nas surelerini) kendi mushafından siliyor ve "bunlar Allah Tebareke ve Tealanın Kitabından değildir" diyordu.

Bunu Abdullah b. Ahmed ve Taberani rivayet etmişdir. Abdullahın ricalleri sahih, Taberaninin ricalleri siğadırlar.

Heysemi, "Mecmeuzzevaid", cild 7, Muavvezeteyn hakkında bölüm

وفي مصحف ابن مسعود مائة واثنتا عشرة سورة لأنه لم يكتب المعوذتين وفي مصحف أبيّ بن كعب في مصحفه فاتحة الكتاب والمعوذتين واللهم إنا نستعينك واللهم إياك نعبد وتركهن ابن مسعود‏.
وكتب عثمان منهم فاتحة الكتاب والمعوذتين‏.‏
النوع التاسع عشر في عدد سوره وآياته وكلماته وحروفه

İbn Mesudun ‏"Mushaf"ında 112 sure vardı. çünkü O, Muavvazeteyni (Felak ve Nas surelerini) yazmamıştı. Übeyy b. Kaabın "musahaf"ında "Fatihe", "Muavvazeteyn", "Allahumme inne nesteinuk" (Hal suresi) "Allahumme iyyake nebud" (Hafd suresi) vardı. ibni Mesud o sureleri terk etmişti. Osman onlardan "Fatihe" ve "Muavvazeteyn"i yazdı

Celaleddin Suyuti, "El İtikan fi Ulumil Kuran", Sure, aye ve harflerin sayı bölümü

وفي مصحف ابن مسعود مائة واثنتا عشرة سورة لأنه لم يكتب المعوذتين

"İbn Mes`udun "Mushaf"ında 112 sure vardı. Çünkü O, muavvizeteyni (Felak ve Nas surelerini) yazmamışdır."

Suyuti "el-İtikan fi ulumil-Kuran"
ibni Kesir, "Tefsirul Kuranil Azim", Felak suresinin tefsiri
Kurtubi, "El Camiuli Ahkamil Kuran", Felak suresinin tefsiri


466-.......Alkame şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Mes'ûd'un talebelerinden birkaç kişi içinde olarak Şam'a girdim. Bizim gelişimizi Ebu'd-Derdâ işitmiş, akabinde bizim yanımıza geldi de: İçinizde Abdullah ibn Mes'ûd'un kıraati üzere okuyan kimse var mı? diye sordu. Biz: Evet var, dedik. Ebu'd-Derdâ: Hanginiz en iyi okuyan? dedi. Arkadaşlarım işaret edip beni gösterdiler. Ebu'd-Derdâ bana: Oku! dedi. Ben (leyl suresinin 2-ci ayetini) "Ve H-leyü izâ yağşâ ve Jn-nehâri izâ tecellâ ve 'z-zekeri ve 'l-ünsâ" şeklinde okudum. Ebu'd-Derdâ: Sen bu okuyuşu sahibin İbn Mes'ûd'un ağzından mı işittin? diye sordu. Evet, dedim. Ebu'd-Derdâ: Ben de bu okuyuşu Peygamber (S)'in ağzından işitmişimdir. Bu Şamlılar bize karşı dayatıp, bu okuyuşumuza razı olmuyorlar, dedi

Sahihi Buhari, Tefsir kitabı, hadis 466

467-.......Bize el-A'meş, İbrâhîm en-Nahaî'den tahdîs etti ki, o şöyle demiştir: Abdullah ibn Mes'ûd'un talebeleri Ebu'd-Derdâ'nın oturduğu yere (yânî Şam'a) geldiler, Ebu'd-Derdâ da bu gelenleri aradı ve onları buldu da: Hanginiz Abdullah'ın okuyuşu üzere okuyor? diye sordu. Alkame: Hepimiz onun kıraati üzere okuruz, dedi. Ebu'd-Derdâ: Hanginiz ezber ediyor? dedi. Arkadaşları Alkame ibn Kays'ı işaret ettiler. Ebu'd-Derdâ: Sen, İbn Mes'ûd'un "Vel-leyli izâ yağşâ" sûresini (leyl suresinin 3-cü ayetini) nasıl okurken işittin? dedi. Alkame: "Ve'z-zekeri ve'l-ünsâ" şeklinde okurken işittim, dedi. Ebu'd-Derdâ: Şehâdet ediyorum ki, ben de Peygamber(S)'in bu âyeti böylece okuduğunu işitmişimdir. Fakat bu Şamlılar benim "Ve halaka'z-zekera ve'l-ünsâ" şeklinde okumamı istiyorlar, vallahi ben onlara tâbi olmuyorum, dedi

Sahihi Buhari, Tefsir kitabı, hadis 467

Bu (Yusuf suresi 76-cı) âyet, Abdullah (İbn Mes'ûd)'un kırâetinde: "Her bilenin üstünde en iyi bilen vardır", şeklindedir

ibni Kesir, "Tefsiri Kuranil Azim", Yusuf suresinin tefsiri

عن ابن جريج قال في قراءة ابن مسعود فعلتها اذن وأنا من الجاهلين

ibni Cüreyc dedi ki: bu (Şuara suresi 26-cı) ayet ibni Mesudun kıraatinde "fe’altuhâ iżen ve enâ mine cahilen" şeklindedir.

Celaleddin Suyuti, "ed Durrul Mensur", cild 6, sayfa 291

وأخرج ابن أبي داود في المصاحف من طريق عطاء عن عبد الله أنه قرأ "إن الله لا يظلم مثقال نملة

Ibni Ebu Davud "Mesahif" kitabında Atadan, o da ibni Mesuddan (Nisa suresinin 40-cı ayetini şöyle) rivayet etmişdir: "İnnallâhe lâ yazlimu miśkâle nemleh"


عن ابن مسعود أنه كان يقرأ " فامضوا إلى ذكر الله " قال : ولو كانت فاسعوا لسعيت حتى يسقط ردائي

ibni Mesud Cuma suresinin 9-cu ayetini "femzu ila żikrillâh" şeklinde okudu ve "eğer "fes’ev ilâ żikrillâhi" şeklinde olsaydı abam yere düşercesine koşardım" dedi

Celaleddin Suyuti, "ed Durrul Mensur", cild 8, sayfa 161

Heyseminin "Mecmeuzzevaid" adlı kitabında şu ifadeler geçiyor:

Ebu İshak dedi: Ümeyye b. Abdullah b. Halid b. Useyd bizim yanımıza, Horasana geldi. O, şu 2 sureyi (Hal ve Hifd) okudu: "Bismillahir-rahmanir-rahim. Allahumme inne nesteinuke ve nesteğfiruk, ve nusni aleyke ve le nekfuruke ve nexle`u ve netruku men yefcuruk." ve "Bismillahir-rahmanir-rahim. "Allahumme iyyeke ne`bud, ve leke nuselli ve nescud, ve ileyke nes`a ve nehfid, nercu rahmetek, nehşe niqmetek, inne azebeke bil-kafirin mulhik". et-Taberani bunu rivayet etmiştir. isnatları sahihtir.

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Arkadaşlar bazı anormal mesajlar alıyorum neden bu konuyu açtın? Bu konuyu açmamda ki amacım tamamen farklıdır. Tefrika çıkarma peşinde olmadığım gibi Tefrika çıkaranlarada bu başlıkta asla müsade etmeyeceğim. bu konuyu provake edenlere de müsade etmem.

Asırlar boyu ve günümüzde Şii Müslümanlar halen Kuranın tahrifine inanıyormuş gibi tüm dünyaya gösterilmeye çalışılıyor, Şia'nın Kuranla alakasının olmadığını, tahrifine inandıklarını Saf Halka yutturmaya çalışıyorlar. Bizler bütün bunlara her forumda ve hemen hemen bir çok başlıkta sürülerce cevaplar yazdık. Sacanlar yaptık. Ama gördük ki nafile. Halen birileri aynı nakaratı yapıp duruyor.

Yalnız ben şimdi, içinde Ehl-i Sünnetin sahihi Müslim ve diğer muteber sünni kaynaklarından, alıntılanan ve Kuranın resmen tahrif edildiğini belirten rivayetleri sunup Ehl-i Sünnet Müslümanlardan bu konuda ellerini vicdanlarına koyup düşünmelerini isteyeceğim. Yalnız şunu iyi anlamak gerek. Ben veya bizler, bu rivayetlere bakarak Acaba Şialar mı yoksa Sünni Müslümanlar mı Kuranın tahrifine inandığını ortaya koyacağız.

Arkadaşlar Bu gibi hadisler Ehl-i Sünnet kaynaklarında çok fazladır. Bazı Ehl-i Sünnet alimleri tilavet neshi gibi uydurma ve mesnetsiz ve yukarıdaki hadislerle asla bağdaşmayan yorumlarla durumu düzeltmeğe çalışmışlarsa da, basiret sahibi insanlar bilirler ki bu tür hadislerden bir çoğu açıkça tahrifi bildirmekte ve yorumlarla da bağdaşmamaktadırlar.

Ancak bununla birlikte biz Ehl-i Sünnet'i, Kur'an'ın tahrifine inanmakla suçlamıyoruz. Çünkü bu tür suçlamalar her şeyden önce küfür dünyası karşısında Kur'an'ın konumunu zayıf düşürmek ve Kur'an'ı İlahî bir mucize olarak gören İslam dinine darbe vurmak sayılır. Şia'yı da dünyada 300 milyona aşkın bağlısı bulunan bir mezhep olarak Kur'an'ın tahrif edildiğine inanmakla suçlayanlar işte bilmeyerek her şeyden önce küfür dünyası karşısında Kur'an'a darbe vurmaktadırlar. Çünkü bu tür şüphelerin yayılması sonucu kafirler, "Sizin kendi aranızda Kur'an'ın sağlamlığında şüpheniz vardır" diyebilirler.

Tahrifi bildiren bu gibi hadislerden Şia kaynaklarında az sayıda da olsa vardır. Ancak biz bu hadislerin Kur'an'ın tahrif edilmediğini bildiren Şia kaynaklarında olan yüzlerce sahih hadisle çeliştiği ve aklî ve naklî ilkelerle bağdaşmadığı için geçersiz telakki etmekteyiz.

Bizzat El-Kafi'de Kur'an fazileti diye bölüme bakılırsa, Kur'an-ı Kerim'in sürelerinin fazileti, Kur'an'ı okuma ve ezberlemenin sevabı ve benzeri konularda onlarca hadis vardır ki hepsi elimizdeki Kur'an'ın her türlü tahriften uzak olduğunu bildirmektedir.
Vesselam

Ve Yine aynı kitapta şu ifadeler geçiyor:

Ömer b. Hattap kunut tutarak dedi: "Bismillahir-rahmanir-rahim. Allahumme inne nesteinuke ve nesteğfiruk, ve nusni aleyke ve le nekfuruke ve nexle`u ve netruku men yefcuruk." ve "Bismillahir-rahmanir-rahim. "Allahumme iyyeke ne`bud, ve leke nuselli ve nescud, ve ileyke nes`a ve nehfid, nercu rahmetek, nehşe niqmetek, inne azebeke bil-kafirin mulhik"

İbn Abbasın "Mushaf"ında Ubeyy ve Ebu Musanın: "Bismillahir-rahmanir-rahim. Allahumme inne nesteinuke ve nesteğfiruk, ve nusni aleyke ve le nekfuruke ve nexle`u ve netruku men yefcuruk." ve "Bismillahir-rahmanir-rahim. "Allahumme iyyeke ne`bud, ve leke nuselli ve nescud, ve ileyke nes`a ve nehfid, nercu rahmetek, nehşe niqmetek, inne azebeke bil-kafirin mulhik" kıraati vardır.

Taberani sahih senetle Ebu İsadan tahriç etmişdir. O, (Ebu İsa) dedi: Umeyye b. Abdullah b. Halid b. Useyd bizim yanımıza, Horasana geldi. O, bu 2 sureyi okudu: "Bismillahir-rahmanir-rahim. Allahumme inne nesteinuke ve nesteğfiruk, ve nusni aleyke ve le nekfuruke ve nexle`u ve netruku men yefcuruk." ve "Bismillahir-rahmanir-rahim. "Allahumme iyyeke ne`bud, ve leke nuselli ve nescud, ve ileyke nes`a ve nehfid, nercu rahmetek, nehşe niqmetek, inne azebeke bil-kafirin mulhik"

Cemaat Übeyy b. Kabın "Mushaf"ının 116 sureden oluştuğunu rivayet etmiştir.
وأخرج أبو الحسن القطان في المطولات عن أبان بن أبي عياش قال : سألت أنس بن مالك عن الكلام في القنوت فقال : اللهم إنا نستعينك ونستغفرك ونثني عليك الخير ولا نكفرك ونؤمن بك ونترك من يفجرك اللهم إياك نعبد ولك نصلي ونسجد وإليك نسعى ونحفد نرجو رحمتك ونخشى عذابك الجد إن عذابك بالكفار ملحق
قال أنس : والله إن أنزلتا إلا من السماء

Eban b. Ebi Ayyaş dedi: Enes b. Malike kunutta ne okunacağını sordum. Dedi: "Bismillahir-rahmanir-rahim. Allahumme inne nesteinuke ve nesteğfiruk, ve nusni aleyke ve le nekfuruke ve nexle`u ve netruku men yefcuruk." ve "Bismillahir-rahmanir-rahim. Allahumme iyyeke ne`bud, ve leke nuselli ve nescud, ve ileyke nes`a ve nehfid, nercu rahmetek, nehşe niqmetek, inne azebeke bil-kafirin mulhik" Enes dedi ki: "Allaha yemin olsun ki ikiside gökten indirilmiştir."

Celaleddin Suyuti, "ed Durrul Mensur", cild 8, sayfa 695

فائدة قال ابن أشتة في كتاب المصاحف‏:‏ أنبأنا محمد بن يعقوب حدثنا أبوداود حدثنا أبوجعفر الكوفي قال‏:‏ هذا تأليف مصحف أبيّ‏:‏ الحمد ثم البقرة ثم النساء ثم آل عمران ثم الأنعام ثم الأعراف ثم المائدة ثم يونس ثم الأنفال ثم براءة ثم هود ثم مريم ثم الشعراء ثم الحج ثم يوسف ثم الكهف ثم النحل ثم أحزاب ثم بني إسرائيل ثم الزمر أولها حم ثم طه ثم الأنبياء ثم النور ثم المؤمنون ثم سبأ ثم العنكبوت ثم المؤمن ثم الرعد ثم القصص ثم النمل ثم الصافات ثم ص ثم يس ثم الحجر ثم حمعسق ثم الروم ثم الحديد ثم الفتح ثم القتال ثم الظهار ثم تبارك الملك ثم السجدة ثم إنا أرسلنا نوحاً ثم الأحقاف ثم ق ثم الرحمن ثم الواقعة ثم الجن ثم النجم ثم سأل سائل ثم المزمل ثم المدثر ثم اقتربت ثم حم الدخان ثن لقمان ثم الجاثية ثم الطور ثم الذاريات ثم ن ثم الحاقة ثم الحشر ثم الممتحنة ثم المرسلات ثم عم يتساءلون ثم لا أقسم بيوم القيامة ثم إذا الشمس كورت ثم يا أيها النبي إذا طلقتم النساء ثم النازعات ثم التغابن ثم عبس ثم المطففين ثم إذا السماء انشقت ثم والتين والزيتون ثم اقرأ باسم ربك ثم الحجرات ثم المنافقون ثم الجمعة ثم لم تحرم ثم الفجر ثم لا أقسم بهذا البلد ثم والليل ثم إذا السماء انفطرت ثم والشمس وضحاها ثم والسماء والطارق ثم سبح اسم ربك ثم الغاشية ثم الصف ثم التغابن ثم سورة أهل الكتاب وهي لم يكن ثم الضحى ثم ألم نشرح ثم القارعة ثم التكاثر ثم العصر ثم سورة الخلع ثم سورة الحقد ثم ويل لكل همزة إذا زلزلت ثم العاديات ثم الفيل ثم لئيلاف قريش ثم أرأيت ثم إنا أعطيناك ثم القدر ثم الكارون ثم إذا جاء نصر الله ثم تبت ثم الصمد ثم الفلق ثم الناس‏.‏

Fayda: İbni Eşteh "el-Mesahif" adlı kitabında dedi: "Bize Muhammed b. Yakub haber verdi, bize Ebu Davud haber verdi, bize Ebu Ca`fer el-Kufi dedi ki: "Ubeyyin "Mushaf"ının (yazdığı Kuranın) te`lifi şöyledir: "el-Hamd (suresi) sonra el-Bakara, sonra en-Nisa, ................................................ sonra el-Asr, sonra el-Hal` suresi, sonra el-Hafd suresi, sonra Veylun li kulli humeze, ........ sonra el-Felak, sonra ise en-Nas"

Celaleddin Suyuti, "el İtikan fi Ulumil Kuran", surelerin tertibi bölümü

باب ترتيب القرآن في مصحف ابى ابن كعب قال الفضل بن شاذان، اخبرنا الثقة من اصحابنا قال: كان تأليف السور في قراءة ابى بن كعب بالبصرة في قرية يقال لها قرية الانصار، على رأس فرسخين عند محمد بن عبد الملك الانصاري، اخرج الينا مصحفا وقال هو مصحف ابى رويناه عن ابائنا، فنظرت فيه فاستخرجت اوائل السور، وخواتيم الرسل. وعدد الآى: فاوله فاتحة الكتاب. البقرة. النساء. آل عمران. الانعام. الاعراف. المائدة. الذى التبسته وهى يونس. الانفال. التوبة. هود. مريم. الشعراء. الحج. يوسف. الكهف. النحل. الاحزاب. بنى اسرائيل. الزمر. حم تنزيل. طه. الانبياء. النور. المؤمنين. حم المؤمن. الرعد. طسم القصص. طس سليمان. الصافات. داود. سورة ص. يس. اصحاب الحجر. حم عسق. الروم. الزخرف. حم السجدة. سورة ابراهيم. الملائكة الفتح. محمد صلعم. الحديد. الطهار. تبارك الفرقان. الم تنزيل. نوح. الاحقاف. ق. الرحمن. الواقعة. الجن. النجم. نون. الحاقة. الحشر. الممتحنة. المرسلات. عم يتساءلون. الانسان. لا اقسم. كورت. النازعات. عبس. المطففين. إذا السماء انشقت. التين. اقرأ باسم ربك. الحجرات. المنافقوى. الجمعة. النبي عليه السلام. الفجر. الملك. الليل إذا يغشى. إذا السماء انفطرت. الشمس وضحاها. السماء ذات البروج. الطارق. سبح اسم ربك الاعلى. الغاشية. عبس (1). وهى اهل الكتاب. لم يكن اول ما كان. الذين كفروا. الصف. الضحى. الم نشرح لك. القارعة. التكاثر. الخلع، ثلاث آيات. الجيد، ست آيات. اللهم اياك نعبد، وآخرها، بالكفار ملحق. اللمز. إذا زلزلت. العاديات. اصحاب الفيل. التين (2). الكوثر. القدر. الكافرون. النصر. ابى لهب. قريش. الصمد. الفلق. الناس. فذلك مائة وستة عشر سورة.

Ubeyy b. Ka`bın "Mushaf"ında Kuranın tertibi bölümü: "el-Fadl b. Şazan dedi: "Bize ashabımızdan siğa (itimadlı olan) şahıslar haber vererek dedi: ..................el-Qaria, et-Tekasur, el-Hal` 3 ayet, el-Hafd 6 ayet. Allahumme iyyake ne`bud sonu ise bil-kuffar mulhiq, el-Lumeze..............el-Felak, en-Nas. Bunlar (hepsi birlikte) 116 suredir.

İbni Nedim, "El Fihirst"

(Ahzab suresinin 6-cı ayeti) Ubeyy b. Ka'b'ın Mushaf'ında: "Onun zevceleri analarıdır, o da kendilerine bir babadır" şeklindedir. İbn Abbas da şöyle okumuştur: "Öz canlarından (daha yakındır) ve o, onlar için bir babadır, onun zevceleri de analarıdır"

Kurtubi, "el Camiuli Ahkamil Kuran", Ahzab suresinin tefsiri
Suyuti, "ed Durrul Mensur", Ahzab suresinin tefsiri

قال جرير : وقرأتها في مصحف أبي بن كعب يوفيهم الله الحق دينهم

Cerir dedi ki: "ben bu (Nur suresi 25-ci) ayeti Übeyy b. Kaabın mushafında şöyle okudum: "yuveffî'himullâhu elhak dî'nehum"

Celaleddin Suyuti, "ed Durrul Mensur", Nur suresinin tefsiri
Tefsiri Taberi, Nur suresinin tefsiri

Tefsiri Taberinin türkçe çevirisi sansürlenerek Nur suresinin 25-ci ayetinin tefsiri silinmiştir

Ömer b. Hattab:

Ömer b. Hattab dedi ki: "Şübhesiz Allah, Muhammed'i hakk peygamber olarak gönderdi ve O'na Kitâb'ı indirdi. O'na indirilen şeyler içinde Recm Âyeti de vardı!"

Sahihi Buhari, İtisam kitabı, hadis 53
Sahihi Müslim, Hudud kitabı, hadis 15
Süneni Tirmizi, Hudud kitabı, hadis 1431, 1432
Süneni Ebu Davud, Hudud kitabı, hadis 4418

Bazı kimseler bu ve bunun gibi bir çok hadisi görünce "recm ayeti nesh edilmiştir" diyorlar. şimdi, bu adamlar eğer bu ayetin Kuranda olduğunu kabulleniyorlarsa işleri zor. çünki onlar ayetin nesh edildiğini idda ediyorlar. mütevatir olan Kuranı ne ile nesh ediyorlar? ahad hadislemi? bu mümkünsüzdür. mütevatir hadislemi? getirsinler o mütevatir hadisi görelim. ama bence boşuna aramasınlar. çünkü Ömer ayetin nesh edildiğini kabullenmiyor. hatta fırsat bulsa kaybolmuş ayeti yazacak mushafa:

Eğer insanların "Ömer, Allah'ın Kitâbı'nda artırma yaptı!" demeleri olmasaydı, ben muhakkak recm âyetini kendi elimle Mushafa yazardım, dedi

Sahihi Buhari, Hükümler kitabı, 21-ci babın numarasız ilk hadisi

Taberani, muteberliğine istinad etdiyi senetle Ömer b. Hattabdan rivayet ediyor: "Kur᾽anda 1 000 027 (bir milyon yirmi yedi) harf vardır"

Celaleddin Suyuti, "el İtikan fi Ulumil Kuran", cild 1, sayfa 101
Celaleddin Suyuti, "Camius Sağir", cild 2, sayfa 88
Muttaki Hindi, "Kenzul Ümmal", cild 1, sayfa 135, Hadis 2308

Ebu Ubeyd kendi kitabında, Fazıl ve Said b. Mansur, ibni Ebi Şeybe, ibni el Münzir ve ibni el Anberi "Mesahif" kitabında ibni el Hürrden şöyle rivayet etmiştirler: "Ömer b. Hattab bir beni çağırdığında bir kağıt üzerinde "iżâ nûdiye lissalâti min yevmi-lcumu’ati fes’ev ilâ żikrillâh" (Cuma suresinin 9-cu) ayetini taşıdığımı gördü. Ömer bana "bunu size kim yazdırdı?" diye sordu. ben "Ubayy b. Kaab" dedim. Ömer dedi ki: "bu ayet "femzu ila żikrillâh" şeklindedir"

Celaleddin Suyuti, "ed Durrul Mensur", Cuma suresinin tefsiri
Abdurrezzak Sinani, "Musannaf", cild 3, sayfa 207

Ömer b. Hattab bu (Fatiha suresinin 7-ci ayetini) ayeti şöyle okuyordu: "Sırate min en’amte ‘aleyhim ġayri-lmaġdûbi ‘aleyhim ve ğayrihi velâ-ddâllîn"

ibni Ebu Davud es Sicistani, "Mesahif"

Osman b. Affan

Eban b. Osman da şöyle demiştir: Ben bu âyeti (Ta-Ha 63) babam Osman b. Affan'ın huzurunda okudum, bu bir lahn ve bir hatadır, dedi. Bu sefer birisi ona: Niye onu değiştirmiyorsun? deyince, o da: Onu bırakın dedi. Çünkü helali haram kılmıyor, haramı da helal kılmıyor, dedi.

Kurtubi, "el Camiuli Ahkamil Kuran"

Nesaî rivayetle der ki: Bize Alımed anlattı dedi ki, bize Muhammed b. el-Müsenna, Yahya b. Said'den anlattı, Yahya dedi ki: Bize Avf anlattı dedi ki: Bize Yezid el-Rukaşi anlattı dedi ki: Bize İbn Abbas dedi ki: Ben, Osman'a şöyle dedim: el-Enfal Sûresi Mesânî'den Berae (Tevbe) Sûresi de Mushafndan olduğu halde onları arka arkaya yazmaya; Bismiliahirrahmanirrahim satırını da yazmayarak bu sûreyi yedi uzun sure.(es-Sebu't-Tivâl) arasına yazmaya sizi iten sebep nedir? Osman dedi ki: Rasûlullah (sav)'a bırşey nazil oldu mu, nezdinde bulunan yazıcılardan birisini çağınr ve: "Siz bunu şu şu hususun sözkonusu edildiği sûreye koyunuz" diye buyururdu. Ona, birden çok âyet-i kerime nazil de olur ve yine: "Bu âyetleri içinde şu şu hususların sözkonusu edildiği sûreye koyun" derdi. el-Enfal Sûresi de Medine'de hicretten sonraj ilk nazil olanlardandı. Berae (et-Tevbe) ise Kur'anın son nazil olan sûrelerindendir. Bunun sözkonusu ettiği hususlar, öbürünün sözkonusu ettiği hususian andırıyordu. Rasûlullah (sav) ise bize, onun Ötekinden olduğunu açıklamaksızın vefat etti. Ben de onun (Tevbe'nin) ondan (el-Enfal'den.) olduğunu zannettim. İşte bundan dolayı her iki sureyi yan yana getirdim ve aralarına Bismillahirrahmanirrahinı satırını yazmadım. Bu hadisi, Ebu İsa et-Tirmizî de rivayet etmiş olup: Bu hasen bir hadistir, demiştir.

Kurtubi, "el Camiuli Ahkamil Kuran", Tevbe suresinin tefsiri

Suyuti el-İtkan adlı kitabında Muhammed İbn-i Sirin'den, o da İkrime'den söyle rivayet etmektedir:

"Ebu Bekir'in hilafetinin ilk günlerinde Ali b. Ebu Talib (a.s) evde oturup Kur'an'ı toplamakla meşgul oldu." Ben, İkrime'ye, "Ali bin Ebi Talib'den başka Kur'an'ı nüzul sırası esasınca toplayan bir başkası oldu mu?" diye sorunca şöyle cevap verdi: "Eğer bütün cinler ve insanlar bir araya gelse yine de böyle bir telifi vücuda getiremezler" cevabını verdi. İbn-i Sirin diyor: "Bu kitabı araştırmaya koyuldum; Medine'ye mektup yazdım, ancak ona ulaşamadım."
Kaynaklar:
Suyuti, Celaluddin, el-İtkan, c.1, s.58; İbn-i Sâd, et-Tabakat'ul-Kubra, Liden basımı, c.2, s.101 ve Beyrut basımı, Dar'us-Sadır, c.2, s.338; Endülüsi, İbn-i Abdulbirr, el-İstiab fi Marifet'il-Ashab (Haşiyet'ul-İsabe), c.2, s.253; Zerkani, Abdulazim, Menabi'ul-İrfan, Beyrut, Dar'ul-İhya'il-Kutub'il-Arabiye, c.1, s.247; Sadr, Hasan, Tesis'uş-Şiy'e li Ulum'il-İslam, Tahran basımı, Elemi, s.317; Heytemi, İbn-i Hacer, es-Sevaik'ul-Mahrika, Kahire basımı, Dar'ut-Tibaet'ul-Muhammediye, s.126; Zencani, Ebu Abdullah, Tarih'ul-Kur'an, Beyrut basımı, Elemi Müessesesi, s.48; Marifet, Muhammed Hadi, et-Temhid fi Ulum'il-Kur'an, Kum basımı, Neşr'ul-İslami Müessesesi, c.1, s.289
Aişe b. Ebu Bekir:

1944) Âişe şöyle demiştir: Andolsun ki recm etme âyeti ve yetişkin kişiyi on defa emzirme (sebebi ile nikahlamanın haramlıgı) ayeti indi ve andolsun ki bu âyetler tahtımın altındaki bir yaprakta (yazılı) idi. Resûlullah sav vefat edip biz O'nun Ölümü ile meşgui olunca, evde beslenen bir koyun (veya keçi odaya) girip o yaprağı yedi."

Süneni ibni Mace, Nikah kitabı, hadis 1944

410. ...Aişe (r.anhâ)nın azatlısı Ebû Yûnus şöyle demiştir: Âişe (r.anhâ) kendisi için bir mushaf yazmamı emretti ve, "Namazlara ve orta namazına devam edin" âyetine gelince bana haber ver dedi. Ben de o âyete varınca kendisine haber verdim.Bana o âyeti "Namazlara, orta namazına ve ikindi namazına devam edin, Allah için tevazu halinde namaz kılın" şeklinde yazdırdı. Sonra da: "Ben bunu Resulüllah salellahü aleyhi veseİlem'den duydum" dedi

Süneni Ebu Davud, Namaz kitabı, 5-ci bab, hadis 410

hatırlatmak istiyorum ki, sözü geçe ayet Kuranda şu şekildedir:

Namazları ve orta namazı özenle gözetin; gönülden boyun eğerek Allah için (namaza) durun. Bakara suresi 238-ci ayet

Aişe rivayet etmişdir Rasulullah s.a.a zamanında Ahzab suresi 200 ayet kadardı. Osman mushafı yazdığında ancak şu an elde olan kadarını yaza bildik

Celaleddin Suyuti, "ed Durrul Mensur", Ahzab suresinin tefsiri

قال أبو عبيد في فضائل القرآن حدثنا أبو معاوية عن هشام بن عروة عن أبيه قال سألت عائشة عن لحن القرآن عن قوله تعالى إن هذان لساحران وعن قوله تعالى والمقيمين الصلاة والمؤتون الزكاة وعن قوله تعالى إن الذين آمنوا والذين هادوا والصابئون فقالت يا بن أخي هذا عمل الكتاب أخطئوا في الكتاب هذا إسناد صحيح على شرط الشيخين

Ebu Übeyd "Fedail el-Kuran"da dedi ki: "Ebu Muaviye bize Hişam b. Ürveden, o da babasından rivayet etdi. dedi ki: "Aişeden Kurandakı Allahn hakkında sordum. Allahın "İnne haazaani le saahiraani" (Taha 63) ve "vel-muqimines-salaate vel-mu'tunez-zekete" (en-Nisa, 162) ve "İnnellezine aamenu vellezinə heedu vas-saabiune" (el-Maide, 69) sözlerini sordum. Aişe dedi k: "Ey kardaşim oğlu! Bu katiplerin işidir, yazdıklarında hata yapmışlardır"

Suyuti: "hadis Buhari ve Müslim şartlarına göre sahihtir"

ibni Ebu Davud es Sicistani, "Mesahif"
Kurtubi, "el Camiuli Ahkamil Kuran", Nisa suresinin tefsiri

Ebu Yunusun kızı Hamide rivayet ediyor: "babamın 80 yaşı vardı ve O şu (Ahzab suresinin 56-cı) ayeti(ni) Aişenin mushafında şöyle okudu: "İnnallâhe vemelâ-iketehu yusallûne ‘alâ-nnebiy yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû sallû ‘aleyhi vesellimû teslîmâ ve ellezine yusellune sufugel evvel" bu olay Osmanın Kuranı değişmesinden önce olmuştu.

Celaleddin Suyuti, "el İtikan fi ulumil Kuran", cild 2, sayfa 65
Celaleddin Suyuti, "ed Durrul Mensur", cild 5, sayfa 220, Hazab suresinin tefsiri
ibni Ebu Davud es Sicistani, "Mesahif", sayfa 95, Aişenin mushafının zikri

ibni Ömer

حدثنا إسماعيل بن إبراهيم ، عن أيوب ، عن نافع ، عن ابن عمر ، قال : « لا يقولن أحدكم قد أخذت القرآن كله وما يدريه ما كله ؟ قد ذهب منه قرآن كثير ، ولكن ليقل : قد أخذت منه ما ظهر منه

Ismail b. Ibrahim Eyyupta, o Nafiden, o ibni Ömerden rivayet etti. ibni Ömer dedi ki: "Sizlerden hiç kimse "Kuran tümüyle elimdedir" demesin! Bilemez ki, Kuranın çoğu yok olup gitmiştir. fakat "zahirde ne kadarı var o elimdedir" desin"

Celaleddin Suyuti, "ed Durrul Mensur", cild 1, sayfa 106
Celaleddin Suyuti, "el İtikan fi Ulumil Kuran", cild 2, sayfa 64

ibni Abbas r.a:

15-.......İbn Cureyc şöyle dedi: .... İbn Abbâs: "Gemiye gelince, o denizde iş yapan yoksullarındı. Onun için ben onu kusurlu yapmak istedim ki, arkalarında her sağlam gemiyi zorla almakta olan bir hükümdar vardı" (el-Kehf: 79) âyetindeki "Verâehumi" (Arkalarında) sözünü "Emâmehum melikun" (Önlerinde bir melik vardı) şeklinde okumuştur

Sahihi Buhari, Şartlar kitabı, hadis 15

44-.......İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Ukâz, Mecenne ve Zu'l-Mecâz Câhiliyet devrinde birtakım büyük pazarlardı. Müslümanlar hacc mevsimlerinde buralarda ticâret yapmayı günâh saymışlardı. Bunun üzerine "Hacc mevsimlerinde Rabbinizden rızk istemenizde bir günâh yoktur..." âyeti indi

Sahihi Buhari, Tefsir kitabı, hadis 44

وأخرجه من طريق أخرى عن الضحاك أنه قال كيف تقرأ هذا الحرف قال وقضى ربك قال ليس كذلك نقرؤها نحن ولا ابن عباس إنما هو ووصى ربك وكذلك كانت تقرأ وتكتب فاستمد كاتبكم فاحتمل القلم مدادا كثيرا فالتصقت الواو بالصاد

Dahhaka soruldu: "bu (İsra suresi 23-cü) "Vekadâ rabbuke" şeklindemi okuyorsun?" O dedi "ne biz nede ibni Abbas ayeti bu şeklide okumuyoruz. biz "Vevasâ rabbuke" şeklinde okuyoruz. bu ayet yazıldığında kalem akmış ve "vav" harfi yerine "sad" harfi yazılmışdır.

Celaleddin Suyuti, "el İtikan fi Ulumil Kuran", cild 1, sayfa 542

ibni Ebu Davud es Sicitaninin "Mesahif" kitabının 42-ci sayfasında. o sayfada 4-cü hadisin çevirisi şöyle:

Abdullah rivayet etti (dedi ki: bana) Fazl b. Hammad el Hayri rivayet etti, (dedi ki: bana) ibni Halid rivayet etti, (dedi ki: bana) Zeyd b. Huba'b rivayet etti, (dedi ki: bana) Eşas Said b. Cübeyrden rivayet etti ki: "Kuranda 4 yerde hata var: "es-saabiun" (5:69), "al-muqimin" (4:162), "fessadeka veekun mine essalihen" (63:10), "İnne heezeeni le seehiraani" (20:63)"

حدثنا ابن المثنى قال ثنا وهب بن جرير قال ثنا شعبة عن أبي بشير عن سعيد بن جبير بمثله غير أنه قال : إنما هي { حتى تستأذنوا } ولكنها سقط من الكاتب

Ibni el Muthene Vahab b. Cerirden, o Şubeden, o Ebu Beşirden, o Said b. Cübeyre şu (Nur suresi 27-ci) ayeti sordu. Said b. Cübeyr dedi ki, "aslında "testezinû" şeklinde olmalıdır ama yazanlar hata yapmışlar"

Celaleddin Suyuti, "el İtikan fi Ulumil Kuran", cild 1, sayfa 228
Celaleddin Suyuti, "ed Durrul Mensur", cild 5, sayfa 38, Nur suresinin tefsiri
Hakim, "Müstedrek", cild 2, tefsir bölümü
Tefsiri Taberi, Nur suresinin tefsiri

burada önemli bir hususa değinmek istiyorum. Tefsiri Taberinin türkçe çevirisinde sansürleme yapılmış ve Nur suresinin 27-ci ayetinin tefsiri silinmiştir.
Süfyan es Servi

Abdurrezzak (Sufyan) es Serviden onun şöyle dediğini rivayet etmişdir: "Rasulullahın s.a.a ashabından olan hafızlar Müseylime ile yapılan savaş öldürüldüler. Onların ölümü ile Kuran ayetlerinin büyük bir bölümü yok olup gitti"

Celaleddin Suyuti, "ed Durrul Mensur", Ahzab suresinin tefsiri

Osman b. Ebi Şeybe

"Ahmed b. Kamil, Hasan b. el Habibden rivayet etti ki, Osman b. Ebi Şeybe "Rabbinin fil sahiplerine neler yaptığını görmedin mi?" ayetini "Elif Lam Mim" ile okuyor

Zehebi, "Siyer alem en Nubela", cild 11, ssyfa 153

oysa hepimizin bildiği gibi Fil suresi "Elif Lam Mim" ile başlamıyor. Fil suresinin başlangıcında "Elem" sözü var. ve "Elem" sözünü arapçası ile "Elif Lam Mim" sözünün arapçası bir birine benziyor. şimdi her iki sözü yazıyorum

Elif Lam Mim: الم
Elem: أَلَمْ

Osman b. Ebi Şeybe Fil suresinin başındakı "Elem" sözünü "Elif Lam Mim" diye okumuştur yani Kuranın tahrifine iman etmiştir. O aynı şeyi Yusuf suresinde de yapmıştır:

"Ali b. Muhammed b. Kas, İbrahim el Hisasın şöyle söylediğini rivayet ediyor: "Osman b. Ebi Şeybe "(Yusuf) onların gemilerini hazırlayınca ..." okuduğunda ordakiler bu ayetin "(Yusuf) onların yüklerini hazırlayınca ..." şeklinde olduğunu söylediler. Osman dedi ki: "ben ve kardeşim Asimin kıraati ile okumuyoruz"

Zehebi, "Siyer alem en Nubela", cild 11, ssyfa 153

ibni Hazm
"Ebu Muhammed dedi: Bu, Osmanın topladığı mushafın tesviridir. o mushaf ki, sahabelerin iştirakı ile toplanmıştı. O, Mushafları toplarken kasten ve yahut istemeden değiştirdiği bölümleri yaktı"

ibni Hazm, "el Ahkam fi usul el Ahkam", cild, 1, sayfa 528

Ehli sünnet alimi, el Ezher üniversitesi şeyhlerinden Muhammed b. Abdulletif b. el-Hatibin yazdığı "El Furkan fi Tahrifil Kuran" kitabının 45-ci sayfasında Şöyle yazıyor. kitabın konusu Kuranın tahrifidir. yazar sünni kaynaklarda geçen tahrife dair hadisleri toplamış ve Kuranın tahrif edildiğini idda etmiştir. kitabın 45-ci sayfasından kısa çeviriler:

şöyle okudu: "Meselu nuril-mu`mini kemişkatin" (Mü`minin nurunun örneği, içinde ışık bulunan bir kandil yuvası gibidir). O, diyordu ki: "Bu yazarın yanlışıdır. Allah Tealanın nuru kandilin nuru gibi olmaktan daha azametlidir.

Hatırlatmak istiyorum ki, elimizde olan mushafta ayet şöyledir: "O'nun nurunun örneği, içinde ışık bulunan bir kandil yuvası gibidir" Nur suresi 35-ci ayet

görüldüğü gibi, yazar ibni Hatip idda ediyor ki, Kuranda ayet aslında "Mü`minin nurunun örneği, içinde ışık bulunan bir kandil yuvası gibidir" şeklindeymiş ama mushafı yazanlar yanlış yapmışlardır.

ibni Eşteh "el-Mesahif" kitabında diyor ki, (Kuranda) hatayla yazılanlar yazıldıkları gibi değil, lugate uygun şekilde okunmalıdır. nasıl ki, "Leevdau, leezbehennehu" sözünde sözün arasında fazladan elif ile okunuyor. eğer zahirine dayanarak okunarsa manayı değişen ve nizama halel getiren ayıplı lahin olacaktır.

Allah Teala "Hiç şüphesiz zikri (Kur'an'ı) biz indirdik ve onun koruyucuları da gerçekten biziz" buyuruyor. ancak bu ayette Kuranın korunmasının anlamı şeriat ve ahkamın kıyamete kadar korunmasıdır ...

Mushafın yazılarının beşeri olması bir gerçektir. başkaları kimi mushafı yazanlar da gaflet etmiş ve unutmuş ola bilirler. ismet yanlız Allaha mahsustur.

Peygamberlerin de masumluğunda ihtilaf edilmiştir. en güçlü görüş, peygamberlerin sadece risaletle ilgili konularda masum olmasııdır. diğer konularda sade insanlar gibidirler.
İki Mezhep Kurucusu

Ebu Hanife ve Malik

Besmelenin Tevbe sûresinin dışında, sûrelerin başında yer alan bir âyet olduğunu nakledenler arasında İbn Abbâs, İbn Ömer, Ebu Hüreyre ve Hz. Ali de, tabiînden Atâ, Tâvûs, Saîd İbn Cübeyr, Mekhûl ve Zührî de bulunmaktadır. Abdullah İbn el-Mübârek, Şafiî, Ahmed İbn Hanbel de bu görüştedirler. Bir rivayete göre İshâk îbn Râhuveyh, Ebu Übeyd Kasım İbn Sellâm da bu görüştedirler.

İmâm Mâlik ve Hanefîler besmeleyi fâtiha'dan bir âyet saymadıkları gibi, diğer sûrelerde de âyet olarak kabul etmezler.

ibni Kesir, "Tefsiri Kuranil Azim", Fatiha suresinin tefsiri
er Razi, "Tefsiri Kebir ve Mefahitul Gayb", Fatiha suresinin tefsiri

Ehli sünnet alimi ibni Ebu Davud es Sicistaninin yazdığı "el Mesahif" kitabının 241-242-ci sayfalarında. şu ifadeler var:

119-cu hadis: Abdullah rivayet etti, dedi ki: Ebu Tahir rivayet etti, dedi ki: ibni Vahab şöyle rivayet etti: ben imam Malike Osman b. Affanın mushafını sordum. bana dedi ki: "o kaybolmuştur"

kitabın muhakkiki dr. Vaiz: hadis sahihtir

İkrime bin Abdullah el-Berberi

وأخرج ابن جرير عن عكرمة أنه كان يقرأ‏:‏ ‏"‏لإيلاف قريش إلفهم رحلة الشتاء والصيف‏"‏‏.‏

İbn Cureyr İkrimeden tahric etdi ki, hakikaten İkrime (Kureyş suresini) şöyle okuyordu: "li-İlafı kurayş. İlfihim rrihlete-şşitâ-i ve-ssayf"1

وأخرج ابن جرير عن عكرمة أنه كان يعيب ‏{‏لإيلاف قريش‏}‏ ويقول إنما هي لتألف قريش، وكانوا يرحلون في الشتاء والصيف إلى الروم والشام، فأمرهم الله أن يألفوا عبادة ربت هذا البيت‏. .

İbn Cureyr İkrimeden tahric etdi: İkrime "Kureyş'in ilâfı için" (Kureyş suresi 1-ci) ayetinde hata olduğunu söylüyor ve ayenin şu şekilde olduğunu söylüyordu: "Kureyş ilaf elde edin". Kureyş kışta ve yayda Ruma sefer ederdi ve Allah onlara emr etdi ki, bu evin (Kabenin) Rabbine ibadetinde ilaf bulun.

1-müslümanların Kuranında ayet şu şekildedir: "Li-îlâfi kurayş. Îlâfihim rihlete-şşitâ-i ve-ssayf"

Celaleddin Suyuti, "ed Durrul Mensur", Kureyş suresinin tefsiri


وأخرج ابن جرير والبيهقي عن عائشة كانت تقرأ ‏(‏يطوقونه‏)‏‏.‏

وأخرج ابن أبي داود في المصاحف عن سعيد بن جبير أنه قرأ ‏(‏وعلى الذين يطوقونه‏)‏‏.‏

وأخرج وكيع وعبد بن حميد وابن الأنباري عن عكرمة أنه كان يقرأ ‏(‏وعلى الذين يطوقونه‏)‏ قال‏:‏ يكلفونه‏.‏ وقال‏:‏ ليس هي منسوخة، الذين يطيقونه يصومونه، والذين يطوقونه عليهم الفدية‏.


ibni Cereyrc ve Beyhaki Aişeden tahric ettiler ki, o (İkrime) şöyle okurdu: "yutevvikunehu"
ibni Ebu Davud "Mesahi"te Said b. Cübeyrden tahric etti ki, o (İkrime), şöyle okurdu: "ve’ale-lleżîne yutevvikunehu"
ibni Enbari İkrimeden rivayet ediyor ki, o, şöyle okurdu okuyordu: "ve’ale-lleżîne yutevvikunehu"2

__________
2-müslümanların Kuranında ayet şu şekildedir: "ve’ale-lleżîne yutîkûnehu"

Celaleddin Suyuti, "ed Durrul Mensur", Bakara suresinin 184-cü ayetinin tefsiri


وأخرج ابن أبي حاتم عن عكرمة رضي الله عنه أنه قرأ ‏"‏ما كان للمشركين أن يعمروا مسجد الله‏"‏قال‏:‏ إنما هو مسجد واحد‏

ibni Ebu Hatem İkrimeden tahric etti ki, İkrime "... Allah'in mescidini onarmaya (müşriklerin) yetkileri olamaz"3 ayetini okuduktan sonra dedi ki: "Şüphesiz o bir mescittir"

__________
3-müslümanların Kuranında ayet şu şekildedir: "Allah'in mescidlerini onarmaya (müşriklerin) yetkileri olamaz"

Celaleddin Suyuti, "ed Durrul Mensur", Tevbe suresinin 17-ci ayetinin tefsiri
Ehli sünentin büyük alimi Süfyan b. Uyeynenin Tefsir kitabında. "Tefsiri Süfyan b. Uyeyne" adı ile meşhurdur. sayfa 349-da yerde şu ifadeler var:

el Muavvazateyn (Felak ve Nas sureleri)

Süfyan b. Uyeyne Felak ve Nas sureleri hakkında dedi: "Bu iki sure İbni Mesudun "Mushaf"inda yoktu. Onun görüşne göre Rasulullah s.a.a bu surelerle Hasan ve Hüseyini korurdu. Rasulullahın s.a.a namazda bu sureleri okuduğunu duymadığı için o, bu 2 suresinin korunmak için dua olduğunu zann etmiş ve zannında ısrar etmiştir. fakat diğerleri bu 2 suresinin Kurandan olduğuna inandıkları için onları yazmışlardır."

Ehl-i Sünnetin en büyük alimlerinden Fahrettin er Razinin "Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb" adlı tefsirinin 213-cü sayfasında. şu ifadeler var:

ibni Mesud Muavvazeteyni (Felak ve Nas surelerini) kendi mushafından silmiştir. buna karşı hüsnü zann etmek gerekir
bni Kuteybenin "Tevili muhteliful hadis" adlı kitabının 30-31 sayfalarında. işaretlenmiş şu ifadeler var:

وطعنه عليه لجحده سورتين من القرآن العظيم يعني المعوذتين فإن لابن مسعود في ذلك سببا والناس قد يظنون ويزلون وإذا كان هذا جائزا على النبيين والمرسلين فهو على غيرهم أجوز وسببه في تركه إثباتهما في مصحفه أنه كان يرى النبي صلى الله عليه وسلم يعوذ بهما الحسن والحسين ويعوذ غيرهما كما كان يعوذهما بأعوذ بكلمات الله التامة فظن أنهما ليستا من القرآن فلم يثبتهما في مصحفه وبنحو هذا السبب أثبت أبي بن كعب في مصحفه افتتاح دعاء القنوت وجعله سورتين لأنه كان يرى رسول الله صلى الله عليه وسلم يدعو بهما في الصلاة دعاء دائما فظن أنه من القرآن

ibni Mesuda tan edilmesinin sebebi Kurandan 2 sureyi yani muavvazeteyni inkar etmesiydi. ibni Mesudun ise böyle yapmasının sebebi vardı. insanlar bazen zann ediyor daha sonra zannından dönüyorlar. eğer bu amel nebilere ve rasullere a.s caiz ise diğer kimselere özellikle caizdir.

Rasulullahın s.a.a onlar (Felak ve Nas sureleri) ve "euzu bikelimetillah et-temme" vasıtası ile Hasan, Hüseyin ve başkalarını koruduğunu görmesi 2 sureyi kendi mushafına yazmamasının sebebidir. o bu 2 surenin Kurandan olmadığını zann etti ve bu yüzden onları kendi mushafına yazmadı.

Ubey b. Kaab ise benzer sebepten kunut dualarını 2 sure şeklinde kendi mushafına yazmıştı. çünkü o (Übey b. Kaab r.a) Rasulullahın s.a.a onları (el Hafd ve el Hal surelerini) namazın kunutunda okuduğunu görmüş ve bu yüzden onların Kuran sureleri olduğunu zann etmişti.

Kur'an-ı peygamber sav döneminde ezbere bilenler..

Kuranı peygamber döneminde ezbere bilenler..

Birinci hadis: Amr Ibnu'l- Ass anlatiyor: Peygamberin "Kuran'i dört kisiden alin, Abdullah Ibn Mes'ud'dan, Salim'den, Muaz'dan ve Übeyy Ibn Ka'b'den" dedigini isittim. (Buhari, Fadailu'l-Kuran 8.)

Ikinci hadis: Enes anlatiyor: "Peygamber öldügünde, dört kisiden baska Kuran'i tümüyle ezberlemis olan yoktu. Ebu'd-Derda, Muaz Ibn Cebel, Zeyd Ibn Sabit ve Ebu Zeyd." (Buhari.)

Üçüncü hadis: Katade'den aktariliyor: "Malik oglu Enes'e; 'Peygamber döneminde, Kuran'i tümüyle ezberleyenler kimlerdir?' diye sordum. su karsiligi verdi: 'Dört kisi. Tümü de Medine'li. Übeyy Ibn Ka'b, Muaz Ibn Cebel, Zeyd Ibn Sabit ve Ebu Zeyd (Buhari, ayni yer, Müslim 24ö5. Hadis.)

Bu adlari sayilanlardan kimilerinin, Kuran'in tümünü ezberleme isini Peygamberin ölümünden sonra bitirdiklerini açiklamaktadir. (El itkan, 95-9ö.)

Dikkat Edin Rasulullah (sas) Buyurdu {Ene Medinetül ilmi ve Aliyyun Babuha] Ben İlmin Şehriyim Ali Kapısı. El- Cami’us-Sağir 1/415, Sevaik’ul Muhrika 73 Tehzib’ut-Tehzib 6/320 ve Müstedrek-i Hâkim 3/126 İlmin Şehri İmam Ali (as) ortada yok!!! Rasullullah (sas) Dizinin dibinde Yetişen ve -En iyi hüküm vereniniz Ali’dir. İstiab 3/38. Buyruğu gibi.

Ayrıca şöyle diyordu: “Allah’a and olsun ki, ilmin onda dokuzu Ali’ye verilmiştir. Geri kalan onda biri hususunda da Ali insanlarla ortaktır.”
Abdullah bin Mesut şöyle diyordu: “Şüphesiz ki Kur’an yedi harf üzere nazil olmuştur. Her harfin bir zahiri ve bir de batını vardır. Kur’an’ın zahir ve batın ilmi ise Ali’nin yanındadır.” Usd’ul-Gabe 4/22 Yine şöyle diyordu: “Ali, Peygamber (s.a.a)’den sonra insanların en bilginidir. Onu sürekli akan bir deniz gibi gördüm.” Ensab’ul Eşraf
Said bin Museyyib ise şöyle diyordu: “Ali’den başka insanlardan hiç kimse “istediğinizi bana sorun” diyememiştir.”
Ebu Tufeyl ise şöyle demiştir: “Ali (a.s)’ın halka şöyle hitap ettiğine ben de şahidim: “Bana istediğinizi sorunuz, Allah’a and olsun ki kıyamete kadar olacak her neyi sorarsanız cevaplarım. Bana Allah’ın kitabını sorunuz, Allah’a and olsun ki bütün ayetlerin tek-tek, gece mi veya gündüz mü, çölde mi ya da dağda mı nazil olduğunu bilirim.” Tefsir-i Taberi 26/16; Tabakat: 338 ve Feth'ul-Bari 10/221

Hz.Muhammed (sas) vefatından Sonra Mubarek Kur'an-ı Kerimin Derleme İşine bakalım

Zeyd Ibn Sabit "Kuran (ayetlerini) derlemeye koyuldum. Hurma dallarindan, küçük taslardan ve kisilerin ezberlerinden izleyip derledim. isin sonunda, Tevbe (Beraat) suresinin sonunu, Ebu Huzeymetu'l-Ensari'de buldum. Ki, baskasinda bulamamistim bu parçayi". Zeyd, bu parçanin Tevbe Suresinin sonundaki ayetleri (128 ve 129. Ayetleri) olusturdugunu açikliyordu.

Böylece Zeyd, Kuran ayetlerini derleme isini yaparken iki kaynaga basvurmaktaydi: Ayetlerin yazili oldugu nesneler (agaçlar, taslar..) ve ezber bilenlerin bellekleri.

Ebubekir döneminde toplanan kuran halife olduktan sonra Ömer'e sonrasında Ömer'in vefat ile kızı Hafsaya verildi. Osman döneminde de ikinci derleme yapılıyor okuyalım lütfen..

"Onda yazili olanlar, Osman tarafindan yazdirilan Mushaflara geçmistir. Artik ona gerek kalmamistir. Yakilip yok edilmeseydi, zamanla kuskulara yol açilabilir, ondan alinarak yazilan Mushaflar çevresindeki kuskulari önlenemeyebilirdi. Bundan korktum, o nedenle yaktirdim."(Kaynak: ib Ebi Davud, Leiden 1937, yay.,s.243-Suphi e's-Salih Mebahis Fi ulum- il Kuran).

Buhari'de yer alan bir hadis söyle: Ermeniyye ve Azerbaycan'i ele geçirmek için savasiliyordu. Huzeyfe, Ibnu'l-Yeman, Halife Osman'a geldi. Müslümanlarin okuduklari Kuran'lardaki birbirini tutmazliktan yakindi, "Emire'l-Mü'minin! Bu ümmet, kendisinden önceki Yahudiler ve Hiristiyanlarin içine düstükleri birbirini tutmazliliklar gibi bir duruma düstü!" Bunun üzerine Osman, Hafsa'ya adam gönderdi, baska Kuran nüshalari yazip almak için kendisinde bulunan sayfalari (yani Ebubekir döneminde yazilan kitabi) göndermesini istedi. "Is bitince sana geri gönderirim" dedi. Hafsa da gönderdi o sayfalari Osman'a. Osman, hemen Zeyd Ibn Sabit'e, Abdullah Ibn Züyebr'e, Sa'd Ibnu'l-As'a ve Hisam oglu Haris oglu
Abdurrahman'a buyrugunu verdi. Onlar da Hafsa'dan getirilenden alip Kuran nüshalarini olusturdular. Osman, kuruldaki üç kisiye sunlari söyledi:
"(Medine'li) olan Zeyd ile, Kuran'dan herhangi bir kesimde ters düstügünüz zaman, tartişma konusu olan parçayi Kureys dili ile yazin. Çünkü Kuran sadece Kureys dili ile inmistir."
Onlar da bu buyrugu yerine getirdiler. Sonunda (esas) sayfalardan Kuran nüshalari olusturup isi bitince, Osman, söz konusu sayfalari (Hafsa'dan getirilenler) geri gönderdi. Alinan nüshalarin da her bir kesime gönderilmesini buyurdu. Ve bunlarin disinda kalan her bir Kuran sayfasini ya da Mushafi buyurup yaktirdi.
(Bkz. Buhari, e's- Sahih, Kitabu Fedaili'l-Kuran/3.)

Dörtlü kurulda yer alan Zeyd Ibn Sabit, söyle diyor: "Mushaf olusturma isini yaparken, Ahzab Suresinin sonundan bir ayet yitirdim ('fakattu'). Ki, Peygamberin onu Kuran'dan bir parça olarak okudugunu isitip tanik olmustum. Aradik bu ayeti. Ve Sabit oglu Huzeyme el Ensari'de bulduk (Ahzab suresine 23.ayet) ekledik o mushafta."
(itkan, Misir, 1978, C1, s.79.)
Birinci derlemenin yakilmasindaki amaç: Ölümüne degin sandiginda saklayan ve alinip yakilmasini önleyen Hafsa idi.
Mervan Ibn Hakem, "sandiktan" aldirtip getirmis ve yaktirmisti.
Mervan'in bu ilk derlemeyi yaktirmasindaki gerekçesini, kendisi söyle açikliyor: "Bunu yaptim, çünkü, Onda yazili olanlar, resmi (imam) Mushaf'a yazilip geçirilmis ve korunmustur. Korktum ki aradan uzun zaman geçtiginde kuskucu kimseler bu (resmi) Mushaf hakkinda kuskuya düserler."
(Bkz. Dr. Subhi e's_Salih, Mebahis fi Ulumi'l-Kuran, s.83. Dayandigi kaynak: Ibn Ebi Davud, Kitabu'l- Mesahif, s.24.)
Oysa, asil kuskulara yol açan, esas alinmis oldugu belirtilen ilk derlemenin yakilmasi olmustur. Çünkü, ilk derleme ile, sonraki (Osman döneminde olusturulan ve imam adi verilen) "Mushaf" arasinda fark olmasa idi, ilkini yakma yoluna gidilir miydi? Ilk derlemede bulunmayan eklemeler ya da Kuran'dan çikarmalar yapilmamis olsaydi, neden korkulmustu?

Kaldı ki osman döneminden sonra İbn ömerin şu sözü çok daha nettir; "Hiçbiriniz, Kuran'in tümünü aldim (elimde bulunduruyorum)demesin. Bilemez ki, Kuran'in çogu yok olup gitmistir. 'Ne kadar
ortada varsa o kadarini elimde tutuyorum' desin yalnizca." (Bkz.Suyuti, el itkan, 2/32.)

Temel kaynaklarda sözü edilen, ama bugün bulunmayan "degisik mushaflar" da üzerinde durulmaya deger nitelikte. Suyuti'nin el itkan'inda, Buhari'nin eserlerinde bazi önemli mushaflardan ve bu mushaflarin içindeki surelerin listelerinden söz edilir. Örnegin, Hz.Muhammed'in sav en yakinlarindan biri bilinen ve Peygamberin sav, Kuran için ezberine basvurulacak dört kisiden biri olarak belirttigi Ibn Mesud'un mushafi, yine Muhammed'in sav danisilmasi gereken dört kisiden biri olarak söz ettigi Übeyy Ibn Ka'b'in mushafi, Abdullah Ibn Abbas'in mushafi, Muhammed'in karilarindan Aise'nin mushafi, bunlarin baslicalari. Ayrica bugün Alevi'lerin, Ali'nin mushafi olarak söz ettikleri bir mushaf ve Hindistan'da saklanan
ayri bir mushaf daha var. Suyuti'nin ve Buhari'nin kitaplarinda belirtilen mushaflardan hiçbiri günümüze gelememis. Ancak bunlarin içerik listeleri yazilmistir. Ayrica bazi din kitaplarinda, bunlarda bulundugu söylenen ayet ve surelerden parçalar günümüze kadar gelmistir. Eldeki resmi nüshadan içerik yönünden farkli olduklari bu listelere bakinca hemen anlasiliyor.

Ibn Mesud'un "Mushaf"inda Fatiha Suresi gibi çok temel bir sure yok. Felak ve Nas sureleri de.. Suyuti, kitabinda, Bakara suresinin, Ahzab suresi ile ayni uzunlukta oldugunu aktariyor.
(Bkz. Suyuti, el itkan, 2/32.)
Oysa bugün, eldeki resmi Kuran'da, Bakara 285 ayet iken, Ahzab yalnizca 73 ayettir. Üçüncü halife Osman döneminde bir he yet tarafindan yeniden derlenip yazilan Kuran'larin kaç adet oldugu ve su anda nerede bulunduklari tartismalidir. Kimilerine göre dört, kimisine göre bes ya da yedi
adet yazilmistir. Dörttür diyenlere göre, Osman bir nüshasini kendisine alikoymus, digerlerini Kufe'ye, Basra'ya ve Sam'a göndermistir. Mekke'ye, Yemen'e ve Bahreyn'e gönderilenlerden de söz ediliyor. Kimi kitaplardaki bilgilere göre, bu nüshalardan kopya edilip çogaltilmasina izin verilmis, kimi kisiler kendileri için "mushaflar" meydana getirmislerdir. Ancak, o zaman bu mushaflarda bulundugu söylenen ve örnekler aktarilan bazi Kuran parçalarinin resmi Kuran'da bulunmamasina ne demeli?? Bazi Islam kaynaklarinda, Osman döneminde çogaltilan nüshalarin bir kisminin bugün elde oldugu iddia edilir. Örnegin, bir kopyanin Taskent'te oldugundan söz eden çok sayida kitap vardir. Yine bazi Islami Türk kaynaklarinda Topkapi Müzesi'ndeki Kuran'in da Osman zamanindan kaldigi söylenir. Konunun arastirmacilarindan Prof. Dr. Suphi e's-Salih kitabinda, "Peki, Osman döneminde hazirlanmis resmi nüsha simdi nerededir?" sorusunu ortaya atar ve doyurucu cevap bulamadigini açiklar. Kahire Kütüphanesi'nde oldugu söylenen nüshanin, Osman döneminden kalmis olamayacagini belirtir. Çünkü bu kitapta bir takim isaret ve noktalar vardir, böyle isaret ve noktalarin Islamiyet'in ilk yillarinda bulunmadigi belirtilmektedir. Müslümanlarin kutsal kitabinin resmi nüshasinin her yerde ayni oldugu dogrudur. Ancak, bugün Islam dünyasinda
bilinen ve elde bulunan Kuran, Peygamberin sav "vahiy katiplerine yazdirdigi" söylenen Kuran'in ayni degil. Kaynaklar, bunu ortaya koyuyor.
Yorum Okuyucunun!!!

Kaynaklar:
1.Buhari E's-Sahih (Arapça); Kitabu'l Fedail- ül- Kuran
Menakibu'l Ensar, Sahihi Buhari Mustesari. Tecridi Sarih Tercümesi, 2.Dr. S. Suphi E's-Salih
(Islam dünyasinda son yüzyilin ileri gelen ve birçok eserleri olan arastirmaci) Mebahis fi
Ulum-il Kuran, 3.Celalettin Suyuti (Kuran yorumcusu, Hadis uzmani olarak Islam dünyasinda
en güvenilir din bilirlrinden birisi): El itkan Fi Ulumi- l,Kuran, 4.Müslim E's-Sahih 5.Ebu Davud(Arapça),

evbe suresinin 114.ayetindeki "iyyahu" sözcügünü, Hammad Ibn Zeberkan, "ebahu" diye okurdu. Sad suresinin 2. ayetindeki "izzettin sözcügünü de "girratin" okumaktaydi. Buradaki degisiklikler harf degisiklikleri. Birincisinde "ya""ba" ya, öbüründe de "ayin" harfi, "gayin" harfine dönüsmüs. Haydi bu tür harf degisikliklerini önemsemeyelim.
Eldeki Kur'an'da görülen kimi sözcüklerin yerine, Abdullah Ibn Abbas, "müradiflerini", yani "es anlamli olanlari kullanirdi. Enes Ibn Malik de Müezzemmil suresinin 6. Ayetindeki "akvamu" sözcügünün yerine, "asvabu" sözcügünü kullanmistir. Ibn Ömer, Cum'a suresinin 10. Ayetindeki "fes'av" sözcügünün yerine, "femzü" sözcügünü; Ibn Abbas Karia suresinin 5. Ayetindeki "kel'ihni"yerine "k'essavfi"yi uygun görüp kullanirdi. Yine Ibn Abbas "sayhaten vahideten"lerdeki "sayhaten" yerine, "zeyfeten"i yeglerdi. Enes Ibn Malik, Insirah suresinin 2. Ayetindeki "vada'na" yerine,"halelna" diye okurdu. Buralarda görülen de yalnizca harf degisikligi degil kelime degisikligidir. Demek ki peygamberden bu yana bir harf bile degismemistir savi gerçek degildir.
Kaynaklar, ayri ayri mushaflar üzerinde durur. Aktarilan örneklere göre, kimi mushaftakiler bugün elimizdeki "resmi kuran" dakileri tutmamaktadir. Ayrica Ibn Ömer'in su sözü son derece ilginçtir:
-Içinizden kimse, Kur'an'in tümünü elinde tutugunu söylemesin. Bunu diyen bilir mi Kur'an'in tümü ne kadardi, nasildi? Kesin olan o ki, Kur'an'in çogu yok olup gitmistir. (Bkz. Süyuti, el Itkan, 2/32)
Kur'an'in birinci orijinali de, ikinci orijinali de yine müslümanlar eli ile yakilmistir. Kuskusuz gerçekleri örtmek için. Osman döneminde olusturulup çogaltildiktan sonra belirli merkezlere gönderilen nüshalarin orijinallerine de , dünyanin hiçbir yerinde raslanmamaktadir.

Yararlanilan Islami Kaynaklar:
1.Buhari E's-Sahih (Arapça); Kitabu'l Fedail- ül- Kuran
Menakibu'l Ensar, Sahihi Buhari Mustesari. Tecridi Sarih Tercümesi, 2.Dr. S. Suphi E's-Salih
(Islam dünyasinda son yüzyilin ileri gelen ve birçok eserleri olan arastirmaci) Mebahis fi
Ulum-il Kuran, 3.Celalettin Suyuti (Kuran yorumcusu, Hadis uzmani olarak Islam dünyasinda
en güvenilir din bilirlrinden birisi): El itkan Fi Ulumi- l,Kuran, 4.Müslim E's-Sahih 5.Ebu Davud(Arapça),


إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
Şüphe yok ki Kur'an'ı biz indirdik ve şüphe yok ki onu mutlaka koruyacağız.
Sünnilerin Kur'an-ı Kerimin Tahrif olduğuna İnanması - Sayfa 2 - aliyyenveliyullah -forum anasayfa-
Sünnilerin Kur'an-ı Kerimin Tahrif olduğuna İnanması - Sayfa 3 - aliyyenveliyullah -forum anasayfa-
Sünnilerin Kur'an-ı Kerimin Tahrif olduğuna İnanması - aliyyenveliyullah -forum anasayfa-

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… nasibilerin kendi kaynaklarının ışığında kendi kaynaklarının asılsızlığını ve rical kitaplarında otorite sayılan alimlerinin durumunu aktarmaya devam ediyoruz. şimdi sizlere son devir nasibi muhaddislerden Muhammed el-Emin’in nasibilerin büyük hadis ve rical alimi, “es-Sahih” kitabının müellifi ibni Hibban hakkındaki sözlerini aktaracağız:
و ابن حبّان قد يذكر الرجل في كتابه “الثّقات” مع أنه لا يعرفه. وقد ظن بعض العلماء أن هذا توثيق له، وهو خطأ فادح. فقد يذكر رجلاً في كتابه الثقات ثم يجرحه في كتابه المجروحين
ibni Hibban bazen tanımadığı herhangi bir kişiyi “es-Sikat (güvenilirler)” kitabında zikr ediyor. bazı alimler öyle zannetmiştirler ki, ibni Hibban bununla mezkur raviyi sika(güvenilir) olarak kabul etmiştir, oysa bu yanlıştır. ibni Hibban bazen bir kişiyi “es-Sikat(güvenilirler)” kitabında zikrediyor daha sonra ise “el-Mecruhin (cerh edilmişler)” kitabında onu cerh ediyor.
قلت أيما كان السبب فهو دليلٌ على ضعف توثيقه
ben derim ki, sebebi ne olursa olsun bu ibni Hibbanın birilerinin sika (güvenilir) olduğuna hükmetmesinde zayıf olduğunu göstermektedir.

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bilindiği gibi ehli sünnet kardeşlerimiz ve nasibiler imamları Buharinin telif ettiği “es-Sahih” adlı hadis kitabının sadece sahih hadislerden oluştuğunu idda etmektedirler. fakat bizzat kendi alimleri bunun böyle olmadığını, “es-Sahih”te zayıf hadislerin bulunduğunu araştırmalar sonucu itiraf etmişlerdir. nasibilerin son devir imamları, Allame, imam, muhaddis dedikleri Şeyh el-Elbani konu hakkında şunları söylüyor:

resimde gördüğünüz nasibi şeyhlerinden el-Elbani’nin telif ettiği “Silsiletu ahadis es-Sahiha” adlı kitabının 1-ci cildinin 93-cü sayfasıdır. işaretlenmiş yerde el Elbani aynen şunları söylüyor:
فأقول : هذا الشذوذ في هذا الحديث
مثال من عشرات الأمثلة التي تدل على جهل بعض الناشئين الذي يتعصبون لـ ” صحيح
البخاري ” ، و كذا لـ ” صحيح مسلم ” تعصبا أعمى ، و يقطعون بأن كل ما فيهما
صحيح
diyorum ki, bu hadisteki şazzlar onlarca örneklerden sadece birisidir. öyle ki, bu örnekler “Sahihi Buhari” ve “Sahihi Müslim” hakkında taassup sahihi olan ve her ikisinin sadece sahih hadislerden oluştuğunu söyleyenlerin cehaletine dalalet ediyor.
el-Elbani, “Silsiletu ahadis es-Sahiha”, 1/93
el-Elbaninin sözleri gayet açık, Buhari ile Müslimin telif ettikleri “es-Sahih” adlı 2 kitabın sadece sahih hadislerden oluştuğunu söyleyenlerin cahil olduğunu söylüyor.
BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bilindiği gibi tüm sünniler “Sahihi Buhari”nin şüphesiz sahih bir kitap olduğunu ve Kurandan sonra en güvenilir kitap olduğunu söylemektedirler. oysa gerçek böyle midir? şüphesiz ki, Şiiler açısından bu kitabın sinek kanadı kadar bile bir değeri yoktur ama bununla birlikte ehli sünnet kendi hadis ve rical kaidelerine göre bile bu kitap tamamen sahih değildir. geçen yazılarımızda belgeli bir şekilde el-Elbani’nin “Sahihi Buhari ve Sahihi Müslim’deki hadislerin hepsinin sahih olduğunu söylemek taassup ve cehalettir” dediğini aktarmıştık. şimdi de Türkiyedeki ehli snünet alimlerinden Ebu Bekir Siffilin bu konu hakkında kaleme almış olduğu bir makaleyi sizlerle paylaşıyoruz. bu makale Ebu Bekir Siffil’in kendi resmi sitesinde yayınladı. okuya bilmek için tıklayınız:
Ebu Bekir Siffil, “imam Buhari ve zayıf hadis”

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… bugünlerde vehhabilerin “sufi” dedikleri sünnilerin sitelerinden birinde gezinirken nasibilerin uydurarak ibni Abbas r.a’a nispet ettikleri “Tenviru’l-mikbas min tefsiri ibni Abbas” hakkında bir makale ile rastlaştım. Makale ibni Abbas r.a’a nispet edilen bu kitabın uydurma olması hakındaydı, o yüzden bu makaleyi paylaşmayı karara aldım. makalenin müellifi diyor ki:
Bazı insanlar “Tenviru’l-mikbâs min tefsiri ibni Abbâs” kitabının Abdullâh ibnu Abbâs’a ait olduğunu zannederler, bazıları da ait olup olmadığından şüphe ederler. Oysaki bu kitabın ona ait olmadığı ortadadır.
Bu kitapta silsile-i kezib (yalan içerikli rivayet zinciri) vardır. Silsile-i kezib; es-Suddî’nin el-Kelibî’den, el-Kelibî’nin de Ebu Sâlih’ten rivayet edişidir. Dolayısıyla Allâh’ın arşa istivasını haşa arşa kurulmakla tefsir etmiş diye Abdullâh ibnu Abbâs’a isnad edilen rivayet bir yalandır. İmam Beyhakî “El-Esmâu ve’s-sıfât” isimli kitabının 413. sayfasında, bahiskonusu olan rivayetin münker (karşı çıkılacak kötü) bir rivayet olduğunu söyler.
Dolayısıyla “Tenviru’l-mikbâs min tefsiri ibni Abbâs” isimli kitaba karşı uyarmak farzdır, çünkü bu kitabın İbni Abbâs’a ait olduğu, onun hakkında bir yalandır.
Kaynak:
Şam diyarının muhaddisi allame Abdullâh el-Harari Hocaefendiye ait “Makalâtu’s-sunniyyetu fi keşfi dalalat Ahmed ibni Teymiye” (Ahmed ibni Teymiyenin dalaletlerini keşfetme hususunda sünni makaleler) kitabı, Daru’l-Meşârî’, 5.baskı, s. 180
http://darulfatwa.org.au/content/view/932/77/
ben bu makaleye ek olarak derim ki:

resimde gördüğünüz sözkonusu kitabın yani ibni Abbas r.a’a nispet edilen “Tenviru’l-mikbas min tefsiri ibni Abbas” kitabının başlangıcıdır, işaretlenmiş yerde kitabı ibni Abbas r.a’dan rivayet raviler zikr edilmektedir ki, bu ravi zinciri şöyledir:
أخبرنَا عبد الله الثِّقَة بن الْمَأْمُون الْهَرَوِيّ قَالَ أخبرنَا أبي قَالَ أخبرنَا أَبُو عبد الله قَالَ أخبرنَا ابو عبيد الله مَحْمُود بن مُحَمَّد الرَّازِيّ قَالَ أخبرنَا عمار بن عبد الْمجِيد الْهَرَوِيّ قَالَ أخبرنَا عَليّ بن إِسْحَق السَّمرقَنْدِي عَن مُحَمَّد بن مَرْوَان عَن الْكَلْبِيّ عَن ابي صَالح عَن ابْن عَبَّاس قَالَ
bana Abdullah es-Sakkah b. Memun el-Herevi haber verdi, dedi ki: bana babam haber verdi, dedi ki: bana Ebu Abdullah haber verdi, dedi ki: bana Ebu Ubeydullah Mahmud b. Muhammed er-Razi haber verdi, dedi ki: bana Ammar b. Abdulmecid el-Herevi haber verdi, dedi ki: bana Ali b. İshak es-Semarkandi Muhammed b. Mervan’dan, o el-Kelbi’den, o Ebu Salih’ten, o da ibni Abbas’tan haber verdi, dedi ki:
“Tefsiri ibni Abbas”, sayfa 3
bu senedde işaretlediğim iki ravi yani Muhammed b. Mervan ve el-Kelbi bu kitabın uydurma olması için yeterlidir. Şimdi bu iki şahıs hakkında nasibi rical kitaplarından bilgi veriyoruz:
1. Muhammed b. Mervan es-Süddi (محمد بن مروان السدّي): nasibi rical alimi Ukayli onu “ed-Duafa(zayıflar)” arasında zikr ederek diyor ki:
محمد بن مروان السدي مولى الخطابيين يقال له الكلبي
Muhammed b. Mervan es-Süddi, ona “Kelbi” denilir.
حدثنا الحسن بن عليب حدثنا يحيى بن سليمان الجعفي قال سمعت بن نصير يقول محمد بن مروان الكلبي كذاب
…Yahya b. Süleyman el-Caferi dedi ki: “Muhammed b. Mervan el-Kelbi yalancıdır”
حدثنا محمد حدثنا عباس قال سمعت يحيى قال السدي الصغير محمد بن مروان صاحب الكلام من الخطابيين ليس بثقة
…Abbas ed-Duri dedi ki: Yahya b. Main’in şöyle dediğini duydum: “Süddi sağir: Muhammed b. Mervan, sika (güvenilir) değildir”
Ukeyli, “ed-Duafa”, 4/136, 1696-cı ravi
2. el-Kelbi (الكلبى): önceki ravi gibi bu şahıs da nasibiler nezdinde yalancıdır, nasibi rical alimi ez-Zehebi “Mizan el-İtidal” adlı kitabında onun biografisinde diyor ki:
محمد بن السائب [ ت ] الكلبى، أبو النضر الكوفى المفسر النسابة الاخباري
Muhammed b. Esa’ab el-Kelbi, Ebu Nadr el-Kufi, müfessir, nesep alimi.
وقال أبو معاوية: سمعت الكلبى يقول: حفظت ما لم يحفظه أحد القرآن في ستة أيام أو سبعة، ونسيت ما لم ينس أحد، قبضت على لحيتى لآخذ ما دون القبضة فأخذت فوق القبضة
Ebu Muaviye dedi ki: Kelbi’nin şöyle dediğini duydum: “Kimsenin ezberleyemediğini ben ezberledim. Kur’anı altı veya yedi günde ezberledim. Kimsenin unutmadığını yine ben unuttum, sakalımı tuttum ve tutamdan fazlasını kesmek isterken alt taraftan keseceğime üst taraftan kestim”
وقال البخاري: أبو النضر الكلبى تركه يحيى وابن مهدى. ثم قال البخاري: قال على: حدثنا يحيى، عن سفيان، قال لى الكلبى: كل ما حدثتك عن أبي صالح فهو كذب
Buhari dedi ki: “Yahya ve ibni Mehdi Ebu Nadr el-Kelbi’yi terk etmiştirler” sonra Buhari der ki: “…Süfyan dedi ki: Kelbi bana “Ebu Salih’ten sana neyi nakletmişsem yalandır” dedi.
وقال أحمد بن زهير: قلت لاحمد بن حنبل: يحل النظر في تفسير الكلبى ؟ قال: لا
Ahmed b. Züheyr dedi ki: Ahmed b. Hanbel’e dedim ki: “Kelbi’nin tefsirini okumak caiz midir?” dedi ki: “hayır”
عباس، عن ابن معين، قال الكلبى: قال ليس بثقة
Abbas ed-Duri Yahya b. Main’den şöyle rivayet etti: “Kelbi sika (güvenilir) değildir”
وقال الجوزجانى وغيره: كذاب
Cevzecani ve diğerleri dediler ki: “yalancıdır”
وقال الدارقطني وجماعة: متروك
Darektuni ve cemaat dedi ki: “metruktur”
قال ابن حبان: مذهبه في الدين ووضوح الكذب فيه أظهر من أن يحتاج إلى الاغراق في وصفه. يروى عن أبي صالح، عن ابن عباس – التفسير. وأبو صالح لم ير ابن عباس، ولا سمع الكلبى من أبي صالح إلا الحرف بعد الحرف، فلما احتيج إليه أخرجت له الارض أفلاذ كبدها. لا يحل ذكره في الكتب، فكيف الاحتجاج به
ibni Hibban dedi ki: “Kelbi’nin dindeki yeri ve açık olan yalancılığı meydandadır. Başka yönlerini anlatmağa gerek yoktur. Kelbi, tefsirinde, Ebu Salih’ten O da ibni Abbastan rivayet ediyor. oysa Ebu Salih ibni Abbas’ı görmediği gibi el-Kelbî de Ebu Salih’ten bir tek harf nakletmemiştir. Bu adamı kitaplarda zikretmek caiz bile değildir, Artık nasıl olur da ondan delil getirilir.”
ez-Zehebi, “Mizan el-İtidal”, 3/556-559, 7574-cü ravi

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… bilindiği gibi sünni ve nasibiler nezdinde Ebu Hureyre kendisinden en çok hadis rivayet edilen sahabe ve güvenilir bir kişiliktir. başta Buhari ve Müslim olmak üzere tüm sünni kaynakları Ebu Hureyre’nin hadisleri ile kaynamaktadır. oysa her kes tarafından da bilindiği gibi Ebu Hureyre Ali a.s düşmanı, hırsız ve yalancı bir şahıstır ki, bunun delili de her iki fırkanın kitaplarında ittifakla rivayet edilmiş olan hadislerdir. fakat biz bugünkü çalışmamızda bu hadislerin hiç birisini aktarmayacağız, aksine nasibilerin kendi kaynaklarından kendi krallarının Ebu Hureyre hakkındaki sözlerini aktaracağız.

resimde gördüğünüz büyük ehli sünnetin hadis, tarih ve rical alanında büyük alimlerinden olan Hakim en-Nişaburi’nin “Müstedrek” adlı kitabıdır, işaretlenmiş yerde şu ifadeler var:
أخبرني أبو بكر محمد بن أحمد المزكي بمرو ثنا عبد الله بن روح المدايني ثنا يزيد بن هارون أنبأ هشام بن حسان عن محمد بن سيرين عن أبي هريرة رضي الله عنه قال : قال لي عمر : يا عدو الله و عدو الإسلام خنت مال الله قال : قلت لست عدو الله و لا عدو الإسلام و لكني عدو من عاداهما و لم أخن مال الله
…Ebu Hureyre dedi ki: Ömer bana dedi ki: “ey Allah’ın ve İslam’ın düşmanı! Allah’ın malını (Beytulmali) mi çaldın?” dedim ki: “ben Allah’ın ve islam’ın düşmanı değilim fakat Allah ve İslam’ın düşmanlarının düşmanıyım”
hadisten sonra kitabın müellifi Hakim ve bu kitabı tahkik eden ez-Zehebi diyorlar ki:
هذا حديث صحيح بإسناد على شرط الشيخين و لم يخرجاه
تعليق الذهبي قي التلخيص : على شرط البخاري ومسلم
(Hakim): bu hadis Şeyhayn (Buhari ve Müslim) şartlarınca sahih‘tir fakat onlar rivayet etmemiştirler.
ez-Zehebi: Buhari ve Müslim şartlarına göre (sahih).
Hakim, “Müstedrek”, 2/378, hadis 3327
gördüğünüz gibi, Ömer b. Hattab Ebu Hureyre’nin Allah c.c ve İslam düşmanı olduğunu söylüyor, Ebu Hureyre ise bunun doğru olmadığını beyan ediyor. oysa Nebi s.a.a buyurmuştur ki:
وَحَدَّثَنِي زُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الصَّمَدِ بْنُ عَبْدِ الْوَارِثِ حَدَّثَنَا أَبِي حَدَّثَنَا حُسَيْنٌ الْمُعَلِّمُ عَنْ ابْنِ بُرَيْدَةَ عَنْ يَحْيَى بْنِ يَعْمَرَ أَنَّ أَبَا الْأَسْوَدِ حَدَّثَهُ عَنْ أَبِي ذَرٍّ أَنَّهُ سَمِعَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ لَيْسَ مِنْ رَجُلٍ ادَّعَى لِغَيْرِ أَبِيهِ وَهُوَ يَعْلَمُهُ إِلَّا كَفَرَ وَمَنْ ادَّعَى مَا لَيْسَ لَهُ فَلَيْسَ مِنَّا وَلْيَتَبَوَّأْ مَقْعَدَهُ مِنْ النَّارِ وَمَنْ دَعَا رَجُلًا بِالْكُفْرِ أَوْ قَالَ عَدُوَّ اللَّهِ وَلَيْسَ كَذَلِكَ إِلَّا حَارَ عَلَيْهِ
…Ebu Zerr dedi ki: Rasulullah s.a.a şöyle buyurdu: “Bile bile babasından başkasının oğlu olduğunu iddia eden hiç bir adam yoktur ki, küfretmiş olmasın. Her kim kendinin olmayan bir şeyi (Be*nim diye) iddia ederse o kimse bizden değildir, O, cehennemde oturacağı yere hazır olsun! ve her kirn bir kimseyi kafir dîye çağırır veya düşman olmadığı halde Ona Allah’ın düşmanı derse, sözü kendi aleyhine döner.”
Müslim, “es-Sahih”, İman kitabı, hadis 61
şimdi kim Allah’ın düşmanı? Ömer mi yoksa Ebu Hureyre mi?

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… nasibi dininde her türden imam bulunmaktadır, bazıları (Muaviye ve b.) lanetli, bazıları yalancı (Ebu Hureyre, İkrime ve b.), bazıları alkolik (Muaviye, Semure b. Cündeb ve s.), bazıları (Yakub b. İbrahim ve b.) para karşılığında hadis rivayet eden, bazıları da hadis rivayet etmeden önce şarkı söyleyen kimselerdir bunlar. nitekim bu yazımızda da ortaya koyacağımız gibi nasibi imamlarından İbrahim b. Sad hadis rivayet etmeden önce şarkı söylerdi. şimdi hem bu kişi hakkında bilgi verecek ve hemde onun hadis rivayetinden önce şarkı söyleyeceğine dair nasıl yemin ettiğini belgeleyeceğiz.

resimde gördüğünüz nasibilerin rical ilminde otorite olarak gördükleri ez-Zehebi’nin “Siyer” adlı kitabıdır, gördüğünüz sayfalarda ez-Zehebi İbrahim b. Sad hakkında bilgi vererek diyor ki:
إبراهيم بن سعد ( ع ) ابن إبراهيم بن صاحب رسول الله – صلى الله عليه وسلم – عبد الرحمن بن عوف . الإمام الحافظ الكبير أبو إسحاق القرشي الزهري العوفي المدني
İbrahim b. Sad b. İbrahim b. ashabı Rasul s.a.a Abdurrahman b. Avf, imam, büyük hafız, Ebu İshak el-Kureşi ez-Zühri el-Uvfi el-Medeni
وكان ثقة صدوقا ، صاحب حديث . وثقه الإمام أحمد
o sika (güvenilir), sadık ve hadis sahibidir, imam Ahmed onu sika (güvenilir)saymıştır.
وروى أحمد بن سعد بن أبي مريم ، عن يحيى بن معين قال : ثقة حجة
…Yahya b. Main dedi ki: “sika (güvenilir) ve hüccet’tir”
وقال عباس : قلت لابن معين : إبراهيم بن سعد أحب إليك في الزهري ، أو ليث بن سعد ؟ فقال : كلاهما ثقتان
Abbas (ed-Duri) dedi ki: Yahya b. Main’e dedim ki: “İbrahim b. Sad mı yoksa Leys b. Sad mı değerlidir?” dedi ki: “hepsi sikattan (güvenilirlerden)‘dir
وقال أحمد العجلي : مدني ، ثقة
Ahmed el-İcli dedi ki: “sika (güvenilir)‘dir”
وقال أبو حاتم : ثقة
Ebu Hatim dedi ki: “sika (güvenilir)‘dir”
işte sika (güvenilir), sadık, hüccet, imam ve hafız olan zat hakkında ez-Zehebi 306-cı sayfanın sonunda aynen şöyle demektedir:
قلت : كان ممن يترخص في الغناء على عادة أهل المدينة ، وكأنه ليم في ذلك ، فانزعج على المحدثين ، وحلف أنه لا يحدث حتى يغني قبله ، فيما قيل
derim ki: O (İbrahim b. Sad) Medine cemaatinin geleneği üzere şarkı söylemeyi caiz biliyordu. bu yüzden tenkid edilince muhaddislere sinirlenerek hadis rivayet etmeden önce şarkı söyleyeceğine dair yemin etti.
ez-Zehebi, “Siyer”, 8/304-306

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… nasibilerin kendi kaynakları ışığında hem akide ve fıkıhlarını ve hemde kaynaklarının, imamlarının durumunu sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz. bu çalışmamızda sizlere para karşılığında hadis rivayet eden bir nasibi imamı hakkında bilgi verecek ve onun hadis rivayeti için para talep ettiğini bizzat kendi öğrencisinden aktaracağız. öncelikle para karşılığında hadis rivayet eden bu şahıs ve onun nasibiler nezdindeki konumu hakkında bilgi veriyoruz. o, Yakub b. İbrahim’dir, ez-Zehebi onun biogarfisinde diyor ki:
الدورقي (ع) يعقوب بن إبراهيم بن كثير بن زيد بن أفلح بن منصور بن مزاحم ، الحافظ الإمام الحجة أبو يوسف
ed-Duraki: Yakub b. İbrahim….. b. Muzahim, hafız, imam, hüceet, Ebu Yusuf.
وقال الخطيب : كان ثقة حافظا متقنا ، صنف المسند
وقال أبو حاتم : صدوق
Hatib (el-Bağdadi) dedi ki: “o sika (güvenilir), hafız ve mutkindir, “Müsned” adlı kitabı yazmıştır”
Ebu Hatim dedi ki: “sadıktır”
ez-Zehebi, “Siyer”, 12/141-142
işte bu hafız, bu hüccet para karşılığında hadis rivayet eden bir kişidir ki, bunu kendi öğrencisi beyan etmektedir.

resimde gördüğünüz kutubi sitte imamlarından Nesai’nin “Sünen el-Kubra” adlı kitabıdır, gördüğünüz sayfada Nesai hocası Yakub b. İbrahim aracılığı ile bir hadis rivayet etmekte, hadisten sonra ise şu sözleri söylemektedir:
قال النسائي كان يعقوب لا يحدث بهذا الحديث إلا بدينار
Nesai dedi ki: “Yakub bu hadisi benden dinar almadan rivayet etmedi”
Nesai, “Sünen el-Kubra”, 1/93, 57-ci hadisin zeylinde

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… nasibilerin kendi kaynakları ışığında akidelerini ortaya koymaya, sapıklıklarını belgeli bir şekilde gözler önüne sermeğe devam ediyoruz. geçen yazılarımızda nasibiler nezdinde tabiin’den olup büyük müfessir ve imam olarak tanınan Süddi’nin Duha suresi 7-ci ayete dayanarak Efendimiz s.a.a’in nübüvvet öncesi kafir olduğunu söylediğini sizlerle paylaşmıştık, bu yazımızda ise ibni Teymiyye’nin Hz. Şuayb a.s’ı aynı şeyle ihtam etmesini sizlerle paylaşacağız.

resimde gördüğünüz nasibilerin “Şeyhul İslam” dedikleri kafir ibni Teymiyye’nin “Mecmu el-Fetava” adlı kitabıdır, işaretlenmiş yerde şu ifadeler var:
قوله سبحانه قال الملأ الذين استكبروا من قومه لنخرجنك يا شعيب والذين آمنوا معك من قريتنا أو لتعودن فى ملتنا قال أو لو كنا كارهين قد افترينا على الله كذبا إن عدنا فى ملتكم بعد إذ نجانا الله منها وما يكون لنا أن نعود فيها إلا أن يشاء الله ربنا ظاهره دليل على أن شعيباً والذين آمنوا معه كانوا على ملة قومهم لقولهم أو لتعودن في ملتنا
Allah Subhane ve Teala’nın “Kavminin ileri gelenlerinden olup iman etmeyi kibirlerine yediremeyenler dediler ki: «ey Şuayb mutlaka seni de, sana inananları da hep beraber ya şehrimizden çıkaracağız, yahut da bizim dinimize dönersiniz» O da dedi ki: «Biz istemesek de zorla mı yapacaksınız bunu? Fakat Allah bizi ondan kurtardıktan sonra tutar da tekrar sizin dininize dönersek yalan yere Allah’a iftirâ etmiş oluruz. Artık o dine dönmemize imkan yok, meğer ki Rabbimiz olan Allah dileye.»” (Araf 88-89-cu ayetler) kavlinin zahirine göre Şuayb ve ona inananlar kendi kavimlerinin dinindeydi.
ibni Teymiyye, “Mecmu el-Fetava”, 15/20

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… değerli kardeşlerimiz bir yandan Kuran ve Sünneti Nebevi s.a.a ışığında İslam gerçeklerini aktarırken bir yandan da nasibilerin kendi kaynaklarından belgeli bir şekilde akide ve inançlarını aktarmaya devam ediyoruz. bugünkü çalışmamızda sizlere nasibilerin büyük imamlarından Hasan el-Basri’nin Hz. Nuh a.s hakkındaki çirkin ifadelerini aktaracağız. ama öncelikle Hasan el-Basri’nin kimliği ve nasibilerin nezdindeki konumu hakkında bilgi veriyoruz. ez-Zehebi oun biografisinde diyor ki:
الحسن بن يسار [ع] مولى الأنصار، سيد التابعين في زمانه بالبصرة. كان ثقة في نفسه، حجة رأسا في العلم والعمل، عظيم القدر
Hasan b. Yesar, Ensarın mevalisi, kendi zamanında Basrada tabiinin seyyidi, sika(güvenilir), ilim ve amelde hüccet, değeri yüce bir kişidir.
ez-Zehebi, “Mizan el-İtidal”, 1/527, 1968-ci ravi
hakkında daha fazla bilgi ala bilmeniz için türkçe olan ehli sünnet sitesinden onun hakkında link bırakıyorum: Hasan el-Basri kimdir?
işte nasibiler nezdinde böyle bir makamda bulunan bu kişi Hz. Nuh a.s’ın namusuna dil uzatmakta, zevcesini zina ile suçlamakta, oğlunun ise veledi zina olduğunu idda etmektedir.

resimde gördüğünüz ehli sünnetin hadis, rical ve tefsir alanın büyük imamı olan ibni Ebi Hatem’in “Tefsiri ibni Ebi Hatem” diye meşhur olan tefsir kitabıdır, işaretlenmiş yerde şu ifadeler var:
حَدَّثَنَا أَبِي ، ثنا عُمَرُ بْنُ عَوْنٍ ، ثنا هُشَيْمٌ ، عَنْ عَوْنٍ ، وَمَنْصُورٍ ، عَنِ الْحَسَنِ ، فِي قَوْلِهِ : إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ سورة هود آية 46 قَالَ : لَمْ يَكُنْ أَبِيهِ
…Mansur Hasan el-Basri‘den “O, asla senin ailenden değildir.” (Hud 46) ayeti ile ilgili olarak şöyle rivayet etmiştir: “yani senin oğlun değildir”
“Tefsiri ibni Ebi Hatem”, Hud 46 tefsiri, hadis 11778
bu hadisin isnadındaki tüm raviler sika (güvenilir) ve isnadı muttasıldır, ek olarak ibni Ebi Hatem tefsirin mukaddimesinde (sayfa 14) sadece sahih hadisleri tefsirine aldığını bildirmektedir. hadisten görüldüğü gibi Hasan el-Basri Hz. Nuh a.s’ın kafir olan oğlunun aslında onun oğlu olmadığını söylemektedir. peki ya kimin oğlu idi? bunu yine Hasan el-Basri cevaplıyor:

resimde gördüğünüz yine “Tefsiri ibni Ebi Hatem”dir, işaretlenmiş yerde şu ifadeler var:
حَدَّثَنَا الْمُنْذِرُ بْنُ شَاذَانَ ، ثنا هَوْذَةُ ، ثنا عَوْنٌ ، عَنِ الْحَسَنِ أَنَّهُ قَرَأَ : عَمِلَ غَيْرَ صَالِحٍ قَالَ : كَانَ وَلَدَ زِنْيَةٍ ، وَكَانَ يُنْسَبُ إِلَيْهِ فَنَفَاهُ اللَّهُ مُنْذُ يَوْمِ الْغَرَق
…Avane şöye rivayet etmiştir: Hasan el-Basri’ye “o salih olmayan bir ameldir” (Hud 46)ayetini okudum, dedi ki: “o (Nuh a.s’ın oğlu) zina çocuğudur, ve ona (Nuh a.s) nispet ediliyordu”
“Tefsiri ibni Ebi Hatem”, Hud 46 tefsiri, hadis 11781
öceki hadis gibi bunun da senedindeki tüm raviler güvenilir ve isnadı da muttasıldır, hadis sahihtir. ve hadisten de açıkca görüldüğü gibi Hasan el-Basri Hz. Nuh a.s’ın oğlunun veledi zina olduğunu söylemektedir. yine bu konuda ehli sünnetin hadis, tarih ve tefsir alanında büyük alimi olan Taberi de kendi tefsirinde hadisler rivayet etmiştir.

resimde gördüğünüz Taberi’nin “Camiul Beyan” adlı “Tefsiri taberi” diye meşhur olan tefsir kitabıdır, işaretlenmiş yerde şu ifadeler var:
حدثنا بشر قال ، حدثنا يزيد قال ، حدثنا سعيد ، عن قتادة ، قال : سمعت الحسن يقرأ هذه الآية : ( إنه ليس من أهلك إنه عمل غير صالح ) ، فقال عند ذلك : والله ما كان ابنه . ثم قرأ هذه الآية : ( فخانتاهما ) ، [ سورة التحريم : 10 ]
…Katade dedi ki: Hasan el-Basri’nin şu ayeti okuduğunu duydum: “o senin ailenden değildir, o salih olmayan bir ameldir” (Hud 46) sonra dedi ki: “Vallahi! oğlu değildi” sonra ise şu ayeti okudu: “ikisi de ihanet etti” (Tahrim 10)
“Tefsiri Taberi”, 12/427, Hud suresi 46-cı ayetin tefsiri
bu hadiste önceki iki hadis gibi senedi sahih bir hadistir ve hadisten de açıkca görüldüğü gibi Hasan el-Basri Hz. Nuh a.s’ın bu oğlunun aslında kendi oğlu olmadığını, zina çocuğu olduğunu söylemekte ve Tahrim suresindeki “ikiside ihanet etti” ayetini de buna delil olarak sunmaktadır yani Hasa el-Basri’ye göre ayette geçen “ihanet” zinadır.
BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bu yazımızda her bir sünni ve nasibinin “bizde Ehli Beyt’i severiz” iddasının yalan ve sadece bir takiyye olduğunu bizzat kendi imamlarından olan Süfyan b. Uyeyne’nin dilinden bir daha belgeleyeceğiz. ama öncelikle Süfyan b. Uyeyne ve nasibiler nezdindeki konumu hakkında bilgi veriyoruz. nasibi rical alimi ez-Zehebi onun biografisinde diyor ki:
سفيان بن عيينة ( ع ) ابن أبي عمران ميمون مولى محمد بن مزاحم ، أخي الضحاك بن مزاحم الإمام الكبير حافظ العصر ، شيخ الإسلام أبو محمد الهلالي الكوفي ، ثم المكي
Süfyan b. Uyeynye b. Ebi İmran Meymun, Dahhak b. Mezahim’in kardeşi Muhammed b. Mezahim’in mevalisi, büyük imam, asrının hafızı, Şeyhul İslam, Ebu Muhammed el-Hilali el-Kufi, sonra Mekki.
ez-Zehebi, “Siyer”, 9/454
onun hakkında daha fazla bilgi ala bilmeniz için türkçe ehli sünnet sitelerinden birine link bırakıyorum: Süfyan b. Uyeyne kimdir?
işte nasibiler nezdinde bu kadar değerli olan imamları bizim imamımız Cafer es-Sadık a.s’a olan düşmanlığını bakın nasıl dile getirmektedir:

resimde gördüğünüz sünni hadis alimlerinden ibni Abdilberr’in “et-Temhid” adlı kitabıdır, işaretlenmiş yerde şu ifadeler var:
جعفر بن محمد بن علي بن حسين ابن علي ابن أبي طالب رضي الله عنهم يكنى أبا عبد الله
Cafer b. Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebu Talib r.a, künyesi Ebu Abdullah’tır.
ذكر ابن عيينة أنه كان في حفظه شيء
ibni Uyeyne zikr etmiş ve “Onun aklında problem vardı” demiştir.
ibni Abdilberr, “et-Temhid”, 2/66
alçak herif demek imam Cafer es-Sadık a.s’ın aklında problem vardı ha? Allah c.c’ın, meleklerin ve tüm insanların laneti senin üzerine olsun. ama bu gibi nasibilerin kinlerini kusması hidayet imamlarına a.s zarar vermez, nitekim onlardan a.s öncede nebi ve rasuller a.s yalanlanmış, şehid edilmiş, alaya alınmış ve daha bir çok iftiraya maruz kalmıştırlar.
BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… çalışmalarımıza ara vermeden hızla nasibilerin kendi kaynaklarından kendi sapıklıklarını belgelemeğe devam ediyoruz. ehli sünnet ve nasibilerin “imamı azam” dedikleri Ebu Hanife bakınız neler söylemektedir:

resimde gördüğünüz ehli sünnet alimi ibni Hazm’ın “el-Muhalla” adlı kitabıdır. işaretlenmiş yerde şu ifadeler var:
وقال أبو حنيفة : لا حدّ عليه في ذلك كلّه ولا حدّ على من تروّج أمه التي ولدته ، وإبنته ، وأخته ، وجدّته ، وعمّته ، وخالته ، وبنت أخيه ، وبنت أخته ، عالماًً بقرابتهن منه ، عالماًً بتحريمهن عليه ووطئهن كُلّهن فالولد لاحقّ به ، والمهر واجب لهن عليه وليس عليه إلاّّ التعزير دون الأربعين فقط وهو قول سفيان الثوري
ve Ebu Hanife dedi ki: tüm bu saydıklarımız için hadd cezası yoktur. aynı şekilde akrabalık derecesini ve onların kendisine haram olduğunu bilmesine rağmen kişinin öz annesi, kızı, kız kardeşi, ninesi, teyzesi ve kardeşinin kızı ile evlenmesi durumunda onun için hadd cezası yoktur.
ibni Hazm, “el-Muhalla”, 11/253

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
değerli kardeşlerimiz nasibilerin kendi kaynakları ışığında belgeli bir şekilde kendi inançlarını ortaya koymaya devam ediyoruz. Bugünkü çalışmamız yine nasibiler Ehli Beyt a.s hakkındaki inançları konusu üzerine olacaktır. Bu çalışmamızda nasibi ve sünnilerin büyük imam olarak gördükleri Süfyan es-Sevri’nin imam Ali a.s’ın faziletine tahammül edemediğini kendi dilinden aktaracağız ama öncelikle Süfyan es-Sevri’nin kimliği ve nasibiler nezdindeki makamı hakkında sizlere bilgi veriyoruz. ez-Zehebi onun hakkında diyor ki:
سفيان ( ع ) ابن سعيد بن مسروق بن حبيب بن رافع بن عبد الله بن موهبة بن أبي بن عبد الله بن منقذ بن نصر بن الحارث بن ثعلبة بن عامر بن ملكان بن ثور بن عبد مناة بن أد بن طابخة بن إلياس بن مضر بن نزار بن معد بن عدنان
Süfyan b. Said b. Mesruk b. Habib b….. Mead b. Adnan
هو شيخ الإسلام ، إمام الحفاظ ، سيد العلماء العاملين في زمانه ، أبو عبد الله الثوري الكوفي المجتهد ، مصنف كتاب الجامع
o Şeyhul İslam, imam, hafız, kendi zamanında alimlerin allamesinin seyyidi, Ebu Abdullah es-Sevri el-Kufi’dir, müçtehid ve “el-Cami” kitabının müellifidir.
ez-Zehebi, “Siyer”, 7/229-230
onun hakkında daha fazla bilgi ala bilmeniz için türkçe ehli sünnet sitelerinin birine link bırakıyorum: Süfyan es-Sevri kimdir?
işte nasibiler nezdinde böylesine bir değer sahip olan kimse imam Ali a.s’ın faziletine tahammül edemeyerek diyor ki:

resimde gördüğünüz ez-Zehebi’nin rical kitaplarından “Siyeri Alemun Nubela”dır, işaretlenmiş yerde şu ifadeler var:
مؤمل بن إسماعيل : عن سفيان ، قال : تركتني الروافض ، وأنا أبغض أن أذكر فضائل علي
ibni İsmail Sufyan’ın şöyle dediğini aktardı: “rafizileri terk ediyorum ve Ali’nin faziletinden söz edenlere buğz ediyorum.”
ez-Zehebi, “Siyer”, 7/253
EK1: geçenlerde Buhari’nin bazı nasibi muhaddislerce terkedilmiş olması konusunda bize kendi aklınca cevap yazan nasibi, boş durmamış ve bu konu hakkında gerçekten gülünç bir cevap hazırlamıştır. ama onun böyle birden bire konu değiştirmesi benim için garip geldi. düşünyorum da acaba bu nasibi niye bizim Buhari konusunda onun hazırladığı cevaba reddiyemize bir şey diyemiyor ve bir şey diyemediği bu konuyu görmezden geliyor? neyse, bakalım şimdi durum ne olacak, biz ona cevap verdikten sonra bu konuya dönecek mi yoksa bu konudan da mı kaçacak?
nasibi diyor ki:
Rafizinin “Bugünkü çalışmamız yine nasibiler Ehli Beyt a.s hakkındaki inançları konusu üzerine olacaktır. Bu çalışmamızda nasibi ve sünnilerin büyük imam olarak gördükleri Süfyan es-Sevri’nin imam Ali a.s’ın faziletine tahammül edemediğini kendi dilinden aktaracağız” sözünə qarşılıq deyirəm ki,tam əksinə Süfyan Əs-Sərvi rahimahullah siz rafizilər onun həzrəti Əlinin(r.a) fəzilətlərindən danışmasına maneə olduğunuz üçün sizlərə buğz etməkdədir:
Eyni sənədlə Əbu Nuaymın “Əl Hilyə”-sində oxuyuruq:
حدثنا مؤمل بن اسماعيل، قال: سمعت سفيان الثوري، يقول: منعتنا الشيعة أن نذكر فضائل علي.
“Muammil ibn Ismail dedi:Süfyan Əl Səvrinin belə dediyini eşitdim:”Şiələr bizə Əlinin(Allah ondan razı olsun) fəzilətlərindən danışmağa əngəl oldular”
Yəni qısaca Süfyan Əs Sərvinin(r.a) “Əs Siyər” -də söylədiyi ifadənin gerçək anlamı digər nəqlin işığında açıqlığa qovuşur .Süfyan Əs-Sərvinin(r.a) zikretdiyi ifadə bu şəkildə anlaşılmalıdır:
مؤمل بن إسماعيل : عن سفيان ، قال : تركتني الروافض ، وأنا أبغض أن أذكر فضائل علي
“Rafiziləri tərk edirəm və (Bizləri Əlinin(ra) fəzilətlərindən danışmağa əngəl olub özləri) Əlinin(r.a) fəzilətlərindən danışanlara(rafizilərə) buğz edirəm.
cevap: doğrusu böylesi gülünç ve ahmakça “cevap”lar nasibi dinin özelliklerindendir. nasibi kendi imamı Süfyan es-Sevri’yi korumaya çalışırken üstüne üstlük bir de hayasız ve yalancı konumuna düşürmektedir. Süfyan es-Sevri “şiiler Hz. Ali’nin faziletini anlatmamız konusunda bize engel oldular” diyor. tüm şia gece gündüz durmadan Hz. Ali ve diğer imamların a.s faziletini rivayet ettiği, bu yüzden Muaviye gibi alçaklar tarafından öldürüldüğü, Muaviye sarayına bağlı mollalar tarafından rafizi, habis, müşrik ve s. ilan edildiği halde bu ne utanmazlıktır ki, Şiilerin böyle bir şeye engel olduğu idda edile biliyor? Şia zaten bu işi yapmıyor mu? öyle ise bir başkasının da bunları yapması Şia’nın karşı çıkacağı değil aksine destek olacağı bir şeydir. kaldı ki, Süfyan es-Sevri’nin yaşadığı dönem Emevi dönemi idi ve bu zamanlarda Şiilerin elinde Süfyan es-Sevri gibi nasibilerin her hangi bir konuda hadis rivayet etmelerine engel ola bilmesi mümkün değildir. çünkü o dönemde şiiler ve imamları a.s kendileri zor dönemlerde yaşıyor, kendi dinlerini bile zorlukla rivayet ediyorlardı aksi halde Emeviler hepsini kılıçtan geçiriyorlardı. o dönemde Şiilerin elinde hangi bir güç, iktidar vardı ki, şiiler bunun sayesinde bu nasibilerin rivayetlerine engel ola bilsinler? faraza eğer şiilerin elinde böylesi bir imkan olsaydı bile kendi imamları olan Hz. Ali a.s’ın faziletlerinin yayılmasına engel olmazlardı, aksine Hz. Ali ve diğer Ehli Beyt imamları a.s hakkında olan her hadis karşılığında nasibilerin uydurarak kendi sahabe ve liderlerine nispet ettikleri masallara engel olmaları gerekirdi.

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
belgeli bir şekilde nasibi akidesini aktarmaya ve nasibilerin yalanlarını ortaya koymaya devam ediyoruz. bilindiği gibi hemen her nasibi konuşmaya başladığında “bizde Ehli Beyt’i seviyoruz” demekte ve hatta biraz daha hayasızlaşarak “biz Ehli Beyt’i sizden daha çok seviyoruz” diye bilmektedir. aslında ise bu sözü söyleyen kişi ya avamdır, yada yalancı. zira nasibilerin büyük alimleri, mezhep önderleri her zaman imamlarımız a.s’a düşman olmuş, onlara kin beslemiş ve bunu bazen kendileri bile itiraf etmiştirler. bugün bu alimlerden birisi olan Yahya b. Said el-Kattan’ın imam Cafer es-Sadık a.s hakkındaki sözlerini sizlere aktaracağız ama öncelikle Yahya b. Said’in kimliği ve nasibiler nezdindeki makamı hakkında sizlere bilgi veriyoruz. ez-Zehebi onun hakkında diyor ki:
يحيى القطان ( ع ) يحيى بن سعيد بن فروخ ، الإمام الكبير ، أمير المؤمنين في الحديث أبو سعيد التميمي مولاهم البصري ، الأحول ، القطان ، الحافظ
Yahya el-Kattan: Yahya b. Said b. Ferruh, büyük imam, hadis alanında müminlerin emiri, Ebu Said et-Temimi, el-Kattan, Hafız.
أحمد بن حنبل قال : ما رأيت بعيني مثل يحيى بن سعيد القطان
وقال علي بن المديني : ما رأيت أحدا أعلم بالرجال من يحيى بن سعيد
وقال بندار : حدثنا يحيى بن سعيد إمام أهل زمانه
Ahmed b. Hanbel dedi ki: “Yahya b. Said el-Kattan mislinde birisini görmüş değilim”
Ali b. el-Medeni dedi ki: “Yahya b. Said’den daha alim bir adam görmüş değilim”
Bendar dedi ki: “bana zamanının imamı Yahya b. Said rivayet etti”
ez-Zehebi, “Siyer”, 9/176-177
onun hakkında daha fazla bilgi ala bilmeniz için türkçe ehli sünnet sitelerinin birine link bırakıyorum: Yahya b. Said kimdir?
işte nasibiler nezdinde böylesine bir değer sahip olan kimse bakınız neler söylemektedir.

resimde gördüğünüz ez-Zehebi’nin “Siyeri Alemun Nubela” adlı kitabından imam Cafer es-Sadık a.s’ın biografisi bölümüdür. işaretlenmiş yerde şu ifadeler var:
جعفر بن محمد ( ع ) ابن علي بن الشهيد أبي عبد الله ، ريحانة النبي -صلى الله عليه وسلم- وسبطه ومحبوبه الحسين بن أمير المؤمنين أبي الحسن علي بن أبي طالب بن عبد مناف بن شيبة ، وهو عبد المطلب بن هاشم ، واسمه عمرو بن عبد مناف بن قصي ، الإمام الصادق شيخ بني هاشم أبو عبد الله القرشي ، الهاشمي ، العلوي ، النبوي ، المدني ، أحد الأعلام
Cafer b. Muhammed b. Ali b. eş-Şehid Ebu Abdullah Hüseyin b. Emirelmüminin Ali b. Ebu Talib…. imam Sadık, beni Haşim’in şeyhi, Ebu Abdullah el-Kureşi, el-Haşimi, el-Alevi, en-Nebevi, el-Medeni, ulemadan’dır.
وقال علي عن يحيى بن سعيد ، قال : أملى علي جعفر بن محمد الحديث الطويل ، يعني في الحج ثم قال : وفي نفسي منه شيء مجالد أحب إلي منه
ve Ali Yahya b. Said’den naklen dedi ki: “benim kalbimde ona karşı hissler mevcuttur, Mecaled (b. Said) bana ondan daha sevimlidir”
ez-Zehebi, “Siyer”, 6/255-256
işte onların imamının bizim imamız hakkında söyledikleri. bende derim ki, pis herif! Allah senin cezanı versin, senin Cafer es-Sadık a.s’a olan kinin onun şanına ve ilmine leke değildir. çünkü nice kafirler Allah c.c’ın nebi, rasul ve vasilerine a.s düşman olmuş, onları şehid etmiştirler. Allah c.c ise onların sevgisini imanın şartlarından kılmıştır: Meveddet ayeti
binaenaleyh, senin ona karşı kin beslemen ancak sana zaradır, “Geberin kininizle, Şüphe yok Allah, gönüllerde ne varsa hepsini bilir” (Al-i İmran suresi 119)

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
nasibi dinin yüce kitabımız Kur’an’ı Kerim hakkındaki akidesini sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz. bu yazımızda inşaAllah sizlere sünnilerin gurur duydukları imamlarından birisi olan Ragıb el-İsfehani’nin Kur’an hakkındaki sözlerini sunacağız. ama öncelikle bu şahıs hakkında nasibi kaynaklarından bilgi verelim. nasibilerin hadis alimlerinden es-Suyuti onun hakkında diyor ki:
قال الإمام أبو القاسم الحسين بن محمد بن المفضَّل: المشهور بالراغب، وهو من أئمة السُّنة
imam Ebul Kasım Hüseyin b. Muhammed b. Mufaddal, Ragıb diye meşhurdur ve o sünne imamlarından birisidir.
es-Suyuti, “el-Mezhar”, sayfa 201
işte es-Suyuti’nin değimi ile “sünne imamlarından” olan bu şahıs Kur’an’ı kitap olarak toparlayanların (sahabelerin) ondan çıkarmalar yaptığını söylemektedir. bundan önceki yazıda olduğu gibi burada da sunacağım kaynak ve belgeler ise bana değil alkafi.net sitesinde yazan Nasırul Hüseyin kardeşimize aittir, yazının aslı şu linktedir:[url]http://www.alkafi.net/vb/showthread.php?t=672[/URL]

resimde gördüğünüz nasibilerin imamlarından İsfehani’nin “Muhazarat el-Edebe” adlı kitabıdır, işaretlediğim yerde şu ifadeler var:
كان القوم الذين كتبوا المصحف لكم يكونوا قد حذقوا الكتابة فلذلك وضعت أحرف على غير ما يجب أن تكون عليه. وقيل: لما كتبت المصاحف وعرضت على عثمان وجد فيها حروفاً من اللحن في الكتابة فقاتل: لا تغيروها فإن العرب ستغيرها أو ستعبر بها. ولو كان الكاتب من ثقيف والمملي من هذيل لم يوجد فيه هذه الحروف
Sizler için Mushafı yazanlara gelince, onlar yazıyı atmışlardır. Bundan dolayı da harfler olması gereken yerlerin dışına yerleştirilmiştir. Denilmiştir ki; Mushaflar yazılıp da Osman’a arz edilince yazıda büyük yanlışlıkların olduğunu gördü ve onlara dedi ki: “bunları olduğu gibi bırakınız. Çünkü Araplar bunları telaffuzlarıyla düzelteceklerdir. Eğer kâtip Sakif kabilesinden, yazdıran da Hüzeyl’den olsaydı bu hatalar yapılmamış olacaktı.”
İsfehani, “Muhazarat el-Edebe”, 4/434

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
değerli kardeşlerimiz, bu yazımızda inşaAllah yine nasibi akidesi hakkında mühüm bir belgeyi sizlerle paylaşacağız. bu belge nasibilerin yüce kitabımız hakkındaki inançları ilgilidir ki, belgede nasibilerin imamlarından Muhammed Enver el-Keşmiri yüce kitabımızın manen ve lafzen tahrif edildiğini idda etmektedir. Keşmiri’nin kimliği ve nasibiler nezdindeki makamı için şu linkten bilgi ala bilirsiniz: büyük muhaddis Muhammed Enver Şah Kemiri|محمد أنور شاه الكشميري .. المحدِّثُ الكبير
yazıda sunacağım kaynak ve belgeler ise bana değil alkafi.net sitesinde yazan Nasırul Hüseyin kardeşimize aittir, yazının aslı şu linktedir: [url]http://www.alkafi.net/vb/showthread.php?t=673[/URL]

resimde gördüğünüz nasibilerin hadis imamlarından Keşmiri’nin “Sahihi Buhari”ye yazdığı şerh olan “Feyzul Bari” adlı kitabıdır, işaretlediğim yerde şu ifadeler var:
واعلم أنَّ في التحريف ثلاثةُ مذاهبَ: ذهب جماعةٌ إلى أن التحريفَ في الكتب السماوية قد وقع بكُلِّ نحو في اللفظ والمعنى جميعًا، وهو الذي مال إليه ابنُ حَزْم؛ وذهب جماعةٌ إلى أن التحريف قليلٌ، ولعلَّ الحافِظَ ابنَ تيميةَ جنح إليه؛ وذهب جماعةٌ إلى إنكارِ التحريف اللفظي رأسًا، فالتحريفُ عندهم كلُّه معنوي. قلت: يَلْزَمُ على هذا المذهب أن يكونَ القرآنُ أيضًا مُحرَّفًا، فإِنَّ التحريفَ المعنويِّ غيرُ قليل فيه أيضًا، والذي تحقَق عندي أن التحريفَ فيه لفظيُّ أيضًا، أما إنه عن عمد منهم، لمغلطة. فا تعالى أعلم به
Bil ki, tahrif konusunda üç mezhep vardır. Bir grup semavi kitaplarda tahrifin olduğu görüşündedirler. Bu bağlamda tahrif görüşüne sahip olanlar semavi kitapların hem lafzında hem de manasında tahrifin gerçekleştiğini söylerler, ibni Hazm bu görüştedir. Bir grup da tahrifin az olarak gerçekleştiği görüşündedirler, Hafız ibni Teymiyye bu görüşe meyl etmiştir. Bir grup da lafzi tahrifi temelden inkar etmişlerdir. Bunlara göre bütün tahrifler manaya ilişkin tahriflerdir. Ben derim ki; Bu görüşte Kur’an’ın tahrif edilmiş olmasını gerektirir. Zira manaya ilişkin tahrifler de az değildir. Kanaatimizce Kur’an’da lafzi tahrif de gerçekleşmiştir. Onlardan birisi tarafından muğalatadan dolayı kasıtlı olarak gerçekleştiği konusuna gelince ise Allah-u Teala en iyisini bilir.
Keşmiri, “Feyzul Bari Şerh Sahihul Buhari”, 4/541

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
nasibilerin büyük imamlarından ve hadisçilerinden birisi olan Abdulmuğis b. Züheyr’den “biz de Ehli Beyt’i seviyoruz” iddacısı olarak Ehli Beyt imamları a.s’dan birinin fazileti hakkında kitap yazması veya hiç olmazsa Ehli Beyt imamları a.s’a hakaret eden Süfyan es-Sevri, Yahya b. Said, Süfyan b. Uyeyne, ibni Sad ve diğer alimlernce cevap vermesi beklenirken bakın ne yapmış. bu adam kalkıp Kerbela’da imam Hüseyin a.s’ı şehid eden alkolik Yezid’in faziletini ıspat etmek için bir kitap yazmış.

resimde gördüğünüz nasibilerin rical alimlerinden ez-Zehebi’nin “Siyeru alemun nubela” adlı kitabıdır, işaretlediğim yerde şu ifadeler var:
عبد المغيث ابن زهير بن زهير بن علوي، الشيخ الامام المحدث، الزاهد الصالح، المتبع، بقية السلف، أبو العز بن أبي حرب، البغدادي الحربي
Abdulmuğis b. Züheyr b. Züheyr b. Ulvi, şeyh, imam, muhaddis, zahid, salih, Ebu İz b. Ebi Harb el-Bağdadi el-Harrani
وقد ألف جزءا في فضائل يزيد أتى فيه بعجائب وأوابد، لو لم يؤلفه، لكان خيرا، وعمله ردا على ابن الجوزي
ve Yezid’in fazileti hakkında bir kitap telif etmiştir ki, onda acaip haberler vardır. Eğer bu kitabı telif etmemiş olsaydı daha iyi olurdu ve ibni Cevzi ona reddiye yazmıştır.
ez-Zehebi, “Siyer”, 21/159
Yezid gibi nasibiliği ve alçaklığı belli olan birisinin faziletini ıspat etme amacı ile kitap yazan kimse Yezid’den daha alçak ve daha nasibidir. ama ne var ki, “biz Ehli Beyt’i seviyoruz” iddasında bulunan kimseler böyle birisini imam, salih ve zahid olarak kabul etmektedirler.
BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
nasibilerin kendi kaynaklarından, kendi imamlarının dilinden “bizde Ehli Beyt’i seviyoruz”, “biz Ehli Beyt’e bağlıyız” ve s. gibi sözlerinin yalan ve cehalet ürünü olduğunu belgelemeye devam ediyoruz. inşaAllah bu çalışmamızda nasibilerin rical, hadis ve tarih alanında büyük imamlarından olan ibni Sad’ın Ehli Beyt imamlarından Hz. Cafer es-Sadık a.s hakkındaki sözlerini sizlerle paylaşacağız. ama öncelikle ibni Sad’ın kimliği ve nasibiler nezdindeki konumu hakkında sizlere bilgi veriyoruz, ez-Zehebi onun biografisinde diyor ki:
محمد بن سعد ابن منيع ، الحافظ العلامة الحجة أبو عبد الله البغدادي ، كاتب الواقدي ، ومصنف ” الطبقات الكبير ” في بضعة عشر مجلدا و ” الطبقات الصغير ” وغير ذلك
Muhammed b. Sad b. Munie, hafız, allame, hüccet, Ebu Abdullah el-Bağdadi. Vakidi’nin katibi ve “Tabakatul Kübra” kitabı ile başka kitapların musannifi.
قال ابن أبي حاتم : سألت أبي عن ابن سعد ، فقال : صدوق ، رأيته جاء إلى القواريري وسأله عن أحاديث فحدثه
رواها الخطيب ثم قال : محمد بن سعد عندنا من أهل العدالة ، وحديثه يدل على صدقه
قال ابن فهم : محمد بن سعد صاحب الواقدي ، هو مولى الحسين بن عبد الله بن عبيد الله بن العباس بن عبد المطلب ، توفي ببغداد في يوم الأحد لأربع خلون من جمادى الآخرة ، سنة ثلاثين ومائتين وهو ابن اثنتين وستين سنة قال : وكان كثير العلم ، كثير الحديث والرواية ، كثير الكتب ، كتب الحديث والفقه والغريب
ibni Ebu Hatem dedi ki: babama ibni Sad hakkında sordum, “sadıktır” dedi. babamın Kavariri’ye onun hadislerini sorduğunu ve anlattığını ördüm.
Hatib dedi ki: “Muhammed b. Sad bizim nezdimizde adalet sahibi kimselerdendir ve hadisleri onun sadıklığına delildir”
ibni Fehm dedi ki: “Vakidi’nin arkadaşı Muhammed b. Sad çok büyük ilim, hadis ve rivayet sahibidir, bir çok kitabı vardır“
ez-Zehebi, “Siyer”, 10/664-66
işte nasibiler nezdinde hüccet, allame ve adil olan bu kimse müslümanların imamı, efendisi Hz. Cafer es-Sadık a.s’a dil uzatmaya cüret etmekte ve imam a.s’ın rivayet ettiği hadislerin delil olmadığını söylemektedir.

resimde gördüğünüz nasibilerin rical ve hadis alimlerinden ibni Hacer’in “Tehzib et-Tehzib” adlı kitabıdır, işaretlediğim yerde şu ifadeler var:
جعفر بن محمد بن علي بن الحسين بن علي بن أبي طالب الهاشمي العلوي. أبو عبد الله المدني الصادق
Cafer b. Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebu Talib el-Haşimi el-Alevi, Ebu Abdullah el-Medeni es-Sadık.
و قال ابن سعد : كان كثير الحديث ، و لا يحتج به ، و يستضعف ، سئل مرة : سمعت هذه الأحاديث من أبيك ؟ فقال : نعم . و سئل مرة ، فقال : إنما وجدتها فى كتبه
ve ibni Sad dedi ki: “onun bir çok hadisi vardır fakat onunla ihticac edilmez (delil getirilmez), hadisleri zayıf sayılmaktadır. rivayet ettiği hadis için kendisine “bu hadisleri babandan duydun mu?” diye soruldu ve o da “evet” dedi. bir başka sefer sorulduğunda ise “bunları ancak onun kitabında okudum” dedi.”
ibni Hacer, “Tehzib et-Tehzib”, 2/103-104
işi gücü kendisini zavallı gibi gösterip, birilerini kandırmayı amaçlayarak “biz de Ehli Beyt’i seviyoruz” ve hatta biraz daha hayasızlaşarak “biz Ehli Beyt yolundayız”, “hatta biz Ehli Beyt’i sizden daha fazla severiz” ve s. diyen tüm nasibilere diyorum ki, madem sözünüzde doğrusunuz o zaman buyrun müslümanların imamı Hz. Cafer es-Sadık a.s hakkında böyle iftiralarda bulunan nasibi ibni Sad’ı reddedin, dininizi onun kitap ve rivayetlerinden temizleyin.
EK1: geçen yazılarımızda itirazlarını cevapladığımız nasibi kendisi gibi ahmak ola din kardeşlerini (nasibileri) kandırmak için bizim bu çalışmamıza kendince bir cevap hazırlamış. gerçekten çok düşündürücü bir durum, acaba neden bugüne kadar bizim yazılarımız hakkındaki itirazlarına vermiş olduğumuz cevaplar için bir şey düşünmüyor da yeni yeni konulara yöneliyor?
neyse, nasibi diyor ki:
ibni Saad r.a Caferi Sadık’ın hadislerini zayıf görmüşse bu onu sevmediği anlamına mı gelir? kouya başka bir açıdan bakalım, ibni Hibban “el-Mecruhin”, 2/15′de diyor ki:
yوقال ابن حبان في “المجروحين” (2/15) :
” سئل علي بن المديني عن أبيه ؟ فقال : ” اسألوا غيري ” فقالوا : سألناك ، فأطرق ، ثم رفع رأسه وقال : ” هذا الدين ، أبي ضعيف ” انتهى .
Ali b. el-Medeni’ye babası hakkında soruldu, dedi ki: “başkası hakkında sorun” dediler ki: “senden sorduk” bunun üzerine dedi ki: “bu dindir, babam zayıftır”
gördüğümüz üzere Ali b. el-Medeni babası hakkında sorulduğunda “bu dindir, babam zayıftır” diye cevap vermiştir. acaba bu cerh Ali b. el-Medeni’nin kendi babasını sevmediği anlamına mı geliyor? tabi ki, hayır ve aynı şekilde ibni Sad’ın imam Cafer’i cerh edişi de bu anlama gelmez, bu idda çok mantıksız bir iddadır.
cevap: gerçekten bu nasibi tüm diğer nasibilerden farklı, şöyle ki, ne bunun hazırladığı antika “cevapları” ve nede bu tip bir ahmak daha önce görmüş değilim. be ahmak adam, Ali b. el-Medeni’ye de, oun babasına da, ibni Sad’a da Allah lanet etsin. diyelim ki, Ali b. el-Medeni kendi babasını seviyor ama buna rağmen onu cerh ediyor. bu her cerh edenin cerh ettiği şahsı sevdiği anlamına mı geliyor ki?
sonra, burada esas mesele sevip sevmemekten daha ziyade sizin “biz Ehli Beyt’e itaat ediyoruz” ve s. gibi palavralarınızı deşifre etmektir. ibni Sad imam Cafer es-Sadık a.s’a dil uzatıyor, onu cerh ediyor, rivayetlerini zayıf sayıyor yani onun rivayet ettiği hadislere itibar edilmeyeceğini beyan ediyor. bundan öte nasibilik var mı? sen ise sırf kendi nasibiliğini de göstermek adına ibni Sad’ı müdafa etmeğe çalışıyor ve “ibni Sad r.a” diyorsun. işte bu kadarı senin de, dininin kimlere dayandığını ve kimlere dayanmadığını açıkca göstermektedir.
BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
değerli kardeşlerimiz, bu çalışmamızda nasibilerin Kur’an hakkındaki inançları hakkında bir belgeyi sizlerle paylaşacağız. Bu çalışma nasibilerin sahabe Ubeyy b. Kaab r.a’a isnad ettikleri bir hadis hakkındandır ki, bu hadise gore Ubeyy b. Kaab r.a Ahzab suresi 6-cı ayetinde “o da onların babasıdır” şeklinde bir ekleme olduğunu söylemektedir. Çalışmada sunacağım kaynaklar alhak.org sitesinde Cabirul Yemani nicki ile yazan kardeşimize aittir. Çalışmanın aslı şu linkte: [url]http://www.alhak.org/vb/showthread.php?t=33132[/URL]

resimde gördüğünüz ehli sünet tarih alimi ibni Şubbe en-Numeyri’nin “Tarihi Medine” adlı kitabıdır, işaretlediğim yerde şu ifadeler var:
حدثنا أبو مطرف بن أبي الوزير قال، حدثنا سفيان ابن عيينة، عن عمرو بن دينار، عن بجالة قال: مر عمر رضي الله عنه بغلام معه مصحف وهو يقرأ (النبي أولى بالمؤمنين من أنفسهم، وأزواجه أمهاتهم ، وهو أب لهم) فقال عمر رضي الله عنه: يا غلام حكها، فقال: هذا مصحف أبي بن كعب، فذهب إلى أبي فقال: ما هذا؟ فنادي أبي بأعلى صوته: أن كان يشغلني القرآن وكان يشغلك الصفق بالأسواق! فمضى عمر رضي الله عنه
bana Ebu Mutrif b. Ebi Vezir anlattı, dedi ki: Süfyan b. Uyeyne bana Amr b. Dinar’dan, o da Bicale’den anlattı, dedi ki: Ömer b. Hattab, elinde mushaf olan bir genc ile karşılaştı ve o şöyle kıraat ediyordu “nebi mü’minlere kendi canlarından daha evladır ve onun zevceleri müminlerin analarıdır ve o da onların babasıdır” (Ahzab, 6) Ömer dedi ki: “ey genç! bu fazlalığı kazı” genç dedi ki: “bu Übeyy b. Kaab’ın mushafıdır” bunun üzerine Ömer Ubeyy’in yanına gitti ve dedi ki: “nedir bu?” Ubeyy dedi ki: “Kur’an beni meşgul edendi, seni ise çarşı pazarlarda alışveriş meşgul ediyordu” bunun üzerine Ömer döndü.
ibni Şübbe en-Numeyri, “Tarihi Medine”, 2/708
hadisin senedindeki tüm raviler nasibiler nezdinde güvenilir kişiler ve büyük muhaddislerdir. Şimdi raviler hakkında bilgi verelim:
Bicale (بجالة): nasibiler nezdinde güvenilir bir ravidir, el-Mizzi onun hakkında diyor ki:
خ د ت س: بجالة (1) بن عبدة (2) التميمي، ثم العنبري البصري. كاتب جزء بن معاوية، عم الأحنف بن قيس
Bicale b. Ubade et-Temimi, sonra el-Enberi el-Basri.
قال أبو زرعة: ثقة.
وقال أبو حاتم: شيخ.
وذكره الجاحظ في نساك أهل البصرة
روى له البخاري، وأبو داود، والترمذي، والنسائي
Ebu Zura dedi ki: “sika (güvenilir)‘dir”
ve Ebu Hatem dedi ki: “şeyhtir”
Buhari, Ebu Davud, Tirmizi ve Nesai ondan rivayet etmiştir.
el-Mizzi, “Tehzibul Kemal”, 4/8-9, 637-ci ravi
Amr b. Dinar (عمرو بن دينار): önceki ravi gibi nasibiler nezdinde güvenilir bir alimdir, ez-Zehebi onun biografisinde diyor ki:
عمرو بن دينار الإمام الكبير الحافظ أبو محمد الجمحي مولاهم المكي الأثرم ، أحد الأعلام وشيخ الحرم في زمانه
Amr b. Dinar, imam, büyük hafız, Ebu Muhammed el-Cemahi, kendi zamanında Harem (Kabe)’nin şeyh ve alimi.
قال شعبة : ما رأيت في الحديث أثبت من عمرو بن دينار
وقال ابن عيينة : عمرو ثقة ثقة ثقة
قال عبد الله بن أبي نجيح : ما رأيت أحدا قط أفقه من عمرو بن دينار ، لا عطاء ولا مجاهدا ولا طاوسا
Şube dedi ki: “hadisi Amr b. Dinar’ın hadisinden daha sabit olan birini görmedim”
ibni Uyeyne dedi ki: “Amr sika (güvenilir), sika (güvenilir) ve sika (güvenilir)‘dir.”
Abdullah b. Ebi Necih dedi ki: “Amr b. Dinar’dan daha fakih birisini görmedim. ne Ata, ne Mücahid ve need Tavus ondan fakih değildir”
ez-Zehebi, “Siyer”, 5/301
Süfyan b. Uyeyne (سفيان ابن عيينة): nasibilerin büyük imamlarındandır, ez-Zehebi onun hakkında diyor ki:
سفيان بن عيينة ( ع ) ابن أبي عمران ميمون مولى محمد بن مزاحم ، أخي الضحاك بن مزاحم الإمام الكبير حافظ العصر ، شيخ الإسلام أبو محمد الهلالي الكوفي ، ثم المكي
Süfyan b. Uyeynye b. Ebi İmran Meymun, Dahhak b. Mezahim’in kardeşi Muhammed b. Mezahim’in mevalisi, büyük imam, asrının hafızı, Şeyhul İslam, Ebu Muhammed el-Hilali el-Kufi, sonra Mekki.
قال الإمام الشافعي . لولا مالك وسفيان بن عيينة ، لذهب علم الحجاز
قال عبد الرحمن بن مهدي : كان ابن عيينة من أعلم الناس بحديث الحجاز
وقال أبو عيسى الترمذي : سمعت محمدا – يعني البخاري يقول : ابن عيينة أحفظ من حماد بن زيد
قال عبد الله بن وهب : لا أعلم أحدا أعلم بتفسير القرآن من ابن عيينة
وقال أحمد بن عبد الله العجلي : كان ابن عيينة ثبتا في الحديث
قال بهز بن أسد : ما رأيت مثل سفيان بن عيينة . فقيل له : ولا شعبة ؟ قال : ولا شعبة .
قال يحيى بن معين : هو أثبت الناس في عمرو بن دينار
Şafii dedi ki: “Malik ve Süfyan b. Uyeyne olmasaydı Hicaz’da ilim kaybolurdu”
Abdurrahman b. Mehdi dedi ki: “ibni Uyeyne hadisi Hicaz’ın tüm insanlarından daha iyi bilirdi”
Tirmizi dedi ki: Buhari şöyle dedi: “ibni Uyeyne Hammad b. Ziyad’dan daha hafız idi”
Abdullah b. Vehb dedi ki: “Kur’an tefsirini ibni Uyeyne’den daha iyi bilen birisini tanımıyorum”
ve İcli dedi ki: “ibni Uyeyne hadiste sabittir”
ibni Esed dedi ki: “Süfyan b. Uyeyne mislinde birisini görmedim” kendisine denildi ki: “Şube de mi?” dedi ki: “Şube de (onun mislinde değil)
Yahya b. Main dedi ki: “o Amr b. Dinar’dan nakil yapmada insanların en sabitidir”
ez-Zehebi, “Siyer”, 9/454-458
Ebu Mutrif b. Ebi Vezir (أبو مطرف بن أبي الوزير): hadisin sonuncu ravisi olan bu şahıs da nasibiler nezdinde güvenilir birisidir, el-Mizzi onun hakkında diyor ki:
د س: محمد (3) بن عمر بن مطرف القرشي الهاشمي أبو المطرف بن أبي الوزير البصري
Muhammed b. Ömer b. Mutrif el-Kureşi el-Haşimi, Ebu Mutrif b. Ebi Vezir el-Basri
قال أبو حاتم (1): حدثنا عبدالله بن محمد المسندي البخاري، قال: حدثنا أبو مطرف محمد بن أبي الوزير، وكان ثقة.
وقال أبو حاتم (3): ليس به بأس.
وذكره ابن حبان في كتاب ” الثقات
Ebu Hatem dedi ki: “bana Abdullah b. Muhammed anlattı, dedi ki: bana Ebu Mutrif Muhammed b. Ebi Vezir anlattı ve o sika (güvenilir)‘dir“
ve Ebu Hatem dedi ki: “onda sorun yoktur”
ibni Hibban onu “es-Sikat (güvenilirler)” kitabında zikretmiştir.
el-Mizzi, “Tehzibul Kemal”, 26/177-178, 5499-cu ravi
görüldüğü gibi hadisin tüm ravileri nasibilerin büyük muhaddisleri, güvenilir saydıkları alimlerdir. Yani hadisin isnadı sahihtir.
BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
değerli kardeşlerimiz, nasibilerin dinlerini sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz. Bu çalışmamızda nasibilerin imamlarından biri olan Nevvaf el-Bekkai hakkında sizlere bilgi vereceğiz. çalışmada aktaracağımız kaynaklar alhak.org sitesinde Esedullahil Galib nicki ile yazan kardeşimize aittir. Esedullahil Galib kardeşimizin yazısı şu linkte:[url]http://www.alhak.org/vb/showthread.php?t=33435[/URL]

resimde gördüğünüz nasibilerin en güvenilir muhaddisi Buhari’nin “es-Sahih” adlı kitabıdır, işaretlediğim yerde şu ifadeler var:
حدثنا علي بن عبد الله حدثنا سفيان حدثنا عمرو بن دينار قال أخبرني سعيد بن جبير قال قلت لابن عباس إن نوفا البكالي يزعم أن موسى صاحب الخضر ليس هو موسى بني إسرائيل إنما هو موسى آخر فقال كذب عدو الله
bana Ali b. Abdullah anlattı, dedi ki: bana Süfyan anlattı, dedi ki: bana Amr b. Dinar anlattı, dedi ki: bana Said b. Cübeyr haber verdi, dedi ki: ibni Abbas’a dedim ki: Nevvaf el-Bekkai, “Hızır’ın arkadaşı olan Musa, İsrail oğulları’nın Musa’sı değildir, o başka bir Musa’dır” diye iddia ediyor. bunun üzerine ibni Abbas dedi ki: “Allah’ın düşmanı yalan söylemiştir.”
Buhari, “es-Sahih”, 2/475, Enbiya kitabı, 27-ci bab, hadis 3401
peki ibni Abbas r.a’ın yalancı ve Allah düşmanı olduğunu söylediği bu şahıs kimdir? Nasibiler nezdinde konumu nedir? Bunu hep birlikte nasibi rical alimi el-Mizzi’den öğrenelim. el-Mizzi bu şahıs hakkında diyor ki:
نوف (1) بن فضالة الحميري البكالي، أبو يزيد، ويقال: أبو الرشيد، ويقال: أبورشدين، ويقال: أبو عمرو، الشامي من أهل دمشق، ويقال: من أهل فلسطين، وهو ابن امرأة كعب الاحبار
Nevvaf b. Fudale el-Himyeri el-Bekkai, Ebu Yezid. “Ebu Raşid”, “Ebu Raşideyn” ve “Ebu Amr” da denilmiştir. Şamlıdır, Dımeşk ehlindendir. Filistin ehlinden olduğu da söylenmiştir.
وقال جعفر بن سليمان (3)، عن أبي عمران الجوني: كان نوف ابن امرأة كعب، أحد العلماء
وقال ضمرة بن ربيعة عن يحيى بن أبي عمرو السيباني: كان نوف البكالي إماما لاهل دمشق، فكان إذا أقبل على الناس بوجهه قال: من لا يحبكم لا أحبه الله، ومن لا يرحمكم فلا رحمه الل
Cafer b. Süleyman Ebu İmran el-Cevzi’den dedi ki: “Nevvaf ulemadandır”
ve Damure b. Rabia Yahya b. Ebu Amr eş-Şeybani’den dedi ki: “Nevvaf Dımeşk ehlinin imamıdır. Kim onu sevmezse Allah da onu sevmez ve kim ona rahmet okumazsa Allah ona rahmet etmez”
el-Mizzi, “Tehzibul Kemal”, 30/65-66, 6498-ci ravi
Allah düşmanı, yalancı ama aynı zamanda nasibilerin dinlerini üzerine inşa ettikleri hadislerin ravisi, nasibilerin güvenilir imamı
clip_image043.gif

EK1: geçen defa İsra suresi 26-cı ayetin tefsiri konusudaki hayasızlığını deşifre ettiğimizAraz Hasanzade “nasibi (ahmak, yalancı ve hayasız) isen istediğini yap” prensibinden hareket ederek kendince bu konuda bize cevap hazırlamıştır. nasibi diyor ki:
Ərəb lisanindan anlayışsız olan şüursuz rafizi yazır:
وقال ضمرة بن ربيعة عن يحيى بن أبي عمرو السيباني: كان نوف البكالي إماما لاهل دمشق، فكان إذا أقبل على الناس بوجهه قال: من لا يحبكم لا أحبه الله، ومن لا يرحمكم فلا رحمه الل
ve Damure b. Rabia Yahya b. Ebu Amr eş-Şeybani’den dedi ki: “Nevvaf Dımeşk ehlinin imamıdır. Kim onu sevmezse Allah da onu sevmez ve kim ona rahmet okumazsa Allah ona rahmet etmez”
el-Mizzi, “Tehzibul Kemal”, 30/65-66, 6498-ci ravi
Lakin bu yanlış tərcümədir.Rafizi bu cümləyi Şeyxlərinə doğru tərcümə etdirəməmişdir.Doğru tərcümə bu şəkildədir:
və Dəmurə b. Rəbiə Yəhya b. Əbu Amr əş-Şeybani’dən dedi ki:Nəvvaf Dəməşq əhlinin imamıdır.O,insanlarla qarşılaşdığı zaman deyərdi:”Allah sizi sevməyənləri sevməsin və Allah sizə rəhmət oxumayanlara rəhmət etməsin”
Gördüyünüz kimi,Hayasız rafizilər Nəvafın öz sözlərini Yəhya İbn Əbu Əmr Əş-Şeybaninin Nəvvaf haqqındakı sözləri kimi qələmə verməyə çalışmışlardırki,bununla da Güya Nəvvaf bizim nəzdimizdə olduqca dəyərli biriymiş kimi bilinsin.Halbuki həqiqət görüldüyü kimi fərqlidir.
cevap: evet, benim “Tehzib el-Kemal” kitabından aktardığım sözlerin çevirisinde hata yaptığım doğrudur fakat bu yine bir şeyi değiştirmemektedir. çünkü nasibinin de dediği gibi Nevvaf hakkında bilgi vermekte benim maksadım onun nasibiler nezdindeki makamını göstermektir. benim çeviride hata yapmam ise kesinlikle onun nasibiler nezdinde değerli birisi olmadığı demek değildir. zaten aktardığımız üzere Ebu İmran el-Cevzi onun için “ulemadandır” demiş, Damure b. Rabia ise “Dımeşk ehlinin imamıdır” şeklinde görüş bildirmiştir.
nasibi devam ediyor:
“Allah düşməni yalan söyləmiş” sözü haqqında İbnü’t-Tîn belə demişdir: “İbn Abbas bu sözü ilə Nəvaf’i Allah’ın qorumasından çıxarmaq istəməmiş və bu sözün həqiqəti qəsdedilməmişdir
cevap: bu sözün zerre kadar önemi yoktur, bu söz ibnüt-Tin’in sözüdür, ibni Abbas r.a’ın değil. ibni Abbas r.a ise onun Allah düşmanı olduğunu ve yalan söylediğini açıkca beyan etmiştir. bunun benzeri gibi saçma sapan sözler nasibi kitaplarında doludur. mesela ibni Abbas r.a “Sahihi Müslim”de geçen hadisde Semure b. Cündeb’in şarap sattığını açıkca söylemesine rağmen nasibiler buna da bir kılıf bulmaya çalışmış, Hattabi gibileri “şarap değil meyve suyu satıyordu” diye bilmiştirler. bkz: şarap satıcısı sahabe Semure b. Cündeb
bunun sebebi nasibi dinin dayandığı kimseleri kurtarmak isteğidir ama bu kesinlikle işe yaramamakta ve kendilerini rezil etmektedirler.
nasibi devam ediyor:
Rafizi deyir: “Allah düşmanı, yalancı ama aynı zamanda nasibilerin dinlerini üzerine inşa ettikleri hadislerin RAVISI, nasibilerin güvenilir imami.”
Rafizilər nəzdində çox dəyərli olan Nəchül Bəlağaya baxdığımızda görürük:
[ 182 ] ومن خطبة له عليه السلام
روي عن نوف البكالي قال: خطبنا بهذه الخطبة أميرالمؤمنين عليّ عليه السلام بالكوفة وهو قائم على حجارة، نصبها له جَعْدَة بن هُبَيْرة المخزومي، وعليه مِدْرَعَةٌ من صُوف (1) وحمائل سيفه لِيفٌ، وفي رجليه نعلان من لِيفٍ، وكأنّ جبينه ثَفِنَةُ (2) من اثر السجود. فقال عليه السلام:
Nevf’ül-Bekâlî rivâyet eder, der ki: Emir’ül-Mü’mi-nin aleyhisselâm, Kufe’de Hubayrat’ül-Mahzûmî oğlu Ca’de’nin, hutbe okumaları için koyduğu taşın üstüne çıkarak bu hutbeyi inşâd buyurdular
Nehc'l Belaga > Trke Meal
o da nə?bu ki nasibi rafizilərin dinlərini üzərinə inşa ettikləri hədislərin ravisi imiş))
cevap: böylesi gerizekalı nasibilerin neyin ne olduğunu anlamadan, bilmeden konuşmaları yetmiyormuş gibi birde pis pis gülmeleri yok mu, gerçekten insanı deli ediyorlar. öncelikle burada şunu söylememiz gerekir, biz Nevvaf’ın durumunu nasibiler açısından inceliyoruz. ve konuyu 2 açıdan ele alıyoruz:
1. Nevvaf nasibi kaynaklarında aslında kimdir? yalancı mı, yoksa doğru sözlü birisi mi?
2. onun durumu bunlardan birisi olmasına rağmen nasibilerin ona bakış açısı nedir?
dolayısı ile biz onun Şia nezdindeki koumundan söz etmiyoruz ki, Şia nezdindeki durumu konuyu etkilesin. çünkü bir kişinin şia nezdinde sika (güvenilir) ama nasibiler nezdinde yalancı, habis ve s. olması mümkündür. mesela Zürare r.a gibi. Şia nezdinde o has bir müslüman, gerçek bir mümindir ama nasibiler ona düşmandırlar. aynı şekilde bunun aksi de mümkündür, mesela Ebu Hureyre nasibiler nezdinde yüce bir kişidir bize göre ise insanların en habisi ve en yalancısıdır. yani biz her kesin durumunu belli bir mezhebe göre aktarıyoruz.
ikinci olarak, her hangi bir kimsenin bir hadisin senedinde yer alması onun güvenilir olması demek değildir ve bu bilinen bir şeydir. ravilerin durumu hadislerin senedlerinde geçmeleri ile değil, rical alimlerinin beyanları ile bilinir. eğer onun idda ettiği gibi ravinin bir hadisin senedinde geçmesi onu sika (güvenilir), imam, hüccet ve s. yapsa idi o zaman rical ilmi neye gerekiyordu? ama nasibi hayasızlık sınırlarını geçmiş olduğundan bunu görmemezlikten gelmeğe çalışmaktadır. Nevvaf ise bizim nezdimizde meçhul bir kimsedir, Şeyh Cevheri onun hakkında diyor ki:
نوف البكالي: روى عن علي (ع) رواية في الأمالي – مجهول
Nevvaf el-Bekkai: “Emali” kitabındaki rivayetinde Ali a.s’dan rivayet etmiştir, meçhuldür.
Şeyh Cevheri, “Müfid min Mucem ricalil hadis”, sayfa 643, 13144-cü ravi
nasibi devam ediyor:
Mövzudan kənar qeyd edim ki,rafizinin ərəbcə skanları şeyxlərinə tərcümə etdirmək üçün necə yardım diləndiyini burada görmək mümkündür)))YrYb dilindY olan bu skanlara ayd1nl1q gYtirilmYsini xahi_ edirYm - 313NEWS.NET - FORUM
Yenə bu halıyla burnunu bu işlərə soxması olduqca təəcüblüdür))
cevap: gerçekten bu nasibiler garip insanlar, daha doğrusu çok ahmaklar. onun 313news formundan linkini bıraktığı ve benim Abu Sufyan ordusu ve diğer kardeşlerimizden yardım istediğim konu 22/12/2009 tarihine ait ve bu konuda benim sonuncu yazım 04/03/2011 tarihinde. çok merak ediyorum acaba benim geçmişte bilgimin az olması ve arapça bilmemem bu gün arapça öğrenmiş olmama, kitaplar okumama engel midir ki? şu halde nasibiye göre Ebu Bekir ve Ömer önceleri müşrik olduklarından sonra iman etmemiş olmalıdırlar. gerçekten garip bir mantık.
fakat bu nasibi neyin ne olduğunu bilmesine rağmen hayasızlık yapmaktadır başka bir şey değil. eğer o hayasız olmasaydı benim 22/12/2009 tarihinde kendisinden yardım istediğim “Abu Sufyan Ordusu” nicki ile yazan kardeşim ile daha sonra tartışmalarımı da göre bilirdi. mesela ben bunlardan birisi için link bırakıyorum:[url]http://313news.net/index.php?/topic/5823/[/URL]
merak ediyorum doğrusu, şimdi bunun anlamı “Abu Sufyan Ordusu” nicki ile yazan kardeşimizin beni telefonda veya gizli mesajlarla bilgilendirip sonra açık forumda benimle tartıştığı mıdır?
clip_image044.gif

ama gerçekten de onun söylediği gibi oratada çok taaccub edilecek ve acayip bir durum var. o da şu ki, bu nasibi kendisi bir kopyacı olduğu halde va hatta benim yazılarımı bile kopyaladığı halde gelip benim karşımda ustalık taslıyor. nasibinin benden yaptığı kopyalardan bazılarıı şu linkte göre bilirsiniz:[url]http://313news.net/index.php?/topic/5847/page__p__98570#entry98570[/URL]
EK2: geçen defa İsra suresi 26-cı ayetin tefsiri konusunda yaptığı hayasızlık üzerine nasibi Araz Hasanzade’ye attığımız tokat belli ki, onu çok hırçınlaştırmış. öyle ki, nasibi Rasulullah s.a.a’in değil Muaviye’nin sünneti üzere olduğunu ilmi sözlere değil sövgü ve hakarete yer vermekle belli etmiştir. nasibi diyor ki:
Rafizi öz aləmində güya bizə cavab yazıb:)))Ağıl və insaf sahibi insanlar mənim yazdığım cavab ilə rafizinin yazdığıni müqayisə etsinlər)
cevap: gerçekten söylediği söz yerinde bir söz olmuş, akıl ve insaf sahibi olan her kes bu ve benzeri nasibilerin blog, site ve face sayfalarına baktıklarında ancak şunları göre bilirler:
1. cevapları verilmiş iddalar.
2. bolca sövgü ve hakaret.
3. araştrmalarının sonucu olarak ortaya konulmuş yazılar değil zincirleme olarak bir birinden kopyalanma yazılar.
4. yazdıklarında düzensizlik.
5. bloglarını kendileri gibi çirkin resimlerle doldurmak.
tüm bunlar nasibi sitelerinin ortak yönleridir, şii sitelerinde görülernler ise şunlardır:
1. nasibiler tarafından cevaplanmayan yazılar ve eğer bir nasibi bu yazılardan birini cevaplarsa o zaman şii bu yazıyı kaldırır. çünkü cevabı verilmiş, yalanlamış bir iddada ısrar etmek ancak nasibilerin işidir.
2. sunulan kaynakların resimleri, online linkleri, arapça orjinal metinleri ve çevirileri.
3. yazıların son derece düzenli ve şık olması. öyle ki, bir nokta, virgül veya satır arasında bile hata yapmamaya özen gösterilir.
sadece bu kadarı bile nasibilerin Muaviye ve Şiilerin de Rasulullah s.a.a yolunda olduklarının açık belgesidir ama ancak akıl ve insaf sahipleri için.
nasibi diyor ki:
utanmaz utanmaz boynuna alır ki,səhv tərcümə eləmişəm(daha doğrusunu etiraf etməkdən qorxur ki bu qanmazın ərəbcədən anlayışı yoxdur və bunları şeyxlərinə tərcümə etdirib.))))))
cevap: bu sözlere dikkat ederseniz nasibi dinin çarpıklığını ve ahlaki durumunu açıkca göreceksiniz. benim çeviride hata yaptığımı itiraf etmeme karşın “utanmazca itiraf ediyor” demiş. yani nasibi dinine göre eğer bir yerlerde hata yapmışsan bunu itiraf etmemelisin, hayasızca yaptığının doğru olduğunu idda etmelisin. yüzüne türürcesine, tokat atarcasına belgeleri ortaya koysalar bile direnmelisin.
burada yorumu okuyuculara bırakıyoruz, nasibinin de dediği gibi akıl ve insaf sahibi kimselere. nasibi devam ediyor:
öz qiymətsiz sözlərinidə cavab adi altinda necədə sırıyır)) ancaq bu hərəkətiylə rafizi qardaşlarının ancaq başını aldadar)) sonrada deyirki,güya bizim nəzdimizdə məqam sahibidir. Bu qanmaz başa düşmür ki, uləmanın da yalançısı olur, Kəlbi kimi,Vaqidi kimi))) (kelbi haqqinda özünün bəhsetdiyi linki buraxıram:nasibilerin kaynakları | nasibiler |) üləma (Alimin cəm forması) geniş anlamlı bir sözdür, elm sahibi kəslərə deyilir ki, bunun məzhəbə dəxli yoxdur. digər məzhəblərində alimi üləmadandır ama üləmamızdan deyil. Məsələn rafizi alimi deyirik bu deməkdir ki, bu kimsələr bizim nəzdimizdə məqam sahibidir?:)). Eynilədə Uləmadandır sözü ümümi halda işlənmişdir və Alimlərdəndir anlamındadır. Şeytanda alimdi ama ixlası yoxdu. İndi oturub bu qanmaza gərək 3 saat dərs keçmək lazımdır bu incəliklər haqqında. Dəməşq Əhlinin imamı olmasıda onu məqam sahibi etməz. Nə olsun Aişə anamıza (haşa) fahişə deyən Yasir Əl Xəbisdə London əhlinin imamıdır bu deməkdir ki, o rafizilərdə məqam sahibidir?:) heç dəxlisi var?
clip_image044.gif
. Dəməşqdə İmam olmaq onu Əhli sünnət edir yoxsa məqam sahibi))).?
cevap: gerçekte ise o bu sözleri ile cehaletini ortaya koymaktadır. öncelikle şunu söyleyeyim ki, Nevvaf hakkında bu 2 nasibi rical aliminden aktardığım “Dımeşk ehlinin imamı” ve “ulemadandır” sözleri onun nasibiler nezdindeki makamını göstermek için yeterlidir. çünkü, Dımeşk ve diğer Şam şehirlerinin halkı nasibilerdi ve Nevvaf da bu nasibilerin imamıdır. dolayısı ile Nevvaf kendi dönemininnasibilerinin imamıdır. sonra “ulemadandır” sözü eğer yanında bir kayıt getirilmezse övgü için kullanılır. mesela diyelim ki, bu nasibiye “Cübbeli Ahmed nasıl birisidir?” diye soruluyor ve nasibi de “alimlerdendir” diye cevap veriyor. bundan ne anlaşılır? fakat eğer “alimdir” denilen kişi bir başka fırka mensubu ise şu halde onun mensup olduğu fırka bildirilir. mesela şöyle denilir: “rafizi alimidir” dolayısı ile bu cihetten de Nevvaf nasibilerin alimlerindendir.
tüm bunlara ek olarak Nevvaf’ın nasibiler nezdindeki makamı hakkında biraz daha bilgi verelim. nasibilerin rical alimlerinden ibni Hibban onu “es-Sikat (güvenilirler)” kitabında zikretmiştir, bkz:ibni Hibban, “es-Sikat (güvenilirler)“, 5/483
nasibilerin bir diğer hadis ve rical alimi olan ibni Hacer ise Nevvaf hakkında diyor ki:
ونوف المذكور تابعي من أهل دمشق فاضل عالم
ve Nevvaf Dımeşk ehlinden olan faziletli, alim bir tabiidir.
ibni Hacer, “Fethul Bari”, 1/194
nasibi benim “bu sözün zerre kadar önemi yoktur, bu söz ibnüt-Tin’in sözüdür” sözüme cevap olarak diyor ki:
Rafiziyə demək lazımdır ki,bəs sənin cavab etiketi yapışdırdığın sözlər kimin sözləridir)))).İbni Tinin sözlərini qəbul etməyən sən,söz oyunları edərək öz sözlərinin qəbul görəcəyinimi sanırsan.
cevap: gerçekten bu kadar ahmak bir adam görmüş değilim. ben “benim sözüm kabul edilmelidir” demiyorum, ibni Tin’in elinde delil olmadan sırf kendi imamını krutarma adına gülünç tevile giriştiğini söylüyorum. ibni Abbas adam için “Allah düşmanı”, “yalancı” diyor ibni Tin kalkıp “yok Allah düşmanı sözünün gerçek anlamını kastetmemiştir” diyor. eğer ibni Tin gibi delilsiz, havadan sudan sözler söylemek bir şeyi ıspat ederse o zaman bende diyorum ki, ibni Tin kendisi yalan söylüyor.
nasibi daha sonra Şia nezdinde Nevvaf’ın meçhul olduğunu söylememe karşı diyor ki:
Bu qanmaza demək lazımdır ki,mən harada demişəm O rafizi dininə görə güvənilirdir.Rafizi Nəchül bəlağanı bu linkte(nasibilerin "Nehcul Belağa" hakkındaki ifiralarına cevaptır. - REDDİYELER) elə tərifləyir ki,mən də deyirəm bu da sənin təriflədiyin kitabın ravisidir))).Onun rafizi dinində Zəif,Məchul vəya Siqa olması mənim üçün maraqlı deyil.
cevap: gerçekten gülünç bir durum, nasibi hem Nevvaf’ın Rafizi dinin üzerine kurulu olduğu hadislerin ravisi olduğunu idda ediyor hem de “Nevvafın şia nezdinde zayıf, meçhul veya sika(güvenilir) olması benim için öemli değil” diyor. be ahmak adam, sen dinin ancak sika (güvenilir)ravilerin, fazilet sahibi, büyük değere sahip olan alimlerin verdiği haberler üzerine kurulduğunu bilmiyor musun?
ama “Nehcul Belağa” hakkındaki benim yazıma bıraktığı linke gelince, evet “Nehcul Belağa” değerli bir kitaptır ve ben bu konuda sefih nasibilerin yalan ve iftiralarına cevap vermiştim. fakat bu asla “şu ravi Nehcul Belağa’da geçen hadisi rivayet etmişse sika (güvenilir)‘dir” demek değildir. nasibilerin “Nehcul Belağa” hakkındaki yalan ve iftiralarına cevap veren ben “Nehcul Belağa”da olan bazı zayıf hutbe ve mektuplar hakkında da yazmıştım. örnek olması için birini sunuyorum, bkz: imam Ali a.s hilafeti reddetti mi? | هل رفض الإمام علي عليه السلام بيعة الناس؟
nasibi devam ediyor:
Rafizi özünü qorumaq adınada bir iki kəlimə demək ehtiyyacı hissetmiş)))Bəh bəh rafizi bu zamana kimi artiq ərəbcəni mükəmməl öyrənmişdə artiq rical elmində və kitablarda araşdırmada aparabilirmiş.Həmdə elə mükəmməl öyrənmiş ki,artiq mübahisələrədə girə bilirmiş)))Türklər demişkən babanı kandır sən).
cevap: baba kandırma ancak babasının kim olduğunu bilmeyen ve zina çocuğu olan nasibilerin işidir müslümanların değil. ben ise yazdığım her şeyin delilini, belgesini ortaya koydum. yoksa nasibi benim bir zamanlar yardım istediğim kardeşim ile şimdi bazı konularda tartıştığımı göremeyecek kadar öküz (Talha) mı?
nasibi devam ediyor:
Buradan rafiziyə deyirəm,üz-üzə münazirədə sənə ərəb və fars dillərindən cahil olduğunu isbat edərəm.Bu bir dəvəttir.Bu dəvət 15 gün üçün keçərlidir.15 gün içində bu münazara dəvətini qəbul etsin.yada ki donquldanmağı buraxsın.Bu dəvəti rafizi qardaşları vasitəsiylədə göndərmişəm.heç bir bəhanə tapmadan dəvətə icabət etsin.
cevap: 15 gün içerisinde munazaraya davet mi? merak ediyorum, acaba neden aynı gün facebook sayfasında sana “15 güne ne hacet hemen munazara yapalım” dediğimde sesin soluğun kesildi? acaba onu “hemen munazara yapalım” diye davet ettiğim sayfanın resmini mi çekip buraya assam?

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
malum olduğu üzere Buhari bugün tüm nasibilerin en büyük muhaddis olarak gördükleri -gerçekte ise tam bir sansür ve tahrifat makinesi olan- bir kişidir. fakat acaba bu Buhari’nin yaşadığı ve ondan sonraki dönemde de böyle miydi? Buhari en büyük muhaddis olarak mı görülüyordu yoksa Buhari nasibi alimler ve hatta kendi hocası tarafından bile eleştirilmiş, bidatçi ilan edilmiş birisi miydi? şimdi bunu bizzat Buhari ile aynı dönemde yaşayan hocası Muhammed b. Yahya, Ebu Hatem er-Razi ve Ebu Zura er-Razi’den dinleyelim.

resimde gördüğünüz nasibi hadis, rical ve tefsir alimi ibni Ebu Hatem’in “Cerh ve Tadil” adlı rical kitabıdır, işaretlediğim yerde şu ifadeler var:
محمد بن إسمعيل البخاري أبو عبد الله: قدم عليهم الرى سنة مائتين وخمسين روى عن عبدان المروزى وأبي همام الصلت بن محمد والفريابي وابن أبي أويس، سمع منه أبي وأبو زرعة ثم تركا حديثه عندما كتب إليهما محمد بن يحيى النيسابوري أنه أظهر عندهم أن لفظه بالقرآن مخلوق
Muhammed b. İsmail el-Buhari, Ebu Abdullah. Abdan el-Mervezi, Ebu Hümam Sulat b. Muhammed, Feryabi ve ibni Ebi Uveys’ten rivayet etmiştir. Ondan babam (Ebu Hatem) ve Ebu Zura (hadis) duymuşturlar. Muhammed b. Yahya en-Nişaburi bize “Buhari bizim yanımızda Kur’an okurken onun lafzının mahluk olduğu izhar etmiştir” diye yazdıktan sonra babam (Ebu Hatem) ve Ebu Zura onu terketmiştirler.
ibni Ebu Hatem, “Cerh ve Tadil”, 7/191, 1086-cı ravi
hadis ıstılahında ravinin terkedilmesinin anlamı onun yalan söylemek ithamına maruz kaldığı, yahut söz veya fiilinde fışkı açığa çıktığı, yahutta çok yanılan, gaflet eden birisi olmasıdır. Konu hakkında detaylı bilgi için, bkz: hadis sözlüğü –> metruk (terkedilmiş) ravi
görüyoruz ki, Buhari’nin hocası Muhammed b. Yahya, Ebu Hatem er-Razi ve Ebu Zura er-Razi Buhari’yi terketmiş yani onun aleyhinde yukarıdaki ithamlarda bulunmuşturlar.
EK1: bu yazımızın yayınlanmasından sonra nasibilerden birisi kendi imamı Buhari’yi savunma adına bize karşı -güya- bir reddiye hazırlamış. nasibi bu reddiyesinde bizim ibni Ebu Hatem’in “Cerh ve Tadil” kitabından aktardığımız şeyleri tekrar ettikten sonra diyor ki:
Buhari bu konuda diyor ki:
من زعم من أهل نيسابور _ وذكر بلادًا _ أني قلت لفظي بالقرآن مخلوق فهو كذاب فإني لم أقل هذه المقالة، إلا أني قلت أفعال العباد مخلوقة.
Nisapurdan (ve o bir neche sheher adini da zikretti) herkim iddia edirse ki, men Quranin lefzinin mexluq oldugunu soylemishem,o kimse yalanchidir,men bele bir shey soylememishem.M en sadece demishem:Insani n fe’lleri( hereketleri) yaradilmishdir.
El-Lelekai.’,Sherh Usul El i’tiqad (2/396-397)
cevap: bizim yukarıda ibni Ebu Hatem’den yaptığımız alıntıda ibni Ebu Hatem “Muhammed b. Yahya en-Nişaburi bize “Buhari bizim yanımızda Kur’an okurken onun lafzının mahluk olduğu izhar etmiştir” diye yazdıktan sonra babam (Ebu Hatem) ve Ebu Zura onu terketmiştirler.” demektedir. yani Ebu Zura ve Ebu Hatem Buhari’nin şeyhi olan Muhammed b. Yahya en-Nişaburi’nin mektubuna dayanarak Buhari’yi terketmiştirler. peki Muhammed b. Yahya en-Nişaburi mektubunda ne yazmıştı? “Buhari bizim yanımızda Kur’an okurken onun lafzının mahluk olduğu izhar etmiştir” diye yazmıştı. yani Buhari’nin böyle söylediğine dair hocası Muhammed b. Yahya en-Nişaburi şehadet etmektedir. nasibinin el-Lelekai’den yaptığı alıntıda ise Buhari böyle bir şeyi söylemediğini, bunu ona nispet edenin yalancı olduğunu söylemektedir. çok güzel, şu halde Buhari’nin hocası olan Muhammed b. Yahya en-Nişaburi yalan şehadette bulunmakta ve Buhari’ye iftira atmaktadır. şu halde, eğer Muhammed b. Yahya en-Nişaburi yalancı ise Buhari niye “es-Sahih”de ondan hadis rivayet ediyor? ve Buhari’nin ondan rivayet ettiği bu hadisler nasibiler tarafından yalanlanıyor mu? dahası Muhammed b. Yahya en-Nişaburi’nin yalancı olduğunu nasibiler kabul ediyorlar mı?
nasibi şöyle devam ediyor:
Hetta Imam Buxari “Halku ef-Ali el-ibad” adli eserinin birinci cildinin 35-ci sehifesinde oz sheyxinden bu mesele ile elaqedar bele bir hedise yer vermekdedir:
وَقَالَ عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عَائِشَةَ: ” لَا تُصَلِّ خَلْفَ مَنْ قَالَ: الْقُرْآنُ مَخْلُوقٌ، وَلَا كَرَامَةَ لَهُ، فَإِنْ صَلَّى وَكَبَّرَ كَيْمَا يَحْتَاطَ لِنَفْسِهِ فَذَاكَ، وَيَجْتَنِبُهُ أَحَبُّ إِلَيَّ، وَلِأَنَّهُمْ يَقُولُونَ: شَيْءٌ لَا شَيْءَ، يَقُولُونَ: اللَّهُ لَا شَيْءَ “. وَقَالَ سُلَيْمَانُ بْنُ دَاوُدَ الْهَاشِمِيُّ، وَسَهْلُ بْنُ مُزَاحِمٍ: ” مَنْ صَلَّى خَلْفَ مَنْ يَقُولُ: الْقُرْآنُ مَخْلُوقٌ أَعَادَ صَلَاتَهُ “. وَقَالَ ابْنُ الْأَسْوَدِ: سَمِعْتُ ابْنَ مَهْدِيٍّ، يَقُولُ لِيَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ: «لَوْ أَنَّ جَهْمِيًّا بَيْنِي وَبَيْنَهُ قَرَابَةٌ مَا اسْتَحْلَلْتُ مِنْ مِيرَاثِهِ شَيْئًا»
İmam Ubeyullah bin Aişe bele demişdir: “Quran yaradilmisdir” deyenin arxasinda namaz qilinmaz… Cunku onlar(Quran’in yaratildigini iddia eden Cehmiyye’ler) Bir şey uçun(var olan bir şeye) o şey yoxdur deyerler. Onlar deyerler ki: Allah bir şey deyildir.
İmam Ubeydullah, İmam Buxari’nin sheyxlerindendir. Boyuk ehtimalla bu sozu ondan birbasha eşitmisdir. Ye’ni qisaca Buxarinin(ra) terkedilmesinin esas sebebi onun “Quranin lefzi yaradilmishdir’ yonunde shaiyelerdir ve onun uzerinden bu ittihamin qalxdiqdan sonra onun terkedilmesi yonunde bu hereketde oz tesirini itirir.
cevap: gerçekten çok gülünç bir durum, bu şahıs ya konunun ne olduğundan habersiz yahutta laf kalabalığı yapmayı seviyor. çünkü kimse “Buhari Kur’an mahluktur demiştir” şeklide bir iddada bulunmuyor ki, bunun inkarı için alıntı yapılsın. Muhammed b. Yahya en-Nişaburi’nin söylediği şu: Buhari “Kur’an okurken onun lafzı mahluktur” dedi.
dolayısı ile Kur’an’ın mahluk olup olmamasının bu konu ile bir ilgisi yoktur.

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bu baçlışmamızda nasibilerin sahabelerinden Rabia b. Ümeyye hakkında bilgi vereceğiz. Rabia b. ümeyye nasibi dinine göre sahabe olmuştur fakat alkolikliği onu İslam dininden çıkarmıştır. Düşüne biliyor musunuz, sahabe olduğu dönemde alkolik olan bu şahıs, sonrasında da mürted olmuştur.
Öncelikle Rabia b. Ümeyye hakkında nasibi rical kitaplarından bilgi verelim: Rabia b. Ümeyye nasibiler nezdinde sahabe olmuştur. Nasibi alimlerinden ibni Şahin, Ebu Nuaym, Taberani ve diğerleri onun sahabe olduğunu söylemiştirler. nasibi rical alimi ibni Hacer onun biografisinde diyor ki:
ربيعة بن أمية بن خلف بن وهب بن حذافة بن جمح القرشي الجمحي أخو صفوان أسلم يوم الفتح وكان شهد حجة الوداع
Rabia b. Ümeyye b. Halef b. Vahb b. Huzafe b. Cuma el-Kureşi, Safvan’ın kardeşidir.Mekkenin fethi günü müslüman olmuş ve Veda haccına şahit olmuştur.
ibni Hacer, “İsabe”, 2/432, 2759-cu ravi
işte Mekke fethi günü müslüman olaran ve böylece nasibi dinine göre otomatik olarak sahabe olan bu zat bir alkoliktir.

resimde gördüğünüz Abdurrezzak es-Sanani’nin “Musannaf” adlı kitabıdır, işaretlediğim yerde şu ifadeler var:
عبد الرزاق ، عن معمر ، عن الزهري ، عن مصعب بن زرارة بن عبد الرحمن ، عن المسور بن مخرمة ، عن عبد الرحمن بن عوف ، أنه حرس ليلة مع عمر بن الخطاب فبينا هم يمشون شب لهم سراج في بيت ، فإنطلقوا يمونه ، حتى إذا دنوا منه إذا باب مجاف على قوم لهم فيه أصوات مرتفعة ولغط ، فقال عمر وأخذ بيد عبد الرحمن : أتدري بيت من هذا ؟ ، قال : قلت : لا ، قال : هو ربيعة بن أمية بن خلف وهم الأن شرب ، فما ترى ؟ ، قال عبد الرحمن : أرى قد أتينا ما نهانا اللّه عنه ، نهانا اللّه فقال : ولا تجسسوا فقد تجسسنا فإنصرف عنهم عمر وتركهم
Mamer ban Zühri’den, o Musab b. Zurare b. Abdurrahman’dan, o Misvar b. Mahreme’den, o da Abdurrahman b. Avf’tan anlattı, dedi ki: “Bir gece Ömer’le birlikte Medine sokaklarında dolaşıyorduk. Bir ara gözümüze bir ışık ilişti. Oraya doğru yürüdüğümüzde bunun bir evin penceresinden geldiğini gördük. İçeriden bağrışmalar ve birtakım gürültüler geliyordu. Bunun üzerine Ömer elimden tutarak dedi ki: “Bu ev kimindir biliyor musun?” ben dedim ki: “Hayır bilmiyorum” Ömer dedi ki: “Bu ev Rabia b. Ümeyye’in evidir. Onlar şu anda içki içiyorlar, ne yapalım?” dedim ki: “ey Müminlerin Emiri! İzinsiz içeri girersek, Allahü Teala’nın yasaklamış olduğu bir fiili yapmış oluruz. Çünkü Allahü Teala “Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın.” (Hucurat,12)buyurmaktadır.” Bunun üzerine Ömer gerisin geriye döndü ve onları olduğu gibi bıraktı.”
Abdurrezzak, “Musannaf”, 10/231-232, hadis 18943
hadisi Hakim “Müstedrek”, 4/419, hadis 8136‘da; ibni Şubbe en-Numeyri “Tarihi Medine”, 2/722‘de kendi senedi ile ez-Zührü’den rivayet etmiştir.
rivayetin senedinde yer alan raviler nasibi ricaline gore sika (güvenilir)‘dir. Hadisi kendi kitabında rivayet eden Hakim ve onun kitabını tahkik eden ez-Zehebi hadis hakkında diyorlar ki:
هذا حديث صحيح الإسناد و لم يخرجاه
تعليق الذهبي قي التلخيص : صحيح
Hakim: bu hadisin isnadı sahihtir fakat tahriç etmemiştirler.
ez-Zehebi: sahihtir.
Hakim, “Müstedrek”, 4/419, hadis 8136
Rabia b. Ümeyye bu alkolikliğinden vazgeçmedi ve bu Ömer’in onu sürgün etmesi ile sonuçlandı, sürgün sonrası ise irtidad ederek hristiaynlığa geçti.

resimde gördüğünüz Abdurrezzak es-Sanani’nin “Musannaf” adlı kitabıdır, işaretlediğim yerde şu ifadeler var:
عبد الرزاقِ ، عن معمر ، عن الزهري ، عن إبن المسيب قال : غرب عمر إبن أمية بن خلف في الشراب إلى خيبر ، فلحق بهرقل فتنصر ، قال عمر : لا أغرب بعده مسلماً إبدأً
Mamer ban Zühri’den, o da ibni Müseyyib’den anlattı, dedi ki: “Ömer b. Hattab Rabia b. Ümeyye’yi şarap içtiği için Hayber’e sürgün olarak göndermişti. O da Hirakla varıp dinini terkederek Hristiyanlık dinine girdi. Bunun üzerine Ömer “bundan sonra hiçbir Müslümanı sürgün etmeyeceğim” dedi.”
Abdurrezzak, “Musannaf”, 9/230-231, hadis 17040
hadisi Nesai “Sünen”, İçecekler kitabı, 47-ci bab, hadis 5676‘da; ibni Şubbe en-Numeyri“Tarihi Medine”, 2/120‘de rivayet etmiştir.
hadisin senedinde yer alan raviler nasibi rical ilmine göre sika (güvenilir) kişilerdir. bu sahih hadisten de görüldüğü gibi Mekkenin fethi günü müslüman olan ve nasibi dinine göre otomatik olarak sahabe olan bu şahıs Nebi s.a.a’in vefatından sonra, Ömer b. Hattab’ın krallığı döneminde mürted olmuştur.

İSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
değerli kardeşlerimiz, nasibilerin imam ve hüccet olarak gördükleri, “sahabe” dedikleri şahısların gerçekte kimlerden oluştuğunu sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz. Bu yazımızda paylaşacağımız kaynaklar alkafi.net sitesinde “munafık sahabelerin düşmanı” nicki ile yazan kardeşimize aittir, çalışmanın yer aldığı link: [url]http://alkafi.net/vb/showthread.php?t=819[/URL]
hakkında bilgi vereceğimiz nasibi sahabesi’nin adı Kirkire’dir. hem Buhari’nin aktardığı (ve bizim delil olarak sunacağımız) hadis ve hemde nasibi rical alimlerinin beyanı ile bu şahıs sahabedir. ibni Hacer onu sahabe kitabında zikrederek diyor ki:
كركرة مولى رسول الله صلى الله عليه وسلم كان نوبيًا أهداه له هوذة بن علي الحنفي اليمامي فأعتقه ذكر ذلك أبو سعيد النيسابوري في شرف المصطفى وقال بن منده له صحبة ولا تعرف له رواية
Rasulullah s.a.a’in mevalisi Kirkire… ibni Mende dedi ki: “sahabedir ve rivayetleri bilinmiyor”
ibni Hacer, “el-İsabe”, 9/264, 7434-cü ravi
işte Nebi s.a.a’in mevalisi olan bu sahabe bizzat nasibilerin kaynaklarında Nebi s.a.a’den rivayet edilen hadiste cehennemlik olarak geçmektedir.

resimde gördüğünüz nasibi ve sünnilerin “Kur’an’dan sonra en güvenilir kitap” olarak gördükleri “Sahihi Buhari”dir, işaretlediğim yerde şu ifadeler var:
حدثنا علي بن عبد الله حدثنا سفيان عن عمرو عن سالم بن أبي الجعد عن عبد الله بن عمرو قال كان على ثقل النبي صلى الله عليه وسلم رجل يقال له كركرة فمات فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم هو في النار فذهبوا ينظرون إليه فوجدوا عباءة قد غلها
bana Ali b. Abdullah anlattı, dedi ki: Süfyan bana Amr’dan, o Salim b. Ebi Cad’dan, o da Abdullah b. Amr’dan anlattı, dedi ki: “Nebi s.a.a’nin yol ağırlığı olan eşyası üzerinde bekçilik yapan bir adam vardı, ona Kirkire denilirdi. Bu Kirkire (bir gün) öldü, Rasulullah s.a.a: “Bu adam cehennemdedir” buyurdu. (insanlar acaba neden cehennemdedir diye) ona bakmağa gittiler ve onun terikesinde millet malından çalmış olduğu bir aba buldular.”
Buhari, “es-Sahih”, 2/380, Cihad ve Siyer kitabı, 189-cu bab, hadis 3074
hadisin “sahihi Buhari”de geçmesi nasibiler nezdinde onun sıhhati için yeterlidir. Hadisten açıkca görüldüğü gibi Kirkire denilen bu şahıs zahiren müslüman olmuştu ve Nebi s.a.a de onu eşyalarına bekçilik için görevlendirmişti. Nasibi rical alimlerine göre bu şahıs sahabedir, çünkü onlara göre iman ettiğini söyleyen ve Nebi s.a.a’i 1 saatliğine bile olsa gören her kes sahabedir. aynı zamanda sahabenin hepsinin -sahabeler, tabiinler ve ilk müslümanların böyle bir inançdan haberleri olmadığı halde- adil olduğunu idda etmektedirler. Nebi s.a.a ise bu sahabenin cehennemde olduğunu söylüyor, bununla beraber bu adam insanlardan bir aba da çalmış.

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bu çalışmamızda yine nasibilerin imamlarından biri, sahabe Kudame b. Mahzun ve onun şarap içmesi hakkında sizlere bilgi vereceğiz. Çalışmada kullandığımız kaynaklar formumuzda “master_ier” nicki ile yazan Tural kardeşimize aittir. Tural kardeşimizin çalışmasının orjinalli şu linkte: [url]http://hadis.313news.net/news/a-95.html[/URL]
öncelikle, şunu bildirmemiz gerekir ki, Kudame b. Mahzun nasibiler nezdinde sahabedir. Buhari başta olmak üzere nasibi rical alimleri bu şahsın sahabe olduğunu bildirmiştirler. ibni Hacer el-Askalani onun biografisinde diyor ki:
قُدامة بن مظعون بن حبيب بن وَهْب بن حُذافة بن جُمَح القرشي الجمحي، أخو عثمان؛ يكنى أبا عمرو. كان أحد السابقين الأولين، هاجر الهجرتين، وشهد بَدْرًا، قَالَ البُخَارِيُّ: له صحبة
Kudame b. Mahzun b. Habib b. Vahb b. Huzaka b. Cuma el-Kureşi el-Cemahi, Osman’ın kardeşi, künyesi Ebu Amr’dır. İslama ilk girenlerden, öncülerdendir, 2 defa (Habeşe ve Medine’ye) hicret etmiş ve Bedir savaşına şahid olmuştur. Buhari dedi ki: “sahabedir”
ibni Hacer, “el-İsabe”, 9/38, 7121-ci ravi
ve bildiğimiz gibi nasibi dini bu ve benzeri kişileri otomatik olarak hüccet olarak kabul etmektedir. işte nasibiler nezdinde tereddüt edilmeyecek birisi olan bu şahıs şarap içen birisidir. ki, bu hakikati hem nasibi kaynaklarında yer alan sahih hadisler ve hemde nasibi rical alimleri doğrulamaktadırlar.

resimde gördüğünüz Abdurrezzak es-Sanani’nin “Musannaf ” adlı hadis kitabıdır, işaretlediğim yerde şu ifadeler var:
عبد الرزاق ، عن معمر ، عن الزهري قال : أخبرني عبد الله بن عامر بن ربيعة وكان أبوه شهد بدرا إن عمر بن الخطاب استعمل قدامة بن مظعون على البحرين وهو خال حفصة وعبد الله بن عمر ، فقدم الجارود سيد عبد القيس على عمر من البحرين فقال : يا أمير المؤمنين ، إن قدامة شرب فسكر ، ولقد رأيت حدا من حدود الله حقا علي أن أرفعه إليك ، فقال عمر : ” من يشهد معك ” قال أبو هريرة : فدعا أبا هريرة فقال : بم أشهد ؟ قال : لم أره يشرب ولكني رأيته سكران فقال عمر : ” لقد تنطعت في الشهادة ” قال : ثم كتب إلى قدامة أن يقدم إليه من البحرين فقال الجارود لعمر : أقم على هذا كتاب الله عز وجل ، فقال عمر : ” أخصم أنت أم شهيد ؟ ” قال : بل شهيد ” قال : ” فقد أديت شهادتك ” قال : فقد صمت الجارود حتى غدا على عمر فقال : أقم على هذا حد الله ، فقال عمر : ” ما أراك إلا خصما ، وما شهد معك إلا رجل ” فقال الجارود : إني أنشدك الله ، فقال عمر : ” لتمسكن لسانك أو لأسوءنك ” فقال الجارود : أما والله ما ذاك بالحق أن شرب ابن عمك وتسوءني ، فقال أبو هريرة : إن كنت تشك في شهادتنا فأرسل إلى ابنة الوليد فسلها ، وهي امرأة قدامة فأرسل عمر إلى هند ابنة الوليد ينشدها فأقامت الشهادة على زوجها فقال عمر لقدامة : ” إني حادك ” فقال : لو شربت كما يقولون ما كان لكم أن تجلدوني ، فقال عمر: ” لم ؟ ” قال قدامة : قال الله تعالى : ليس على الذين آمنوا وعملوا الصالحات جناح فيما طعموا إذا ما اتقوا وآمنوا الآية فقال عمر : ” أخطأت التأويل إنك إذا اتقيت اجتنبت ما حرم الله عليك ” قال : ثم أقبل عمر على الناس فقال : ” ماذا ترون في جلد قدامة ؟ ” قالوا : لا نرى أن تجلده ما كان مريضا ، فسكت عن ذلك أياما وأصبح يوما وقد عزم على جلده فقال لأصحابه : ” ماذا ترون في جلد قدامة ؟ ” قالوا : لا نرى أن تجلده ما كان ضعيفا فقال عمر : ” لأن يلقى الله تحت السياط أحب إلي من أن يلقاه وهو في عنقي ، ائتوني بسوط تام ” فأمر بقدامة فجلد ، فغاضب عمر قدامة وهجره ، فحج وقدامة معه مغاضبا له ، فلما قفلا من حجهما ونزل عمر بالسقيا نام ، ثم استيقظ من نومه قال : ” عجلوا علي بقدامة فائتوني به فوالله إني لأرى آت أتاني ” فقال : سالم قدامة فإنه أخوك ، فعجلوا إلي به . فلما أتوه أبى أن يأتي ، فأمر به عمر إن أبى إن يجروه إليه ، فكلمه عمر واستغفر له ، فكان ذلك أول صلحهما
Mamer bana Zühri’den anlattı, dedi ki: bana Abdullah b. Amir b. Rabah -onun babası Bedr savaşına katılanlardandır- haber verdi, dedi ki: Ömer Kudame b. Mahzun’u Bahreyn’e vali tayin etmiştir. Kudame (Ömer’in çocukları) Hafsa ve Abdullah’ın dayısı idi. bir gün Abdulkays kabilesinin reisi olan Carud Bahreyn’den Ömer’in yanına geldi ve dedi ki: “ey Müminlerin Emiri! Kudame şarap içti ve sarhoş oldu. Allah’ın haramlarını çiğnediğini gördüğüm için bunu size habver vermeyi kendime vafize bildim” Ömer dedi ki: “şahidin var mı?” Carud edi ki: “evet, Ebu Hureyre (şahidimdir)” Ömer Ebu Hureyre’yi çağırttı ve ona dedi ki: “şahitlik ediyor musun?” Ebu Hureyre dedi ki: “ben onun şarap içtiğini görmedim fakat sarhoş olduğunu gördüm” Ömer dedi ki: “şimdi şehadet tam oldu” ve mektup yazarak Kudame’yi Bahreyn’den geri çağırdı. Kudame gelince Carud Ömer’e dedi ki: “şimdi buna Allah’ın kitabı ile hükm et” Ömer dedi ki: “sen düşman mısın yoksa şahit mi?” Carud dedi ki: “ben şahidim” Ömer dedi ki: “şu halde şahitliğini yapmış bulunuyorsun” Carud sustu, fakat bir sonraki gün yine Ömer’in yanına geldi ve dedi ki: “buna Allah’ın tayin ettiği haddi vur” Ömer dedi ki: “ben seni düşman olarak görüyorum, onun aleyhinde sadece bir kişi şahitlik yaptı” Carud edi ki: “ben bunu senden Allah için istedim” Ömer dedi ki: “sus yoksa seni elimden kurtulamazsın.” Carud dedi ki: “Senin amcaoğlun şarap içiyor ama ceza bana kesiliyor. hak bu mu?” Ebu Hureyre Ömer’e dedi ki: “eğer bizim şahitliğimize itibar etmiyorsan birini Kudame’nin zevcesinden sorması için gönder” bunun üzerine Ömer birisini Kudame’nin zevcesi Hind binti Velid’e gönderdi ve kadın kocasının aleyhinde şahitlik yaptı. Ömer Kudame’ye dedi ki: “sana Allahın tayin ettiği haddi uygulayacağım” Kudame dedi ki: “eğer ben onların dedikleri gibi içsem bile bana hadd uygulayamazsın” Ömer dedi ki: “neden?” Kudame dedi ki: “çünkü Allah “İman edip salih ameller işleyenlere; Allah’a karşı gelmekten sakındıkları, iman ettikleri ve salih amel işledikleri, sonra Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve iman ettikleri, sonra yine Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve iyilik ettikleri takdirde, daha önce tatmış olduklarından dolayı bir günah yoktur. Allah, iyilik edenleri sever.” (Maide, 93) buyuruyor.” Ömer dedi ki: “Sen tevilini yanlış yaptın, eğer Allah’tan korksaydın Allah’ın sana haram kıldığı şeylerden vazgeçerdin” daha sonra Ömer insanlara şöyle sordu: “Kudame’ye hadd uygulanması konusunda ne düşünüyorsunuz?” dediler ki: “hatsa olduğu müddetçe cezalandırılmasını doğru saymıyoruz” Ömer belli bir dönem bıraktıktan sonra kanaatini değiştirerek “bunun kamçılar altında Allahın huzuruna çıkması, benim boynumda bir cezayı uygulamama sorumluluğuyla Allah’ın huzuruna çıkmamdan daha hayırlıdır” dedi ve Kudame’ye haddi uyguladı.
Abdurrezzak, “Musannaf”, 9/240-243, hadis 17076
hadisi sünni tarihçilerden ibni Sad “Tabakatul Kubra”, 5/560‘da kendi senedi ile ez-Zühri’den; ibni Şubbe en-Numeyri “Tarihi Medine”, 3/842-845‘de yine kendi senedi ile ez-Zühri’den rivayet etmiştir.
Abdurrezzak’ın senedinde yer alan tüm raviler nasibi ricaline gore güvenilir ve insad muttasıldır. Nasibi muhaddis ibni Hacer bu hadis hakkında diyor ki:
أخرجها عبد الرزاق وسندها صحيح
Abdurrezzak tarihç etmiştir ve senedi sahihtir.
ibni Hacer, “Fethbul Bari”, 13/151

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… değerli kardeşlerimiz nasibilerin kendi mutekaddim (selef) alimlerinin beyanları ile kendi akidelerini belgeli bir şekilde sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz. Bu çalışmamızda nasibi dininin nasıl çarpık bir tevhid anlayışı içerisinde olduğu bir daha gözler önüne sereceğiz.

resimde gördüğünüz nasibi alimlerinden Abdurrahman b. Receb el-Hanbeli’nin “Zeylu ala Tabakatul Hanbeliyye” adlı kitabıdır, işaretlediğim yerde şu ifadeler var:
كان أَبُو القاسم بن السمرقندي ، يقول : إن أبا بكر بن الخاضبة كان يسمى ابن الفاعوس الحجري ، لأنه كان يقول : الحجر الأسود يمين الله حقيقة.
قلت : إن صح عن ابن الفاعوس أنه كان يقول : الحجر الأسود يمين الله حقيقة ، فأصل ذلك : أن طائفة من أصحابنا ، وغيرهم نفوا وقوع المجاز في القرآن ، ولكن لا يعلم منهم من نفى المجاز في اللغة
Ebul Kasım b. Semerkandi şöyle deri: “Ebu Bekir b. Hadibe ibni Faus’u “Haceri” adlandırıyordu. Çünki ibni Faus “Hacerul Esved Allah’ın gerçek elidir” diyordu”
ben (ibni Receb) derim ki: ibn Faus’un “Hacerul esved Allah’ın gerçek elidir” demesi doğrudur. Bunun aslı bizim alimlerden ve diğerlerinin Kur’an’da mecazın olduğunu inkar etmesidir. ancak onlardan birinin lugatta mecazı inkar etmesi hakkında bilgi yoktur.
ibni Receb, “Zeylu ala Tabakatul Hanbeliyye”, 1/384
görüldüğü gibi ibni Receb öncelikle imamlarından biri olan ibni Faus’dan “Hacerul Esved Allah’ın gerçek elidir” sözü aktarılmakta, daha sonra da bunun doğru olduğunu, çünkü nasibiler nezdinde Kur’an’da mecazın olmadığını söylemektedir.
BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
nasibi kaynaklarında sahabe ibni Mesud r.a’ın -güya- Felak ve Nas surelerini inkar edip, bunların Kur’an sureleri olmadığına inandığı hakkında bir çok hadis rivayet edilmiştir. bu o kadar meşhur bir meseledir ki, ıspatına dair her hangi bir kaynak sunmaya bile gerek yoktur. internet üzerinden basit bir şekilde “ibni Mesud felak ve nas sureleri” şeklinde arama yapmanız bile bu konunun ne kadar meşhur olduğunu sizin gözleriniz önüne serecektir. inşaAllah bizde daha sonra bu konuda nasibi kaynaklarından sahih hadisler ışığında bu konuyu belgeleyeceğiz. fakat şimdilik nasibi müfessirlerinden Kurtubi’nin bu konudaki beyanını sizlerle paylaşıyoruz.

resimde gördüğünüz nasibilerin büyük tefsir imamlarından Kurtubi’nin “Camiul Ahkam” adlı tefsir kitabıdır, işaretlediği yerde şu ifadeler geçmektedir:
وزعم ابن مسعود أنهما دعاء تعوذ به ، وليستا من القرآن
ibni Mesud’un iddiasına göre ise bunlar (Felak ve Nas sureleri) Peygamberimizin kendileriyle istiaze ettiği bir duadır, bunlar Kur’an’dan sureler değildir.
Kurtubi, “el-Camiul Ahkam”, 22/567, Felak suresinin tefsiri

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… değerli okuyucularımız nasibilerin sahabe ilan ettikleri imamlarının durumunu sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz. Bu çalışmamızda sizlere 2 nasibi imamı Umare ve onun kardeşi Velid hakkında bilgi vereceğiz. Çalışmanın aslı velayet.com formumuzda “master_ier” nicki ile yazan Tural kardeşimize aittir, orjinal makale şu inkte:[url]http://hadis.313news.net/news/a-161.html[/URL]

resimde gördüğünüz kutubi sitte imamlarından Ebu Davud’un “Sünen” kitabıdır, işaretlediğim yerde şu ifadeler var:
حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ الْحُسَيْنِ الرَّقِّيُّ، قَالَ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ جَعْفَرٍ الرَّقِّيُّ، قَالَ أَخْبَرَنِي عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عَمْرٍو، عَنْ زَيْدِ بْنِ أَبِي أُنَيْسَةَ، عَنْ عَمْرِو بْنِ مُرَّةَ، عَنْ إِبْرَاهِيمَ، قَالَ أَرَادَ الضَّحَّاكُ بْنُ قَيْسٍ أَنْ يَسْتَعْمِلَ، مَسْرُوقًا فَقَالَ لَهُ عُمَارَةُ بْنُ عُقْبَةَ أَتَسْتَعْمِلُ رَجُلاً مِنْ بَقَايَا قَتَلَةِ عُثْمَانَ فَقَالَ لَهُ مَسْرُوقٌ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْعُودٍ – وَكَانَ فِي أَنْفُسِنَا مَوْثُوقَ الْحَدِيثِ – أَنَّ النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم لَمَّا أَرَادَ قَتْلَ أَبِيكَ قَالَ مَنْ لِلصِّبْيَةِ قَالَ ‏النَّارُ ‏”‏فَقَدْ رَضِيتُ لَكَ مَا رَضِيَ لَكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
bana Ali b. Hüseyin anlattı, dedi ki: bana Abdullah b. Cafer anlattı, dedi ki: Ubeydullah b. Amr bana Ziyad b. Ebi Uneys’den, o Amr b. Mürra’dan, o da İbrahim en-Nehai’den haber verdi, dedi ki: Dahhak b. Kays, Mesruk’u vali tayin etmek istediği zaman Umare b. Ukbe Dahhak b. Kays’a “Osman’ın katillerinden arta kalan birini mi vali tayin ediyorsun?” dedi. Bunun üzerine Mesruk Umare b. Ukbe’ye dedi ki: “bize hadis konusunda güvenilir bir kişi olan Abdullah b. Mesud anlattı, dedi ki: “Nebi s.a.a baban (Ukbe b. Ebu Muayt)‘ı öldürmek isteyince baban “çocuklarıma kim kefil olacak” demiş, Nebi s.a.a de: “ateş” diye cevap vermişti” Rasulullah s.a.a’in senin için hoş gördüğünü biz de hoş görürüz”
hadisten sonra “Süneni Ebu Davud” kitabının muhakkiki Şeyh Şuayb el-Arnaut diyor ki:
إسناده صحيح
isnad sahih
Ebu Davud, “Sünen”, 4/332, hadis 2686
hadisten görüldüğü gibi nasibilerin sahabelerinden olan Umare b. Ukbe ile tabiinden Mesruk tartışmaktadırlar. Umare b. Ukbe Osman’ın katillerinden olmasından dolayı Mesruk’u tenkid etmeğe çalışmaktadır fakat tabiinden olan Mesruk bu tenkide karşı Abdullah b. Mesud’dan bir olay anlatıyor. Olay Mesruk’u tenkid etme girişiminde bulunan sahabe Umare’nin babası Ukbe ile ilgili. Nebi s.a.a Ukbe’nin öldürülmesini emr ettiğinde Ukbe kendisine acınması için “çocuklarım ne olacak?” diye bir girişimde bulunmuş ama Nebi s.a.a “onlara ateş kefil olacak” şeklinde cevap vermiştir. ve tabiinden olan Mesruk da sahabe Umare’ye “bizde Nebi s.a.a’ senin için hoş gördüğü şeyi (yani ateşi) hoş görürüz” demektedir. Yani Ukbe’nin çocukları Umare ve Velid için ateş vardır.

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… bilindiği gibi Mervan b. Hakem nasibiler nezdinde sahabedendir ve hatta nasibilerin kralı Osman b. Affan’ın sağ kolu olmuştur. işte nasibilerin sahabe ilan ettikleri bu imamları Rasulullah s.a.a tarafından lanetlemiş bir nasibidir. inşaAllah bu çalışmada onun hem nasibiliğine ve hemde Rasulullah s.a.a tarafından lanetlediğine şahid olacaksınız.

resimde gördüğünüz nasibilerin hadis alimlerinden Ebu Yala el-Mevsili’nin “Müsned” adlı kitabıdır, işaretlediğim yerde şu ifadeler var:
حدثنا إبراهيم بن الحجاج السامي حدثنا حماد بن سلمة عن عطاء بن السائب عن أبي يحيى قال: كنت بين الحسين و الحسن و مروان يتشاتمان فجعل الحسن يكف الحسين فقال مروان: أهل بيت ملعونون فغضب الحسن فقال: أقلت: أهل بيت ملعونون؟ فوالله لقد لعنك الله على لسان نبيه صلى الله عليه و سلم وأنت في صلب أبيك
…Ebu Yahya en-Nehai dedi ki: Ben Mervan, Hasan ve Hüseyin’in arasında idim. Hüseyin Mervan ile çekişiyorlardı. Mervan: “Siz ehli beyt olarak lanetlenmişsiniz!” dedi. Bunun üzerine Hasan öfkelenip: “sen ehli Beytin lanetlendiğini mi söylüyorsun? Vallahi sen daha babanın sulbündeyken Allah c.c Peygamberinin diliyle senin babanı lanetlemişti!” dedi.
Ebu Yala el-Mevsili, “Müsned”, 12/135, hadis 6764
hadisi bir başka muhaddis Taberani “Mucem el-Kebir”, 3/144‘de rivayet etmiştir. “Müsnedi Ebu Yala” kitabının muhakkiki Hüseyin Selim Esed hadis hakkında diyor ki:
إسناده صحيح
isnadı sahih
Ebu Yala el-Mevsili, “Müsned”, 12/135, hadis 6764
hadis açıkca nasibi sahabesi Mervan’ın Ehli Beyt a.s hakkındaki görüşünü ortaya koymaktadır. onun görüşüne göre -ki, onun görüşünün köpek tüyü kadar bile değeri yoktur- Ehli Beyt a.s lanetlenmiştir ki, bu görüş nasibilerin görüşüdür. diğer yandan imam Hasan a.s buna karşılık olarak onun yalan söylediğini beyan etmekte ve gerçek melunun Mervan ile babası Hakem olduğunu ve onları lanetleyenin Allah c.c ve Rasulü s.a.a olduğunu söylemektedir. bizde Allah c.c ve Rasulü s.a.a’in lanetlediği bu melun nasibi için “Allah’ım ona lanet et” diye dua ediyoruz.

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… değerli kardeşlerimiz nasibilerin bizzat kendi kaynakları ışığında “sahabe” adı takdıkları mutekaddim imamları hakkında bilgiler vermeye devam ediyoruz. bu yazımızda inşaAllah nasibilerin “sahabe” ilan ettikleri Ebu Musa el-Eşari’nin Nebi s.a.a’in ashabından Huzeyfe b. Yeman r.a tarafından nasıl “munafık” ilan edildiğini göreceksiniz. çalışmanın aslı velayet.com formumuzda “master_ier” nicki ile yazan Tural kardeşimize mahsus, çalışmanın yer aldığı orjinal link: [url]http://hadis.313news.net/news/a-160.html[/URL]

resimde gördüğünüz sünni hadis alimlerinden Fesevi’nin “el-Marife vet-Tarih” adlı kitabıdır, işaretlenmiş yerde şu ifadeler var:
حدثني ابن نمير ، حدثنا أبي ، عن الأعمش ، عن شقيق قال : كنا مع حذيفة جلوساً، فدخل عبد الله وأبو موسى المسجد فقال: أحدهما منافق ثم قال: إن أشبه الناس هدياً ودلاً وسمتاً برسول الله صلى الله عليه وسلم عبد الله
bana ibni Numeyr anlattı, dedi ki: babam bana Ameş’ten, o da şakik’den şöyle anlattı, dedi ki: Bir gün Hüzeyfe ile oturuyorduk. O sırada Abdullah b. Mesud ile Ebu Musa el-Eş’ari yanımıza geldiler. Hüzeyfe dedi ki: “Bunlardan biri münafıktır”. sonra dedi ki: “insanlar içerisinde hal ve davranış açısından Rasulullah s.a.a’e en fazla benzeyen Abdullah’tır.”
Fesevi, “el-Marife vet-Tarih”, 2/771, hadis 245
nasibi rical alimli ez-Zehebi bu hadisi “Siyeri alemun nubela” kitabında aktarmıştır. kitabı tahkik eden nasibi muhaddis Şeyh Şuayb el-Arnaut hadis hakkında diyor ki:
رجاله ثقات
ricalleri sikattan (güvenilirlerden)‘dir.
ez-Zehebi, “Siyer”, 2/393-394
hadisten açıkca görüldüğü gibi Nebi s.a.a’in sahabesi Huzeyfe b. Yeman r.a nasibilerin “sahabe” adını takdıkları imamları Ebu Musa el-Eşari’nin munafık olduğunu bildirmektedir.
BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra…geçen çalışmamızda bizzat nasibi muhaddis Tirmizi’nin sözleri ile aktardığımız gibi nasibilerin Tevhid hakkındaki inançları iman ettikleri ilahın elleri, ayakları, gözü, kulağı olan, geceler yere inip gündüzler göğe çıkan, rüyalara giren bir cism olduğu şeklindedir. fakat günümüz de selefiler hariç diğer nasibi guruplar bu inancı inkar etmekte ve hem kendi akidelerinin ve hemde yoluna bağlı oldukları Ebu Hanife, Malik, Buhari, Tirmizi gibi seleflerinin akidelerinin bundan uzak olduğunu söylemektedirler. peki bakalım nasibilerin mutekaddim alimlerinin (seleflerinin) -ki, hadis, tarih, tefsir ve sünneti bunlar aracılığı ile öğrenmektedirler- bu gibi konulardaki inancı nasıldır.

resimde gördüğünüz nasibilerin en güvenilir muhaddisi Buhari’nin “es-Sahih” adlı kitabıdır, işaretlediğim yerde şu ifadeler var:
حدثنا عبد الله بن مسلمة عن مالك عن ابن شهاب عن أبي سلمة وأبي عبد الله الأغر عن أبي هريرة رضي الله عنه أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال ينزل ربنا تبارك وتعالى كل ليلة إلى السماء الدنيا حين يبقى ثلث الليل الآخر يقول من يدعوني فأستجيب له من يسألني فأعطيه من يستغفرني فأغفر له
Abdullah b. Mesleme bana, Malik’ten, o ibni Şihab’dan, o Ebu Seleme ve Ebu Abdillah el-Ağarr’dan, onlar da Ebu Hureyre’den anlattılar, dedi ki: Rasulullah s.a.a dedi ki: “Gecenin son üçte biri kaldığı zaman Rabbimiz Tebareke ve Teala her gece dünya semasına iner ve “Bana kim dua eder ki onun duasına icabet edeyim! Benden kim bir hacet ister ki ona dileğini vereyim! Benden kim mağfiret diler ki onun için mağfiret edeyim!” buyurur”
Buhari, “es-Sahih”, 1/356, Teheccüd namazı kitabı, hadis 1145
Müslim “es-Sahih”, 1/521, Yolcuların namazı kitabı, hadis 758‘de; Tirmizi “Sünen”, 5/420, Dua kitabı, hadis 3498‘de; Ebu Davud “Sünen”, 7/114-155, Sünnet kitabı, hadis 4733‘de; ibni Mace “Sünen”, 1/435, Namazın ikamesi kitabı, hadis 1366‘da rivayet etmiştir.
görüldüğü gibi hadisi kutubi sitte imamları rivayet etiştirler ve hadisin Buhari ile Müslim tarafından rivayet edilmiş olması nasibiler nezdinde onun sıhhati için yeterlidir.
Hadis nasibilerin inandıkları ilahlarının bir mekan ile sınırlı olduğunu, her gece ilahlarının bu mekanı terk edip dünya semasına indiğini açıkca teyid etmektedir. dolayısı ile nasibilerin iman ettikleri ilahları hem mekana ve hemde hareket sıfatlarına sahiptir.
EK 1: defalarca yalan, hayasızlık, kopyacılık ve cehalet abidesi (= Muaviye) olduğunu belgelediğimiz nasibi kendi imamlarının akidelerinin bu çirkin yüzünden ürktüğü için kendi blogunda kendi kıt aklınca bize cevap hazırlamış. nasibi diyor ki:
İlk önce şunu söyleyelim ki,bu hadisin birkaç şerhi vardir.Akildan yoksun ve akide bilgisinden cahil rafizi için birkaçını zikredelim:
Imam Takiuddin Subki el Ezhari bu hadis hakkinda şunları söyler:
Imâm Es-Subki’ kitabi « ithafu’l-kainat bi beyâni s-selef ve’l-halef fi’l mutesâbihat » uzun bir fetvâyi kaleme aldi ve söyle diyor:
« ومعنى {ينـزل ربنا إلى سماء الدنيا} ينـزل رسوله أو رحمته »
ve yenzilu rabbunâ ilâ s-samâ’i d-dunya’nin anlami, yani Onun habercisi (Melek) dunyanin semasinda iniyor demek, veya Onun rahmeti iniyor demektir.
Bu hadisin diğer şerh ve tevillerine bakmak ve Ehli Sünnetin bu konuda itikadini anlamak için forma müracaat edebilirsiniz Burdan
cevap: ben sonradan ortaya çıkmış olan nasibilerin (Eşari, Maturudi ve b.) zaten bu inancı benimsediklerini idda etmiş değilim. aksine diğer başlık altında Tirmizi’nin beyanını da aktarırken nasibilerden Eşari ve Maturudi taifelerinin sonradan tevile girişerek kendi mutekaddim imamlarının bu konudaki yollarını terk ettiklerini söylemiştim. yani ben zaten Eşari ve Maturudilerin tevillerinden haberdarım fakat onların kendi imamlarının yolunu terk ederek kendi dinlerinden bidat ortaya çıkardıklarını söylüyorum. bu sözüme delil olarak sadece Tirmizi’den aktardıklarım bile yeterlidir. çükü Tirmizi sözlerinde ayet ve hadislerde gelen bu sıfatlara inanmanın ehli sünnet dini olduğunu söylemektedir, bkz: Tirmizi: “el, ayak ve bu gibi sıfatları kabul edip nasılsız olarak inanmak ehli sünnetin görüşüdür”
zaten nasibinin bıraktığı linkte de bizim sözlerimizin delili açıkca ortadadır. o linkte ibni Abdilberr, Nevei ve ibni Hacer el-Askalani’den ayet ve hadislerde sıfat hakkında varid olanların tevil edilmeden iman edilemesi gerektiği görüşünün ehli sünnet cumhurunun görüşü olduğu bildirilmektedir. fakat sonradan ortaya çıkan Eşari ve Maturudi gibi nasibi taifeleri ayet ve hadislerde sıfat hakkında gelen bu ifadeleri tevil etmiştirler. ne var ki, tevil meselesinde seleflerinin akidelerini gizleyememiş, bununla seleflerinin dininden saptıklarını ortaya koymuşturlar. tüm bunlar yetmezmiş gibi bazı tevilleri de yüzlerine gözlerine bulaştırmıştırlar. işte “Gecenin son üçte biri kaldığı zaman Rabbimiz Tebareke ve Teala her gece dünya semasına iner” hadisi de onların giriştikleri tevilde rezil oldukları bir şeydir. çünkü, bazı ifadeler vardır ki, bunların tevili mümkündür. mesela Allah c.c’ın “iki elimle yarattığıma” ifadesi gibi. ifadeyi duyan burada mecazın kastedildiğini anlar, mesela birisinin çıkıp “şehir benim elimdedir” demesi gibi. ama kalkıp da birinin “ben gece geleceğim” ifadesini “benim arkadaşım gelecek” şeklinde anlayamayacağın gibi “Allah iniyor” ifadesini “Allah’ın rahmeti” veya “melek” şeklinde anlayamaz, tevil edemezsin.
BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… değerli kardeşlerimiz nasibilerin sapkın ve küfür dolu akidelerini kendi kaynaklarından sahih senedlerle ve belgeli bir şekilde sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz. bu çalışmamızda nasibi imamlarından Mücahid b. Cabir el-Mekki’nin Kur’an hakkındaki inancını sizlerle paylaşacağız.

resimde gördüğünüz nasibilerin tefsir, hadis ve tarih alimlerinden Taberi’nin “Tefsir et-Taberi ” adlı kitabıdır, işaretlediğim yerde şu ifadeler var:
حدثني محمد بن عمرو قال : حدثنا أبو عاصم ، عن عيسى ، عن ابن أبي نجيح ، عن مجاهد في قوله : ” وإذ أخذ الله ميثاق النبيين لما آتيتكم من كتاب وحكمة ” قال : هي خطأ من الكاتب ، وهي في قراءة ابن مسعود : ” وإذ أخذ الله ميثاق الذين أوتوا الكتاب
bana Muhammed b. Amr anlattı, dedi ki: Ebu Asım bana İsa’dan, o ibni Ebu Necih’ten, o da Mucahid’den “Allah kitap ve hikmet verdiği zaman nebilerden misak almıştı” (Al-i İmran, 81) ayeti hakkında şöyle anlattı, dedi ki: bu katiplerin hatasıdır, ibni Mesud’un kıraatı şöyledir: “Allah kitap verdiklerinden misak almıştı”
حدثني المثنى قال : حدثنا أبو حذيفة قال : حدثنا شبل ، عن ابن أبي نجيح ، عن مجاهد مثله
bana Müsenna anlattı, dedi ki: bana Ebu Huzeyfe anlattı, dedi ki: Şabil bana ibni Ebu Necih’ten, o da Mucahid’den (yukarıdaki hadisin) mislini anlattı.
Taberi, “Tefsir et-Taberi”, 5/538-539
EK 1: hayasız ve Ebu Ali Efendi en-nasibi’nin kopyacısı olduğunu defalarca belgelediğimiz nasibi Araz Hasanzade kendi küfür dinini elinden geldiğince inkar etmeğe çalışmaktadır. bu yüzden bizimbu çalışmamız hakkında kendi blogunda kendi kıt aklı ile bize karşı reddiye hazırlamıştır. nasibi reddiyesinde bu nakilin Mücahid el-Mekki’den sahih olarak aktarılmadığnı idda etmekte ve buna dair 3 yönden delil sunmaktadır. nasibi diyor ki:
Tarih Ibni Muinde Şuna rastlamaktayız;
سمعت يحيى يقول: قال: سفيان بن عيينة تفسير مجاهد لم يسمعه منه إنسان إلا القاسم بن أبي بزة فقلت ليحيى: فابن أبي نجيح لم يسمعه من مجاهد؟ قال: هكذا قال: سفيان وقال يحيى شبل بن عباد أيضاً هكذا أي لم يسمعه
(Ravi diyor) Yahyani (Ibn Muin) Şöyle derken duydum : Sufyan ibn Uyeyne dedi : Kasım İbni Ebi Zebbahtan başka kimse Mücahidin tefsirini(yorumunu) duymamıştır, Ve ben (ravi) Yahyaya sordum : İbni Ebi Necihtemi Mücahitten işitmedi? O dedi : Elbette, ve Sufyan dedi : Yahya Şabel ibn ibad aynı şeyleri dedi, o ( ibn Ebu Necih) ondan işitmemiştir.
Tarih İbni Muin,cilt 1,sayfa 15
Ibn Hibban diyor
لم يسمع التفسير من مجاهد أحد غير القاسم بن أبى بزة
Kasim İbni Ebu Zebbahtan başka hiçkimse Mücahitten tefsiri(yorumu) işitmemiştir
Sikat İbni Hibban,cilt 7 sayfa 331
Samaninin El Ensabinda şunu okumaktayız:
قال يحيى القطان: لم يسمع ابن أبي نجيح التفسير من مجاهد
Yahya Ibni Kattan dedi : Ibni Ebu Necih Mücahitten Tefsir işitmemiştir
El Ensab,cilt 1,sayfa 97
İmam Buhari ayni şeyi kendi kitabi “Tarih el Kebir” de söylemiştir, bkz: Tarih el Kebir,cilt 5,sayfa 233
Tehzib el Tehzipte şununla karşilaşiyoruz:
وذكره النسائي فيمن كان يدلس
Nesai onu(İbni Ebu Necihi) Tedlis edenlerin içerisinde zikretmiştir
Tehzib et Tehzib,cilt 6,sayfa 50
El Alai aynı şeyleri “Camiut Tahsil fi ahkam el Merasil”-de söylüyor, bkz: Cami ut tahsil fi ahkam el marasil cilt 1/ sayfa 107
İbni Ebu Necih Muteziledir:
İmam Zehebi “Tarihul Islam”da şöyle diyor:
وقال يحيى القطان : كان معتزليا
Yahya ibn Kattan dedi ki o (i.e ibn Ebi Necih) Mutezileydi.
Tarihul Islam,cilt 1,sayfa 1007
Netice: Ibni Ebu Necihle Mücahit arasında İnkıta(kopukluk) vardır,Ayni zamana İbni Ebu Necih Tedlis yapan Mütezileden olan bir kimsedir.Yani sonuç olarak rivayet zayıftir ve hüccet niteliği taşiyamaz.
ve ben cevaben derim ki: sırf kendini ıspatlaya bilmek için çabalamak ve bu yüzden her hangi bir konuyu genel olarak ele almamak, o konuda sadece kendi işine gelenleri görmek klasik bir nasibi taktiğidir. nasibinin burada söylediklerinin tümünün cevabı bizzat kendi rical kaynaklarıda vardır.
onun “ibni Ebi Necih Mücahid’den duymamıştır” sözüne ve bu koudaki delillerine kendi imamı ez-Zehebi şöyle cevap vermektedir:
وعن بعضهم قال : لم يسمع ابن أبي نجيح كل التفسير من مجاهد . قلت : هو من أخص الناس بمجاهد
bazıları “ibni Ebi Necih Mücahid’den asla tefsir duymamıştır” demiştirler. ben (ez-Zehebi)derim ki: “o (ibni Ebi Necih) Mücahid konusunda insanların en hasıdır”
ez-Zehebi, “Siyer”, 6/126
nasibilerin saptırıcılarından olan ibni Teymiyye de bu konuda diyor ki:
وقول القائل : لا تصح رواية ابن أبي نجيح عن مجاهد جوابه : أن تفسير ابن أبي نجيح عن مجاهد من أصح التفاسير، بل ليس بأيدى أهل التفسير كتاب في التفسير أصح من تفسير ابن أبي نجيح عن مجاهد
bazılarının “ibni Ebi Necih’in Mücahid’den rivayeti sahih değildir” sözüne gelince, cevap:ibni Ebi Necih’in Mücahid’den aktardığı tefsir tefsirlerin en sahihidir hatta ehli tefsirin elinde ibni Ebi Necih’in Mücahid’den olan tefsirinden daha sahih bir tefsir mevcut değildir.
ibni Teymiyye, “Mecmu el-Fetava”, 5/402
ve nasibilerin büyük hadis imamı olan Buhari “es-Sahih” kitabında ibni Ebi Necih’in Mücahid’den olan rivayetlerini aktarmıştır. örnek verecek olursak, Buhari diyor ki:
حدثنا أبو نعيم قال حدثنا إبراهيم بن نافع عن ابن أبي نجيح عن مجاهد قال
bana Ebu Nuaym anlattı, dedi ki: İbrahim b. Nafi bana ibni Ebi Necih’den, o da Mücahid’den anlattı, dedi ki:
Buhari, “es-Sahih”, Hayz kitabı, hadis 306
ibni Ebi Necih –> Mücahid senedi ile Buhari bir çok hadis rivayet etmiştir. mesela “es-Sahih”, İlim kitabı, hadis 72‘de bir hadis ve yine “es-Sahih”, Talak kitabı, hadis 5029‘da başka bir hadisi rivayet etmiştir.
dolayısı ile bu konudaki itirazlar yersiz ve anlamsızdır ve bu itirazların tümüne Buhari’nin rivayet ettiği hadisler cevap vermek için yeterlidir. ama nasibinin “ibni Ebi Necih muteziledendir” sözüne gelice, evet doğrudur, ibni Ebi Necih mutezile akidesine mensup olmuştur ama bu onu sika (güvenilir) olmaktan çıkarıp yalacı mı yapıyor ki?
EK 2: geçen defa cevabını verdiğimiz nasibi Araz Hasanzade yine kendi kıt aklınca bize cevap yazmış, nasibi diyor ki:
Cevap: Rafizinin Buhariden getirmeğe çalıştığı delillere gelince:
Ilk Önce onu belirteyim ki,İbni Ebu Necihin Müdellis olduğunu daha önce söylemiştik:(bkz:Tehzib et Tehzib,cilt 6,sayfa 50)
Şimdide şunları söylüyelim: Imam Nevevi Müslim Şerhinde şöyle diyor:
ما كان فى الصحيحين عن المدلسين بعن فمحمول على ثبوت سماعهم من جهة أخرى
Sahiheynde Müdellislerden “an”-”عن”- ile mevcut olanlar onu başka bir elden(başka birinden) duyulmasi kanıtına dayanıyor
Şerh Müslim cilt 1/ sayfa 175
Ümdetul Karide Şöyle denmekte:
وكل ما كان في الصحيحين عن المدلسين بعن فمحمول على سماعهم من جهة أخرى
Sahiheynde Müdellislerden “an”-”عن”- ile mevcut olan herşey (onlarin) başka bir elden(başka birinden) duyulmasına esaslaniyor
Umdatul Kari cilt 2/ sayfa 130
Yani, İbni Ebu Necihin Mücahitten olan “an” ile olan nakilleri delil niteliği taşımaz.Sebepte Ümdetül Karideki ve Müslim Şerhindeki yukarıda bahsettiklerimizdir.Ikinci olarakta,Imam Buharinin İbni Ebu Necihin Mücahitten nakli ile bağli sözlerine yukarıda yer vermiştik. (Bkz:Tarih el Kebir,cilt 5,sayfa 233).Yani rafizinin Buhariden getirdikleri delil gibi kullanilamaz
ve ben cevaben derim ki: hem nasibinin burada Nevevi ve Ayini’den aktardıkları ve hemde Buhari’nin “Tarihul Kebir” kitabından delil diye getirdikleri bizim aleyhimize değil, lehimize delildir. çünkü, ibni Ebi Necih’in Mücahid’den duymamış olduğunu söyleyenler bile onun hadislerinin sıhhatini kabul etmektedirler. bakalım nasibinin delil diye getirdiği Buhari “Tarihul Kebir”de neler söylüyor:
عبد الله بن يسار أبو يسار وهو عبد الله بن أبي نجيح المكي سمع طاوسا وعطاء ومجاهدا وأباه سمع منه الثوري نسبه بن عيينة قال يحيى القطان لم يسمع بن أبي نجيح من مجاهد التفسير كله يدور على القاسم بن أبي بزة
Abdullah b. Yesar ve o Abdullah b. Ebi Necih el-Mekki’dir. Tavus, Ata, Mücahid ve babasından duymuştur. Yahya el-Kattan dedi ki: “ibni Ebi Necih Mücahid’den tefsir duymamıştır, rivayet ettikleri Kasım b. Ebi Bezie’dendir.”
Buhari, “Tarihul Kebir”, 5/233, 767-ci ravi
yani Buhari’nin kendisi bile ibni Ebi Necih’in Mücahid’den duyduğunu söylemektedir yoksa Nevevi veya Ayini gibi bir başka yoldan geldiği için almamıştır onun rivayetlerini. bilemiyorum, nasibilere göre kim daha üstün bu hadis ilminde? Buhari mi yoksa diğerleri mi? bunu ayırt etmenin derdini nasibi çeke dursun, bizde nasibiye başka bir tokat atalım. bu tokat ibni Ebi Necih’in Mücahid’den duymadığını söyleyen Yahya el-Kattan gibi alimlerden gelmektedir. nasıl mı? şöyle ki, Yahya el-Kattan ve benzerlerine göre ibni Ebi Necih Mücahid’den direk duymamıştır, kendisi ile Mücahid arasında vasıta vardır ki, bu vasıta Kasım b. Ebi Bezie’dir ve Kasım nasibi ricaline göre sika (güvenilir)’dir. yani dolayısı ile yine onun rivayetleri sahih olmaktadır
clip_image043.gif

ek olarak nasibiye bir daha kendi imamları adına tedlis yapmamasını öneririz, hiç olmazsa onlara saygısı varsa. burada kendi imamın Buhari’nin sözlerini yanlış lanse ederk neyi elde etmeğe çalışıyorsun?
not: nasibiye ikinci bir önerimiz de yazı yazarken biraz dikkatli olması yönündedir. onun kendisi gibi çirkin olan yazı biçimini düzeltmekten bıktık.

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… nasibilerin kendi kaynakları ışığında yüce kitabımız Kuranı Kerim hakkında sahip oldukları inancı sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz. ehli sünnet kaynaklarından kendisinden en çok hadis rivayet edilmiş olan ravilerden biri nasibilerin kralı Ömer b. Hattab’ın oğlu Abdullah b. Ömer’dir. ama ne var ki, aynı şahıs Kuran’ın yarısının yok olmuş olduğunu idda etmektedir.

resimde gördüğünüz ehli sünnetin büyük hadis alimlerinden Ebu Ubeyd’in “Fedailul Kur’an” adlı kitabıdır, işaretlediğim yerde şu ifadeler var:
قال أبو عبيد حدثنا إسماعيل بن إبراهيم عن أيوب عن نافع عن ابن عمر قال لا يقولن أحدكم قد أخذت القرآن كله وما يدريه ما كله قد ذهب منه قرآن كثير ولكن ليقل قد أخذت منه ما ظهر
İsmail b. İbrahim bana Eyyub’dan, o Nafi’den, o da ibni Ömer’den anlattı, dedi ki: “Sizlerden hiç kimse “Kur’an tümüyle elimdedir” demesin! Bilemez ki, Kuranın çoğu yok olup gitmiştir. fakat “zahirde ne kadarı var o elimdedir” desin”
Ebu Ubeyd, “Fedailul Kur’an”, 2/146, hadis 699
hadisin senedinde yer alan tüm raviler nasibi rical ilmine göre sika (güvenilir) ravilerdir. ravilerin her biri hakkında rical kitaplarından bilgi vererek konuyu uzatmayacak aksine onların “Sahihi Müslim”in ravileri olduklarını belgelemekle yetineceğiz.
Müslim “es-Sahih”de yukarıda aktardığımız hadisin senedi ile bir hadis rivayet etmiştir. işte “Sahihi Müslim”den aynı sened:
حدثنا أبو جعفر أحمد بن منيع حدثنا إسمعيل بن إبراهيم حدثنا أيوب عن نافع عن ابن عمر
bana Ahmed b. Munie anlattı, dedi ki: İsmail b. İbrahim bana Ebbuyb’dan, o Nafi’den, o da ibni Ömer’den anlattı, dedi ki:
Müslim, “es-Sahih”, 2/1016, Hac kitabı, hadis 1399

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… evet değerli okuyucularımız, nasibilerin en güvenilir kaynaklarından Kuran hakkındaki inançlarını aktarmaya devam ediyoruz. nasibilerin en güvenilir kaynak olarak gördükleri imamları Buhari’nin “es-Sahih” kitabından Kur’an hakkındaki iftiraları sizinle paylaşıyoruz. nasibi imamı Buhari ibni Abbas r.a’a dayandırdığı hadiste Kehf suresinin 79-cu ayetini bakınız nasıl sunuyor:

resimde gördüğünüz nasibilerin “en güvenilir hadis kitabı” olarak gördükleri “Sahihi Buhari”dir, işaretlediğim yerde şu ifadeler var:
حدثنا إبراهيم بن موسى أخبرنا هشام أن ابن جريج أخبره قال أخبرني يعلى بن مسلم وعمرو بن دينار عن سعيد بن جبير يزيد أحدهما على صاحبه وغيرهما قد سمعته يحدثه عن سعيد بن جبير قال إنا لعند ابن عباس رضي الله عنهما قال حدثني أبي بن كعب قال قال رسول الله صلى الله عليه وسلم موسى رسول الله فذكر الحديث قال ألم أقل إنك لن تستطيع معي صبرا كانت الأولى نسيانا والوسطى شرطا والثالثة عمدا قال لا تؤاخذني بما نسيت ولا ترهقني من أمري عسرا لقيا غلاما فقتله فانطلقا فوجدا جدارا يريد أن ينقض فأقامه قرأها ابن عباس أمامهم ملك
ibni Abbas dedi ki: bana Ubeyy b. Ka’b anlattı, dedi ki: Rasulullah s.a.a: “Musa Allah’ın rasulüdür” dedi ve Musa ile Hızır kıssasını zikretti dedi ki: “Hızır, Musa’ya “Sen beraberimde asla sabredemedin demedim”, dedi. Gerçekten bu birinci soru Musa tarafından bir unutma eseri olmuştu. Orta soru ise söz ile bir şart olmuştu. Üçüncü soru ise kasden olmuştu. Birinciye şu kavliyle işaret etti: “Unuttuğum şeyden dolayı beni muaheze etme, şu arkadaşlığımızda bana güçlük çıkarma, dedi”. Sözlü bir şart olan orta soruya şu sözle işaret etti: “Yinegittiler. Nihayet bir oğlan çocuğuna rast geldikleri zaman o hemen bunu öldürdü. .. Musa Eğer bundan sonra sana birşey sorarsam, benimle arkadaşlık etme, dedi”. Üçüncü soruya da sununla işaret etti; “Yine gittiler…. Derken yıkılmak isteyen bir duvar buldular. O bunu derhal doğrultuverdi…”. ibni Abbas: “Gemiye gelince, o denizde iş yapan yoksullarındı. Onun için ben onu kusurlu yapmak istedim ki, arkalarında her sağlam gemiyi zorla almakta olan bir hükümdar vardı” (Kehf, 79)ayetindeki “Arkalarında bir melik vardı” sözünü “Önlerinde bir melik vardı” şeklinde okumuştur.
Buhari, “es-Sahih”, 2/277-278, Şartlar kitabı, hadis 2728
Buharinin aktardığı bu hadise göre Rasulullahın s.a.a amca oğlu, ashabı ve imam Alinin a.s Şiası ibni Abbas r.a Kehf 79-cu ayeti elimizdeki Kur’an’dan farklı okuyormuş. şüphesiz ibni Abbas r.a bu iftiralardan uzak ve makamı yücedir.

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… nasibilerin Kuran hakkındaki inançlarını belgelerle ve kendi kaynaklarından deliller ile aktarmaya, sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz. nasibilerin hadiste en üstün imamlarından olan Müslim “es-Sahih” adlı kitabında sahabe ibni Abbasa r.a iftira ederek bakınız neler söylüyor:

resimde gördüğünüz ehli sünnetin “Kurandan sonra en güvenilir kitap” olarak gördüğü “Sahihi Müslim”dir, işaretlenmiş yerde şu ifadeler var:
وَحَدَّثَنَا أَبُو كُرَيْبٍ مُحَمَّدُ بْنُ الْعَلَاءِ حَدَّثَنَا أَبُو أُسَامَةَ عَنْ الْأَعْمَشِ عَنْ عَمْرِو بْنِ مُرَّةَ عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ لَمَّا نَزَلَتْ هَذِهِ الْآيَةُ وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ وَرَهْطَكَ مِنْهُمْ الْمُخْلَصِينَ خَرَجَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حَتَّى صَعِدَ الصَّفَا فَهَتَفَ يَا صَبَاحَاهْ فَقَالُوا مَنْ هَذَا الَّذِي يَهْتِفُ قَالُوا مُحَمَّدٌ فَاجْتَمَعُوا إِلَيْهِ فَقَالَ يَا بَنِي فُلَانٍ يَا بَنِي فُلَانٍ يَا بَنِي فُلَانٍ يَا بَنِي عَبْدِ مَنَافٍ يَا بَنِي عَبْدِ الْمُطَّلِبِ فَاجْتَمَعُوا إِلَيْهِ فَقَالَ أَرَأَيْتَكُمْ لَوْ أَخْبَرْتُكُمْ أَنَّ خَيْلًا تَخْرُجُ بِسَفْحِ هَذَا الْجَبَلِ أَكُنْتُمْ مُصَدِّقِيَّ قَالُوا مَا جَرَّبْنَا عَلَيْكَ كَذِبًا قَالَ فَإِنِّي نَذِيرٌ لَكُمْ بَيْنَ يَدَيْ عَذَابٍ شَدِيدٍ قَالَ فَقَالَ أَبُو لَهَبٍ تَبًّا لَكَ أَمَا جَمَعْتَنَا إِلَّا لِهَذَا ثُمَّ قَامَ فَنَزَلَتْ هَذِهِ السُّورَةُ تَبَّتْ يَدَا أَبِي لَهَبٍ وَقَدْ تَبَّ كَذَا قَرَأَ الْأَعْمَشُ إِلَى آخِرِ السُّورَةِ
…ibni Abbas r.a dedi ki: şu “en yakın hısımlarını ve onlardan en seçkin kabileni inzar et” ayet-i kerimesi nazil olunca Rasulullah s.a.a Safa dağı üzerine çıkarak “Baskın var!..” diye seslendi (Müşrikler): “Bu haykıran kimdir?” dediler, (görenler): “Muhammed” Diye cevap verdiler. Bunun üzerine onun yanına toplandılar. Rasulullah s.a.a: “Ey filan oğulları! Ey filan oğulları! Ey filan oğulları! Ey Abdi Menaf oğullan! Ey Abdulmuttalip oğulları!” diye hitapta bulundu. Hemen yanına toplandılar. Rasulullah s.a.a onlara: “Ne dersiniz? Size şu dağın eteğinden bir takım atlıların çıkıp geldiğini haber versem beni tastik eder misiniz?” dedi. Müşrikler: “Biz senin hiç bir yalanını tutmuş değiliz” dediler. Rasulullah s.a.a: “O halde ben size şiddetli bir azabın önünde (o azabı haber veren) bir nezırim” buyurdular. Bunun üzerine Ebu Leheb: “Yazıklar olsun sana! Bizi bunun için mi topladın?” dedi sonra kalkıp gitti. Arkasından şu sure nazil oldu: “Ebu Leheb’in elleri kurusun ve hem de hakikaten kurumuştur…”
Müslim, “es-Sahih”, 1/194, İman kitabı, bab 89, hadis 208
bu hadise göre güya Hz. ibni Abbas r.a Şuara suresi 214-cü ayetin “En yakın hısımlarını ve onlardan en seçkin kabileni inzar et” şeklinde olduğunu söylüyormuş. oysa elimizde olan Kuranı Kerimde bu ayette “ve onlardan en seçkin kabileni” ifadesi yoktur. yine bu hadise göre güya ibni Abbas r.a Tebbet suresi 1-ci ayetin “Ebu Leheb’in elleri kurusun ve hem de hakikaten kurumuştur…” şeklinde olduğunu söylüyor. ancak yine elimizdeki Kuranı Kerimde bu ayette “ve hem de hakikaten” ifadesi yoktur.
BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… nasibilerin Allah c.c’ın koruyacağını vad ettiği kitabımız Kur’an’ı Kerim hakkında sahip oldukları inancı belgeli bir şekilde sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz. bu çalışmamızda nasibilerin Kuranı Kerim’den bir ayete nasıl hücum ettiklerini göreceksiniz.

resimde gördüğünüz ehli sünnetin büyük alimi Hakim en-Nişaburi’nin “Müstedrek” adlı kitabıdır, işaretlenmiş yerde şu ifadeler var:
حدثنا أبو علي الحافظ أنبأ عبدان الأهوازي ثنا عمرو بن محمد الناقد ثنا محمد بن يوسف ثنا سفيان عن شعبة عن جعفر بن إياس عن مجاهد عن ابن عباس رضي الله عنهما: في قوله تعالى: {لا تدخلوا بيوتا غير بيوتكم حتى تستأنسوا} قال: أخطأ الكاتب حتى تستأذنوا
…Mücahid “kendi evlerinizden başka evlere girmeyin, izin isteyin” (Nur 27) ayeti hakkındaibni Abbas r.a’dan şöyle rivayet etti: “katiplerin hatasıdır “izin isteyinceye kadar” şeklinde olmalıdır”
Hadisten sonra Hakim ve onun kitabını tahkik eden ez-Zehebi diyorlar ki:
هذا صحيح على شرط الشيخين ولم يخرجاه
تعليق الذهبي قي التلخيص : على شرط البخاري ومسلم
(Hakim): bu hadis Şeyheyn (Buhari ve Müslim)’in şartına göre sahihtir fakat rivayet etmemiştirler.
ez-Zehebi: Buhari ve Müslim şartlarına göre (sahih)
Hakim, “Müstedrek”, 2/430, hadis 3496
Taberi de bu hadisi değişik bir sened ile rivayet etmiştir, bkz: Taberi, “Tefsiri Taberi”, 19/145, hadis 2

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… nasibilerin en güvenilir kaynakları ışığında kendi akidelerini sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz. Bu çalışmamız son zamanlar başlatmış olduğumuz “nasibiler ve Kuran” silsile çalışmalarının devamı olacaktır ve inşaAllah bu çalışmamızda nasibi kaynaklarında kendisinden en çok hadis rivayet edilen şahıslardan biri olan Aişe b. Ebu Bekir’in yüce kitabımız hakkında neler söylediğini sizlere sunacağız. Sünni ve nasibiler büyük hadis ve tefsir imamı olarak gördükleri Said b. Mansur şöyle rivayet etmektedir:

resimde gördüğünüz Said b. Mansur’un “Tefsir” kitabıdır, işaretlenmiş yerde şu ifadeler var:
حدثنـا أبو معاوية، عن هشام بن عروة، عن أبيه، قال: سألت عائشة عن لحن القرآن، عن قوله (ِنْ هَذَانِ لَسَاحِرَانِ) وعن قوله (وَالْمُقِيمِينَ الصَّلاَةَ وَالْمُؤْتُونَ الزَّكَاةَ) وعن قوله (إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَادُوا وَالصَّابِئُونَ). فقالت: هذا عمل الكتاب، أخطأوا في الكتاب
bana Ebu Muaviye, Hişam b. Ürve’den, o da babsından şöyle rivayet etti: Aişe’den Kur’an’daki lahin (gramer hatası) hakkında sordum. Allah’ın “İnne haazaani le saahiraani” (Taha 63) ve “vel-muqimines-salaate vel-mu’tunez-zekete” (Nisa 162) ve “İnnellezine aamenu vellezinə heedu vas-saabiune” (Maide 69) sözlerini sordum. Aişe dedi k: “Ey kardaşim oğlu! dedi ki: “bu katiplerin amelidir, yazarken hata etmiştirler”
Said b. Mansur, “Tefsir”, 4/1507-1508, hadis 769
bu hadisi ehli sünnet alimlerinden Ebu Ubeyd “Fezailul Kuran”, 2/103’de; Taberi “Tefsir et-Taberi”, 7/680’de rivayet etmiştir. ehli sünnetin büyük hadis, tefsir ve tarih alimi olan Suyuti bu hadisi Ebu Ubeyd’den naklen rivayet ettikten sonra diyor ki:
هذا إسناد صحيح على شرط الشيخين
bu isnad Şeyhayn (Buhari ve Müslim)’in şartına göre sahihtir.
Suyuti, “el-İtkan fi ulumil Kuran”, 1/388
EK1: defalarca “velayet” blogumuzda cevaplar vererek yalancı, tahrifçi ve hayasız (= Muaviye)olduğunu ortaya koyduğumuz “Araz Hasazade” adlı nasibi bizim bu makalemize kendi blogunda bir cevap hazırlamıştır. bu cevabında bizim hadisin sıhhati hakkında görüşünü aktardığımız Suyuti’nin hadis hakkındaki sözlerini aktarmış. buna cevaben derim ki, Suyuti’nin hadis hakkında sözlerinden de görüleceği gibi Suyuti hadisin senedinde her hangi bir sorun bulamamaktadır, sadece onun metnini elşetirmektedir ki, bu da ilk başta kendisinin söylediği gibi hadisin sened açısından sıhhatine dalalet etmektedir. öyle ise Suyuti ve onun cevabını bize karşı delil diye sunan gerizekalı nasibiye soruyoruz: size göre senedi Buhari ve Müslim şartlarına göre sahih olan, tüm ravileri sizin nezdinizde güvenilir ve hüccet olan kişilerin aktardığı hadisi reddetmek caizmidir? öyle ise hadislerin nasıl sahih veya sahih olmadığını neye göre belirliyorsunuz?
ey nasibi! şimdi sana imamın Buhari’nin kitabından bu hadisin senedi gibi olan bir sened sunacağım, bakalım onu da inkar ede biliyormusun. Buhari “es-Sahih”de diyor ki:
حدثنا محمد هو ابن سلام قال حدثنا أبو معاوية حدثنا هشام بن عروة عن أبيه عن عائشة قالت جاءت فاطمة بنت أبي حبيش إلى النبي صلى الله عليه وسلم فقالت يا رسول الله إني امرأة أستحاض فلا أطهر أفأدع الصلاة فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم لا إنما ذلك عرق وليس بحيض فإذا أقبلت حيضتك فدعي الصلاة وإذا أدبرت فاغسلي عنك الدم ثم صلي
bana Muhammed b. Selam anlattı, dedi ki: bana Ebu Muaviye anlattı, dedi ki: Hişam b. Ürve bana babasından, o da Aişe’den şöyle anlattı: Ebu Hubeyş kızı Fatıma, Nebi s.a.a’in ya*nına geldi ve dedi ki: “ya Rasulallah! Ben devamlı kanamaya ma’ruz kılınan bir kadınım, temiz olamıyorum. Namazı terk mi edeyim?” Rasulullah s.a.a dedi ki: “Hayır, bu hayız değildir; bir damardan gelen kandır. Senin asıl hayzın geldiği vakit namazı bı*rak. Hayzın (kesilme zamanı) gelince kendinden kanı yıka, sonra namaz kıl” buyurdu.
Buhari, “es-Sahih”, 1/93, Kitabul Vudu, hadis 228
görüldüğü gibi “Sahihi Buhari”deki hadisin senedi ile bizim aktardığımız hadisin senedi tamamen aynıdır, rivayet edenler aynı kişilerdir. şimdi çok merak ediyoruz, acaba nasibiler “Sahihi Buhari”deki bu hadisi de inkar ediyorlar mı? yoksa burada kıvırıyorlar mı?
BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… geçen yazımız da nasibilerin kralı Muaviye b. Ebu Sufyanın alkolik birisi olduğunu ehli sünnet ve nasibilerin kendi kaynakları ile ortaya koymuştuk. bu yönde yaptığımız araştırmalardan daha ilginç sonuçlara ulaştık. İslamiyette haram olmasına rağmen meğerse nasibilerin kralları ve “sahabe” adını taktıkları diğer önemli şahsiyetlerinde şarap konusunda bir hayli hevesliymişler. mesele nasibilerin “büyük” sahabe dedikleri kişi Semure b. Cündeb şarap satıcısıymış. bu gerçeği nasibilerin en güvenilir kaynaklarından öğreniyoruz.

resimde gördüğünüz nasibilerin hadis imamları Müslim’in “es-Sahih” adlı kitabıdır, işaretlenmiş yerde şu ifadeler var:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ وَزُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ وَإِسْحَقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ وَاللَّفْظُ لِأَبِي بَكْرٍ قَالُوا حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ عَنْ عَمْرٍو عَنْ طَاوُسٍ عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ بَلَغَ عُمَرَ أَنَّ سَمُرَةَ بَاعَ خَمْرًا فَقَالَ قَاتَلَ اللَّهُ سَمُرَةَ أَلَمْ يَعْلَمْ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ لَعَنَ اللَّهُ الْيَهُودَ حُرِّمَتْ عَلَيْهِمْ الشُّحُومُ فَجَمَلُوهَا فَبَاعُوهَا
…ibni Abbas dedi ki: Semura’nın şarap sattığı Ömer’e ulaşınca dedi ki: “Allah Semura’nın belasını versin! Rasulullah s.a.a’in “Allah yahudilere lanet etsin, kendilerine iç yağlar hatam kılındı da onları eriterek sattılar” dediğini bilmiyor mu?”
Müslim, “es-Sahih”, 3/1027, Müsakaat kitabı, hadis 1582
bu hadisi nasibilerin “büyük” imamı Buhari “es-Sahih”, 2/119, Kitabul Buyu, hadis 2223’de rivayet etmiştir. fakat Buhari hadisi sansürlemiş, Semure b. Cündeb’in adını silerek onun yerine “falan” yazmıştır. inşaAllah bunu daha sonra nasibilerin yalan ve sansürleri bölümünde sizlerle paylaşacağız.
EK1: defalarca yalancı, tahrifci ve hayasız (= Muaviye) olduğunu belgelediğimiz Araz Hasanzade adlı nasibi güya bize yine cevap hazırlamış. cevabında diyor ki:
“Slaveofahlubait” nickli Pakistanli rafizinin yalanlarini kopyaliyarak kendisine din edinmiş hayasiz rafizi Nasibiler.wordpress.com isimli blogunda diyor:
cevap: geçen yazısında bu hayasız benim “revivingalislam.com” blogunun sahibi Nader Zaveri-Allah onu korusun- kardeşimizden kopya çektiğimi söylüyordu, bu defa ise “ahlubait.wordpress.com” blogunun sahibi slaveofahlubait -Allah onu korusun- kardeşden kopya çektiğimi idda etmiş. bende diyorum ki, eğer benim bu iki şahıstan kopya çektiğimi belgelemezsen şerefsizsin ve döl israfısın. şimdi ben “velayet.com” formunda başlık açarak senin tüm yazılarını ve kopya çektiğin siteleri bir bir belgeleyeceğim.
Imam Beduruddin Ayni(r.a) “Umdet-ul Karî Şerhi sahih buhari” isimli Buhari şerhinin 12 ci cilt 36 ve 37 ci sayfalarinda şunlari söyler:
ورواه البيهقي من طريق الزعفراني عن سفيان وزاد في روايته سمرة بن جندب وقال القرطبي وغيره اختلف في تفسيره بيع سمرة الخمر على ثلاثة أقوال أحدهما أنه أخذها من أهل الكتاب عن قيمة الجزية فباعها منهم معتقدا جواز ذلك والثاني أن يكون باع العصير ممن يتخذه خمرا والعصير يسمى خمرا كما يسمى العنب به لأنه يؤول إليه قال الخطابي ولا يظن بسمرة أنه باع عين الخمر بعد أن شاع تحريمها وإنما باع العصير والثالث أن يكون خلل الخمر وباعها لما ذكرنا آنفا وقال الإسماعيلي في كتابه المدخل يجوز أن سمرة علم بتحريمها ولم يعلم بحرمة بيعها ولو لم يكن كذلك لما أقره عمر على عمله ولعزله لو فعله عن علم انتهى وهذا يرد قول بعضهم ولم أر في شيء من الأخبار أن سمرة كان واليا لعمر على شيء من أعماله انتهى لأن قول الذي اطلع على شيء حجة على قول من يدعي عدم الاطلاع عليه وأيضا الدعوى بعدم رؤية شيء في الأخبار الذي نقله غير واحد من الحفاظ غير مسموعة لأنه يبعد أن يطلع أحد على جميع ما وقع في قضية من الأخبار قوله ” قاتل الله اليهود
Beyhaki de bunu ze’ferani nin tariki ile sufyandan rivayet edip şunu da eklemiştir: semre bin cundeb
Kurtubi ve ondan başka alimler bu hadisin tefsirinde semure’nin şarap sattığında üç ihtilaf ettiler:
birincisi: O bu şarapları ehlikitaptan cizye olarak aldı ve onları caiz olarak inanıp sattı
ikincisi: şarap yapılabilen sıkılmış meyve suyu satıyordu ve ona da üzüme şarap denildiği gibi çünkü buna tevil edilir diye şarap diye isim verilir ve muhakkak ki osıkılmış meyve suyu satıyordu. Hattabi der ki: “ben Semure’nin içkinin haram olduğu sözü yayıldıktan sonra içki sattığını sanmıyorum. o kesinlikle sıkılmış meyve suyu satıyordu”
üçüncüsü: az evvel de zikrettiğimiz gibi şarabı sirkeye çevirip sattı. İsmailî EL- MEDHAL kitabında dedi ki: “Semre onun haramlığını biliyor olabilir ve satılmasının haram ve olduğunu bilmiyor olabilir. eğer durum böyle olmasaydı hz Ömer ra onun bu yaptığını ve bunun satılmasının haram olduğunu bildiğini kabul edip onu azletmezdi…”
cevap: nasibinin burada aktardıklarının hiç birisi bize karşı delil değildir, aksine bu nasibilerden her zaman gördüğümüz kıvırmalardan birisidir. nass (sahih hadis) karşısında burada kalkıp alimlerin şahsi görüşlerini ve ihtimallerini buraya eklemiş. peki bizde soruyoruz, bu adamların ortaya attığı bu 3 görüş hakkında ellerinde her hangi bir delil varmı? gerçekte bunların hiç birisinin elinde her hangi bir delil mevcut değildir, zira olsaydı onu hemen ortaya koyar, bu alkolik şahsın müdafasına kalkardılar ama delil olmadığından böyle kıvırıyorlar. hattabu dansözlerden biri olan Hattabi yukarıda aktardığımız sahih hadisin aleyhine olarak “o kesinlikle sıkılmış meyve suyu satıyordu” demektedir. “Sahihi Müslim”de geçen hadiste ibni Abbas r.a “Semura’nın şarap sattığı Ömer’e ulaşınca” diyerek Semure’nin sattığının şarap olduğuna şehadet ederken Hattabi “o kesinlikle sıkılmış meyve suyu satıyordu” diyor. haslı, böylesi kıvırmalara önem verilmez, esas olan Hattabi veya bir başka dansözün değil nassın ne dediğidir ve nass onun şarap sattığını söylemektedir.

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… Ebu Bekir kızı Aişe’nin imam Ali a.s ve evlatlarına kin beslediği, düşmanlık güttüğü şüphesiz ki, İslam tarihinin bize aktardığı ve üzerinde hiç bir şüphe olmayan gerçeklerdendir. ancak, diğer taraftan nasibilerin hadis kaynaklarının Aişe, Ebu Hureyre, ibni Ömer ve benzeri Ehli Beyt a.s düşmanlarına dayandığı da bir gerçektir. ve elbette ki, bu Ehli Beyt a.s düşmanlarının rivayet ettikleri şeyler hem İslam akide ve fıkhına ve hemde Ehli Beyt a.s’ın fezailine aykırı olan şeylerdir. çünkü hakkı aktaran, doğruları beyan eden Ehli Beyt a.s ve onlara sadıkolan sahabelerdi ve Aişe, Ebu Hureyre ve ibni Ömer gibiler bunlara düşmandılar. o yüzden de doğal olarak Ehli Beyt a.s’a muhalif olan rivayetleri kendilerinden uydurarak aktarıyorlardı.
bu çalışmamızda inşaAllah bizzat nasibilerin kendi kaynaklarından Nebi s.a.a’in amca oğlu ve sahabesi olan ibni Abbas r.a’ın beyanı ile bu gerçeği sizlere aktaracağız.

resimde gördüğünüz nasibi hadis, rical ve tarih alimlerinden ibni Sad’ın “Tabakat el-Kubra” adlı kitabıdır, işaretlediğim yerde şu ifadeler var:
أخبرنا أحمد بن الحجاج قال أخبرنا عبد الله بن المبارك قال أخبرنا معمر ويونس عن الزهري أخبرني عبيد الله بن عبد الله بن عتبة أن عائشة زوج النبي صلى الله عليه وسلم لما ثقل رسول الله صلى الله عليه وسلم واشتد وجعه استأذن أزواجه في أن يمرض في بيتي فأذن له فخرج بين رجلين تخط رجلاه في الأرض بين بن عباس تعني الفضل ورجل آخر قال عبيد الله فأخبرت بن عباس بما قالت قال فهل ندري من الرجل الآخر الذي لم تسم عائشة قال قلت لا قال بن عباس هو علي إن عائشة لا تطيب له نفسا بخير
…Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe Aişe’nin şöyle dediğini anlattı: “Rasulullah s.a.a’in hastalığı ağırlaşıp ağrısı şiddetlenince benim evimde bakılmak için zevcelerinden izin istedi, onlar da kendisine izin verdiler. Sonra Rasulullah s.a.a iki kişi arasında, Abbas b. Abdülmuttalib ile başka birinin arasında, ayakları yerde sürünerek çıktı…”
(ravi) Ubeydullah dedi ki: Aişe’nin söylediklerini Abdullah (b. Abbas)’a haber verdim, Abdullah b. Abbas bana: “Aişe’nin ismini söylemediği diğer zat’ın kim olduğunu bilir misin? dedi.” ben “Hayır” dedim. ibni Abbas dedi ki: “O Ali’ydi, Aişe onun hakkında hayır konuşmak istemez”
ibni Sad, “Tabakat el-Kubra”, 2/205
hadisin senedindeki tüm raviler nasibilerin rical ilmine göre sika (güvenilir) ve isnadı da muttasıldır. nasibilerin bir başka hadis ve rical alimi Ahmed b. Hanbel de bu hadisi “Müsned” kitabında değişik bir isnad ile rivayet etmiştir. “Müsnedi Ahmed” kitabını tahkik eden Şeyh Şuayb el-Arnaut bu hadisten sora diyor ki:
تعليق شعيب الأرنؤوط : إسناده صحيح على شرط الشيخين
hadisin isnadı Şeyhayn (Buhari ve Müslim) şartlarıa göre sahih’tir.
Ahmed b. Hanbel, “Müsned”, 6/34, hadis 24107
bu hadisi nasibilerin iki büyük imam, “Kur’an sonrası 2 en sahih kitab”ın müellifi olarak gördükleri Buhari ve Müslim de rivayet etmiştirler. Buhari bu hadisi “es-Sahih”, 1/85-86, Kitabul Vudu, hadis 198‘de; Müslim ise “es-Sahih”, 1/311-313, Namaz kitabı, hadis 418‘de olduğu gibi rivayet etmiş, fakat ibni Abbas r.a’ın “Aişe onun hakkında hayır konuşmak istemez” sözünü silmiştirler. inşaAllah bunu daha sonra nasibilerin yalan ve sansürleri bölümünde sizlerle paylaşacağız.

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
İkrime b. Abdullah el-Berberi sünni ve nasibilerin büyük imamlarından, fazilet sahibi şahsiyyeterinden ve onlar nezdinde tabiinin büyüklerindendir. sünni ve nasibi kaynaklarında sahabe Abdullah b. Abbas r.a’dan rivayet edilen hadislerin neredeyse yarısından çoğu bu şahıs aracılığı ile rivayet edilmiştir. bu şahıs, nasibilerin “Kur’an sonrası en güvenilir kitap” olarak gördükleri “Sahihi Buhari”nin ravilerindendir ki, bu kadarı bile nasibiler nezdinde onun hangi makamda olduğunu bilmemiz için yeterlidir. kendisi hakkında daha fazla bilgi ala bilmeniz için türkce ehli sünnet sitelerinden birine link bırakıyorum, bkz: İkrime b. Abdullah el-Berberi
fakat bu büyük ve fazilet sahibi nasibi imamının iki özelliği vardır. ilk olarak bu adam bizzat tabiinler ve nasibilerin büyük imamları tarafından yalancı olarak vasfedilmiştir, ikinci olarak o harici akidesine mensup olmuştur. inşaAllah bu çalışmamızda önce nasibi kaynakları ışığında onun yalancılığını, daha sonra ise harici akidesine mensup olmasını ortaya koyacağız.
1. yalancı olması: İkrime’nin yalancılığı hususu çok meşhurdur ve ilk dönem nasibi imamlarının onun hakkındaki sözlerine bakıldığında bu açıkca görülecektir. fakat daha sonra nasibiler kendi imamlarına muhalefet ederek bu şahsı güvenilir kabul etmişlerdir. şimdi İkrime’nin yalancı olduğunu beyan eden nasibi imamlarını bizzat nasibi kaynaklı sahih isnadlar ile ortaya koyacağız.

resimde gördüğünüz sünni ve nasibilerin büyük imamlarından Ahmed b. Hanbel’in “İlel” adlı kitabıdır, işaretlenmiş yerde şu ifadeler var:
حدثنا عبد العزيز بن عبدالله الأويسي حدثنا ابراهين بن سعد عن أبيه عن سعيد بن المسيب أنه كان يقول لبرد مولاه: يا برد لا تكذب على كما كذب عكرمة على ابن عباس
…Said b. Müseyyib kölesi Berid’de dedi ki: “ey Berid! İkrime’nin ibni Abbas üzerine yalan söylediği gibi sende benim üzerime yalan söyleme“
bu rivayetten sonra kitabın muhakkiki Vasiyullah b. Muhammed Abbas diyor ki:
إسناده صحيح
isnadı sahih’tir.
Ahmed b. Hanbel, “İlel ve marife er-Rical”, 2/71
Ahmed b. Hanbel’in aktardığı bu sahih haber açıkca Said b. Müseyyib nezdinde İkrime’ni yalancı olduğunu ve ibni Abbas r.a’a yalan isnad ettiğini açıkca göstermektedir. ve bilinmektedir ki, nasibiler nezdinde Said b. Müseyyib tabiinin efendisi, en büyük alimlerindendir, üstelik sahabe ile en çok irtibatı olanlardandır.
ve yine bir başka nasibi alimi olan ibni Abdilberr sahih senedle aktardığı bir hadiste şöyle demektedir:

resimde gördüğünüz ibni Abdilberr’in “et-Temhid” adlı kitabıdır, işaretlediğim yerde şu ifadeler var:
أخبرنا أحمد بن عبد الله بن محمد قال حدثني أبي قال حدثنا عبد الله بن يونس قال حدثنا نعيم بن مخلد قال حدثنا أبو بكر بن أبي شيبة قال حدثنا ابن إدريس يعني عبد الله بن إدريس الأزدي عن قطر قال قلت لعطاء إن عكرمة يقول قال ابن عباس سبق الكتاب الخفين قال عطاء كذب عكرمة أنا رأيت ابن عباس يمسح عليهما
…Fıtr dedi ki: Ata (b. Rebah)‘a dedim ki: «İkrime ibni Abbas’ın “önceki kitaplar kaybolmuştur” dediğini rivayet ediyor» Ata (b. Rebah) dedi ki: “İkrime yalan söylüyor…”
ibni Abdilberr, “et-Temhid”, 11/138-139
bu hadisin isnadı nasibi rical ilmine göre sahih’tir, nitekim son devir nasibi muhaddislerinden el-Elbani de bunu onaylamıştır, el-Elbani bu hadis hakkında diyor ki:
إسناده جيد على شرط البخاري
isnadı Buhari şartlarına göre ceyyid (güzel)‘dir.
el-Elbani, “Silsiletu ahadis es-Sahiha”, 7/1345
aynı şekilde ibni Abbas r.a’ın oğlu Ali de İkrime’nin babası üzerine yalan söylediğini bildirmiştir ki, bu haberi nasibilerin rical alimi olan ez-Zehebi rivayet eder:

resimde gördüğünüz nasibi rical alimi ez-Zehebi’nin “Siyer” adlı kitabıdır, işaretlediğim yerde şu ifadeler var:
جرير بن عبد الحميد ، عن يزيد بن أبي زياد قال : دخلت على علي بن عبد الله بن عباس ، وعكرمة مقيد على باب الحش ، قال : قلت : ما لهذا كذا ، قال : إنه يكذب على أبي
Cerir b. Abdulhumeyd Yezid b. Ebi Ziyad’dan dedi ki: Ali b. Abdullah b. Abbas’ı yanına girdim ve İkrime’nin kapının yanında durduğunu gördüm. (Ali)‘ye dedim ki: “bu da ne?” dedi ki: “bu babama yalan isnad ediyor”
ez-Zehebi, “Siyer”, 5/23
görüldüğü gibi bizzat ibni Abbas r.a’ın oğlu Ali bile İkrime’nin babası üzerine yalan söylediğini bildirmektedir öyle ise nasıl oluyorda sizler bu yalancıya itimad ediyorsunuz?
ez-Zehebi bir başka kitabında yukarıda aktardıklarımızdan başka İkrime’yi yalanlayanların listesini şu şekilde vermektedir:

resimde gördüğünüz ez-Zehebi’nin “min tekellem fiha ve huva muvassak” adlı kitabıdır, işaretlediğim yerde şu ifadeler var:
عكرمة مولى ابن عباس
ibni Abbas’ın mevalisi İkrime
كذبه مجاهد وابن سيرين ومالك
Mücahid (el-Mekki), ibni Şirin ve (imam) Malik onun yalanlamıştırlar.
ez-Zehebi, “men tekellem fiha ve huva muvassak”, 1/136-137, 246-cı ravi
şimdi İkrime’yi yalanlayanların listesini verelim:
ibni Abbas r.a’ın oğlu Ali
Said b. Müseyyib
Ata b. Rebah
Mücahid el-Mekki
ibni Şirin
Malik b. Enes
şimdi soruyoruz, İkrime’nin yalancı olduğunu beyan eden bu kadar tabiin ve mezheb imamı mı İkrime’ye iftira ederek onu yalancı adlandırmakta (ve böylece kendileri yalancı konumuna düşmekte)‘tirler yoksa gerçekten İkrime mi yalancıdır?
2. harici olması: İkrime’nin yalancılığı gibi hariciliği de meşhurdur. tabiinler ve ilk dönem nasibi imamları onu açıkca yalanladıkları gibi harici akidesine mensup olmasını da açıkca söylemiştirler. Yahya b. Main, Ali b. el-Medeni ve bu gibi rical ilminde otorite olan diğer alimler onun harici olduğunu beyan etmiştirler. nasibi rical alimi ez-Zehebi İkrime’nin biografisinde diyor ki:

resimde gördüğünüz ez-Zehebi’nin “Siyer” adlı kitabıdır, işaretlediğim yerde şu ifadeler var:
قال يحيى بن بكير قدم عكرمة مصر ونزل هذه الدار ، وخرج إلى المغرب ، فالخوارج الذين بالمغرب عنه أخذوا
قال علي ابن المديني : كان عكرمة يرى رأي نجدة الحروري
وقال أحمد بن زهير : سمعت يحيى بن معين يقول : إنما لم يذكر مالك عكرمة – يعني في ” الموطأ ” – قال : لأن عكرمة كان ينتحل رأي الصفرية
وروى عمر بن قيس المكي ، عن عطاء قال : كان عكرمة إباضيا
وقال علي ابن المديني : حكي عن يعقوب الحضرمي ، عن جده قال : [ ص: 22 ] وقف عكرمة على باب المسجد فقال : ما فيه إلا كافر . قال : وكان يرى رأي الإباضية
Yahya b. Bükeyr dedi ki: “İkrime Mısır’a ve oradan da Mağrib’e gitti ve Mağribliler hariciliği ondan aldılar”
Ali b. el-Medeni dedi ki: “İkrime Necd haruri (harici)lerindendi.”
Ahmed b. Züheyr dedi ki: Yahya b. Main’in şöyle dediğini duydum: “İkrime Sufriyye görüşünde idi”
Ömer b. Kays el-Maliki Ata’dan şöyle rivayet etti: “İkrime İbadi (harici fırkalarından)dı.”
Ali b. el-Medeni dedi ki: Yakub el-Hadremi dedesinden şöyle rivayet etmiştir: “o İbadiyye görüşündeydi”
ez-Zehebi, “Siyer”, 5/21-22
nasibilerin mezhep tarihçilerinden olan eş-Şehristani de “el-Milal ven-Nihal” adlı kitabında İkrime’nin mutekaddim haricilerden olduğunu söylemektedir, bkz: eş-Şehristani, “el-Milal ven-Nihal”, 1/135

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bunda sonra… nasibi dinindeki hurafe ve sapkın inançları sizler nasibilerin en güvenilir kaynakları ve kendi alimlerinin beyanı ile sunmaya devam ediyoruz. şimdi sizlere Türkiyede “Cübbeli Ahmed” adı ile meşhur olan nasibi imamının ballandıra ballandıra anlattığı bir hurafeyi sunacağız:
nasibi imamı kertenkele avı öğretiyor, 1 vuruşta öldürene 100, 2 vuruşta öldürene 50 sevap varmış, peki ya bir vuruşta 2 kertenkele öldürerek kombo yapanlara ne var? onlara bir şey yok mu?
BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… sünni ve nasibilerin kendi kaynaklarından belgeli bir şekilde hem Ehli Beyt a.s velayetini, hakikatleri aktarmaya ve hemde nasibi akidesinin hakikatini gözler önüne koymaya devam ediyoruz. sünni ve nasibilerin “Kurandan sonra en güvenilir kitap” olarak gördükleri “Sahihi Müslim”in müellifi Müslim’in Aişeden rivayet ettiği ve onun da Rasulullah’a s.a.a isnad ettiği sapık fetvaya bakınız:

resimde gördüğünüz “Sahihi Müslim”dir. işaretlenmiş yerde şu ifadeler var:
باب رضاعة الكبير
Büyük insanın süt emmesi babı
حَدَّثَنَا عَمْرٌو النَّاقِدُ وَابْنُ أَبِي عُمَرَ قَالَا حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ الْقَاسِمِ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ جَاءَتْ سَهْلَةُ بِنْتُ سُهَيْلٍ إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَتْ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّي أَرَى فِي وَجْهِ أَبِي حُذَيْفَةَ مِنْ دُخُولِ سَالِمٍ وَهُوَ حَلِيفُهُ فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَرْضِعِيهِ قَالَتْ وَكَيْفَ أُرْضِعُهُ وَهُوَ رَجُلٌ كَبِيرٌ فَتَبَسَّمَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَقَالَ قَدْ عَلِمْتُ أَنَّهُ رَجُلٌ كَبِيرٌ زَادَ عَمْرٌو فِي حَدِيثِهِ وَكَانَ قَدْ شَهِدَ بَدْرًا وَفِي رِوَايَةِ ابْنِ أَبِي عُمَرَ فَضَحِكَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
…Aişe r.a şöyle demiş: Sehle b. Süheyl Rasulullah’a s.a.a gelerek: “ya Rasulullah! Ben Ebu Huzeyfe’nin azadlısı Salim’in yanıma girmesinden Ebu Huzeyfe’nin yüzünde hoşnudsuzluk görüyorum” dedi. Rasulullah s.a.a “onu emzir!” buyurdu. Sehle “Koskoca adam olduğu halde onu nasıl emziririm?” dedi. Bunun üzerine Rasulullah s.a.a gülümsedi ve: “Onun koskoca odam olduğunu biliyorum.” cevabını verdi.
Müslim, “es-Sahih”, 2/1076, Süte emme kitabı, hadis 1453
nasibilerin son devir şeyhlerinden el-Elbani de bu hadise dayanarak açıkca “kadın erkeği emzire bilir” diye fetva vermiştir, el-Elbani’nin konuşmasının buraya tıklayarak dinleye bilirsiniz:el-Elbani’nin fetvası

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… nasibilerin kendi kaynaklarındabelgeli bir şekilde inançlarını aktarmaya, sizlerle paylaşamaya devam ediyoruz. bu yazımızda nasibi kaynaklarından Kuranın tahrifi hakkındaki çirkin iddalarını sizlerle paylaşacağız. nasibilerin en güvenilir hadis imamı olarak kabullendikleri Müslim ve bir diğeri Ebu Davud şöyle rivayet ediyorlar:

resimde gördüğünüz ehli sünnetin “Kurandan sonra en güvenilir kitap” olarak bildiği “Sahihi Müslim”dir, işaretlenmiş yerde şu ifadeler var:
وَحَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ يَحْيَى التَّمِيمِيُّ قَالَ قَرَأْتُ عَلَى مَالِكٍ عَنْ زَيْدِ بْنِ أَسْلَمَ عَنْ الْقَعْقَاعِ بْنِ حَكِيمٍ عَنْ أَبِي يُونُسَ مَوْلَى عَائِشَةَ أَنَّهُ قَالَ أَمَرَتْنِي عَائِشَةُ أَنْ أَكْتُبَ لَهَا مُصْحَفًا وَقَالَتْ إِذَا بَلَغْتَ هَذِهِ الْآيَةَ فَآذِنِّي حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلَاةِ الْوُسْطَى فَلَمَّا بَلَغْتُهَا آذَنْتُهَا فَأَمْلَتْ عَلَيَّ حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلَاةِ الْوُسْطَى وَصَلَاةِ الْعَصْرِ وَقُومُوا لِلَّهِ قَانِتِينَ قَالَتْ عَائِشَةُ سَمِعْتُهَا مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
…Aişe’nin azatlısı Ebu Yunus şöyle demiştir: Aişe kendisi için bir mushaf yazmamı emretti ve, “Namazlara ve orta namazına devam edin ayetine gelince bana haber ver” dedi. Ben de o ayete varınca kendisine haber verdim. Bana o ayeti “Namazlara, orta namazına ve ikindi namazına devam edin, Allah için tevazu halinde namaz kılın” şeklinde yazdırdı. Sonra da: “Ben bunu Rasulullah’dan s.a.a duydum” dedi.
Müslim, “es-Sahih”, 1/437-438, Mescitler kitabı, hadis 629
oysa elimizde olan Kur’an’ı Kerimde bu ayette “ve ikindi namazına” ifadesi yoktur, Aişe ise bunu böyle yazdırmakla kalmıyor üstüne üstlük “Rasulullah s.a.a’dan böyle duydum” diyor, yani haşa elimizdeki Kur’anda bu ayet yanlış.
bu hadisi bir diğer nasibi muhaddisi olan Ebu Davud da kendi kitabında rivayet etmiştir, bkz:Ebu Davud, “Sünen”, Namaz kitabı, hadis 410












BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… değerli kardeşlerimiz, nasibileri İslam dininden koparıp atan sapık inançlarından biri de Kur’anın muharref olduğu inancıdır. “Sahihi Buhari” ve “Sahihi Müslim” gibi sıhhati üzerinde ittifak etmiş oldukları kaynakları başta olmakla bir çok kaynaklarında Kur’anın tahrif olduğu açıkca bildiren sahih senedli hadisler mevcuttur. burada aktaracağımız videoda da göreceğiniz üzere Mısır da misyonerlik faaliyetinde bulunan papaz Zekeriyya Butros başta nasibi dünyasının ilim merkezi olarak kabul edilen el-Ezher üniversitesinin yayımladığı “İslam ansiklopedisi” olmak üzere bir çok muteber nasibi kaynağına dayanarak Kur’anın muharref olduğunu idda etmektedir, işte nasibilerden kaynak alarak İslam ve müslümanlara, kutsal kitabımız Kur’ana saldıran papaz:

Mushaflar Arası Farklılıklar Part 1 - YouTube
Mushaflar Arası Farklılıklar Part 2 - YouTube
BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… Selman Rüşdi adlı melun ve onun kaleme almış olduğu “Şeytan ayetleri” adlı kitap çok meşhurdur, o bu kitabı yazınca müslümanlar kendisine itiraz etmiş, gösteriler düzenlemiştirler. rahmetli imam Seyyid Humeyni r.a bu kitapta Efendimiz s.a.a hakkındaki çirkin iftira ve iddalardan dolayı yazar yani Selman Rüşdi hakkında ölüm fetvası vermiştir. ve bunun sonucunda Selman Rüşdi denen melun İngilterede saklanmak zorunda kalmıştır. ancak Selman Rüşdi’nin yaptığından daha kötü olanı ise bu konuya kaynaklığı tüm dünya tarafından İslami bir mezhep olarak tanınan nasibilerin yapmış olmasıdır. zira bu iftira nasibilerin kaynaklarında yer almaktadır. bu çalışmamızda inşaAllah bu iftiranın yer aldığı nasibi kaynaklarından bazılarını sizlere sunacağız.

resimde gördüğünüz nasibi ve sünnilerin “Kurandan sonra en güvenilir kitap” olarak gördükleri “Sahihi Buhari”dir, işaretlenmiş yerde şu ifadeler var:
حَدَّثَنَا أَبُو مَعْمَرٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَارِثِ حَدَّثَنَا أَيُّوبُ عَنْ عِكْرِمَةَ عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا قَالَ سَجَدَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِالنَّجْمِ وَسَجَدَ مَعَهُ الْمُسْلِمُونَ وَالْمُشْرِكُونَ وَالْجِنُّ وَالْإِنْسُ
…İkrime ibni Abbas r.a’dan şöyle rivayet etti: “Nebi s.a.a Necm suresi’nde secde etti ve O’nunla birlikte müslümanlar, müşrikler, bütün cinn ve ins de secde ettiler”
bu hadisten sonra Buhari konu hakkında Abdullah b. Mesud r.a’dan başka bir hadis rivayet etmektedir:
حَدَّثَنَا نَصْرُ بْنُ عَلِيٍّ أَخْبَرَنِي أَبُو أَحْمَدَ حَدَّثَنَا إِسْرَائِيلُ عَنْ أَبِي إِسْحَاقَ عَنْ الْأَسْوَدِ بْنِ يَزِيدَ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ أَوَّلُ سُورَةٍ أُنْزِلَتْ فِيهَا سَجْدَةٌ وَالنَّجْمِ قَالَ فَسَجَدَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَسَجَدَ مَنْ خَلْفَهُ إِلَّا رَجُلًا رَأَيْتُهُ أَخَذَ كَفًّا مِنْ تُرَابٍ فَسَجَدَ عَلَيْهِ فَرَأَيْتُهُ بَعْدَ ذَلِكَ قُتِلَ كَافِرًا وَهُوَ أُمَيَّةُ بْنُ خَلَفٍ
…Esved b. Yezid Abdullah b. Mes’ud r.a’dan şöyle rivayet etti: “içinde secde ayeti inen ilk sure Necm suresi’dir, demiştir. Rasulullah s.a.a bu sureyi okuduğunda secde etti, O’nunla beraber arkasında bulunan kimseler de secde ettiler. Yalnız bir adam secde etmedi. Ben onu bir avuç toprak alıp da onun üzerine secde ettiğini gördüm. Bu hadiseden sonra ben o adamı Bedir’de kafir olarak öldürülmüş gördüm. O, Umeyye ibnu Haleftir”
Buhari, “es-Sahih”, 3/299, Tefsir kitabı, Necm suresinin tefsiri babı
Buhari’nin ibni Abbas r.a’a isnad ettiği ilk hadisi Müslim de kendi kitabında rivayet etmiştir, bkz:Müslim, “es-Sahih”, Mescidler kitabı, hadis 576
eğer bazıları “burada Şeytan’ın Rasulullah s.a.a’e “bunlar şanı yüce putlardır ki, şefaat edecekleri umulur” telik ettiğine ve o yüzden secde edildiğine dar bir ibare yoktur” şeklinde itiraz ederlerse cevaben derim ki, her iki hadisin de ifadesi gayet açıktır ve konu Garanik hadisesidir yoksa müşriklerin secde etmelerinin ne anlamı vardı ki? Nitekim nasibi alimlerinden ibni Battal da bunu “Sahihi Buhari” şerhinde onaylamıştır. Ama zaten bu konuda Taberani’nin rivayetinde tamamen açıktır, Taberani bu olayı şöyle rivayet etmektedir:

resimde gördüğünüz Taberani’nin “Mucem el-Kebir” adlı hadis kitabıdır, işaretlenmiş yerde şu ifadeler var:
حدثنا الحسين بن إسحاق التستري ، وعبدان بن أحمد ، قالا : ثنا يوسف بن حماد المعني ، ثنا أمية بن خالد ، ثنا شعبة ، عن أبي بشر ، عن سعيد بن جبير ، لا أعلمه إلا عن ابن عباس أن رسول الله صلى الله عليه وسلم : ” قرأ النجم فلما بلغ أفرأيتم اللات والعزى ومناة الثالثة الأخرى ألقى الشيطان على لسانه تلك الغرانيق العلى وشفاعتهن لترتجى فلما سجد سجد المسلمون والمشركون ، فأنزل الله عز وجل : وما أرسلنا من قبلك من رسول ولا نبي إلا إذا تمنى ألقى الشيطان إلى قوله : عذاب يوم عقيم يوم بدر
…Said b. Cübeyr ibni Abbas’dan şöyle rivayet etti: Rasulullah s.a.a Mekkede Necm suresini okuyordu. “Gördünüz mü Lat’ı ve Uzza’yı? ve üçüncü olan Menat’ı?” (Necm 19-20)ayetine varınca Şeytan Rasulullah s.a.a’e “bunlar şanı yüce putlardır ki, şefaat edecekleri umulur” sözlerini telkin etti. Mekke müşrikleri bunu Rasulullah s.a.a’den duyunca çok sevindiler. bu olay Rasulullah s.a.a’e ağır geldi ve bunun üzerine Allah şu ayeti indirdi: “Senden önce hiçbir resûl ve nebî göndermedik ki, bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun bu temennisine dair vesvese vermiş olmasın. Ama Allah, şeytanın vesvesesini giderir. Sonra Allah, âyetlerini sağlamlaştırır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Hacc 52)
Taberani, “Mucem el-Kebir”, 12/53, hadis 12450
Heysemi bu hadisi Taberni’den naklen rivayet ettikten sonra diyor ki:
رواه البزار والطبراني وزاد إلى قوله‏:‏ ‏{‏عذاب يوم عقيم‏}‏ يوم بدر‏.‏ ورجالهما رجال الصحيح
Bezzar ve Taberani rivayet etmiştirler… ve ricalleri “Sahih”in ricalleridir.
Heysemi, “Mecmeuz Zevaid”, 7/118, 11376-cı hadis

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… bilindiği gibi son zamanlarda ortaya çıkan vehhabilik fırkası kendisini “asıl ehli sünnet” ve “selefi” olarak tanıtmakta ve Eşari, Maturudi, Mutezile ve bu gibi sünni kelami mezheplerini selefin yolundan sapmakta ihtam etmektedirler. bu yazımızda sünnilerin kutubi sitte imamlarından birisi olan Tirmizi’nin bu konudaki sözlerini aktaracağız, bakalım tüm bu nasibi fıkralar içerisinde aslına bağlı olarak kalmış olan kimlerdir, Mutezile, Eşari ve Maturudiler mi yoksa Vehhabiler mi?

resimde gördüğünüz kutubi sitte imamlarından Tirmizi’nin “Sünen” adlı kitabıdır, işaretlenmiş yerde şu ifadeler var:
وقد قال غير واحد من أهل العلم في هذا الحديث وما يشبه هذا من الروايات من الصفات ونزول الرب تبارك وتعالى كل ليلة إلى السماء الدنيا قالواقد تثبت الروايات في هذا ويؤمن بها ولا يتوهم ولا يقال كيف هكذا روي عن مالك وسفيان بن عيينة وعبد الله بن المبارك أنهم قالوا في هذه الأحاديث أمروها بلا كيف وهكذا قول أهل العلم من أهل السنة والجماعة وأما الجهمية فأنكرت هذه الروايات وقالوا هذا تشبيه وقد ذكر الله عز وجل في غير موضع من كتابه اليد والسمع والبصر فتأولت الجهمية هذه الآيات ففسروها على غير ما فسر أهل العلم وقالوا إن الله لم يخلق آدم بيده وقالوا إن معنى اليد هاهنا القوة وقال إسحق بن إبراهيم إنما يكون التشبيه إذا قال يد كيد أو مثل يد أو سمع كسمع أو مثل سمع فإذا قال سمع كسمع أو مثل سمع فهذا التشبيه وأما إذا قال كما قال الله تعالى يد وسمع وبصر ولا يقول كيف ولا يقول مثل سمع ولا كسمع فهذا لا يكون تشبيها وهو كما قال الله تعالى في كتابه ليس كمثله شيء وهو السميع البصير
Pek çok ilim adamı bu hadis ve benzeri rivayetler ve belirlemelerle Allah’ın her gece dünya semasına inişi hakkında ki meselede şöyle diyorlar: “Bu tür rivayetler sabittir bunlara inanılmalı vehme kapılarak nasıl olabilir? Denmemelidir.” Aynı şekilde Malik, Sufyan b. Uyeyne, Abdullah b. Mübarek bu çeşit hadisler hakkında diyorlar ki: “Bu tür hadisleri “nasıl” sız olarak kabul edip inanın, Ehli Sünnet vel cemaat ilim adamlarının görüşü böyledir. Cehmiyye mezhebi bu tür rivsyetleri reddederek bu “benzetme” olur demektedir.
Allah, Kitabı’nın pek çok yerinde Yed (El), Sem’ (Kulak) ve Basar (Göz) tabirlerini zikrediyor. Cehmiyye ise bu ayetleri ilim adamlarının tefsirine aykırı yorumlayarak diyorlar ki: “Allah, Adem’i eliyle yaratmamıştır. Burada “el” kelimesi güç ve kuvvet anlamındadır.”
İshak b. İbrahim şöyle diyor: “Teşbih (benzetme) şöyle söylenirse olur: “El gibi el, ele benzeyen el; Kulak gibi kulak, kulağa benzeyen kulak.” Allah’ın buyurduğu gibi Yed (El),Sem (Kulak), Basar (Göz), denir de nitelik ve özelliği araştırılmaz ise ve kulak gibi kulağa benzer denilmezse bu teşbih olmaz ve Allah’ın kitabındaki şu ayete benzemiş olur: “…Ama hiçbir yönde ve şekilde hiçbir şey Allah’ın benzeri olamaz…” (Şura 11)
Tirmizi, “Sünen”, 2/42-43, Zekat kitabı, hadis 662
bu bugün bu nasibi fırkalarından hangisi buna iman etmektedir? Mutezile, Eşaire ve Maturudiyye mi yoksa Selefi (Vehhabiler) mi? gerçek şu ki, bugün bu inanç vehhabilere mahsustur. sonuç:
1. Malik, Süfyan b. Uyeyne, ibni Mubarek ve Tirmizi’nin değişimi ile tüm ehli sünnet Allah c.c’ın elleri, ayakları, gözleri olduğuna, göğe çıkıp yere indiğinde inanmaktadırlar.
2. Eşarie ve Maturudiyye kendi mutekaddim alimlerinin dininden ayrılmıştırlar.

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
nasibilerin kendi kaynakları ışığında hem İslam hakikatlerini, Ehli Beyt a.s’ın velayetini aktarmaya ve hemde aynı zamanda nasibiler Ehli Beyt a.s’a kinlerini aktarmaya devam ediyoruz. tabiri caizse kendi kaynakları ile kendilerini yıkıyoruz, zira kendi kaynakları Ehli Beyt a.s velayetinin Kuran ve Sünneti Nebevi s.a.a’den kaynaklandığını söylediği halde kendileri Ehli Beyt a.s’a kin beslediklerini beyan etmektedirler. işte nasibi taifesinin hadis ve rical ilminde otorite sayılan alimlerinden ez-Zehebi’nin imam Bakır a.s’ın ilmi hakkındaki çirkin ifadeleri:

resimde gördüğünüz nasibilerin rical, tarih ve hadis alanında ünlü imamları ez-Zehebi’nin “Siyer” adlı rical kitabıdır. işaretlenmiş yerde şu ifadeler var:
أبو جعفر الباقر (ع) هو السيد الإمام، أبو جعفر محمد بن علي بن الحسين بن علي، العلوي الفاطمي، المدني
Ebu Cafer el-Bakır: o Seyyid imam Ebu Cafer Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali el-Alevi el-Fatimi el-Medeni’dir.
ولقد كان أبو جعفر إماما، مجتهدا، تاليا لكتاب الله، كبير الشأن، ولكن لا يبلغ في القرآن درجة ابن كثير ونحوه، ولا في الفقه درجة أبي الزناد، وربيعة; ولا في الحفظ ومعرفة السنن درجة قتادة وابن شهاب
Ebu Cafer imam ve müçtehiddir, Allah’ın kitabını çok okurdu fakat Kuran ilimlerinde ibni Kesir’in seviyesine; fıkıhta Ebu Zinad ve Rabia’nın seviyesine; hafıza, marifet ve sünnet konusunda ibni Şihab’ın seviyesine yetişemez.
ez-Zehebi, “Siyer”, 4/403-404
bu necis nasibi’nin imam Bakır a.s’ı kimlerle mükayese ettiğine bakın. oysa Nebi s.a.a buyurmuştur ki:
انى تارك فيكم خليفتين كتاب الله حبل ممدود ما بين السماء والأرض أو ما بين السماء إلى الأرض وعترتي أهل بيتي وإنهما لن يتفرقا حتى يردا على الحوض
Şüphesiz ben, sizler için yerime geçecek iki halife bıraktım. Yerle semanın arasında uzatılmış sağlam bir ip olan Allah’ın kitabı ve İtretim Ehli beytim. Bu ikisi Havz başında bana kavuşuncaya kadar asla birbirinden ayrılmayacaklardır.
kaynak: Sakaleyn hadisi
peki nasibi’nin imam Bakır a.s’ı kıyasladığı ibni Kesir, ibni Şihab ve benzerleri kimdir? ibni Kesir meşhur nasibi ibni Teymiyyenin öğrencisi, ibni Şihab ise Emevi saray mollasıdır. işte onların sözünü ettikleri sözde “Ehli Beyt a.s sevgisi” budur başka bir şey değil.
BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… nasibilerin kendi kaynaklarından hem gerçekleri aktarmaya ve hemde nasibilerin kendi dilinden kendi dinlerini çürütmeğe devam ediyoruz. malum olduğu üzere Tirmizi, Hakim, ibni Hibban ve ibni Huzeyme ehli sünnet nezdinde büyük hadis imamlarıdır, Tirmizi’nin telif ettiği “Sünen” kitabı ehli sünnet ve nasibilerin “Kutubi Sitte” adını verdikleri birincis sırada gelen 6 hadis kitabı sırasına dahildir, Hakim ise Buhari ve Müslim şartlarına göre sahih hadislerden oluşan “Müstedrek” adlı kitabın müellifidir, ibni Hibban ancak sahih hadislerden oluştuğunu söylediğini “es-Sahih” kitabının yazarı ve ayrıca büyük rical alimidir, ibni Huzeyme de aynı ibni Hibban gibi sahih hadislerden oluştuğunu söylediği “es-Sahih” kitabının müellifidir. ancak bakınız nasibilerin son devir muhaddisi el-Elbani bu alimler hakkında nasıl bir gerçeği ortaya koymaktadır:

resimde gördüğünüz nasibilerin şeyhi el-Elbani’nin kendi sitesinde bir soruya verdiği cevaptır. soruyu soran şahıs Tirmizi, Hakim ve ibni Huzeyme’nin de aralarında bulunduğu bir gurup ehli sünnet aliminin rivayet ettiği bir hadis hakkında soru sormaktadır. Elbani bu hadisin zayıf olduğunu söylemekte ve Tirmizi ve diğerlerinin hadis hakkındaki sahih hükmünü reddederek şöyle demektedir:
لأن الترمذي معدود في جملة المتساهلين في تصحيح الأحاديث كالحاكم وابن خزيمة وابن حبان ونحوهم، ولهذا قال الذهبي في “الميزان” ص 33
“لا يعتمد العلماء على تصحيح الترمذي“
çünkü Tirmizi hadislerin tashihinde (hadis hakkında sahih hükmü vermekte) Hakim, ibni Huzeyme, ibni Hibban ve bunlara benzeyen başkaları gibi “mütesahil”lerden(gerekdiği kadar araştırmadan hüküm veren) sayılıyor. Bu yüzden Zehebi “Mizan el-İtidal” kitabında (sayfa 33) şöyle diyor: “Alimler Tirmizinin hadis hakkında sahih hükmü vermesine itimad etmiyorlar”
el-Elbani’nin cevabı

BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİM
HAMD OLSUN ALEMLERİN RABBİNE
VE SELAM OLSUN MEVLAMIZ MUHAMMEDE VE TERTEMİZ EHLİ BEYTİNE
bundan sonra… nasibilerin kendi kaynaklarının ışığında kendi kaynaklarının asılsızlığını ve rical kitaplarında otorite sayılan alimlerinin durumunu aktarmaya devam ediyoruz. şimdi sizlere son devir nasibi muhaddislerden Muhammed el-Emin’in nasibilerin büyük hadis ve rical alimi, “es-Sahih” kitabının müellifi ibni Hibban hakkındaki sözlerini aktaracağız:
و ابن حبّان قد يذكر الرجل في كتابه “الثّقات” مع أنه لا يعرفه. وقد ظن بعض العلماء أن هذا توثيق له، وهو خطأ فادح. فقد يذكر رجلاً في كتابه الثقات ثم يجرحه في كتابه المجروحين
ibni Hibban bazen tanımadığı herhangi bir kişiyi “es-Sikat (güvenilirler)” kitabında zikr ediyor. bazı alimler öyle zannetmiştirler ki, ibni Hibban bununla mezkur raviyi sika(güvenilir) olarak kabul etmiştir, oysa bu yanlıştır. ibni Hibban bazen bir kişiyi “es-Sikat(güvenilirler)” kitabında zikrediyor daha sonra ise “el-Mecruhin (cerh edilmişler)” kitabında onu cerh ediyor.
قلت أيما كان السبب فهو دليلٌ على ضعف توثيقه
ben derim ki, sebebi ne olursa olsun bu ibni Hibbanın birilerinin sika (güvenilir) olduğuna hükmetmesinde zayıf olduğunu göstermektedir.
Muhammed el-Emin, “ibni Hibbanın menheci”

Kaynak; nasibiler | tüm yazılar
Misyonerler bize reddiye yapmış;
Bozuk Hadisler Üzerinden İslama Saldıran Misyonerler - Hadis Gerçeği - YouTube

Arkadaşlar ben size demiştim bunlarla sitede münazara yapalım diye adamlar bizi zaten münazaraya davet etmişler
 
Çay-Şakird Çevrimdışı

Çay-Şakird

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
şu andaki mushafın Allahın emrettiği şekliyle kıyamete kadar geçerli olduğunu inkar eden yani eksiklik iddia eden Kuranı bütünü ile inkar etmiş kimse gibidir, bununla birlikte peygamberimizin peygamberliği süresince nesholunmuş çokça ayet vardır ki bu durum zaten Kuranda açıklanmaktadır, muhtemelen sahabeden rivayet edilen baştaki rivayetler bu neshedilen ayetler olmalıdır.
 
A Çevrimdışı

ahmetelhanefi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
şu andaki mushafın Allahın emrettiği şekliyle kıyamete kadar geçerli olduğunu inkar eden yani eksiklik iddia eden Kuranı bütünü ile inkar etmiş kimse gibidir, bununla birlikte peygamberimizin peygamberliği süresince nesholunmuş çokça ayet vardır ki bu durum zaten Kuranda açıklanmaktadır, muhtemelen sahabeden rivayet edilen baştaki rivayetler bu neshedilen ayetler olmalıdır.
evet kardeşim öyle ben bu videoya reddiye yapayım dedim Bozuk Hadisler Üzerinden İslama Saldıran Misyonerler - Hadis Gerçeği - YouTube diğerlerini görünce bıraktım bu videodaki misyonerler ne hadis usulunden anlarlar ne hadisden ne mevzudan ama gelip bize hadislerden saldırıyolar
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Recm Ayeti Hakkında Aklı Karışıklara!

Kur’an-ı kerimin hiçbir kelimesi ya da harfi bile değişikliğe uğramadan bize kadar geldiği konusunda İslam alimleri arasında görüş birliği vardır.
Hatta Kur’an’ın, Sure ve ayetlerinin sayısı ve tertibi dahi, tıpkı elimizdeki Mushaflarda olduğu gibi vahiy ile tespit edilmiştir.
Alimlerin çoğu, değişik hadis rivayetlerini de göz önünde bulundurarak bu görüşü benimsemiş ve son çalışmalar da bunu desteklemiştir.
Ayetlerin Kur’an’daki mevcut tertibindeki sıralamanın, vahiy ile tespit edildiğine dair alimler arasında her hangi bir görüş ayrılığının bulunmadığı da söylenmiştir. (Suyuti, İtkan, I/76-83)

Denilebilir ki, Kur’an ayetlerinin, elimizdeki Mushaflarda olduğu gibi, var olan tertibi/sıralanışı, vahiy ile tespit edildiğine dair, bütün ummetin ittifakı vardır.
Bilindiği gibi, Peygamber (a.s.), her sene Ramadan ayında, o güne kadar inmiş olan Kur’an’ı, Hz. Cebrail ile karşılıklı olarak okurdu. Son Ramadan'da, bu karşılıklı okuma, iki defa gerçekleşmiştir. Bakıllani, İbn Enbari gibi bir kısım alimler, Peygamber (a.s.)’in bu okuması, şu anda elimizdeki mevcut tertibe göre olup, ona temel teşkil ettiğini söylemişlerdir. (İbn Hacer, Fethu’l-Bari, IX/42.)

“Şüphesiz ki, Kur’an’ı biz indirdik ve onu koruyana da biz olacağız” (Hicr, 9) mealindeki ayette ifade edildiği üzere, Kur’an’ın korunması doğrudan Allah’ın hıfz ve inayetiyle sağlanmıştır.
Bu gerçeğe rağmen, eski kaynaklarda, bazı ayetlerin Kur’an’a konulmadığını ima eden bir kısım garip rivayetler söz konusu edilmiştir. Bunlardan biri sözde Recim ayetiyle ilgili olanıdır.
Bu konuda iki rivayet şekli vardır.
“İçinizden kimse, Kur'an'ın tümünü elinde tutuğunu söylemesin. Bunu diyen bilir mi Kur'an'ın tümü ne kadardı, nasıldı? Kesin olan o ki, Kur'an'ın çoğu yok olup gitmişti (doğrusu: Kur'an'dan hayli kısmı gitmiştir) şeklindeki ifade hakkında şunları söylemek mümkündür:
- Rivayete göre, Aişe (r.anha) anlatıyor:
“Recim ayeti ve büyüklerin on defa süt emmeleri konusunda ayet inmişti. Bu ayet, karyolamın altında bir sahifede yazılıydı. Rasulullah (s.a.v.) vefat edince biz onunla meşgul olduk, o sıralarda bir hayvan(keçi) gelip onu yedi”
(İbn Mace, Nikah, 36).

Bu rivayeti inceleyelim :
Evvela, Hz. Aişe’nin ve İbn Ömer'in bunu söyleyip söylemediğini kesin olarak bilemiyoruz.
İkincisi, Bu konu, nesih meselesinde söz konusudur. Dolayısıyla, Hz. Aişe ve Hz. İbn Ömer' -şayet söylemişler ise- bununla Kur'an'dan bazı ayetlerin nesh olduğuna işaret etmek istemişlerdir. Yoksa, Kur’an’ın toplanması halinde bunların alınmadığını söylemek, onların akıllarından bile geçmemiştir. Çünkü, herkesin, bildiği, ezberine aldığı, sayfasına yazdığı ayetleri getirmeleri istenmiştir. Bu görevi yerine getirmek, İslam inancına göre, hem Allah’a, hem Rasulune hem de halifeye karşı bir sorumluluğun gereğidir. Durum böyle olunca, Aişe ve İbn Ömer veya herhangi bir sahabi böyle bir olayı bildiği halde, ezberinde bazı ayetler bulunduğu halde bunu ibraz etmemeleri düşünülemez.
Kaldı ki, Kur’an’ı bir araya getirenler, birer hafızdırlar. Özellikle heyet başkanı Zeyd, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in vahiy katibi, Kur’an hafızı, Ebubekir ve Ömer’in güvenini kazanmış büyük bir insandır. Böyle bir olay olsaydı, en az birkaç kişinin daha bilmesi ve bunu heyete bildirmesi kaçınılmazdı. Hz. Zeyd b. Sabit de herkesten önce bunu bilmesi gerekirdi.
Bütün sahabi hafızların ve yazılı mushaf sahiplerinin de içinde bulunduğu bütün sahabe cemaati tarafından ittifakla kabul edilen Mushaf’ın eksik veya fazla olmasını düşünmek elbette makul değildir.
“Muhakkak ki Kur’anı biz indirdik ve hiç şüphesiz onun koruyucusu da biziz” (Hicr, 9) mealindeki ayete iman eden bir kimsenin başka düşünme şansı da yoktur.
Sahih olan hadis kaynaklarında yer almayan, kutubu sitteden –yalnızca-en zayıf ve hataları en çok olan İbn Mace’de bulunması ayrıca manidardır!
Peygamber(s.a.v.)’e inen bütün ayetler vahiy katibleri tarafından yazıyla kaydedildiği gerçeği tartışılmazdır. Buna rağmen, Hz. Aişe’den başka kimsenin bilmediği bir ayetin varlığından söz edilebilir mi? Hem Aişe vahiy katibleri arasında yer almamıştır.
Aişe, Kur’an’ın Peygamber(s.a.v.)’e indiği gibi sağlam bir şekilde korunduğunu anlatmak için şunları söylemiştir:
“Eğer Peygamber(s.a.v.), Kur’an’dan bir şey gizleseydi ‘Ey Muhammed! Hani bir zaman Allah’ın nimetlendirdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin (hürriyete kavuşturduğun) kimseye: “Eşini yanında tut, Allah’tan kork” diyordun. Fakat Allah’ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan da çekinerek içinde saklıyordun’(Ahzab, 37) ayetini gizlerdi”
(Ahmed b. Hanbel,VI / 266).

Şimdi Aişe, bu konuda açıkça düşüncesini ortaya koyduğu halde, kalkıp tam tersini gösteren bir ifade kullanması düşünülemez.

Kur’an’ın üç dönemde yapılan cemi esnasında Hz. Aişe’den bu konularda bir ses çıkmamıştır. Herkesin bildiği kadarıyla, Kur’an ayetlerini getirip ilgili jüriye teslim ettiği halde, Hz. Aişe gibi herkesin saygı gösterdiği, Kur’an’ın senasına mahzar alan pervasız bir insanın kaybolduğu söylenen ayetler hakkında bilgi vermemesi düşünülebilir mi? Halbuki onun bu konuda bir şey dediğine dair hiçbir tarihi kayıt yoktur.
Abdurrahman el-Cezeri’nin de ifade ettiği gibi, bütün ummetin ittifakıyla, mutevatir/en sağlam bir yolla bize kadar gelen Kur’an’ın ayetleri, böyle ahad/mutevatir olmayan rivayetlerle ispat edilemez, Kur’an olarak kabul edilemez. (Cezeri, el-Fıkhu ala’l-Mezahibi’l-Arbaa, IV/257).

Hem vahiy katipleri hem de hafız olanların içinde bulunduğu Kur’an’ı toplama heyetinde hiç kimsenin böyle bir noksanlığı fark etmemesi mümkün değildir. Böyle bir şey aklın alamayacağı husustur.


Ömer (r.anh)'in Okunması Nesh olunan Recm ayeti hakkındaki sözü

İkinci misal: Muslim’in İbn Abbas’tan yaptığı rivayete göre; İbnu Abbâs (r.anhuma) anlatıyor:

"Ömer (r.anh)'i hutbe verirken dinledim. Şöyle demişti:
"Allah Teâla hazretleri Muhammed (s.a.v.)'i hak (din ile) gönderdi ve O'na Kitab'ı indirdi. Bu indirilenler arasında recm âyeti de vardı! Biz bu âyeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca, Rasûlullah (s.a.v.) zinâ yapana recm cezasını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazıları çıkıp: "Biz Kitabullah'da recm cezasını görmüyoruz (deyip inkâra sapabilecek ve) Allah'ın kitabında indirdiği bir farzı terkederek dalâlete düşebilecektir.
Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların zinâları, -delil veya hamilelik veya itiraf yoluyla- subût bulduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken Kitabullah'da mevcut bir haktır. Allah'a kasemle söylüyorum, eğer insanlar: "Ömer Allah Teâla' nın kitabına ilâvede bulundu" demeyecek olsalar, recm âyetini (Kitabullah'a) yazardım."
(Buhârî, Hudud 31, 30, Mezâlim 19, Menâkibu'l-Ensar 46, Megâzi 21, İ'tisâm 16; Muslim, Hudud 15, (1691); Muvatta, Hudud 8, 10, (, 823, 824); Tirmizî, Hudud 7, (1431); Ebu Dâvud, Hudud 23, (4418)


İzahı

1- Bu hadis, hadis kaynaklarında farklı vecihlerle rivayet edilmiştir. Muvatta'nın bir rivayeti daha açıktır:

"Hz. Ömer (r.anh) haccdan çıkınca Medine'ye geldi. Orada halka hitaben şunları söyledi: "Ey insanlar! Sizlere bir kısım sünnetler ve farzlar teşrî edildi. Size çok açık bir din bırakıldı. Recm âyeti hususunda kendinizi sakın tehlikeye atmayın. İçinizden biri: "Biz Allah'ın kitabında iki haddi (1) bulamıyoruz" diyebilir. Şurası muhakkak ki Rasûlullah da, biz de (zinâ edenlere) recm uyguladık. Nefsimi elinde tutan Zât-ı Zulcelâl'e yemin ederim, insanlar "Ömer Kitabullah'a (onda olmayan şeyi) ilavede bulundu"demiyecek olsalar, (Kur'ân'ın sonuna) şu âyeti elimle yazardım:
اَلشَّيخُوَالشَّيْخَةُإِذَازَنَيَافَارْجُمُوهُمَااَلْبَتَّةَ
"Yaşlı bir erkek ve yaşlı bir kadın zinâ edecek olurlarsa onları mutlaka recmedin."

İmam Mâlik, burada geçen yaşlı erkek ve yaşlı kadın tâbirlerini "dul erkek", "dul kadın" diye açıklar.
Parantez içindeki ziyadeler başka rivayetlerden alınarak dercedilmiştir.

Nesâî'de Ubey İbnu Ka'b'dan kaydedilen rivayette recm âyetinin Ahzâb sûresinde gelmiş olduğu belirtilir.


2- Neshle ilgili konulardan biri de, tilâveti mensuh, hükmü bâki âyetlerin varlığıdır. İşte Recm ayeti bunlardandır.

3- İbnu Hacer: "Ömer (r.anh)'in korktuğu husus vukua gelmiştir. Zîra Haricîlerin büyük çoğunluğu ile bir kısım Mu'tezile, recmi inkar ettiler" der.

4- Recm cezası Peygamber tarafından erkek olan Maiz b. Malik el-Eslemî (r.anh), Peygamber'e gelerek "Beni temizle" dedi.
Peygamber "Yazık sana, çık git, Allah'a tevbe ve istiğfar et" buyurdu.
Maiz, pek uzaklaşmadan geri döndü ve "Ey Allah'ın Rasulu! Beni temizle" dedi.
Peygamber aynı sözlerle üç defa daha geri gönderdi. Dördüncü ikrarında "Seni hangi konuda temizleyeyim?" diye sordu.
Mâiz; "Zinadan" dedi.
Peygamber "Bunda akıl hastalığı var mıdır?" diye sordu.
Böyle bir rahatsızlığı olmadığını söylediler. "Şarap içmiş olabilir mi?" diye sordu.
Bir adam kalkıp içki kontrolü yaptı. Onda şarap kokusu tesbit edemedi. Hz. Peygamber tekrar "sen zina ettin mi?" diye sordu. Mâiz "Evet" cevabını verdi. Artık emir buyurdular ve Mâiz recmedildi.
Recimden sonra onun hakkında sahabiler iki kısma ayrıldılar. Bir bölümü Mâiz'in helâk olduğunu, başka bir grub ise onun en faziletli tövbeyi yaptığını söylediler. Bu farklı yaklaşım üç gün sürdü. Daha sonra yanlarına gelen Rasulullah (s.a.v) "Mâiz b. Mâlik için dua edin" buyurdu. "Allah Mâiz'e mağfiret eylesin" dediler.
Peygamber şöyle buyurdu: "Mâiz öyle bir tövbe etti ki, bu tövbe bir ummet arasında paylaştırılırsa onlara yeterdi"
(Muslim, Hudud, 22; eş-Şevkânî, Neylul-Evtâr, VII, 95,109; ez-Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 314 vd.).


Kadın olarak da Mâiz'in recmedilmesinden kısa bir süre sonra Ezd kabilesinin Gâmid kolundan bir kadın geldi ve "Ey Allah'ın elçisi! Beni temizle" dedi. Peygamber "Yazıklar olsun sana. Çık git, Allah'a tövbe ve istiğfar et" buyurdu. Kadın dedi: "Beni, Mâiz'i çevirdiğin gibi geri çevirmek istiyorsun" Peygamber, "Sana ne oldu?" diye sordu. Kadın kendisinin zinadan gebe olduğunu söyledi. Bunun üzerine "Sen mi?" buyurdu.
Kadın "Evet" dedi.
Peygamber "Doğuruncaya kadar git" buyurdu.
Kadının bu arada geçimini Ensar'dan bir adam üstlendi. Daha sonra Peygamber'e gelerek; "Gâmidli kadın doğurdu" dedi.
Çocuğun bakımını da Ensar'dan birisi üzerine aldı ve kadın recmedildi"
(Muslim, Hudud, 22, 23, 24; Ibn Mâc'e, Diyât, 36; Mâlik, Muvatta', Hudud, II)


Başka bir rivâyette, çocuk sütten kesilinceye kadar emzirmesine izin verildiği, recm sırasında Hâlid b. Velîd (r.anh)'ın üzerine kan sıçraması üzerine kadın hakkında kötü sözler söylediğini işiten Peygamber'in şöyle buyurduğu nakledilir:
"Ey Halid! yavaş ol. Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim. Bu kadın öyle bir tövbe etti ki, onu bir baççı (vergi memuru) yapsaydı, şubhesiz mağfiret olunurdu" Sonra kadının hazırlanmasını emrederek cenazesini kılmış ve kadın defnedilmiştir (Muslim, Hudud, 23).

Keza, Yahudilerin murâcaatı üzerine, Hz. Peygamber (s.a.v.) zinâ yapan bir Yahudi çiftine de recm tatbik eder.

5- Şarihler, "Hz. Ömer (r.anh)'in: "İnsanlar: "Ömer Allah'ın Kitabına ilavede bulundu" demeyecek olsalar, recm âyetini Kur'ân' ın sonuna yazardım" demesini, mubalağaya ve recmi tatbik etmeye teşvike hamlederler.
"Zîra, derler, âyetin lafzı neshedilse de mânası bakidir. Ömer gibi, fıkhı, ilmi yüce bir şahsiyetin lafzı neshedilen bir âyeti, Kur'ân-ı Kerim'e yazmaya kalkması düşünülemez."

Kur'ân-ı Kerim, Ashab'ın huzurunda, bugünkü haliyle ihtilafsız olarak cem'edilmiştir. Recm âyetinin Kur'ân-ı Kerim'e lafzen girmeyeceği hususunda icma vardır. Rasûlullah'a gelen vahiylerden bir kısmının lafzen, bir kısmının hükmen, bir kısmının hem lafzen ve hem de hükmen neshedildiği Ashab'ca bilinen bir husustur. Bu durumu açıklayan rivayetler gelmiş, ulema bunların değerlendirmesini yapmıştır. Daha önceki bahislerde, Rasûlullah'ın her Ramazan ayında, o zamana kadar inmiş olan âyetleri önce Cebrâil (aleyhisselam)'e, sonra da halka okuyarak "arza" yaptığını, Cebrâil'e okuyarak hatası, yanlışı varsa tashih ettirdiğini, halka okumakla da onların hatalarını düzelttiğini, işte bu arzalarda, lafzı neshedilen vahiylerin de Kur'ân-ı Kerim'den çıkarıldığını belirtmiştik. Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ömrünün son Ramazan'ında arzayı iki sefer yapmıştır. Buna arza-i âhire denir.

6- Zinâ eden kadın ve erkek muhsan olduğu takdirde recm edilirler. Zinâ, itiraf veya beyyine ile sâbit olur.

İtiraf : Kişinin zinâ yaptığını kadıya gelip beyan etmesidir.

Beyyine: Şehâdeti makbul dört erkeğin veya sekiz kadının zinâya şahidlik yapmasıdır. Şahidlerin sayısı bu rakamdan aşağı düşerse zinâ suçu sübût bulmaz. Âlimler bu hususlarda ittifak ederler. Ancak itirafın sayısı ve şahidlerin sıfatları gibi bazı teferruatta ihtilâf vaki olmuştur. Sözgelimi Hanefîlerle Hanbelîler itirafın dört ayrı mecliste vaki olmasını şart koşarlar. İmam Mâlik ve Şâfiî'ye göre, kişinin zinâ yaptığını bir kere ikrar etmesi kâfidir, suç sübût bulur.

7- Gebelik zinâya delil olur mu?
Bu husus ihtilaflıdır.
Ömer (r.anh)'e göre, gebelik zinâya delildir, recme sebep olur. İmam Mâlik ve ashâbı da aynı kanaattedirler:
"Kocası veya efendisi bilinmeyen bir kadın gebe olur ve zinâya icbar edildiği de bilinmezse, recmi gerekir. Ancak yabancı ise ve çocuğun kocasından veya efendisinden olduğunu söylerse beyanına itibar edilir" demişlerdir.
İmam Âzam, Şâfiî ve ulemânın cumhuruna göre, gebelik mutlak surette zinâya delil olmaz. Bu hususta, kadının kocası veya efendisi olmuş olmamış, kadın yerli veya yabancı olmuş, zinâya mecbur edildiğini söylemiş, söylememiş hüküm aynıdır. Beyyine olmadıkça veya itirafta bulunmadıkça recmedilemez. Zîra şer'î hadler şubhe ile ortadan kalkar ve sâkıd olur.
 
Son düzenleme:
E Çevrimdışı

ENSARİ

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
tefrika çıkarmamışsın ama ona yakın birşey yapmışsın onların akaidlerini baştan sona yazmışsınki buna ne gerek vardı..zira bilmeyenlerin kafasını bulandırmaktan öteye gitmez uzun uzadıya yazmak..
 
Üst Ana Sayfa Alt