İ
Çevrimdışı
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM.
TEVESSÜL
Allah’u Teâlâ Hazretlerinevesile aramak, vesile edinmek yani tevessül ile ilgili özellikle münkirlertarafından birçok yazı kaleme alınıyor. Vesile edinmeyi, vesile ederek duaetmeyi, himmet istemeyi inkar ediyor ve şirk olarak kabul ediyorlar. Hattabazıları: “Allah’ımşu iyi kulun hürmetine bana ver dersen, sanane benim o kulumdan cevabıylakarşılaşabilirsin” gibi akla ziyan sözlerle iddialarınısavunmaktadırlar. Bu yazımızda Peygamberleri, evliyaları vesile edinmenin naklive akli delillerini sizlerle paylaşacağız. Böylelikle münkirlerin ağızlarınamühür vururken bizimde inancımız kuvvetlenecek.
Öncelikle şunu vurgulayalım kivesile yapmak demek, vesile yapılanı ilahlaştırmak demek değildir.
Mesela Fatiha Suresinde okuduğumuz “Ancak sana kulluk eder, ancak senden yardımisteriz” ayeti kerimesini okuyarak “Hem Ancak Allah’tanyardım isterim diyorsun, hemde şeyhten yardım istiyorsun” diyorlar.Onlara sadece şu ayeti kerimeyi okumak cevap olarak yetecektir:
Cebrail (Aleyhisselam) MeryemValideye ne demişti:
“Sana bir çocuk vereceğim” (Meryem 19)
İnkarcılara sorulacak soru şu:Ayeti Kerimede sabit olduğu üzere Cebrail “Çocuk vereceğim” diyor. O halde Çocuğu veren kim?
Eğer derlerse ki “Çocuğu veren Cebrail”dir o halde kendilerişirke düşmüş demektir. Yok eğer “Çocuğu veren Allah’tır, Cebrailvesiledir” derlerse zaten kendi iddialarını çürütmüş olacaklardır.
Dolayısıyla inkarcılarıntutunmaya çalıştığı dallar çürüktür. Ve bir mürid şeyhini vesile yaparken,himmet isterken verecek olanın Allah olduğunu bilir. Onu vesile yapar. Bu işaslında bu kadar basittir.
İkinci olarak şu hususunaltını kalın bir çizgi ile çiziyoruz. İnkârcıların inkârlarına delil olarakgetirdiği Kur’an-ı Kerimdeki “Biz onlara sadece bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diyeibadet ediyoruz.” (Zümer Suresi 3) ve benzeri ayetler bütün EhliSünnet âlimlerinin tefsirlerine göre “müşrikler” hakkındanazil olmuş ve bu gibi ayetlerin puta tapan, puta taparak vesile yaptığınıbahane eden müşrikleri haber verdiğini beyan etmişlerdir. Hiçbir Ehli Sünnetâlim, bu ayetlerin mürşitler ve veliler hakkında olduğunu beyan etmemiştir.Dolayısıyla bu ayetleri tek tek yazarak cevap vermek yersizdir.
VESİLE ARAYIN!
Öyle olmasaydı Allah’u Teâlâ: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmektensakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşaeresiniz.” (Maide 35) buyurmazdı.
Yine bazı inkarcılar bu ayetikerime işlerine gelmediği için: “Bu vesileden maksat ibadetlerdir ve insanın amelleridir” demektedirler.Bakın Allah’u Teâlâ başka bir ayeti kerimesinde ne buyuruyor:
“De ki: “Onu bırakıp da ilâhdiye ileri sürdüklerinizi çağırın. Onlar, başınızdaki sıkıntıyı nekaldırabilirler ne de değiştirebilirler.”(İsra 56)
“Onların yalvardıkları bu varlıklar,“hangimiz daha yakın olacağız” diye Rablerine vesile ararlar. O’nun rahmetiniumarlar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkunçtur.” (İsra 57)
Allah’u Teâlâ buyuruyor ki:taptığınız taşlar bile “hangimizdaha yakın olacağız “ diye Allaha vesile arıyor.
Cansız taşların bile Allah’ayakın olmak için vesile araması bizlere vesilenin sadece ibadet ile olmadığıgösteriyor.
VESİLE ARAYINIZ!
Ayeti kerimelerde degördüğünüz üzere Allah’u Teâlâ “vesile edinmeyi” emrederken cansız varlıklarınbile bizlere örnek teşkil edecek derece Allah’u Teâlâ’ya yakın olmak içinvesile aradıkları beyan ediliyor. Dolayısıyla bu konu ayeti kerimeler ile sabitoluyor.
Peki, vesile nedir? Şimdi busoruya cevap arayalım…
RuhulBeyan tefsirinde Maidesuresi 35. Ayetin tefsiri yapılırken şöyle denmiştir:
“Bil ki, ayeti kerime, açıkçavesileye yapışmayı emretmektedir, öyleyse vesile gereklidir. Çünkü Allah’uTeala’ya vuslat bir vesile ve bir vasıta ile olmaktadır. Bunun için en güzelvesile ve vuslat yolu da, hakikat alimleri ve tarikat şeyhleridir.
İnsanın kendi başına ameletmesi, benlik ve varlık duygusunu artırabilir. Fakat peygamber ve velilerintarif, mürşidin işareti ve nezareti (gözetimi) ile yapılan amelde, benlikduygusu bulunmaz.
Böyle bir amel, talibi, RabbulÂlemine ulaştırır. Ehl-i Hayrın ve Salihlerin sohbetinde büyük bir şeref vesaadet vardır.”
MerhumElmalılı Hamdi Yazır buayeti tefsir ederken diyor ki: “… Allah’u teala’ya vesile talep ediniz.” Boş durmayıp,mücerred iman ve havf ile iktifa etmeyip (sade bir iman ve Allah korkusu ileyetinmeyip) Allah’u Teâlâ’ya yakınlık için vesile teharri ediniz (araştırınız)
En münasip esbaba teşebbüs ilemuhabbet-i ilahiyye’ye şayan Allahın sevgisine layık) güzel ameller yapmayairadenizi sarfeyleyiniz.”
Bütün bunlar göstermektedirki, mü’min kendisini Allah’u Teâlâ’ya yaklaştıracak her sebepten, her vesiledenve yoldan istifade etmelidir. İşte veli, şeyh ve rabıta da, müridin, Allah’uTeâlâ’ya yaklaşmak için şeyhini vesile ve sebep yapmasından başka bir şeydeğildir.
ŞeyhHuseyn Duseri (Kuddise Sirrahu) “er-Rametü’l-habita fi hakki’r-rabıta” isimli eserinde şöyledemektedir:
“Rabıta Allah’u Teala’yaibadette huzur üzere olmaya kavuşturan vesilelere denir. Vesileler isemaksatlar hükmünde (araçlar, amaçlar değerinde) dir.”
Tevessülün ayeti kerimeler ilesabit olduğunu anladıktan sonra tevessülün iki kısmına geçebiliriz.
RESULÜLLAHIN TEVESSÜLÜ
Öncelikle Hem Peygamberi, hemde salih kimseleri vesile edinmeye delil olan bir nakil paylaşalım:
EnesRadıyallahu Anh’den den rivâyet edilmiştir ki: Halk yağmursuz kalıp kıtlığa uğradıklarızaman Ömer İbnul Hattab, (Peygamber’in amcası) Abbas İbni Abdilmuttalib’ivesîle edinerek yağmur duası yapar ve duada “Ya Allah! bizler, peygamberimizivesîle edinerek sana niyaz ettiğimizde bize yağmur ihsan ederdin.Peygamberimizin amcasını vesîle edinerek senden niyaz ediyoruz. Yağmur ihsaneyle” (Buhari, İstiska:3)
Hazreti Ömer gibi bir sahabe “Peygambere yakın olması hasebiyle” İbniAbbas’ı vesile yapıyor. Buna göre Hem Peygamberi, hem de Allahu Teala’ya vepeygamberine yakın olduğuna inandığımız kişileri vesile yapmak Hazreti Ömer(Radıyallahu Anh)ın da adetidir ve bunun önemini anlatması açısından büyük birdelildir.
Hafız İbni Kesir(Rahimehullah) ın naklettiğine göre, Yemame vakıasında Müslümanların şiarı(nişanı) “EyMuhammed! Bize yardım et” sözleriydi. (İbni Kesir,el-Bidaye ve’n-Nihaye:6/324)
Abdurrahman ibni sa’d(Radıyallahu anh) şöyle anlatıyor:
“Bir kere Abdullah ibni Ömer(Radıyallahu anhuma)nın ayağı uyuştu, o zaman bir adam ona: “En sevdiğininsanı an” dedi. O da “YaMuhammed” der demez bağlardan kurtulmuş gibi rahatladı. (Buhari,el-Edebü’l-müfred:438, No:993, sh:262)
Bu şekilde değişik birrivayeti de İmam-ı Mücahid (Radıyallahu anh) vasıtasıyla ibn-i Abbas (Radıyallahuanh) yapmıştır.
Bakınız bu sahabelerPeygamberimizin vefatından sonra onu vesile etmişlerdir (himmet istemişlerdir)
Şafii ulemasından Allame Şihaber-Remli (Rahimehullah)’a: “Bazıinsanlar zorluklarla karşılaştıklarında ‘Ya Resulallah, Ya Şeyh’ gibinidalarla, peygamberlerden, velilerden, alimler ve Salihlerden istiğasedebulunuyor (meded dileniyor)lar, bu caiz midir? Bu zatların, vefatlarından sonrabir istiğase (yardım ve destek) leri var mıdır?” diye sorulduğunda,şöyle cevap vermiştir:
“Resullerin,nebilerin ve velilerin, vefatlarından sonra da yardımları vardır. ÇünküPeygamberlerin mucizeleri ve velilerin kerametleri ölümlerinden sonra kesilmez.
Zirabirçok sağlam hadis-i şeriflerde varid olduğu üzere “Peygamberler kabirlerindediridirler, namaz kılarlar.” (EbuYa’la, El Müsned, No: 3425,6/147; İbni Hacel, el-metaibul-aliye, No:3452,3/269)
Dolayısıylaonların (peygamberlerin) yardım mucizelerinden sayılır. Şehitler de diridirler,gündüz gözüyle aşikare kafirlerle harbettikleri açıkça görülmüştür. Velilerinyardımı ise onların kerametidir.” (Fetave’r-Remli, İbni Hacer El-Haytemi’ninEl-Fetave’l-Kübra’sının hamişi-, 4/382; El-Fetave’l-Hayriyye,- ibni Abidin’inel-Ukududdürriyye fi tenkihi’l Hamidiyyesinin hamişi-, 2/279-280; Tehanevi,Ahkamu’l Kuran, 3/67; nebhani, Şevahidü’l-Hak, sh:113)
EVLİYANIN TEVESSÜLÜ
Yukarıda zikredilen EnesRadıyallahu Anh’den den rivâyet edilen hadise nasıldı: Halk yağmursuz kalıp kıtlığa uğ*radıklarızaman Ömer İbnul Hattab, (Peygamber’in amcası) Abbas İbni Abdilmuttalib’ivesîle edinerek yağmur duası yapar ve duada “Ya Allah! bizler, peygamberimizivesîle edinerek sana niyaz ettiğimizde bize yağmur ihsanederdin. Peygamberimizin amcasını vesîle edinerek senden niyazediyoruz.yağmur ihsan eyle” (Buhari, İstiska:3)
Bu nakil,bize sahabelerin açıkça vesile ile dua ettiklerini gösteriyor. Dolayısıylasahabeler bile kendilerinden üstün gördükleri bir insanı vesile ederek: “yağmur ihsan eyle” diyedua ediyorlardı.
Buradaki önemli hususpeygamberimizin amcasının bir sahabe olduğudur. Yani o bir peygamberdeğildir. Ama Hazreti Ömer gibi bir sahabe tarafından vesileyapılmaktadır.
Başka bir hadisi şerifteise:
Mus’ab ibn-i Sa’d (Radıyallahuanh)’den rivayet edilen: “Sizancak zayıflarınız hürmetine yardım olunuyor ve rızıklandırılıyorsunuz.” (Buhari,Cihad:75 No:2739, 3/1061; Nesai, Cihad:43, No:3178, 6/352, 6/45; Adurrezzak,el-Musannef, No:9691, 5/303)
Eğer bir şeyin hürmetineistenilmeyecek olsaydı, Allah’u Teâlâ bir şey hürmetine rızıklandırmazdı.
Anlamamız açısından bir misalverelim: Bir babanın 4 tane çocuğu olsun. Bu baba içlerinden en mülayim,kendisine en itaatkar olanını seviyor ve diyor ki: “Bakın, siz benimçocuklarımsınız. Sizi besliyorum ama bu kardeşiniz sebebiyle sizi besliyorum”Şimdi bu 3 kardeş babalarından bir şey isterse babaları belki yapacaktır o işiama çocuklar daha garanti olsun diye ne derler: “Baba, bu kardeşimizin hatırınabize şunu al” derler. Ve bu istekleri o çocuk hatırına daha çabuk yerine gelir.Hadisi şerifi anlamamız açısından bir temsildir bu…
İbni Mes’ud (Radıyallahu anh)dan rivayet edilen bir hadisi şerifte:
“Allah,onlar sebebiyle yer halkından belaları kaldırır.” (Ali el-Müttaki, Kenzu’l Ummal, No:34612,12/190; Ahmed İbni Hanbel, El-Müsned, No:896, 1/238) hadis-i şerifi de bazıinsanlar sebebiyle belaların def edildiğini bildiriyor.
Peki, Peygamberin hayattaolduğu zaman bile “hürmetine rızık verilen, sebebi ile belalar kaldırılan” buinsanlar kim?
Bakınız Suyuti bukonuda ne buyuruyor:
“Hadisi şerifteki zayıflardanmurat; Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanındaki fakirmuhacirlerdir. Kutup ve gavs onlardandır. “Allah’ın kulları, Rahmanın kulları” denirdi kiKur’an-ı Kerimde de (İnsan suresi 6, Furkan suresi 63) bu tabirler mevcuttur.
Zamanımızda bu zatlara “kutup”, “Ğavs” “Evtad”, Nüceba” ve “Ebdal” (birler,dörtler, yediler, kırklar, üçyüzler” şeklinde isimler verilmektedir. (Suyutiel-Havi 2/455)
Hadisi şeriflerden anlaşıldığıüzere Peygamber Efendimiz zamanında bile “hürmetine insanların rızıklandırıldığı” insanlarmevcuttu. İnsanların rızıklanmasına ve belaların kalkmasına sebep(vesile) oluyorlardı.
İşte herdönemde böyle insanlar mevcuttur.
Demek ki Allah’u TeâlâRızıklandırmak için veya belaları kaldırmak için bazı insanları vesile kılıyor.O halde bir insanın, ister “zayıfların” isterse İslamı yaşamakta son derecetitiz, Peygamberimize itaatte hata kabul etmeyen, ibadette ve ahlakta en üstseviyede olan, Allah katında sevildiğine inandığı insanları sebep edinerekistemesinin ne gibi bir sakıncası olabilir?
Buraya kadar özetlersek:Vesile edinmek ayet ile emredildiği gibi, sahabe-i kiramın da yapıştığı biraraçtır.
KULLARDAN HİMMET – İMDADİSTEMEK
Deliller son sürat devamediyor Allah’ın izniyle, batıl yok olmaya mahkumdur…
Utbe bin Gazvan (Radıyallahuanh)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi veSellem) Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
“Sizinbiriniz bir şey kaybederse yahut yanında arkadaşı bulunmadığı bir yerde yardımdilerse:
‘EyAllah’ın kulları bana yardım edin! Ey Allah’ın kulları bana imdad edin!’ Desin. Çünkü Allah’ın bizim göremediğizkulları vardır.”
(Taberani, el-Mu’cemu’l Kebir,No:290, 17/117; Haysemi, Mecme’u’zevaid, No: 17103, 10/188)
İbni Abbas (RadıyallahuAnh)dan rivayet edilen bir Hadis-i Şerifte Resulüllah (Sallallahu Aleyhi veSellem) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesizki Allah’u Teâlâ’nın hafaza meleklerinin dışında yeryüzünde melekleri vardırki, ağaç yapraklarından düşenleri yazarlar.
Sizinbirinize çöl arazisinde bir aksaklık isabet ederse: ‘Ey Allah’ın kulları! (Bana) yardım edin’diye seslensin.”
(İbn-i Hacer El-Askalani,Muhtasar-u Zevaidi’l-Bezzar, No:2128, 2/420)
Abdullah ibn-i Mes’ud(Radıyallahu anh)den rivayet edilen diğer bir hadisi şerifte, Resulüllah(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Sizinbirinizin sahrada hayvanı kaçarsa: ‘Ey Allah’ın kulları hapsedin! Ey Alalh’ınkulları durdurun’ diye seslensin. Çünkü Allah’ın yeryüzünde hazır bulunankulları vardır ki, kısa bir zaman içinde onu tutarlar.”
(Ebu Ya’la, El-Müsned, No:5269,9/177, İbni Hacer, el-Metaibu’l Aliye, No:3375, Taberani, El-Mu’cemu’l Kebir,No: 10518, 10/217, Deylemi, Müsnedü’l Firdevs, No: 1311, 1/330”)
İşte farklı rivayetlerle gelenve aynı manayı işaret eden bu hadisi şerifler ismini dahi bilmediğiniz insanlardan himmetistemenin, meşruiyetinin açık delilleridir.
Şimdi bu hadis-i şerifler “Ancak sana ibadet eder, ancak senden yardımisteriz” ayeti ile zıtlaşıyor mu? Peygamberimiz doğrudanAllah’u Teala’yı işaret etmiyor da “Ey Allahınkulları durdurun” buyuruyor. O halde PeygamberEfendimiz de mi şirk koşuyor (haşa) Ey münkirler buna nasıl cevap vereceksiniz?
Bir deveyi bulmak için bileismini dahi bilmediğiniz insanlardan “himmet” istemeyi Resulüllah (SallallahuAleyhi ve sellem) tavsiye ediyor. Bu da münkirlere büyük bir derstir.
ALLAH’U TEALA’NIN ADETİBÖYLEDİR
Nihayetinde bir şeyi Allah’uTeala’nın vereceğini bilerek Şeyhi vesile yapmak, himmet istemek ve aracıyaparak Allah’tan istemek yukarıda verilen ayet ve hadis-i şerifler ilesabittir.
Bu konuyu Allah’u Teala’nınyeryüzüne koyduğu adeti de vurgulayarak noktalayalım.
Suheyb (Radıyallahu anh)’denrivayete göre Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Büruc Suresindezikredilen Ashab-ı Uhdud kıssasındaki çocuktan bahsederken şöyle buyuruyor:
“O çocuk,körü ve alacalıyı iyi ediyor, insanları diğer hastalıklarından da tedaviediyordu” (MüslimZühd:17, No:3005, 4/2299, İbni Hıbban, Sahih-u İbni Hıbban, No:870, 2/116)
BakınızResulüllah Efendimiz ne buyuruyor: “O çocuk, körü ve alacalıyı iyi ediyor”PeygamberEfendimiz, yegâne şifa verenin Allah olduğunu bilmiyor mu? “Benimbildiğimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız” O,bizim bilmediklerimizi bile bildiği, Allah’u Teâlâ’yı en iyi bilen olduğu haldeneden: “O çocuk, körü ve alacalıyı iyi ediyor” diyor?
Çünkü o çocuk bir vesiledir…
“O çocukiyi ediyor” derkenşifayı verenin o çocuk olduğu mu anlaşılıyor? Elbette hayır. O çocuk, Allah’uTeâlâ’nın şifa vereceği kimselere vesile oluyor. Ama Peygamber Efendimizinkullandığı cümle çok manidardır.
Haydi, Eycahil inkârcılar. Yüce Peygamberi de şirk ile suçlayın…
BakınızMevla Teala kendisi için: “Bütün işleri o yönetiyor” (Yunus3..) buyurduğu halde, başka bir ayette “İşleriyönetenler” (Nazi’at 5) buyuruyor..
“RuhlarıAllah alır” (Zümer42) buyurduğu halde, Azrail hakkında: “Ölüm meleğisizin canlarınızı alır” (Secde 11) buyurmaktadır.
En açıkmisallerden birisi şudur:
“Allahdilediğini hidayet eder” (Nur 46) buyurmuşken “Biz onları bizim emrimizlehidayet eden önderler yaptık.” (Enbiya 73) buyurarak hidayetiverenin aslında kendisi olduğu halde, hidayet için vesileler kıldığınıbelirtiyor.
Cebrail(Aleyhisselam) Meryem Valideye ne demişti:
“Sana birçocuk vereceğim” (Meryem 19)
Dolayısıyla bütün bunlarvesile edinmenin, himmet istemenin, “şeyhin yardımıyla” demenin caiz oluşunu ve şirk ile uzaktanyakından alakasının olmadığını delilleriyle ispat etmek demektir.
ALİMLER VE TEVESSÜL
İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki:
Diriyken tevessül olunan, feyz alınan zata,öldükten sonra da tevessül edilerek feyz alınır. (Mişkat)
Resulullah veya evliya zatlarla, Allahü teâlâyatevessül etmek, yani bunların hürmeti için, dilekte bulunmak caizdir. Tevessületmek, şefaatini istemek demektir. Ehl-i sünnet âlimleri, bunun caiz olduğunubildirdi. Tevessül edenin duasının kabul olması, tevessül olunanın kerametiolur. Yani, öldükten sonra keramet göstermesi olur. (Hadika)
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Resulullah, muhacirlerin [hicret eden eshabıkiramın] fakirleri ile tevessül edip, fetih ve yardım talep etti. (3/93)
Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki:
Peygamberler ve evliya zatlar öldükten sonra da,bunlar vasıtasıyla Allahü teâlâya yalvararak dua etmeye, tevessül ve istigaseetmek denir; çünkü bunlar ölünce, mucizeleri ve kerametleri devam eder.(Berika)
Şihabüddin-i Remli hazretleri buyuruyor ki:
Enbiya ölünce mucizeleri, evliya ölünce dekerametleri kesilmez. Peygamberlerin mezarda diri olduklarını, namazkıldıklarını, haccettikleri, hadis-i şerifler açıkça bildirildi. Şehitlerin dediri oldukları, kâfirlerle savaşırken, yardım ettikleri bildirildi. (Şevâhid-ül-hak)
Seyyid Davud bin Süleyman buyuruyor ki:
Tevessül demek, bizim için dua etmelerinidilemektir; çünkü onlar, Allahü teâlânın dünyada da, ahirette de sevgilikullarıdır. Onların istediklerine kavuşacaklarını, her dilediklerininverileceğini, Kur’ân-ı kerim bildirmektedir. (Minhat-ül-vehbiyye)
Sebeplerden değil, yalnız Allahü teâlânınyaratacağına inanarak, dileği yalnız Allah’tan beklemek dinimize uygun tevessülolur.(Kıyametve Ahiret)
İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:
Resulullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”ile her zaman tevessül etmek çok iyidir. Yaratılmadan önce ve yaratıldıktansonra, dünyada da, ahirette de, Onunla tevessül olunur. Yaratılmadan önceOnunla tevessül olunacağını gösteren vesikalardan biri, Peygamberlerin veümmetlerindeki Velilerin Onunla tevessül etmiş olduklarıdır. (Cevher-ül-munzam)
Yusuf Nebhani hazretleri buyuruyor ki:
Hazret-i Ömer zamanında kıtlık oldu. Eshab-ıkiramdan biri, Resulullahın kabrine gelip, (ya Resulallah! Ümmetine yağmuryağması için dua eyle! Ümmetin helâk olmak üzeredir) dedi. Resulullah bunarüyada görünüp yağmur yağacağını haber verdi. Öyle de oldu. Rüyada ayrıca, (Ömer’e selam söyle! Yağmur yağacağınımüjdele. Yumuşak hareket etmesini de söyle!) buyurdu. Hazret-i Ömer, dinin emirlerini yerinegetirmekte şiddet gösterirdi. Bu kimse, Halife’ye olanı anlattı. Halife dinledive ağladı. Burada, Eshab-ı kiramın, Resulullahın kabrine gelerek tevessül etmişolduğu bildiriliyor.(Şevâhid-ül-hak)
Abdülaziz Dehlevî hazretleri Fatiha suresinintefsirinde buyuruyor ki:
Birinden yardım istenirken, yalnız onagüvenilirse, onun Allahü teâlânın yardımına mazhar olduğu düşünülmezseharamdır. Eğer yalnız Allahü teâlâya güvenilip, o kulun Allah’ın yardımınamazhar olduğu, Allahü teâlânın her şeyi sebeple yarattığı, o kulun da bir sebepolduğu düşünülürse caiz olur. Peygamberler ve Evliya da, böyle düşünerekbaşkasından yardım istemişlerdir. Böyle düşünerek birinden yardım istemek,Allahü teâlâdan istemek olur. (Tahkik-ul-hakkıl-mübin)
Abdülhakîm Siyalkütî hazretleri de buyuruyor ki:
Ölü yardım yapamaz diyenler, ne demek isterlerki? Dua eden, Allahü teâlâdan istiyor. Duasının kabul olması için, Allahüteâlânın sevdiği bir kulunu vasıta yapıyor. (Ya Rabbi! Kendisine bol bol ihsandabulunduğun bu sevgili kulunun hatırı ve hürmeti için bana da ver) diyor. Yahut Allahü teâlânın çok sevdiğine inandığıbir kuluna seslenerek, (EyAllah’ın Velisi, bana şefaat et! Benim için dua et! Allahü teâlânın dileğimiihsan etmesi için vasıta ol!) diyor. Dileği veren ve kendisinden istenilen, yalnız Allahü teâlâdır.Veli yalnız vesiledir, sebeptir. (Zad-ül-lebib)
Ebul-Hasan-ı Harkanî hazretleri, sefere çıkantalebelerine, (Sıkışıncabenden yardım isteyin) buyurur. Yolda talebelerini, eşkıya yakalar. Onlar, kurtulmaları içinAllahü teâlâya dua ederler; fakat kurtulamazlar. Bir talebe, (Yâ Ebel-Hasan, imdat!) der. Eşkıya o talebeyi göremez. Diğerlerinin nesivarsa alırlar. Seferden dönünce hocalarına, (Biz Allah’tan yardım istediğimizhalde soyulduk, fakat şu arkadaşımız, sizden yardım isteyince kurtuldu. Bununhikmeti nedir?) derler. O da,(Allahü teâlâ günahkâr kimselerin duasını kabul etmez. Arkadaşınız,benden yardım isteyince, onun duasını Allahü teâlâ bana duyurdu. Ben de, “YâRabbi, bu talebemi kurtar!” dedim.Allahü teâlâ da kurtardı. Ben sadece vasıta oldum, dua ettim. KurtaranRabbimizdi) diyecevap verdi. (Tezkiret-ül-evliya)
- - - Updated - - -
Maliki fakihlerinden Ebu Abdullah İbn El Hac el Abderi diğer bir Maliki fakihi olan İbnu Numan el Mağribiden naklen diyor ki;
وقد ذكَر الشيخُ الإمام أبو عبدِ اللهِ بن النعمانِ رحِمه الله في كتابه المسمَّى بسَفِينة النَّجاءِ لأهلِ الالْتجاءِ في كَراماتِ الشيخِ أبي النجاءِ في أثناءِ كلامِه على ذلك ما هذا لفْظُه : تحقَّق لذَوي البصائرِ ، والاعتبارِ أن زيارةَ قبورِ الصالحينَ محبُوبةٌ لأجلِ التبرُّكِ مع الاعتبارِ ، فإنَّ بركةَ الصالحينَ جاريةٌ بعدَ مماتِهم كما كانتْ في حياتِهم , والدعاءُ عند قبورِ الصالحينَ ، والتشفُّعُ بهم معمولٌ به عند علمائِنا المحقِّقينَ مِن أئمةِ الدينِ
Şeyh imam Ebu Abdullah bin Numan rahimehullah Sefinetun Neca li Ehlil iltica fi Kerameti Şeyh ebin Neca adlı kitabında diyor ki ;
Basiret ve itibar sahipleri için Salihlerin kabirlerini ibret alıp bereketlenmek için ziyaret etmenin güzel bir şey olması hakikattir. Çünkü hayatlarında olduğu gibi Salihlerin bereketi ölümlerinden sonrada devam eder.Salihlerin kabirleri yanında dua ve onlardan şefaat istemek. Din imamlarından olan muhakkik alimlerimiz katında amel edilen bir uygulamadır.
[İbn el Hacc : Medhal : 1/255]
Yahudilerde araci olarak Peygamber – aleyhi’s-salatu ve’s-selam –
Bi Hakki Muhammed(sav), Peygamber Efendimiz(sav)’in hakki için, bu cümle yahudiler için bile zafer vermistir, Kur’an bunu güzel kelimeleriyle kanitliyor:
Kendilerine ellerindekini (Tevrat’ı) tasdik eden bir kitap (Kur’an) gelince onu inkar ettiler. Oysa, daha önce (bu kitabı getirecek peygamber ile) inkarcılara (Arap müşriklerine) karşı yardım istiyorlardı. (Tevrat’tan) tanıyıp bildikleri (bu peygamber) kendilerine gelince ise onu inkar ettiler. Allah’ın lâneti inkarcıların üzerine olsun. (Sure-i Bakara, 89)
1. Imam Kurtubî
imam Kurtubî bu gelenek ile ilgili, ibni Abbâs’in sözlerini aktariyor:
قال ابن عباس : كانت يهود خيبر تقاتل غطفان فلما التقوا هزمت يهود , فعادت يهود بهذا الدعاء وقالوا : إنا نسألك بحق النبي الأمي الذي وعدتنا أن تخرجه لنا في آخر الزمان إلا تنصرنا عليهم . قال : فكانوا إذا التقوا دعوا بهذا الدعاء فهزموا غطفان , فلما بعث النبي صلى الله عليه وسلم كفروا , فأنزل الله تعالى : ” وكانوا من قبل يستفتحون على الذين كفروا ” أي بك يا محمد
Hayber yahudileri, sikca Gatafan kabilesiyle savasiyorlardi. Savasin sonunda yahudiler kaybettiler. Yahudiler tekrar saldirdiklarinda, su sekilde duâ ettiler:”(Ey Allahim), Bize ahir zamanda gönderecegini söz verdigin, ümmî olan peygamberin(sav) hürmetine, bize onlara karsi yardim et.” Ibbni Abbâs sunu ekliyor: her düsmanlariyla karsilastiklarinda bu sekilde dua ettiler, ve Gatafan kabilesini yendiler. Ama peygamberimiz(sav) geldiginde, onu inkar ettiler. O zaman yüce Allah bu ayeti indirdi: “Ve önceden kendileri düsmana karsi zafer için dua ettiklerinde(Son peygamber, Muhammed(sav) ve ona inen kuran’in vesilesiyle),” bu senin vesilen ile ya Muhammed (sav).
[Kurtubi El Camiul Ahkamul Kur'an, bakara 89 tefsirinde]
2. Mahmud Alusî
وكانوا من قبل يستفتحون على الذين كفروا نزلت في بني قريظة والنضير كانوا يستفتحون على الأوس والخزرج برسول الله صلى الله عليه وآله وسلم قبل مبعثه قاله ابن عباس وقتادة والمعنى يطلبون من الله تعالى أن ينصرهم به على المشركين كما روى السدي أنهم كانوا إذا اشتد الحرب بينهم وبين المشركين أخرجوا التوراة ووضعوا أيديهم على موضع ذكر النبي صلى الله عليه وآله وسلم وقالوا:اللهم إنا نسألك بحق نبيك الذي وعدتنا أن تبعثه في آخر الزمان أن تنصرنا اليوم على عدونا فينصرون فلما جاءهم ما عرفوا كفروا به كنى عن الكتاب المتقدم بما عرفوا لأن معرفة من أنزل عليه معرفة له ووجه الدلالة من هذه الآية ظاهر فإن الله سبحانه أقر استفتاح اليهود بالرسول ولم ينكره عليهم وإنما ذمهم على الكفر والجحود بعد إذ شاهدوا بركة الاستفتاح بالنبي صلى الله عليه وآله وسلم .
Bu ayet Beni Kureyze ve Beni Nadir hakkinda inmistir, onlar Evs ve Khazraj’a karsi zafer için dua ediyordular, bu peygamber efendimiz(sav)’in peygamberliginden öncedir. Ibni Abbas ve Katâde, ayni gerçek için ifade verdi. Mânasi: Müsriklere karsi zafer için, o(peygamberimiz sav)’nun vesilesiyle, Allah’a duâ ettiler. Es-Sudiyy: Onlar ve müsrikler arasinda savas var iken, tevrati açtilar ve ellerini peygamberin(sav) yazildigi yere bastilar ve duâ ettiler: “Ey Allahim, biz sana, bize gonderecegini söz
verdigin ahir zaman peygamberinin vesilesiyle duâ ediyoruz; bize bugun düsmanlarimiza karsi zafer ver.” Ve bu duadan sonra savasi yendiler.
[Mahmud Alûsî, Rûhul mânî(1:320) ]
3. Imam Celalettin Mahallî ve Celalettin Suyûtî
Yahudiler su sekilde dua ediyordular:
“Ey Allahim, bize, ahir zaman peygamberinin vesilesiyle zafer ver”
[ Mahallî ve Suyûtî, Tefsir ul Celaleyn(s.14) ]
4. Imam ibni Kesir
Dedi ki:
Yahudiler, Arap müsrklerini yenmek için, Muhammedin(sav) vesilesiyle dua ediyordular.
[Ibni kesir, Tefsir ül, Kuranül azîm]
5.Imam Suyûtî
Imam Suyûtî, Ibni Abbas’in yetkisiyle 2 gelenek anlatiyor:
Beni Kureyzenin ve Beni Nadirin yahudileri, peygamber efendimiz(sav)’den once kafirlere karsi zafer için dua ederdiler: “Ey Allahim, ümmî olan peygamberin vesilesiyle, bize zafer nasib eyle.” Ve onlar muzaffer oldular.
Medinenin yahudileri, peygamberin(sav) gelmesinden once, kafir arap(kabileleriyle)– Esad Gatafan, Cüheyne ve Uzra – savaslarinda, onlara karsi zafer için Allah’in Resûlunu çagirirdilar. Derdiler ki: Ey Allahim, Ya Rabbim, gelecek peygamberin(sav) ve kitabin hakki için, bizi onlara karsi muzaffer eyle.
[Suyûtî, ad-Durr-ul-manthūr (1:88) ]
Benzer rivayetlerin kaynakları:
1. Abdullah bin Muslim bin Kuteybe, Tefsir Garibil Kuran,sayfa 58)
2. Ibn Cerir Taberi, Camiul Beyan, 1:325
3. Begavi, Mealimut tenzil, 1:93
4. Ebu’l Fazl al mibadi, Keşf’ul esrar ve uddetul ebrar, 1:272
5. Ibn’ul Cevzi, Ilm’it Tefsir, 1:114
6. Mucahid bin Cubeyr, Tefsir, 1:83
7. Beydavi, Tefsir, 1:122
8. Nesefi, el-Medarik, 2:61
9. Hazin, Lubebut tevil fi meani’t tenzil, 1:65
10.Ebu Hayyan Endelusi, Tefsirul Bahril muhit, 1:303
11. Ibrahim bin Ömer Bikai, Nezmud derar fi tenasubil ayet ves suver, 2:37-7
12. Abdurrahman Hasan Huseyin, Camiul beyan fi tefsiril Kuran, 1:23
13. Abu Suud Amadi, Mezeyel Kuranul kerim, 1:128
14.Ismail Hakki, Ruhul Beyan,1:179
15.Suleyman bin Ömer, el Futuhatul aliyye, 1:77-8
16. Şevkani, Fethul Kadir, 1:112
17.Muhammed Reşid Reza,tefsirul Menar, 1:381
18. Ibn Cuzey, Kitabul Taşhil li ulumit tenzil, 1:53
19. Hatib Şurbini, es Siracul munir, 1:76
20. Zuhayli, et Tefsirul Munir, 1:219-20
21. Tentavi Cevher, el Cevahir fi tefsiril Kuranul kerim, 1:96
22. Hakim, el Mustedrek, 2:263
23. Acurri, eş-şeriat, 446-8
24. Beyhaki, delailun nubuvve, 2:76-7
25.Ebu Nuaym , delailun nubuvve, 44-5
26. Ibn Kesir, el bidaye ven nihaye, 2:274-5
Şeyh Remli demiştir ki: Vefatlarından sonra enbiyaü mürselin ve evliyaullah’ın imdada erişmek tasarrufu vardır. Zira peygamberlerin
mucizesi ve velilerin kerametleri, vefatlarından sonra kesilmez. Peygamberlere gelince, onlar kabirlerinde cavidani bir hayata sahibtirler. Namaz kılarlar ve haccederler. Bu hususla ilgili haberler varid olmuştur. Binaenaleyh, onların imdada erişmesi, kendileri için mucize olmaktadır. Şehitler de hayat sahibidirler. Kafirlerle dövüştükleri müşahede edilmektedir.
Evliyaullah’ın imdada erişmesi, bir keramettir.
Sofiler topluluğuna itiraz, rüsvay olmayı mucibtir. Bunu yapan kimse, husran vadisine düşer, pe’rişan olur. Allame ibni Hacer sarahatle
ifade etmektedir: ” Kim bunlara aykın davranırsa süi hatimesinden korkulur. Nitekim bir çok insanlar, bu vartaya düşmüş ve helak
olmuşlardır.
Şeyh Halili demiştir ki: Bu hususta itirazda bulunanın, “Enbiya ve evliya ile tevessülde bulunulamaz” demesi büyük bir YALAN
ve iftiradır. lmamlarımız, sarahatle ifade etmişlerdir ki “Hayır ve salah ehli ile tevessülde bulunmak caizdir”. Seyyid Ahmed Bedevi gibi
havastan olan şöyle dursun, avamdan bir kimsenin bile böyle bir şey uyduracağı zannedilemez. Allahü tealadan dilekte bulunmada
kendi rütbelerini kısa görenler, zikredilen zatlar ile teberrüken tevessülde bulunurlar.
Bunu, nasipsizlerden ve inancı bozuk olanlardan başkası inkar etmemiştir. Böyle bir davranıştan Allah’a sığınıyoruz. ”Sen bilmelisin ki, ziyarette bulunan ve Allah’ın salih kulları ile ve bilhassa peygamberler ile, hele onların efendisi Peygamberimiz Hz. Muhammed ile meded dileyen müslümanların tamamı, bu seyyitleri bilirler ki, bu büyük zatlar Allahü tealanın kulları cümlesindendir. Ne kendi netisieri için, ne de başkaları hakkında Allahı bırakıp da bizzat kendileri zarar veya fayda vermeye malik olamazlar. Lakin onlar, Allahü
tealanın kullarının sevimlileridir. Onun katındaki yakınlığın en ileri derecesinde olanlarıdır. Allah, bunları ve bilhassa onlar arasından Peygamberleri, dini hükümleri tebliğde kendisi ile diğer kimseler arasında vasıta kılmış ve onları hatalarının bağışlanmasında ve hacetlerinin verilmesinde vazifeli tutmuştur. Enbiya ve evliyayı büyük tutmak ve onlara saygı göstermek, onları Allahü tealaya vesile kılmak; Allah’ın tevhidini ihlal etmek şöyle dursun, Allah’a kulluk vazifelerinin en güzelidir.
Şayed muhaliflerden en basit bir tedkik hasıl olsaydı, kendilerinin islami topluluktan ayrılmakla batıl bir yol üzerinde olduklarını bilirlerdi. O topluluk, Resülüllah Efendimizin ümmetinin cemaatıdır. Hatta Resülüllah Efendimizi ziyaret için yolculuk yapmanın meşru olduğu mes’elesini bilmek, ehl-i islamın alimleri ve avamı katında dinde yeri olduğu zarüri olarak bilinen işlerdendir.
Muhammed ümmetinin fıkıh, hadis, kelam ve tasawuf alimleri topluluğu; meded dilemenin, tevessülün ve Resülüllah Efendimiz ile, Allah’tan şefaat dilernenin ve Resülüllah’ı ziyaret için yolculuk yapmanın, güzel bir davranış olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir.
Sonra gelenler, bunu ewelkilerden öğrenip kabul etmişler ve tevessül, meded dilerne ve ziyaret gibi · hususların taatlerin üstünlerinden ve yakınlık vasıtalarının en kamil olanlarından bulunduğuna inanmışlardır. Onlardan ayrı yol tutan azdan az ilim adamlarının en meşhuru, ibni Teymiyye ve iki talebesidir.
[Yusuf Nebhani, Şevahidü 'l-Hakk, sayfa 139-140 ]
Hindistan’ın büyük alimlerinden Mevlânâ Muhammed Fadlurresul rahimehullah “hakkı için ” istemek hakkında şu açıklamayı yapmaktadır:
“Molla Ali el-Karî, filancanın ve başkasının hakkı için demenin mekruh olduğunu bildirdikten ve ihtilafları naklettikten sonra şöyle yazıyor: Ben derim ki, Resulullah sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem duasında (Ya Rabbi, senden isteyip de verdiklerinin hakkı için, senden istiyorum) derdi. Buradaki hak kelimesinden murad, hürmettir. Yahud, rahmet gereğince ona va’d olunan hakdır. Yani bihakkın demenin yasaklığı anlatılmak istenirken, delil olarak; zira kimsenin Allahü teâlâ üzerinde hakkı yokdur demektedir. O halde bundan murad, hiç kimsenin Allahü teâlâ üzerinde vacib olan bir hakkı yoktur demektir. Demek ki, filancanın hakkı için sözünü bu ma’nâda kullanmak mekruhdur. Ama hadis-i şerifde bildirilen bihakkın [hakkı için] kelimesinin buradaki ma’nâsı hürmeti için, hürmetine demektir. Yahud üstün kılınmış olmaklık hakkı demektir… Bihakkın kelimesinin içinde hürmet saklanmaktadır. Yani hakdan murad hürmettir. Filancanın hakkı için demek, onun hürmetine demek olur. Böylece bihakkın demek caiz olup, mekruh olmadı ve kullanıldı.
Sirâciyye’de yazıyor ki: Eserde, câiz olduğuna dair deliller bildirildi. Tefsir-i âzîzî’de diyor ki: Hadîs-i şerîfde, Adem aleyhisselâmın tevbesi hakkında: (Ya Rabbi, Muhammed aleyhisselamın hakkı için senden istiyorum) diye bildirilen, üstün kılınmak hakkı ile ma’nâlandırılmış olup, Ehl-i sünnet mezhebidir. Fıkıh kitaplarında yasak edilen, hak kelimesinin hakîkî ma’nâsı olup, Mutezile mezhebidir. Çünkü Mutezile mezhebine göre, kullar işlerinin yaratıcısıdırlar. Böylece o işlerin karşılığı kulların hakîkî hakkıdır. Eskiden Mutezile mezhebi çok revacta olduğundan ve bu kelimenin kullanılması, onların mezhebini akla getirdiğinden, fıkıh âlimleri bu sözü kullanmayı yasakladılar. Böylece o mezhebin akla gelmesini önlediler.”[Mevlânâ Muhammed Fadlurresul, Tashih’ül Mesail, Berekât Yay., İst, 1976, s. 158.]
TEVESSÜL
Allah’u Teâlâ Hazretlerinevesile aramak, vesile edinmek yani tevessül ile ilgili özellikle münkirlertarafından birçok yazı kaleme alınıyor. Vesile edinmeyi, vesile ederek duaetmeyi, himmet istemeyi inkar ediyor ve şirk olarak kabul ediyorlar. Hattabazıları: “Allah’ımşu iyi kulun hürmetine bana ver dersen, sanane benim o kulumdan cevabıylakarşılaşabilirsin” gibi akla ziyan sözlerle iddialarınısavunmaktadırlar. Bu yazımızda Peygamberleri, evliyaları vesile edinmenin naklive akli delillerini sizlerle paylaşacağız. Böylelikle münkirlerin ağızlarınamühür vururken bizimde inancımız kuvvetlenecek.
Öncelikle şunu vurgulayalım kivesile yapmak demek, vesile yapılanı ilahlaştırmak demek değildir.
Mesela Fatiha Suresinde okuduğumuz “Ancak sana kulluk eder, ancak senden yardımisteriz” ayeti kerimesini okuyarak “Hem Ancak Allah’tanyardım isterim diyorsun, hemde şeyhten yardım istiyorsun” diyorlar.Onlara sadece şu ayeti kerimeyi okumak cevap olarak yetecektir:
Cebrail (Aleyhisselam) MeryemValideye ne demişti:
“Sana bir çocuk vereceğim” (Meryem 19)
İnkarcılara sorulacak soru şu:Ayeti Kerimede sabit olduğu üzere Cebrail “Çocuk vereceğim” diyor. O halde Çocuğu veren kim?
Eğer derlerse ki “Çocuğu veren Cebrail”dir o halde kendilerişirke düşmüş demektir. Yok eğer “Çocuğu veren Allah’tır, Cebrailvesiledir” derlerse zaten kendi iddialarını çürütmüş olacaklardır.
Dolayısıyla inkarcılarıntutunmaya çalıştığı dallar çürüktür. Ve bir mürid şeyhini vesile yaparken,himmet isterken verecek olanın Allah olduğunu bilir. Onu vesile yapar. Bu işaslında bu kadar basittir.
İkinci olarak şu hususunaltını kalın bir çizgi ile çiziyoruz. İnkârcıların inkârlarına delil olarakgetirdiği Kur’an-ı Kerimdeki “Biz onlara sadece bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diyeibadet ediyoruz.” (Zümer Suresi 3) ve benzeri ayetler bütün EhliSünnet âlimlerinin tefsirlerine göre “müşrikler” hakkındanazil olmuş ve bu gibi ayetlerin puta tapan, puta taparak vesile yaptığınıbahane eden müşrikleri haber verdiğini beyan etmişlerdir. Hiçbir Ehli Sünnetâlim, bu ayetlerin mürşitler ve veliler hakkında olduğunu beyan etmemiştir.Dolayısıyla bu ayetleri tek tek yazarak cevap vermek yersizdir.
VESİLE ARAYIN!
Öyle olmasaydı Allah’u Teâlâ: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmektensakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşaeresiniz.” (Maide 35) buyurmazdı.
Yine bazı inkarcılar bu ayetikerime işlerine gelmediği için: “Bu vesileden maksat ibadetlerdir ve insanın amelleridir” demektedirler.Bakın Allah’u Teâlâ başka bir ayeti kerimesinde ne buyuruyor:
“De ki: “Onu bırakıp da ilâhdiye ileri sürdüklerinizi çağırın. Onlar, başınızdaki sıkıntıyı nekaldırabilirler ne de değiştirebilirler.”(İsra 56)
“Onların yalvardıkları bu varlıklar,“hangimiz daha yakın olacağız” diye Rablerine vesile ararlar. O’nun rahmetiniumarlar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkunçtur.” (İsra 57)
Allah’u Teâlâ buyuruyor ki:taptığınız taşlar bile “hangimizdaha yakın olacağız “ diye Allaha vesile arıyor.
Cansız taşların bile Allah’ayakın olmak için vesile araması bizlere vesilenin sadece ibadet ile olmadığıgösteriyor.
VESİLE ARAYINIZ!
Ayeti kerimelerde degördüğünüz üzere Allah’u Teâlâ “vesile edinmeyi” emrederken cansız varlıklarınbile bizlere örnek teşkil edecek derece Allah’u Teâlâ’ya yakın olmak içinvesile aradıkları beyan ediliyor. Dolayısıyla bu konu ayeti kerimeler ile sabitoluyor.
Peki, vesile nedir? Şimdi busoruya cevap arayalım…
RuhulBeyan tefsirinde Maidesuresi 35. Ayetin tefsiri yapılırken şöyle denmiştir:
“Bil ki, ayeti kerime, açıkçavesileye yapışmayı emretmektedir, öyleyse vesile gereklidir. Çünkü Allah’uTeala’ya vuslat bir vesile ve bir vasıta ile olmaktadır. Bunun için en güzelvesile ve vuslat yolu da, hakikat alimleri ve tarikat şeyhleridir.
İnsanın kendi başına ameletmesi, benlik ve varlık duygusunu artırabilir. Fakat peygamber ve velilerintarif, mürşidin işareti ve nezareti (gözetimi) ile yapılan amelde, benlikduygusu bulunmaz.
Böyle bir amel, talibi, RabbulÂlemine ulaştırır. Ehl-i Hayrın ve Salihlerin sohbetinde büyük bir şeref vesaadet vardır.”
MerhumElmalılı Hamdi Yazır buayeti tefsir ederken diyor ki: “… Allah’u teala’ya vesile talep ediniz.” Boş durmayıp,mücerred iman ve havf ile iktifa etmeyip (sade bir iman ve Allah korkusu ileyetinmeyip) Allah’u Teâlâ’ya yakınlık için vesile teharri ediniz (araştırınız)
En münasip esbaba teşebbüs ilemuhabbet-i ilahiyye’ye şayan Allahın sevgisine layık) güzel ameller yapmayairadenizi sarfeyleyiniz.”
Bütün bunlar göstermektedirki, mü’min kendisini Allah’u Teâlâ’ya yaklaştıracak her sebepten, her vesiledenve yoldan istifade etmelidir. İşte veli, şeyh ve rabıta da, müridin, Allah’uTeâlâ’ya yaklaşmak için şeyhini vesile ve sebep yapmasından başka bir şeydeğildir.
ŞeyhHuseyn Duseri (Kuddise Sirrahu) “er-Rametü’l-habita fi hakki’r-rabıta” isimli eserinde şöyledemektedir:
“Rabıta Allah’u Teala’yaibadette huzur üzere olmaya kavuşturan vesilelere denir. Vesileler isemaksatlar hükmünde (araçlar, amaçlar değerinde) dir.”
Tevessülün ayeti kerimeler ilesabit olduğunu anladıktan sonra tevessülün iki kısmına geçebiliriz.
RESULÜLLAHIN TEVESSÜLÜ
Öncelikle Hem Peygamberi, hemde salih kimseleri vesile edinmeye delil olan bir nakil paylaşalım:
EnesRadıyallahu Anh’den den rivâyet edilmiştir ki: Halk yağmursuz kalıp kıtlığa uğradıklarızaman Ömer İbnul Hattab, (Peygamber’in amcası) Abbas İbni Abdilmuttalib’ivesîle edinerek yağmur duası yapar ve duada “Ya Allah! bizler, peygamberimizivesîle edinerek sana niyaz ettiğimizde bize yağmur ihsan ederdin.Peygamberimizin amcasını vesîle edinerek senden niyaz ediyoruz. Yağmur ihsaneyle” (Buhari, İstiska:3)
Hazreti Ömer gibi bir sahabe “Peygambere yakın olması hasebiyle” İbniAbbas’ı vesile yapıyor. Buna göre Hem Peygamberi, hem de Allahu Teala’ya vepeygamberine yakın olduğuna inandığımız kişileri vesile yapmak Hazreti Ömer(Radıyallahu Anh)ın da adetidir ve bunun önemini anlatması açısından büyük birdelildir.
Hafız İbni Kesir(Rahimehullah) ın naklettiğine göre, Yemame vakıasında Müslümanların şiarı(nişanı) “EyMuhammed! Bize yardım et” sözleriydi. (İbni Kesir,el-Bidaye ve’n-Nihaye:6/324)
Abdurrahman ibni sa’d(Radıyallahu anh) şöyle anlatıyor:
“Bir kere Abdullah ibni Ömer(Radıyallahu anhuma)nın ayağı uyuştu, o zaman bir adam ona: “En sevdiğininsanı an” dedi. O da “YaMuhammed” der demez bağlardan kurtulmuş gibi rahatladı. (Buhari,el-Edebü’l-müfred:438, No:993, sh:262)
Bu şekilde değişik birrivayeti de İmam-ı Mücahid (Radıyallahu anh) vasıtasıyla ibn-i Abbas (Radıyallahuanh) yapmıştır.
Bakınız bu sahabelerPeygamberimizin vefatından sonra onu vesile etmişlerdir (himmet istemişlerdir)
Şafii ulemasından Allame Şihaber-Remli (Rahimehullah)’a: “Bazıinsanlar zorluklarla karşılaştıklarında ‘Ya Resulallah, Ya Şeyh’ gibinidalarla, peygamberlerden, velilerden, alimler ve Salihlerden istiğasedebulunuyor (meded dileniyor)lar, bu caiz midir? Bu zatların, vefatlarından sonrabir istiğase (yardım ve destek) leri var mıdır?” diye sorulduğunda,şöyle cevap vermiştir:
“Resullerin,nebilerin ve velilerin, vefatlarından sonra da yardımları vardır. ÇünküPeygamberlerin mucizeleri ve velilerin kerametleri ölümlerinden sonra kesilmez.
Zirabirçok sağlam hadis-i şeriflerde varid olduğu üzere “Peygamberler kabirlerindediridirler, namaz kılarlar.” (EbuYa’la, El Müsned, No: 3425,6/147; İbni Hacel, el-metaibul-aliye, No:3452,3/269)
Dolayısıylaonların (peygamberlerin) yardım mucizelerinden sayılır. Şehitler de diridirler,gündüz gözüyle aşikare kafirlerle harbettikleri açıkça görülmüştür. Velilerinyardımı ise onların kerametidir.” (Fetave’r-Remli, İbni Hacer El-Haytemi’ninEl-Fetave’l-Kübra’sının hamişi-, 4/382; El-Fetave’l-Hayriyye,- ibni Abidin’inel-Ukududdürriyye fi tenkihi’l Hamidiyyesinin hamişi-, 2/279-280; Tehanevi,Ahkamu’l Kuran, 3/67; nebhani, Şevahidü’l-Hak, sh:113)
EVLİYANIN TEVESSÜLÜ
Yukarıda zikredilen EnesRadıyallahu Anh’den den rivâyet edilen hadise nasıldı: Halk yağmursuz kalıp kıtlığa uğ*radıklarızaman Ömer İbnul Hattab, (Peygamber’in amcası) Abbas İbni Abdilmuttalib’ivesîle edinerek yağmur duası yapar ve duada “Ya Allah! bizler, peygamberimizivesîle edinerek sana niyaz ettiğimizde bize yağmur ihsanederdin. Peygamberimizin amcasını vesîle edinerek senden niyazediyoruz.yağmur ihsan eyle” (Buhari, İstiska:3)
Bu nakil,bize sahabelerin açıkça vesile ile dua ettiklerini gösteriyor. Dolayısıylasahabeler bile kendilerinden üstün gördükleri bir insanı vesile ederek: “yağmur ihsan eyle” diyedua ediyorlardı.
Buradaki önemli hususpeygamberimizin amcasının bir sahabe olduğudur. Yani o bir peygamberdeğildir. Ama Hazreti Ömer gibi bir sahabe tarafından vesileyapılmaktadır.
Başka bir hadisi şerifteise:
Mus’ab ibn-i Sa’d (Radıyallahuanh)’den rivayet edilen: “Sizancak zayıflarınız hürmetine yardım olunuyor ve rızıklandırılıyorsunuz.” (Buhari,Cihad:75 No:2739, 3/1061; Nesai, Cihad:43, No:3178, 6/352, 6/45; Adurrezzak,el-Musannef, No:9691, 5/303)
Eğer bir şeyin hürmetineistenilmeyecek olsaydı, Allah’u Teâlâ bir şey hürmetine rızıklandırmazdı.
Anlamamız açısından bir misalverelim: Bir babanın 4 tane çocuğu olsun. Bu baba içlerinden en mülayim,kendisine en itaatkar olanını seviyor ve diyor ki: “Bakın, siz benimçocuklarımsınız. Sizi besliyorum ama bu kardeşiniz sebebiyle sizi besliyorum”Şimdi bu 3 kardeş babalarından bir şey isterse babaları belki yapacaktır o işiama çocuklar daha garanti olsun diye ne derler: “Baba, bu kardeşimizin hatırınabize şunu al” derler. Ve bu istekleri o çocuk hatırına daha çabuk yerine gelir.Hadisi şerifi anlamamız açısından bir temsildir bu…
İbni Mes’ud (Radıyallahu anh)dan rivayet edilen bir hadisi şerifte:
“Allah,onlar sebebiyle yer halkından belaları kaldırır.” (Ali el-Müttaki, Kenzu’l Ummal, No:34612,12/190; Ahmed İbni Hanbel, El-Müsned, No:896, 1/238) hadis-i şerifi de bazıinsanlar sebebiyle belaların def edildiğini bildiriyor.
Peki, Peygamberin hayattaolduğu zaman bile “hürmetine rızık verilen, sebebi ile belalar kaldırılan” buinsanlar kim?
Bakınız Suyuti bukonuda ne buyuruyor:
“Hadisi şerifteki zayıflardanmurat; Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanındaki fakirmuhacirlerdir. Kutup ve gavs onlardandır. “Allah’ın kulları, Rahmanın kulları” denirdi kiKur’an-ı Kerimde de (İnsan suresi 6, Furkan suresi 63) bu tabirler mevcuttur.
Zamanımızda bu zatlara “kutup”, “Ğavs” “Evtad”, Nüceba” ve “Ebdal” (birler,dörtler, yediler, kırklar, üçyüzler” şeklinde isimler verilmektedir. (Suyutiel-Havi 2/455)
Hadisi şeriflerden anlaşıldığıüzere Peygamber Efendimiz zamanında bile “hürmetine insanların rızıklandırıldığı” insanlarmevcuttu. İnsanların rızıklanmasına ve belaların kalkmasına sebep(vesile) oluyorlardı.
İşte herdönemde böyle insanlar mevcuttur.
Demek ki Allah’u TeâlâRızıklandırmak için veya belaları kaldırmak için bazı insanları vesile kılıyor.O halde bir insanın, ister “zayıfların” isterse İslamı yaşamakta son derecetitiz, Peygamberimize itaatte hata kabul etmeyen, ibadette ve ahlakta en üstseviyede olan, Allah katında sevildiğine inandığı insanları sebep edinerekistemesinin ne gibi bir sakıncası olabilir?
Buraya kadar özetlersek:Vesile edinmek ayet ile emredildiği gibi, sahabe-i kiramın da yapıştığı biraraçtır.
KULLARDAN HİMMET – İMDADİSTEMEK
Deliller son sürat devamediyor Allah’ın izniyle, batıl yok olmaya mahkumdur…
Utbe bin Gazvan (Radıyallahuanh)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi veSellem) Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
“Sizinbiriniz bir şey kaybederse yahut yanında arkadaşı bulunmadığı bir yerde yardımdilerse:
‘EyAllah’ın kulları bana yardım edin! Ey Allah’ın kulları bana imdad edin!’ Desin. Çünkü Allah’ın bizim göremediğizkulları vardır.”
(Taberani, el-Mu’cemu’l Kebir,No:290, 17/117; Haysemi, Mecme’u’zevaid, No: 17103, 10/188)
İbni Abbas (RadıyallahuAnh)dan rivayet edilen bir Hadis-i Şerifte Resulüllah (Sallallahu Aleyhi veSellem) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesizki Allah’u Teâlâ’nın hafaza meleklerinin dışında yeryüzünde melekleri vardırki, ağaç yapraklarından düşenleri yazarlar.
Sizinbirinize çöl arazisinde bir aksaklık isabet ederse: ‘Ey Allah’ın kulları! (Bana) yardım edin’diye seslensin.”
(İbn-i Hacer El-Askalani,Muhtasar-u Zevaidi’l-Bezzar, No:2128, 2/420)
Abdullah ibn-i Mes’ud(Radıyallahu anh)den rivayet edilen diğer bir hadisi şerifte, Resulüllah(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Sizinbirinizin sahrada hayvanı kaçarsa: ‘Ey Allah’ın kulları hapsedin! Ey Alalh’ınkulları durdurun’ diye seslensin. Çünkü Allah’ın yeryüzünde hazır bulunankulları vardır ki, kısa bir zaman içinde onu tutarlar.”
(Ebu Ya’la, El-Müsned, No:5269,9/177, İbni Hacer, el-Metaibu’l Aliye, No:3375, Taberani, El-Mu’cemu’l Kebir,No: 10518, 10/217, Deylemi, Müsnedü’l Firdevs, No: 1311, 1/330”)
İşte farklı rivayetlerle gelenve aynı manayı işaret eden bu hadisi şerifler ismini dahi bilmediğiniz insanlardan himmetistemenin, meşruiyetinin açık delilleridir.
Şimdi bu hadis-i şerifler “Ancak sana ibadet eder, ancak senden yardımisteriz” ayeti ile zıtlaşıyor mu? Peygamberimiz doğrudanAllah’u Teala’yı işaret etmiyor da “Ey Allahınkulları durdurun” buyuruyor. O halde PeygamberEfendimiz de mi şirk koşuyor (haşa) Ey münkirler buna nasıl cevap vereceksiniz?
Bir deveyi bulmak için bileismini dahi bilmediğiniz insanlardan “himmet” istemeyi Resulüllah (SallallahuAleyhi ve sellem) tavsiye ediyor. Bu da münkirlere büyük bir derstir.
ALLAH’U TEALA’NIN ADETİBÖYLEDİR
Nihayetinde bir şeyi Allah’uTeala’nın vereceğini bilerek Şeyhi vesile yapmak, himmet istemek ve aracıyaparak Allah’tan istemek yukarıda verilen ayet ve hadis-i şerifler ilesabittir.
Bu konuyu Allah’u Teala’nınyeryüzüne koyduğu adeti de vurgulayarak noktalayalım.
Suheyb (Radıyallahu anh)’denrivayete göre Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Büruc Suresindezikredilen Ashab-ı Uhdud kıssasındaki çocuktan bahsederken şöyle buyuruyor:
“O çocuk,körü ve alacalıyı iyi ediyor, insanları diğer hastalıklarından da tedaviediyordu” (MüslimZühd:17, No:3005, 4/2299, İbni Hıbban, Sahih-u İbni Hıbban, No:870, 2/116)
BakınızResulüllah Efendimiz ne buyuruyor: “O çocuk, körü ve alacalıyı iyi ediyor”PeygamberEfendimiz, yegâne şifa verenin Allah olduğunu bilmiyor mu? “Benimbildiğimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız” O,bizim bilmediklerimizi bile bildiği, Allah’u Teâlâ’yı en iyi bilen olduğu haldeneden: “O çocuk, körü ve alacalıyı iyi ediyor” diyor?
Çünkü o çocuk bir vesiledir…
“O çocukiyi ediyor” derkenşifayı verenin o çocuk olduğu mu anlaşılıyor? Elbette hayır. O çocuk, Allah’uTeâlâ’nın şifa vereceği kimselere vesile oluyor. Ama Peygamber Efendimizinkullandığı cümle çok manidardır.
Haydi, Eycahil inkârcılar. Yüce Peygamberi de şirk ile suçlayın…
BakınızMevla Teala kendisi için: “Bütün işleri o yönetiyor” (Yunus3..) buyurduğu halde, başka bir ayette “İşleriyönetenler” (Nazi’at 5) buyuruyor..
“RuhlarıAllah alır” (Zümer42) buyurduğu halde, Azrail hakkında: “Ölüm meleğisizin canlarınızı alır” (Secde 11) buyurmaktadır.
En açıkmisallerden birisi şudur:
“Allahdilediğini hidayet eder” (Nur 46) buyurmuşken “Biz onları bizim emrimizlehidayet eden önderler yaptık.” (Enbiya 73) buyurarak hidayetiverenin aslında kendisi olduğu halde, hidayet için vesileler kıldığınıbelirtiyor.
Cebrail(Aleyhisselam) Meryem Valideye ne demişti:
“Sana birçocuk vereceğim” (Meryem 19)
Dolayısıyla bütün bunlarvesile edinmenin, himmet istemenin, “şeyhin yardımıyla” demenin caiz oluşunu ve şirk ile uzaktanyakından alakasının olmadığını delilleriyle ispat etmek demektir.
ALİMLER VE TEVESSÜL
İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki:
Diriyken tevessül olunan, feyz alınan zata,öldükten sonra da tevessül edilerek feyz alınır. (Mişkat)
Resulullah veya evliya zatlarla, Allahü teâlâyatevessül etmek, yani bunların hürmeti için, dilekte bulunmak caizdir. Tevessületmek, şefaatini istemek demektir. Ehl-i sünnet âlimleri, bunun caiz olduğunubildirdi. Tevessül edenin duasının kabul olması, tevessül olunanın kerametiolur. Yani, öldükten sonra keramet göstermesi olur. (Hadika)
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Resulullah, muhacirlerin [hicret eden eshabıkiramın] fakirleri ile tevessül edip, fetih ve yardım talep etti. (3/93)
Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki:
Peygamberler ve evliya zatlar öldükten sonra da,bunlar vasıtasıyla Allahü teâlâya yalvararak dua etmeye, tevessül ve istigaseetmek denir; çünkü bunlar ölünce, mucizeleri ve kerametleri devam eder.(Berika)
Şihabüddin-i Remli hazretleri buyuruyor ki:
Enbiya ölünce mucizeleri, evliya ölünce dekerametleri kesilmez. Peygamberlerin mezarda diri olduklarını, namazkıldıklarını, haccettikleri, hadis-i şerifler açıkça bildirildi. Şehitlerin dediri oldukları, kâfirlerle savaşırken, yardım ettikleri bildirildi. (Şevâhid-ül-hak)
Seyyid Davud bin Süleyman buyuruyor ki:
Tevessül demek, bizim için dua etmelerinidilemektir; çünkü onlar, Allahü teâlânın dünyada da, ahirette de sevgilikullarıdır. Onların istediklerine kavuşacaklarını, her dilediklerininverileceğini, Kur’ân-ı kerim bildirmektedir. (Minhat-ül-vehbiyye)
Sebeplerden değil, yalnız Allahü teâlânınyaratacağına inanarak, dileği yalnız Allah’tan beklemek dinimize uygun tevessülolur.(Kıyametve Ahiret)
İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:
Resulullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”ile her zaman tevessül etmek çok iyidir. Yaratılmadan önce ve yaratıldıktansonra, dünyada da, ahirette de, Onunla tevessül olunur. Yaratılmadan önceOnunla tevessül olunacağını gösteren vesikalardan biri, Peygamberlerin veümmetlerindeki Velilerin Onunla tevessül etmiş olduklarıdır. (Cevher-ül-munzam)
Yusuf Nebhani hazretleri buyuruyor ki:
Hazret-i Ömer zamanında kıtlık oldu. Eshab-ıkiramdan biri, Resulullahın kabrine gelip, (ya Resulallah! Ümmetine yağmuryağması için dua eyle! Ümmetin helâk olmak üzeredir) dedi. Resulullah bunarüyada görünüp yağmur yağacağını haber verdi. Öyle de oldu. Rüyada ayrıca, (Ömer’e selam söyle! Yağmur yağacağınımüjdele. Yumuşak hareket etmesini de söyle!) buyurdu. Hazret-i Ömer, dinin emirlerini yerinegetirmekte şiddet gösterirdi. Bu kimse, Halife’ye olanı anlattı. Halife dinledive ağladı. Burada, Eshab-ı kiramın, Resulullahın kabrine gelerek tevessül etmişolduğu bildiriliyor.(Şevâhid-ül-hak)
Abdülaziz Dehlevî hazretleri Fatiha suresinintefsirinde buyuruyor ki:
Birinden yardım istenirken, yalnız onagüvenilirse, onun Allahü teâlânın yardımına mazhar olduğu düşünülmezseharamdır. Eğer yalnız Allahü teâlâya güvenilip, o kulun Allah’ın yardımınamazhar olduğu, Allahü teâlânın her şeyi sebeple yarattığı, o kulun da bir sebepolduğu düşünülürse caiz olur. Peygamberler ve Evliya da, böyle düşünerekbaşkasından yardım istemişlerdir. Böyle düşünerek birinden yardım istemek,Allahü teâlâdan istemek olur. (Tahkik-ul-hakkıl-mübin)
Abdülhakîm Siyalkütî hazretleri de buyuruyor ki:
Ölü yardım yapamaz diyenler, ne demek isterlerki? Dua eden, Allahü teâlâdan istiyor. Duasının kabul olması için, Allahüteâlânın sevdiği bir kulunu vasıta yapıyor. (Ya Rabbi! Kendisine bol bol ihsandabulunduğun bu sevgili kulunun hatırı ve hürmeti için bana da ver) diyor. Yahut Allahü teâlânın çok sevdiğine inandığıbir kuluna seslenerek, (EyAllah’ın Velisi, bana şefaat et! Benim için dua et! Allahü teâlânın dileğimiihsan etmesi için vasıta ol!) diyor. Dileği veren ve kendisinden istenilen, yalnız Allahü teâlâdır.Veli yalnız vesiledir, sebeptir. (Zad-ül-lebib)
Ebul-Hasan-ı Harkanî hazretleri, sefere çıkantalebelerine, (Sıkışıncabenden yardım isteyin) buyurur. Yolda talebelerini, eşkıya yakalar. Onlar, kurtulmaları içinAllahü teâlâya dua ederler; fakat kurtulamazlar. Bir talebe, (Yâ Ebel-Hasan, imdat!) der. Eşkıya o talebeyi göremez. Diğerlerinin nesivarsa alırlar. Seferden dönünce hocalarına, (Biz Allah’tan yardım istediğimizhalde soyulduk, fakat şu arkadaşımız, sizden yardım isteyince kurtuldu. Bununhikmeti nedir?) derler. O da,(Allahü teâlâ günahkâr kimselerin duasını kabul etmez. Arkadaşınız,benden yardım isteyince, onun duasını Allahü teâlâ bana duyurdu. Ben de, “YâRabbi, bu talebemi kurtar!” dedim.Allahü teâlâ da kurtardı. Ben sadece vasıta oldum, dua ettim. KurtaranRabbimizdi) diyecevap verdi. (Tezkiret-ül-evliya)
- - - Updated - - -
Maliki fakihlerinden Ebu Abdullah İbn El Hac el Abderi diğer bir Maliki fakihi olan İbnu Numan el Mağribiden naklen diyor ki;
وقد ذكَر الشيخُ الإمام أبو عبدِ اللهِ بن النعمانِ رحِمه الله في كتابه المسمَّى بسَفِينة النَّجاءِ لأهلِ الالْتجاءِ في كَراماتِ الشيخِ أبي النجاءِ في أثناءِ كلامِه على ذلك ما هذا لفْظُه : تحقَّق لذَوي البصائرِ ، والاعتبارِ أن زيارةَ قبورِ الصالحينَ محبُوبةٌ لأجلِ التبرُّكِ مع الاعتبارِ ، فإنَّ بركةَ الصالحينَ جاريةٌ بعدَ مماتِهم كما كانتْ في حياتِهم , والدعاءُ عند قبورِ الصالحينَ ، والتشفُّعُ بهم معمولٌ به عند علمائِنا المحقِّقينَ مِن أئمةِ الدينِ
Şeyh imam Ebu Abdullah bin Numan rahimehullah Sefinetun Neca li Ehlil iltica fi Kerameti Şeyh ebin Neca adlı kitabında diyor ki ;
Basiret ve itibar sahipleri için Salihlerin kabirlerini ibret alıp bereketlenmek için ziyaret etmenin güzel bir şey olması hakikattir. Çünkü hayatlarında olduğu gibi Salihlerin bereketi ölümlerinden sonrada devam eder.Salihlerin kabirleri yanında dua ve onlardan şefaat istemek. Din imamlarından olan muhakkik alimlerimiz katında amel edilen bir uygulamadır.
[İbn el Hacc : Medhal : 1/255]
Yahudilerde araci olarak Peygamber – aleyhi’s-salatu ve’s-selam –
Bi Hakki Muhammed(sav), Peygamber Efendimiz(sav)’in hakki için, bu cümle yahudiler için bile zafer vermistir, Kur’an bunu güzel kelimeleriyle kanitliyor:
Kendilerine ellerindekini (Tevrat’ı) tasdik eden bir kitap (Kur’an) gelince onu inkar ettiler. Oysa, daha önce (bu kitabı getirecek peygamber ile) inkarcılara (Arap müşriklerine) karşı yardım istiyorlardı. (Tevrat’tan) tanıyıp bildikleri (bu peygamber) kendilerine gelince ise onu inkar ettiler. Allah’ın lâneti inkarcıların üzerine olsun. (Sure-i Bakara, 89)
1. Imam Kurtubî
imam Kurtubî bu gelenek ile ilgili, ibni Abbâs’in sözlerini aktariyor:
قال ابن عباس : كانت يهود خيبر تقاتل غطفان فلما التقوا هزمت يهود , فعادت يهود بهذا الدعاء وقالوا : إنا نسألك بحق النبي الأمي الذي وعدتنا أن تخرجه لنا في آخر الزمان إلا تنصرنا عليهم . قال : فكانوا إذا التقوا دعوا بهذا الدعاء فهزموا غطفان , فلما بعث النبي صلى الله عليه وسلم كفروا , فأنزل الله تعالى : ” وكانوا من قبل يستفتحون على الذين كفروا ” أي بك يا محمد
Hayber yahudileri, sikca Gatafan kabilesiyle savasiyorlardi. Savasin sonunda yahudiler kaybettiler. Yahudiler tekrar saldirdiklarinda, su sekilde duâ ettiler:”(Ey Allahim), Bize ahir zamanda gönderecegini söz verdigin, ümmî olan peygamberin(sav) hürmetine, bize onlara karsi yardim et.” Ibbni Abbâs sunu ekliyor: her düsmanlariyla karsilastiklarinda bu sekilde dua ettiler, ve Gatafan kabilesini yendiler. Ama peygamberimiz(sav) geldiginde, onu inkar ettiler. O zaman yüce Allah bu ayeti indirdi: “Ve önceden kendileri düsmana karsi zafer için dua ettiklerinde(Son peygamber, Muhammed(sav) ve ona inen kuran’in vesilesiyle),” bu senin vesilen ile ya Muhammed (sav).
[Kurtubi El Camiul Ahkamul Kur'an, bakara 89 tefsirinde]
2. Mahmud Alusî
وكانوا من قبل يستفتحون على الذين كفروا نزلت في بني قريظة والنضير كانوا يستفتحون على الأوس والخزرج برسول الله صلى الله عليه وآله وسلم قبل مبعثه قاله ابن عباس وقتادة والمعنى يطلبون من الله تعالى أن ينصرهم به على المشركين كما روى السدي أنهم كانوا إذا اشتد الحرب بينهم وبين المشركين أخرجوا التوراة ووضعوا أيديهم على موضع ذكر النبي صلى الله عليه وآله وسلم وقالوا:اللهم إنا نسألك بحق نبيك الذي وعدتنا أن تبعثه في آخر الزمان أن تنصرنا اليوم على عدونا فينصرون فلما جاءهم ما عرفوا كفروا به كنى عن الكتاب المتقدم بما عرفوا لأن معرفة من أنزل عليه معرفة له ووجه الدلالة من هذه الآية ظاهر فإن الله سبحانه أقر استفتاح اليهود بالرسول ولم ينكره عليهم وإنما ذمهم على الكفر والجحود بعد إذ شاهدوا بركة الاستفتاح بالنبي صلى الله عليه وآله وسلم .
Bu ayet Beni Kureyze ve Beni Nadir hakkinda inmistir, onlar Evs ve Khazraj’a karsi zafer için dua ediyordular, bu peygamber efendimiz(sav)’in peygamberliginden öncedir. Ibni Abbas ve Katâde, ayni gerçek için ifade verdi. Mânasi: Müsriklere karsi zafer için, o(peygamberimiz sav)’nun vesilesiyle, Allah’a duâ ettiler. Es-Sudiyy: Onlar ve müsrikler arasinda savas var iken, tevrati açtilar ve ellerini peygamberin(sav) yazildigi yere bastilar ve duâ ettiler: “Ey Allahim, biz sana, bize gonderecegini söz
verdigin ahir zaman peygamberinin vesilesiyle duâ ediyoruz; bize bugun düsmanlarimiza karsi zafer ver.” Ve bu duadan sonra savasi yendiler.
[Mahmud Alûsî, Rûhul mânî(1:320) ]
3. Imam Celalettin Mahallî ve Celalettin Suyûtî
Yahudiler su sekilde dua ediyordular:
“Ey Allahim, bize, ahir zaman peygamberinin vesilesiyle zafer ver”
[ Mahallî ve Suyûtî, Tefsir ul Celaleyn(s.14) ]
4. Imam ibni Kesir
Dedi ki:
Yahudiler, Arap müsrklerini yenmek için, Muhammedin(sav) vesilesiyle dua ediyordular.
[Ibni kesir, Tefsir ül, Kuranül azîm]
5.Imam Suyûtî
Imam Suyûtî, Ibni Abbas’in yetkisiyle 2 gelenek anlatiyor:
Beni Kureyzenin ve Beni Nadirin yahudileri, peygamber efendimiz(sav)’den once kafirlere karsi zafer için dua ederdiler: “Ey Allahim, ümmî olan peygamberin vesilesiyle, bize zafer nasib eyle.” Ve onlar muzaffer oldular.
Medinenin yahudileri, peygamberin(sav) gelmesinden once, kafir arap(kabileleriyle)– Esad Gatafan, Cüheyne ve Uzra – savaslarinda, onlara karsi zafer için Allah’in Resûlunu çagirirdilar. Derdiler ki: Ey Allahim, Ya Rabbim, gelecek peygamberin(sav) ve kitabin hakki için, bizi onlara karsi muzaffer eyle.
[Suyûtî, ad-Durr-ul-manthūr (1:88) ]
Benzer rivayetlerin kaynakları:
1. Abdullah bin Muslim bin Kuteybe, Tefsir Garibil Kuran,sayfa 58)
2. Ibn Cerir Taberi, Camiul Beyan, 1:325
3. Begavi, Mealimut tenzil, 1:93
4. Ebu’l Fazl al mibadi, Keşf’ul esrar ve uddetul ebrar, 1:272
5. Ibn’ul Cevzi, Ilm’it Tefsir, 1:114
6. Mucahid bin Cubeyr, Tefsir, 1:83
7. Beydavi, Tefsir, 1:122
8. Nesefi, el-Medarik, 2:61
9. Hazin, Lubebut tevil fi meani’t tenzil, 1:65
10.Ebu Hayyan Endelusi, Tefsirul Bahril muhit, 1:303
11. Ibrahim bin Ömer Bikai, Nezmud derar fi tenasubil ayet ves suver, 2:37-7
12. Abdurrahman Hasan Huseyin, Camiul beyan fi tefsiril Kuran, 1:23
13. Abu Suud Amadi, Mezeyel Kuranul kerim, 1:128
14.Ismail Hakki, Ruhul Beyan,1:179
15.Suleyman bin Ömer, el Futuhatul aliyye, 1:77-8
16. Şevkani, Fethul Kadir, 1:112
17.Muhammed Reşid Reza,tefsirul Menar, 1:381
18. Ibn Cuzey, Kitabul Taşhil li ulumit tenzil, 1:53
19. Hatib Şurbini, es Siracul munir, 1:76
20. Zuhayli, et Tefsirul Munir, 1:219-20
21. Tentavi Cevher, el Cevahir fi tefsiril Kuranul kerim, 1:96
22. Hakim, el Mustedrek, 2:263
23. Acurri, eş-şeriat, 446-8
24. Beyhaki, delailun nubuvve, 2:76-7
25.Ebu Nuaym , delailun nubuvve, 44-5
26. Ibn Kesir, el bidaye ven nihaye, 2:274-5
Şeyh Remli demiştir ki: Vefatlarından sonra enbiyaü mürselin ve evliyaullah’ın imdada erişmek tasarrufu vardır. Zira peygamberlerin
mucizesi ve velilerin kerametleri, vefatlarından sonra kesilmez. Peygamberlere gelince, onlar kabirlerinde cavidani bir hayata sahibtirler. Namaz kılarlar ve haccederler. Bu hususla ilgili haberler varid olmuştur. Binaenaleyh, onların imdada erişmesi, kendileri için mucize olmaktadır. Şehitler de hayat sahibidirler. Kafirlerle dövüştükleri müşahede edilmektedir.
Evliyaullah’ın imdada erişmesi, bir keramettir.
Sofiler topluluğuna itiraz, rüsvay olmayı mucibtir. Bunu yapan kimse, husran vadisine düşer, pe’rişan olur. Allame ibni Hacer sarahatle
ifade etmektedir: ” Kim bunlara aykın davranırsa süi hatimesinden korkulur. Nitekim bir çok insanlar, bu vartaya düşmüş ve helak
olmuşlardır.
Şeyh Halili demiştir ki: Bu hususta itirazda bulunanın, “Enbiya ve evliya ile tevessülde bulunulamaz” demesi büyük bir YALAN
ve iftiradır. lmamlarımız, sarahatle ifade etmişlerdir ki “Hayır ve salah ehli ile tevessülde bulunmak caizdir”. Seyyid Ahmed Bedevi gibi
havastan olan şöyle dursun, avamdan bir kimsenin bile böyle bir şey uyduracağı zannedilemez. Allahü tealadan dilekte bulunmada
kendi rütbelerini kısa görenler, zikredilen zatlar ile teberrüken tevessülde bulunurlar.
Bunu, nasipsizlerden ve inancı bozuk olanlardan başkası inkar etmemiştir. Böyle bir davranıştan Allah’a sığınıyoruz. ”Sen bilmelisin ki, ziyarette bulunan ve Allah’ın salih kulları ile ve bilhassa peygamberler ile, hele onların efendisi Peygamberimiz Hz. Muhammed ile meded dileyen müslümanların tamamı, bu seyyitleri bilirler ki, bu büyük zatlar Allahü tealanın kulları cümlesindendir. Ne kendi netisieri için, ne de başkaları hakkında Allahı bırakıp da bizzat kendileri zarar veya fayda vermeye malik olamazlar. Lakin onlar, Allahü
tealanın kullarının sevimlileridir. Onun katındaki yakınlığın en ileri derecesinde olanlarıdır. Allah, bunları ve bilhassa onlar arasından Peygamberleri, dini hükümleri tebliğde kendisi ile diğer kimseler arasında vasıta kılmış ve onları hatalarının bağışlanmasında ve hacetlerinin verilmesinde vazifeli tutmuştur. Enbiya ve evliyayı büyük tutmak ve onlara saygı göstermek, onları Allahü tealaya vesile kılmak; Allah’ın tevhidini ihlal etmek şöyle dursun, Allah’a kulluk vazifelerinin en güzelidir.
Şayed muhaliflerden en basit bir tedkik hasıl olsaydı, kendilerinin islami topluluktan ayrılmakla batıl bir yol üzerinde olduklarını bilirlerdi. O topluluk, Resülüllah Efendimizin ümmetinin cemaatıdır. Hatta Resülüllah Efendimizi ziyaret için yolculuk yapmanın meşru olduğu mes’elesini bilmek, ehl-i islamın alimleri ve avamı katında dinde yeri olduğu zarüri olarak bilinen işlerdendir.
Muhammed ümmetinin fıkıh, hadis, kelam ve tasawuf alimleri topluluğu; meded dilemenin, tevessülün ve Resülüllah Efendimiz ile, Allah’tan şefaat dilernenin ve Resülüllah’ı ziyaret için yolculuk yapmanın, güzel bir davranış olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir.
Sonra gelenler, bunu ewelkilerden öğrenip kabul etmişler ve tevessül, meded dilerne ve ziyaret gibi · hususların taatlerin üstünlerinden ve yakınlık vasıtalarının en kamil olanlarından bulunduğuna inanmışlardır. Onlardan ayrı yol tutan azdan az ilim adamlarının en meşhuru, ibni Teymiyye ve iki talebesidir.
[Yusuf Nebhani, Şevahidü 'l-Hakk, sayfa 139-140 ]
Hindistan’ın büyük alimlerinden Mevlânâ Muhammed Fadlurresul rahimehullah “hakkı için ” istemek hakkında şu açıklamayı yapmaktadır:
“Molla Ali el-Karî, filancanın ve başkasının hakkı için demenin mekruh olduğunu bildirdikten ve ihtilafları naklettikten sonra şöyle yazıyor: Ben derim ki, Resulullah sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem duasında (Ya Rabbi, senden isteyip de verdiklerinin hakkı için, senden istiyorum) derdi. Buradaki hak kelimesinden murad, hürmettir. Yahud, rahmet gereğince ona va’d olunan hakdır. Yani bihakkın demenin yasaklığı anlatılmak istenirken, delil olarak; zira kimsenin Allahü teâlâ üzerinde hakkı yokdur demektedir. O halde bundan murad, hiç kimsenin Allahü teâlâ üzerinde vacib olan bir hakkı yoktur demektir. Demek ki, filancanın hakkı için sözünü bu ma’nâda kullanmak mekruhdur. Ama hadis-i şerifde bildirilen bihakkın [hakkı için] kelimesinin buradaki ma’nâsı hürmeti için, hürmetine demektir. Yahud üstün kılınmış olmaklık hakkı demektir… Bihakkın kelimesinin içinde hürmet saklanmaktadır. Yani hakdan murad hürmettir. Filancanın hakkı için demek, onun hürmetine demek olur. Böylece bihakkın demek caiz olup, mekruh olmadı ve kullanıldı.
Sirâciyye’de yazıyor ki: Eserde, câiz olduğuna dair deliller bildirildi. Tefsir-i âzîzî’de diyor ki: Hadîs-i şerîfde, Adem aleyhisselâmın tevbesi hakkında: (Ya Rabbi, Muhammed aleyhisselamın hakkı için senden istiyorum) diye bildirilen, üstün kılınmak hakkı ile ma’nâlandırılmış olup, Ehl-i sünnet mezhebidir. Fıkıh kitaplarında yasak edilen, hak kelimesinin hakîkî ma’nâsı olup, Mutezile mezhebidir. Çünkü Mutezile mezhebine göre, kullar işlerinin yaratıcısıdırlar. Böylece o işlerin karşılığı kulların hakîkî hakkıdır. Eskiden Mutezile mezhebi çok revacta olduğundan ve bu kelimenin kullanılması, onların mezhebini akla getirdiğinden, fıkıh âlimleri bu sözü kullanmayı yasakladılar. Böylece o mezhebin akla gelmesini önlediler.”[Mevlânâ Muhammed Fadlurresul, Tashih’ül Mesail, Berekât Yay., İst, 1976, s. 158.]