H
Çevrimdışı
I. TEMİZLİK BÖLÜMÜ.. 7
Ebû Dâvûd'un Sünen'inin Rivayet Senedi. 7
Temizlik Çeşitleri:. 7
a. Ruh Temizliği. 7
b. Beden Temizliği. 7
c. Çevre Temizliği. 8
1. Abdest Bozarken Uzak Bir Yere Çekilmek. 8
Açıklama. 9
Bazı Hükümler. 9
Açıklama. 9
Bazı Hükümler. 9
2. Küçük Abdest Bozmak İçin Yer Aramak. 9
Açıklama. 10
Bazı Hükümler. 10
3. Helaya Girmek İsteyenin Yapacağı Dua. 10
Açıklama. 11
Bazı Hükümler. 11
Açıklama. 11
Açıklama. 11
4. Abdest Bozarken Kıbleye Yönelmenin Mekruh Oluşu. 13
Açıklama. 13
Bazı Hükümler. 14
Açıklama. 16
Açıklama. 16
Açıklama. 17
Açıklama. 17
5. Abdest Bozarken Kıbleye Yönelme Veya Sırtını Dönme Ruhsatı. 18
Açıklama. 18
6. Abdest Bozarken Nasıl Soyunmak Gerekir?. 18
Açıklama. 18
Bazı Hükümler. 18
7. Abdest Bozarken Konuşmanın Mekruh Oluşu. 19
Açıklama. 19
8. Küçük Abdest Bozarken Selam Alınır Mı?. 19
Açıklama. 19
Bazı Hükümler. 20
Bazı Hükümler. 21
9. Abdesti Olmayanın Allah'ı Anması. 21
Açıklama. 21
Bazı Hükümler. 21
10. Üzerinde Allah Yazılı Yüzükle Helaya Girmek. 22
Açıklama. 22
Bazı Hükümler. 22
11. Sidikten Temizlenme (İstibra). 22
Açıklama. 22
Bazı Hükümler. 23
Açıklama. 24
Bazı Hükümler. 24
12. Ayakta Küçük Abdest Bozmak. 25
Açıklama. 25
Bazı Hükümler. 25
13. Kişinin Geceleri Bir Kaba Küçük Abdest Bozması Sonra Onu Yanına Koyması 26
Açıklama. 26
Bazı Hükümler. 26
14. Nebî (S.A.) ' nin Küçük Abdest Bozmayı Yasakladığı Yerler. 26
Açıklama. 26
Bazı Hükümler. 27
Açıklama. 28
Bazı Hükümler. 28
15. Banyolarda Abdest Almak. 28
Açıklama. 28
Bazı Hükümler. 29
Açıklama. 29
Bazı Hükümler. 30
16. Delik Ve Çatlaklara Küçük Abdest Bozmak. 30
Açıklama. 30
Bazı Hükümler. 30
17. Kişinin Heladan Çıktıktan Sonra Ne Söyleyeceği?. 30
Açıklama. 30
Bazı Hükümler. 31
18. İstibra Ederken Erkeklik Organına Sağ El İle Dokunmanın Keraheti. 31
Açıklama. 31
Bazı Hükümler. 32
Açıklama. 32
Bazı Hükümler. 32
19. Abdest Bozarken Gizlenmek. 32
Açıklama. 33
Bazı Hükümler. 33
20. Taharette Kullanılması Yasaklanmış Olan Şeyler. 33
Açıklama. 34
Bazı Hükümler. 34
Açıklama. 34
Açıklama. 35
Açıklama. 35
Bazı Hükümler. 36
21. Taşlarla Taharetlenmek. 36
Bazı Hükümler. 36
Açıklama. 37
22. İstibrâ. 38
Açıklama. 38
Bazı Hükümler. 38
23. Su İle İstincâ (Taharetlenme). 39
Açıklama. 39
Bazı Hükümler. 39
Açıklama. 40
24. Taharetten Sonra Eli Toprağa Sürmek. 41
Açıklama. 41
Bazı Hükümler. 41
25. Misvak Kullanmak. 41
Açıklama. 41
Bazı Hükümler. 42
Açıklama. 43
Bazı Hükümler. 43
Açıklama. 44
Bazı Hükümler. 44
26. Misvakın Nasıl Kullanılacağı 44
Açıklama. 44
Bazı Hükümler. 45
27. Başkasının Misvağını Kullanmak. 45
Açıklama. 45
Bazı Hükümler. 45
Açıklama. 45
Bazı Hükümler. 46
28. Misvağı Yıkamak. 46
Açıklama. 46
Bazı Hükümler. 46
29. Misvak Kullanmak Fıtrat (Yaratılış) İcâbıdır. 46
Açıklama. 46
Bazı Hükümler. 49
Açıklama. 49
30. Geceleyin (Namaza) Uyanan Kişinin Misvak Kullanması. 50
Açıklama. 50
Açıklama. 51
Bazı Hükümler. 51
Açıklama. 51
Bazı Hükümler. 51
Açıklama. 51
Bazı Hükümler. 52
31. Abdestin Farziyeti. 52
Açıklama. 52
Bazı Hükümler. 53
Açıklama. 53
Bazı Hükümler. 54
Açıklama. 54
Bazı Hükümler. 55
32. Abdest Üzerine Abdest Almak. 55
Açıklama. 55
Bazı Hükümler. 56
33. Suları Pisleyen Şeyler. 56
Açıklama. 56
Bazı Hükümler. 56
Açıklama. 57
34 Buzâ'a Kuyusunun Suyu. 57
Açıklama. 57
Bazı Hükümler. 58
Açıklama. 58
Bazı Hükümler. 58
35. Suyun Cünüp Olmayacağı. 59
Açıklama. 59
Bazı Hükümler. 59
36. Durgun Suya Küçük Abdest Bozmak. 60
Açıklama. 60
Bazı Hükümler. 60
37. Köpeğin Artığı İle Abdest Almak. 61
Açıklama. 61
Bazı Hükümler. 61
Bazı Hükümler. 62
Açıklama. 62
Bazı Hükümler. 63
38. Kedi Artığı. 63
Açıklama. 63
Bazı Hükümler. 64
Açıklama. 64
Bazı Hükümler. 65
39. Kadının Abdest Suyu Artığı İle Abdest Almak. 65
Açıklama. 65
Bazı Hükümler. 65
Açıklama. 66
Açıklama. 66
Açıklama. 66
Bazı Hükümler. 67
40. Kadın Ve Erkeğin Birbirinin Abdest Artığı Su İle Abdest Almalarının Nehyedilmesi 67
Açıklama. 67
Bazı Hükümler. 67
Açıklama. 68
41. Deniz Suyuyla Abdest Almak. 69
Açıklama. 69
Bazı Hükümler. 70
42. Nebîz (Şıra) İle Abdest Almak. 70
Açıklama. 71
Bazı Hükümler. 71
Açıklama. 72
Açıklama. 72
43. Abdesti Sıkışık Kişi Bu Halde Namaz Kılabilir Mi?. 73
Açıklama. 73
Bazı Hükümler. 74
Açıklama. 74
Bazı Hükümler. 75
Açıklama. 75
Bazı Hükümler. 76
Açıklama. 76
Bazı Hükümler. 76
44. Abdest İçin Yeterli Su Miktarı. 76
Açıklama. 77
Bazı Hükümler. 78
Açıklama. 78
Açıklama. 79
45. Abdest Suyunda İsraf 79
Açıklama. 79
Bazı Hükümler. 80
46. Noksansız Abdest Almak. 80
Açıklama. 80
Bazı Hükümler. 81
47. Tunçtan Yapılmış Kaplardan Abdest Almak. 81
Açıklama. 81
Bazı Hükümler. 82
Açıklama. 82
Açıklama. 82
48. Abdeste Baslarken Besmele Çekmek. 82
Bazı Hükümler. 83
Açıklama. 84
49, Yıkamadan Elini Su Kabına Daldıran Kimse. 84
Açıklama. 84
50. Elini Yıkamadan Önce Su Kabında Dolaştırmak. 85
51. Peygamber (S.A.)’in Abdest Alış Şekli. 85
Açıklama. 85
Açıklama. 89
Açıklama. 90
Bazı Hükümler. 90
Açıklama. 90
Açıklama. 91
Açıklama. 91
Açıklama. 91
Bazı Hükümler. 92
Açıklama. 92
Açıklama. 92
Açıklama. 93
Bazı Hükümler. 94
Açıklama. 95
Bazı Hükümler. 96
Açıklama. 96
Açıklama. 96
Bazı Hükümler. 96
Açıklama. 97
Bazı Hükümler. 97
Açıklama. 97
Bazı Hükümler. 98
Bazı Hükümler. 98
Açıklama. 98
Açıklama. 99
Bazı Hükümler. 99
Açıklama. 99
Açıklama. 100
Açıklama. 100
Bazı Hükümler. 100
Bazı Hükümler. 101
Açıklama. 101
Açıklama. 102
Bazı Hükümler. 103
Açıklama. 103
Açıklama. 103
Bazı Hükümler. 104
I. TEMİZLİK BÖLÜMÜ
Ebû Dâvûd'un Sünen'inin Rivayet Senedi
- Bize imam ve Hafız Ebû Bekr Ahmed b. Ali b. Sabit el-Hatîb el-Bağdâdî (463/1071) haber verdi.[1] (Dedi ki);
- Bize tmam ve Kadı Ebû Amr el-Kâsım b. Ca'fer b. Abdulvâhid el-Hâşimî (413/1022) rivayet etti. (Dedi ki);
- Bize Ebû Ali Muhammed b. Ahmed b. Amr el-Lu'laî (333/944) rivayet etti. (O da dedi ki);
- Bize Ebû Davud Süleyman b. el-Eş'as es-Sicistânî 275 senesi Mu-harrem'inde rivayet etti ve şöyle dedi:[2] [3]
Kitap ve Sünnette teşvik edildiği için, musannif Ebû Dâvud Sü-nen'ine besmeleyle başlamıştır. İmam Mâlik'in Muvatta'ında Abdur-rezzak'ın Musannef inde, îmam Ahmed'in Müsned'inde ve BuhârF-nin Sahih'inde görüldüğü gibi hamdele ve salvelede bulunmamıştır.
Her ne kadar Deylemî'nin Hz. Ebû Hureyre'den rivayet ettiği ham-delesiz ve salvelesiz başlanılan önemli işlerin sonuçsuz ve bereketsiz kalacağına dair:
"Allah'a hamdedilmeden ve bana salât getirilmeden başlanılan her önemli iş, sonuçsuz güdük (hayırdan) kesik, bereketten yoksundur"
anlamında bir hadis-i şerif varsa da Hafız er-Ruhâvî (612/1215) bu hadisin garib ve zayıf olduğunu söylemiştir.
Musannifin Hz. Ebû Hureyre'den naklettiği "Allah*a hamd ile başlanmayan her önemli iş güdük, (hayırdan kesiktir"[4] ve "Şehâdet ile başlanmayan her hutbe kesik el gibidir"[5] anlamındaki hadis-i şeriflere gelince, bunların sahih ve delil olma niteliği taşıdıkları kabul edilebilse bile; bunlarda, bir eser yazarken onun başına hamdele, sal-vele ve şehâdetin yazılmasına delâlet eden bir mânâ bulunmamaktadır. Binaenaleyh bir eser yazarken başına hamdele, salvele ve şehâdetin konulmasını gerektiren açık bir emir yoktur. Fakat yine de bu hadisler nazar-ı itibara alınarak hamdele, salvele ve şehâdet dil ile sösfenir, nitekim Hatîb'in zikrettiğine göTe, tmam Ahmed hadis yazarken dili ilç satavât getirir, fakat salavâtı yazmazrmş. Belki de bu âlimler, hamdele, salvele ve şehâdetin sadece hutbelere ait olup kitap yazmakla flgili olmadığı görüşüne sahiptiler.
Öte yandan Resûl-i Zişân Efendimiz'in, kırallara yazmış olduğu mektuplara besmeleyle başlamakla yetinip hamdele, salvele ve şehâ-deti yazmaması da bu ihtimali kuvvetlendirmektedir.[6]
Fıkıh kitablannda açıklandığı üzere besmele, "bismillah" (Alla'ın adıyla) veya "bismillahir-rahmanir-rahim" (Rahman ve Rahîm olan Allahın adıyla) cümlesinden ibarettir. Besmele, "Berâe (Tevbe)" Sûresi hâriç, bütün sûrelerin başında yer alır. Ayrıca Nemi Sûresi'nin 30. âyetinde de, âyetin bir bölümü olarak yer almaktadır.
Dinimiz, mânevi temizlik olan inanç meselesine ne kadar önem vermişse maddi temizliğe de o derece önem vermiştir. Peygamberimiz "Temizlik imanın yansıdır”[7] buyurarak temizliğin, müminlerin hayatındaki yerini belirtmiştir.[8]
Temizlik Çeşitleri:
Temizlik ruh, beden ve çevre temizliği olarak üçe ayrılır:
a. Ruh Temizliği
Ruh temizliğinin birini derecesi, kalbin bâtıl inançlardan temizlenmesiyle kazanılır. İkincisi ise, haset, kibir, riya, hırs ve düşmanlık gibi kötü duygulardan kalbi arındırmakla elde edilir. Tevazu, kanaat ve sevgi, kalbten bu kötü duyguların atılmasıyla kazanılır.
Kur'ân, ruh ve kalb temizliği hususunda şöyle buyurur: "İnsanların kabirlerinden kalkacakları o gün, ne mal fayda verir ne de oğullar. Ancak Allah'a selim bir kalb ile varan müstesna." [9]
b. Beden Temizliği
Bu hususta Peygamberimizin pek çok hadisi vardır. Bunlardan iki tanesi şöyledir: "Cuma günü yıkanmak her bfittg olan kimseye vft-clb (gibi)dir."[10]
Besmele, yerine göre mendub, sünnet veya vacibtir. Bunun yanında: "üzerlerine Allah'ın ismi anılmayanlardan yemeyin."[11] âyet-i kerimesi gereğince, kasten besmele çekilmeden boğazlanan bir hayvanın etinden yemek haramdır. Abdest alırken besmele çekmek sünnet, zina etmek, şarap içmek gibi kesin haram olan işlerin başında besmele cekmekse, haramdır.
Görünen ve görünmeyen pisliklerden arınma demek olan temizlik, ibadetin temel şartlarından biridir.
İslâm Dini, insanın maddî-mânevî bütün kirlerden temizlenmesini ister. Peygamberimize "Oku!"[12] âyetinden sonra, ikinci olarak gelen âyet, temizlenme ile ilgilidir; "Elbiseni temizle"[13]
Kur'ân-i Kerîmin bir çok âyetinde temizliğe teşvik edildiği gibi, başlı başına temizliği emreden âyetler de çoktur:
"Şüphesiz ki, Allah çok tevbe edenleri de sever, (pisliklerden) temizlenenleri de sever."[14] Yine Mâide Sûresinin 6. âyetinde, ibâdet yapabilmek için şart olan abdest, gusül ve teyemmümün lüzumu ve şekli" anlatıldıktan sonra, "Allah'ın, kullan arıtmak istediği" kaydedilir.
Diş temizliği ile ilgili diğer hadiste de şöyle buyurulur: "Ümmetime (yahut insanlara) güçlük verecek olmasaydım, onlara, her namaz vakti mutlaka dişlerini, misvakla temizlemelerini emrederdim."[15]
Cemiyet içerisinde iyi bir tesir meydana getirebilmek için mutlaka kıyafetin temiz ve intizamlı olması gerekir. Kıyafetimiz ruhumuzun aynasıdır. Ağırbaşlı bir kıyafet, mutlaka bize karşı bir saygı uyandıracaktır. İşte bunun için Kur'ân-i Kerîm şöyle buyurur: "Ey âdem oğullan, her mescide gelişte güzel elbisenizi giyiniz."[16]
c. Çevre Temizliği
Bir müslüman, çevresinin temizliğine de son derece dikkat eder. Zira pislikler, çevremizden evimize, evimizden vücudumuza, vücudumuzdan da ruhumuza akseder. Evin, sokağın ve işyerinin temizliği, kişinin temizliğe karşı hassasiyetini gösterir. Çeşmelerin, kuyuların, dere sularının ve deniz sahillerinin temiz tutulması insanın görevi olmalıdır. Zira Peygamberimiz yollardan sıkıntı âmillerini gidermeyi iman gereği saymıştır.[17]
Bu mevzuda İmam Gazzalî şöyle der; temizliğin dört mertebesi vardır:
a. Dışı abdestsizlikten, pisliklerden temizlemek
b. Azaları kötülüklerden ve günahlardan temizlemek.
c. Kalbi yerilen huylardan ve pis duygulardan arındırmak.
d. İç bünyeyi, Allah’tan başka her şeyden pâk etmek.
Bu dördüncüsü, peygamberlerin ve siddîklerin mertebesidir. Kulun bu yüksek dereceye ulaşması, ancak alt tabakaları geçtikten sonra mümkün olur. Kul iç bünye temizliğine, kalbini kötü sıfatlardan temizleyip güzel hasletlerle donatmadıkça erişemez. Kalb temizliğine de organlarını kötülüklerden temizlemeyen ve ibâdetlerle onarmayanlar vasıl olamazlar.
Elde edilmek istenen şey, kıymetli ve değerli olduğu zaman, onu elde etme yollan güçleşir, engeller çoğalır. Sanma ki, bu iç bünyeyi temizleme işi akılla elde edilir. Evet, iç gözü bu mertebeler arasındaki farkı görmekten kör olan kimse, taharetten, ancak gaye olan meyvenin içini, Özünü değilde, o meyvenin kabuğu seviyesindeki en aşağı mertebeyi, dış temizliğini anlar, yalnız kabuğa bakar. Bütün vakitlerini iyi taharet etmekle, elbisesini temizlemekle, dışını pâk etmekle, bolca akan sular aramakla geçirir. Vesvesenin etkisi ve aklın hayal gücüyle istenilen gerçek temizliğin sadece bu olduğunu sanır.[18]
I- Temizlik Bölümü
1. Abdest Bozarken Uzak Bir Yere Çekilmek
1....el-Muğîre b. Şu'be[19] 'den demiştir ki; "Peygamber sallella-hü aleyhi veseliem abdest bozacağı zaman (halkın gözünden) uzaklaşırdı"[20]
Açıklama
Bu hadis-i şerif, abdest bozmak isteyen bir kimsenin, insanların kgjKjjgini göremeyecekleri, abdest bozma esnasında hasbelbeşer kendisinden çıkacak sesleri işitmeyecekleri ve kokulan duymayacakları kadar uzaklaşamısımn, abdest bozmanın edeplerinden olduğuna delâlet etmektedir.
Abdest bozmak için, insanların gözlerinden uzak, tenhâ bir yeri seçmekle bu edeb yerine getirilmiş olabileceği gibi, abdest bozan kimseyi insanların gözünden koruyacak ve kendisinden çıkacak sesleri ve pis kokulan insanların işitip rahatsız olmalarına imkân vermeyecek şekilde özel olarak inşa edilmiş tuvaletlere gitmekle de yerine getirilmiş olur. Çünkü Resûl-i Ekrem Efendimizin abdest bozmak için böyle halkın gözlerinden uzak yerleri seçmesinin sebebi önce, Allah'ın "mükerrem varlık" olarak yarattığı insanlann saygınlığını korumak ve onların rahatsız olmalarını önlemektir. Aynı zamanda da abdest bozan kimseyi utanıp rahatsız olmaktan kurtarmaktır. Bu gayelere uygun olan tuvaletle de -halktan uzak olmasalar bile- abdest bozmakta bir sakınca yokur. Abdest bozan kimseyi halkın gözünden gizlemekle beraber, zuhur edecek seslerin işitilmesine engel olamayan yerlerde'abdest bozmak ise, edebe aykırıdır.[21]
Bazı Hükümler
1. Abdest bozacak kimsenin abdest bozmak için ken-dişinden çıkacak seslen insanlann işitmeyecekleri ve kendisini göremeyecekleri kadar uzak ve tenha bir yeri tercih etmesi abdest bozmanın âdâbındandır.
2. Hz. Peygamber, hayalı insanlara çok saygılı idi. Onları rahatsız etmekten son derece kaçınırdı. İnsanlara önemli işleri açıklamak üzere gönderilmişti. [22]
2....Câbir b. Abdillah [23] 'dan, demiştir ki; "Peygamber sallellahü aleyhi vesellem abdest bozmak istediği zaman kendisini hiç bir kimse göremeyecek kadar (gözlerden uzaklaşıp) giderdi."[24]
Açıklama
El-Beraz: Ağaçsız geniş arazi manasına gelirse de kinaye yoluyla abdest bozmak anlamında kullanılır. Hattabî bu kelimenin banın kesriyle el-birâz şeklinde okunması gerektiğini söylemişse de, Cevheri gibi lügat âlimleri kelimenin bu şekilde okunduğu zaman savaşta cengâverlik gösterisi yapmak anlamına geldiğini söyleyerek kendisine karşı çıkmışlardır. İmam Nevevî de bu meselede Hattâbî'in haklı olduğunu ve Tehzibü'I-esmâ gibi meşhur lügat ki t abların in Hattâbî'yi desteklediğini ifâde etmiştir.[25]
Bazı Hükümler
1. Kırda, bayırda abdest bozmak isteyen bir kim-senin insanlardan uzaklaşıp görunmeyecek şekilde bir
sütrenin arkasına gizlendikten sonra abdestini bozması müstehabtır.
2. İnsanın görülmesi uygun olmayan yerlerini gizlemesi ve insanları rahatsız edecek hareketlerden ve hoşa gitmeyecek davranışlardan kaçınması icab eder.
3. Kişi küçük abdest bozmak için uygun bir yer seçmelidir.[26]
2. Küçük Abdest Bozmak İçin Yer Aramak
3....Ebû't Teyyâh [27]hocalarından birinin kendisine şöyle dediğini nakletti:
"Abdullah b. Abbâs [28] Basra'ya geldiğinde Basralılar Ebû Mûsâ [29] 'dan nakiller yapıyorlardı. Bunun üzerine Abdullah, bir mektup yazarak Ebû Musa'dan bazı şeyler sordu. Ebû Musa, kendisine şu cevabı verdi: "Ben bir gün Resulüllah (s.a.v.)'ie birlikte idim. Küçük abdest bozmak istedi. Bir duvarın dibinde, toprağı yumuşak bir yere gelip idrarını yaptı. Sonra da; "Sizden biriniz küçük abdestini boz-irtak İstediği zaman idrarı (nın üzerine sıçramaması) için yumuşak bir yer arasın*' buyurdu.[30]
Açıklama
Abdullah b. Abbâs (r.a.) Basra'ya geldiği zaman Basrahlann Ebû Musa'dan çeşitli konulardan duymadığı bilmediği hadisler naklettiklerini görünce bu nakledilen haberlerin doğruluk derecesini öğrenmek maksadıyla Ebü Musa el-Eş'ârî*ye bir mektup yazar. Ebû Musa da sorulan meselelerin cevabını bir mektupla bildirir. Verilen cevaplar arasında yukarıda geçen hadis-i şerif de bulunmaktadır. Ancak diğer cevablann hangi konularla ilgili olduğu açıkça zikredilmemektedir. Bununla beraber verilen cevabın sadece bevletmekle ilgili olması ihtimali de vardır.
Hattâbî'nin açıklamasına göre hadis-i şerifte adı geçen duvarın sahibi yoktu; çünkü idrar duvarın.temeline zarar vereceğinden, sahibinin izni olmadan sahipli bir duvarın dibine abdest bozmak caiz değildir.
Bu hadis-i şeriften sahabenin nakletmek istedikleri hadisleri bir kâğıda veya deftere yazarak, hadis öğrencilerine rivayet ettikleri anlaşılıyor, ki buna hadis ilminde kitabet denir. Hadis rivayet metodlarından birini teşkil eder.[31]
Bazı Hükümler
1. Kitabet (yazma) yoluyla hadis rivayet etmek caizdir.
2. Küçük abdest bozmak isteyen kimse, kendini idrar damlacıklarından korumak için-azamî titizliği göstermesi gerekmektedir. Şayet kırda, dağda, bayırda küçük abdest bozmak mecburiyetinde kalırsa, yumuşak bir yer aramalı bulamazsa, yeri kazarak toprağı yumuşatmali, yumuşak toprak üzerinde su dökmelidir. Çıkan sidiğin elbisesine sıçramaması için bu son derece önemlidir. Esasen her hâl ve hareketiyle rehber olan Allah Resulünün tavsiyesi beden ve ruh temizliği yönünden çok mühimdir.[32]
3. Helaya Girmek İsteyenin Yapacağı Dua
4.…Hammâd Ibn Zeyd(in) Abdülaziz b. Suhayb yoluyla enes îbn Mâlik [33]den (rivayetine göre) Resûlullah (s.a.v) helaya girmek isteğinde, "Attanım ben, hubus ve habâisten sana sığınırım" diye dua ederdi.
Abdulvâris'in yine AbdiÜaziz Enes'den naklettiğine göre ise, "hu-bus ve habâisten Allah'a sığınırım'* diye dua ederdi.[34]
Ebû Davûd şöyle dedi: "Bu hadis-i şerifi Şu 'be Abdulaziz'den (bir seferinde) "Aüahım ben sana sığınırım9*, bir keresinde de "Allah'a sığınırım" lâfızlanyla rivayet etti. "Vuheyb ise, "Hadis, Allah'a sığınsın (lâfızlarıyla da) rivayet edilmiştir" dedi.[35]
Açıklama
Hadisin sonunda musannif Ebü Dâvûd merhum, Abdulaziz b. Suhayb»den gelen rivayet farklarına şöyle işaret ediyor:
a. Bu Hadis-i Şerifi Hammâd İbn Zeyd, Abdulaziz'den lâfızlarıyla başlayarak rivayet ederken, Abdülvâris sadeçe lafzıyla başlayarak rivayet etmiştir.
b. Aynı Hadisi, Şu'be, bir keresinde Hammâd'ın, bir keresinde de Ab-dulvâris'in lafızlanyla rivayet etmiştir.
Hadiste geçen hubs kelimesini sarih Hattâbî hubus şeklinde (birinci ve ikinci harflerinin Ötresiyle) okumuş, hubs şeklinde (ikinci harfi sakin) okumanın yanlış olacağım İddia etmişse de, Aynî ve tbn Seyyidinnâs tarafından reddedilerek her iki şekilde de okumanın caiz olduğu söylenmiştir,
Hattâoî'ye göre hubus, habîs'in çoğuludur; "Erkek şeytanlar*' anlamına gelir. Habâis ise, habise'nin çoğuludur, (dişi şeytanlar) demektir, lbnü'l-Arabî'ye göre bu kelime çirkin şeyler için kullanılır. Hubs genellikle sözde sövmeyi, inançta küfrü, yiyeceklerde haramı, içeceklerde zararlı şeyleri ifâde eder.[36]
Bazı Hükümler
1. Helaya girmek isteyen kimse hadis-i şerifte geçen duayı duyarak Allah'a sığınmahdır. Bu, bütün âlimlere göre müstehabtır. Helalar, Allah'ın açıkla zikredilmesi uygun olmayan yerlerden olduğu için şeytanlar buralarda çokça eğleşir ve insanoğluna daha çok tebelleş olurlar. Helaya girerken şeytanlardan Allah'a sığınmak bu yüzden
gereklidir. Açık arazide abdest bozmak da helada abdest bozmak gibi Allah'a sığınmayı gerektirir.
Helaya girerken Allah'a sığınmayı unutan kimse, tslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre, girdikten sonra kalben Allah'a sığınır. Mâlikî mezhebinden bazıları helada dil ile Allah'a sığınmayı caiz olacağı görüşünde iseler de, Hanefî âlimlerinden Aynî dil ile Allah'a sığınmanın mekruh olduğunu benimsemekte ve bu görüşün aynı zamanda İbn Abbâs'dan rivayet edildiğini ifade etmektedir.
Helada aksıran kişi ancak çıktıktan sonra "Elhamdülillah” diyebilir. Hadisin zahirine bakılırsa Resul-i ekrem (s.a.) söz konusu duayı açıktan dil ile yapmıştır. Said b. Mansûr'un Sünen'inde yer alan bir hadise göre helaya girerken bu duayı okumadan önce besmele çekmek sünnettir.
2. Hz. Peygamberin abdest bozacağı yere girerken Allah'a sığınması, kulluğunu göstermek, ümmetine abdest bozmanın edebierini öğretmek içindir. Aslında O, bütün kötülüklerden ve şeytanlardan korunmuştur. [37]
5. ...Şu'be, Abdülazizb. Suheyb vasıtasıylaEnesb. Mâlik'tenşu (bir önceki) hadisi (bir de): "Allahım, (Hubus ve habâlsten) sana sığınırım** diye rivayet etti. (Yine) Şu'be (şeyhi Abdülaziz'in diğer bir rivayetini kast ederek) dedi ki, (Şeyhim abdilaziz bu hadisi) bir defasında da: "Allah'a sığınırım" diye rivayet etti.[38]
Açıklama
Bir önceki hadisin farklı rivayet yollarım ve lâfızlarını açıklayan bu hadisle ilgili açıklama bir önceki hadiste geçtiği gibidir. [39]
6....Zeyd b. Erkâm[40] dan, Peygamber (s.a.)*în şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Şu abdest bozulan yerler, (cin ve şeytanların) bulunacağı yerlerdir. Onun için sizden biriniz belâya girmek İstediği zaman "Erkek ve dişi şeytanlardan Allah'a sığınırım" desin.[41]
Açıklama
Bu hadis-i şeriften anlaşılıyor ki, kazayı hacet yerleri şeytan ve cinlerin bulunabileceği yerlerdir. Önceki hadis-i şerifte açıklandığı gibi bunların şerlerinden korunmak Allah'a sığınmakla mümkündür.
Cin ve şeytanlar gözle görülmeyen varlıklardır. Allah'ın anılmadığı yerlerde daha çok bulunurlar. Lügat âlimlerinin beyân ettiği Üzere kelimesi, "gizlilik" mânâsım ifâde eder.Meselâ ve kelimeleri, "onu örttü, gizledi” anlamına gelir. denilince, "gece karanlığı onun üzerini örttü, bürüdü” mânâsı anlaşılır.Cünne kalkan; cenin, henüz doğmamış, ana rahminde gizli çocuk yahut kabir; cenan göğüsteki kalb; cennet, zemini bitkilerle örtülü bağ ve bostan veyahutta duyu organlarına kapalı ve Allah'ın mü'minler için hazırladığı yer, yani cennet; cünûn, nefs ile akıl arasına giren delilik demektir.
Görüldüğü gibi bütün* bu kelimelerde bir "gizlilik'* anlamı vardır.
Râğıb'ın Mufredât'taki beyânına göre "cin" ismi iki mânâda kullanılır:
Birincisi: Genel mânâsıdır ki, "insan" mukabili olarak duyu organlarından gizli kalan varlıklardır. Melâike ve şeytan dahi bu mânâya dâhildir.
İkincisi: Cin böyle varlıkların hepsi değil, bir kısmıdır.[42] Bunlar da üçe ayrılırlar:
a. Meleklerdir ki, hepsi de hayırlı varlıklardır. Yanlış iş yapmaz, insanı aldatmaz, Allah'ın emrinden dışarı çıkmazlar.
b. Hepsi şerli olan yaratıklardır ki, şeytanlardır. İnsanı aldatırlar, şerre ve fenalığa çalışırlar.
c. Hayırlısı da şerlisi de bulunan cinlerdir.
Cinle melek arasındaki farklar da şöyle belirtilmiştir:
1. Melekler nurdan, cinler ise ateşten yaratılmışlardır.
2. Cinler erkeklik ve dişilikleri icabı evlenirler ve coğalırlarsa'da meleklerde böyle bir durum yoktur.
3. Melekler günah işlemeyen varlıklardır. Cinler arasında ise, itaatkâr olanlar da, isyankâr olanlar da vardır. Dolayısıyla mü'minleri ve kâfirleri mevcuttur. Kâfir cinlerin azgın olanlarına "şeytan" denir.
4. Cinler iyi-kötü bütün kılıklara girdikleri halde, melekler sadece insan kılığı gibi iyi kılıklara girerler. Meselâ yılan kılığına girip görünmezler.
5. Melekler, yer-gök ve ikisi arasında bulunan her yerde bulunduktan halde cinler sadece yerde eğleşirler.
6. Melekler ilim ve zikir meclislerine rağbet eder, Peygamber (s.a.)'e sa-lâvât getirirler. Yer yüzünde yaşayan mü'minJere hayır dua ederler. Hastaları ziyaret edenlerden memnun, ilim yolcularından razı olurlar.[43]
Şeytan, azgınlıkta fevkalâde ileri giderek benzerleri arasında seçilmiş inatçı anlamında cins isimdir. Gerek insan ve hayvan gibi maddî varlıkların, gerekse manevi varlıkların zararlı ve kötü olanlarına denir. "İnsan şeytanı", "cin şeytanı" gibi. Allah'ın rahmetinden uzak varlık manasına da gelir.
Iblîs, Allah'ın rahmetinden ümidini kesmiş, demektir. Şeytanların atası olan âsî varlığın özel ismidir.
Zamanımızda yaygın bazı yanlış inançlara kaynak olan cin konusunda özellikle şu üç hususu belirtmek yerinde olacaktır:
1. Cinlerle Evlilik
Cinlerle insanların özellikleri ve yaratılışları ayrıdır. Bu bakımdan ayrı yaratılış ve hususiyetlere sahip bu varlıklardan birinin diğeri ile evlenmesinin caiz olmadığı fıkıh kitaplarımızda zikredilmektedir. Nitekim Fetevâ-yı Sirâdyye'de bu husus açıkça belirtilmiştir. Munyetu'l-Muftf ve Feyz gibi eserlerin sahipleri de bu görüşü savunmuşlardır. Hasan Basrî'den, konu ile ilgili soru soranın ahmaklığından dolayı azarlanacağı nakledilmiştir. Delil olarak da şu mealdeki âyet gösterilmiştir:
"Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı. Eslerinizden de size oğullar ve torunlar yarattı ve sizi güzel (ve helal) nzıklaria besledi. Böyle iken bâtıla mı inanıyorlar, Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?"[44]
2. Cinlerden Haber Alıp Verme
Halk arasında "cinci hoca" veya "cin hocası" diye tanınmış, cinlerden haber verdiğini söyleyen kişilerin bulunduğu, halkın bunlara büyük ilgi gösterdiği, böylelerinin sözlerini dindenmiş gibi kabul ettiği bilinmektedir. Aslında cinlerden haber vermenin caiz olmadığı, cinlerden denilerek verilen haberlere itibar edilmemesi gerektiği' fıkıh âlimlerince bildirilmiş, sebep olarak da, cinlerin müminlerinin olduğu gibi kâfirlerinin de bulunduğu gösterilmiştir. Bununla birlikte bu meselede mümin cinlerin de yalan söyleyebilecekleri nazar-ı dikkate alınırsa, cinlerden haber verdiklerini iddia edenlerin sözlerinin doğruluğuna delil bulunamayacaktır.
Cinci hocaların söyledikleri genellikle müslümanlan fitneye sürükler. Gaybı da Allah'tan başka kimse bilmez. O halde bu durum iman yönünden de ayrı bir mahzur taşır. Bu yönüyle de zararlı görülmüştür.
3. İnsanlar gibi, cinnileri öldürmek de yasaklanmıştır. Hafız Zeylâî'nin açıklamasına göre fıkıh âlimleri eğilip bükülmede, akıp gitmekte olan beyaz yılanın Öldürülmemesi gerektiğini, çünkü bu şekildeki yılanların cinnî olduklarım kabul etmektedirler. Nitekim "iki çizgili ve kısa kuyruklu yılanları öldürünüz. Fakat beyaz yılanları öldürmeyiniz.”[45] mealindeki hadis-i şerif de bunu ifâde etmektedir.
Fakat Hanefî ulemasından Ebû Câ'fer et-Tahâvî, "yılanların istisnasız hepsi öldürülebilir. Çünkü Peygamber (s.a.) evlere girmemeleri üzerine onlardan söz almıştır. Onlar evlere girip insanlara kendilerini göstermekle bu ahidlerini bozmuş, olacaklarından masuniyetlerini kaybetmiş olurlar" görüşündedir.
Evlere giren cinnîleri öldürmekte bir sakınca olmamakla beraber evlâ olan onları görünce hemen öldürmek değil, "Yüce Allah'ın izniyle buradan çekilip git, müslümanlann yolundan çekil" diyerek onu ikâz etmektir. Eğer çekilip gitmezse o zaman Öldürülmelidir. Ancak cinnîlere yapılacak olan bu nevi ihtarların yeri namazın haricidir.
îbn Ebi'd-Dünya'nın rivayetine göre Hz. Âişe validemiz bir gön evinde bir yılan görüp, onun öldürülmesini emretmiştir. Bunun üzerine yılan öldürülmüş, sonra bu yılanın Hz. Peygamberden vahy dinlemeye gelmiş bir cinnî olduğunu öğrenince, Yemen'e birini gönderip kırk köle satın aldırıp (diyet olarak) azat etmiştir.
îbn Ebî Şeybe^nin Musannef'inde de Hz. Âişe'nin bu cinninin diyeti olmak üzere fakirlere on ikibin dirhem dağıttığı kaydı yer almaktadır.[46]
4. Abdest Bozarken Kıbleye Yönelmenin Mekruh Oluşu
7....Selmân[47] (r.a)Jdan rivayet olunduğuna göre, kendisine: "Peygamberiniz size abdest bozarken nasıl oturulacağına kadar her şeyi öğretti (öyle) mi?" diye sorulmuş[48] da; "Evet, salat ve selâm üzerine olsun (Allah Resulü) bizleri büyük abdest bozarken, su dökerken kıbleye yönelmekten, sağ elle, üçten az tasla, hayvan tezeği veya kemikle taharetlenmekten men'etti" diye cevap vermiştir.[49]
Açıklama
Hırae: Büyük abdest bozmak için oturmak ve büyük abdest bozmak manalarına gelir. Hattâbt bu kelimenin "ha" harfini fethah (üstünlü) olarak okuduklarım, fakat bu telâffuzun yanlış olduğunu söylemiştir.
Cevheri ise, bu harfi fethalı olarak okumanın daha doğru olacağım ifâde etmektedir.
Îbnu'1-Esîr "Nihâye" isimli eserinde bu iki telâffuzun arasım şöyle te'-lif ediyor: "Bu kelime ilk harfinin fethah olarak okunması halinde mastar, kesre ile okunması hâlinde de isim olur.
"Gâit" çukur yer demektir. Hâll-mahall alakasıyla mecazen necaset anlamına gelir. Hz. Selman kazuratın ismini söylemeyi edebe aykırı gördüğünden necaset yerine bu kelimeyi kullanmıştır. Bevl kelimesini söylemek ise ayıp sayılmadığından onu açıkça zikretmekte bir sakınca görmemiştir.
Metinde IJz. Selmân'a yöneltildiğinden bahsedilen soru, aslında bir müşrik tarafından, Hz. Selman'la alay etmek gayesiyle sorulmuştur. Hz. Selmân onun maksadım çok iyi anladığı halde mevzunun onun zannettiği kadar Önemsiz olmadığını aksine çok önemli ve ciddî olduğunu kendisine hissettirebil-mek için bu yola başvurmamış, fırsatı değerlendirerek mevzuyu olanca ciddiyetiyle ona anlatmayı ve îslâmiyetin bu mevzuda koymuş oluduğu edeb kuralını açıklamayı daha uygun bulmuş ve öyle yapmıştır.
Büyük abdest bozarken kıbleye karşı yönelmedeki sakıncanın nereden kaynaklandığı üzerinde ulemâ uzun uzun durmuştur.
Bir kısmı bu sakıncayı Ka'be'ye saygıyla ilgili görürken, diğer bir kısmı da kırlarda devamlı surette kıbleye karşı namaz kılan kullar bulunduğundan onlardan birinin kıbleye yönelerek büyük abdestini bozan bir kimseyi o haliyle arkasından görmesi tehlikesidir. Halbuki büyük abdestini bozan kimse, böyle bir zamanda kıbleye önünü ya da arkasını döneceğine kıbleyi sağına ya da soluna alırsa, obada, kırda namaz kılanlardan hiçbiri onu bu halde göremez. Onu ancak ya sağtarafından,ya da sol tarafından görebilirler. Su-râka b. Mâlik'in rivayet ettiği Peygamber (s.a.) "Biriniz abdest bozacağı yere vardığı zaman Aziz ve Celil olan Allah'ın kıblesine saygı göstersin”[50] (de ona karşı yönelmesin) hadis-i şerifinin zahiri de bu sakınmanın kıbleye saygıyla ilgili olduğunu söyleyenlerin görüşünü desteklerken, İsa el-Hennât'ın Nâfi senediyle İbn Ömer (r.a.)'dan rivayet ettiği "Ben Resuliillah (s.a.)'i etrafı kapalı bir tuvalette kıbleye yönelmiş bir halde iken gördüm."[51] mealindeki hadîs-i şerifi ise, ikinci görüşün sahiplerini desteklemektedir.
Nitekim bu iki hadisle ilgili olarak İsâ el-Hennat şöyle demiştir:
Ben Şâ'bî'ye îbn Ömer'den rivayet edilen bu İkinci hadis:i şerifle zahiren ona aykırı gibi görünen: "Sizden biriniz helaya vardığında önünü veya arkasını kıbleye çevirmesin" mealindeki (8 numaralı) Ebû Hureyre hadisini sordum. Bana, "Bunlardan îbn Ömer hadisi etrafı kapalı olan helalarda abdest bozan kimselerle; Ebu Hüreyre hadisi de kırlarda abdest bozan kimselerle ilgilidir, çünkü Allah'ın kırlarda namaz kılan nice kulları vardır" cevabını verdi.
Her ne kadar Isa el-Hennat bu mevzuda böyle demişse de, Dârekutnî, İsâel-Hennât'ın zayıf bir râvî olduğunu söylemektedir. Binaenaleyh bu mev-zudaki görüşlerden birine göre bir kimsenin etrafındaki sütrelerden yararlanarak iyice gizlendikten sonra kıbleye yönelip abdest bozmasında bir sakınca yoksa da; diğerine göre, abdest bozarken kıbleye dönmek kıbleye saygısızlık olacağı için, kişinin abdestini bozarken iyice Örtünmüş olması onu bu saygısızlıktan kurtaramaz.
Bu mevzudaki ihtilâfın ikinci yönünü de sözkonusu sakıncanın mahalli teşkil etmektedir. Bu yöndeki görüşler de temelde-yine iki kısma ayrılır:
a. Bu sakınca, abdest bozan kimseden bir takım pisliklerin çıkması ile ilgilidir.
b. Kişinin abdestini bozarken avret mahallinin açık olması ile ilgilidir.
Bu iki görüşten birincisine göre, bir kimsenin avret mahalli kapab iken kıbleye dönük olarak hanımıyla cinsî münâsebette bulunmasında bir sakınca yoksa da; ikinci görüşe göre münâsebet esnasında meni zuhur edeceği için kıbleye karşı yönelerek cinsi münâsebette bulunmak sakıncalıdır.
Metinde geçen kelimesinin başında bulunan harfinin zâid olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Müslim ve Nesâî'nin rivayetlerinde bu harf yoktur. Biz de tercümeyi buna göre yaptık.
İstincâ: Büyük ve küçük abdestlerden sonra temizlenmek demektir, ts-. tincâ sırasında taş kullanmaya da "isticmâr" denir. Buraya kadar verdiğimiz bilgileri bir neticeye bağlamak istersek şöyle diyebiliriz:
İhtiyacı olan kimse sol ayağı île tuvalete girer, üzerinde evrak, yazılı âyet, yine âyet yazılı yüzük varsa onları çıkarır. "Allah'ım pisliklerden sana sığınının" diye duada bulunur. İçerde fazla kalmaz, konuşmaz, öteye beriye bakmaz, verilen selâmı almaz, okunan ezanı takib etmez. İhtiyacını giderdikten sonra temizliğe başlar. Su varsa sol elini yıkar. Ondan sonra yine sol elle tenasül uzvunu yıkar. Ardından st>l elin orta parmağı ile elin ayasına göre biraz yukarı çıkık şekilde makat, yani dışkı yerini yıkar .Temizliğin gerçekleştiği kanaatine varıncaya kadar yıkamaya devam eder. Temizlik yapan oruçlu ise daha dikkatli olur ve yıkamayı mümkün olduğu kadar azda tutmaya gayret eder. Çünkü bu yolla suyun vücuda kaçması ihtimali vardır. Temizlendikten sonra bezle veya yazı için kullanılmayan kâğıtla kurulanır. Eller sabunla yıkanır. Dışarı çıkarken sağ ayakla çıkılır ve Allah'a hamd edilir. Bundan sonra da abdest almadan bir müddet beklenir. Bu bekleme, tenasül uzvunda sidiğin kalmış olma ihtimalinden dolayıdır.'Durgun ve akarsulara, çeşme ve su kenarlarına, meyve altlarına, ekin tarlalarına hacet gidermek mekruh t ur. Bu tür yerler insanların devamlı kullandıkları yerlerdir. Ayakta idrar yapmak da mekruhtur. Bu durumda sidiğin insanın üzerine sıçraması ihtimali vardır. Ayrıca oturulduğu zaman sidik torbası daha fazla sıkıştığından tenasül uzvunda sidiğin kalması ihtimali de oldukça azalır.
Hacet gidermek sırasında ön ve arkadan kıbleye dönük olmamak gerekir. Çocuklara hacet gördürürken ana-baba da bu duruma dikkat etmelidir.
Sol eli olmayan kişi sağ eliyle istincâda bulunabilir. Hasta olan kişi kadınsa kocası, erkekse karısı kendisine istincâ yaptırabilir. Yabancıların istincâ yaptırmaları pek doğru olmaz. [52]
İstincânın Hükümleri
1. Vacip istincâ: Cünüplük, hayız ve nifaştan gusledileceği zaman, avret yerlerindeki pisliklerin yıkanması vâcib olduğu gibi, abdest aldıktan sonra az da olsa pisliklerin avret yerlerine taşması halinde istincâ yapmak vacip olur. Yoksa temizlik yapılmış olmaz.
2. Sünnet İstincâ: Pislik, çıkış yerinin dışına taşmazsa içte kalırsa bu durumda istincâ sünnettir.
3. Müstehab tstincâ: Yalnız küçük abdest alındığı zaman tenasül uzuvlarını yıkamak müstehaptır.
4. Bid'at İstincâ: Yapılması lüzumsuz olandır. O yüzden bid'at kabul edilmiştir.[53]
Bazı Hükümler
Kıbleye yönelik abdest bozmayı yasaklayan bu hadıs-ı şerifin hükmü üzerinde ulema ihtilaf etmiştir. Bu mev-
zudaki görüşleri şu şekilde özetleyebiliriz:
1. Kırda abdest bozarken kıbleye yönelmek haramdır. Fakat evlerde bulunan etrafı kapalı helalarda abdest bozarken kıbleye yönelmekte bir sakınca yoktur. Hz. îbn Abbâs ile Abdullah b. Ömer, Eş-Şâ*bî, İshâk b. Râhûye, İmam Mâlik, Şafiî bu görüştedirler.
Ahmed b. Hanbel'den rivayet edilen bir görüş de böyledir. Delilleri ise yukarıda mealini sunduğumuz îbn Mâce'nin rivayet ettiği İbn Ömer hadisi ile ileride mealini sunacağımız (11J ve (13.) numaralı hadisler ve (evlerde abdest bozarken) "Kabe'ye doğru yönelmeyi çirkin gören bir kavim Resû-lüllah (s.a.)'in yanında anıldı da "Bu kavmin hakikaten kıbleye yönelmekten hoşlanmadığım sanıyorum. Benim abdest bozmak için oturduğum yeri kıble cihetine çevirin" buyurdu.[54]
Sözü geçen ulemâya göre bu hadislerin hepsi de sahihtir ve evlerde bulunan helalarda abdest bozarken kıbleye doğru yönelmenin caiz olduğunu açıkça ifâde etmektedir.
2. Gerek kırda ve gerekse evlerdeki helalarda abdest bozarken kıbleye yönelmek caiz değildir. Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.) ile Mücâhid, Ebû Hanife de bu görüştedirler. Bu görüş Ahmed b. Hanbel ile sahabe ve tabiinin bazılarından da rivayet olunmuştur. Mâlikî ulemasından İbnu'l-Arâbî de bu görüşü tercih etmiştir.
Delilleri ise mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerifle 8, 9, ve 10 numaralı hadis-i şerifler ve "sakın hiç biriniz kıbleye karşı abdest bozmasın”[55] mealindeki hadis-i şeriftir. Bu ulemâya göre birinci görüşün mesnedini teşkil eden hadisler zayıftır.
3. Kırda da evlerde de kıbleye yönelerek abdçst bozmakta -bir sakınca yoktur. Urve b. ez-Zübeyr ile İmam Mâtik'in şeyhi rabîa b. Abdurrahman bu görüştedirler. Delilleri:
"Ben Hz.Peygamber'i (sırtı kıbleye yönelik) Kudüs'e dönük bir halde (abdest bozarken) gördüm" mealindeki 12 numaralı hadisle, birinci görüşü benimseyenlerin delilini teşkil eden îbn Mâce hadisidir.
Bu görüşte otan ulemâya göre ikinci görüşte olanların delilini teşkil eden 9 numaralı hadis-i şerif şudur: "Resulüllah (s.a.) bizim kıbleye dönerek ab-dest bozmamızı yasaklamıştı. Kendisini vefatından bir yıl önce kıbleye doğru abdest bozarken gördüm."[56]
Fakat şunu belirtmek isteriz ki, bu görüşü benimseyen ulemânın delil diye sarıldıkları 9 numaralı hadis-i şerifte kendilerini destekleyen bir ifâde olmadığı gibi, ikinci delillerim teşkil eden İbn Mâce hadisi de zayıf olduğu için delil olma niteliğinden uzaktır.
Nesh iddiasına gelince, hadîs usûlünde mukarrer olduğuna göre zahiren birbirine aykırı gibi görünen hadislerin arasım te'lif mümkün iken nesh yoluna gidilemez. Burada ise, bu mevzudaki hadislerin arasını te'lif etmek mümkündür. Nesh'e gerek yoktur. Çünkü bunların nâsih kabul ettikleri Hz. Peygamberin bir fiilî hadisidir. Onun Hz. Peygambere ait özel bir durumla ilgili olması mümkündür. Mensûh kabul ettikleri hadisler ise, ümmeti mu-hatab alan hadislerdir. Binaenaleyh bu gibi fiilî hadislerin, ümmeti muhâ-tab alan kavlî hadisleri neshettiği görülmemiştir.
Aynı şekilde bunların delilini teşkil eden tbn Ömer hadisi ile nâsıh kabul ettikleri Cfibir hadîsinin, Hz. Peygamberin tamamen bir sütre içerisinde abdest bozmasıyla ilgili olmaları da mümkündür. Nitekim Hz. Peygamberdin ahlâkı da bunun böyle olması ihtimalini son derece kuvvetlendirmektedir. Kıbleye yönelerek abdest bozmayı yasaklayan hadislerin de kırda, açıkta, abdest bozmayla ilgili olduğu düşünülürse, bu mevzudaki zahiren çelişkili görünen hadislerin arasını şu şekilde te'lif etmek mümkündür: Kıbleye yönelerek abdest bozmayı yasaklayan hadisler, açıkta kıbleye dönerek abdest bozmakla ilgilidir. Bunun caiz olduğunu ifâde eden hadisler de etrafı kapah helalarda abdest bozmakla ilgilidir. Her ne kadar İmam Ebû Hani-fe'den bu gibi helalarda da kıbleye dönülemeyeceğini ifâde eden bir rivayet varsa da caiz gördüğüne dâir de bir rivayet vardır. Bu mevzuda îbn Âbidîn şöyle diyor:
"Kıbleye önünü dönmek mekruh olduğu gibi arkasını dönmek de mekruhtur. Sahih olan kavi budur. İmam A'zam'dan bir rivayete göre arkasını dönmek helâldir."[57]
Bu mevzudaki diğer görüşleri şöyle sıralayabiliriz:
a. Sadece binalar içerisinde kıbleye sırtını dönerek büyük abdest bozmak caizdir. Hanefî imamlarından Ebû Yusuf bu görüştedir. Delili ise 12 numaralı İbn Ömer hadisidir.
b. Kırda da evlerde de kıbleye yönelerek abdest bozmak caiz değildir. Fakat, evlerde kıbleye sırtını dönerek bbdest bozmakta bir sakınca yoktur. İmam Ahmed ile Ebû Hanife bu görüştedirler. Deliller i ise,mevzumuzu teşkil eden hadis-i şeriftir.
c. Kıbleye ve Kudüs'e karşı yönelerek veya sırtını dönerek büyük abdest bozmak haramdır. İbrahim en-Nehaî ile İbn Şîrîn bu görüştedirler. Delilleri ise, 10 numaralı hadis-i şeriftir. Bu görüş 10 numaralı hadisin şerhinde değerlendirilecektir.
d. Kıbleye karşı yönelerek ya da sırtını dönerek büyük abdest bozma yasağı sadece Medinelilerle, kıblesi Medinelilerle aynı yönde bulunan memleketler halkına aittir. el-Müzenî'nin arkadaşı Ebû Avâne bu görüştedir. Delili ise 9 numaralı hadis-i şeriftir. Bu görüşün zayıflığı bütün açıklığıyle meydândadır.
e. Bu hadis-i şerifte geçen büyük abdest bozma esnasında kıbleye yönelme ve sırt dönme ile ilgili nehiyler kerâhet-i tenzihiyye içindir. Kasım tbn İbrahim bu görüştedir. el-Müeyyed-BÜlah ile, Ebû Tâlib'in de bu görüşte olduğunu söylemiştir. îmam Ebû Hanife ile İmam Ahmed, Ebû Sevr, Ebû Eyyûb el-Ensârî bu görüştedirler. Binnci görüşüri delilini teşkil eden hadisler 12 ve 13 numaralı hadislerle yukarıda mealini sunduğumuz Hz. Âişe validemizin hadisidir.
Bu son görüşü benimseyen ulemâya göre, "Her ne kadar kıbleye yönelerek veya sırt dönerek büyük abdest bozmayı yasaklayan hadis-i şerifler varsa da, sözü geçen İbn Ömer, Câbir ve Hz. Âişe hadisleri nehiydeki hafamhğı, kerahet-i tenzihiyyeye çevirmişlerdir.”
4. Sağ elle istincâ yasaklanmıştır. Cumhur-u ulemaya göre bu yasağın hükmü tenzihen mekruhtur. [58]
8. ...Ebû Hureyre [59] (r.a.)'den, demiştir ki; Resûlüllah sallallahü aleyhi vesellem:
"Ben sizin babanız yerindeyim, sizlere (gereken her şeyi) öğretiyorum. (Sizden) biriniz helaya vardığında önünü veya arkasını kıbleye çevirmesin, sağ eliyle de taharetlenmesin" buyurdu.
Ebû Hureyre (r.a.) rivayetine devamla dedi ki: Allah Resulü bize üç tas ile (taharetlenmemizi) emreder, tezek ve çürümüş kemiklerle (taharet yapmayı) yasaklardı." [60]
Açıklama
Bu hadisin izahı 7. hadiste geçmiştir. Ancak burada şunu ilâve edelim ki, Resûlüllah (s.a.)'in: "Hayvan tersi ve kemikle taharetlenmeyiniz, çünkü hayvan tersi pistir, kemik de kardeşiniz cinlerin yiyeceğidir" buyurması sonucu, necaset ve yiyecek cinsinden şeylerle taharetlenmenin caiz olmadığı anlaşılmaktadır. Hayvan vücudunun bütün parçaları ve üzerine yazı yazılan kâğıt gibi saygıya lâyık maddeler de bu hükme girerler. Önemli olan, insan ve hayvan yiyecekleri, taharete zararı olan ve maddi kıymeti olup da özellikle bu iş için hazırlanmamış olan şeylerle taharet edilemeyeceğinin bilinmesidir.
9. ... Ebû Eyyûb [61] (r.a.)’ın rivayet ettiğine göre Resul-i Ekrem (s.a.) şöyle buyurmuştur:
"Helaya vardığınızda, büyük abdest bozarken de küçük abdest bozarken de kıbleye yönetmeyiniz. Lâkin doğuya veya batıya yöneliniz."
Ebû Eyyûb dedi ki: Daha sonra Şam'a geldik, orada kıbleye karşı yapılmış helalarla karşılaştık. Artık oralarda kıbleden yönümüzü çeviriyor ve Allah'dan af diliyorduk."[62]
Açıklama
Bu hadis her zaman kıbleye saygı göstermenin lüzumuna, gerek büyük, gerekse küçük abdest bozarken kıbleyi arkaya ve karşıya almamak ve mümkün mertebe âdaba riâyet etmek lâzım geldiğine delâlet eder. Ulemanın beyanına göre "şarka veya garba dönünüz" emri, Mekke ve Medine istikametinde olan beldeler içindir.
Ebû Hanife hadisin zahirini esas alarak her nerede olursa olsun gerek küçük, gerekse büyük abdest bozarken kıbleye dönmenin nehyedildiğini söylemiştir.
Mücâhid, İbrahim en-Nehâî ve Sü'fyân es-Sevri de 7 numaralı Selmân hadisinin şerhinde açıkladığımız, "kıbleyi arkanıza veya karşınıza almayın*' yasağının zahirini esas alan ikinci görüşü benimsemektedirler.
Süyûtî, Kadı Ebû Bekr İbn el-Arabî'nin "tercih edilen görüş budur" dediğini nakleder, tbnü'l-Arabî mevzu muzu teşkil eden bu hadisler hakkında şöyle demektedir:
“Biz bu hususta mevcut rivayetlere baktığımız zaman şu neticeye varıyoruz: Ebû Eyyûb (r.a.) hadisi umûm ifâde eden kavlî bir hadistir. İbn Ömer hadisi gibi fiilî hadislerin bu hadise ters düşmesi neticeye tesir etmez. Çünkü fiilî hadisler bir olayın hikâyesidir. O olay bir özür sebebiyle o şekilde cereyan etmiş olabilir. Kavlî hadislerde ise, böyle bir ihtimal yoktur.”
İbn Dakîki'l-îd ise, Şerhu'l-Umde isimli eserinde şöyle diyor: Ebû Eyyûb el-Ensârî hadisinin kırlara ait olabileceği te'viline gidilirse, hadisin umûm ifâde etme özelliğine ters düşülmüş olur. Çünkü hadiste “Şam'da kıbleye karşı bina edilmiş helalarla karşılaştık da yönümüzü helaların yönlerinden sağa sola çevirdik” denilmektedir.
"Allah'dan af diliyorduk" cümlesindeki istiğfar sebebinin ne olabileceği üzerinde şu görüşler ileri sürülmüştür:
Îbnü'l-Arabî'ye göre sahabenin istiğfarı şu üç sebebten birine bağlı olabilir:
a. Yanlışlıkla kıbleye yönelmesi.
b. Helaların kıbleye karşı yapılmış olması hatasının kendi eski hatalarını hatırlatması,
c.. Bu hatayı yapanlar için istiğfar etmek arzusu.[63]
10. ...Ma'kıl ibn Ebî Ma'kıl el-Esedî'den [64] denmiştir ki;
"Resûlullah (s.a.) bizi büyük abdest bozarken de küçük abdest bozarken de Ka'be'yeve Beyt-i Makdis'e (Kudüs'e) yönelmekten neh-yetti."[65]
Ebû Dâvûd dedi ki; "(Hadisin senedinde yer alan) Ebû Zeyd, Benû Sa'lebe'nin azatlısıdır."[66]
Açıklama
Bu hadis Kâbe-i Muazzama ve Kudüs'e dönerek küçük veya büyük abdest bozulmamasını tavsiye etmektedir. İbn Sîrîn ve İbrahim en-Nehâî hadisin zahirine bakarak abdest bozarken bu iki beyt-i şerife yönelmenin haram olduğu hükmüne varmışlardır. Bununla birlikte râvî Ebû Yezid'in kimliği meçhul olduğundan hadis zayıftır. Sahih olduğu kabul edilse bile, hadisle murad, Medineliler ve o cihette bulunan kimselerdir. Çünkü Medine'den Kudüs'e yönelince Kâbe-i Şerife sırt çevirmiş olur ki burada nehye konu olan budur; Kudüs'e yönelmek değildir.
Hattâbî ve Nevevî "Kudüs'e yönelmenin, Ka'be'yi muazzamayı arkaya almamak şartıyla yasak olmadığında icmâ vardır" demişlerse de, bu görüşlere ihtiyatla bakmak lâzımdır. Cumhura göre buradaki nehy, Kabe için tah-rim, Kudüs için kerâhet-i tenzihiyye ifâde eder Abdest bozarken Kudüs'e yönelmenin men edilişinin hikmeti ise, oranın evvelce kıble oluşudur.
11....Mervân el-Asfar şöyle demiştir: îbn Ömer[67] hayvanını kıbleye doğru çöktürmüş bir halde gördüm. Sonra da oturup (kendisiyle kıble arasında çökmüş olan) hayvanına doğru küçük abdest bozmaya başladı. "Ya Ebû Abdirrahman, böyle (kıbleye karşı abdest bozmak) yasak değil mi?" dedim.
"Evet, ancak bu yasak kırdadır. Kıbleyle aranda bir sütre bulunuyorsa sakınca yoktur" cevabını verdi.[68]
Açıklama
Bu hadis'i şerifte dinî bir müşkili olan kişinin ehil bir kimseye danışması gerektiğine, bu hususta utanma gibi duyguların onu sormaktan alıkoymasının doğru olmadığına delil vardır.
Hadisin zahiri, evlerde kıbleye karşı oturmaya cevap verip de açık arazide bunu caiz görmeyenleri te'yid etmektedir. Bu hususta mezheplerin nokta-i nazarları 7 numaralı Hz. Selmân hadisinde geçmiştir.
Abdullah, Hz. Hafsa'nın evinde Hz. Resul-i Ekrem'i kıbleye sırtı dönük abdest bozarken gördüğü için abdest bozarken kıbleyi karşıya almanın ya da arkaya almanın sadece kırlarda abdest bozmakla ilgili olduğu, evlerdeki abdest bozmalarla ilgili olmadığı hükmüne varmışsa da, fiilî hadisler tevile muhtaçtır. Tevil ihtimali olan nasslar ise, delil olmaya yeterli değildir. Bu bakımdan Hz. Abdullah'ın vardığı bu hüküm münakaşa edilebilir. Hanefî imamlarından Ebû Yusuf da bu mevzuda Hz. Abdullah gibi düşünmektedir. Mevzumuzu teşkil eden bu hadisi aynı zamanda İbn Huzeyme Sahih'in-de tahric etmiştir. Dârekutnî, Beyhakî ve Hâkim de tahric etmişlerdir. Hakim, "Buhârî'nin şartına göre şahindir" demiştir. Hâzimî ise, "hasen derecesindedir" demiştir. Menhel müellifi, hadisin râvîlerinden el-Hasan b. Zekvfin'ın tenkid edildiğini, binaenaleyh hadisin zayıf olduğunu söylemiştir.[69]
5. Abdest Bozarken Kıbleye Yönelme Veya Sırtını Dönme Ruhsatı
12.... Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir:
"Bir gün evin damına çıkmıştım. Resûl-i Ekrem (s.a)'i, önü Beyt-i Makdise dönük olarak iki kerpiç üzerinde abdest bozarken gördüm"[70]
Açıklama
Bu hadis-i şerif Resul-i Ekrem'in insanların gözlerinden uzak bulunduğu anlardaki davranışlarının bile tüm insanlar için mümûne-i imtisal olduğuna delildir.
Diğer insanların gizli halleri araştırılırsa fevkalâde nefreti mucîb ve sahibini ebedî hicaba gark edecek davranışlara rastlamak mümkün iken, Peygamberlerin gizli de ve açıkta işlediği fiiller ve söyledikleri sözler tüm insanlar için en güzel örneklerdir.
Yine bu hadis Hz. Abdullah'ın Resul-i Ekrem (s.a.)'in ahvaline muttali olarak sünnet-i seniyyeye hizmet etmek için ne kadar harîs olduğuna delâlet eder.
Resul-i Ekrem'in muttali olunan bu gibi gizli ahvâlini söylemek caizdir.
Bu hadisten evlerde abdest bozarken kıbleye sırtını dönmenin caiz olduğu anlaşılır. Fıkıh imamlarının bu mevzudaki görüşleri 7. hadisin şerhinde özetlenmiştir.
13. ...Câbir b. Abdillah'dan, demiştir ki; "Nebî sallellahu aleyhi ve sellem küçük abdest bozarken kıbleye yönelmeyi yasaklamıştı. Ancak ben vefatlarından bir yıl (kadar) önce küçük abdest bozarken kendilerinin kıbleye yöneldiğini gördüm."[71]
6. Abdest Bozarken Nasıl Soyunmak Gerekir?
14.…İbn Ömer (r.a.)'dan nakledildiğine göre o demiştir ki; "Resul-i Ekrem (s.a) abdest bozmak istediğinde yere yaklaşmadan (çö melmeden) elbisesini toplamazdı.[72]
Ebû Dâvûd dedi ki: “Bu hadis-i şerifi aynı zamanda A bdusselâm b. Harb, A 'meş'den, o da Enes. b. Mâlik'ten rivayet etmiştir. Fakat o (rivayet) zayıftır.[73]
Açıklama
Süyûtî, "Ebû Davud'un, bu ikinci rivayet hakkındaki “zayıftır”sözünden kastı, Abdusselâm'ın zayıf (bir ravl) olduğunu söylemek değildir; çünkü Abdüsselâm, Buhârî ve Müslim râvilerin-den güvenilir bir hadis hafızıdır. Bu "zayıf" sözünden maksadı, Enes'den naklen A’meş'in zayıflığını söylemek olsa gerektir. Çünkü A'meş, Enes'den veya herhangi bir sahâbîden hadis işitmemiştir" demektedir.[74]
Bazı Hükümler
1. Özellikle açıkta büyük ve küçük abdest bozarken ayakta avret yerleri açılmamalıdır; çünkü bu vaziyette
avret yerlerinin görülmesi ihtimali fazladır.
2. Resül-i Ekrem (s.a) abdest bozmak istediği zaman elbisesini birden bire toplayıp (bize göre indirip)de o vaziyette çömelmezdi. Bilakis" böyledir vaziyetten son derece haya ettiğinden, elbisesini ancak çömelince toplardı, (bize göre indirirdi). Bu tutum Efendimizin avret mahallini gizlemek hususunda ne kadar dikkat ve itina sahibi olduğunu, kapalı açık her yerde Allah saygısının gereğince davrandığını gösterir.
3. Ayrıca bu hadis zaruret halinde kişinin, kendi başına iken avret mahallini açmasının caiz olduğuna, fakat zaruret olmadıkça tek başına da olsa açmasının uygun olmadığına delâlet eder.[75]
7. Abdest Bozarken Konuşmanın Mekruh Oluşu
15. ... Ebû Sa'îd[76] dedi ki: Peygamber (s.a.)'i şöyle buyururken dinledim:“Konuşarak ve avret yerleri açık olarak iki kişi birlikte abdest bozmağa çıkmasınlar, çünkü Allah Teala böyle bir duruma gazab eder.”[77]
Ebû Dâvûd, "bu hadisi îkrime b. Ammâr'dan başka kimse müs-ned olarak rivayet etfnemiştir” dedi.[78]
Açıklama
Bu hadis-i şerifte iki kişinin avret yerleri açık iken, yani birbirlerinin avretini görerek konuşmalarının gazab-ı İlâhîyi mûcib olduğu beyan ediliyor.
Avret, açıldığı zaman, fıtrat-i selime sahibi kimsenin utanacağı uzuvlar demektir. Bu erkeklerde göbekle diz kapağı arasıdır. Hür kadınlarda ise, el ve yüzlerinden ba§ka bütün bedenidir. Kadının ayaklarında ihtilaf vardır. Cariyelerin avreti erkeklerinki gibidir. Erkeklerden fazla olarak sırtları ve karınları da avrettir.
Namazda ve namaz dışında avret mahallinin örtülmesi farzdır. Ancak yalnız kalındığı zaman zaruret olmadan açılıp açılamayacağı konusunda ihtilâf vardır.
Bu hadis-i şerif avret mahallini örtmenin farz, ihtiyaç giderme esnasında konuşmanın ise, haram oluşuna bir delildir. Çünkü Allah Teâlânın gazabı haram olmayı (veya farz olmayı) gerektirir.
Şevkânî, Neylu'l-evtâr'ında şöyle diyor: "Her ne kadar imamu*l-Mehdî "gays" isimli eserinde burdaki avret mahalli açıkken konuşmakla ilgili yasağın haram değil, kerâhet-i tahrîmiye ifâde ettiğini, çünkü bu halde konuşmanın mekruh olduğuna dair icma bulunduğunu ve bu icmaın da buradaki yasağın hükmünü haramhktan mekruhluğa çevirdiğini söylemişse de bu doğru değildir. Çünkü Allah'ın azabını veya gazabını mucib olduğu bildirilen yasaklar, haram ifâde ederler. Burada Allah'ın gazabı söz konusu olduğundan, avret mahalli açık iken konuşmanın haram olması gerekir.”
Bu mevzuda Menhel müellifi de şu görüşü ileri sürüyor: "Bence buradaki yasağın keraheti, gerçeği ifâde etmekten uzak değildir. Çünkü hadiste zikredilen gazab-ı ilâhî ihtiyaç giderme sırasında konuşma ve avret mahalline bakmakla ilgilidir. Sadece konuşmakla ilgili değildir. Binaenaleyh, ab-dest bozma esnasında avret mahalline bakmadan sadece zarûretsiz konuşmak mekruhtur. Zaruret halinde, meselâ körün tehlikeye düşmesi akreb tehlikesi görülmesi gibi hallerde konuşmak, tehlikenin büyüklüğüne göre, baza n caiz, bazan da vacip olur."
Musannif Ebû Dâvûd hadisin sonuna ilâve ettiği "Ebû Dflvûd dedi ki" diye başlayan sözleriyle bu hadisin zayıf olduğunu söylemek istemiştir. Çünkü lkrime hadisi bu şekilde müsned olarak rivayette yalnız kalıyor. Şekvânî'-nin beyânına göre İklime'nin hadisini Müslim tahrîc etmiş ve Buhârî'nin Yahya'dan gelen hadisini şâhid getirmiştir. Bu bakımdan hadisin sahih olması gerekir. Ancak bu hadisin râvîsi Hilâl b. Iyaz üzerinde ihtilâf vardır. Bazılarına göre bunun ismi Iyaz b. Hilâl olmalıdır. Menhel yazarının açıklamasına göre hadisin sonuna ilâve edilmiş olan ve hadisin zayıflığını ifâde eden sözlerin Ebû Davud'a ait olması mümkün değildir. Bu söz buraya yanlışlıkla kâtipler tarafından ilâve edilmiş olsa gerektir.[79]
8. Küçük Abdest Bozarken Selam Alınır Mı?
16. ... İbn Ömer (r.a.)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Peygamber (s.a.) küçük abdestini bozarken bir adam çıkageldi, selam verdi. Hz. Peygamber o adamın selâmını almadı."[80]
Ebû Dâvûd dedi ki:
"İbn Ömer ve başkalarından rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem (s,a) önce teyemmüm etti, sonra o adamın selâmını aldı."[81]
Açıklama
Nesâî'nin rivayetinde Hz. Peygambef'in kendisine abdest bozarken verilen selamı almadığı, ifade ediliyorsa da, aslında orada da Hz. Peygamber'in bu selamı anında almadığı, abdest alıncaya kadar te'hir ettiği kast edilmektedir. Nitekim 18 numaralı hadis-i şeriften de açıkça anlaşılan budur. "Muhakkak İd selâm, Allah'ın isimlerinden yere indirilmiş (size bildirilmiş) bir isimdir. Onu aranızda yayınız.”[82] hadisi şerifi de selâmın Allah'ın isimlerinden biri olduğunu bildirmekte ve müslümanların onu aralarında yaymalarım emretmektedir.
Hz. Peygamberin, kendisine selâm veren zâtın selâmını o vaziyetteyken derhal değil de geciktirerek almaktan maksadı, bu şekilde selâm vermenin doğru olmadığına ait o kimsenin dikkatini çekerek kendisini ikaz ve te'dib etmektir.
Nitekim şu hadis-i şerif de bu gerçeği açıkça ifâde etmektedir. "Resu-lüllah (s.a.) küçük abdestini bozarken bir adam, onun yanından geçti ve selâm verdi. Hz. Peygamber de ona,
“Bir daha beni bu halde gördüğün zaman sakın selim verme. Çünkü eğer şelfim verirsen ben senin bu selâmını almam (alamam)"[83] buyurdu.[84]
Bazı Hükümler
1. Aslında farz olan selâm almak, abdest bozma esnasında mekruhtur.
2. Abdest bozana selâm veren bir kimsenin selâmının alınmasını beklemeye hakkı yoktur. Bu konuda âlimler görüş birliği içindedirler.
Peygamber Efendimiz, o adamın selâmını almakla mükellef olmadığı halde teyemmüm ettikten sonra bu selâmı alması, onun yüksek ahlâkı cümlesindendir.
Hz. Peygamber o kimsenin selâmını almakla mükellef olmadığını “Bir daha bu halde selâm verirsen selamını almam” sözleriyle ifade buyurmuştur.
3. İhtiyaç giderme esnasında aksıran "elhamdülillah", karşısındaki de "yerhamükellah" diyemez. Ezana İcabet edemez. Cima hâlinde de durum böyledir. Ancak dil hareket ettirilmeyerek kalben "elhamdülillah” ve "yerbamükellah" denilebilir. Bu zikirlerin helada dil ile söylenmesi âlimlerin çoğuna göre tenzihen mekruhtur. Her ne kadar İbrahim en-Nehaî ile İbn Şîrîn ihtiyaç giderme esnasında zikrin caiz olduğunu söylemişlerse de delilleri yoktur.
4. Abdest bozduktan sonra abdestsiz olarak selâm almak, Allah'ın isimlerinden birini anmak, bir başka ifâdeyle zikretmek caizdir. Nitekim 18 numaralı hadis-i şerif de bunu ifâde etmektedir. Ancak abdestli olarak zikretmek daha faziletli olduğundan Hz. Peygamber abdest bozarken kendisine selâm veren zatın selâmını, abdest bozduktan hemen sonra almamış, ancak teyemmüm ettikten sonra almıştır.
Musannif Ebû Dâvûd, Hz. Peygamber'in bu selâmı teyemmüm etmeden almadığını iyice vurgulamak İçin metnin sonuna bunu ifâde eden bir talik eklemiş ve bu talik 329 numaralı hadiste Ebu'l-Cüheym yoluyla, 330 numaralı hadiste îbn Abbas yoluyla 331 numaralı hadiste de İbn Ömer yoluyla, muttasıl bir senetle Hz. Peygamber'e ulaşmıştır.
İmam Nevevî musannif Ebû Davud'un rivayet ettiği 320 numaralı hadis-i şerifi açıklarken: "Hz. Peygamber'in bu selâmı almak için abdest yerine te1 yemmüm etmesi, o sırada suyun bulunmayışı sebebiyle olmuştur. Çünkü su varken onu kullanmaya muktedir kimse için teyemmüm etmesi caiz değildir, isterse vaktin çıkması söz konusu olsun. Bu hususta bayram ve cenaze namazları ile diğer namazlar arasında bir fark yoktur. Ulemanın ekserisinin görüşü budur” demektedir.
Ancak Nevevî'nin bu açıklaması, abdestsiz yerine getirilemeyen ibadetler için geçerli ise de, abdeste bağlı olmayan taatlar için geçerli değildir. Selâm da abdeste bağlı olmayan taatlardandır.
Nevevî, Müslim Şerhi'nde bu mevzuda şöyle diyor: "Bu hadis farz namazlar için teyemmüm etmenin caiz olduğu gibi nafile namazlar ile şükür ve tilâvet secdesi gibi fedâil için de teyemmümün câîz olduğuna delâlet etmektedir. Ulemânın büyük çoğunluğu bu görüştedir."
Bilindiği gibi Hanefî ulemâsına göre abdest almadığı takdirde namazın geçeceği anlaşılırsa, cenaze ve bayram namazları için geçerli olmak üzere su varken teyemmüm etmek caizdir.
17. ... el-Muhacir b. Kunfuz[85] ’dan rivayet edildiğine göre O, Nebi küçük abdestini bozarken yanına gelip selâm verdi. Resul*i ekrem (s.a.) selâmını almadı. Abdest aldıktan sonra özür beyân ederek, "Ben aziz ve celil olan Allah'ı tahâretsiz olarak ağzıma almayı uygun görmedim" buyurdu.[86]
Bazı Hükümler
1. Bu hadis-i şerif abdest bozarken Allah'ın isimlerinden birini ağza almanın mekrûh olduğuna delâlet eder.
Zira es-Selâm, esman hüsnâ'dandır.
2. İhtiyaç giderme sırasında, kendisine selâm verilen kimsenin selâm almak için işini bitirinceye kadar beklemesi gerektiği de hadisin ihtiva ettiği hükümlerdendir. Fakat, selâm vermenin cevap beklemeğe hakkı yoktur. Aslında, Allah'ı zikir iki kısımdır:
a. Belli bir zamana bağlı olarak yapılan zikir,
b. Belli bir zamana bağlı olmadan yapılan zikir, (selâm almak gibi). Birinci kısma giren zikirlerin abdestli veya abdestsiz fakat zamanında yapılması daha faziletli ve müstehaptır. Helaya girerken ve çıkarken yapılan dualar gibi. Bunların efdal vakti tuvaletten çıkınca olduğundan hemen o anda yapılır. İkinci kısım ise, belirli bir vakte bağlı olmayan zikirdir. Bunda efdal olan temiz iken zikretmektir. Zira genellikle abdestsiz ve temiz olmayan kişi zikredebilir.[87]
9. Abdesti Olmayanın Allah'ı Anması
18....Hz. Âişe[88] (r.anha)’dan rivayet edildiğine göre, demiştir ki: "Resûlullah (s.a.) her halinde Allah'ı zikrederdi."[89]
Açıklama
"Her hali” ifâdesi temizlik, abdestsizlik, gusülsüzlük oturma,ayakta durma, yatma, uyuma ve uyanıklık hallerinin hepsine şâmildir.Bu itibarla mevzunumu teşkil eden bu hadis-i şerif Fahr-i Kâinat Efendimizin bütün bu hallerinde zikre devam ettiğini ifâde etmektedir. Ancak burada zikirden maksadın lişanen yapılan zikir olduğu kabul edilirse, o zaman bundan cünüblük hâlini istisna etmek gerekir. Çünkü Hz. Ali'den gelen bir rivayete göre Resul-i Ekrem (s.a.) cünüp iken Kur'ân okumazdı.[90]
Keza cima’ halinde avret mahalli açık iken ve abdest bozarken de zaruret olmaksızın konuşmaktan kaçınırdı. Zikrin ancak abdestli iken yapılıp, abdestsiz yapılamayacağı görüşü fazilet cihetindendir. Hadiste geçen zikir'-den maksat, Menhel müellifine göre, kalbî zikirdir. Çünkü Efendimiz (s.a.) daima tefekkür hâlinde idi. Uyanık iken de uyurken de hiç bir an kalbi zikirden uzak kalmazdı. Mirkât'ta beyân edildiğine göre:
Zikir iki kısımdır: a. Kalbî zikir, b. Lisanı zikir.
Efdal olanı kalbî zikirdir. Nitekim Cenab-ı Hak, Kur'ân-ı Kerim'de "Allah*! çok zikrediniz*' buyurmaktadır. Bunun anlamı "Allah'ı hiç bir an hatırdan çıkarmayınız** demektir. Allah Resulü zikrin her iki çeşidinden de en büyük payı almıştır. Ancak cünüblük halinde.eline alarak Kur'ân okumazdı, helada ise, sadece kalbî zikirle yetinirdi. Helada kaldığı müddetçe zikri diğer şekillerinden uzak kaldığı için de heladan çıkar - çıkmaz istiğfar ederdi.[91]
Bazı Hükümler
1. Bu hadis-i şerif Resul-i Ekrem (s.a.)'in, abdestli abdestsiz iken de gusülsüz iken de ayaktayken, otururken, yatarken, yürürken ve bir şeye binmişken devamlı zikr hâlinde olduğuna delildir. Zikir kelimesi, tehffl (lâilâhe illallah) tekbir (Allah'ü Ekber), tahmîd (Elhamdülillah), tesbîh (sübhanellah) ve istiğfar (Estağfirüllah) gibi zikrin bütün nevilerine şâmildir. Bu manada zikrin pislik mahallerinin dışında her yerde yapılabileceğinde icmâ' vardır. Pislik mahallerinde ve cima' hâlinde zikretmek ise mekruhtur.
Hayız ve cenabet hallerinde Kur'ân okumaksa cumhura göre haramdır. Hanefîler bu görüştedir.[92]
Bu iki hâlin dışında Kur'ân okumaya bir engej yoktur. Nitekim Hz. Peygamber, "Hayızlı ve cüniib olan Kur'ân okuyamaz"[93] buyurmuştur.
2. Ayrıca bu hadis her an zikir hâlinde bulunmanın Jüzûmuna delâlet etmektedir. Çünkü dünya ve âhiret hayırlarının meydana gelişine en büyük vesile zikrullahtır.[94]
10. Üzerinde Allah Yazılı Yüzükle Helaya Girmek
19. ...Enes (r.a.)'den, demiştir ki;
"Nebî (s.a.) helaya gireceği vakit yüzüğünü (çıkarır) bir yere koyardı."[95]
Ebû Dâvûd dedi ki, "Bu hadis münkerdir. Mâruf olan tbn Cureyc tZiyâd b. Sa'd-ez-Zuhri tariki ile Enes'den rivayet olunan hadistir ki, buna göre, Resulullah (s.a.) gümüşten bir yüzük takardı. Sonra onu attı."
Bu rivayetteki (münker 'lik sebebi olan) vehim Hemmâm 'dandır. Bu hadisi Enes*den Hemmam'dan başkası (bu lafızla) rivayet etmemiştir. "[96]
Açıklama
Resul-i Ekrem (s.a.) helaya girmek istediği zaman ism-i Celâli mahallerinden korumak maksadıyla üzerinde yazılı yüzüğünü çıkarırdı.[97]
Bazı Hükümler
1. İhtiyaç gidermek isteyen kimsenin üzerinde, Allah'ın isimlerinden biri veya Peygamber ve melek ismi yazılı bulunan bir eşya bulunursa, helaya girerken onu çıkarması gerekir. Bu, Hanefîlerin, Malikîlerin, Şafiîlerin ve Hanbelîlerin görüşüdür, buna uymamanın hükmü kerahettir. Ancak çıkardığı zaman o eşyanın kaybolacağından korkan kimse çıkarmayabilir.
2. Şayet bu eşya üzerinde Kur'an-ı Kerim'den bir tam âyet veya âyetten bir kısım bulunursa, onunla helaya girmek ve kaza-yi hacette bulunmak haramdır. Ancak kaybolma korkusu olduğunda veya bu âyet muska halinde üzerine dikili olduğunda bu sakınca ortadan kalkar. Bu durumda o âyetlerin üstü Örtülerek veya cebe konularak gizlenmesi gerekir.
İnşallah, 4218 ve 4221 numaralı hadis-i şeriflerin şerhlerinde bu konu tekrar ele alınacaktır.[98]
11. Sidikten Temizlenme (İstibra)
20. ... İbn abbâs (r.a.) dedi ki: ""Resûl-i Ekrem (s.a.) iki kabrin yanından geçiyordu:
" Bakın dikkat ediniz, bunlar azap görüyorlar. Azap görmelerinin sebebi de büyük bir şey değildir; Şu sidikten sakınmazdı, şu da kuğuculuk yapardı" buyurdu. Sonra yaş bir hurma dalı isteyerek ikiye ayırdı, bir parçasını kabirlerinin birinin üzerine, diğerini de öbürünün üzerine dikti ve "Bu dallar kurumadıkça onlardan azabın hafifletileceğini umarım” buyurdu."
Ravi Hennâd, rivayetinde "sakınmazdı" yerine "örtünmezdi" demiştir.[99]
Açıklama
Hadiste geçen "bunların azap görmelerinin sebebi büyük bir şeyde değildir.” beyânı iki şeküde te’ vil edilebilir:
a. Terki zor ve büyük olmayan şeylerden dolayı azap görüyor değiller. Çünkü bevl'den sakınmakla gıybet ve koğuculuktan uzak durmak zor bir iş değildir.
b. İnsanlar nazarında büyük olmayan şeylerden dolayı azap görüyorlar. Halbuki onlar dinî açıdan önemli ve büyük meselelerdir. Buhârî'deki rivayet bu mânayı desteklemektedir.
Kadî îyad üçüncü bir te'vilde daha bulunmuştur, ona göre bu cümlenin manası:
c. "Büyük olmayan günâhlar sebebiyle azap görüyorlar" şeklindedir.
Aslında sidikten sakınmamak, adam öldürmek, zina etmek gibi günahların en büyüklerinden sayılmazsa da, namazın sıhhatine mâni olduğu için kabir azabına sebep olmaktadır. Namazın terki büyük günahlardandır. Onsuz namaz kılınamayacağına göre böyle kılınan namazlar terk edilmiş demektir.
Koğuculuk, zarar vermek kasdryla insanlar arasında söz taşımaktır. Ya devamlı yapıldığı için veya insanlar arasında büyük felâketlere sebep olduğu için kabir azabına sebep olmuştur. Fakat koğuculuk terk edildiği zaman başkaları zarar görecek, işlendiği zaman umumî bir menfaate sebep olacaksa haram değildir. Burada kastedilen, yasaklanmış olan koğuculuktur.
İslâm âlimlerine göre Resul-i Ekrem (s.a.) Efendimiz hurma dallarını kabirlerin üzerine dikmekle azap gören kebir sahiplerine şefaatçi olmak istemiştir. Yani bu hareketiyle kendisinin şefaatçi kılınması için fiilen niyazda bulunmuştur.
Nitekim Müslim'in Hz. Câbir'den rivayet ettiği ettiği bir hadiste Resû-lullah (s.a.):
"Ben azab gören iki kabrin yanından geçtim de şefaatim sayesinde bu dallar yaş durdukça onlardan azabın hafifletilmesini diledim."[100] buyurmuştur.[101]
Bazı Hükümler
1. Kabir azabı hakür.Ona inanmak farzdır. Ehl-i Sunnetin görüşü buduf Mûtezüenin bu konuda Ehl-i sünnete muhalif olduğu rivayet edilirse de Mûtezilen'in ileri gelenlerinden çokları kabir azabını kabul etmişlerdir .Geniş bilgi için "Kabir Azabı" bölümüne bakılmalıdır.
Ehl-i sünnete göre Allah Teâlâ kulu diriltir, bedenine ve vUcûdunun bir kısmına ruhunu ve aklım iade eder. Saadet veya şekavet ehlinden olduklarını idrâk etmeleri için küçüklerin aklı kemâle erdirilir. Haberlerde beyân edildiğine göre, büyükleri olduğu gibi küçükleri de kabir bütün ağırlığı ile sıkar.
2. Hadis-i şerif, az olsun çok olsun, bütün idrar çeşitlerinin mutlak surette necis olduğuna delildir. Her ne kadar konumuz insan idrarı ile ilgili isede, bu Hadis, insan ve hayvan idrarlarının necis olduğuna delil olabilir. Zira itibar sebebin özelliğine değil, mânanın gen el ligi nedir. Nitekim başka bir hadiste ayırım yapılmaksızın "sidiğin her çeşidinden sakının. Çünkü kabir azabının çoğu ondandır"[102] buyrulmaktadır.
3. Buhârî şârihi îbn Battâl'a göre bu hadis-i şerifte sadece insan sidiğinin necis olduğuna delâlet vardır. Diğer hayvanların idrarlarının pis veya necis olduğuna dair herhangi bir delâlet yoktur. Çünkü Ay lâfzından anlaşılan insan bevlidir.Şeklindeki elif-lâm’lı rivayetlerde ise, harf-i tarif zamirden ivaz olarak (bedel) gelmiştir ki, insan bevline ve bu özelliği taşıyan eti yenmeyen hayvanların bevline delâlet eder. Bu hadiste eti yenen hayvanların idrarının temiz veya pis olduğuna dair herhangi bir delâlet yoktur. Eti yenen hayvanların idrarının temiz olduğunu kabul edenlerin delili başka bir hadis-i şeriftir.
4. Bu hadiste kabirlerin üzerine ağaç dikilmesinin müstehab olacağına dair bir delil yoktur. Sahâbe-i kiramdan Büreyde bu hadisi örnek alarak kendi kabri üzerine hurma dalı dikilmesini vasiyet etmişse de, Resûl-i Ekrem'den ve hulefa-i râşidinden böyle bir uygulama görülmemiştir. Unutulmamalıdır ki, Fahr-i Kâinat Efendimiz "Sünnetimi ve hidâyet rehberi hâlifelerimin yolunu tutun. Onlara dört elle sanlın”[103] buyurmuştur. Kendisinin ve Râşit halifelerinin yapmadığı bir işi yapmak doğru değildir.
5. Hattâbi "Bu hadiste kabirlerin başında Kur'ân-ı Kerim okumanın müstehab olduğuna delil vardır. Zira ağacın teşbihi sayesinde ölünün azabının hafifletileceği umulursa, Kur'an-ı Kerim okumak bu hususta umut bağlamaya daha lâyıktır" demektedir.
6. İtstincâ vâcibtir. Zira hadiste geçen "İdrardan korunmazdı" cümlesinden maksat budur. Aynî, istinca ile birlikte, örtünmenin de vacib olduğunu söylemektedir.
7. Koğuculuk haramdır. Bu hususta icma vardır.
8. Resul-i Ekrem Kabirlerde azab görenlerin seslerini (mucize olarak) işitmiştir.[104]
21. ... Ibn Abbas (r. anhuma) Hz. Peygamber (s.a)'den (bir önceki hadisin) manasını rivayet etmiştir. (Hadisin râvilerinden) Cerîr cjedi ki (bundan önceki A'meş hadisindeki) "sidikten sakınmazdı" kelimesinin yerine Mansûr, rivayetinde "gizlenmezdi" kelimesini kullanmıştır. Ebû Mûaviye de (A'meş'den rivayetinde) tabirini kullanmıştır.[105]
22.... Abdurrahmân b. Hasene[106] (r.a.) şöyle demiştir: (Bir gün) Amr b. As[107] ile birlikte Nebiyyi Ekrem (s.a.) Efendimizi ziyarete varmıştık. Peygamberimiz, yanında sığır derisinden bir kalkanla çıktı. Sonra onun (arkasına) gizlenerek küçük abdestini bozdu. Biz "dikkatle bakınız Peygamberimiz kadınlar gibi oturarak (ve gizlenerek) abdestini yapıyor (bozuyor)” dedik.
Resul-i Ekrem (s.a.) bunu işitti ve şöyle buyurdu:
"İsrailoğullarından birinin başına gelenleri bilmiyor musunuz? Onlar (elbiselerine) bulaştığı zaman idrarın isabet ettiği kısmı keserlerdi. İşte, Benu Israilden bir kimse bundan (idrarın değdiği yeri kesmekten) onları nehyetti. Neticede (idrarın elbise üzerinde kalmasına sebebiyet verdiği, onları doğru olanı yapmaktan alıkoyduğu için) kabir azabına uğratıldı."[108]
Ebû Dâvûd dedi ki: "Mansur Ebû vâ'il'den, o da Ebû Musâ'l-Eş'arî'den bu hadisi rivayet ederken Ebû Musa (r.aj'nın (hadisteki) "elbiselerine idrar bulaşınca** sözü yerine '"derilerine idrar bulaştığında" dediğini söylemiştir."
Âsim ise Ebû Vâil'den, o Ebû Musa'dan, o da Hz. Peygamber (sm.) den rivayet ederken Resulü ilah'm sözü geçen tabirler yerine “onlardan birisinin cesedine (idrar bulaştığında)" dediğini rivayet etmiştir.[109]
Açıklama
Abdurrahman b. Hasene ve Amr b. Âs hazretleri câhiliye âdetleri içinde yetiştiklerinden, Fahr-i Kâinat Efendimizin idrardan sakınmak için yere oturarak ve gizlenerek küçük abdest bozmasını ilk defa görünce, birden bire yadırgamışlar ve hayrete düşerek kendi aralarında konuşmaya, "Bak hele Nebiyy-i Ekrem oturarak kadınlar gibi bevl ediyor" demeye başlamışlar. Aslında onların bu sözlerinde alay ve hakaret kastı yoktur ve zaten sahâbiden böyle bir hareket de beklenemez.
Nebiyyi Ekrem'in bu fiilini yadırgamaları câhiliye hayatında ayakta işemenin erkeklik ve kahramanlık alâmeti sayılmasındandır.
Bu iki sahâbî yeni müslüman olduklarından cahiliyye döneminden yeni kurtuluyorlardı. Fahr-i Kâinat Efendimiz de gayet yumuşak bir tavırla işin ciddiyetini tarihî misallerle anlattı. Hadiste geçen "Benu tsrailden bir kişi*' den kasıt, herhangi bir kişidir denilirse, hadisi anlamakda bii güçlük yoktur. Ancak Aynî'nin dediği gibi bu, Mûsâ (a.s.)'dır, denilirse, o zaman hadis-i şerife şöyle mana vermek gerekir: "Mûsâ (a.s.) bevlden sakınmaları konu* sunda onları uyardı; bu uyarıyı, dikkate almayanlar kabirde azaba uğratıldı."
Şu da var ki bu iki sahabinin "Peygamber'e bakın kadınlar gibi abdest bozuyor" sözü "kadınlar gibi gizlenerek, edep yerlerini açmadan, sakınarak abdest bozuyor'* manasana da hami edilebilir. O takdirde bu, Rasûlul-lah*ın edebine, hayasına hayranlık ifadesini taşır.[110]
Bazı Hükümler
1. Bu hadis-i şerif, herhangi bir sütre arkasına gizlenildiği zaman kazayi hacet için uzağa gitmenin gerekmediğine delâlet eder. Ancak birinci hadis-i şerifte de açıklandığı üzere, Resulüllah (s.a.) abdest bozacağı zaman genellikle insanlardan uzaklaşmayı tercih ederdi.
2. Kişi bilmediği bir dini konuda konuşmamalıdır.
3. Öğreticilik görevini üzerine alan kişi hitaplarında nezâket ve mülâye-met üzere bulunmalıdır.
4. Yine bu hadis necasetten sakınmak hususunda titizliği emreder.
5. Ayrıca bu hadis-i şerif insanlara yakın bir yerde abdest bozarken ÖT-tünmenin lüzumuna da delalet eder.
6. Dinî emirlere aykırı hareket etmenin insanın helakine ve felâketine sebep olacağı bu hadis-i şerifin ihtiva ettiği hükümlerdendir.
7. Sert zemin üzerinde sıçrama ihtimaline binaen idrarın oturarak yapılması icab eder.
Ebû Dâvûd, bu iki hadisin rivayet farklarına işaret ettiği gibi aynı zamanda Ebû Musa'nın ilk rivayetinin mevkuf olduğuna da dikkati çekiyor. Ancak Kurtubî, hadiste geçen deriden maksadın deriden yapılan elbise olması gerektiğini, aksi takdirde insanın kendi derisini kesip atmasının,teklif-i mâ-lâyutak kabilinden olacağını ileri sürmektedir.[111]
12. Ayakta Küçük Abdest Bozmak
23....Huzeyfe[112] (r.a.)’dan; şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber bir kavmin çöplüğüne geldi, ayakta küçük ab-dest bozdu ve su istedi. (O su ile abdest aldı. Sıra ayaklarına gelince) mestlerinin üzerine mesh yaptı." [113]
Ebü Dâvûd der ki: Müsedded'in bildirdiğine göre Huzeyfe (r.a.) demiştir ki ben, Hz. Peygamberin abdest bozarken yalnız kalmak isteyeceğini düşünerek oradan uzaklaşmak istediğimde, Resulüllah beni çağırdı. Ben de hemen arkasında (Resulüllah'a sütre olması için) durdum."[114]
Açıklama
Peygamber Efendimizin ayakta abdest bozuşunun sebebi üzerinde aimler ihtüâf etmişlerdir
İmam Şafiî hazretlerine göre bunun sebebi şudur: Arablar bel ağrısından dolayı ayakta bevl ederlerdi. Belki de Cenab-ı Fahr-i Kâinât'da böyle bir ağrı vardı (onun için ayakta abdest bozmuştu.)
Bu konuda şöyle diyenler de vardır: Çöplük, necaset mahalli olduğu için oturmaya müsait değildi. Bundan dolayı Resul-i Ekrem, devamlı oturarak küçük abdest bozması âdet-i seniyyeleri olduğu halde böyle ayakta bevl etti. Fakat sidiğin sıçramayacağı yerlerde ayakta bevl etmenin caiz olduğunu göstermek için böyle hareket etmiş olması ihtimâli daha da kuvvetlidir.
el-Askalânî'nin Fethu'l-Bâri’de beyân ettiğine göre Ebû Avâne ve İbn Şahin Hz. Âişe'den gelen şu hadislerle ayakta bevl etmenin neshedildiğine hükmetmişlerdir:
"Resul-i Ekrem (s.a.) Kur'an kendisine nazil olalidan beri, hiç ayakta bevletmemiştir."[115]
"Kim size Resul-i Ekrem ayakta bevletti derse, inanmayın,- o ancak oturarak bevlederdi."[116]
Fakat gerçekte bu hadisin neshedildiği kanaati yanlıştır. Çünkü Hz. Âişe, Resûlullah'ın sadece evdeki halini bilir. Halbuki sahâbinin büyüklerinden Hz. Huzeyfe'nin şehâdetine göre Allah Resulü Medine'de bir çöplükte ayakta küçük abdest bozmuştur. Keza Hz. Ali Hz. Ömer ve Hz. Zeyd b. Sâbit'in de ayakta bevl ettikleri sabittir. Bütün bu durumlar ayakta bevletmenin mekruh olduğunu fakat sidik çisintisinden emin olunduğu zaman kerâhetsiz olarak caiz olduğunu gösterir. Hanefî ve Şafiî fakihlerinin görüşü de budur.[117]
Nitekim Resul-i Ekrem'den bu hususta herhangi bir yasaklama duyulmamıştır.
Tirmizî'nin Cami'inde beyanına göre âlimlerden bir kısmı ayakta bevletmeye izin vermişlerdir. Bu hususta nehy, haram ifade etmeyipibaha ifâde eder. Dârîmi Sünen'inde ayakta bevletmenin mejtruh olduğunu bilmediğini söylemektedir.
Nevevî, "Alimler, Hz. Aişe hadisine istinaden, "ayakta bevletmek mekruhtur" demişlerse de, bu kerametten muradın kerâhet-i tenzihiyye olduğuna, bir özürden dolayı ayakta bevletmekte ise, herhangi bir sakınca bulunmadığına hükmetmişlerdir" der.
İbn Mes'ûd, Şa'bî ve İbrahim b. Sa'd ayakta bevl etmeyi kerih görürler, ayakta bevl edenin şahitliğini kabul etmezlerdi. İbn Munzir: "Ayakta bevl etmek her ne kadar mübahsa da oturarak bevl etmek bana daha hoş geliyor" derdi.
İmam Mâlik, tenha bir yerde ayakta bevl etmekte bir sakınca görmemiş "aksi takdirde mekruhtur" demiştir.
Sonuç olarak ayakta bevletmek, Hanbelî mezhebinde mubah, Malikî-lere göre sıçrama ihtimali yoksa caiz, aksi takdirde mekruhtur. Âlimlerin çoğu "özürsüz olarak ayakta bevletmek mekruhtur, ancak buradaki kerahet tenzihi kerahettir” demişlerdir. Nevevî'nin ve Bezlü'l-mechûd yazarının açıklamalarına göre Hanefîlerin görüşü de budur.[118]
Bazı Hükümler
1. Yukarıda zikredilen meşru sebebler bulunduğu zaman ayakta bevletmek câizdir.
2. Seferde olduğu gibi hazarda da mesh câizdir. Çünkü bu çöplük Medine'de idi.
3. Lüzumunda başkalarından yardım istenebilir.
4. Küçük abdest bozan bir kimseye yakın olmak câizdir.
5. Küçük abdest bozarken tesettüre yani edeb yerlerini gizleyip kimsenin görmemesini temine riâyet etmek gerekir.[119]
13. Kişinin Geceleri Bir Kaba Küçük Abdest Bozması Sonra Onu Yanına Koyması
24. ... Hukeyme bint Umeyme annesi Umeyirie bint Rukayka [120] ' nın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Nebî (s.a.)'in sedirinin altında hurma ağacından yapılmış bir kap vardı. Geceleyin ona küçük abdest bozardı.”[121] [122]
Açıklama
Resûl-i Ekrem Efendimizin geceleyin böyle bir kabı kullanması sadece gece vaktine ait bir hadisedir. Gündüzün buna izin yoktur. Çünkü genellikle geceleri dışarıya çıkıp uzaklara giderek abdest bozmaya engel çok olur. Işıkların kesildiği veya hiç olmadığı zamanlarda bu engeller daha da artar. Resul-i Ekrem (s.a.) böyle meşakkatli anlarda ümmetine bir kolaylık yolu göstermiştir.
Her ne kadar Irakî, "bu uygulama evlerde hela bulunmadığı dönemlere aittir" demişse de, meşakkat ve mazereti nazara almak lâzımdır. Umumiyetle geceler, meşakkatle dolu olduğundan hadisin zahir manası ile her zaman amel edilebilir.
Bu hadisin sıhhati üzerinde söz edilmişse de onun değişik senetlerle başkalarından da rivayet edilmesi sıhhatinde şüphe bırakmamıştır. el-Hasan b. Süfyân'ın Müsned'indeki rivayeti Hâkim Dârekutnî, Taberânî ve Ebû Nu-aym'in Ebû Malik en-Nehaî el-Esved b. Kays-Nubeyh el-Anezî senediyle Ummu Eymen'den naklettikleri hadis, üzerinde durduğumuz hadisi takviye eden rivayetlerdendir.
Hurma ağacının mübarek ve saygıya lâyık bir ağaç olduğuna dair hadisle bu hadis arasında çelişki bulunduğu itirazı yersizdir .Çünkü hurmanın mübarek olduğunu ifâde eden hadis, zayıftır.[123]Zayıf ise kavîye mukabele edemez.
Uzun süre bekletilmiş sidik bulunan eve meleklerin girmeyeceğini ifâde eden hadis de mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerife aykırı değildir. Çünkü kaplarda olan sidikler uzun bir süre bekletilmek için değil, en kısa zamanda dışarı atılmak için kaba alınır.[124]
Bazı Hükümler
1. Gecelevm kucük abdest bozmak için evlerde kab bulundurmak caizdir.
2. Kişinin ailesi yanında (adabına riâyet etmek şartıyla) küçük abdest bozması caizdir.
3. Hadis, karyola üzerinde yatılabileceğine delildir. Bunun zühd ve ka-naata aykırı olmadığı da bu hadis-i şerifin ihtiva ettiği hükümlerdendir.[125]
14. Nebî (S.A.) ' nin Küçük Abdest Bozmayı Yasakladığı Yerler
25....Ebû Hureyre (r.a.)'den, demiştir ki, Nebî (s.a.) "iki mel’ undan sakininiz” buyurdu. "Ey Allah'ın Resulü, bu iki mel'un nedir?" dediler. Peygamber (s.a.) "İnsanların gelip geçtiği yol üzerine veya gölgeliklerine abdest bozanın (yaptığı iş)dir."[126] cevabını verdi.[127]
Açıklama
"İttika" vikaye kökünden "korunmak" anlamındadır. Birinci ta’nın aslı vav dır.
"Melunlardan sakınınız" sözünden maksat "onların yaptığı işten sakınınız" demektir. Bu iş ise, yollara ve insanların gölgelendiği ağaçların altına abdest bozmaktır. Gölgelerinden istifade edilmeyen ağaçların altına abdest bozmakta tabiatıyla bir sakınca yoktur. Nitekim Allah Resulü böyle bir hurma ağacının altına abdest bozmuştur.
Laîn, la'net eden, koğan uzaklaştıran ve söven anlamına gelirse de burada başkalarının söğüp saymasına sebeb olduğundan bu fiil işleyene izafe edilmiştir. Yahut da ism-i mef'ul anlamında kullanılmış bir ism-i faildir. Hat-tâbî bu görüşü tercih etmiştir. Biz de tercemeye bunu esas aldık.[128]
Bazı Hükümler
Hadis, sözü geçen yerlere kaza-yi hacette bulunmanın haram olduğuna delalet eder. Çünkü yerleri pislemek ve kokutmak müslümanlara eziyettir. Şafîîlerden Nevevî ve Râfiî bu görüştedirler.
İbn Hacer el-Heytemî, ez-Zevâcir'de bunu büyük günahlardan saymıştır.[129]Mekruh olduğunu söyleyenler varsa da zahir olan haram oluşudur. Çünkü "onlardan sakınınız" emrinde "onları işlemeyiniz" nehyi vardır. Nitekim Beyhakî'nin ve taberânî'nin el-Evsat'ta rivayet ettikleri "Kim mü si limanların gidip geldikleri bir yol üzerine kaza-yi hacette bulunursa, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun"[130] hadis-i şerifi de bu işin haram olduğuna delâlet eder. Çünkü lanet, haramlar için kullanılır. Bu yerler belli bir şahsın özel mülkü ise, buralara abdest bozmanın haram olduğunda şüphe yoktur. Bu hususta ittifak vardır.
2. Bu hadis, bu işi yapan belli olmadığı zaman ona lanet etmenin caiz olduğuna da delildir. Yapan belli olursa, lanet edilip edilemeyeceği hususunda ihtilaf vardır. Caiz olmaması daha sahihtir.
Hâzin'de denilmiştir ki, âsi mü'minlere adını anmadan lanet caizse de, belli bir şahsı hedef alarak lanet etmek caiz değildir. Çünkü hadiste ad anılmadan lanet edilmiştir.
Buhârî, Müslim ve Ahmed'in rivayet ettikleri "Allah'ın laneti o hırsızın üzerine olsun ki, yumurta veya ip çalar da eli kesilir"[131] hadisi de bu hususu teyid etmektedir.
3. Lanet konusunda ulemâ demiştir ki, muayyen bir kâfire bile lanet caiz değildir. Çünkü son deminde iman nasip olup olmayacağı bilinmez. İmanlı olarak gitmesi mümkündür. Zayıf bir kavle göre de öldürülmeleri caiz olduğuna göre, lanet edilmeleri de caizdir. Ama isim tayin etmeden kâfirlere lanet edilmesinin caiz olduğunda ittifak vardır. Nitekim Buhârî ve Müslim'in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte isim zikredilmeden şöyle lanet edilmiştir: "Allah yahudilere ve hristiyanlara lanet etsin; onlar peygamberlerinin mezarlarını mescid yaptılar."[132]
4. Talebe tarafından hükmün iyice kavranabilmesi ve öğrenciyi derse teşvik için derli-toplu ifadelerin kullanılması lâzımdır.
5. Kişinin mü'minlere eziyet verecek hallerden ve insanların lanetini gerektirecek davranışlardan kaçınması lâzımdır.
26. ... Muâz b. Cebel [133] (r.a.)'den demiştir ki;
Resulullah (s.a.): "La'jıet vesilesi olan üç şeyi yapmaktan; su yollanna ve kaynaklarına (insanların uğradığı ve toplandığı yerlere) yol ortasına, gölgelik yerlere abdest bozmaktan sakınınız."[134] buyurdu.[135]
Açıklama
Hadis-i şerifte zikredilen "Melâ'in" kelimesi sözlükte "mel-ane" kelimesinin çoğuludur. "Mel'an" ise, "lanete vesile olan şey" anlamına gelir. Burada bu kelimeyle kasd edilen; yol, gölgelik, güneşlik gibi insanların istifâdesine yarayan yerlerdir. Buralara abdest bozulduğu zaman insanlar, oralardan istifâde edemeyecekleri için, bu işi yapana lanet ederler, söverler, sayarlar.
Misbah'da beyan edildiğine göre, melâin, insanların kendilerine zarar verilmesi ve rahatsız edilmeleri sebebiyle zarar veren kimselere lanet ettikleri yerlerdir. Buna göre bu cümlenin mânâsı şöyle olabilir: "Buralarda başkalarının lanetini celbedecek şeylerden kaçınınız. Çünkü buraları kirleten ve insanların menfaatlerine engel olan kimselere lanet edilir. Halkın menfaatini İhlâl eden zâlimdir, zâlim ise, mel'undur."
Diğer bir mana da söyledin "Mel'ane" lanete sebep olan fiildir. Öyleyse hadis, "lanete sebep olan fiillerden sakınınız" demektir ki, müsebbeb zikredilmiş sebeb kasdedilmiştir. Mecaz-i mürseldir.
"Mevârid" su kanalları, su yollan Kâri'atu't-tarîk yolun ortası, "zili" ise, insanların istirahati için tahsis edilen gölgeliklerdir.[136]
Bazı Hükümler
Bu hadis-i şerif su yollarına, su kaynaklarına ve bilumûm yolla ve gölgeliklere, insanları rahatsız edeceği için, abdest bozmanın haram olduğuna delildir. Bu hususta yeterli izahat bir evvelki hadiste verilmiştir.[137]
15. Banyolarda Abdest Almak
27. ...Abdullah b. MuğaffelMen [138] demiştir ki; Resûlüllah (s.a.) şöyle buyurdu:
"Hiç biriniz yıkanacağı yere küçük abdest bozup sonra da orada yıkanmaya (Ahmed b. Hanbel rivayetinde: "abdest almaya") kalkmasın. Çünkü gönle dolan vesveselerin çoğu bundan ileri gelir."[139]
Açıklama
Hadis-i şeriften geçen istib'âd ifâde eder. Yani, "akıllı bir kimsenin küçük abdestini bozduğu yerde yıkanması ihtimal dahilinde değildir" demektir. Biriniz gusledeceği yere işerse; sonra, nasıl olur da orada gusledebilir, manasına da gelir.nün mahzûf bir müb-tedânm haberi olarak mahallen merfu' olması, nin üzerine atfedilerek sükûnu ve muzmar bir ile nasb, caizdir. Buna göre hadis-i şerjfin manası şöyle ifâde edilebilir: "Sizden biri yıkanacağı yere bevletmesin. Eğer bevlederse, artık orada yıkanmasın"
Nevevî, kelimesinin mensûblu (sonu üstün) okunmasına itiraz ederek, "Böyle okunması halinde yıkanmak ile abdest bozmak beraber yasaklanmış olur ki, yıkanmaksızın yalnız abdest bozmaya izin verildiği manası anlaşılır. Halbuki bunu hiç kimse söylememiştir"[140]
Hadis-i şerifte, bevletmenin yasaklanışının sebebi, oradan sıçrayan çisintiler yüzünden, yıkanan kimsenin vesveseye düşmesidir. Demek ki yıkanmakla bevletmenin bir arada yasaklandığı manası bu hadisten anlaşılabilir. Binaenaleyh buradan yıkanılmadığı takdirde gusulhânede küçük abdest bozmanın caiz olduğu manasım çıkarmak yanlıştır. Nevevî merhumun anladığı bu mananın doğruluğu kabul edilse bile bu, lâfız yoluyla (mantık) değil, ancak mefhûm yoluyla anlaşılan bir manadır. Bir başka ifâdeyle hadis-i şerifte bu manayı dile getiren bir kelime yoktur. Hem de bu mana hadis-i şerifte belirtilen yasak sebebine ters düşer. Zira idrar sıçramasından herkes vesveseye kapılır. Oraya birisi küçük abdest bozup da yine aynı yerde başka birisi yıkansa o da aynı şekilde vesveseye kapılır. Yani sadece küçük abdest bozan kişi kendi yıkanmasa bile orada yıkanan başkalarına da vesvese verebilir.
İbn Dakîki'1-îd demiştir ki: "Evet bu hadîs-i şeriften, bevletmekle yıkanmanın beraber yasaklandığı 'nin mensûb okunuşuna bağlı olarak anlaşılır. Yıkanılan yerlere sadece abdest bozmanın yasaklandığı ise başka hadis-i şeriflerden anlaşılır. "
Buradaki nehy, kerahet-i tenzihiye ifâde eder. Hadis-i şerifte geçen visvâs "hadisünnefs" denilen insanın içine dolan fakat karar haline gelemeyen (iç kuruntusu, vehm) düşüncelerdir.
İnsanın gönlüne gelen düşünceler sırasıyla şunlardır: 1) Hâcis, 2) Hatır, 3) Hadîsü'n-Nefs, 4) Hemm, 5) Azm.
Bu beş düşünce şöyle anlatılır:
Hâcis: Bir fikrin kalbe ilk defa gelmesine;
Hatır: Bir fikri kalbe geldikten sonra kalbde biraz eğleşip o işin yapılması veya yapılmaması için kalbin onunla meşgul olması;
Hadfsü'n-Nefs: Kalbe gelen bu fikrin yapılıp yapılmaması hususunda tereddüde düşüp bir kararsızlık içine girmek;
Hemfli: Bundan sonra yapıp yapmamak cihetlerinden bir tarafı tercih etmek safhası gelir ki, buna da "hemm" denir.
Daha sonra da Azm: -buna azm-i musammem de derler- mertebesi gelir. Gönle gelen fikrin son mertebesidir. İnsanlar ancak bu mertebeden mesuldürler. Bunun içindir ki, bazı müfessirler:
"Siz içinizdekileri açıklasanız da, gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çeker; dilediğine bağışlar, dilediğine azab eder, Allah her şeye hakkıyla kadirdir."[141] âyet-i kerimesini "azm-i musammem mertebesidir" diye tefsir etmişlerdir.
"Cenab-ı Allah ümmetimi kainlerine gelen düşüncelerden dolayı affeyledi. Söz ve fiil haline gelmedikçe onlardan dolayı hesaba çekmeyecektir" hadisi de bu mevzuya ışık tutmaktadır.
Abdullah b. Abbâs (r.a.) hazretlerinden rivayet edilen şu kudsî hadis de bütün bu mertebe ve safhaları izaha kâfi gelmektedir. Peygamber (s.a.) Efendimiz, Allah'dan naklederek şöyle buyurmuştur: "Allah iyilikleri de kötülükleri de takdir etti." sonra bunları açıklayarak buyurdu ki; "Her kim bir iyilik yapmaya niyetlenir de yapmazsa Cenab-ı Hak onu kendi katında tam bir iyilik olarak yazar. Eğer hem niyetlenir, hem de o iyiliği yaparsa on İyilik sevabı yazdırır. Ve bu sevabı yedi yüz hatta daha da fazla arttırır. Her kim de fenalık yapmaya niyetlenir de sonra vazgeçerse Allah (Teâla) onun için tam bir iyilik sevabı yazdırır. Eğer fenalığı kasdeder ve işlerse onu bir günah olarak yazdırır."[142]
Eğer bu kelime vesvfis diye vâvın üstünü ile okunursa, o zaman insana vesvese veren şeytânın ismi olur ki, böyle okumak da caizdir. O takdirde mana; "Şeytanların verdiği vesveseler ekseriyetle yıkanılan yerlere bevletmekten ileri gelir" şeklinde olur.[143]
Bazı Hükümler
1 Bu hadis-i şerif temizlik yapılan yerlere küçük abdest bozmamn yagak olduguna delâlet eder..
2. Yine bu hadis, emir bi'1-ma'ruf, nehiy ani'l-münker yapan kimsenin sözünün kabul görmesi için telkin ettiği meselelerin sebeplerini ve neticelerini iyice açıklaması gerektiğine delildir,
3. İnsanın kendisine zarar verecek şeylerden uzak durması gerekir.
4. Halkın yönetimim elinde tutan kişilerin onları hayırlı işlere iletip zararlı işleri terke teşvik etmesi gerekir.
28....İbn Abdurrahman Humeyd el-Himyeri dedi ki: "Ben, Ebû Hureyre gibi (3-4 sene) Resulullah (s.a.) ile sohbette bulunmuş bir sahabiye rastladım. O zat: "Resulullah (s.a.) bizim herhangi bîrimiz sık sık taranmasını ve yıkandığı yere küçük abdest bozmasını yasakladı"
dedi. [144]
Açıklama
Hadis-i şerifte geçen ve ismi verilmeyen kimse sahâbî olduğu için hadisin sıhhatine zarar vermez. Çünkü ehl-i sünnete göre sahâbîlerin hepsi itimada şayan âdil kişilerdir. Bununla beraber bu kişinin Hakem b. Amr el-Gifarî, Abdullah b. Sercis ve Abdullah b. Mugaffel olduğuna dâir rivayetler de bulunmaktadır.
"Ebû Hureyre gibi sohbet etmiş” olmasından maksat, müddet bakımındandır. Nesâî'nin rivayeti: "Ben Resul-i Ekremle 4 sene sohbet etmiş bir kimse ile karşılaştım” şeklindedir.[145]
Resûl-i Ekrem'in her gün sık sık taranmaktan nehycdişinin hikmeti; erkeğin bunu bir zevk haline getirerek, şahsiyeti ile bağdaşmayan ölçülere varacak mübalağalı süslenmelere yol açması ve sık taranma sebebiyle saçların döküleceği, ihtimalidir. Zira erkekler daha büyük görevler için yaratılmışlardır.
îbn Hacer, Şemail Şerhi'nde: "Resûlullah (s.a.) her gün saç taramaktan nehyetti. Bir gün ara ile taranmakta ise sakınca yoktur. Hergün sık sık yapılması ise süslenmede aşırılığa ve ancak kadınlara yakışan bir süs düşkünlüğüne yol açar" demiştir.
İbnü'l -Arabî ise aynı konuda şunları söylemiştir: "Her gün taranmak gösteriştir, yapmacık bir harekettir. Hiç taranmamak ise insanın yaratılışındaki nezafeti değiştirip kendisini başka bir şekle sokması demektir. Bir gün arayla taranmak ise, sünnettir."
Nitekim (4159) numaralı hadis-i şerif de bunu te'yid eder: "Resûl-i Ekrem (s.a.) taranmaktan nehyetti; ancak bir gün arayla taranmak müstesna."Bu Hadis-i şerif, Nesâî'nin rivayet ettiği "Ebû Katade'nin uzun kâkülü vardı. Resul-i Ekrem (s.a.) "onu her gün tara" cevabını verdi" hadisine zıd değildir.Çünkü oradaki nehy, karışık olmayan, hergün taranmaya muhtaç olmayan saçlar içindir. Amma Ebû Katâde Hazretierininki gibi karışan veya hergün taranmaya muhtaç olan saçlar bu yasağın içine girmezler.Keza bu hadis-i şerif Tirmizi'nin Şemâil'de rivayet ettiği, Allah Rasulünün sık sık tarandığına dair olan hadise de zıt değildir. İhtiyaç varken hergün saç taramak saçları sık sık taramak demek değildir. İbyâ'da yer alan Allah Resulünün günde iki defa tarandığına dair haberin hiç bir muteber hadis kitabında bulunmadığını İhya sârini Ez-Zebîdî haber veriyor. Netice olarak yasağa konu olan taranma, hastalık haline gelen sebepsiz taranmadır. Bu konu (4161) numaralı hadis-i şerifle tamamlanmaktadır.[146]
Bazı Hükümler
1. Bu hadîs-i şerif erkeklerin ihtiyaç yokken her gün taranmasının mekruh olduğuna delâlet eder.Çünkü bunda süse düşkünlük ve mübal[147]ağa vardır. Bu ise erkeklik vakarına yakışmaz. Ancak kadınlar böyle değildir. Onlar hakkında zinet yasak değildir. Üstelik onlar zinet mahallidir.
2. Bu hadis insanın vaktini dince matlûb olmayan işlerde zayi etmemesini emreder.
3. Keza insanın temizlik yaptığı mahalleri kirletmemesi de bu hadis-i şerifin ihtiva ettiği hükümlerdendir. (Bu üçüncü madde ile ilgili açıklama bir evvelki hadiste geçmiştir.)
16. Delik Ve Çatlaklara Küçük Abdest Bozmak
29....Abdullah b. Sercis'den rivayet edildiğine göre, Resûl-i Ekrem (s.a.) deliklere işemekten menetmiştir. Hişam'ın dediğine göre Katâde'ye "deliklere küçük abdest bozmak niçin çirkin sayılıyor?" dediler. O da cevaben; "Onların cinlerin barınağı olduğu söylenirdi”[148] dedi.[149]
Açıklama
Cin konusunda dördüncü hadisin şerhinde tafsilat verilmişti.Ancak burada şunu ilâve edelim ki, cin gözle görülmeyen şeylere denildiğinden burada kasdedilen daha ziyâde yarıklara ve deliklere saklanan zararlı böcekler ile malum cinlerdir. Onlara zarar vermemek ve zarara da uğramamak için oralara bevletmek hoş görülmemiştir.[150]
Bazı Hükümler
1. Bu hadis-i şerif zararlı böceklerin eğleştikleri delikye çatlaklara küçük abdest bozmanın kerahetine delâlet eder. Çünkü burada hayvanlara zarar vermek ve onlardan zarar görmek mümkündür. Bu kerahet, zarar verecek bir hayvanın veya öldürülmesi yasak olan bir hayvanın bulunması ihtimali dolayısıyla söz konusudur. Orada zararlı bir hayvanın bulunduğu kesinlikle bilinirse, o zaman oraya bevletmek haram olur.
2. Zararından korkulan yerlerden uzak durmak lâzımdır.
3. Resûlüllah (s.a.)'in ümmetine olan şefkatine, bu hadis-i şerifte açık bir delâlet vardır.
4. Bir toplumun idaresini üzerine alan kişinin onları toplumun zararına olan işlerden nehyetmesi, faydasına olan işlere teşvik etmesi lâzımdır.[151]
17. Kişinin Heladan Çıktıktan Sonra Ne Söyleyeceği?
30....Ebû Burde dedi ki: "Bana Âişe'nin rivayet ettiğine göre, Nebiyy-i Ekrem (s.a.) heladan çıktığında; "(Ey Allahım) affını isterim" derdi.[152] [153]
Açıklama
Bu hadis-i şerifte "belâdan çıkmak" kelimesiyle mutlaka ihtiyaç gidermek için tahsis edilmiş tuvaletlerden çıkmak kasdedilmiş değildir. Burada kast edilen kaza-yi hacet edilen yeri terk etmektir. Binaenaleyh insan kırda da olsa abdest bozulan yeri terk edince demelidir.
Resul-i Ekrem (s.a.)'in abdest bozduktan sonra mağfiret talebinde bulunmasının hikmeti üzerinde çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bunları şöyle özetlemek mümkündür:
1. Kaza-yi hacet esnasında zikri terk etmek mecburiyetinde kaldığı ve zikri terk ettiği için istiğfar etmiştir. Bu görüşe "iyi ama Hz. Peygamber abdest bozarken zaten zikretmemekle yükümlü idi. Binaenaleyh o burada zikri terketmekten dolayı sorumlu değil ki bu yüzden istiğfar etsin" diye itiraz edenlere şöyle cevap verilebilir: "Abdest bozmaya sebep olan şey, yiyip içmektir, o da bir şehvetin eseridir.İşte bu şehvet neticesinde helâya gitmek ve orada zikri terk etmek durumunda kaldığı için kendisini kusurlu görüp istiğfar etmiştir."
2. Allah Resulü Cenab-ı Hakkın verdiği nimetleri hazmetmek, menfaatlerini vücutta tutup zararlı kısımlarını dışarı atmak gibi nimetlerine şükürden âciz kaldığı için mağfiret dilemiştir. Uygun olan da budur.
3. Kazayı hacet anında ve onun dışında Allah’tan asla gafil olmayan Resûl-i Ekrem Peygamber olarak ümmetini eğitmek için böyle davranmıştır.[154]
Bazı Hükümler
1. Bu hadis-i şerif kazayı hacet eden kişinin ister helada ister kırda olsun “Gufrâneke” demesinin sünnet olduğunu,
2. Sahabe hazretlerinin, Resûlüllah'ın sünnetini tesbit uğrunda ne kadar hırslı olduklarını, özel hayatında bile onu çok yakından takib ettiklerini açıkça ifâde etmektedir.[155]
Ebû Dâvûd'un Sünen'inin Rivayet Senedi. 7
Temizlik Çeşitleri:. 7
a. Ruh Temizliği. 7
b. Beden Temizliği. 7
c. Çevre Temizliği. 8
1. Abdest Bozarken Uzak Bir Yere Çekilmek. 8
Açıklama. 9
Bazı Hükümler. 9
Açıklama. 9
Bazı Hükümler. 9
2. Küçük Abdest Bozmak İçin Yer Aramak. 9
Açıklama. 10
Bazı Hükümler. 10
3. Helaya Girmek İsteyenin Yapacağı Dua. 10
Açıklama. 11
Bazı Hükümler. 11
Açıklama. 11
Açıklama. 11
4. Abdest Bozarken Kıbleye Yönelmenin Mekruh Oluşu. 13
Açıklama. 13
Bazı Hükümler. 14
Açıklama. 16
Açıklama. 16
Açıklama. 17
Açıklama. 17
5. Abdest Bozarken Kıbleye Yönelme Veya Sırtını Dönme Ruhsatı. 18
Açıklama. 18
6. Abdest Bozarken Nasıl Soyunmak Gerekir?. 18
Açıklama. 18
Bazı Hükümler. 18
7. Abdest Bozarken Konuşmanın Mekruh Oluşu. 19
Açıklama. 19
8. Küçük Abdest Bozarken Selam Alınır Mı?. 19
Açıklama. 19
Bazı Hükümler. 20
Bazı Hükümler. 21
9. Abdesti Olmayanın Allah'ı Anması. 21
Açıklama. 21
Bazı Hükümler. 21
10. Üzerinde Allah Yazılı Yüzükle Helaya Girmek. 22
Açıklama. 22
Bazı Hükümler. 22
11. Sidikten Temizlenme (İstibra). 22
Açıklama. 22
Bazı Hükümler. 23
Açıklama. 24
Bazı Hükümler. 24
12. Ayakta Küçük Abdest Bozmak. 25
Açıklama. 25
Bazı Hükümler. 25
13. Kişinin Geceleri Bir Kaba Küçük Abdest Bozması Sonra Onu Yanına Koyması 26
Açıklama. 26
Bazı Hükümler. 26
14. Nebî (S.A.) ' nin Küçük Abdest Bozmayı Yasakladığı Yerler. 26
Açıklama. 26
Bazı Hükümler. 27
Açıklama. 28
Bazı Hükümler. 28
15. Banyolarda Abdest Almak. 28
Açıklama. 28
Bazı Hükümler. 29
Açıklama. 29
Bazı Hükümler. 30
16. Delik Ve Çatlaklara Küçük Abdest Bozmak. 30
Açıklama. 30
Bazı Hükümler. 30
17. Kişinin Heladan Çıktıktan Sonra Ne Söyleyeceği?. 30
Açıklama. 30
Bazı Hükümler. 31
18. İstibra Ederken Erkeklik Organına Sağ El İle Dokunmanın Keraheti. 31
Açıklama. 31
Bazı Hükümler. 32
Açıklama. 32
Bazı Hükümler. 32
19. Abdest Bozarken Gizlenmek. 32
Açıklama. 33
Bazı Hükümler. 33
20. Taharette Kullanılması Yasaklanmış Olan Şeyler. 33
Açıklama. 34
Bazı Hükümler. 34
Açıklama. 34
Açıklama. 35
Açıklama. 35
Bazı Hükümler. 36
21. Taşlarla Taharetlenmek. 36
Bazı Hükümler. 36
Açıklama. 37
22. İstibrâ. 38
Açıklama. 38
Bazı Hükümler. 38
23. Su İle İstincâ (Taharetlenme). 39
Açıklama. 39
Bazı Hükümler. 39
Açıklama. 40
24. Taharetten Sonra Eli Toprağa Sürmek. 41
Açıklama. 41
Bazı Hükümler. 41
25. Misvak Kullanmak. 41
Açıklama. 41
Bazı Hükümler. 42
Açıklama. 43
Bazı Hükümler. 43
Açıklama. 44
Bazı Hükümler. 44
26. Misvakın Nasıl Kullanılacağı 44
Açıklama. 44
Bazı Hükümler. 45
27. Başkasının Misvağını Kullanmak. 45
Açıklama. 45
Bazı Hükümler. 45
Açıklama. 45
Bazı Hükümler. 46
28. Misvağı Yıkamak. 46
Açıklama. 46
Bazı Hükümler. 46
29. Misvak Kullanmak Fıtrat (Yaratılış) İcâbıdır. 46
Açıklama. 46
Bazı Hükümler. 49
Açıklama. 49
30. Geceleyin (Namaza) Uyanan Kişinin Misvak Kullanması. 50
Açıklama. 50
Açıklama. 51
Bazı Hükümler. 51
Açıklama. 51
Bazı Hükümler. 51
Açıklama. 51
Bazı Hükümler. 52
31. Abdestin Farziyeti. 52
Açıklama. 52
Bazı Hükümler. 53
Açıklama. 53
Bazı Hükümler. 54
Açıklama. 54
Bazı Hükümler. 55
32. Abdest Üzerine Abdest Almak. 55
Açıklama. 55
Bazı Hükümler. 56
33. Suları Pisleyen Şeyler. 56
Açıklama. 56
Bazı Hükümler. 56
Açıklama. 57
34 Buzâ'a Kuyusunun Suyu. 57
Açıklama. 57
Bazı Hükümler. 58
Açıklama. 58
Bazı Hükümler. 58
35. Suyun Cünüp Olmayacağı. 59
Açıklama. 59
Bazı Hükümler. 59
36. Durgun Suya Küçük Abdest Bozmak. 60
Açıklama. 60
Bazı Hükümler. 60
37. Köpeğin Artığı İle Abdest Almak. 61
Açıklama. 61
Bazı Hükümler. 61
Bazı Hükümler. 62
Açıklama. 62
Bazı Hükümler. 63
38. Kedi Artığı. 63
Açıklama. 63
Bazı Hükümler. 64
Açıklama. 64
Bazı Hükümler. 65
39. Kadının Abdest Suyu Artığı İle Abdest Almak. 65
Açıklama. 65
Bazı Hükümler. 65
Açıklama. 66
Açıklama. 66
Açıklama. 66
Bazı Hükümler. 67
40. Kadın Ve Erkeğin Birbirinin Abdest Artığı Su İle Abdest Almalarının Nehyedilmesi 67
Açıklama. 67
Bazı Hükümler. 67
Açıklama. 68
41. Deniz Suyuyla Abdest Almak. 69
Açıklama. 69
Bazı Hükümler. 70
42. Nebîz (Şıra) İle Abdest Almak. 70
Açıklama. 71
Bazı Hükümler. 71
Açıklama. 72
Açıklama. 72
43. Abdesti Sıkışık Kişi Bu Halde Namaz Kılabilir Mi?. 73
Açıklama. 73
Bazı Hükümler. 74
Açıklama. 74
Bazı Hükümler. 75
Açıklama. 75
Bazı Hükümler. 76
Açıklama. 76
Bazı Hükümler. 76
44. Abdest İçin Yeterli Su Miktarı. 76
Açıklama. 77
Bazı Hükümler. 78
Açıklama. 78
Açıklama. 79
45. Abdest Suyunda İsraf 79
Açıklama. 79
Bazı Hükümler. 80
46. Noksansız Abdest Almak. 80
Açıklama. 80
Bazı Hükümler. 81
47. Tunçtan Yapılmış Kaplardan Abdest Almak. 81
Açıklama. 81
Bazı Hükümler. 82
Açıklama. 82
Açıklama. 82
48. Abdeste Baslarken Besmele Çekmek. 82
Bazı Hükümler. 83
Açıklama. 84
49, Yıkamadan Elini Su Kabına Daldıran Kimse. 84
Açıklama. 84
50. Elini Yıkamadan Önce Su Kabında Dolaştırmak. 85
51. Peygamber (S.A.)’in Abdest Alış Şekli. 85
Açıklama. 85
Açıklama. 89
Açıklama. 90
Bazı Hükümler. 90
Açıklama. 90
Açıklama. 91
Açıklama. 91
Açıklama. 91
Bazı Hükümler. 92
Açıklama. 92
Açıklama. 92
Açıklama. 93
Bazı Hükümler. 94
Açıklama. 95
Bazı Hükümler. 96
Açıklama. 96
Açıklama. 96
Bazı Hükümler. 96
Açıklama. 97
Bazı Hükümler. 97
Açıklama. 97
Bazı Hükümler. 98
Bazı Hükümler. 98
Açıklama. 98
Açıklama. 99
Bazı Hükümler. 99
Açıklama. 99
Açıklama. 100
Açıklama. 100
Bazı Hükümler. 100
Bazı Hükümler. 101
Açıklama. 101
Açıklama. 102
Bazı Hükümler. 103
Açıklama. 103
Açıklama. 103
Bazı Hükümler. 104
I. TEMİZLİK BÖLÜMÜ
Ebû Dâvûd'un Sünen'inin Rivayet Senedi
- Bize imam ve Hafız Ebû Bekr Ahmed b. Ali b. Sabit el-Hatîb el-Bağdâdî (463/1071) haber verdi.[1] (Dedi ki);
- Bize tmam ve Kadı Ebû Amr el-Kâsım b. Ca'fer b. Abdulvâhid el-Hâşimî (413/1022) rivayet etti. (Dedi ki);
- Bize Ebû Ali Muhammed b. Ahmed b. Amr el-Lu'laî (333/944) rivayet etti. (O da dedi ki);
- Bize Ebû Davud Süleyman b. el-Eş'as es-Sicistânî 275 senesi Mu-harrem'inde rivayet etti ve şöyle dedi:[2] [3]
Kitap ve Sünnette teşvik edildiği için, musannif Ebû Dâvud Sü-nen'ine besmeleyle başlamıştır. İmam Mâlik'in Muvatta'ında Abdur-rezzak'ın Musannef inde, îmam Ahmed'in Müsned'inde ve BuhârF-nin Sahih'inde görüldüğü gibi hamdele ve salvelede bulunmamıştır.
Her ne kadar Deylemî'nin Hz. Ebû Hureyre'den rivayet ettiği ham-delesiz ve salvelesiz başlanılan önemli işlerin sonuçsuz ve bereketsiz kalacağına dair:
"Allah'a hamdedilmeden ve bana salât getirilmeden başlanılan her önemli iş, sonuçsuz güdük (hayırdan) kesik, bereketten yoksundur"
anlamında bir hadis-i şerif varsa da Hafız er-Ruhâvî (612/1215) bu hadisin garib ve zayıf olduğunu söylemiştir.
Musannifin Hz. Ebû Hureyre'den naklettiği "Allah*a hamd ile başlanmayan her önemli iş güdük, (hayırdan kesiktir"[4] ve "Şehâdet ile başlanmayan her hutbe kesik el gibidir"[5] anlamındaki hadis-i şeriflere gelince, bunların sahih ve delil olma niteliği taşıdıkları kabul edilebilse bile; bunlarda, bir eser yazarken onun başına hamdele, sal-vele ve şehâdetin yazılmasına delâlet eden bir mânâ bulunmamaktadır. Binaenaleyh bir eser yazarken başına hamdele, salvele ve şehâdetin konulmasını gerektiren açık bir emir yoktur. Fakat yine de bu hadisler nazar-ı itibara alınarak hamdele, salvele ve şehâdet dil ile sösfenir, nitekim Hatîb'in zikrettiğine göTe, tmam Ahmed hadis yazarken dili ilç satavât getirir, fakat salavâtı yazmazrmş. Belki de bu âlimler, hamdele, salvele ve şehâdetin sadece hutbelere ait olup kitap yazmakla flgili olmadığı görüşüne sahiptiler.
Öte yandan Resûl-i Zişân Efendimiz'in, kırallara yazmış olduğu mektuplara besmeleyle başlamakla yetinip hamdele, salvele ve şehâ-deti yazmaması da bu ihtimali kuvvetlendirmektedir.[6]
Fıkıh kitablannda açıklandığı üzere besmele, "bismillah" (Alla'ın adıyla) veya "bismillahir-rahmanir-rahim" (Rahman ve Rahîm olan Allahın adıyla) cümlesinden ibarettir. Besmele, "Berâe (Tevbe)" Sûresi hâriç, bütün sûrelerin başında yer alır. Ayrıca Nemi Sûresi'nin 30. âyetinde de, âyetin bir bölümü olarak yer almaktadır.
Dinimiz, mânevi temizlik olan inanç meselesine ne kadar önem vermişse maddi temizliğe de o derece önem vermiştir. Peygamberimiz "Temizlik imanın yansıdır”[7] buyurarak temizliğin, müminlerin hayatındaki yerini belirtmiştir.[8]
Temizlik Çeşitleri:
Temizlik ruh, beden ve çevre temizliği olarak üçe ayrılır:
a. Ruh Temizliği
Ruh temizliğinin birini derecesi, kalbin bâtıl inançlardan temizlenmesiyle kazanılır. İkincisi ise, haset, kibir, riya, hırs ve düşmanlık gibi kötü duygulardan kalbi arındırmakla elde edilir. Tevazu, kanaat ve sevgi, kalbten bu kötü duyguların atılmasıyla kazanılır.
Kur'ân, ruh ve kalb temizliği hususunda şöyle buyurur: "İnsanların kabirlerinden kalkacakları o gün, ne mal fayda verir ne de oğullar. Ancak Allah'a selim bir kalb ile varan müstesna." [9]
b. Beden Temizliği
Bu hususta Peygamberimizin pek çok hadisi vardır. Bunlardan iki tanesi şöyledir: "Cuma günü yıkanmak her bfittg olan kimseye vft-clb (gibi)dir."[10]
Besmele, yerine göre mendub, sünnet veya vacibtir. Bunun yanında: "üzerlerine Allah'ın ismi anılmayanlardan yemeyin."[11] âyet-i kerimesi gereğince, kasten besmele çekilmeden boğazlanan bir hayvanın etinden yemek haramdır. Abdest alırken besmele çekmek sünnet, zina etmek, şarap içmek gibi kesin haram olan işlerin başında besmele cekmekse, haramdır.
Görünen ve görünmeyen pisliklerden arınma demek olan temizlik, ibadetin temel şartlarından biridir.
İslâm Dini, insanın maddî-mânevî bütün kirlerden temizlenmesini ister. Peygamberimize "Oku!"[12] âyetinden sonra, ikinci olarak gelen âyet, temizlenme ile ilgilidir; "Elbiseni temizle"[13]
Kur'ân-i Kerîmin bir çok âyetinde temizliğe teşvik edildiği gibi, başlı başına temizliği emreden âyetler de çoktur:
"Şüphesiz ki, Allah çok tevbe edenleri de sever, (pisliklerden) temizlenenleri de sever."[14] Yine Mâide Sûresinin 6. âyetinde, ibâdet yapabilmek için şart olan abdest, gusül ve teyemmümün lüzumu ve şekli" anlatıldıktan sonra, "Allah'ın, kullan arıtmak istediği" kaydedilir.
Diş temizliği ile ilgili diğer hadiste de şöyle buyurulur: "Ümmetime (yahut insanlara) güçlük verecek olmasaydım, onlara, her namaz vakti mutlaka dişlerini, misvakla temizlemelerini emrederdim."[15]
Cemiyet içerisinde iyi bir tesir meydana getirebilmek için mutlaka kıyafetin temiz ve intizamlı olması gerekir. Kıyafetimiz ruhumuzun aynasıdır. Ağırbaşlı bir kıyafet, mutlaka bize karşı bir saygı uyandıracaktır. İşte bunun için Kur'ân-i Kerîm şöyle buyurur: "Ey âdem oğullan, her mescide gelişte güzel elbisenizi giyiniz."[16]
c. Çevre Temizliği
Bir müslüman, çevresinin temizliğine de son derece dikkat eder. Zira pislikler, çevremizden evimize, evimizden vücudumuza, vücudumuzdan da ruhumuza akseder. Evin, sokağın ve işyerinin temizliği, kişinin temizliğe karşı hassasiyetini gösterir. Çeşmelerin, kuyuların, dere sularının ve deniz sahillerinin temiz tutulması insanın görevi olmalıdır. Zira Peygamberimiz yollardan sıkıntı âmillerini gidermeyi iman gereği saymıştır.[17]
Bu mevzuda İmam Gazzalî şöyle der; temizliğin dört mertebesi vardır:
a. Dışı abdestsizlikten, pisliklerden temizlemek
b. Azaları kötülüklerden ve günahlardan temizlemek.
c. Kalbi yerilen huylardan ve pis duygulardan arındırmak.
d. İç bünyeyi, Allah’tan başka her şeyden pâk etmek.
Bu dördüncüsü, peygamberlerin ve siddîklerin mertebesidir. Kulun bu yüksek dereceye ulaşması, ancak alt tabakaları geçtikten sonra mümkün olur. Kul iç bünye temizliğine, kalbini kötü sıfatlardan temizleyip güzel hasletlerle donatmadıkça erişemez. Kalb temizliğine de organlarını kötülüklerden temizlemeyen ve ibâdetlerle onarmayanlar vasıl olamazlar.
Elde edilmek istenen şey, kıymetli ve değerli olduğu zaman, onu elde etme yollan güçleşir, engeller çoğalır. Sanma ki, bu iç bünyeyi temizleme işi akılla elde edilir. Evet, iç gözü bu mertebeler arasındaki farkı görmekten kör olan kimse, taharetten, ancak gaye olan meyvenin içini, Özünü değilde, o meyvenin kabuğu seviyesindeki en aşağı mertebeyi, dış temizliğini anlar, yalnız kabuğa bakar. Bütün vakitlerini iyi taharet etmekle, elbisesini temizlemekle, dışını pâk etmekle, bolca akan sular aramakla geçirir. Vesvesenin etkisi ve aklın hayal gücüyle istenilen gerçek temizliğin sadece bu olduğunu sanır.[18]
I- Temizlik Bölümü
1. Abdest Bozarken Uzak Bir Yere Çekilmek
1....el-Muğîre b. Şu'be[19] 'den demiştir ki; "Peygamber sallella-hü aleyhi veseliem abdest bozacağı zaman (halkın gözünden) uzaklaşırdı"[20]
Açıklama
Bu hadis-i şerif, abdest bozmak isteyen bir kimsenin, insanların kgjKjjgini göremeyecekleri, abdest bozma esnasında hasbelbeşer kendisinden çıkacak sesleri işitmeyecekleri ve kokulan duymayacakları kadar uzaklaşamısımn, abdest bozmanın edeplerinden olduğuna delâlet etmektedir.
Abdest bozmak için, insanların gözlerinden uzak, tenhâ bir yeri seçmekle bu edeb yerine getirilmiş olabileceği gibi, abdest bozan kimseyi insanların gözünden koruyacak ve kendisinden çıkacak sesleri ve pis kokulan insanların işitip rahatsız olmalarına imkân vermeyecek şekilde özel olarak inşa edilmiş tuvaletlere gitmekle de yerine getirilmiş olur. Çünkü Resûl-i Ekrem Efendimizin abdest bozmak için böyle halkın gözlerinden uzak yerleri seçmesinin sebebi önce, Allah'ın "mükerrem varlık" olarak yarattığı insanlann saygınlığını korumak ve onların rahatsız olmalarını önlemektir. Aynı zamanda da abdest bozan kimseyi utanıp rahatsız olmaktan kurtarmaktır. Bu gayelere uygun olan tuvaletle de -halktan uzak olmasalar bile- abdest bozmakta bir sakınca yokur. Abdest bozan kimseyi halkın gözünden gizlemekle beraber, zuhur edecek seslerin işitilmesine engel olamayan yerlerde'abdest bozmak ise, edebe aykırıdır.[21]
Bazı Hükümler
1. Abdest bozacak kimsenin abdest bozmak için ken-dişinden çıkacak seslen insanlann işitmeyecekleri ve kendisini göremeyecekleri kadar uzak ve tenha bir yeri tercih etmesi abdest bozmanın âdâbındandır.
2. Hz. Peygamber, hayalı insanlara çok saygılı idi. Onları rahatsız etmekten son derece kaçınırdı. İnsanlara önemli işleri açıklamak üzere gönderilmişti. [22]
2....Câbir b. Abdillah [23] 'dan, demiştir ki; "Peygamber sallellahü aleyhi vesellem abdest bozmak istediği zaman kendisini hiç bir kimse göremeyecek kadar (gözlerden uzaklaşıp) giderdi."[24]
Açıklama
El-Beraz: Ağaçsız geniş arazi manasına gelirse de kinaye yoluyla abdest bozmak anlamında kullanılır. Hattabî bu kelimenin banın kesriyle el-birâz şeklinde okunması gerektiğini söylemişse de, Cevheri gibi lügat âlimleri kelimenin bu şekilde okunduğu zaman savaşta cengâverlik gösterisi yapmak anlamına geldiğini söyleyerek kendisine karşı çıkmışlardır. İmam Nevevî de bu meselede Hattâbî'in haklı olduğunu ve Tehzibü'I-esmâ gibi meşhur lügat ki t abların in Hattâbî'yi desteklediğini ifâde etmiştir.[25]
Bazı Hükümler
1. Kırda, bayırda abdest bozmak isteyen bir kim-senin insanlardan uzaklaşıp görunmeyecek şekilde bir
sütrenin arkasına gizlendikten sonra abdestini bozması müstehabtır.
2. İnsanın görülmesi uygun olmayan yerlerini gizlemesi ve insanları rahatsız edecek hareketlerden ve hoşa gitmeyecek davranışlardan kaçınması icab eder.
3. Kişi küçük abdest bozmak için uygun bir yer seçmelidir.[26]
2. Küçük Abdest Bozmak İçin Yer Aramak
3....Ebû't Teyyâh [27]hocalarından birinin kendisine şöyle dediğini nakletti:
"Abdullah b. Abbâs [28] Basra'ya geldiğinde Basralılar Ebû Mûsâ [29] 'dan nakiller yapıyorlardı. Bunun üzerine Abdullah, bir mektup yazarak Ebû Musa'dan bazı şeyler sordu. Ebû Musa, kendisine şu cevabı verdi: "Ben bir gün Resulüllah (s.a.v.)'ie birlikte idim. Küçük abdest bozmak istedi. Bir duvarın dibinde, toprağı yumuşak bir yere gelip idrarını yaptı. Sonra da; "Sizden biriniz küçük abdestini boz-irtak İstediği zaman idrarı (nın üzerine sıçramaması) için yumuşak bir yer arasın*' buyurdu.[30]
Açıklama
Abdullah b. Abbâs (r.a.) Basra'ya geldiği zaman Basrahlann Ebû Musa'dan çeşitli konulardan duymadığı bilmediği hadisler naklettiklerini görünce bu nakledilen haberlerin doğruluk derecesini öğrenmek maksadıyla Ebü Musa el-Eş'ârî*ye bir mektup yazar. Ebû Musa da sorulan meselelerin cevabını bir mektupla bildirir. Verilen cevaplar arasında yukarıda geçen hadis-i şerif de bulunmaktadır. Ancak diğer cevablann hangi konularla ilgili olduğu açıkça zikredilmemektedir. Bununla beraber verilen cevabın sadece bevletmekle ilgili olması ihtimali de vardır.
Hattâbî'nin açıklamasına göre hadis-i şerifte adı geçen duvarın sahibi yoktu; çünkü idrar duvarın.temeline zarar vereceğinden, sahibinin izni olmadan sahipli bir duvarın dibine abdest bozmak caiz değildir.
Bu hadis-i şeriften sahabenin nakletmek istedikleri hadisleri bir kâğıda veya deftere yazarak, hadis öğrencilerine rivayet ettikleri anlaşılıyor, ki buna hadis ilminde kitabet denir. Hadis rivayet metodlarından birini teşkil eder.[31]
Bazı Hükümler
1. Kitabet (yazma) yoluyla hadis rivayet etmek caizdir.
2. Küçük abdest bozmak isteyen kimse, kendini idrar damlacıklarından korumak için-azamî titizliği göstermesi gerekmektedir. Şayet kırda, dağda, bayırda küçük abdest bozmak mecburiyetinde kalırsa, yumuşak bir yer aramalı bulamazsa, yeri kazarak toprağı yumuşatmali, yumuşak toprak üzerinde su dökmelidir. Çıkan sidiğin elbisesine sıçramaması için bu son derece önemlidir. Esasen her hâl ve hareketiyle rehber olan Allah Resulünün tavsiyesi beden ve ruh temizliği yönünden çok mühimdir.[32]
3. Helaya Girmek İsteyenin Yapacağı Dua
4.…Hammâd Ibn Zeyd(in) Abdülaziz b. Suhayb yoluyla enes îbn Mâlik [33]den (rivayetine göre) Resûlullah (s.a.v) helaya girmek isteğinde, "Attanım ben, hubus ve habâisten sana sığınırım" diye dua ederdi.
Abdulvâris'in yine AbdiÜaziz Enes'den naklettiğine göre ise, "hu-bus ve habâisten Allah'a sığınırım'* diye dua ederdi.[34]
Ebû Davûd şöyle dedi: "Bu hadis-i şerifi Şu 'be Abdulaziz'den (bir seferinde) "Aüahım ben sana sığınırım9*, bir keresinde de "Allah'a sığınırım" lâfızlanyla rivayet etti. "Vuheyb ise, "Hadis, Allah'a sığınsın (lâfızlarıyla da) rivayet edilmiştir" dedi.[35]
Açıklama
Hadisin sonunda musannif Ebü Dâvûd merhum, Abdulaziz b. Suhayb»den gelen rivayet farklarına şöyle işaret ediyor:
a. Bu Hadis-i Şerifi Hammâd İbn Zeyd, Abdulaziz'den lâfızlarıyla başlayarak rivayet ederken, Abdülvâris sadeçe lafzıyla başlayarak rivayet etmiştir.
b. Aynı Hadisi, Şu'be, bir keresinde Hammâd'ın, bir keresinde de Ab-dulvâris'in lafızlanyla rivayet etmiştir.
Hadiste geçen hubs kelimesini sarih Hattâbî hubus şeklinde (birinci ve ikinci harflerinin Ötresiyle) okumuş, hubs şeklinde (ikinci harfi sakin) okumanın yanlış olacağım İddia etmişse de, Aynî ve tbn Seyyidinnâs tarafından reddedilerek her iki şekilde de okumanın caiz olduğu söylenmiştir,
Hattâoî'ye göre hubus, habîs'in çoğuludur; "Erkek şeytanlar*' anlamına gelir. Habâis ise, habise'nin çoğuludur, (dişi şeytanlar) demektir, lbnü'l-Arabî'ye göre bu kelime çirkin şeyler için kullanılır. Hubs genellikle sözde sövmeyi, inançta küfrü, yiyeceklerde haramı, içeceklerde zararlı şeyleri ifâde eder.[36]
Bazı Hükümler
1. Helaya girmek isteyen kimse hadis-i şerifte geçen duayı duyarak Allah'a sığınmahdır. Bu, bütün âlimlere göre müstehabtır. Helalar, Allah'ın açıkla zikredilmesi uygun olmayan yerlerden olduğu için şeytanlar buralarda çokça eğleşir ve insanoğluna daha çok tebelleş olurlar. Helaya girerken şeytanlardan Allah'a sığınmak bu yüzden
gereklidir. Açık arazide abdest bozmak da helada abdest bozmak gibi Allah'a sığınmayı gerektirir.
Helaya girerken Allah'a sığınmayı unutan kimse, tslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre, girdikten sonra kalben Allah'a sığınır. Mâlikî mezhebinden bazıları helada dil ile Allah'a sığınmayı caiz olacağı görüşünde iseler de, Hanefî âlimlerinden Aynî dil ile Allah'a sığınmanın mekruh olduğunu benimsemekte ve bu görüşün aynı zamanda İbn Abbâs'dan rivayet edildiğini ifade etmektedir.
Helada aksıran kişi ancak çıktıktan sonra "Elhamdülillah” diyebilir. Hadisin zahirine bakılırsa Resul-i ekrem (s.a.) söz konusu duayı açıktan dil ile yapmıştır. Said b. Mansûr'un Sünen'inde yer alan bir hadise göre helaya girerken bu duayı okumadan önce besmele çekmek sünnettir.
2. Hz. Peygamberin abdest bozacağı yere girerken Allah'a sığınması, kulluğunu göstermek, ümmetine abdest bozmanın edebierini öğretmek içindir. Aslında O, bütün kötülüklerden ve şeytanlardan korunmuştur. [37]
5. ...Şu'be, Abdülazizb. Suheyb vasıtasıylaEnesb. Mâlik'tenşu (bir önceki) hadisi (bir de): "Allahım, (Hubus ve habâlsten) sana sığınırım** diye rivayet etti. (Yine) Şu'be (şeyhi Abdülaziz'in diğer bir rivayetini kast ederek) dedi ki, (Şeyhim abdilaziz bu hadisi) bir defasında da: "Allah'a sığınırım" diye rivayet etti.[38]
Açıklama
Bir önceki hadisin farklı rivayet yollarım ve lâfızlarını açıklayan bu hadisle ilgili açıklama bir önceki hadiste geçtiği gibidir. [39]
6....Zeyd b. Erkâm[40] dan, Peygamber (s.a.)*în şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Şu abdest bozulan yerler, (cin ve şeytanların) bulunacağı yerlerdir. Onun için sizden biriniz belâya girmek İstediği zaman "Erkek ve dişi şeytanlardan Allah'a sığınırım" desin.[41]
Açıklama
Bu hadis-i şeriften anlaşılıyor ki, kazayı hacet yerleri şeytan ve cinlerin bulunabileceği yerlerdir. Önceki hadis-i şerifte açıklandığı gibi bunların şerlerinden korunmak Allah'a sığınmakla mümkündür.
Cin ve şeytanlar gözle görülmeyen varlıklardır. Allah'ın anılmadığı yerlerde daha çok bulunurlar. Lügat âlimlerinin beyân ettiği Üzere kelimesi, "gizlilik" mânâsım ifâde eder.Meselâ ve kelimeleri, "onu örttü, gizledi” anlamına gelir. denilince, "gece karanlığı onun üzerini örttü, bürüdü” mânâsı anlaşılır.Cünne kalkan; cenin, henüz doğmamış, ana rahminde gizli çocuk yahut kabir; cenan göğüsteki kalb; cennet, zemini bitkilerle örtülü bağ ve bostan veyahutta duyu organlarına kapalı ve Allah'ın mü'minler için hazırladığı yer, yani cennet; cünûn, nefs ile akıl arasına giren delilik demektir.
Görüldüğü gibi bütün* bu kelimelerde bir "gizlilik'* anlamı vardır.
Râğıb'ın Mufredât'taki beyânına göre "cin" ismi iki mânâda kullanılır:
Birincisi: Genel mânâsıdır ki, "insan" mukabili olarak duyu organlarından gizli kalan varlıklardır. Melâike ve şeytan dahi bu mânâya dâhildir.
İkincisi: Cin böyle varlıkların hepsi değil, bir kısmıdır.[42] Bunlar da üçe ayrılırlar:
a. Meleklerdir ki, hepsi de hayırlı varlıklardır. Yanlış iş yapmaz, insanı aldatmaz, Allah'ın emrinden dışarı çıkmazlar.
b. Hepsi şerli olan yaratıklardır ki, şeytanlardır. İnsanı aldatırlar, şerre ve fenalığa çalışırlar.
c. Hayırlısı da şerlisi de bulunan cinlerdir.
Cinle melek arasındaki farklar da şöyle belirtilmiştir:
1. Melekler nurdan, cinler ise ateşten yaratılmışlardır.
2. Cinler erkeklik ve dişilikleri icabı evlenirler ve coğalırlarsa'da meleklerde böyle bir durum yoktur.
3. Melekler günah işlemeyen varlıklardır. Cinler arasında ise, itaatkâr olanlar da, isyankâr olanlar da vardır. Dolayısıyla mü'minleri ve kâfirleri mevcuttur. Kâfir cinlerin azgın olanlarına "şeytan" denir.
4. Cinler iyi-kötü bütün kılıklara girdikleri halde, melekler sadece insan kılığı gibi iyi kılıklara girerler. Meselâ yılan kılığına girip görünmezler.
5. Melekler, yer-gök ve ikisi arasında bulunan her yerde bulunduktan halde cinler sadece yerde eğleşirler.
6. Melekler ilim ve zikir meclislerine rağbet eder, Peygamber (s.a.)'e sa-lâvât getirirler. Yer yüzünde yaşayan mü'minJere hayır dua ederler. Hastaları ziyaret edenlerden memnun, ilim yolcularından razı olurlar.[43]
Şeytan, azgınlıkta fevkalâde ileri giderek benzerleri arasında seçilmiş inatçı anlamında cins isimdir. Gerek insan ve hayvan gibi maddî varlıkların, gerekse manevi varlıkların zararlı ve kötü olanlarına denir. "İnsan şeytanı", "cin şeytanı" gibi. Allah'ın rahmetinden uzak varlık manasına da gelir.
Iblîs, Allah'ın rahmetinden ümidini kesmiş, demektir. Şeytanların atası olan âsî varlığın özel ismidir.
Zamanımızda yaygın bazı yanlış inançlara kaynak olan cin konusunda özellikle şu üç hususu belirtmek yerinde olacaktır:
1. Cinlerle Evlilik
Cinlerle insanların özellikleri ve yaratılışları ayrıdır. Bu bakımdan ayrı yaratılış ve hususiyetlere sahip bu varlıklardan birinin diğeri ile evlenmesinin caiz olmadığı fıkıh kitaplarımızda zikredilmektedir. Nitekim Fetevâ-yı Sirâdyye'de bu husus açıkça belirtilmiştir. Munyetu'l-Muftf ve Feyz gibi eserlerin sahipleri de bu görüşü savunmuşlardır. Hasan Basrî'den, konu ile ilgili soru soranın ahmaklığından dolayı azarlanacağı nakledilmiştir. Delil olarak da şu mealdeki âyet gösterilmiştir:
"Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı. Eslerinizden de size oğullar ve torunlar yarattı ve sizi güzel (ve helal) nzıklaria besledi. Böyle iken bâtıla mı inanıyorlar, Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?"[44]
2. Cinlerden Haber Alıp Verme
Halk arasında "cinci hoca" veya "cin hocası" diye tanınmış, cinlerden haber verdiğini söyleyen kişilerin bulunduğu, halkın bunlara büyük ilgi gösterdiği, böylelerinin sözlerini dindenmiş gibi kabul ettiği bilinmektedir. Aslında cinlerden haber vermenin caiz olmadığı, cinlerden denilerek verilen haberlere itibar edilmemesi gerektiği' fıkıh âlimlerince bildirilmiş, sebep olarak da, cinlerin müminlerinin olduğu gibi kâfirlerinin de bulunduğu gösterilmiştir. Bununla birlikte bu meselede mümin cinlerin de yalan söyleyebilecekleri nazar-ı dikkate alınırsa, cinlerden haber verdiklerini iddia edenlerin sözlerinin doğruluğuna delil bulunamayacaktır.
Cinci hocaların söyledikleri genellikle müslümanlan fitneye sürükler. Gaybı da Allah'tan başka kimse bilmez. O halde bu durum iman yönünden de ayrı bir mahzur taşır. Bu yönüyle de zararlı görülmüştür.
3. İnsanlar gibi, cinnileri öldürmek de yasaklanmıştır. Hafız Zeylâî'nin açıklamasına göre fıkıh âlimleri eğilip bükülmede, akıp gitmekte olan beyaz yılanın Öldürülmemesi gerektiğini, çünkü bu şekildeki yılanların cinnî olduklarım kabul etmektedirler. Nitekim "iki çizgili ve kısa kuyruklu yılanları öldürünüz. Fakat beyaz yılanları öldürmeyiniz.”[45] mealindeki hadis-i şerif de bunu ifâde etmektedir.
Fakat Hanefî ulemasından Ebû Câ'fer et-Tahâvî, "yılanların istisnasız hepsi öldürülebilir. Çünkü Peygamber (s.a.) evlere girmemeleri üzerine onlardan söz almıştır. Onlar evlere girip insanlara kendilerini göstermekle bu ahidlerini bozmuş, olacaklarından masuniyetlerini kaybetmiş olurlar" görüşündedir.
Evlere giren cinnîleri öldürmekte bir sakınca olmamakla beraber evlâ olan onları görünce hemen öldürmek değil, "Yüce Allah'ın izniyle buradan çekilip git, müslümanlann yolundan çekil" diyerek onu ikâz etmektir. Eğer çekilip gitmezse o zaman Öldürülmelidir. Ancak cinnîlere yapılacak olan bu nevi ihtarların yeri namazın haricidir.
îbn Ebi'd-Dünya'nın rivayetine göre Hz. Âişe validemiz bir gön evinde bir yılan görüp, onun öldürülmesini emretmiştir. Bunun üzerine yılan öldürülmüş, sonra bu yılanın Hz. Peygamberden vahy dinlemeye gelmiş bir cinnî olduğunu öğrenince, Yemen'e birini gönderip kırk köle satın aldırıp (diyet olarak) azat etmiştir.
îbn Ebî Şeybe^nin Musannef'inde de Hz. Âişe'nin bu cinninin diyeti olmak üzere fakirlere on ikibin dirhem dağıttığı kaydı yer almaktadır.[46]
4. Abdest Bozarken Kıbleye Yönelmenin Mekruh Oluşu
7....Selmân[47] (r.a)Jdan rivayet olunduğuna göre, kendisine: "Peygamberiniz size abdest bozarken nasıl oturulacağına kadar her şeyi öğretti (öyle) mi?" diye sorulmuş[48] da; "Evet, salat ve selâm üzerine olsun (Allah Resulü) bizleri büyük abdest bozarken, su dökerken kıbleye yönelmekten, sağ elle, üçten az tasla, hayvan tezeği veya kemikle taharetlenmekten men'etti" diye cevap vermiştir.[49]
Açıklama
Hırae: Büyük abdest bozmak için oturmak ve büyük abdest bozmak manalarına gelir. Hattâbt bu kelimenin "ha" harfini fethah (üstünlü) olarak okuduklarım, fakat bu telâffuzun yanlış olduğunu söylemiştir.
Cevheri ise, bu harfi fethalı olarak okumanın daha doğru olacağım ifâde etmektedir.
Îbnu'1-Esîr "Nihâye" isimli eserinde bu iki telâffuzun arasım şöyle te'-lif ediyor: "Bu kelime ilk harfinin fethah olarak okunması halinde mastar, kesre ile okunması hâlinde de isim olur.
"Gâit" çukur yer demektir. Hâll-mahall alakasıyla mecazen necaset anlamına gelir. Hz. Selman kazuratın ismini söylemeyi edebe aykırı gördüğünden necaset yerine bu kelimeyi kullanmıştır. Bevl kelimesini söylemek ise ayıp sayılmadığından onu açıkça zikretmekte bir sakınca görmemiştir.
Metinde IJz. Selmân'a yöneltildiğinden bahsedilen soru, aslında bir müşrik tarafından, Hz. Selman'la alay etmek gayesiyle sorulmuştur. Hz. Selmân onun maksadım çok iyi anladığı halde mevzunun onun zannettiği kadar Önemsiz olmadığını aksine çok önemli ve ciddî olduğunu kendisine hissettirebil-mek için bu yola başvurmamış, fırsatı değerlendirerek mevzuyu olanca ciddiyetiyle ona anlatmayı ve îslâmiyetin bu mevzuda koymuş oluduğu edeb kuralını açıklamayı daha uygun bulmuş ve öyle yapmıştır.
Büyük abdest bozarken kıbleye karşı yönelmedeki sakıncanın nereden kaynaklandığı üzerinde ulemâ uzun uzun durmuştur.
Bir kısmı bu sakıncayı Ka'be'ye saygıyla ilgili görürken, diğer bir kısmı da kırlarda devamlı surette kıbleye karşı namaz kılan kullar bulunduğundan onlardan birinin kıbleye yönelerek büyük abdestini bozan bir kimseyi o haliyle arkasından görmesi tehlikesidir. Halbuki büyük abdestini bozan kimse, böyle bir zamanda kıbleye önünü ya da arkasını döneceğine kıbleyi sağına ya da soluna alırsa, obada, kırda namaz kılanlardan hiçbiri onu bu halde göremez. Onu ancak ya sağtarafından,ya da sol tarafından görebilirler. Su-râka b. Mâlik'in rivayet ettiği Peygamber (s.a.) "Biriniz abdest bozacağı yere vardığı zaman Aziz ve Celil olan Allah'ın kıblesine saygı göstersin”[50] (de ona karşı yönelmesin) hadis-i şerifinin zahiri de bu sakınmanın kıbleye saygıyla ilgili olduğunu söyleyenlerin görüşünü desteklerken, İsa el-Hennât'ın Nâfi senediyle İbn Ömer (r.a.)'dan rivayet ettiği "Ben Resuliillah (s.a.)'i etrafı kapalı bir tuvalette kıbleye yönelmiş bir halde iken gördüm."[51] mealindeki hadîs-i şerifi ise, ikinci görüşün sahiplerini desteklemektedir.
Nitekim bu iki hadisle ilgili olarak İsâ el-Hennat şöyle demiştir:
Ben Şâ'bî'ye îbn Ömer'den rivayet edilen bu İkinci hadis:i şerifle zahiren ona aykırı gibi görünen: "Sizden biriniz helaya vardığında önünü veya arkasını kıbleye çevirmesin" mealindeki (8 numaralı) Ebû Hureyre hadisini sordum. Bana, "Bunlardan îbn Ömer hadisi etrafı kapalı olan helalarda abdest bozan kimselerle; Ebu Hüreyre hadisi de kırlarda abdest bozan kimselerle ilgilidir, çünkü Allah'ın kırlarda namaz kılan nice kulları vardır" cevabını verdi.
Her ne kadar Isa el-Hennat bu mevzuda böyle demişse de, Dârekutnî, İsâel-Hennât'ın zayıf bir râvî olduğunu söylemektedir. Binaenaleyh bu mev-zudaki görüşlerden birine göre bir kimsenin etrafındaki sütrelerden yararlanarak iyice gizlendikten sonra kıbleye yönelip abdest bozmasında bir sakınca yoksa da; diğerine göre, abdest bozarken kıbleye dönmek kıbleye saygısızlık olacağı için, kişinin abdestini bozarken iyice Örtünmüş olması onu bu saygısızlıktan kurtaramaz.
Bu mevzudaki ihtilâfın ikinci yönünü de sözkonusu sakıncanın mahalli teşkil etmektedir. Bu yöndeki görüşler de temelde-yine iki kısma ayrılır:
a. Bu sakınca, abdest bozan kimseden bir takım pisliklerin çıkması ile ilgilidir.
b. Kişinin abdestini bozarken avret mahallinin açık olması ile ilgilidir.
Bu iki görüşten birincisine göre, bir kimsenin avret mahalli kapab iken kıbleye dönük olarak hanımıyla cinsî münâsebette bulunmasında bir sakınca yoksa da; ikinci görüşe göre münâsebet esnasında meni zuhur edeceği için kıbleye karşı yönelerek cinsi münâsebette bulunmak sakıncalıdır.
Metinde geçen kelimesinin başında bulunan harfinin zâid olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Müslim ve Nesâî'nin rivayetlerinde bu harf yoktur. Biz de tercümeyi buna göre yaptık.
İstincâ: Büyük ve küçük abdestlerden sonra temizlenmek demektir, ts-. tincâ sırasında taş kullanmaya da "isticmâr" denir. Buraya kadar verdiğimiz bilgileri bir neticeye bağlamak istersek şöyle diyebiliriz:
İhtiyacı olan kimse sol ayağı île tuvalete girer, üzerinde evrak, yazılı âyet, yine âyet yazılı yüzük varsa onları çıkarır. "Allah'ım pisliklerden sana sığınının" diye duada bulunur. İçerde fazla kalmaz, konuşmaz, öteye beriye bakmaz, verilen selâmı almaz, okunan ezanı takib etmez. İhtiyacını giderdikten sonra temizliğe başlar. Su varsa sol elini yıkar. Ondan sonra yine sol elle tenasül uzvunu yıkar. Ardından st>l elin orta parmağı ile elin ayasına göre biraz yukarı çıkık şekilde makat, yani dışkı yerini yıkar .Temizliğin gerçekleştiği kanaatine varıncaya kadar yıkamaya devam eder. Temizlik yapan oruçlu ise daha dikkatli olur ve yıkamayı mümkün olduğu kadar azda tutmaya gayret eder. Çünkü bu yolla suyun vücuda kaçması ihtimali vardır. Temizlendikten sonra bezle veya yazı için kullanılmayan kâğıtla kurulanır. Eller sabunla yıkanır. Dışarı çıkarken sağ ayakla çıkılır ve Allah'a hamd edilir. Bundan sonra da abdest almadan bir müddet beklenir. Bu bekleme, tenasül uzvunda sidiğin kalmış olma ihtimalinden dolayıdır.'Durgun ve akarsulara, çeşme ve su kenarlarına, meyve altlarına, ekin tarlalarına hacet gidermek mekruh t ur. Bu tür yerler insanların devamlı kullandıkları yerlerdir. Ayakta idrar yapmak da mekruhtur. Bu durumda sidiğin insanın üzerine sıçraması ihtimali vardır. Ayrıca oturulduğu zaman sidik torbası daha fazla sıkıştığından tenasül uzvunda sidiğin kalması ihtimali de oldukça azalır.
Hacet gidermek sırasında ön ve arkadan kıbleye dönük olmamak gerekir. Çocuklara hacet gördürürken ana-baba da bu duruma dikkat etmelidir.
Sol eli olmayan kişi sağ eliyle istincâda bulunabilir. Hasta olan kişi kadınsa kocası, erkekse karısı kendisine istincâ yaptırabilir. Yabancıların istincâ yaptırmaları pek doğru olmaz. [52]
İstincânın Hükümleri
1. Vacip istincâ: Cünüplük, hayız ve nifaştan gusledileceği zaman, avret yerlerindeki pisliklerin yıkanması vâcib olduğu gibi, abdest aldıktan sonra az da olsa pisliklerin avret yerlerine taşması halinde istincâ yapmak vacip olur. Yoksa temizlik yapılmış olmaz.
2. Sünnet İstincâ: Pislik, çıkış yerinin dışına taşmazsa içte kalırsa bu durumda istincâ sünnettir.
3. Müstehab tstincâ: Yalnız küçük abdest alındığı zaman tenasül uzuvlarını yıkamak müstehaptır.
4. Bid'at İstincâ: Yapılması lüzumsuz olandır. O yüzden bid'at kabul edilmiştir.[53]
Bazı Hükümler
Kıbleye yönelik abdest bozmayı yasaklayan bu hadıs-ı şerifin hükmü üzerinde ulema ihtilaf etmiştir. Bu mev-
zudaki görüşleri şu şekilde özetleyebiliriz:
1. Kırda abdest bozarken kıbleye yönelmek haramdır. Fakat evlerde bulunan etrafı kapalı helalarda abdest bozarken kıbleye yönelmekte bir sakınca yoktur. Hz. îbn Abbâs ile Abdullah b. Ömer, Eş-Şâ*bî, İshâk b. Râhûye, İmam Mâlik, Şafiî bu görüştedirler.
Ahmed b. Hanbel'den rivayet edilen bir görüş de böyledir. Delilleri ise yukarıda mealini sunduğumuz îbn Mâce'nin rivayet ettiği İbn Ömer hadisi ile ileride mealini sunacağımız (11J ve (13.) numaralı hadisler ve (evlerde abdest bozarken) "Kabe'ye doğru yönelmeyi çirkin gören bir kavim Resû-lüllah (s.a.)'in yanında anıldı da "Bu kavmin hakikaten kıbleye yönelmekten hoşlanmadığım sanıyorum. Benim abdest bozmak için oturduğum yeri kıble cihetine çevirin" buyurdu.[54]
Sözü geçen ulemâya göre bu hadislerin hepsi de sahihtir ve evlerde bulunan helalarda abdest bozarken kıbleye doğru yönelmenin caiz olduğunu açıkça ifâde etmektedir.
2. Gerek kırda ve gerekse evlerdeki helalarda abdest bozarken kıbleye yönelmek caiz değildir. Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.) ile Mücâhid, Ebû Hanife de bu görüştedirler. Bu görüş Ahmed b. Hanbel ile sahabe ve tabiinin bazılarından da rivayet olunmuştur. Mâlikî ulemasından İbnu'l-Arâbî de bu görüşü tercih etmiştir.
Delilleri ise mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerifle 8, 9, ve 10 numaralı hadis-i şerifler ve "sakın hiç biriniz kıbleye karşı abdest bozmasın”[55] mealindeki hadis-i şeriftir. Bu ulemâya göre birinci görüşün mesnedini teşkil eden hadisler zayıftır.
3. Kırda da evlerde de kıbleye yönelerek abdçst bozmakta -bir sakınca yoktur. Urve b. ez-Zübeyr ile İmam Mâtik'in şeyhi rabîa b. Abdurrahman bu görüştedirler. Delilleri:
"Ben Hz.Peygamber'i (sırtı kıbleye yönelik) Kudüs'e dönük bir halde (abdest bozarken) gördüm" mealindeki 12 numaralı hadisle, birinci görüşü benimseyenlerin delilini teşkil eden îbn Mâce hadisidir.
Bu görüşte otan ulemâya göre ikinci görüşte olanların delilini teşkil eden 9 numaralı hadis-i şerif şudur: "Resulüllah (s.a.) bizim kıbleye dönerek ab-dest bozmamızı yasaklamıştı. Kendisini vefatından bir yıl önce kıbleye doğru abdest bozarken gördüm."[56]
Fakat şunu belirtmek isteriz ki, bu görüşü benimseyen ulemânın delil diye sarıldıkları 9 numaralı hadis-i şerifte kendilerini destekleyen bir ifâde olmadığı gibi, ikinci delillerim teşkil eden İbn Mâce hadisi de zayıf olduğu için delil olma niteliğinden uzaktır.
Nesh iddiasına gelince, hadîs usûlünde mukarrer olduğuna göre zahiren birbirine aykırı gibi görünen hadislerin arasım te'lif mümkün iken nesh yoluna gidilemez. Burada ise, bu mevzudaki hadislerin arasını te'lif etmek mümkündür. Nesh'e gerek yoktur. Çünkü bunların nâsih kabul ettikleri Hz. Peygamberin bir fiilî hadisidir. Onun Hz. Peygambere ait özel bir durumla ilgili olması mümkündür. Mensûh kabul ettikleri hadisler ise, ümmeti mu-hatab alan hadislerdir. Binaenaleyh bu gibi fiilî hadislerin, ümmeti muhâ-tab alan kavlî hadisleri neshettiği görülmemiştir.
Aynı şekilde bunların delilini teşkil eden tbn Ömer hadisi ile nâsıh kabul ettikleri Cfibir hadîsinin, Hz. Peygamberin tamamen bir sütre içerisinde abdest bozmasıyla ilgili olmaları da mümkündür. Nitekim Hz. Peygamberdin ahlâkı da bunun böyle olması ihtimalini son derece kuvvetlendirmektedir. Kıbleye yönelerek abdest bozmayı yasaklayan hadislerin de kırda, açıkta, abdest bozmayla ilgili olduğu düşünülürse, bu mevzudaki zahiren çelişkili görünen hadislerin arasını şu şekilde te'lif etmek mümkündür: Kıbleye yönelerek abdest bozmayı yasaklayan hadisler, açıkta kıbleye dönerek abdest bozmakla ilgilidir. Bunun caiz olduğunu ifâde eden hadisler de etrafı kapah helalarda abdest bozmakla ilgilidir. Her ne kadar İmam Ebû Hani-fe'den bu gibi helalarda da kıbleye dönülemeyeceğini ifâde eden bir rivayet varsa da caiz gördüğüne dâir de bir rivayet vardır. Bu mevzuda îbn Âbidîn şöyle diyor:
"Kıbleye önünü dönmek mekruh olduğu gibi arkasını dönmek de mekruhtur. Sahih olan kavi budur. İmam A'zam'dan bir rivayete göre arkasını dönmek helâldir."[57]
Bu mevzudaki diğer görüşleri şöyle sıralayabiliriz:
a. Sadece binalar içerisinde kıbleye sırtını dönerek büyük abdest bozmak caizdir. Hanefî imamlarından Ebû Yusuf bu görüştedir. Delili ise 12 numaralı İbn Ömer hadisidir.
b. Kırda da evlerde de kıbleye yönelerek abdest bozmak caiz değildir. Fakat, evlerde kıbleye sırtını dönerek bbdest bozmakta bir sakınca yoktur. İmam Ahmed ile Ebû Hanife bu görüştedirler. Deliller i ise,mevzumuzu teşkil eden hadis-i şeriftir.
c. Kıbleye ve Kudüs'e karşı yönelerek veya sırtını dönerek büyük abdest bozmak haramdır. İbrahim en-Nehaî ile İbn Şîrîn bu görüştedirler. Delilleri ise, 10 numaralı hadis-i şeriftir. Bu görüş 10 numaralı hadisin şerhinde değerlendirilecektir.
d. Kıbleye karşı yönelerek ya da sırtını dönerek büyük abdest bozma yasağı sadece Medinelilerle, kıblesi Medinelilerle aynı yönde bulunan memleketler halkına aittir. el-Müzenî'nin arkadaşı Ebû Avâne bu görüştedir. Delili ise 9 numaralı hadis-i şeriftir. Bu görüşün zayıflığı bütün açıklığıyle meydândadır.
e. Bu hadis-i şerifte geçen büyük abdest bozma esnasında kıbleye yönelme ve sırt dönme ile ilgili nehiyler kerâhet-i tenzihiyye içindir. Kasım tbn İbrahim bu görüştedir. el-Müeyyed-BÜlah ile, Ebû Tâlib'in de bu görüşte olduğunu söylemiştir. îmam Ebû Hanife ile İmam Ahmed, Ebû Sevr, Ebû Eyyûb el-Ensârî bu görüştedirler. Binnci görüşüri delilini teşkil eden hadisler 12 ve 13 numaralı hadislerle yukarıda mealini sunduğumuz Hz. Âişe validemizin hadisidir.
Bu son görüşü benimseyen ulemâya göre, "Her ne kadar kıbleye yönelerek veya sırt dönerek büyük abdest bozmayı yasaklayan hadis-i şerifler varsa da, sözü geçen İbn Ömer, Câbir ve Hz. Âişe hadisleri nehiydeki hafamhğı, kerahet-i tenzihiyyeye çevirmişlerdir.”
4. Sağ elle istincâ yasaklanmıştır. Cumhur-u ulemaya göre bu yasağın hükmü tenzihen mekruhtur. [58]
8. ...Ebû Hureyre [59] (r.a.)'den, demiştir ki; Resûlüllah sallallahü aleyhi vesellem:
"Ben sizin babanız yerindeyim, sizlere (gereken her şeyi) öğretiyorum. (Sizden) biriniz helaya vardığında önünü veya arkasını kıbleye çevirmesin, sağ eliyle de taharetlenmesin" buyurdu.
Ebû Hureyre (r.a.) rivayetine devamla dedi ki: Allah Resulü bize üç tas ile (taharetlenmemizi) emreder, tezek ve çürümüş kemiklerle (taharet yapmayı) yasaklardı." [60]
Açıklama
Bu hadisin izahı 7. hadiste geçmiştir. Ancak burada şunu ilâve edelim ki, Resûlüllah (s.a.)'in: "Hayvan tersi ve kemikle taharetlenmeyiniz, çünkü hayvan tersi pistir, kemik de kardeşiniz cinlerin yiyeceğidir" buyurması sonucu, necaset ve yiyecek cinsinden şeylerle taharetlenmenin caiz olmadığı anlaşılmaktadır. Hayvan vücudunun bütün parçaları ve üzerine yazı yazılan kâğıt gibi saygıya lâyık maddeler de bu hükme girerler. Önemli olan, insan ve hayvan yiyecekleri, taharete zararı olan ve maddi kıymeti olup da özellikle bu iş için hazırlanmamış olan şeylerle taharet edilemeyeceğinin bilinmesidir.
9. ... Ebû Eyyûb [61] (r.a.)’ın rivayet ettiğine göre Resul-i Ekrem (s.a.) şöyle buyurmuştur:
"Helaya vardığınızda, büyük abdest bozarken de küçük abdest bozarken de kıbleye yönetmeyiniz. Lâkin doğuya veya batıya yöneliniz."
Ebû Eyyûb dedi ki: Daha sonra Şam'a geldik, orada kıbleye karşı yapılmış helalarla karşılaştık. Artık oralarda kıbleden yönümüzü çeviriyor ve Allah'dan af diliyorduk."[62]
Açıklama
Bu hadis her zaman kıbleye saygı göstermenin lüzumuna, gerek büyük, gerekse küçük abdest bozarken kıbleyi arkaya ve karşıya almamak ve mümkün mertebe âdaba riâyet etmek lâzım geldiğine delâlet eder. Ulemanın beyanına göre "şarka veya garba dönünüz" emri, Mekke ve Medine istikametinde olan beldeler içindir.
Ebû Hanife hadisin zahirini esas alarak her nerede olursa olsun gerek küçük, gerekse büyük abdest bozarken kıbleye dönmenin nehyedildiğini söylemiştir.
Mücâhid, İbrahim en-Nehâî ve Sü'fyân es-Sevri de 7 numaralı Selmân hadisinin şerhinde açıkladığımız, "kıbleyi arkanıza veya karşınıza almayın*' yasağının zahirini esas alan ikinci görüşü benimsemektedirler.
Süyûtî, Kadı Ebû Bekr İbn el-Arabî'nin "tercih edilen görüş budur" dediğini nakleder, tbnü'l-Arabî mevzu muzu teşkil eden bu hadisler hakkında şöyle demektedir:
“Biz bu hususta mevcut rivayetlere baktığımız zaman şu neticeye varıyoruz: Ebû Eyyûb (r.a.) hadisi umûm ifâde eden kavlî bir hadistir. İbn Ömer hadisi gibi fiilî hadislerin bu hadise ters düşmesi neticeye tesir etmez. Çünkü fiilî hadisler bir olayın hikâyesidir. O olay bir özür sebebiyle o şekilde cereyan etmiş olabilir. Kavlî hadislerde ise, böyle bir ihtimal yoktur.”
İbn Dakîki'l-îd ise, Şerhu'l-Umde isimli eserinde şöyle diyor: Ebû Eyyûb el-Ensârî hadisinin kırlara ait olabileceği te'viline gidilirse, hadisin umûm ifâde etme özelliğine ters düşülmüş olur. Çünkü hadiste “Şam'da kıbleye karşı bina edilmiş helalarla karşılaştık da yönümüzü helaların yönlerinden sağa sola çevirdik” denilmektedir.
"Allah'dan af diliyorduk" cümlesindeki istiğfar sebebinin ne olabileceği üzerinde şu görüşler ileri sürülmüştür:
Îbnü'l-Arabî'ye göre sahabenin istiğfarı şu üç sebebten birine bağlı olabilir:
a. Yanlışlıkla kıbleye yönelmesi.
b. Helaların kıbleye karşı yapılmış olması hatasının kendi eski hatalarını hatırlatması,
c.. Bu hatayı yapanlar için istiğfar etmek arzusu.[63]
10. ...Ma'kıl ibn Ebî Ma'kıl el-Esedî'den [64] denmiştir ki;
"Resûlullah (s.a.) bizi büyük abdest bozarken de küçük abdest bozarken de Ka'be'yeve Beyt-i Makdis'e (Kudüs'e) yönelmekten neh-yetti."[65]
Ebû Dâvûd dedi ki; "(Hadisin senedinde yer alan) Ebû Zeyd, Benû Sa'lebe'nin azatlısıdır."[66]
Açıklama
Bu hadis Kâbe-i Muazzama ve Kudüs'e dönerek küçük veya büyük abdest bozulmamasını tavsiye etmektedir. İbn Sîrîn ve İbrahim en-Nehâî hadisin zahirine bakarak abdest bozarken bu iki beyt-i şerife yönelmenin haram olduğu hükmüne varmışlardır. Bununla birlikte râvî Ebû Yezid'in kimliği meçhul olduğundan hadis zayıftır. Sahih olduğu kabul edilse bile, hadisle murad, Medineliler ve o cihette bulunan kimselerdir. Çünkü Medine'den Kudüs'e yönelince Kâbe-i Şerife sırt çevirmiş olur ki burada nehye konu olan budur; Kudüs'e yönelmek değildir.
Hattâbî ve Nevevî "Kudüs'e yönelmenin, Ka'be'yi muazzamayı arkaya almamak şartıyla yasak olmadığında icmâ vardır" demişlerse de, bu görüşlere ihtiyatla bakmak lâzımdır. Cumhura göre buradaki nehy, Kabe için tah-rim, Kudüs için kerâhet-i tenzihiyye ifâde eder Abdest bozarken Kudüs'e yönelmenin men edilişinin hikmeti ise, oranın evvelce kıble oluşudur.
11....Mervân el-Asfar şöyle demiştir: îbn Ömer[67] hayvanını kıbleye doğru çöktürmüş bir halde gördüm. Sonra da oturup (kendisiyle kıble arasında çökmüş olan) hayvanına doğru küçük abdest bozmaya başladı. "Ya Ebû Abdirrahman, böyle (kıbleye karşı abdest bozmak) yasak değil mi?" dedim.
"Evet, ancak bu yasak kırdadır. Kıbleyle aranda bir sütre bulunuyorsa sakınca yoktur" cevabını verdi.[68]
Açıklama
Bu hadis'i şerifte dinî bir müşkili olan kişinin ehil bir kimseye danışması gerektiğine, bu hususta utanma gibi duyguların onu sormaktan alıkoymasının doğru olmadığına delil vardır.
Hadisin zahiri, evlerde kıbleye karşı oturmaya cevap verip de açık arazide bunu caiz görmeyenleri te'yid etmektedir. Bu hususta mezheplerin nokta-i nazarları 7 numaralı Hz. Selmân hadisinde geçmiştir.
Abdullah, Hz. Hafsa'nın evinde Hz. Resul-i Ekrem'i kıbleye sırtı dönük abdest bozarken gördüğü için abdest bozarken kıbleyi karşıya almanın ya da arkaya almanın sadece kırlarda abdest bozmakla ilgili olduğu, evlerdeki abdest bozmalarla ilgili olmadığı hükmüne varmışsa da, fiilî hadisler tevile muhtaçtır. Tevil ihtimali olan nasslar ise, delil olmaya yeterli değildir. Bu bakımdan Hz. Abdullah'ın vardığı bu hüküm münakaşa edilebilir. Hanefî imamlarından Ebû Yusuf da bu mevzuda Hz. Abdullah gibi düşünmektedir. Mevzumuzu teşkil eden bu hadisi aynı zamanda İbn Huzeyme Sahih'in-de tahric etmiştir. Dârekutnî, Beyhakî ve Hâkim de tahric etmişlerdir. Hakim, "Buhârî'nin şartına göre şahindir" demiştir. Hâzimî ise, "hasen derecesindedir" demiştir. Menhel müellifi, hadisin râvîlerinden el-Hasan b. Zekvfin'ın tenkid edildiğini, binaenaleyh hadisin zayıf olduğunu söylemiştir.[69]
5. Abdest Bozarken Kıbleye Yönelme Veya Sırtını Dönme Ruhsatı
12.... Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir:
"Bir gün evin damına çıkmıştım. Resûl-i Ekrem (s.a)'i, önü Beyt-i Makdise dönük olarak iki kerpiç üzerinde abdest bozarken gördüm"[70]
Açıklama
Bu hadis-i şerif Resul-i Ekrem'in insanların gözlerinden uzak bulunduğu anlardaki davranışlarının bile tüm insanlar için mümûne-i imtisal olduğuna delildir.
Diğer insanların gizli halleri araştırılırsa fevkalâde nefreti mucîb ve sahibini ebedî hicaba gark edecek davranışlara rastlamak mümkün iken, Peygamberlerin gizli de ve açıkta işlediği fiiller ve söyledikleri sözler tüm insanlar için en güzel örneklerdir.
Yine bu hadis Hz. Abdullah'ın Resul-i Ekrem (s.a.)'in ahvaline muttali olarak sünnet-i seniyyeye hizmet etmek için ne kadar harîs olduğuna delâlet eder.
Resul-i Ekrem'in muttali olunan bu gibi gizli ahvâlini söylemek caizdir.
Bu hadisten evlerde abdest bozarken kıbleye sırtını dönmenin caiz olduğu anlaşılır. Fıkıh imamlarının bu mevzudaki görüşleri 7. hadisin şerhinde özetlenmiştir.
13. ...Câbir b. Abdillah'dan, demiştir ki; "Nebî sallellahu aleyhi ve sellem küçük abdest bozarken kıbleye yönelmeyi yasaklamıştı. Ancak ben vefatlarından bir yıl (kadar) önce küçük abdest bozarken kendilerinin kıbleye yöneldiğini gördüm."[71]
6. Abdest Bozarken Nasıl Soyunmak Gerekir?
14.…İbn Ömer (r.a.)'dan nakledildiğine göre o demiştir ki; "Resul-i Ekrem (s.a) abdest bozmak istediğinde yere yaklaşmadan (çö melmeden) elbisesini toplamazdı.[72]
Ebû Dâvûd dedi ki: “Bu hadis-i şerifi aynı zamanda A bdusselâm b. Harb, A 'meş'den, o da Enes. b. Mâlik'ten rivayet etmiştir. Fakat o (rivayet) zayıftır.[73]
Açıklama
Süyûtî, "Ebû Davud'un, bu ikinci rivayet hakkındaki “zayıftır”sözünden kastı, Abdusselâm'ın zayıf (bir ravl) olduğunu söylemek değildir; çünkü Abdüsselâm, Buhârî ve Müslim râvilerin-den güvenilir bir hadis hafızıdır. Bu "zayıf" sözünden maksadı, Enes'den naklen A’meş'in zayıflığını söylemek olsa gerektir. Çünkü A'meş, Enes'den veya herhangi bir sahâbîden hadis işitmemiştir" demektedir.[74]
Bazı Hükümler
1. Özellikle açıkta büyük ve küçük abdest bozarken ayakta avret yerleri açılmamalıdır; çünkü bu vaziyette
avret yerlerinin görülmesi ihtimali fazladır.
2. Resül-i Ekrem (s.a) abdest bozmak istediği zaman elbisesini birden bire toplayıp (bize göre indirip)de o vaziyette çömelmezdi. Bilakis" böyledir vaziyetten son derece haya ettiğinden, elbisesini ancak çömelince toplardı, (bize göre indirirdi). Bu tutum Efendimizin avret mahallini gizlemek hususunda ne kadar dikkat ve itina sahibi olduğunu, kapalı açık her yerde Allah saygısının gereğince davrandığını gösterir.
3. Ayrıca bu hadis zaruret halinde kişinin, kendi başına iken avret mahallini açmasının caiz olduğuna, fakat zaruret olmadıkça tek başına da olsa açmasının uygun olmadığına delâlet eder.[75]
7. Abdest Bozarken Konuşmanın Mekruh Oluşu
15. ... Ebû Sa'îd[76] dedi ki: Peygamber (s.a.)'i şöyle buyururken dinledim:“Konuşarak ve avret yerleri açık olarak iki kişi birlikte abdest bozmağa çıkmasınlar, çünkü Allah Teala böyle bir duruma gazab eder.”[77]
Ebû Dâvûd, "bu hadisi îkrime b. Ammâr'dan başka kimse müs-ned olarak rivayet etfnemiştir” dedi.[78]
Açıklama
Bu hadis-i şerifte iki kişinin avret yerleri açık iken, yani birbirlerinin avretini görerek konuşmalarının gazab-ı İlâhîyi mûcib olduğu beyan ediliyor.
Avret, açıldığı zaman, fıtrat-i selime sahibi kimsenin utanacağı uzuvlar demektir. Bu erkeklerde göbekle diz kapağı arasıdır. Hür kadınlarda ise, el ve yüzlerinden ba§ka bütün bedenidir. Kadının ayaklarında ihtilaf vardır. Cariyelerin avreti erkeklerinki gibidir. Erkeklerden fazla olarak sırtları ve karınları da avrettir.
Namazda ve namaz dışında avret mahallinin örtülmesi farzdır. Ancak yalnız kalındığı zaman zaruret olmadan açılıp açılamayacağı konusunda ihtilâf vardır.
Bu hadis-i şerif avret mahallini örtmenin farz, ihtiyaç giderme esnasında konuşmanın ise, haram oluşuna bir delildir. Çünkü Allah Teâlânın gazabı haram olmayı (veya farz olmayı) gerektirir.
Şevkânî, Neylu'l-evtâr'ında şöyle diyor: "Her ne kadar imamu*l-Mehdî "gays" isimli eserinde burdaki avret mahalli açıkken konuşmakla ilgili yasağın haram değil, kerâhet-i tahrîmiye ifâde ettiğini, çünkü bu halde konuşmanın mekruh olduğuna dair icma bulunduğunu ve bu icmaın da buradaki yasağın hükmünü haramhktan mekruhluğa çevirdiğini söylemişse de bu doğru değildir. Çünkü Allah'ın azabını veya gazabını mucib olduğu bildirilen yasaklar, haram ifâde ederler. Burada Allah'ın gazabı söz konusu olduğundan, avret mahalli açık iken konuşmanın haram olması gerekir.”
Bu mevzuda Menhel müellifi de şu görüşü ileri sürüyor: "Bence buradaki yasağın keraheti, gerçeği ifâde etmekten uzak değildir. Çünkü hadiste zikredilen gazab-ı ilâhî ihtiyaç giderme sırasında konuşma ve avret mahalline bakmakla ilgilidir. Sadece konuşmakla ilgili değildir. Binaenaleyh, ab-dest bozma esnasında avret mahalline bakmadan sadece zarûretsiz konuşmak mekruhtur. Zaruret halinde, meselâ körün tehlikeye düşmesi akreb tehlikesi görülmesi gibi hallerde konuşmak, tehlikenin büyüklüğüne göre, baza n caiz, bazan da vacip olur."
Musannif Ebû Dâvûd hadisin sonuna ilâve ettiği "Ebû Dflvûd dedi ki" diye başlayan sözleriyle bu hadisin zayıf olduğunu söylemek istemiştir. Çünkü lkrime hadisi bu şekilde müsned olarak rivayette yalnız kalıyor. Şekvânî'-nin beyânına göre İklime'nin hadisini Müslim tahrîc etmiş ve Buhârî'nin Yahya'dan gelen hadisini şâhid getirmiştir. Bu bakımdan hadisin sahih olması gerekir. Ancak bu hadisin râvîsi Hilâl b. Iyaz üzerinde ihtilâf vardır. Bazılarına göre bunun ismi Iyaz b. Hilâl olmalıdır. Menhel yazarının açıklamasına göre hadisin sonuna ilâve edilmiş olan ve hadisin zayıflığını ifâde eden sözlerin Ebû Davud'a ait olması mümkün değildir. Bu söz buraya yanlışlıkla kâtipler tarafından ilâve edilmiş olsa gerektir.[79]
8. Küçük Abdest Bozarken Selam Alınır Mı?
16. ... İbn Ömer (r.a.)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Peygamber (s.a.) küçük abdestini bozarken bir adam çıkageldi, selam verdi. Hz. Peygamber o adamın selâmını almadı."[80]
Ebû Dâvûd dedi ki:
"İbn Ömer ve başkalarından rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem (s,a) önce teyemmüm etti, sonra o adamın selâmını aldı."[81]
Açıklama
Nesâî'nin rivayetinde Hz. Peygambef'in kendisine abdest bozarken verilen selamı almadığı, ifade ediliyorsa da, aslında orada da Hz. Peygamber'in bu selamı anında almadığı, abdest alıncaya kadar te'hir ettiği kast edilmektedir. Nitekim 18 numaralı hadis-i şeriften de açıkça anlaşılan budur. "Muhakkak İd selâm, Allah'ın isimlerinden yere indirilmiş (size bildirilmiş) bir isimdir. Onu aranızda yayınız.”[82] hadisi şerifi de selâmın Allah'ın isimlerinden biri olduğunu bildirmekte ve müslümanların onu aralarında yaymalarım emretmektedir.
Hz. Peygamberin, kendisine selâm veren zâtın selâmını o vaziyetteyken derhal değil de geciktirerek almaktan maksadı, bu şekilde selâm vermenin doğru olmadığına ait o kimsenin dikkatini çekerek kendisini ikaz ve te'dib etmektir.
Nitekim şu hadis-i şerif de bu gerçeği açıkça ifâde etmektedir. "Resu-lüllah (s.a.) küçük abdestini bozarken bir adam, onun yanından geçti ve selâm verdi. Hz. Peygamber de ona,
“Bir daha beni bu halde gördüğün zaman sakın selim verme. Çünkü eğer şelfim verirsen ben senin bu selâmını almam (alamam)"[83] buyurdu.[84]
Bazı Hükümler
1. Aslında farz olan selâm almak, abdest bozma esnasında mekruhtur.
2. Abdest bozana selâm veren bir kimsenin selâmının alınmasını beklemeye hakkı yoktur. Bu konuda âlimler görüş birliği içindedirler.
Peygamber Efendimiz, o adamın selâmını almakla mükellef olmadığı halde teyemmüm ettikten sonra bu selâmı alması, onun yüksek ahlâkı cümlesindendir.
Hz. Peygamber o kimsenin selâmını almakla mükellef olmadığını “Bir daha bu halde selâm verirsen selamını almam” sözleriyle ifade buyurmuştur.
3. İhtiyaç giderme esnasında aksıran "elhamdülillah", karşısındaki de "yerhamükellah" diyemez. Ezana İcabet edemez. Cima hâlinde de durum böyledir. Ancak dil hareket ettirilmeyerek kalben "elhamdülillah” ve "yerbamükellah" denilebilir. Bu zikirlerin helada dil ile söylenmesi âlimlerin çoğuna göre tenzihen mekruhtur. Her ne kadar İbrahim en-Nehaî ile İbn Şîrîn ihtiyaç giderme esnasında zikrin caiz olduğunu söylemişlerse de delilleri yoktur.
4. Abdest bozduktan sonra abdestsiz olarak selâm almak, Allah'ın isimlerinden birini anmak, bir başka ifâdeyle zikretmek caizdir. Nitekim 18 numaralı hadis-i şerif de bunu ifâde etmektedir. Ancak abdestli olarak zikretmek daha faziletli olduğundan Hz. Peygamber abdest bozarken kendisine selâm veren zatın selâmını, abdest bozduktan hemen sonra almamış, ancak teyemmüm ettikten sonra almıştır.
Musannif Ebû Dâvûd, Hz. Peygamber'in bu selâmı teyemmüm etmeden almadığını iyice vurgulamak İçin metnin sonuna bunu ifâde eden bir talik eklemiş ve bu talik 329 numaralı hadiste Ebu'l-Cüheym yoluyla, 330 numaralı hadiste îbn Abbas yoluyla 331 numaralı hadiste de İbn Ömer yoluyla, muttasıl bir senetle Hz. Peygamber'e ulaşmıştır.
İmam Nevevî musannif Ebû Davud'un rivayet ettiği 320 numaralı hadis-i şerifi açıklarken: "Hz. Peygamber'in bu selâmı almak için abdest yerine te1 yemmüm etmesi, o sırada suyun bulunmayışı sebebiyle olmuştur. Çünkü su varken onu kullanmaya muktedir kimse için teyemmüm etmesi caiz değildir, isterse vaktin çıkması söz konusu olsun. Bu hususta bayram ve cenaze namazları ile diğer namazlar arasında bir fark yoktur. Ulemanın ekserisinin görüşü budur” demektedir.
Ancak Nevevî'nin bu açıklaması, abdestsiz yerine getirilemeyen ibadetler için geçerli ise de, abdeste bağlı olmayan taatlar için geçerli değildir. Selâm da abdeste bağlı olmayan taatlardandır.
Nevevî, Müslim Şerhi'nde bu mevzuda şöyle diyor: "Bu hadis farz namazlar için teyemmüm etmenin caiz olduğu gibi nafile namazlar ile şükür ve tilâvet secdesi gibi fedâil için de teyemmümün câîz olduğuna delâlet etmektedir. Ulemânın büyük çoğunluğu bu görüştedir."
Bilindiği gibi Hanefî ulemâsına göre abdest almadığı takdirde namazın geçeceği anlaşılırsa, cenaze ve bayram namazları için geçerli olmak üzere su varken teyemmüm etmek caizdir.
17. ... el-Muhacir b. Kunfuz[85] ’dan rivayet edildiğine göre O, Nebi küçük abdestini bozarken yanına gelip selâm verdi. Resul*i ekrem (s.a.) selâmını almadı. Abdest aldıktan sonra özür beyân ederek, "Ben aziz ve celil olan Allah'ı tahâretsiz olarak ağzıma almayı uygun görmedim" buyurdu.[86]
Bazı Hükümler
1. Bu hadis-i şerif abdest bozarken Allah'ın isimlerinden birini ağza almanın mekrûh olduğuna delâlet eder.
Zira es-Selâm, esman hüsnâ'dandır.
2. İhtiyaç giderme sırasında, kendisine selâm verilen kimsenin selâm almak için işini bitirinceye kadar beklemesi gerektiği de hadisin ihtiva ettiği hükümlerdendir. Fakat, selâm vermenin cevap beklemeğe hakkı yoktur. Aslında, Allah'ı zikir iki kısımdır:
a. Belli bir zamana bağlı olarak yapılan zikir,
b. Belli bir zamana bağlı olmadan yapılan zikir, (selâm almak gibi). Birinci kısma giren zikirlerin abdestli veya abdestsiz fakat zamanında yapılması daha faziletli ve müstehaptır. Helaya girerken ve çıkarken yapılan dualar gibi. Bunların efdal vakti tuvaletten çıkınca olduğundan hemen o anda yapılır. İkinci kısım ise, belirli bir vakte bağlı olmayan zikirdir. Bunda efdal olan temiz iken zikretmektir. Zira genellikle abdestsiz ve temiz olmayan kişi zikredebilir.[87]
9. Abdesti Olmayanın Allah'ı Anması
18....Hz. Âişe[88] (r.anha)’dan rivayet edildiğine göre, demiştir ki: "Resûlullah (s.a.) her halinde Allah'ı zikrederdi."[89]
Açıklama
"Her hali” ifâdesi temizlik, abdestsizlik, gusülsüzlük oturma,ayakta durma, yatma, uyuma ve uyanıklık hallerinin hepsine şâmildir.Bu itibarla mevzunumu teşkil eden bu hadis-i şerif Fahr-i Kâinat Efendimizin bütün bu hallerinde zikre devam ettiğini ifâde etmektedir. Ancak burada zikirden maksadın lişanen yapılan zikir olduğu kabul edilirse, o zaman bundan cünüblük hâlini istisna etmek gerekir. Çünkü Hz. Ali'den gelen bir rivayete göre Resul-i Ekrem (s.a.) cünüp iken Kur'ân okumazdı.[90]
Keza cima’ halinde avret mahalli açık iken ve abdest bozarken de zaruret olmaksızın konuşmaktan kaçınırdı. Zikrin ancak abdestli iken yapılıp, abdestsiz yapılamayacağı görüşü fazilet cihetindendir. Hadiste geçen zikir'-den maksat, Menhel müellifine göre, kalbî zikirdir. Çünkü Efendimiz (s.a.) daima tefekkür hâlinde idi. Uyanık iken de uyurken de hiç bir an kalbi zikirden uzak kalmazdı. Mirkât'ta beyân edildiğine göre:
Zikir iki kısımdır: a. Kalbî zikir, b. Lisanı zikir.
Efdal olanı kalbî zikirdir. Nitekim Cenab-ı Hak, Kur'ân-ı Kerim'de "Allah*! çok zikrediniz*' buyurmaktadır. Bunun anlamı "Allah'ı hiç bir an hatırdan çıkarmayınız** demektir. Allah Resulü zikrin her iki çeşidinden de en büyük payı almıştır. Ancak cünüblük halinde.eline alarak Kur'ân okumazdı, helada ise, sadece kalbî zikirle yetinirdi. Helada kaldığı müddetçe zikri diğer şekillerinden uzak kaldığı için de heladan çıkar - çıkmaz istiğfar ederdi.[91]
Bazı Hükümler
1. Bu hadis-i şerif Resul-i Ekrem (s.a.)'in, abdestli abdestsiz iken de gusülsüz iken de ayaktayken, otururken, yatarken, yürürken ve bir şeye binmişken devamlı zikr hâlinde olduğuna delildir. Zikir kelimesi, tehffl (lâilâhe illallah) tekbir (Allah'ü Ekber), tahmîd (Elhamdülillah), tesbîh (sübhanellah) ve istiğfar (Estağfirüllah) gibi zikrin bütün nevilerine şâmildir. Bu manada zikrin pislik mahallerinin dışında her yerde yapılabileceğinde icmâ' vardır. Pislik mahallerinde ve cima' hâlinde zikretmek ise mekruhtur.
Hayız ve cenabet hallerinde Kur'ân okumaksa cumhura göre haramdır. Hanefîler bu görüştedir.[92]
Bu iki hâlin dışında Kur'ân okumaya bir engej yoktur. Nitekim Hz. Peygamber, "Hayızlı ve cüniib olan Kur'ân okuyamaz"[93] buyurmuştur.
2. Ayrıca bu hadis her an zikir hâlinde bulunmanın Jüzûmuna delâlet etmektedir. Çünkü dünya ve âhiret hayırlarının meydana gelişine en büyük vesile zikrullahtır.[94]
10. Üzerinde Allah Yazılı Yüzükle Helaya Girmek
19. ...Enes (r.a.)'den, demiştir ki;
"Nebî (s.a.) helaya gireceği vakit yüzüğünü (çıkarır) bir yere koyardı."[95]
Ebû Dâvûd dedi ki, "Bu hadis münkerdir. Mâruf olan tbn Cureyc tZiyâd b. Sa'd-ez-Zuhri tariki ile Enes'den rivayet olunan hadistir ki, buna göre, Resulullah (s.a.) gümüşten bir yüzük takardı. Sonra onu attı."
Bu rivayetteki (münker 'lik sebebi olan) vehim Hemmâm 'dandır. Bu hadisi Enes*den Hemmam'dan başkası (bu lafızla) rivayet etmemiştir. "[96]
Açıklama
Resul-i Ekrem (s.a.) helaya girmek istediği zaman ism-i Celâli mahallerinden korumak maksadıyla üzerinde yazılı yüzüğünü çıkarırdı.[97]
Bazı Hükümler
1. İhtiyaç gidermek isteyen kimsenin üzerinde, Allah'ın isimlerinden biri veya Peygamber ve melek ismi yazılı bulunan bir eşya bulunursa, helaya girerken onu çıkarması gerekir. Bu, Hanefîlerin, Malikîlerin, Şafiîlerin ve Hanbelîlerin görüşüdür, buna uymamanın hükmü kerahettir. Ancak çıkardığı zaman o eşyanın kaybolacağından korkan kimse çıkarmayabilir.
2. Şayet bu eşya üzerinde Kur'an-ı Kerim'den bir tam âyet veya âyetten bir kısım bulunursa, onunla helaya girmek ve kaza-yi hacette bulunmak haramdır. Ancak kaybolma korkusu olduğunda veya bu âyet muska halinde üzerine dikili olduğunda bu sakınca ortadan kalkar. Bu durumda o âyetlerin üstü Örtülerek veya cebe konularak gizlenmesi gerekir.
İnşallah, 4218 ve 4221 numaralı hadis-i şeriflerin şerhlerinde bu konu tekrar ele alınacaktır.[98]
11. Sidikten Temizlenme (İstibra)
20. ... İbn abbâs (r.a.) dedi ki: ""Resûl-i Ekrem (s.a.) iki kabrin yanından geçiyordu:
" Bakın dikkat ediniz, bunlar azap görüyorlar. Azap görmelerinin sebebi de büyük bir şey değildir; Şu sidikten sakınmazdı, şu da kuğuculuk yapardı" buyurdu. Sonra yaş bir hurma dalı isteyerek ikiye ayırdı, bir parçasını kabirlerinin birinin üzerine, diğerini de öbürünün üzerine dikti ve "Bu dallar kurumadıkça onlardan azabın hafifletileceğini umarım” buyurdu."
Ravi Hennâd, rivayetinde "sakınmazdı" yerine "örtünmezdi" demiştir.[99]
Açıklama
Hadiste geçen "bunların azap görmelerinin sebebi büyük bir şeyde değildir.” beyânı iki şeküde te’ vil edilebilir:
a. Terki zor ve büyük olmayan şeylerden dolayı azap görüyor değiller. Çünkü bevl'den sakınmakla gıybet ve koğuculuktan uzak durmak zor bir iş değildir.
b. İnsanlar nazarında büyük olmayan şeylerden dolayı azap görüyorlar. Halbuki onlar dinî açıdan önemli ve büyük meselelerdir. Buhârî'deki rivayet bu mânayı desteklemektedir.
Kadî îyad üçüncü bir te'vilde daha bulunmuştur, ona göre bu cümlenin manası:
c. "Büyük olmayan günâhlar sebebiyle azap görüyorlar" şeklindedir.
Aslında sidikten sakınmamak, adam öldürmek, zina etmek gibi günahların en büyüklerinden sayılmazsa da, namazın sıhhatine mâni olduğu için kabir azabına sebep olmaktadır. Namazın terki büyük günahlardandır. Onsuz namaz kılınamayacağına göre böyle kılınan namazlar terk edilmiş demektir.
Koğuculuk, zarar vermek kasdryla insanlar arasında söz taşımaktır. Ya devamlı yapıldığı için veya insanlar arasında büyük felâketlere sebep olduğu için kabir azabına sebep olmuştur. Fakat koğuculuk terk edildiği zaman başkaları zarar görecek, işlendiği zaman umumî bir menfaate sebep olacaksa haram değildir. Burada kastedilen, yasaklanmış olan koğuculuktur.
İslâm âlimlerine göre Resul-i Ekrem (s.a.) Efendimiz hurma dallarını kabirlerin üzerine dikmekle azap gören kebir sahiplerine şefaatçi olmak istemiştir. Yani bu hareketiyle kendisinin şefaatçi kılınması için fiilen niyazda bulunmuştur.
Nitekim Müslim'in Hz. Câbir'den rivayet ettiği ettiği bir hadiste Resû-lullah (s.a.):
"Ben azab gören iki kabrin yanından geçtim de şefaatim sayesinde bu dallar yaş durdukça onlardan azabın hafifletilmesini diledim."[100] buyurmuştur.[101]
Bazı Hükümler
1. Kabir azabı hakür.Ona inanmak farzdır. Ehl-i Sunnetin görüşü buduf Mûtezüenin bu konuda Ehl-i sünnete muhalif olduğu rivayet edilirse de Mûtezilen'in ileri gelenlerinden çokları kabir azabını kabul etmişlerdir .Geniş bilgi için "Kabir Azabı" bölümüne bakılmalıdır.
Ehl-i sünnete göre Allah Teâlâ kulu diriltir, bedenine ve vUcûdunun bir kısmına ruhunu ve aklım iade eder. Saadet veya şekavet ehlinden olduklarını idrâk etmeleri için küçüklerin aklı kemâle erdirilir. Haberlerde beyân edildiğine göre, büyükleri olduğu gibi küçükleri de kabir bütün ağırlığı ile sıkar.
2. Hadis-i şerif, az olsun çok olsun, bütün idrar çeşitlerinin mutlak surette necis olduğuna delildir. Her ne kadar konumuz insan idrarı ile ilgili isede, bu Hadis, insan ve hayvan idrarlarının necis olduğuna delil olabilir. Zira itibar sebebin özelliğine değil, mânanın gen el ligi nedir. Nitekim başka bir hadiste ayırım yapılmaksızın "sidiğin her çeşidinden sakının. Çünkü kabir azabının çoğu ondandır"[102] buyrulmaktadır.
3. Buhârî şârihi îbn Battâl'a göre bu hadis-i şerifte sadece insan sidiğinin necis olduğuna delâlet vardır. Diğer hayvanların idrarlarının pis veya necis olduğuna dair herhangi bir delâlet yoktur. Çünkü Ay lâfzından anlaşılan insan bevlidir.Şeklindeki elif-lâm’lı rivayetlerde ise, harf-i tarif zamirden ivaz olarak (bedel) gelmiştir ki, insan bevline ve bu özelliği taşıyan eti yenmeyen hayvanların bevline delâlet eder. Bu hadiste eti yenen hayvanların idrarının temiz veya pis olduğuna dair herhangi bir delâlet yoktur. Eti yenen hayvanların idrarının temiz olduğunu kabul edenlerin delili başka bir hadis-i şeriftir.
4. Bu hadiste kabirlerin üzerine ağaç dikilmesinin müstehab olacağına dair bir delil yoktur. Sahâbe-i kiramdan Büreyde bu hadisi örnek alarak kendi kabri üzerine hurma dalı dikilmesini vasiyet etmişse de, Resûl-i Ekrem'den ve hulefa-i râşidinden böyle bir uygulama görülmemiştir. Unutulmamalıdır ki, Fahr-i Kâinat Efendimiz "Sünnetimi ve hidâyet rehberi hâlifelerimin yolunu tutun. Onlara dört elle sanlın”[103] buyurmuştur. Kendisinin ve Râşit halifelerinin yapmadığı bir işi yapmak doğru değildir.
5. Hattâbi "Bu hadiste kabirlerin başında Kur'ân-ı Kerim okumanın müstehab olduğuna delil vardır. Zira ağacın teşbihi sayesinde ölünün azabının hafifletileceği umulursa, Kur'an-ı Kerim okumak bu hususta umut bağlamaya daha lâyıktır" demektedir.
6. İtstincâ vâcibtir. Zira hadiste geçen "İdrardan korunmazdı" cümlesinden maksat budur. Aynî, istinca ile birlikte, örtünmenin de vacib olduğunu söylemektedir.
7. Koğuculuk haramdır. Bu hususta icma vardır.
8. Resul-i Ekrem Kabirlerde azab görenlerin seslerini (mucize olarak) işitmiştir.[104]
21. ... Ibn Abbas (r. anhuma) Hz. Peygamber (s.a)'den (bir önceki hadisin) manasını rivayet etmiştir. (Hadisin râvilerinden) Cerîr cjedi ki (bundan önceki A'meş hadisindeki) "sidikten sakınmazdı" kelimesinin yerine Mansûr, rivayetinde "gizlenmezdi" kelimesini kullanmıştır. Ebû Mûaviye de (A'meş'den rivayetinde) tabirini kullanmıştır.[105]
22.... Abdurrahmân b. Hasene[106] (r.a.) şöyle demiştir: (Bir gün) Amr b. As[107] ile birlikte Nebiyyi Ekrem (s.a.) Efendimizi ziyarete varmıştık. Peygamberimiz, yanında sığır derisinden bir kalkanla çıktı. Sonra onun (arkasına) gizlenerek küçük abdestini bozdu. Biz "dikkatle bakınız Peygamberimiz kadınlar gibi oturarak (ve gizlenerek) abdestini yapıyor (bozuyor)” dedik.
Resul-i Ekrem (s.a.) bunu işitti ve şöyle buyurdu:
"İsrailoğullarından birinin başına gelenleri bilmiyor musunuz? Onlar (elbiselerine) bulaştığı zaman idrarın isabet ettiği kısmı keserlerdi. İşte, Benu Israilden bir kimse bundan (idrarın değdiği yeri kesmekten) onları nehyetti. Neticede (idrarın elbise üzerinde kalmasına sebebiyet verdiği, onları doğru olanı yapmaktan alıkoyduğu için) kabir azabına uğratıldı."[108]
Ebû Dâvûd dedi ki: "Mansur Ebû vâ'il'den, o da Ebû Musâ'l-Eş'arî'den bu hadisi rivayet ederken Ebû Musa (r.aj'nın (hadisteki) "elbiselerine idrar bulaşınca** sözü yerine '"derilerine idrar bulaştığında" dediğini söylemiştir."
Âsim ise Ebû Vâil'den, o Ebû Musa'dan, o da Hz. Peygamber (sm.) den rivayet ederken Resulü ilah'm sözü geçen tabirler yerine “onlardan birisinin cesedine (idrar bulaştığında)" dediğini rivayet etmiştir.[109]
Açıklama
Abdurrahman b. Hasene ve Amr b. Âs hazretleri câhiliye âdetleri içinde yetiştiklerinden, Fahr-i Kâinat Efendimizin idrardan sakınmak için yere oturarak ve gizlenerek küçük abdest bozmasını ilk defa görünce, birden bire yadırgamışlar ve hayrete düşerek kendi aralarında konuşmaya, "Bak hele Nebiyy-i Ekrem oturarak kadınlar gibi bevl ediyor" demeye başlamışlar. Aslında onların bu sözlerinde alay ve hakaret kastı yoktur ve zaten sahâbiden böyle bir hareket de beklenemez.
Nebiyyi Ekrem'in bu fiilini yadırgamaları câhiliye hayatında ayakta işemenin erkeklik ve kahramanlık alâmeti sayılmasındandır.
Bu iki sahâbî yeni müslüman olduklarından cahiliyye döneminden yeni kurtuluyorlardı. Fahr-i Kâinat Efendimiz de gayet yumuşak bir tavırla işin ciddiyetini tarihî misallerle anlattı. Hadiste geçen "Benu tsrailden bir kişi*' den kasıt, herhangi bir kişidir denilirse, hadisi anlamakda bii güçlük yoktur. Ancak Aynî'nin dediği gibi bu, Mûsâ (a.s.)'dır, denilirse, o zaman hadis-i şerife şöyle mana vermek gerekir: "Mûsâ (a.s.) bevlden sakınmaları konu* sunda onları uyardı; bu uyarıyı, dikkate almayanlar kabirde azaba uğratıldı."
Şu da var ki bu iki sahabinin "Peygamber'e bakın kadınlar gibi abdest bozuyor" sözü "kadınlar gibi gizlenerek, edep yerlerini açmadan, sakınarak abdest bozuyor'* manasana da hami edilebilir. O takdirde bu, Rasûlul-lah*ın edebine, hayasına hayranlık ifadesini taşır.[110]
Bazı Hükümler
1. Bu hadis-i şerif, herhangi bir sütre arkasına gizlenildiği zaman kazayi hacet için uzağa gitmenin gerekmediğine delâlet eder. Ancak birinci hadis-i şerifte de açıklandığı üzere, Resulüllah (s.a.) abdest bozacağı zaman genellikle insanlardan uzaklaşmayı tercih ederdi.
2. Kişi bilmediği bir dini konuda konuşmamalıdır.
3. Öğreticilik görevini üzerine alan kişi hitaplarında nezâket ve mülâye-met üzere bulunmalıdır.
4. Yine bu hadis necasetten sakınmak hususunda titizliği emreder.
5. Ayrıca bu hadis-i şerif insanlara yakın bir yerde abdest bozarken ÖT-tünmenin lüzumuna da delalet eder.
6. Dinî emirlere aykırı hareket etmenin insanın helakine ve felâketine sebep olacağı bu hadis-i şerifin ihtiva ettiği hükümlerdendir.
7. Sert zemin üzerinde sıçrama ihtimaline binaen idrarın oturarak yapılması icab eder.
Ebû Dâvûd, bu iki hadisin rivayet farklarına işaret ettiği gibi aynı zamanda Ebû Musa'nın ilk rivayetinin mevkuf olduğuna da dikkati çekiyor. Ancak Kurtubî, hadiste geçen deriden maksadın deriden yapılan elbise olması gerektiğini, aksi takdirde insanın kendi derisini kesip atmasının,teklif-i mâ-lâyutak kabilinden olacağını ileri sürmektedir.[111]
12. Ayakta Küçük Abdest Bozmak
23....Huzeyfe[112] (r.a.)’dan; şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber bir kavmin çöplüğüne geldi, ayakta küçük ab-dest bozdu ve su istedi. (O su ile abdest aldı. Sıra ayaklarına gelince) mestlerinin üzerine mesh yaptı." [113]
Ebü Dâvûd der ki: Müsedded'in bildirdiğine göre Huzeyfe (r.a.) demiştir ki ben, Hz. Peygamberin abdest bozarken yalnız kalmak isteyeceğini düşünerek oradan uzaklaşmak istediğimde, Resulüllah beni çağırdı. Ben de hemen arkasında (Resulüllah'a sütre olması için) durdum."[114]
Açıklama
Peygamber Efendimizin ayakta abdest bozuşunun sebebi üzerinde aimler ihtüâf etmişlerdir
İmam Şafiî hazretlerine göre bunun sebebi şudur: Arablar bel ağrısından dolayı ayakta bevl ederlerdi. Belki de Cenab-ı Fahr-i Kâinât'da böyle bir ağrı vardı (onun için ayakta abdest bozmuştu.)
Bu konuda şöyle diyenler de vardır: Çöplük, necaset mahalli olduğu için oturmaya müsait değildi. Bundan dolayı Resul-i Ekrem, devamlı oturarak küçük abdest bozması âdet-i seniyyeleri olduğu halde böyle ayakta bevl etti. Fakat sidiğin sıçramayacağı yerlerde ayakta bevl etmenin caiz olduğunu göstermek için böyle hareket etmiş olması ihtimâli daha da kuvvetlidir.
el-Askalânî'nin Fethu'l-Bâri’de beyân ettiğine göre Ebû Avâne ve İbn Şahin Hz. Âişe'den gelen şu hadislerle ayakta bevl etmenin neshedildiğine hükmetmişlerdir:
"Resul-i Ekrem (s.a.) Kur'an kendisine nazil olalidan beri, hiç ayakta bevletmemiştir."[115]
"Kim size Resul-i Ekrem ayakta bevletti derse, inanmayın,- o ancak oturarak bevlederdi."[116]
Fakat gerçekte bu hadisin neshedildiği kanaati yanlıştır. Çünkü Hz. Âişe, Resûlullah'ın sadece evdeki halini bilir. Halbuki sahâbinin büyüklerinden Hz. Huzeyfe'nin şehâdetine göre Allah Resulü Medine'de bir çöplükte ayakta küçük abdest bozmuştur. Keza Hz. Ali Hz. Ömer ve Hz. Zeyd b. Sâbit'in de ayakta bevl ettikleri sabittir. Bütün bu durumlar ayakta bevletmenin mekruh olduğunu fakat sidik çisintisinden emin olunduğu zaman kerâhetsiz olarak caiz olduğunu gösterir. Hanefî ve Şafiî fakihlerinin görüşü de budur.[117]
Nitekim Resul-i Ekrem'den bu hususta herhangi bir yasaklama duyulmamıştır.
Tirmizî'nin Cami'inde beyanına göre âlimlerden bir kısmı ayakta bevletmeye izin vermişlerdir. Bu hususta nehy, haram ifade etmeyipibaha ifâde eder. Dârîmi Sünen'inde ayakta bevletmenin mejtruh olduğunu bilmediğini söylemektedir.
Nevevî, "Alimler, Hz. Aişe hadisine istinaden, "ayakta bevletmek mekruhtur" demişlerse de, bu kerametten muradın kerâhet-i tenzihiyye olduğuna, bir özürden dolayı ayakta bevletmekte ise, herhangi bir sakınca bulunmadığına hükmetmişlerdir" der.
İbn Mes'ûd, Şa'bî ve İbrahim b. Sa'd ayakta bevl etmeyi kerih görürler, ayakta bevl edenin şahitliğini kabul etmezlerdi. İbn Munzir: "Ayakta bevl etmek her ne kadar mübahsa da oturarak bevl etmek bana daha hoş geliyor" derdi.
İmam Mâlik, tenha bir yerde ayakta bevl etmekte bir sakınca görmemiş "aksi takdirde mekruhtur" demiştir.
Sonuç olarak ayakta bevletmek, Hanbelî mezhebinde mubah, Malikî-lere göre sıçrama ihtimali yoksa caiz, aksi takdirde mekruhtur. Âlimlerin çoğu "özürsüz olarak ayakta bevletmek mekruhtur, ancak buradaki kerahet tenzihi kerahettir” demişlerdir. Nevevî'nin ve Bezlü'l-mechûd yazarının açıklamalarına göre Hanefîlerin görüşü de budur.[118]
Bazı Hükümler
1. Yukarıda zikredilen meşru sebebler bulunduğu zaman ayakta bevletmek câizdir.
2. Seferde olduğu gibi hazarda da mesh câizdir. Çünkü bu çöplük Medine'de idi.
3. Lüzumunda başkalarından yardım istenebilir.
4. Küçük abdest bozan bir kimseye yakın olmak câizdir.
5. Küçük abdest bozarken tesettüre yani edeb yerlerini gizleyip kimsenin görmemesini temine riâyet etmek gerekir.[119]
13. Kişinin Geceleri Bir Kaba Küçük Abdest Bozması Sonra Onu Yanına Koyması
24. ... Hukeyme bint Umeyme annesi Umeyirie bint Rukayka [120] ' nın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Nebî (s.a.)'in sedirinin altında hurma ağacından yapılmış bir kap vardı. Geceleyin ona küçük abdest bozardı.”[121] [122]
Açıklama
Resûl-i Ekrem Efendimizin geceleyin böyle bir kabı kullanması sadece gece vaktine ait bir hadisedir. Gündüzün buna izin yoktur. Çünkü genellikle geceleri dışarıya çıkıp uzaklara giderek abdest bozmaya engel çok olur. Işıkların kesildiği veya hiç olmadığı zamanlarda bu engeller daha da artar. Resul-i Ekrem (s.a.) böyle meşakkatli anlarda ümmetine bir kolaylık yolu göstermiştir.
Her ne kadar Irakî, "bu uygulama evlerde hela bulunmadığı dönemlere aittir" demişse de, meşakkat ve mazereti nazara almak lâzımdır. Umumiyetle geceler, meşakkatle dolu olduğundan hadisin zahir manası ile her zaman amel edilebilir.
Bu hadisin sıhhati üzerinde söz edilmişse de onun değişik senetlerle başkalarından da rivayet edilmesi sıhhatinde şüphe bırakmamıştır. el-Hasan b. Süfyân'ın Müsned'indeki rivayeti Hâkim Dârekutnî, Taberânî ve Ebû Nu-aym'in Ebû Malik en-Nehaî el-Esved b. Kays-Nubeyh el-Anezî senediyle Ummu Eymen'den naklettikleri hadis, üzerinde durduğumuz hadisi takviye eden rivayetlerdendir.
Hurma ağacının mübarek ve saygıya lâyık bir ağaç olduğuna dair hadisle bu hadis arasında çelişki bulunduğu itirazı yersizdir .Çünkü hurmanın mübarek olduğunu ifâde eden hadis, zayıftır.[123]Zayıf ise kavîye mukabele edemez.
Uzun süre bekletilmiş sidik bulunan eve meleklerin girmeyeceğini ifâde eden hadis de mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerife aykırı değildir. Çünkü kaplarda olan sidikler uzun bir süre bekletilmek için değil, en kısa zamanda dışarı atılmak için kaba alınır.[124]
Bazı Hükümler
1. Gecelevm kucük abdest bozmak için evlerde kab bulundurmak caizdir.
2. Kişinin ailesi yanında (adabına riâyet etmek şartıyla) küçük abdest bozması caizdir.
3. Hadis, karyola üzerinde yatılabileceğine delildir. Bunun zühd ve ka-naata aykırı olmadığı da bu hadis-i şerifin ihtiva ettiği hükümlerdendir.[125]
14. Nebî (S.A.) ' nin Küçük Abdest Bozmayı Yasakladığı Yerler
25....Ebû Hureyre (r.a.)'den, demiştir ki, Nebî (s.a.) "iki mel’ undan sakininiz” buyurdu. "Ey Allah'ın Resulü, bu iki mel'un nedir?" dediler. Peygamber (s.a.) "İnsanların gelip geçtiği yol üzerine veya gölgeliklerine abdest bozanın (yaptığı iş)dir."[126] cevabını verdi.[127]
Açıklama
"İttika" vikaye kökünden "korunmak" anlamındadır. Birinci ta’nın aslı vav dır.
"Melunlardan sakınınız" sözünden maksat "onların yaptığı işten sakınınız" demektir. Bu iş ise, yollara ve insanların gölgelendiği ağaçların altına abdest bozmaktır. Gölgelerinden istifade edilmeyen ağaçların altına abdest bozmakta tabiatıyla bir sakınca yoktur. Nitekim Allah Resulü böyle bir hurma ağacının altına abdest bozmuştur.
Laîn, la'net eden, koğan uzaklaştıran ve söven anlamına gelirse de burada başkalarının söğüp saymasına sebeb olduğundan bu fiil işleyene izafe edilmiştir. Yahut da ism-i mef'ul anlamında kullanılmış bir ism-i faildir. Hat-tâbî bu görüşü tercih etmiştir. Biz de tercemeye bunu esas aldık.[128]
Bazı Hükümler
Hadis, sözü geçen yerlere kaza-yi hacette bulunmanın haram olduğuna delalet eder. Çünkü yerleri pislemek ve kokutmak müslümanlara eziyettir. Şafîîlerden Nevevî ve Râfiî bu görüştedirler.
İbn Hacer el-Heytemî, ez-Zevâcir'de bunu büyük günahlardan saymıştır.[129]Mekruh olduğunu söyleyenler varsa da zahir olan haram oluşudur. Çünkü "onlardan sakınınız" emrinde "onları işlemeyiniz" nehyi vardır. Nitekim Beyhakî'nin ve taberânî'nin el-Evsat'ta rivayet ettikleri "Kim mü si limanların gidip geldikleri bir yol üzerine kaza-yi hacette bulunursa, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun"[130] hadis-i şerifi de bu işin haram olduğuna delâlet eder. Çünkü lanet, haramlar için kullanılır. Bu yerler belli bir şahsın özel mülkü ise, buralara abdest bozmanın haram olduğunda şüphe yoktur. Bu hususta ittifak vardır.
2. Bu hadis, bu işi yapan belli olmadığı zaman ona lanet etmenin caiz olduğuna da delildir. Yapan belli olursa, lanet edilip edilemeyeceği hususunda ihtilaf vardır. Caiz olmaması daha sahihtir.
Hâzin'de denilmiştir ki, âsi mü'minlere adını anmadan lanet caizse de, belli bir şahsı hedef alarak lanet etmek caiz değildir. Çünkü hadiste ad anılmadan lanet edilmiştir.
Buhârî, Müslim ve Ahmed'in rivayet ettikleri "Allah'ın laneti o hırsızın üzerine olsun ki, yumurta veya ip çalar da eli kesilir"[131] hadisi de bu hususu teyid etmektedir.
3. Lanet konusunda ulemâ demiştir ki, muayyen bir kâfire bile lanet caiz değildir. Çünkü son deminde iman nasip olup olmayacağı bilinmez. İmanlı olarak gitmesi mümkündür. Zayıf bir kavle göre de öldürülmeleri caiz olduğuna göre, lanet edilmeleri de caizdir. Ama isim tayin etmeden kâfirlere lanet edilmesinin caiz olduğunda ittifak vardır. Nitekim Buhârî ve Müslim'in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte isim zikredilmeden şöyle lanet edilmiştir: "Allah yahudilere ve hristiyanlara lanet etsin; onlar peygamberlerinin mezarlarını mescid yaptılar."[132]
4. Talebe tarafından hükmün iyice kavranabilmesi ve öğrenciyi derse teşvik için derli-toplu ifadelerin kullanılması lâzımdır.
5. Kişinin mü'minlere eziyet verecek hallerden ve insanların lanetini gerektirecek davranışlardan kaçınması lâzımdır.
26. ... Muâz b. Cebel [133] (r.a.)'den demiştir ki;
Resulullah (s.a.): "La'jıet vesilesi olan üç şeyi yapmaktan; su yollanna ve kaynaklarına (insanların uğradığı ve toplandığı yerlere) yol ortasına, gölgelik yerlere abdest bozmaktan sakınınız."[134] buyurdu.[135]
Açıklama
Hadis-i şerifte zikredilen "Melâ'in" kelimesi sözlükte "mel-ane" kelimesinin çoğuludur. "Mel'an" ise, "lanete vesile olan şey" anlamına gelir. Burada bu kelimeyle kasd edilen; yol, gölgelik, güneşlik gibi insanların istifâdesine yarayan yerlerdir. Buralara abdest bozulduğu zaman insanlar, oralardan istifâde edemeyecekleri için, bu işi yapana lanet ederler, söverler, sayarlar.
Misbah'da beyan edildiğine göre, melâin, insanların kendilerine zarar verilmesi ve rahatsız edilmeleri sebebiyle zarar veren kimselere lanet ettikleri yerlerdir. Buna göre bu cümlenin mânâsı şöyle olabilir: "Buralarda başkalarının lanetini celbedecek şeylerden kaçınınız. Çünkü buraları kirleten ve insanların menfaatlerine engel olan kimselere lanet edilir. Halkın menfaatini İhlâl eden zâlimdir, zâlim ise, mel'undur."
Diğer bir mana da söyledin "Mel'ane" lanete sebep olan fiildir. Öyleyse hadis, "lanete sebep olan fiillerden sakınınız" demektir ki, müsebbeb zikredilmiş sebeb kasdedilmiştir. Mecaz-i mürseldir.
"Mevârid" su kanalları, su yollan Kâri'atu't-tarîk yolun ortası, "zili" ise, insanların istirahati için tahsis edilen gölgeliklerdir.[136]
Bazı Hükümler
Bu hadis-i şerif su yollarına, su kaynaklarına ve bilumûm yolla ve gölgeliklere, insanları rahatsız edeceği için, abdest bozmanın haram olduğuna delildir. Bu hususta yeterli izahat bir evvelki hadiste verilmiştir.[137]
15. Banyolarda Abdest Almak
27. ...Abdullah b. MuğaffelMen [138] demiştir ki; Resûlüllah (s.a.) şöyle buyurdu:
"Hiç biriniz yıkanacağı yere küçük abdest bozup sonra da orada yıkanmaya (Ahmed b. Hanbel rivayetinde: "abdest almaya") kalkmasın. Çünkü gönle dolan vesveselerin çoğu bundan ileri gelir."[139]
Açıklama
Hadis-i şeriften geçen istib'âd ifâde eder. Yani, "akıllı bir kimsenin küçük abdestini bozduğu yerde yıkanması ihtimal dahilinde değildir" demektir. Biriniz gusledeceği yere işerse; sonra, nasıl olur da orada gusledebilir, manasına da gelir.nün mahzûf bir müb-tedânm haberi olarak mahallen merfu' olması, nin üzerine atfedilerek sükûnu ve muzmar bir ile nasb, caizdir. Buna göre hadis-i şerjfin manası şöyle ifâde edilebilir: "Sizden biri yıkanacağı yere bevletmesin. Eğer bevlederse, artık orada yıkanmasın"
Nevevî, kelimesinin mensûblu (sonu üstün) okunmasına itiraz ederek, "Böyle okunması halinde yıkanmak ile abdest bozmak beraber yasaklanmış olur ki, yıkanmaksızın yalnız abdest bozmaya izin verildiği manası anlaşılır. Halbuki bunu hiç kimse söylememiştir"[140]
Hadis-i şerifte, bevletmenin yasaklanışının sebebi, oradan sıçrayan çisintiler yüzünden, yıkanan kimsenin vesveseye düşmesidir. Demek ki yıkanmakla bevletmenin bir arada yasaklandığı manası bu hadisten anlaşılabilir. Binaenaleyh buradan yıkanılmadığı takdirde gusulhânede küçük abdest bozmanın caiz olduğu manasım çıkarmak yanlıştır. Nevevî merhumun anladığı bu mananın doğruluğu kabul edilse bile bu, lâfız yoluyla (mantık) değil, ancak mefhûm yoluyla anlaşılan bir manadır. Bir başka ifâdeyle hadis-i şerifte bu manayı dile getiren bir kelime yoktur. Hem de bu mana hadis-i şerifte belirtilen yasak sebebine ters düşer. Zira idrar sıçramasından herkes vesveseye kapılır. Oraya birisi küçük abdest bozup da yine aynı yerde başka birisi yıkansa o da aynı şekilde vesveseye kapılır. Yani sadece küçük abdest bozan kişi kendi yıkanmasa bile orada yıkanan başkalarına da vesvese verebilir.
İbn Dakîki'1-îd demiştir ki: "Evet bu hadîs-i şeriften, bevletmekle yıkanmanın beraber yasaklandığı 'nin mensûb okunuşuna bağlı olarak anlaşılır. Yıkanılan yerlere sadece abdest bozmanın yasaklandığı ise başka hadis-i şeriflerden anlaşılır. "
Buradaki nehy, kerahet-i tenzihiye ifâde eder. Hadis-i şerifte geçen visvâs "hadisünnefs" denilen insanın içine dolan fakat karar haline gelemeyen (iç kuruntusu, vehm) düşüncelerdir.
İnsanın gönlüne gelen düşünceler sırasıyla şunlardır: 1) Hâcis, 2) Hatır, 3) Hadîsü'n-Nefs, 4) Hemm, 5) Azm.
Bu beş düşünce şöyle anlatılır:
Hâcis: Bir fikrin kalbe ilk defa gelmesine;
Hatır: Bir fikri kalbe geldikten sonra kalbde biraz eğleşip o işin yapılması veya yapılmaması için kalbin onunla meşgul olması;
Hadfsü'n-Nefs: Kalbe gelen bu fikrin yapılıp yapılmaması hususunda tereddüde düşüp bir kararsızlık içine girmek;
Hemfli: Bundan sonra yapıp yapmamak cihetlerinden bir tarafı tercih etmek safhası gelir ki, buna da "hemm" denir.
Daha sonra da Azm: -buna azm-i musammem de derler- mertebesi gelir. Gönle gelen fikrin son mertebesidir. İnsanlar ancak bu mertebeden mesuldürler. Bunun içindir ki, bazı müfessirler:
"Siz içinizdekileri açıklasanız da, gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çeker; dilediğine bağışlar, dilediğine azab eder, Allah her şeye hakkıyla kadirdir."[141] âyet-i kerimesini "azm-i musammem mertebesidir" diye tefsir etmişlerdir.
"Cenab-ı Allah ümmetimi kainlerine gelen düşüncelerden dolayı affeyledi. Söz ve fiil haline gelmedikçe onlardan dolayı hesaba çekmeyecektir" hadisi de bu mevzuya ışık tutmaktadır.
Abdullah b. Abbâs (r.a.) hazretlerinden rivayet edilen şu kudsî hadis de bütün bu mertebe ve safhaları izaha kâfi gelmektedir. Peygamber (s.a.) Efendimiz, Allah'dan naklederek şöyle buyurmuştur: "Allah iyilikleri de kötülükleri de takdir etti." sonra bunları açıklayarak buyurdu ki; "Her kim bir iyilik yapmaya niyetlenir de yapmazsa Cenab-ı Hak onu kendi katında tam bir iyilik olarak yazar. Eğer hem niyetlenir, hem de o iyiliği yaparsa on İyilik sevabı yazdırır. Ve bu sevabı yedi yüz hatta daha da fazla arttırır. Her kim de fenalık yapmaya niyetlenir de sonra vazgeçerse Allah (Teâla) onun için tam bir iyilik sevabı yazdırır. Eğer fenalığı kasdeder ve işlerse onu bir günah olarak yazdırır."[142]
Eğer bu kelime vesvfis diye vâvın üstünü ile okunursa, o zaman insana vesvese veren şeytânın ismi olur ki, böyle okumak da caizdir. O takdirde mana; "Şeytanların verdiği vesveseler ekseriyetle yıkanılan yerlere bevletmekten ileri gelir" şeklinde olur.[143]
Bazı Hükümler
1 Bu hadis-i şerif temizlik yapılan yerlere küçük abdest bozmamn yagak olduguna delâlet eder..
2. Yine bu hadis, emir bi'1-ma'ruf, nehiy ani'l-münker yapan kimsenin sözünün kabul görmesi için telkin ettiği meselelerin sebeplerini ve neticelerini iyice açıklaması gerektiğine delildir,
3. İnsanın kendisine zarar verecek şeylerden uzak durması gerekir.
4. Halkın yönetimim elinde tutan kişilerin onları hayırlı işlere iletip zararlı işleri terke teşvik etmesi gerekir.
28....İbn Abdurrahman Humeyd el-Himyeri dedi ki: "Ben, Ebû Hureyre gibi (3-4 sene) Resulullah (s.a.) ile sohbette bulunmuş bir sahabiye rastladım. O zat: "Resulullah (s.a.) bizim herhangi bîrimiz sık sık taranmasını ve yıkandığı yere küçük abdest bozmasını yasakladı"
dedi. [144]
Açıklama
Hadis-i şerifte geçen ve ismi verilmeyen kimse sahâbî olduğu için hadisin sıhhatine zarar vermez. Çünkü ehl-i sünnete göre sahâbîlerin hepsi itimada şayan âdil kişilerdir. Bununla beraber bu kişinin Hakem b. Amr el-Gifarî, Abdullah b. Sercis ve Abdullah b. Mugaffel olduğuna dâir rivayetler de bulunmaktadır.
"Ebû Hureyre gibi sohbet etmiş” olmasından maksat, müddet bakımındandır. Nesâî'nin rivayeti: "Ben Resul-i Ekremle 4 sene sohbet etmiş bir kimse ile karşılaştım” şeklindedir.[145]
Resûl-i Ekrem'in her gün sık sık taranmaktan nehycdişinin hikmeti; erkeğin bunu bir zevk haline getirerek, şahsiyeti ile bağdaşmayan ölçülere varacak mübalağalı süslenmelere yol açması ve sık taranma sebebiyle saçların döküleceği, ihtimalidir. Zira erkekler daha büyük görevler için yaratılmışlardır.
îbn Hacer, Şemail Şerhi'nde: "Resûlullah (s.a.) her gün saç taramaktan nehyetti. Bir gün ara ile taranmakta ise sakınca yoktur. Hergün sık sık yapılması ise süslenmede aşırılığa ve ancak kadınlara yakışan bir süs düşkünlüğüne yol açar" demiştir.
İbnü'l -Arabî ise aynı konuda şunları söylemiştir: "Her gün taranmak gösteriştir, yapmacık bir harekettir. Hiç taranmamak ise insanın yaratılışındaki nezafeti değiştirip kendisini başka bir şekle sokması demektir. Bir gün arayla taranmak ise, sünnettir."
Nitekim (4159) numaralı hadis-i şerif de bunu te'yid eder: "Resûl-i Ekrem (s.a.) taranmaktan nehyetti; ancak bir gün arayla taranmak müstesna."Bu Hadis-i şerif, Nesâî'nin rivayet ettiği "Ebû Katade'nin uzun kâkülü vardı. Resul-i Ekrem (s.a.) "onu her gün tara" cevabını verdi" hadisine zıd değildir.Çünkü oradaki nehy, karışık olmayan, hergün taranmaya muhtaç olmayan saçlar içindir. Amma Ebû Katâde Hazretierininki gibi karışan veya hergün taranmaya muhtaç olan saçlar bu yasağın içine girmezler.Keza bu hadis-i şerif Tirmizi'nin Şemâil'de rivayet ettiği, Allah Rasulünün sık sık tarandığına dair olan hadise de zıt değildir. İhtiyaç varken hergün saç taramak saçları sık sık taramak demek değildir. İbyâ'da yer alan Allah Resulünün günde iki defa tarandığına dair haberin hiç bir muteber hadis kitabında bulunmadığını İhya sârini Ez-Zebîdî haber veriyor. Netice olarak yasağa konu olan taranma, hastalık haline gelen sebepsiz taranmadır. Bu konu (4161) numaralı hadis-i şerifle tamamlanmaktadır.[146]
Bazı Hükümler
1. Bu hadîs-i şerif erkeklerin ihtiyaç yokken her gün taranmasının mekruh olduğuna delâlet eder.Çünkü bunda süse düşkünlük ve mübal[147]ağa vardır. Bu ise erkeklik vakarına yakışmaz. Ancak kadınlar böyle değildir. Onlar hakkında zinet yasak değildir. Üstelik onlar zinet mahallidir.
2. Bu hadis insanın vaktini dince matlûb olmayan işlerde zayi etmemesini emreder.
3. Keza insanın temizlik yaptığı mahalleri kirletmemesi de bu hadis-i şerifin ihtiva ettiği hükümlerdendir. (Bu üçüncü madde ile ilgili açıklama bir evvelki hadiste geçmiştir.)
16. Delik Ve Çatlaklara Küçük Abdest Bozmak
29....Abdullah b. Sercis'den rivayet edildiğine göre, Resûl-i Ekrem (s.a.) deliklere işemekten menetmiştir. Hişam'ın dediğine göre Katâde'ye "deliklere küçük abdest bozmak niçin çirkin sayılıyor?" dediler. O da cevaben; "Onların cinlerin barınağı olduğu söylenirdi”[148] dedi.[149]
Açıklama
Cin konusunda dördüncü hadisin şerhinde tafsilat verilmişti.Ancak burada şunu ilâve edelim ki, cin gözle görülmeyen şeylere denildiğinden burada kasdedilen daha ziyâde yarıklara ve deliklere saklanan zararlı böcekler ile malum cinlerdir. Onlara zarar vermemek ve zarara da uğramamak için oralara bevletmek hoş görülmemiştir.[150]
Bazı Hükümler
1. Bu hadis-i şerif zararlı böceklerin eğleştikleri delikye çatlaklara küçük abdest bozmanın kerahetine delâlet eder. Çünkü burada hayvanlara zarar vermek ve onlardan zarar görmek mümkündür. Bu kerahet, zarar verecek bir hayvanın veya öldürülmesi yasak olan bir hayvanın bulunması ihtimali dolayısıyla söz konusudur. Orada zararlı bir hayvanın bulunduğu kesinlikle bilinirse, o zaman oraya bevletmek haram olur.
2. Zararından korkulan yerlerden uzak durmak lâzımdır.
3. Resûlüllah (s.a.)'in ümmetine olan şefkatine, bu hadis-i şerifte açık bir delâlet vardır.
4. Bir toplumun idaresini üzerine alan kişinin onları toplumun zararına olan işlerden nehyetmesi, faydasına olan işlere teşvik etmesi lâzımdır.[151]
17. Kişinin Heladan Çıktıktan Sonra Ne Söyleyeceği?
30....Ebû Burde dedi ki: "Bana Âişe'nin rivayet ettiğine göre, Nebiyy-i Ekrem (s.a.) heladan çıktığında; "(Ey Allahım) affını isterim" derdi.[152] [153]
Açıklama
Bu hadis-i şerifte "belâdan çıkmak" kelimesiyle mutlaka ihtiyaç gidermek için tahsis edilmiş tuvaletlerden çıkmak kasdedilmiş değildir. Burada kast edilen kaza-yi hacet edilen yeri terk etmektir. Binaenaleyh insan kırda da olsa abdest bozulan yeri terk edince demelidir.
Resul-i Ekrem (s.a.)'in abdest bozduktan sonra mağfiret talebinde bulunmasının hikmeti üzerinde çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bunları şöyle özetlemek mümkündür:
1. Kaza-yi hacet esnasında zikri terk etmek mecburiyetinde kaldığı ve zikri terk ettiği için istiğfar etmiştir. Bu görüşe "iyi ama Hz. Peygamber abdest bozarken zaten zikretmemekle yükümlü idi. Binaenaleyh o burada zikri terketmekten dolayı sorumlu değil ki bu yüzden istiğfar etsin" diye itiraz edenlere şöyle cevap verilebilir: "Abdest bozmaya sebep olan şey, yiyip içmektir, o da bir şehvetin eseridir.İşte bu şehvet neticesinde helâya gitmek ve orada zikri terk etmek durumunda kaldığı için kendisini kusurlu görüp istiğfar etmiştir."
2. Allah Resulü Cenab-ı Hakkın verdiği nimetleri hazmetmek, menfaatlerini vücutta tutup zararlı kısımlarını dışarı atmak gibi nimetlerine şükürden âciz kaldığı için mağfiret dilemiştir. Uygun olan da budur.
3. Kazayı hacet anında ve onun dışında Allah’tan asla gafil olmayan Resûl-i Ekrem Peygamber olarak ümmetini eğitmek için böyle davranmıştır.[154]
Bazı Hükümler
1. Bu hadis-i şerif kazayı hacet eden kişinin ister helada ister kırda olsun “Gufrâneke” demesinin sünnet olduğunu,
2. Sahabe hazretlerinin, Resûlüllah'ın sünnetini tesbit uğrunda ne kadar hırslı olduklarını, özel hayatında bile onu çok yakından takib ettiklerini açıkça ifâde etmektedir.[155]