I
Çevrimdışı
ALLAH (C.C.)'A DUA EDERKEN EĞER SEN DİLERSEN ŞARTI KOŞMAK
Böyle bir şart koşarak dua etmenin yasak olduğuna dair hadis mevcut olduğundan, bu şekilde dua etmek caiz değildir.
Ebu Hureyre'den (r.a.), Rasulullah (s.a.v.) dedi ki:
"Hiç kimse: "Allah'ım eğer dilersen beni affet, eğer dilersen bana merhamet et" şeklinde dua etmesin. Kişi istediğini kat'iyetle istesin; zira Allah'ı, dilemediği takdirde zorlayacak bir kuvvet yoktur." (Buhari, Tevhid: 31, Timizi, De'avat: 77, Muvatta, Kur'an: 28, Ahmed, 2/243, 318, 463-464)
Müslim'in rivayetinde de Rasulullah (s.a.v):
"Kişi istediğini büyük bir arzu ile istesin; zira Allah'tan daha yüce bir varlık yoktur." (Müslim, De'avat: 3) buyurmuştur.
Oysa kul böyle değildir. Kul, kimi zaman isteyenin dilediğini ya bir ihtiyacı sebebiyle, ya korkusundan veya bir şey beklediğinden dolayı istemeye istemeye yerine getirir. Mahlukattan isteyen için en uygun isteme şekli; isteğinin olmasını, istenilen kişinin dilemesine bağlı kılmasıdır. Bu, kendisinden istekte bulunulan kimsenin verirken istemeye istemeye vermesi endişesindendir. Oysa alemlerin Rabbi böyle değildir, O'nun (c.c.) için böyle bir şey layık olmaz. O, kamil bir varlık olduğundan, yaratıklarının hiçbirisine muhtaç değildir, cömertliği ve keremi de kamil ve sonsuzdur. Oysa bütün varlıklar Allah'a muhtaçtırlar. Öylesine bir şekilde muhtaçtırlar ki, göz açıp kapayıncaya dek bir zaman dilimi içerisinde bile O'na muhtaç olmadan yapamazlar. Allah'ın bağışı, vermesi, kelamıdır. Hadiste şöyle buyrulmuştur:
"Allah'ın eli (sağ eli) doludur. Hiçbir nafaka onu asla eksiltmez . O gece ve gündüz sürekli devam eder. Siz gökler ve yer yaratılalı infak edileni görüp duruyor değil minisiniz? O'nun sağ elindeki asla eksilmez. Öteki elinde de adalet vardır, kısar ve verir." (Buhari, Zekat: 8, Müslim, Zekat: 63, Muvatta, Sadakat: 1, Tirmizi, Zekat: 28, Nesai, Zekat: 48, İbn Mace, Zekat: 28)
Allah (c.c), hikmeti gereği verir ve yine hikmeti gereği meneder. Zira O, hikmet sahibidir ve her şeyden de haberdardır. Allah'tan bir şeyler isteyen kimseye düşen ve layık olan görev, istediğini kesin bir şekilde istemektir. Çünkü Allah kuluna bir şeyi istemeye istemeye vermez, zoraki vermez ve problemin büyüklüğü sebebiyle vermez. Bak şairin biri ne söyler:
Küçüğün gözünde küçük şeyler de büyür
Yücenin gözünde ise büyükler küçülür.
İşte bu, dünya erbabının durumuna göredir. Yoksa kul bazen verir, çoğu zaman ise meneder. Verdiğini istemeyerek verir. İnsanda cimrilik tarafı daha baskındır. İşte kulun bu durumu göz önünde tutulursa, onun verdiği şey büyük olamaz. Ancak Allah'ın kullarına vergisi süreklidir, daimdir. Henüz nutfe (sperm) ana rahmine düşer düşmez istenmeden verme, lütuf ile cömertlik başlar. Allah'ın nimetleri, henüz ana karnından itibaren akmaya başlar. Allah onu ana rahminden itibaren en güzel bir şekilde yetiştirir, eğitir. Anası çocuğu doğurunca, bu defa ona karşı ana ve baba şefkatini verir de, ikisi Allah'ın nimeti sayesinde yavrularını rüşt çağına erinceye dek eğitip yetiştirirler. Hayatı boyunca Allah'ın nimetlerinden yararlanır, buna göre hayatı değişir durur. Eğer yaşamını iman ve takva üzerinde sürdürürse, Allah'ın nimetleri artarak devam eder. Kul bunları kat kat olarak dünyada yeterince alır ki, bu nimetleri ona verip takdir etmede Allah'tan başka hiçbir kimse güç yetiremez. Çünkü Allah bunu takva sahibi mümin kulları için hazırlamıştır. Kulun dünyada elde ettiği nimetlerin bir kısmı başka yaratıkların, insanların eliyle olsa bile, bu yine, Allah'ın izni, iradesi ve ihsanı sayesinde kulunun eline geçmektedir. Bu bakımdan Allah bütün nimetler sebebiyle hamdolunandır. İşte bu Allah'ın kereminden, fazlından ve cömertliğinden dolayı dilediği, takdir ettiği ve yerine getirdiğidir. En güzel nimet, fazl, lütuf ve ihsan O'nundur.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Nimet olarak size sunulan ne varsa, Allah'tandır, sonra size bir zarar dokunduğunda (yine) ancak O'na yalvarırsınız." (Nahl: 16/53)
Allah (c.c.) bazen de kulu istediği halde hikmeti gereği vermez, onu bundan meneder. Bu, O'nun hikmeti ve ilmi gereğidir. Çünkü kulu için vermek veya menetmek durumlarının hangisinin daha iyi olduğunu O bilir. Bazen de kulu, bir istekte bulunur ama, bu Allah tarafından takdir olunan vakte dek geciktirilir. Ya ertelenir ya da istediğinden fazlasıyla verilir. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir, ne mübarektir.
Müslim'in rivayetinde de, Rasulullah (s.a.v.):
"Kişi istediğini büyük bir arzu ile istesin; zira Allah'tan daha yüce bir varlık yoktur." buyurmuştur.
Allah (c.c.) bazen bir ikram, cömertlik ve ihsan olarak kuluna istediğinden çok daha büyüğünü ve fazlasını verir. Allah verdiği bir şeyi büyütmez. Yani Allah katında hiçbir şey büyük değildir, verilen şey kul nazarında çok büyük de olsa Allah için değildir. İstekte bulunan mahluk ise, ancak verilmesi basit olan şeyi ister. Çünkü kul, kuldan böyle istekte bulunur. Oysa Allah böyle değildir. Allah'ın bağış ve lütfü kemaldir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir, o da hemen oluverir." (Yasin: 36/82)
Halkın kadrini takdir edemediği Rabb, herşeyden münezzehtir, O'ndan başka ibadete layık bir ilah ve O'nun dışında bir Rabb yoktur.
Böyle bir şart koşarak dua etmenin yasak olduğuna dair hadis mevcut olduğundan, bu şekilde dua etmek caiz değildir.
Ebu Hureyre'den (r.a.), Rasulullah (s.a.v.) dedi ki:
"Hiç kimse: "Allah'ım eğer dilersen beni affet, eğer dilersen bana merhamet et" şeklinde dua etmesin. Kişi istediğini kat'iyetle istesin; zira Allah'ı, dilemediği takdirde zorlayacak bir kuvvet yoktur." (Buhari, Tevhid: 31, Timizi, De'avat: 77, Muvatta, Kur'an: 28, Ahmed, 2/243, 318, 463-464)
Müslim'in rivayetinde de Rasulullah (s.a.v):
"Kişi istediğini büyük bir arzu ile istesin; zira Allah'tan daha yüce bir varlık yoktur." (Müslim, De'avat: 3) buyurmuştur.
Oysa kul böyle değildir. Kul, kimi zaman isteyenin dilediğini ya bir ihtiyacı sebebiyle, ya korkusundan veya bir şey beklediğinden dolayı istemeye istemeye yerine getirir. Mahlukattan isteyen için en uygun isteme şekli; isteğinin olmasını, istenilen kişinin dilemesine bağlı kılmasıdır. Bu, kendisinden istekte bulunulan kimsenin verirken istemeye istemeye vermesi endişesindendir. Oysa alemlerin Rabbi böyle değildir, O'nun (c.c.) için böyle bir şey layık olmaz. O, kamil bir varlık olduğundan, yaratıklarının hiçbirisine muhtaç değildir, cömertliği ve keremi de kamil ve sonsuzdur. Oysa bütün varlıklar Allah'a muhtaçtırlar. Öylesine bir şekilde muhtaçtırlar ki, göz açıp kapayıncaya dek bir zaman dilimi içerisinde bile O'na muhtaç olmadan yapamazlar. Allah'ın bağışı, vermesi, kelamıdır. Hadiste şöyle buyrulmuştur:
"Allah'ın eli (sağ eli) doludur. Hiçbir nafaka onu asla eksiltmez . O gece ve gündüz sürekli devam eder. Siz gökler ve yer yaratılalı infak edileni görüp duruyor değil minisiniz? O'nun sağ elindeki asla eksilmez. Öteki elinde de adalet vardır, kısar ve verir." (Buhari, Zekat: 8, Müslim, Zekat: 63, Muvatta, Sadakat: 1, Tirmizi, Zekat: 28, Nesai, Zekat: 48, İbn Mace, Zekat: 28)
Allah (c.c), hikmeti gereği verir ve yine hikmeti gereği meneder. Zira O, hikmet sahibidir ve her şeyden de haberdardır. Allah'tan bir şeyler isteyen kimseye düşen ve layık olan görev, istediğini kesin bir şekilde istemektir. Çünkü Allah kuluna bir şeyi istemeye istemeye vermez, zoraki vermez ve problemin büyüklüğü sebebiyle vermez. Bak şairin biri ne söyler:
Küçüğün gözünde küçük şeyler de büyür
Yücenin gözünde ise büyükler küçülür.
İşte bu, dünya erbabının durumuna göredir. Yoksa kul bazen verir, çoğu zaman ise meneder. Verdiğini istemeyerek verir. İnsanda cimrilik tarafı daha baskındır. İşte kulun bu durumu göz önünde tutulursa, onun verdiği şey büyük olamaz. Ancak Allah'ın kullarına vergisi süreklidir, daimdir. Henüz nutfe (sperm) ana rahmine düşer düşmez istenmeden verme, lütuf ile cömertlik başlar. Allah'ın nimetleri, henüz ana karnından itibaren akmaya başlar. Allah onu ana rahminden itibaren en güzel bir şekilde yetiştirir, eğitir. Anası çocuğu doğurunca, bu defa ona karşı ana ve baba şefkatini verir de, ikisi Allah'ın nimeti sayesinde yavrularını rüşt çağına erinceye dek eğitip yetiştirirler. Hayatı boyunca Allah'ın nimetlerinden yararlanır, buna göre hayatı değişir durur. Eğer yaşamını iman ve takva üzerinde sürdürürse, Allah'ın nimetleri artarak devam eder. Kul bunları kat kat olarak dünyada yeterince alır ki, bu nimetleri ona verip takdir etmede Allah'tan başka hiçbir kimse güç yetiremez. Çünkü Allah bunu takva sahibi mümin kulları için hazırlamıştır. Kulun dünyada elde ettiği nimetlerin bir kısmı başka yaratıkların, insanların eliyle olsa bile, bu yine, Allah'ın izni, iradesi ve ihsanı sayesinde kulunun eline geçmektedir. Bu bakımdan Allah bütün nimetler sebebiyle hamdolunandır. İşte bu Allah'ın kereminden, fazlından ve cömertliğinden dolayı dilediği, takdir ettiği ve yerine getirdiğidir. En güzel nimet, fazl, lütuf ve ihsan O'nundur.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Nimet olarak size sunulan ne varsa, Allah'tandır, sonra size bir zarar dokunduğunda (yine) ancak O'na yalvarırsınız." (Nahl: 16/53)
Allah (c.c.) bazen de kulu istediği halde hikmeti gereği vermez, onu bundan meneder. Bu, O'nun hikmeti ve ilmi gereğidir. Çünkü kulu için vermek veya menetmek durumlarının hangisinin daha iyi olduğunu O bilir. Bazen de kulu, bir istekte bulunur ama, bu Allah tarafından takdir olunan vakte dek geciktirilir. Ya ertelenir ya da istediğinden fazlasıyla verilir. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir, ne mübarektir.
Müslim'in rivayetinde de, Rasulullah (s.a.v.):
"Kişi istediğini büyük bir arzu ile istesin; zira Allah'tan daha yüce bir varlık yoktur." buyurmuştur.
Allah (c.c.) bazen bir ikram, cömertlik ve ihsan olarak kuluna istediğinden çok daha büyüğünü ve fazlasını verir. Allah verdiği bir şeyi büyütmez. Yani Allah katında hiçbir şey büyük değildir, verilen şey kul nazarında çok büyük de olsa Allah için değildir. İstekte bulunan mahluk ise, ancak verilmesi basit olan şeyi ister. Çünkü kul, kuldan böyle istekte bulunur. Oysa Allah böyle değildir. Allah'ın bağış ve lütfü kemaldir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir, o da hemen oluverir." (Yasin: 36/82)
Halkın kadrini takdir edemediği Rabb, herşeyden münezzehtir, O'ndan başka ibadete layık bir ilah ve O'nun dışında bir Rabb yoktur.