Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Allah Teala'nın İndirdiği Hükümlerden Başka Hükümlerle Hükmetmek

E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
ALLAH TEÂLÂ'NIN İNDİRDİĞİ HÜKÜMLERDEN BAŞKA HÜKÜMLERLE HÜKMETMEK:


Allah Teâlâ'nın hükmüne boyun eğmek ve şeriatına râzı olmak, söz, esas, çekişme ve anlaşmazlıklarda, kan ve mal gibi hukûkî konularda ayrılığa düşüldüğünde Allah'ın kitabı ile elçisi Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünnetine dönmek, Allah'a îmân ve O'na ibâdet etmenin gereklerin-dendir.Çünkü hakem, yalnızca Allah Teâlâ'dır ve hüküm vermede yalnızca O'na başvurulur.Bu sebeple devlet başkanlarının, O'nun indirdiği hükümlerle hükmetmeleri,vatandaşların da hakemlik konusunda Allah'ın kitabında indirdiğine ve elçisinin sünnetine başvurmaları gerekir.

Nitekim Allah Teâlâ devlet başkanları hakkında şöyle buyurmaktadır:

{إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤَدُّواْ الأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُم بَيْنَ النَّاسِ أَن تَحْكُمُواْ بِالْعَدْلِ إِنَّ اللَّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُم بِهِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ سَمِيعًا بَصِيرًا} [سورة النساء الآية: 58]

"Şüphesiz ki Allah, emânetleri sahiplerine vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emretmektedir.Allah'ın size verdiği öğüt (ve size gösterdiği) şey, ne kadar güzeldir.Şüphesiz ki Allah, (konuştuklarınızı) hakkıyla işiten ve (yaptıklarınızı) hakkıyla görendir.Nisa süresi 58

Allah Teâlâ vatandaşlar hakkında da şöyle buyurmaktadır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللَّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللَّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً} [سورة النساء الآية: 59]

"Ey îmân edenler! Allah’a itaat edin. Rasûle itaat edin (hak olarak getirdiği şeylere uyun.) Sizden olan (müslüman) idârecilere (Allah’a isyanı emretmedikçe) itaat edin.Aranızda herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerse-niz, gerçekten Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsanız, o konuda hüküm vermek için, onu Allah'(ın kitabı Kur’an)a ve elçisi (Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünneti)ne götürün. Allah'(ın kitabı Kur’an)a ve elçisi (Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünneti)ne götürmek; sizin için (ayrılığa düşüp görüşlerinizle hareket etmenizden) daha hayırlı, sonuç bakımından da daha güzeldir.Nisa süresi 59

Allah Teâlâ, daha sonra îmân ve hakemlik konusun-da indirdiği hükümlerden başka hükümlere başvurmanın birlikte bulunamayacağını açıklayıp şöyle buyurmaktadır:

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُواْ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلاَلاً بَعِيدًا * وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْاْ إِلَى مَا أَنزَلَ اللَّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ رَأَيْتَ الْمُنَافِقِينَ يَصُدُّونَ عَنكَ صُدُودًا * فَكَيْفَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ ثُمَّ جَآؤُوكَ يَحْلِفُونَ بِاللَّهِ إِنْ أَرَدْنَا إِلاَّ إِحْسَانًا وَتَوْفِيقًا * أُولَـئِكَ الَّذِينَ يَعْلَمُ اللَّهُ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ وَقُل لَّهُمْ فِي أَنفُسِهِمْ قَوْلاً بَلِيغًا * وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلاَّ لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللَّهِ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذ ظَّلَمُواْ أَنفُسَهُمْ جَآؤُوكَ فَاسْتَغْفَرُواْ اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُواْ اللَّهَ تَوَّابًا رَّحِيمًا * فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيمًا} [سورة النساء الآيات: 60-65]

"(Ey Muhammed!) Sana ve senden öncekilere indirilenlere îmân ettiklerini iddiâ edenleri (münâfıkları) görmedin mi? Tâğût'u inkâr etmekle emrolundukları halde, kendi aralarında hüküm vermesi için, Tâğût'a (Allah'ın indirdiğinden başkasına) başvurmak isterler.Oysa şeytan onları hak yoldan tamamen saptırmak ister. Onlara: Gelin, Allah'ın indirdiğine ve Rasûlün (sünnetin)e başvuralım, denildiğinde münâfıkların senden tamamen yüz çevirdikle-rini görürsün.Onlar, elleriyle işledikleri yüzünden başlarına bir belâ gelince, sonra sana gelip özür dilemeleri ve 'Biz (bu amelimizle) sadece iyilik etmek ve arayı bulmak istedik' diyerek Allah'a yemîn ettiklerinde onların hâli nice olur? İşte onlar, Allah'ın kalplerinde olan (nifâk)ı bildiği kimselerdir.(Ey Muhammed! Sen) onlara aldırma, (bulundukları kötü durumdan dolayı) onları uyar ve onlara etkileyici söz söyle.Biz, her elçiyi Allah'ın emriyle ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik.(Ey Muhammed! Sen hayatta iken) şayet onlar, (günah işleyerek) nefislerine zulmettiklerinde tevbe edip Allah'ın kendilerinin günahla-rını bağışlamasını isteyip sana gelseler ve Rasûl de onlar için istiğfarda bulunsaydı, mutlaka Allah'ı çok affedici ve merhamet edici bulurlardı.Hayır! Rabbine yemîn olsun ki (Ey Muhammed!) Onlar kendi aralarında çıkan anlaşmazlık-larda (hayatta iken) seni, (vefatından sonra da sünnetini) hakem kılıp sonra da senin verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ve ona tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça îmân etmiş olmazlar.Nisa süresi 60.65

Allah Teâlâ, Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-'in hükmüne başvurmayan ve onun hükmüne râzı olup ona teslim olmayanın îmânını kesin bir şekilde yemîn edip kabul etmemiş, reddetmiştir.

Allah Teâlâ'nın indirdiği hükümlerle hükmetmeyen yöneticilerin de kâfirler, zâlimler ve fâsıklar olduklarına hükmederek şöyle buyurmuştur:

{وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ} [سورة المائدة من الآية: 44]

"Kim,Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmez (ya da hükümleri değiştirir veya gizlerse veyahut da inkâr eder)se işte onlar, kâfirlerin tâ kendileridir.Maide süresi 44.

وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ} [سورة المائدة من الآية: 45]

"Kim, Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar, zâlimlerin tâ kendileridir.Maide süresi 45.

وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ} [سورة المائدة من الآية: 47]

"Kim, Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar, fâsıkların tâ kendileridir."Maide süresi.46.

Âlimler arasındaki içtihada dayalı görüşler, her anlaşmazlıklarda Allah Teâlâ'nın indirdiği hükümlerle hük-medilmesi ve hüküm vermek için Allah Teâlâ'nın indirdiğine başvurulması gerekir.Herhangi bir mezhebe körükörüne bağlanmadan ve hiçbir imam için tarafgir davranmadan Kur'an ve sünnetin gösterdiği içtihad ancak kabul edilir. İslâm'a nisbet edilen bazı ülkelerde olduğu gibi, sadece şahsî hallerle sınırlı kalmayıp muhâkeme ve anlaşmazlıklar gibi hukûkî konularda da Allah Teâlâ'nın kitabı Kur'an'a ve elçisi Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünnetine başvu-rulması gerekir.Çünkü İslâm dîni, bir bütündür, parçalara bölünemez.

Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ ادْخُلُواْ فِي السِّلْمِ كَآفَّةً وَلاَ تَتَّبِعُواْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ} [سورة البقرة الآية: 208]

"Ey îmân edenler! (Bütün hükümlerine göre yaşamak ve ondan hiçbir şeyi bırakmamak kaydı ile) toptan İslâm'a girin.Sakın şeytanın yollarına uymayın.Çünkü o,sizin apaçık düşmanınızdır."Bakara süresi.208.

Başka bir âyette ise şöyle buyurmaktadır:

{أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ فَمَا جَزَاءُ مَن يَفْعَلُ ذَلِكَ مِنكُمْ إِلاَّ خِزْيٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَى أَشَدِّ الْعَذَابِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ} [سورة البقرة من الآية: 85]

"Yoksa siz, Kitab (Kur'an)'ın bir kısmına îmân ediyor, bir kısmını da inkâr mı ediyorsunuz? Sizden böyle yapanların cezası, dünya hayatında alçalmak ve utanç bir duruma gelmek, kıyâmet gününde ise en şiddetli azaba uğratılmaktır.Allah sizin yapmakta olduklarınızdan haber-siz değildir."Bakara süresi.85.

Yine, dört mezhebe mensup kimselerin imamlarının söz ve görüşlerini Kur'an ve sünnete götürmeleri, özellikle de inançla ilgili konularda Kur'an ve sünnete mutabık olanı almaları, aykırı olanları ise, körükörüne onlara bağlanma-dan ve tarafgir davranmadan reddetmeleri gerekir.Çünkü mezhep imamları-Allah onlara rahmet etsin- bunu tavsiye etmiş-lerdir.Bu, bütün mezhep imamlarının izlediği yoldur. Buna aykırı hareket edenler, imamlara mensup olsalar bile, onlara tâbi olmuş sayılmazlar. Onlar, Allah Teâlâ'nın hakla-rında şöyle buyurduğu kimselerdendir:

{اتَّخَذُواْ أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَابًا مِّن دُونِ اللَّهِ وَالْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا أُمِرُواْ إِلاَّ لِيَعْبُدُواْ إِلَـهًا وَاحِدًا لاَّ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ} [سورة التوبة الآية :31]

"(Yahûdiler) Allah'ı bırakıp hahamlarını,(hıristiyanlar da) rahiplerini (Allah'ın haram kıldıklarını helal, helal kıldık-larını da haram kıldıkları hükümlerde onlara itaat ederek onları) Rabler edindiler.Meryem oğlu Mesîh'i (İsa'yı) da ilah edinerek ona ibâdet ettiler.Oysa onlara tek ilah olan (Allah)a ibâdet etmeleri emrolunmuştu.O'ndan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilah yoktur.O (Allah), onların ortak koştuklarından münezzehtir."Tevbe süresi,31,

Bu âyet, sadece yahûdi ve hıristiyanlara has değildir. Aksine onların yaptığı şeyi yapan herkesi kapsar. Kim, insanlar arasında Allah Teâlâ'nın indirdiği hükümler-den başka hükümlerle hükmetmek veya hevâsına uyarak bunu istemek gibi, Allah Teâlâ ve elçisinin emrettiği şeylere aykırı hareket ederse, mü'min olduğunu iddiâ etse bile o, boynundan İslâm ve îmân yularını çıkarmıştır.Çünkü Allah Teâlâ, böyle isteyen kimseleri reddetmiş ve îmân ettiklerini iddiâ etmelerinde onları yalanlayarak şöyle buyurmuştur:

{أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُواْ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلاَلاً بَعِيدًا} [سورة النساء الآيـة:60]

"(Ey Muhammed!) Sana ve senden önceki (elçi)lere indirilenlere îmân ettiklerini iddiâ edenleri (münâfıkları) görmedin mi? Tâğût'u inkâr etmekle emrolundukları halde, kendi aralarında hüküm vermesi için, Tâğût'a başvurmak isterler.Oysa şeytan onları hak yoldan tamamen saptırmak ister.Nisa süresi.60.

Nitekim {يَزْعُمُونَ}"iddiâ ediyorlar" lafzı,onlarda îmânın olmadığını (îmânı reddetmeyi) içerir.Çünkü "iddiâ ediyorlar" lafzı, bir şeyin gereğine aykırı olması ve ona aykırı bir hareket edilmesinden dolayı genellikle bir şeyi iddiâ eden ve o şeyde yalancı olan birisi için söylenir. Allah Teâlâ'nın âyetin devamındaki sözü bunu doğrulamaktadır:

{ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ } [سورة النساء من الآية :60]


"Tâğût'u inkâr etmekle emrolundukları halde...Nisa süresi.60.

Çünkü Tâğût'u inkâr etmek, Bakara sûresinin 256. âyetinde olduğu gibi, tevhîdin bir rüknüdür.Bu rükün olmazsa, muvahhid olunamaz. Olduğu takdirde her ameli geçerli kılan, olmadığında ise her ameli ifsad eden îmânın esası, tevhîddir.

Nitekim bu durum, Allah Teâlâ'nın şu sözünde açıkça bellidir:

فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللَّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىَ لاَ انفِصَامَ لَهَا وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ } [ سورة البقرة من الآية :256 ]


"Kim, Tâğût'u inkâr eder ve Allah'a îmân ederse, kopmayan sağlam kulpa sarılmıştır.Allah, (kullarının konuş-tuklarını) hakkıyla işiten ve (yaptıklarını) hakkıyla bilendir.Bakara süresi.256.

Çünkü kendi aralarında hüküm vermesi için Tâğût'a başvurmak, ona îmân etmek demektir.Fethu,l-Mecid.s.467.468

Allah Teâlâ'nın indirdiği hükümlerle hükmetmeyen kimseden îmânın reddedilmesi, her müslümanın Allah'ın şeriatı ile hükmetmeyi dîn olarak benimsemesi gereken îmân, inanç ve Allah Teâlâ'ya ibâdet olduğuna delâlet eder.

Sadece, insanlar için en iyisi ve emniyet bakımından da en disiplinlisi olduğundan dolayı Allah'ın şeriatı ile hükmedilmemelidir.Zirâ bazı kimseler, şeriatın sadece bu yönüne ağırlık verip birinci yönünü unutmaktadırlar.Oysa kendisine ibâdet amacı olmaksızın sadece kendi menfaati için Allah Teâlâ'nın şeriatı ile hükmeden kimseyi Allah Teâlâ kötüleyerek şöyle buyurmaktadır:

وَإِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ إِذَا فَرِيقٌ مِّنْهُم مُّعْرِضُونَ * وَإِن يَكُن لَّهُمُ الْحَقُّ يَأْتُوا إِلَيْهِ مُذْعِنِينَ} [سورة النور الآيتان: 48- 49]

"Onlar aralarında (çıkan anlaşmazlıklarda), hüküm vermesi için Allah(ın kitabın)'a ve elçisi(nin sünneti)ne dâvet edildikleri zaman, bir bakarsın ki onların bir kısmı (Allah ve elçisinin hükmünü kabul etmeyip) yüz çevirirler. Ama eğer hak kendi menfaatlerine ise, (hak ile hükmedeceğini bildikleri için) onun (elçinin) hükmüne boyun eğerek gelirler.Nur süresi.48.49.

Onlar (münâfıklar), arzularına uygun olan şeylerle ilgilenirler.Arzularına aykırı olan şeylerden yüz çevirirler. Çünkü onlar, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-'in hükmüne başvurarak Allah Teâlâ'ya ibâdet etmezler.(Salih bin Feyzan Tevhid Kitabı.bak:Allah Teala'nın İndirdiği Hükümlerden Başka Hükümlerle Hükmetmek)

Not:

"Kim, Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmez (veya hükümleri değiştirir veya gizlerse veyahut inkâr eder)se işte onlar, kâfirlerin tâ kendileridir.Maide süresi.44.

Bu küfür, kimi zaman dînden çıkaran büyük küfür, kimi zaman da dînden çıkarmayan küçük küfürdür.Bu da hükmeden kimsenin durumuna bağlıdır.

Allah’ın izniyle devam edecektir……………
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
ALLAH TEÂLÂ'NIN İNDİRDİĞİ HÜKÜMLERDEN BAŞKA HÜKÜMLERLE HÜKMEDEN KİMSENİN HÜKMÜ:



Allah Teâlâ buyuruyor ki:

{وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ} [سورة المائدة من الآية: 44]

"Kim, Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmez (veya hükümleri değiştirir veya gizlerse veyahut inkâr eder)se işte onlar, kâfirlerin tâ kendileridir.Maide süresi.44.

Bu âyet, Allah Teâlâ'nın indirdiği hükümlerden başka hükümlerle hükmetmenin küfür olduğuna delâlet eder.Bu küfür, kimi zaman dînden çıkaran büyük küfür, kimi zaman da dînden çıkarmayan küçük küfürdür.Bu da hükmeden kimsenin durumuna bağlıdır.Zirâ bu kimse, Allah Teâlâ'nın indirdiği hükümlerle hükmetmenin farz olmadığına ve bu konuda hür olduğuna inanır veya Allah Teâlâ'nın hükmü-nü hafife alır, beşerî kanun ve nizamların Allah Teâlâ'nın hükmünden daha iyi olduğuna ve Allah Teâlâ'nın hükmü-nün bu zamanda geçerli olmadığına inanırsa veyahut da kâfirlerle münâfıkları memnun etmek için Allah Teâlâ'nın indirdiği hükümlerden başka hükümlerle hükmetmek isterse, bu dînden çıkaran büyük küfür olur.

Azabı hak edeceğini itiraf etmekle beraber, Allah Teâlâ'nın indirdiği hükümlerle hükmetmenin gerektiğine inanır ve bunun böyle olduğunu bilir de bundan dönerse, günahkâr olur ve dînden çıkarmayan küçük küfürle adlandırılır.

Hükmü öğrenmek için gayret sarfederek bütün gücünü harcamakla beraber, bu konuda Allah Teâlâ'nın hükmünü bilemeyip hata ederse, o kimse hatalıdır. İçtihadından dolayı kendisine bir ecir verilir, hatası da Allah Teâlâ tarafından bağışlanmıştır. Tahâviyye Akîdesi Şerhi. Sayfa: 363-388

Bu, özel dâvâ ile ilgili hükümdür. Genel dâvâlarla ilgili hüküm ise değişiktir.

Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye-Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle der:

"Eğer hâkim (hükümdâr, yönetici, devlet başkanı), dîndâr olur da (bir dâvâda) bilgisizce hüküm verirse, o cehennem ehlindendir.Eğer bilgili olur da,hak olarak bildiğinin zıddına hüküm verirse, o da cehennem ehlindendir.Eğer adâletsizce ve bilgisizce hüküm verirse, onun cehennem ehlinden olması daha önce gelir.Bu, bir şahsın dâvâsı hakkın-daki hükümdür.Ancak hâkim, genel olarak müslümanların dîni hakkında hüküm verir de hakkı bâtıl, bâtılı da hak, sünneti bid'at, bid'atı da sünnet, mârufu münker, münkeri de mâruf kılar, Allah ve Rasûlünün emrettiklerini yasaklar, yasakladık-larını da emrederse, işte bu küfrün başka bir türüdür.İbni Teymiyye Külliyatı cilt.35.s.388

Dünya ve âhirette hamd kendisine âit olan âlemlerin Rabbi, peygamberlerin ilahı, dîn gününün sahibi olan Allah Teâlâ, bu kimse hakkında hükmünü verecektir.

Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

{وَلا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ إِلاَّ وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ} [سورة القصص الآية: 88]
"Allah ile birlikte başka bir ilaha ibâdet etme (yalvarıp yakarma). O'ndan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilah yoktur.O'nun vechinin dışında başka herşey yok olacaktır.Hüküm, yalnızca O'nundur ve (yalnızca) O'na döndürüleceksiniz."Kasas süresi.88.

Başka bir âyette ise şöyle buyurmaktadır:

{هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَكَفَى بِاللَّهِ شَهِيدًا} [سورة الفتح الآية: 28]

"Bütün dînlere üstün kılmak için elçisini (Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'i) hidâyet ve hak dîn ile gönderen O'dur.(Ey Muhammed! Sana yardım eden ve senin dînini bütün dînlere üstün kılan) Allah, sana şâhit olarak yeter."Fetih Süresi.28.

Yine, Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye-Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle der:

"Allah Teâlâ'nın,elçisi Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-'e indirdiği hükümlerle hükmetmenin farz olduğuna inanmayanın kâfir olduğunda hiç şüphe yoktur.Kim, insanlar arasında Allah Teâlâ'nın indirdiğine uymayıp, kendi hevâsının adâlet olarak gördüğüyle hükmetmeyi helal sayarsa, o kâfirdir.Çünkü adâletle hükmetmeyi emretmeyen hiçbir millet yoktur. O milletin dîninde ileri gelenlerin uygun gördüğü şey, adâlet olabilir.Bilakis İslâm'a mensup birçok millet, daha önce kendilerine itaat edilen emirler gibi, Allah Teâlâ'nın indirme-diği daha öncekilerin gelenekleriyle hükmetmektedir.Bu emirler, Kur'an ve sünnetin dışında hükmedilmesi gerekenin bu olduğunu uygun görüyorlardı.Bu davranış, küfürdür.Çünkü insanların çoğu İslâm'a girmelerine rağmen, itaat edilen, ileri gelenlerin emirleri sebebiyle yürürlükteki geleneklerle hükmekmektedirler.Bunlar, Allah Teâlâ'nın indirdiği hüküm-lerden başkasıyla hükmetmenin câiz olmadığını bildiklerinde bunu yerine getirmemektedirler.Aksine Allah Teâlâ'nın indirdiği hükümlerin tersine hükmetmeyi helal saymaktadır-lar. Bu sebeple onlar, kâfirdirler."Mihnacus Sünnetin Nebevi.

Değerli âlim Muhammed b. İbrahim-Allah ona rahmet etsin- der ki:

"Hakkında: Dînden çıkarmayan küfür denilen küfre gelince, bir kimse Allah Teâlâ'nın indirdiği hükümlerden başkası ile hükmettiği zaman günahkâr olacağına ve Allah Teâlâ'nın hükmünün hak olduğuna inanmakla birlikte, O'nun indirdiği hükümlerden başkasıyla hükmederse, bu kendisin-den bir veya birkaç defa sâdır olan küfür sayılır.Fakat düzene koymak ve boyun eğdirmek için kanunlar koyan kimseye gelince, hata ettik,şeriatın hükmü daha âdildir, dese bile bu kimse kâfirdir ve bu küfür sahibini dînden çıkarır."Şeyh Muhammed b İbrahim Al-i Şeyh’in Fetvaları Cilt:12.sayfa:280

Değerli âlim Muhammed b. İbrahim-Allah ona rahmet etsin- tekrarlanmayan kısmî hükümle hükümlerin hepsinde veya çoğunda başvurulan merci konumundaki genel hükmü birbirinden ayırmış ve bu küfrün mutlak olarak insanı dînden çıkaran küfür olduğuna karar vermiştir.Çünkü bir kimse, İslâm şeriatını bir kenara bırakıp onu geçersiz kılar ve onun yerine beşerî bir kanun koyarsa, bu kimse koyduğu kanunun şeriatten daha güzel ve daha uygun gördüğünü gösterir ki bunun dînden çıkaran ve tevhîde zıt olan büyük küfür olduğunda şüphe yoktur.

Not:

Kim, Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmez (veya hükümleri değiştirir veya gizlerse veyahut inkâr eder)se işte onlar, kâfirlerin tâ kendileridir.Maide süresi.44.

Bu konu hakkında’da inş detaylı bir açıklama yapılacaktır devamı Allah’ın izni ile gelecektir………..
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Konu gayet güzel ve akıçı bir konu dediğim gibi devamı inş gelecektir....ilk önce bu yazdıklarımı okumalısınız ve sadece okuyup üzerinden gecerek okumak değil düşünerek okumalısınız .......
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
{وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ}44]


"Kim,Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmez (ya da hükümleri değiştirir veya gizlerse veyahut da inkâr eder)se işte onlar, kâfirlerin tâ kendileridir.Maide süresi 44.

وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ} [45]



"Kim, Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar, zâlimlerin tâ kendileridir.Maide süresi 45

وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ} [47]


"Kim, Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar, fâsıkların tâ kendileridir."Maide süresi.46.

1-İbn Abbas der ki: Bu zannettikleri küfür değildir.Bu küfür dinden çıkaran küfür değildir Yine der ki: O küfrün altında bir küfürdür.

İsnadı Sahih’tir:Mervezi Te’zimu Kadru’s-Salat (2/520’522/574’575) Hakim Mustedrek (2/313 Hakim sahihlemiş ve Zehebi de ona muvafak olmuştur Beyhaki (8/20 ve 10/207) İbn Cerir Tefsir (6/257) Hafız İbn Kesir Tefsir (264) Hafız İbn Kesir Buhari ve Müslim’in şartına göre sahihtir demiştir.Sem’ani Tefsir (2/42) Beğavi Me’alimu’t-Tenzil (3/61) Ebu Bekir İbn Arabi Ahkamu’l-Kur’an (2/624) Kurtubi Cami’ul-Ahkamu’l-Kur’an (6/190) İbn Batta el’İbane (2/223) İbn Kayyım Medaricu’s-Salikin (1/337) vd rivayet etmişlerdir rivayetler için bakınız Elbani Silsiletu’l-Ahadisi’s-Sahiha (6.cüz/109 no: (2552) da isnadları için sahih demiştir.

2-İbn Teymiyye rahımullah Külliyatın’da 7 cilt’s’209’da İmanda İstisna babında Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse onlar kafirlerin ta kendileridir Ahmed b Hanbele bunun hakkında sorulan bir cevabı nakleder ve şöyle ki: Peki burada sözü geçen küfür ne demektir diye sordum Ahmed b Hanbel bana şöyle dedi: Bu küfür kişiyi İslam dininin dışına çıkarmaz.İbn Teymiyye Külliyat.c.7.s.209 Yine İbn Teymiyye rahımullah Külliyat’ın 7 c.s.264’265’266’da bu konuda açıklamalara yer vermiştir daha fazla bilgi edinmek isteyen oraya başvurabilir.

3-İbn Teymiyye Rahımullah "Minhacu's-Sünne adlı kitabında diyor ki: "Bir kimse, Allah'ın Rasûlü’ne indirdiğiyle hüküm vermek vacip ve gerekli değildir diye inanıyorsa, bu kişi hiç bir şüpheye yer olmaksızın kafirdir Zira her kim Allah'ın indirdiğine tabi olmaksızın O'nun hükmünden dönerek insanlar arasında kendi görüş ve düşüncesine göre hüküm vermeyi helal sayar ve uygun bulursa o kimse kafirdir Her hangi bir toplum ve ümmet düşünün ki adaletle hükmetmeyi evet sadece böyle yapmayı emretmektedir Ancak bazan bu toplumun dininde (inançlarında) adalet onların büyüklerinin önde gelenlerinin ileri sürdüğü görüşler olabilir Hatta bunun daha ötesi de vardır Böyle yapan kimselerin bir çoğunun müslüman olduklarını yada İslama mensup bulunduklarını da görebiliriz hatta öyledir de Bunlar bulundukları toplumların adet ve töreleriyle ortaya koymuş oldukları hükümlerle hükmederler de Allah'ın hükmüyle hükmetmezler Tıpkı bedevilerin cahili gelenekleri adetleri ve taklidleri gibi İşte kendilerine itaat olunan emirler Kitap ve Sünnete önem vermeksizin kendisiyle hüküm verilmesi gereken şeyler kendilerinin öngördüğü hükümler olursa işte bu küfürdür Aslında bir çok insan müslüman olmuşdur Buna rağmen hala aralarında sürdürdükleri hükümler hakim kimselerin öngördüğü gelenekler adetler ve hükümler olmaktadır Şayet bunlar Allah’ın indirdiğinin dışında bir şey ile hüküm vermenin kendileri için caiz olmadığını bilirlerse bir şey denemez Aksine böyle değil de Allah'ın indirdiğinin hilafına olan şeylerle hükmetmenin helal olduğunu kabul ederlerse işte bunlar kafirlerdir.(Mecmuatu’l-Tevhid,12.Risale,278)

4-İbn Kayyım rahımullah'ın "Medaricu's-Salikîn" adlı kitabında bu konu hakkında şunları söyler:

Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeme konusunda sahih olanı şudur ki, bu, iki tür küfrü içerir. Birisi küçük küfür, diğeri de büyük küfürdür ki, bu, hükmü veren hakimin durumuna göre değerlendirilir. Meselâ Allah'dan başkasının hükmüyle hüküm veren hakim, hüküm verdiği meselede, asıl olarak Allah'ın indirdiğiyle hüküm vermesi gereklidir diye itikad ediyorsa ve buna rağmen başkasıyla hüküm veriyorsa, böyle yapmanın isyan olduğunu ve yapan kimsenin de Allah tarafından cezaya hak kazandığını itiraf ediyorsa, işte bu, küçük küfürdür. Fakat böyle olmayıp ta Allah'ın hükmüyle de hüküm verilmeyebilir, diye itikad ediyor ve inanıyorsa, Allah'ın hükmünün en iyi olduğunu kesin bilmesine rağmen kendisinin bu konuda muhayyer olduğuna inanıyorsa, işte bu halde büyük küfrü işlemiş olur. Çünkü bu hal büyük küfürdür. Şayet Hakim bunu bilmeden, cehaletle yapıyorsa veya hata ile böyle bir hüküm veriyorsa hatalıdır. Hakkında hata edenlerin hükmü icra olunur.(Medaricu’s-Salikin,I,377)

5-El-Akidetü’t-Tahaviyye ve şerhin’de ise bu konu hakkında şöyle denilmiştir:Burada dikkat edilmesi gerekek bir husus vardır.O da şudur:

Allah’ın indirdiklerinden başkası ile hükmetmek bazen kişiyi dinden çıkartan bir küfür olabilir.Bazen de küçük ya da büyük bir masiyet olabilir.Küfür olması halinde yaz az önce sözü edilen görüşlere göre ya mecazi ya da küçük bir küfür olur.Bu da hükmedenin durumuna göre değişir.Eğer o Allah’ın indirdikleriyle hükmetmenin gereksiz olduğuna inanır ve bu konuda serbest olduğu kanaatini taşıyorsa yahut o hükmün Allah’ın hükmü olduğuna kesin inanmakla birlikte onu küçümsüyor ise bu büyük küfürdür.

Şayet Allah’ın indirdikleriyle hükmetmenin farziyetine inanmakla ve o olay ile ilgili Allah’ın hükmünü bilmekle birlikte-cezayı hakkettiğini itiraf etmekle beraber-Allah’ın hükmünü terk ederse böyle bir kimse asi günahkardır ve buna mecazi küfür yahut küçük küfür ile kafir olmuş denilir.Şayet o muayyen meselede Allah’ın hükmünü-bütün gayretini ortaya koymak ve Allah’ın hükmünü bilmek maksadıyla bütün çabası ile çalışmakla birlikte bilemeyecek olup da bu hususta hata ederse;böyle bir kimse hata etmiş ve yanılmış bir kimse demektir.İçtihadı dolayısıyla bir ecir alır hatası da bağışlanır.( El-Akidetü’t-Tahaviyye.s.252.253)

6-Tefsiru’s-Sa-di: Kim Allah'ın indirdiği" apaçık hak "ile hükmetmezse" kendi bozuk maksatlarından herhangi bir maksat dolayısı ile batıl olduğunu bildiği şey İle hüküm verirse "işte onlar kâfirlerin tâ kendileridir." Allah'ın İndirdiğinden başkası ile hükmetmek kâfirlerin işlerindendir. Kimi zaman bu iş, kişiyi dinden çıkartan bir küfür olabilir. Bu ise böyle bir hüküm vermenin helâl ve caiz olduğuna inanması halinde sözkonusudur. Kimi zaman da kişinin oldukça ağır azabı hak etmesine sebeb teşkil eden büyük günahlardan ve küfrün amellerinden bir amel olur.Maide/44 Tefsiru’s-Sa-di

Kim Allah'ın indirdiği İle hükmetmezse işte onlar zalimlerin tâ kendileridirler." İbn Abbas dedi ki: Kimi küfür kimi küfürden daha aşağıdır, kimi zulüm de kimi zulümden daha aşağıdır, kimi fasıklık da kimi fasıklıktan daha aşağıdır. Böyle bir iş helâl kabul edilecek olursa büyük zulümdür. Onu helâl kabul etmeksizin işleyecek olursa da çok büyük bir günahtır.Maide/45 Tefsiru’s-Sa-di

وكل دولة لا تحكم بشرع الله ولا تنصاع لحكم الله فهي دولة جاهلية كافرة ظالمة فاسقة بنص هذه الآيات المحكمات ، يجب على أهل الإسلام بغضها ومعاداتها في الله ، وتحرم عليهم مودتها وموالاتها حتى تؤمن

بالله وحده وتحكم شريعته



7-Biz Baz rahımullah bu konu hakkında şöyle der: Bu muhkem ayetlere esasen Allah’ın şeriatıyla hükmetmeyen ve Allah’ın hükmüne tabi olmayan her devlet cahil kafir zalim ve fasık devlettir Ona Allah için nefret ve düşmanlık etmek İslam ehlinin üzerine vaciptir Tek Allah’a iman edip onun şeriatıyla hükmedene kadar Ona karşı sevgi ve velayet hisleri beslemesi onlara haramdır.Abdul Aziz bin Baz Mecmu el-Feteva ve-l Makalat 1/305

ومن حكم بغير ما أنزل الله ‏[‏الحكم بما أنزل الله تعالى من توحيد الربوبية؛ لأنه تنفيذ لحكم الله الذي هو مقتضى ربوبيته، وكمال ملكه وتصرفه، ولهذا سمى الله تعالى المتبوعين في غير ما أنزل الله تعالى أربابا لمتبعيتهم فقال سبحانه‏:‏ ‏{‏اتَّخَذُواْ أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَابًا مِّن دُونِ اللَّهِ وَالْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا أُمِرُواْ إِلاَّلِيَعْبُدُواْ

إِلَهًا وَاحِدًا لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ‏}‏ ‏[‏سورة التوبة، الآية‏:‏ 31‏]‏، فسمى الله تعالى المتبوعين أربابا حيث جعلوا مشرعين مع الله تعالى، وسمى المتبعين

عبادًا حيث إنهم ذلوا لهم وأطاعوهم في مخالفة حكم الله سبحانه وتعالى‏.‏


8-Üç Esas Şerhinde bu konu hakkında şu açıklamalar yapılmıştır:Yüce Allah’ın indirdikleriyle hükmetmek, rububiyeti tevhidin bir gereğidir. Çünkü bu, rubûbiyetin ve O’nun mülk ve tasarrufunun kemalinin bir gereği olan Allah’ın hükmünün uygulanması demektir. İşte bundan dolayı yüce Allah, Allah’ın indirdikleri dışında kalan hususlarda kendisine uyulan kimselere; kendilerine uyan kimselerin rableri” diye adlandırmış ve şöyle buyurmuştur:

Onlar Allah’ı bırakıp, hahamlarını, rahiplerini, Meryem Oğlu Mesih’i rabler edindiler. Halbuki onlar bir tek ilâha ibadet etmekten başkasıyla emrolunmamışlardı. O’ndan başka ilâh yoktur, O bunların ortak koştukları her şeyden münezzehdir.” (et-Tevbe, 9/31)

Yüce Allah’ın kendilerine uyulan kimselere “rabler” adını vermesi Allah ile birlikte şeriat (kanun) koyucu olarak kabul edilmelerinden dolayıdır. Onlara uyan kimselerden ibadet edenler” diye söz etmesi de yüce Allah’ın hükmüne aykırılıklarda onlara itaat edip, boyun eğmelerinden ötürüdür.

وقد قال عدي بن حاتم لرسول الله ـ صلى الله عليه وسلم ـ إنهم لم يعبدوهم فقال النبي ـ صلى الله عليه وسلم ـ ‏(‏بل إنهم حرموا عليهم الحلال، وحرموا عليهم الحلال، فاتبعوهم فتلك عبادتهم إياهم‏)‏‏.‏ ‏[‏رواه الترمذي وحسنه ، كتاب التفسير سورة التوبة ، 5/262‏.‏

إذا فهمت ذلك فأعلم أن من لم يحكم بما أنزل الله، وأراد أن يكون التحاكم إلى غير الله ورسوله وردت فيه آيات بنفي الإيمان عنه، وآيات بكفره وظلمه، وفسقه‏.‏

فأما القسم الأول‏:‏

Adîy b. Hatem de Rasûlullah’a –sallallahu aleyhi ve sellem–: “Onlar, onlara (âlim ve rahiplere) ibadet etmediler” deyince, Peygamber –sallallahu aleyhi ve sellem– şöyle buyurmuştu: “Hayır onlar, onlara helâli haram kıldılar, haramı da helâl. Diğerleri de bunlara uydular, işte diğerlerinin bunlara ibadetleri budur.”Tirmizi Tevbe süresi Tefsir/5-262

Bu hususu kavradığımıza göre şunu bilelim ki; Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen, Allah ve Rasûlünden başkasının hükmüne baş vurmak isteyen kimselerin iman sahibi olmadığına dair bir takım âyetler varid olduğu gibi, onun kâfir, zalim ve fasık olduğu hakkında da bazı âyetler varid olmuştur.

Birinci kısım âyetlere yüce Allah’ın şu buyruklarını örnek gösterebiliriz:

Sana indirilene ve senden önce indirilmiş olanlara iman ettiklerini iddia edenleri görmez misin? Kendisini inkâr etmekle emrolundukları halde tâğûtun hükmüne başvurmak istiyorlar. Şeytan da onları uzak bir sapıklıkla büsbütün saptırmak ister. Onlara: ‘Allah’ın indirdiğine ve peygambere gelin’ denilince, münafıkların senden alabildiğine yüz çevirdiklerini görürsün. Elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir musibet gelip çattığı zaman halleri ne olacak? Sonra sana gelirler de: ‘Biz iyilik etmekten ve ara bulmaktan başka bir şey istemedik’ diye Allah’a yemin ederler. İşte bunlar Allah’ın kalplerinde olanı bildiği kimselerdir. Artık onlardan yüz çevir, onlara öğüt ver ve kendilerine haklarında etkileyici sözler söyle. Biz gönderdiğimiz her bir peygamberi Allah’ın izniyle kendisine itaat edilsin diye gönderdik. Şâyet kendilerine zulmettiklerinde sana gelip de Allah’tan mağfiret dileselerdi, peygamber de onlara mağfiret isteyi verseydi, Allah’ı elbette tevbeleri çokça kabul eden, çok rahmet eden bulacaklardı. Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükümden dolayı içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (en-Nisâ, 4/60-65)

Görüldüğü gibi yüce Allah aslen münafık oldukları halde iman iddiasında bulunan bu gibi kimseleri bir takım sıfatlarla nitelendirmektedir:

الأولى‏:‏ أنهم يريدون أن يكون التحاكم إلى الطاغوت، وهوكل ما خالف حكم الله تعالى ورسوله ـ صلى الله عليه وسلم ـ لأن ما خالف حكم الله ورسوله فهوطغيان واعتداء على حكم من له الحكم وإليه يرجع الأمر كله وهوالله، قال الله تعالى‏:

{‏أَلاَ لَهُ الْخَلْقُ وَالأَمْرُ تَبَارَكَ اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ‏}

[‏سورة الأعراف، الآية‏:‏ 25‏]‏‏.‏

Bunlar tâğûtun hükmüne başvurmak isterler. Yüce Allah’ın ve rasûlünün hükmüne aykırı olan her bir hüküm ise tâğût hükmüdür. Zira Allah ve Rasûlünün hükmüne aykırı olan her bir şey, hüküm yalnız kendisinin olan ve bütün iş kendisine dönenin hükmüne karşı bir haddi aşmaktır ve bir tuğyândır, çünkü yüce Allah: “İyi bilin ki yaratma da, emretme de yalnız O’nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı ne yücedir!” (el-A’râf 7/54) diye buyurmaktadır.

لثانية‏:‏ أنهم إذا دعوا إلى ما أنزل الله وإلى الرسول صدوا وأعرضوا‏.‏

الثالثة‏:‏ أنهم إذا أصيبوا بمصيبة بما قدمت أيديهم - ومنها أن يعثر على صنيعهم - جاءوا يحلفون أنهم ما أرادوا إلا الإحسان والتوفيق كحال من يرفض اليوم أحكام الإسلام ويحكم بالقوانين المخالفة لها زعمًا منه أن ذلك هوالإحسان الموافق لأحوال العصر‏.‏

ثم حذر - سبحانه - هؤلاء المدعين للإيمان المتصفين بتلك الصفات بأنه - سبحانه - يعلم ما في قلوبهم وما يكنونه من أمور تخالف ما يقولون، وأمر نبيه أن يعظهم ويقول لهم في أنفسهم قولًا بليغًا، ثم بين أن الحكمة من إرسال الرسول أن يكون هوالمطاع المتبوع لا غيره من الناس مهما قويت أفكارهم واتسعت

مداركهم، ثم اقسم تعالى بربوبيته لرسوله التي

هي أخص أنواع الربوبية والتي تتضمن الإشارة إلى صحة رسالته ـ صلى الله عليه وسلم ـ أقسم بها قسمًا مؤكدًا أنه لا يصح الإيمان إلا بثلاثة أمور‏:‏

الأول‏:‏ أن يكون التحاكم في كل نزاع إلى رسول الله ـ صلى الله عليه وسلم ـ‏.‏

الثاني‏:‏ أن تنشرح الصدور بحكمه، ولا يكون في النفوس حرج وضيق منه‏.‏

الثالث‏:‏ أن يحصل التسليم بقبول ما حكم به وتنفيذه بدون توان أوإنحراف‏.‏

وأما القسم الثاني‏:‏

Bunlar Allah’ın ve Rasûlünün indirdiklerine çağırıldıklarında alabildiğine yüz çevirirler ve karşı koyarlar.

Kendi ellerinin önden gönderdikleri sebebiyle başlarına bir musibet gelecek olursa yaptıklarının tesbit edilmesi de bunlardan birisidir gelirler ve onların iyilikten, ara bulmaktan başka bir şey istemediklerine dair yemin ederler. Bu da günümüzde İslâm ahkâmını reddedip de onlara aykırı olan kanunlarla hükmeden ve böylelikle çağın durumuna uygun düşerek iyilikte bulunduğunu iddia eden kimselere benzerler.

Daha sonra yüce Allah bu niteliklere sahip olup iman iddiasında bulunan bu gibi kimseleri kalplerinde gizleyip sakladıkları, söyledikleriyle bağdaşmayan hususları bildiğini belirterek yaptıklarından sakındırmakta, peygamberine de onlara öğüt vermesini, onlara kendileri hakkında etkileyici sözler söylemesini emretmektedir. Daha sonra yüce Allah, peygamberleri göndermesinin hikmetinin itaat olunan ve kendisine uyulan kişinin peygamber olması maksadı ile gönderdiğini beyan etmektedir. Yoksa fikirleri ne kadar güçlü, kavrayışları ne kadar geniş olursa olsun diğer insanlardan herhangi birisi bu konumda olsun diye değil.

Daha sonra yüce Allah, Rasûlüne hem rubûbiyetin en özel türü, hem de rasûlünün risaletinin sıhhatine işareti ihtiva eden bir üslupla yemin etmektedir. Oldukça vurgulu bir yemin ile imanın ancak şu üç hususun bulunması halinde sağlıklı olabileceğini belirtmektedir:

Bütün anlaşmazlık hususlarında Allah ve Rasûlünün hükmüne başvurulacaktır.

O’nun verdiği hükmü kalpler rahatlıkla kabul edecektir. Nefislerde bundan dolayı herhangi bir darlık ve sıkıntı olmayacaktır.

O’nun verdiği hüküm kabul ve teslimiyetle karşılanacak, vakit geçirmeksizin ve sapmaksızın uygulamaya konulacaktır.

Bu hususta varid olmuş ikinci tür âyetlere de yüce Allah’ın şu buyruklarını örnek gösterebiliriz:

فمثل قوله تعالى‏:‏ ‏{‏وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ‏}‏ ‏[‏سورة المائدة، الآية‏:‏ 33‏]‏، وقوله‏:‏ ‏{‏وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ‏}‏ ‏[‏سورة المائدة، الآية‏:‏ 45‏]‏، وقوله‏:‏ ‏{‏وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ‏}‏ ‏[‏سورة المائدة الآية‏:‏ 47‏]‏،

وهل هذه الأوصاف الثلاثة تتنزل على موصوف واحد‏؟‏ بمعنى أن كل من لم يحكم بما أنزل الله فهوكافر ظالم فاسق، لأن الله تعالى وصف الكافرين بالظلم والفسق فقال تعالى‏:‏ ‏{‏وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ‏}‏

[‏سورة البقرة، الآية‏:‏ 254‏]‏، وقال تعالى‏:‏ ‏{‏إِنَّهُمْ كَفَرُواْ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَمَاتُواْ وَهُمْ فَاسِقُونَ‏}‏ ‏[‏سورة التوبة، الآية‏:‏ 84‏]‏‏.‏ فكل كافر ظالم فاسق، أوهذه الأوصاف تتنزل على

موصوفين بحسب الحامل لهم على عدم الحكم بما أنزل الله‏؟‏ هذا هوالأقرب عندي والله أعلم‏.‏

Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.” (el-Mâide, 5/44)

Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (el-Mâide, 5/45)

Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fasıkların ta kendileridir.” (el-Mâide, 5/47)

Acaba bu üç sıfat tek bir sıfat gibi mi değerlendirilir? Yani Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen herkes aynı zamanda kâfir, zalim ve fasık mıdır? Çünkü yüce Allah kâfirleri zalim ve fasık olmakla da nitelendirmiştir: “Kâfirler zalimlerin ta kendileridir.” (el-Bakara, 2/154)

Çünkü onlar Allah’a ve Rasûlüne kâfir oldular ve fâsık olarak öldüler.” (et-Tevbe, 9/84)

Buna göre her kâfir zalim ve fasıktır.

Yoksa bu sıfatlar değişik durumda olanların sıfatları mıdır? Onları Allah’ın indirdiğinden başkası ile hükmetmeye iten sebebe göre mi kişilere sıfat olurlar? Benim kanatime göre doğruya en yakın olan budur. Allah en iyi bilendir.
فنقول‏:‏ من لم يحكم بما انزل الله استخفافًا به، أواحتقارًا، أواعتقادًا أن غيره أصلح منه، وانفع للخلق أومثله فهوكافر كفرًا مخرجًا عن الملة، ومن هؤلاء من يضعون للناس تشريعات تخالف التشريعات الإسلامية لتكون منهاجًا يسير الناس عليه، فإنهم لم يضعوا تلك التشريعات المخالفة للشريعة الإسلامية إلا وهم

يعتقدون أنها أصلح وأنفع للخلق، إذ من المعلوم بالضرورة العقلية، والجبلة الفطرية أن الإنسان لا يعدل عن منهاج إلى منهاج يخالفه إلا وهويعتقد فضل ما عدل إليه ونقص ما عدل عنه‏.‏


Allah’ın indirdiklerini hafife aldığından yahut küçük gördüğünden ya da başka hükmün ondan daha uygun olduğuna, insanlara daha faydalı olduğuna ya da onun gibi olduğuna inandığından dolayı Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmeden bir kimsenin bu tutumu, dinden çıkartan manası ile kişiyi kâfir yapar. Bu gibi kimseler arasından insanlara İslâm şeriatına aykırı kanunlar koyup bunun insanlar tarafından izlenecek yol olmasını isteyen kimseler vardır. Onlar İslâm şeriatına aykırı olan bu yasamaları ancak daha uygun ve insanlar için daha faydalı olduğuna inandıkları için yaparlar. Çünkü bir insanın bir yolu, yöntemi bırakıp da ona aykırı bir yol ve bir yönteme yönelmesi ancak yöneldiği yöntemin daha üstün, terkettiğinin ise eksik olduğuna inanmasının bir neticesi olduğu, aklın zorunlu bir gerçeği ve fıtrî yapının bir gereğidir.

ومن لم يحكم بما أنزل الله وهولم يستخف به، ولم يحتقره، ولم يعتقد ان غيره أصلح منه لنفسه أونحوذلك، فهذا ظالم وليس بكافر وتختلف مراتب ظلمه بحسب المحكوم به ووسائل الحكم‏.‏


Bir diğeri Allah’ın indirdiği ile hükmetmemekle birlikte, Allah’ın hükmünü hafife de almaz, küçük de görmez. Allah’ın hükmü dışındaki hükmün kendisi için daha uygun olduğuna da inanmaz, ya da buna benzer bir durumda bulunursa, böyle bir kimse zalimdir, kâfir değildir. Hüküm verdiği şeye ve hüküm araçlarına göre de zulmünün mertebeleri değişiktir.

ومن لم يحكم بما أنزل الله لا استخفافًا بحكم، الله، ولا احتقارًا، ولا اعتقادًا أن غيره أصلح، وأنفع للخلق أو مثله، وإنما حكم بغيره محاباة للمحكوم له، أو مراعاة لرشوة أو غيرها من عرض الدنيا فهذا فاسق، وليس بكافر وتختلف مراتب فسقه بحسب المحكوم به ووسائل الحكم‏.‏


Allah’ın hükmünü hafife almayıp küçük de görmemekle birlikte; başkasının ondan daha uygun olduğuna da faydalı olduğuna inanmayıp Allah’ın hükmünden başkasıyla sadece lehine hüküm verdiği kimseyi kollamak yahut bir rüşvet veya buna benzer dünya menfaatlerinden bir menfaat gözeterek hükmeden kimse bu hükmüyle fâsık olur, kâfir olmaz. Bunun fıskının mertebeleri de kendisiyle hükmettiği şeye ve hüküm yollarına göre değişir.

قال شيخ الإسلام ابن تيمية ـ رحمه الله ـ فيمن اتخذوا أحبارهم ورهبانهم أربابًا من دون الله أنهم على وجهين‏:‏


Şeyhu’l-İslâm İbn Teymiye –Allah’ın rahmeti üzerine olsun– hahamlarını ve rahiplerini Allah’tan başka rab edinen kimseler hakkında açıklamalarda bulunurken onların iki türlü olduklarından söz etmektedir:

أحدهما‏:‏ أن يعلموا أنهم يدلوا دين الله فيتبعونهم على التبديل ويعتقدون تحليل ما حرم، وتحريم ما أحل الله اتباعًا لرؤسائهم مع علمهم أنهم خالفوا دين الرسل فهذا كفر، وقد جعله الله ورسوله شركًا‏.‏


Kendilerinin Allah’ın dinini değiştirdiklerini bilmekle birlikte; bu değiştirme hususunda onlara tâbi olup haram olan şeyin helâl kılınmış olduğuna, Allah’ın helâl kıldığının da haram olduğuna inananlar ve peygamberlerin getirdikleri dine muhalefet ettiklerini bilen ve bile bile başkanlarına tâbi olanların bu yaptıkları bir küfürdür. Allah ve Rasûlü bunu şirk olarak değerlendirmiştir.
والدليل ‏[‏أي على وجوب الحكم بما أنزل الله والكفر بالطاغوت‏.‏‏]‏ قوله تعالى‏:‏ ‏{‏لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ‏}‏‏.‏

الثاني‏:‏ أن يكون اعتقادهم وإيمانهم بتحليل الحرام وتحريم الحلال - كذا العبارة المنقولة عنه - ثابتًا لكنهم أطاعوهم في معصية الله كما يفعل المسلم ما يفعله من المعاصي التي يعتقد أنها معاصي فهؤلاء لهم حكم أمثالهم من أهل الذنوب‏.‏

وهناك فرق بين المسائل التي تعتبر تشريعًا عامًا والمسألة المعينة التي يحكم فيها القاضي بغير ما أنزل الله لأن المسائل يتأتى فيها التقسيم السابق، وإنما هي من القسم الأول فقط لأن هذا المشرع تشريعًا يخالف الإسلام إنما شرعه لاعتقاده أنه أصلح من الإسلام وأنفع للعباد كما سبقت الإشارة إليه‏.‏

وهذه المسألة أعني مسألة الحكم بغير ما أنزل الله ‏[‏لا إكراه على الدين لظهور أدلته وبيانها ووضوحها ولهذا قال بعده‏:‏

{‏قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ‏}‏ فإذا تبين الرشد من الغي فإن كل نفس سليمة ‏{‏لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللَّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ

بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىَ لاَ انفِصَامَ لَهَا وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ‏}‏ ‏[‏سورة البقرة، الآية‏:‏ 256‏]‏

وهذا معنى لا إله إلا الله‏.‏‏]‏

Diğer taraftan umumî bir teşri’ olarak kabul edilen meseleler ile kadı’nın muayyen bir meselede Allah’ın indirdiğinden başkası ile hükmettiği haller arasında bir fark vardır. Çünkü genel bir teşri’ olarak kabul edilen meseleler ile ilgili az önce geçen taksim söz konusu olamaz. Bunlar ancak birinci kısma dahildirler, zira İslama muhalif bir kanun koyan bu müşerri’ (şeriat, kanun koyucu) bunu ancak bu hükmün İslâm’dan daha uygun ve kullara daha faydalı olduğuna inandığı için teşri’ etmektedir. Az önce işaret edildiği gibi.

Bu mesele yani Allah’ın indirdiğinden başkası ile hükmetmek meselesi bu çağın hakim ve yöneticilerinin mübtelâ olduğu en büyük meselelerdendir.

O bakımdan kişi için işin gerçeği apaçık ortaya çıkmadıkça bunlar ile ilgili haketmedikleri şekilde aleyhlerine hüküm vermekte acele etmemelidir. Zira mesele çok önemli ve tehlikelidir. Yüce Allah’tan müslümanların yöneticilerini ve onların yakın danışmanlarını müslümanların lehine ıslah etmesini niyaz ederiz.

Aynı şekilde yüce Allah’ın kendisine ilim vermiş olduğu kişilerin de bu yöneticilere Allah’ın hükmünü açıklaması görevi vardır. Böylece bu yöneticilere karşı delil ortaya konulmuş olsun ve izledikleri yol da onlar için netlik kazanmış olsun. Böylelikle helâk olan apaçık bir delil üzere helâk olsun, hayatta kalan da apaçık bir delil üzere hayatta kalsın. Hiç kimse de bu hakkı açıklamak noktasında kendisini küçümsemesin. Bu hususta kimseden de korkmasın. Çünkü izzet Allah’ındır, Rasûlünündür ve mü’minlerindir.

“Buna delil de yüce Allah’ın şu buyruğudur: “Dinde zorlama yoktur. Gerçekten iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır. Kim tâğûtu inkâr eder ve Allah’a iman ederse o muhakkak kopması olmayan sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah işitendir, bilendir.” (el-Bakara, 2/256) İşte lâ ilâhe illallah: “Allah’tan başka ilâh yoktur” kelimesinin anlamı da budur.“
من المسائل الكبرى التي ابتلي بها حكام هذا الزمان فعلى المرء أن لا يتسرع في الحكم عليهم بما لا يستحقونه حتى يتبين له الحق لأن المسألة خطيرة - نسأل الله تعالى أن يصلح للمسلمين ولاة أمورهم وبطانتهم - كما

أن على المرء الذي آتاه الله العلم أن يبينه لهؤلاء الحكام لتقوم الحجة عليهم وتتبين المحجة فيهملك من هلك عن بينة ويحيى من حي عن بينة، ولا يحقرن نفسه عن بيانه ولا يهابن أحدًا فيه فإن العزة لله ولرسوله وللمؤمنين‏.‏

وفي الحديث* ‏(‏رأس الأمر الإسلام‏)‏ ‏[‏أراد المؤلف رحمه الله تعالى الإستدلال بهذا الحديث على أن لكل شيء رأساً فرأس الأرم الذي جاء به محمد صلى الله عليه وسلم الإسلام‏.‏‏]‏ وعموده الصلاة ‏(2) وذروة سنامه الجهاد في سبيل الله‏)‏ ‏(3) ؛‏.‏ ‏.‏‏.‏ ‏.‏‏.‏ ‏.‏‏.‏ ‏.‏‏.‏

لا بد أن تختار الرشد على الغي‏.‏

والله أعلم، وصلى الله على محمد وآله وصحبه وسلم

Bu âyet-i kerîme Allah’ın indirdiği ile hükmetmenin ve tâğûtu inkâr etmenin gereğine delildir.

Dinde zorlama olmayışının sebebi, delillerinin açıkça ortada oluşu, bunların açıklanmış olması ve son derece net olmalarıdır. Bundan dolayı yüce Allah: “Gerçekten iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır” diye buyurmuştur. Küfür ile iman birbirinden açık seçik bir şekilde ayırdedilmiş olduğuna göre aklı-selim sahibi herkesin doğruyu sapıklığa tercih edeceği kaçınılmaz bir husustur. Yüce Allah bu âyet-i kerîmede Allah’a imandan önce tâğûtu inkâr etmekten söz etmektedir. Çünkü bir şeyin sağlamlaştırıcı unsurlarının varlığından önce onun varlığını engelleyen hususları izale etmek, o şeyin bir kemalidir. Bundan dolayı şöyle denilmektedir: Tahliye (boşaltmak) tahliyeden (güzelleştirmekten) önce gelir.

İşte bunu gerçekleştiren bir kimse sapasağlam olan kulpa yapışmış olur ki bu da İslâm’dır. Burada yüce Allah’ın sıradan “bir sarılma”dan söz etmeyerek “sımsıkı sarılmak”dan söz ettiğine dikkat edelim. Çünkü sımsıkı sarılmak sıradan sarılmaktan daha ileridir.

Hadîs-i şerifte de şöyle buyurulmuştur: “İşin başı İslâm, direği namaz, tepesinin zirve noktası da Allah yolunda cihad etmektir.” Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır. Yüce Allah Muhammed’e, onun aile halkına ve ashabına salât ve selâmlar eylesin.”Üç Esas ve Açıklaması Şerh Muhammed b Salih el-Useymin.
 
Üst Ana Sayfa Alt