@hicret79
TAĞUT NEDİR?
https://www.islam-tr.org/tevhid/105...ahiliyye-duzenlerine-istirak-etmek-kitap.html
DEMOKRATİK ÇALIŞMAYI SAVUNANLARIN BAZI GEREKÇELERİ ve GEÇERSİZ OLDUĞUNUN İSBATI
1 -“Evet demokrasi küfürdür. Parlamentoya girip onun çalışmasına katılmak da en azından haramdır. Fakat bizim orada adamlarımız olsa, bu Müslümanların faydasına olmaz mı? Demokratik parti ile İslâm Devleti kurulmaz, fakat o partinin parlamentoda olması hatta hükümet olması, Müslümanların İslâmi faaliyetlerine kolaylık sağlar. Yollarını açar. Onun için Müslümanların bu seçimlere katılıp İslâm’ın gelmesini isteyen şahıs ve partileri desteklemeleri gerekir. Aksi halde Müslümanların menfaatlarına karşı çıkmış, parlamentonun tamamen islam düşmanlarının eline geçmesini sağlamış olurlar“ diyorlar,,,
Bu yaklaşım tamamen pragmatik bir yaklaşımdır.Yani ameli neticesinde görülen fayda ve zarara göre değerlendirme yaklaşımı. Amellerde fayda ve zararı temel ölçü kabul etme yaklaşımı. “Faydalı olan şey iyidir, yapılmalı, zararlı olan şey kötüdür, yapılmamalı” anlayışı. Yani aklı iyi-kötü, hayr-şer hususunda hakem kılmaktır.
Halbuki Müslüman için asıl olan; ALLAH katındaki iyi-kötü, hayr-şer’dir. Onu da akılla bilemeyeceğimize göre ALLAH’ın indirdiğine başvurarak yani şeriatına başvurarak O’nun hayr dediğini yapmak, şer dediğinden kaçınmak esastır. Hayr ve şerri, iyi ve kötüyü, güzel ve çirkini belirleyen şeriattır, akıl değil!.
İşte bunun böyle olduğunu gösteren bir kaç ayeti kerime “Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin hoşlanmadığınız bir şey hakkınızda hayırlı olabilir. Sevdiğiniz bir şey de hakkınızda şer olabilir. Siz bilmezsiniz, ALLAH bilir.” (Bakara: 216)
Demek ki, hayr ve şerrin tayini bizim duygu ve aklımızla değil, ALLAH’ın ilmine bırakılmıştır. ALLAH’ın ilmini de Rasul’un getirdiğinden alabiliriz. Başka bir yerden değil. Bunu da ALLAH’u Teâla şöyle emretti:
“Rasul size ne getirdi ise onu alın ve sizi neden nehyetti ise ondan kaçının.” (Haşr: 7)
Rasul (s.a.v) de şöyle buyurmaktadır:
“
Bizim dinimizde olmayan her iş red edilir.”
(Buhari, K. Buyu’; Müslim, K. Akdiyye, 3243)
Müslümanlar için menfaatin değil de sevap ve günahın ölçü olduğunu şu ayeti kerime açıkça ortaya koymaktadır:
“Sana şaraptan ve kumardan sorarlar. De ki; Her ikisi de büyük günah ve insanlar için bir takım faydalar vardır.Ancak her ikisinin de günahı faydasından daha büyüktür.” (Bakara: 219)
Görüldüğü gibi ALLAH’u Teâla bu ayet-i kerimesinde menfaati değil, günahı esas kılmıştır. Demek ki; bir hususta insanlar için bazı menfaatler ve günah çatışabilir. O halde tavır ne olmalı?
Elbette ki günah işlemeyip menfaat terk edilmelidir. Zira bir Müslüman için asıl menfaat Ahirette günah ile Rabbinin huzuruna çıkmamasıdır. Şimdi bunu demokratik parlamento seçimlerine indirirsek; demokratik parlamentoya girmekte bazı menfaatler olabilir. En azından öyle zannedilebilir. Fakat orada bulunmakta günah da vardır. Bunu yukarıda izah ettik. Şimdi ne yapılmalı?
O günahı işleyerek o menfaatleri elde etmeye mi çalışılmalı? Yoksa günah işlemeyip o menfaatlerden vaz mı geçmeli? İşte bununla imtihan oluyoruz. Elbette ki günah işleyerek o menfaatleri elde etmeye çalışmamalıyız. O menfaatler uğruna kendimizi bile bile ateşe atmamalıyız. Aksi halde hem dünyada hem Ahirette ALLAH’ın yardımından yoksun kalırız da perişan ve hüsran oluruz.
ALLAH’u Teala şöyle buyuruyor: “ALLAH size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi (yardımsız) bırakıverirse, O’ndan sonra size kim yardım eder? Müminler ancak ALLAH’a güvenip dayanmalıdırlar.”(Âl-i imran:160)
OY VERMEZSEM İSLAM DÜŞMANLARI GELİR, DAHA KÖTÜ OLUR ! Hevaya Uyulması
Meydanı İslam düşmanlarına mı bırakalım ?
Partileşerek İslam adına hizmette bulunduklarını ima eden bazı çevreler şu ilginç ve garip savunmayı ortaya koyuyorlar "Bu gün meydanı zalimlere mi bırakalım?" ve yahutta “Şayet biz bu sistemde yerimizi kapmazsak, onlar başa geçerler. Eğer onlar da başa geçerlerse bizi ezerler, ama biz başa geçersek onları biraz dizginleriz, böylece daha az zulüm olur."
Zalimlerden gelebilecek ihtimal dahilindeki tehlikeler için şer'i şerifin hükümlerinde bir değişiklik olamaz. ALLAH böyle korkuyla amel edenleri kınıyor ve şöyle diyor:
“Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları veli
(dost ve yardımcı) edinmeyin. Zira onlar birbirlerinin velisidirler. İçinizden onları veli edinenler, onlardandır. Şüphesiz ALLAH zalimler topluluğuna yol göstermez.- Kalblerinde hastalık bulunanların ‘Başımıza bir felaketin gelmesinden korkuyoruz’ diyerek onların arasına koştuklarını görürsün. Dikkat edilsin ki, ALLAH bir fetih yahut katından bir emir/azab getirecek de onlar içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklar.
(O zaman) iman edenler; ‘Bunlar mı bütün güçleriyle sizinle beraber olduklarına yemin edenler?’ diyeceklerdir. Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir de hüsrana uğramışlardır. (maide: 51-52-53)”
Bize düşen her konuda olduğu gibi, bu konuda da işi ALLAH ve rasulüne dayandırmak olacaktır. Acaba bu şekilde savunma yapan particilerin, savunmaları şeri kaynaklarca onları haklı çıkarır mı yoksa çıkarmaz mı?
Geliniz kaynaklara bakalım.
İmam Hadiminin Barika adlı kitabında Günahlar zikredilirken geçen şu ibareye bir göz atalım: "Zulme sebeb olma ihtimali varken nazıra ve nezırın yaptığı işlere bakmak."
Bu pasaja göre zulmetmesinden korkulan bir nazır yani bakanın veya vekillerin işlerine bakmak, işlerinde onlara yardım etmek, yanlarında çalışmak, dinimizce günahlar arasında yer almıştır. Ayrıca ALLAHu Teala ve tekaddes hazretleri Hud suresi 19.ayette şöyle der: "İyi biliniz ki ALLAH’ın laneti zalimlerin üzerinedir.”
Şimdi bu zaviyeden bakınca zulüm her çeşidiyle haramdır. Bir müslümanın yeri zalimlerin sağı, solu, önü, arkası değil tam karşısıdır. Kimse hiç bir şekilde az zulüm yapmak için bu ümmetin başına geçemez. Hele hele İslam adına asla Sıfat ya islami olacak ya da zalim...Diyelim ki başa geçtiniz ve az zulüm yaptınız peki bunun hesabı ALLAH’a nasıl verilecek?Bunun hesabı nasıl verilir? Hele hele bu verilmesi gereken hesap kul hakkıysa...Zulmettiniz ya! Şehitlerden bile afv olunmayan bu vebal sizin omuzlarınızda sevaba mı tebdil olunacak? Ne diyeceksiniz? Çıkıp huzur-u ilahiye "Ya rabbi ben bu kadar günahı senin yolunda mücadele ve mucahede ederek mi kazandım" diyeceksiniz?
Tağut’ların , Bel’am’ların , makamında ben olmasam , bir başkası olacak mantığı , tabi ki İslam’ın kabul edebileceği bir mantık değildir . Bunu misalleştirmek gerekirse
(daha iyi anlaşılması için) :
Çok doğuran lepistes diye bir balık yavruluyor ve sizde akvaryumda bu doğum anını izlediğinizi hayal ediniz. Küçücük yavru doğuyor ve hemen yüzmeye başlıyor.
Bu güzel manzarayı seyrederken ve bu güzelliğin hikmetlerini düşünürken , hiç hoşlanmayacağımız bir görüntü ile karşılaşıyoruz ve yavruları doğuran anne balık , doğurduğu yavrulardan üç , beşini yiyiveriyor. Gerçi , saklanamayan diğer yavruları da akvaryumdaki diğer balıklar yiyiveriyor.
Buna rağmen anne balığın kendi yavrusunu yemesini hoş karşılayabilirmiyiz. Tabiki hayır . Şimdi anne balığa sorsak , bize aynı particilerin metoduyla cevap vererek: “Ben yemesem , nasıl olsa başka balıklar yiyecekti“. Bu cevap mantıklı, doğruluk payı olduğu gözükse de asla kabul edilemez.
Yavrusunu yiyen bu anne balığa , onun bir anne olduğunu , kendi karnında büyüttüğü ve doğurduğu yavruyu yememesi gerektiğini , yavruları başka balıklar yese bile , bir anneye kendi yavrusunu yemesinin hiç mi hiç yakışmadığını anlatmak isteriz. Tabi ki bu bir hayvandır . Hayvan olduğu için ne kendisiyle konuşuabilir , ne de yargılayabiliriz. Fakat ya insanlar!
Kendi yavrusuna saldırır gibi , kendi dinine saldıran , kendi dinine zarar veren insanlar !
“Buraya ben oturmasam , bir başkası oturacaktır” diyerek bu koltuklara oturan ve dünyevi kaygılar ile tağut’luk ve bel’am’lık misyonunu icraate döken kıt beyinli ahmaklar ile , yediği yavruları için “ben yemesem bir başkası yiyecekti” diyen balıklar arasında tek fark vardır . balık hayvandır , bunlar ise insandırlar , ve akıllarının olduklarının iddiasındadırlar.
Kalblerinde hastalık bulunanların : "Bize bir felaket gelmesinden korkuyoruz" diyerek, onların
(Yahudi ve Hristiyanlar) arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki ALLAH , bir fetih ihsan eder veya katından bir emir
(iş) getirir de içlerinde gizlediklerine pişman olurlar.
(Maide 52)
''Ey Nebi! Kafir ve münafıklarla cihad et ve onlara sert ol." (Tevbe , 73)
''Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafı tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz ALLAH , zalimler topluluğuna yol göstermez.'' (Maide 51)
''Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kafirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak) Allah'a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?'' (Nisa 144)