CÜBBELİ AHMET’İN
KUR’ANA AYKIRI GÖRÜŞLERİ
Din ve dinin kutsal kitabı olan Kur’an, potansiyel bir güce sahip bir takım hurafeci, efsaneci , insanların tekelinde olduğu müddetçe , o toplum da yetişen insanların Tevhid dinini öğrenmeleri ve yaşamaları mümkün değildir. İnsanlar bağımsız bir şekilde Kur’ana yönelmediklerinde ,o insanların Allahın dinine mensup olmalarını beklemek büyük bir hata olur.Kuranı bir takım insanların tekeline koyduğunuz vakit ,ancak onların anlayışına göre bir din anlayışına sahip olursunuz. Kuranı tekeline alan bu söz de din adamları kitlelere hitap ederken “
siz kuranı anlayamazsınız, kuranı ancak alimler bilginler din adamları anlar ,ondan dolayı direk kuran okuyup kurana göre doğrular oluşturduğunuz zaman sapıtabilirsiniz ,İslam dininin dışına çıkarsınız” sözleriyle malesef insanları vahyin aydınlığından uzaklaştırmaktalar.
Dini kendi tekeli altına alan bu insanlar sözde din adamları yetiştirmekteler.
Dinin, yanlış anlaşılıp ve anlatıldığı bir toplumda bidatçi, hurafeci, söz de din adamları mantar gibi çoğalmış ve çoğalmaktadır. Adeta bir Pazar, meslek haline gelen din adamlığı mesleği bir çok din adamı için bir geçim kaynağı olmuştur.Tıpkı Yahudi din adamları gibi Allahın ayetleriyle geçimlerini sağlayan bu insanlar Allah’a iftira üzerinde kurulan bir dinden beslenen toplum yetiştirmeye kendilerini adeta,adamış durumdalar.
Cübbeli Ahmet olarak bilinen insan da maalesef Allaha iftira üzerine kurulan, bu dinin RUHBAN’ı konumundadır. Tıpkı o da diğer sözde RUHBAN’LAR gibi söylemleriyle, insanları şirke küfre davet etmektedir. Sözde Dindar kesime hitap eden bu şahıs kitaplarıyla verdiği vaazlarla büyük bir insan kitlesini, küfre şirke davet etmektedir. Şimdi bu bozuk toplumdan çıkan sözde İslam alimi olarak adlandırılan, bu tarikat mensubunun KUR’ANA aykırı ve insanlara aktardığı açık KÜFÜR lerini inceleyelim.
İncelemeden önce bu konuda biraz bilgi vermekte yarar vardır. Cübbeli Ahmet olarak bilinen bu insan İsmail ağa cemati olarak bilinen Mahmut efendiye mensup ona beyatlı bir tarikat mensubudur. Kendilerini hem tarikat mensubu görüp hem de ehli sünnete mensup olduklarını söyleyen bu insanlar kılık kıyafetleriyle de toplum tarafından rahatlıkla tanınabilir bir duruma gelmişlerdir. Kuran’ın esaslarından uzak olan bu insanlara şeyhlerinin söylemiş oldukları küfürleri aktardığınız da size karşı saldırganlaşabiliyorlar. Aynı cemaatin mensubu olan Hızır hoca lakaplı bir kişinin çıkıp;
’’ Muhammed Mustafa eşittir ALLAH’’ demesinin altında bile bir hikmet arayan bu topluluk bağnaz bir şekilde şeyhlerine mensupdurlar. Şimdi Cübbeli Ahmet olarak bilinen bu insanın Kur’ana açıkça aykırı olabilecek görüşlerini aktaralım.
YAZMIŞ OLDUĞU KİTABINI KİME İTHAF EDİYOR
Sebebi telifi kitab olan Üstadım,Seyidim, Senedim, Ruhumun ruhu Kalbimin kıblesi,Nuru Didem ve Sürur-u sinem, Alim-i amil,Mürşid-i kamil, Delilüs salikin ve Musılül müridin, Kutbul medar, Kutbul-irşad, Kutbul ektab, Vahidü z- zeman, Feridü l –asır,Müceddidü,l-karni l hamise aşar,Beğıyyetül halef,Bakıyyetüs selef,Hadil-enam,Kaşifüz- zalam,el-Hac Muhmud el-Ofi ( Kuddise Sırruhu-) Hazretlerine Zelili hakir,mehini fakir,türab-ı akdamil evliya vr ğubar-u ebvabil fukara tarafından min gayri hadd ithaf olunur.
ALLAH DOSTLARININ RÜKU VE SECDELERİ OLMASA EKİNLER YAĞMURLAR YAĞMAZ MIŞ
Allahu tealanın dostları,kainattaki en büyük nimettir. Allah-u Te ala dan yardım isteyenler onların hürmetine isterler,onların yolu yolların en yakınıdır. Özelikle Nağşi büyükleri,Rabbani varid Allah-u Teala dan gelen Feyiz lerin sahipleri,belaların kendileriyle açıldığı en büyük nimetlerdendir.
Onların mübarek varlıkları olmasa, yağmurlar kalkar,rüku ve secdeleri olmasa,ekinler ve meyveler mahvolur. (1)
Cübbeli Ahmed’in akidesine göre evliyaların varlıkları olmasa yağmurlar kalkar ibadetleri olmasa ekinler, meyveler mahvolur. Bu şekilde olacağına dâir Kur’anda bir ayet yok. Bu tamamen Allah’a iftiradır. İster kafir olsun ister Müslüman olsun imtihanları sürecinde Allah rızıklarını vereceğini kuranda bildirmektedir.
Eğer insanlar (Allah’a karşı isyanda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahmanın (Allah’ı) inkar edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık. (Zuhruf Suresi, 33)
İnsanlar dünyada yaşadıkları sürece Allah tarafından rızıklandırılmaktadırlar. İmtihanları gereği bu olmak zorundadır.
Allah, rüzgarları gönderir, böylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gökte yayıp-dağıtır ve onu parça parça kılar; nihayet onun arasından yağmurun akıp çıktığını görürsün. Sonunda Kendi kullarından dilediğine verince, hemen sevince kapılıverirler. (Rum Suresi, 48)
Kendilerinden önce nice nesilleri yıkıma uğrattığımızı görmüyorlar mı? Biz, sizi yerleşik kılmadığımız bir biçimde onları yeryüzünde (büyük bir güç ve servetle) yerleşik kıldık; gökten üzerlerine sağanak (bol yağmurlar) yağdırdık, nehirleri de altlarından akar yaptık. Ama günahları nedeniyle Biz onları yıkıma uğrattık ve arkalarından başka nesiller (inşa edip) var ettik. (En’am Suresi, 6)
ŞEYHLERE ALLAHIN SIFATLARININ VERİLMESİ
Şah Ahmed Veliyyullah ed-Dehelevi EL-Kavlü l-cemil isimli eserinde şu beyanlarda bulunmuştur.
Nağşi büyüklerinin acayip tasarrufları vardır ki onlardan bazısı şunlardır.
1) İstedikleri bir şeye himmet edip, muratları doğrultusunda meydana gelmesini sağlamak.2) Müritlerini manevi tesirler altında bırakmak,3) Hastalıkları def etmek4) Günahkarların tevbe etmesine vesile olmak5) İnsanların kalplerini etkileyerek sevgi ve saygı sağlamak6) İdrak ve duyguları tesir altına alarak misal ve rüya alemine girmek.7) Diri ve Ölü Ehlullah ın manevi nisbetine vakıf olmak.8) İnsanların Akıllarından ve kalplerinden geçenlerden haberdar olmak.9) Gelecekdeki hadiseleri keşfetmek
10) Yağacak belaları gidermek ve diğerleri.(2)
CEVAP:Görüldüğü gibi Cübbeli, alt alta sıralanmış Şah Ahmed Veliyyullah ed-Dehelevinin bu batıl sözlerini kabul etmektedir.
Sadece Allah’ın yapabileceği bu işleri şeyhlere veren bu insanlar Allahın yetkilerini şeyh dedikleri evliya dedikleri bir takım insanlara verip o insanları insan üstü varlıklar konumuna sokmaktadırlar.
İbni Kesir tefsirinde şöyle buyurmakta :
Hayat vermek öldürmek rızık vermek bir takım kimzeleri aziz kılıp başkaları zelil kılmak hastaya şifa vermek bir esiri esareten kurtarmak sıkıntı içerisinde olan birisini kurtarmak dua eden birisinin duasını kabul etmek bir dilek de bulunana istediğini vermek ve bir günahı bağışlamak ve buna benzer sayılamayacak pek çok fiilleri ve yaratıklarında dilediğini yaratması onun şanındadır.(3)
Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. (Secde Suresi, 5)
Her işi evirip düzenler, ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız. (Ra’d Suresi, 2)
Göklerde ve yerde olan ne varsa O’ndan ister. O, her gün bir iştedir. (Rahman Suresi, 29)
Şimdi maddeler halinde bu küfür içeren sözleri inceleyelim
Bir evliya insanların kalplerinden geçirdiklerini bilebilirmiş.
Allah’a göre bu mümkün değil ama tarikatçılara göre bu mümkün.Yani Allahın
“siz kalp lerden geçeni bilemesiniz” demesi tarikatçılar için çok da kaale alacak bir şey değildir. Kalplerden geçeni Allah tan başka hiç kimsenin bilemeyeceğinin delilerini şöyle sıralaya biliriz.
1) Kardeşleri dediler ki: “Biz güçlü bir topluluk olduğumuz halde Yûsuf ve kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Doğrusu babamız açık bir yanılgı içindedir.” “Yûsuf’u öldürün veya onu bir yere atın ki babanız sadece size yönelsin. Ondan sonra (tövbe edip) salih kimseler olursunuz.” Onlardan bir sözcü, “Yûsuf’u öldürmeyin, onu bir kuyunun dibine bırakın ki geçen kervanlardan biri onu bulup alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın” dedi. Babalarına şöyle dediler: “Ey babamız! Yûsuf hakkında bize neden güvenmiyorsun? Halbuki biz onun iyiliğini isteyen kişileriz.” “Yarın onu bizimle beraber gönder de gezip oynasın. Şüphesiz biz onu koruruz.” Babaları “Doğrusu onu götürmeniz beni üzer, siz ondan habersiz iken onu kurt yer diye korkuyorum.” Onlar da, “Andolsun biz kuvvetli bir topluluk iken onu kurt yerse (o takdirde) biz gerçekten hüsrana uğramış oluruz” dediler.(YUSUF 8-9-10-11-12-13-14)
Ayetin akışını dikkatlice incelediğimiz zaman Hz Yakup bile çocuklarının kalplerinde gizledikleri o korkunç şeyleri bilmediğini göre biliyoruz. Bir peygamber kendi cocuklarının kalplerinde gizledikleri şeyleri bilmiyorsa nasıl olursa şeyh, evliya, gavs olarak nitelendirdikleri insanlar müritlerin kalplerinden geçenleri bile bilsinler ki?
Yusuf suresini dikkatlice incelediğiniz vakit bir çok yerde Hz Yakup kalplerden geçenleri bilemediklerini göre biliyoruz. Allah kalplerden geçenleri okumayı peygamberlere dahi vermemiştir. Ayetler buna en büyük delildir.
) “ Çevrenizdeki bedevilerden münafık olanlar vardır ve Medine halkından da nifakı alışkanlığa çevirmiş olanlar vardır. Sen onları bilmezsin, biz onları biliriz. Biz onları iki kere azablandıracağız, sonra onlar büyük bir azaba döndürülecekler”. (Tevbe 101)
’’Sen onları bilmezsin, biz onları biliriz’’
Münafık kalplerinden olan küfrü gizleyip kendisini hak din üzerinde olduğunu söyleyen kişidir. Hz Muhammed şayet kalplerden gizlenen şeyleri bilseydi çevresindeki Münafıkları vahiy olmadan da pekala bile bilirdi. Oysa Allah kuranda sen onları bilmezsin, biz onları biliriz buyurmakta dır. Yani sen insanların kalplerinden gizledikleri şeylere vakıf olamasın, bilemesin, kalplerin, özünde gizlenen her şeyi anca ben bilirim, bu yetki sadece bana aittir, bildirmesine rağmen nasıl olurda Tarikat şeyhleri insanların kalplerinden geçenleri bilsinler. Tarikat şeyhleri Allahın peygamberlerinden üstün niteliklere sahip insanlarmı ki Allahın peygamberlerine vermediği bir özeliği tarikat şeyhlere versin. Peygamber kalplerden geçenleri bile bilseydi cevrelerindeki münafıkları vahiy inmeden de pekala rahat bir şekilde bile bilirdi.
3) Rasulullah (s.a.v)’in mübarek zevcesi Hz. Aişe’ye münafıklarca en iğrenç iftira (ifk) yapılmış ve Medine kısa zamanda bu azim iftirayla çalkalanmıştır. Hz. Peygamber (s.a.v), sevgili zevcesi hakkındaki bu dedikoduları kesinlikle tekzip edememiş çaresizlik içerisinde ashabıyla istişarede bulunmuş, bu arada Hz. Aişe’yi de babasının evine göndermiştir. Günlerce süren ve hem Rasulullah (s.a.s) hem de zevcesi için ızdırap veren bu durum içerisinde, bir gün Hz. Peygamber (s.a.s) hasta yatmakta olan Hz. Aişe (r.a)’ın başı ucunda, ona şu sözleri söylemektedir:
“Ey Aişe, senin hakkında bana şöyle şöyle haberler ulaştı. Eğer günahsız isen Allah seni mutlaka temize çıkaracaktır. Yok eğer bir günaha bulaştı isen Allah’tan mağfiret dile, O’na tevbe et.”(4)
Hz Aişe ye zina iftirası atılıyor bir takım insanlar tarafında. Şayet Hz Muhammed Kalplerden gizlenenleri bile bilseydi iftiraya maruz kalan eşine ’’ Ey Aişe, senin hakkında bana şöyle şöyle haberler ulaştı. Eğer günahsız isen Allah seni mutlaka temize çıkaracaktır. Yok eğer bir günaha bulaştın ise Allah’ tan mağfiret dile, tevbe et ’’ Demezdi. Ve vahiy inmesiyle Hz Aişe suçsuz olduğu ifitaraya maruz kaldığı ortaya çıktı. Bir peygamber dahi eşinin o anda kalbin den gizlediklerini bilmezken şeyhler nasıl olurda müritlerin kalplerinden gizledikleri şeyleri bilsinler.Hz Aişenin suçsuz olduğunu bilseydi Hz Muhammed eşini tevbe etmeye davet etmezdi.
3)Türkiye’deki tarikatçıların çoğu kendilerini, Hanefi mezhebine nispet ederler. Peki Hanefi mezhe binden olduğunu söyleyen insanlara Ebu hanifenin “
kalplerden geçeni ben bilirim diyen kişinin kafir olduğu” fetvasını sunsak acaba ebu hanifeye uyacaklar mı bu konuda?
Ebu Hanifenin “
kalplerden geçeni Allah tan başka kimsenin bilemeyeceği” fetvası..
Kalplerde gizli olan şeyleri ancak Allah bilir. Keza kiramen katibin melekleri bile insanların acığa vurdukları amelleri yazmakla vazifelidirler. Çünkü kalplerde bulunan şeyleri bilmeye imkan yoktur. Kalplerde olanı ancak Allah ve Allahın kendisine vahyettiği peygamberlerinden başkası kimse bilemez. Vahiy olmadan kalplerde bulunanı bildiğini iddia eden alemlerin Rabbinin ilmine sahip olduğunu iddia etmiş olur. Kalplerde ve Hariç de Allahın bildiğini kendisinin de bildiği iddiasında bulunan insan büyük bir Günah işlemiş Cehennem ve küfrü hak etmiş olur..(5)
Görüldüğü gibi Ebu Hanife’nin fetvasına göre bir kişi kalplerden geçenleri bilirim derse kafir olur. Türkiye’de bir çok tarikatçı Hanefi mezhebindendir. Acaba Ebu Hanife’nin bu fetvasıyla amel edecekler mi?
Gelecekteki hadiseleri keşfetmek
De ki, göklerde ve yerde, hiç kimse gaybı bilmez, onu sadece Allah bilir.” (Neml 65)
“Bunlar gayb haberlerindendir, onları sana vahyediyoruz. Bundan önce onları ne sen bilirdin, ne de senin kavmin.” (Hud 49)
’’ Allah size gaybı bildirecek de değildir…” (Ali-İmran 179)
ÖLMÜŞ OLAN ŞEYHLERİN RUHLARININ FARKLI ŞEKİLLERDE DÜNYAYA TEKRARDAN GELİP İNSANLARA YARDIM ETMELERİ
Cüppeli Ahmet her ne kadar reenkarnasyon inancını ret ettiğini söylese de inanmış olduğu inancı bunun böyle olmadığını söylüyor. Ölmüş insanların tekrardan yeryüzüne gelip insanlara yardım ettiğini söyleyerek reenkarnasyon inancını tasdik ettiğinin gösteriyor. Şimdi Cüppeli Ahmet din kurana aykırı olan bu inancı aktaralım.
Meşayıh (Kuddise Sırruhsum ) Şöyle buyurmuştur.
Külliyet sahibi (Arşın üstünde bulunan alem-i emir deki asıl makamına dönme nurunu kazanmış) olan bir ruh, bu dünya aleminde yetmişbin surette zuhur edebilir.(şekilde görünebilir).
Berzah (kabir alemin ) da ise,bedenden ayrılması sebebiyle daha kıymetli ve müstakilolduğun dan değişik suretlere girmesi daha evladır.(Esad Sahibzade Beğiyyetül-vacid,sh:75: Seyyid Abdülhakim Arvasi, Rabıta-i şerife,sh:34)İşte bütün bu Doğru nakillerden açıkça anlaşıldığı üzere: ruhlar için belli bir mekan yoktur.Yüksek velayet sahibi olan dostlar,kendilerine rabıta yapan müridlerine,görünerek veya görünmeden de Allah-u tealanın ruhlarına verdiği tasarruf (yetki) sebebiyle himmet ederler.(6)
Bu nefisler (kullar), ilahi sıfatlar ile sıfatlanıp ”Fena filllah” makamına ulaşdıktan sonra,kulları hakka ve hidayete davet ve bir takım işleri yönetmek için bu aleme geri gönderirler.
Sonra bu şerefli Ruhların,bedenlerinden ayrılarak veya hiç ayrılmadan,kainatta bir takım işleri tedbir ve bazı şeyleri tesir etmeleri mümkün,hatta vakıada mevcuttur (gerçekten vardır). Bakasana,insan bazılarını rüyasın da görür ve ondan,bilmediği bir meseleyi öğrenir.bazıları rüyasında irşad edilir.Bazılarının,Dünya sıkıntıları veya herangi bir ihtiyaçı keramet yoluyla başkası tarafında giderilir.
Bunlara benzeyen işlerin çoğu bu alemde ruh vasıtasıyla olmaktadır. Bu ali ruhlar,ölümde bedenden ayrıldıktan sonra da, Allah-u Teala nın izniyle bu alemde tesir icra edebilirler. Hatta vefattan sonra ruhların güç ve tesiri,bedenlerinden daha fazla olur. (7)
Evet Allah cc bazı velilerine ölümlerinden sonra da hayatlarında ikram ettiği gibi bazı kerametler vereçeği,böylece hastaya şifa vereçeği,boğulanı kurtaraçağı, düşmanına karşı bir kimseye yardım edeceği,yağmurlar yağdıraçağı ve o zata kerameten daha birçok şeyler yapaçağı hususunda hiçbir tereddüt söz konusu değildir.(8)
Bu nefisler (kullar), ilahi sıfatlar ile sıfatlanıp ”Fena filllah” makamına ulaşdıktan sonra,kulları hakka ve hidayete davet ve bir takım işleri yönetmek için bu aleme geri gönderirler.
Sonra bu şerefli Ruhların,bedenlerinden ayrılarak veya hiç ayrılmadan,kainatta bir takım işleri tedbir ve bazı şeyleri tesir etmeleri mümkün,hatta vakıada mevcuttur (gerçekten vardır). Bakasana,insan bazılarını rüyasın da görür ve ondan,bilmediği bir meseleyi öğrenir.bazıları rüyasında irşad edilir.Bazılarının,Dünya sıkıntıları veya herangi bir ihtiyaçı keramet yoluyla başkası tarafında giderilir.
Bunlara benzeyen işlerin çoğu bu alemde ruh vasıtasıyla olmaktadır. Bu ali ruhlar,ölümde bedenden ayrıldıktan sonra da, Allah-u Teala nın izniyle bu alemde tesir icra edebilirler. Hatta vefattan sonra ruhların güç ve tesiri,bedenlerinden daha fazla olur.(9)
CEVAP:
Görüldüğü gibi ölümden sonra şeyhlerin ve bazı Allah dostları olarak nitelendirdikleri insanların tekrardan ruhlarının yeryüzüne intikal edip insanlara yardım ettiğine hastalara şifa vereceğine denizde boğulan insanları kurtardıklarına inanmakta cüppeli Ahmet. Bir yanda reenkarnasyonu inkar edip bir yanda da ölmüş insanların ruhlarının tekrardan yeryüzüne geleceğine inanmak reenkarnasyonu aslında kabul ettiğinin göstergesi. Ölmüş bir evliyanın ruhunun tekrardan farklı suretlere bürünerek geldiğine inanmak reenkarnasyon inançını kabul etmektir.
Bu açıkca şunu göstermekte dir tarikatlarda ruhlara tapma animist inancların olduğu gösteriyor. Şamanizim de ve daha bir çok, uzak doğu kökenli dinlerde ruhları kutsallaştırıp ve bu şekilde o ruhların öldükten sonra bir takım insanlara yardım ettiği inançı Hint Şaman inanclarının en temel akidesini oluşturmaktadır. Oysa kurana göre Allah ruh hakkında cok az bir bilgi verdiğini şu ayette bizlere bildirmektedir.
Sana ruhtan sorarlar; de ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir.” (İsra Suresi, 85)
Allah’ın çok az bir bilgiye sahip olduğunu söylediği bir şey hakkında zanlara dayanarak araştırmalar yaparak ölmüş bir takım insanların ruhlarının farklı suret, bedenlerde dünyaya tekrardan gelip insanlara bir takım yardımlarda bulunul çağına inanmak kuranın bir çok ayetini kayle almamak tır. Ölmüş bir takım insanların tekrardan yeryüzüne gelip farklı bedenlerde yaşamlarına devam etme inancı Reenkarnasyon inançını oluşturur. Buda şunu gösteriyor Tarikatçılar reenkarnasyon İnancını kabul ettiklerini açıkça gösteriyor.
Oysa kuran da peygamberlerin dahi öldükten sonra kavimlerin neler yaptıklarını bilemediklerini bildiriyor.,
Öldükten sonra insanların ruhlarını yüce Allah tutuğunu Salı vermediğini şu ayete bildirmekte.
’’ Allah ölüm esnasında ruhları alır, ölmeyenlerinkini de uykuda alır. Ölümüne hükmettiğini tutar, ötekini belli bir vakte kadar Salı verir ’’ (Zümer 42)
Bu ayet açıkça şunu gösteriyor, Allah ruhu, belli bir yerde tutmaktadır. Yani Ölümüne hükmettiği bir insanın ruhunu tutmakta ölümüne hükmetmediği bir ruhu da bırakmakta.
’’ Geceleyin sizi öldüren ve gündüzün ne yapacağınızı bilen odur. Sonra belirli süre doluncaya kadar gündüzün sizi kaldırır. Sonra belirli bir süre doluncaya kadar gündüzün sizi kaldırır.’’ (Enam suresi 60 )
Allah kuranda ölümüne hükmettiği insanların ruhlarını tutuğunu bildirmekte.
“Rabbim, der, lütfen beni geri gönder. Ta ki, boşa geçirdiğim dünyada iyi iş yapayım.” Hayır! Onun söylediği bu söz laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır.” (Muminun Suresi 99-100)
Dirilecek güne kadar Allah ruhları bir berzah da tutmakta. Allah’ın tutuğu tekrardan yeryüzüne göndermediği bir şeyin aksisini iddia etmek Allahın hükümlerini açıkça inkardır .
Şimdi peygamberlerin dahi öldüklerinde kendi kavimlerinden habersiz olduklarını bildiren ayetleri aktaralım.
Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
“Ve yine Allah demişti ki: Ey Meryem oğlu İsa, sen mi insanlara: ‘Beni ve annemi, Allah’tan başka iki Tanrı edinin’ dedin? ‘Hâşâ, dedi, sen yücesin, benim için gerçek olmayan bir şeyi söylemek bana yakışmaz. Eğer demiş olsam, sen bunu bilirsin, sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben senin nefsinde olanı bilmem, çünkü gaybları bilen yalnız sensin, sen! Ben onlara: Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin diye senin bana emretmiş olduğundan başka bir şey söylemedim. Ben onların içinde olduğum sürece onları kolladım, fakat sen beni vefat ettirince onları gözetleyen yalnız sen oldun. Sen her şeyi görensin!’”( Maide 116)
Ben onların içinde olduğum sürece onları kolladım, fakat sen beni vefat ettirince onları gözetleyen yalnız sen oldun.
“Allah, elçileri toplayacağı gün: ‘Size ne cevap verildi?’ der. ‘Bizim bilgimiz yok, gizlileri bilen yalnız sensin’ derler.” En’âm, 109.
Razî, bu ayetin tefsirinde der ki:
Onlar şöyle demek istemişlerdir: “Bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Bizim bildiğimiz, ancak onların bize, biz hayatta iken vermiş oldukları cevaplardır. Biz, vefat ettikten sonra, onların ne yaptıklarını bilemiyoruz. Ceza ve mükâfat, insanın hatimesine (son anına) göredir. Onların hatimesi ise, bizce malûm değildir.” İşte bundan dolayı peygamberler, “Bizim hiçbir bilgimiz yok. Şüphesiz gaybları hakkıyla bilen sensin” demişlerdir. (10)
Görüldüğü gibi Hz İsa gibi bir peygamber dahi öldükten sonra kavminden habersiz olduğunu söylerken maleseff şeyhler Allah dostu olarak nitelendirdikleri insanlar öldükten sonra yeniden dünyaya gelip insanlara fayda zarar sağlamaktalar. Bu inancın kurana uygun hiçbir tarafı yoktur.
Buhari de geçen şu hadis te peygamberin dahi öldükten sonra kavminden habersiz olduğunun göstergesi
İmam Buharî bu ayetin tefsirinde şu hadisi zikreder:
İbn Abbas (r.a.) şöyle demiştir: Resulullah (s.a.v.) bir hutbe verdi de:
“Ey insanlar! Şüphesiz sizler (kıyamet gününde) Allah’ın huzuruna yalın ayaklı, çıplak ve erlik yerleriniz sünnetsiz olarak toplanacaksınız.” buyurdu.
Bundan sonra şu ayeti okudu: “O gün göğü, yazı tomarlarını dürer gibi toplarız. İlk yaratmaya başladığımız gibi onu iade ederiz. Üzerimize söz; biz bunu mutlaka yapacağız.” (Enbiyâ, 104)
Ve şöyle devam etti:
“Kıyamet günü yaratıklardan ilk elbise giyecek olan kişi İbrahim’dir. Dikkat edin! Şu muhakkak ki, o gün ümmetimden bir takım adamlar getirilir de, onlar tutulup sol tarafa götürülürler. Ben hemen: ‘Ya Rab, onlar benim sahabîlerimdir!’ derim. Bana: ‘Şüphesiz sen, onların senin ardından dinde ne bid’atler çıkardıklarını bilmiyorsun.’ denilir. Buna cevaben ben de, Allah’ın Salih kulu (Meryem oğlu İsa)nun dediği gibi derim: ‘Ben içlerinde bulunduğum müddetçe üzerlerinde bir kontrolcü idim. Fakat sen, beni vefat ettirip içlerinden alınca, üstlerine görüp gözetici yalnız sen oldun…’ Yine bana: ‘Şüphesiz bunlar, sen kendilerinden ayrıldığından beri ökçeleri üzerine basarak geri dönmüş mürtetlerdir.’ denilir. (11)
Görüldüğü gibi, peygamberlerin dahi Öldükleri zaman kavimlerinden habersizken onlara hiçbir fayda sağlamazken, ölmüş bir şey nasıl olurda öldükten sonra ruhunun yeryüzüne gelip insanlara bir takım faydalar sağlasınlar. Allah bu yetkiyi peygamberlere bile vermemişken şeyhler nasıl olurda bu yetkiyi kendilerinde göre biliyorlar.? Hz İsa yarabbim dünya dayken onların üzerinde gözetleyiciydim ama beni vefat ettik ten sonra onların üzerinde gözetleyici sendin benim onlardan haberim yoktu demesi acıkca şunu gösteriyor öldükten sonra hiçbir insanın ruhu tekrardan yeryüzüne gelip insanlara yardım edemeyeceğinin en büyük göstergesi. Üstelik Allah cc kendisi dururken şeyhlerin gelip insanlara şifa vermeleri denizde boğulan insanları kurtarmaları açıkca şirk dir. Allaha iftira dır.
Allah’ cc bu hükümleri ortadayken Allahın bu hükümlerini görmemezlikten gelip şeyhler söylüyorsa bir bildikleri vardır inancına devam edenler Allahın şu ayetinin muhatabı konumundalar.
’’
Kim Rahmanın Zikrini(ayetlerini) görmezlik den gelirse Biz ona bir şeytanı musallat ederiz. Artık bu onun ayrılmaz arkadaşıdır.muhakkak bunlar onları,doğru yolda alı koyarlar ve onlarda kendilerini,hidayete olduklarını sanarlar’’ Zuhruf. 36
Eğer Sizler Allahın bu ayetlerine rağmen Allahın bu ayetlerini görmemezlikten gelip Cüppelinin Şeyhler Öldükten sonra tekrar Dünya ya gelip Müritlerinden haberdar olur inancına inanırsanız Allah cc size şeytanı Musallat kılar ve sizin arkadasınız Şeytan olacağını unutmayın.
Sadece allah’ın yapa bilceği şeyleri Allah tan başkasınında yapa bilceğine inanmak şirk dir. Allahın yetkilerini Allah tan başkasına vermektir.
Tefsir Bilginleri derlerki: Hayat vermek öldürmek rızık vermek bir takım kimzeleri aziz kılıp başkaları zelil kılmak hastaya şifa vermek bir esiri esareten kurtarmak sıkıntı içerisinde olan birisini kurtarmak dua eden birisinin duasını kabul etmek bir dilek de bulunana istediğini vermek ve bir günahı bağışlamak ve buna benzer sayılamayacak pek çok fiilleri ve yaratıklarında diledğini yaratması onun şanındadır. (12)
Yardım görürler umuduyla, Allah’tan başka ilahlar edindiler. Onların (o ilahların) kendilerine yardım etmeye güçleri yetmez; oysa kendileri onlar için hazır bulundurulmuş askerlerdir. Öyleyse onların sözleri seni hüzne kaptırmasın. Gerçekten biz, sakladıklarını da, açığa vurduklarını da biliyoruz. (Yasin 74-75-76)
De ki: “Allah dışında yakarmakta olduklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana, yerden neyi yarattılar onlar? Yoksa göklerde bir ortaklıkları mı var? Eğer doğru sözlü kişiler iseniz bundan önceki bir kitap, yahut bir bilgi kalıntısı getirin bana!”
Kıyamet gününe kadar kendisine cevap vermeyecek birilerine, Allah’ın berisinden yalvarıp durandan daha sapık kim vardır? Ve o yalvardıkları, onların yakarışından habersizdirler.(Ahkaf 4-5)
Şunu sor: “Bizi bu durumdan kurtarırsa andolsun şükredenlerden olacağız’ diye boyun büküp ürpererek O’na yakardığınızda, karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarıyor?” De ki: “Ondan da tüm sıkıntılardan da sizi Allah kurtarıyor; sonra siz O’na ortak koşuyorsunuz.”(Enam 63-64)
Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. (Secde Suresi, 5)
Her işi evirip düzenler, ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız. (Ra’d Suresi, 2)
Göklerde ve yerde olan ne varsa O’ndan ister. O, her gün bir iştedir. (Rahman Suresi, 29)
“Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeyin yöneticisidir.’’ (Zümer, 62)
“Bilmedin mi ki, göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı, yönetimi, mülkiyeti) yalnız Allah’ındır. Sizin için Allah’tan başka ne bir koruyucu, ne de bir yardımcı vardır.” (Bakara, 107)
“Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Allah, her şeye kadirdir.” (Âl-i İmrân, 189)
“Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Yaşatan, öldüren odur. Sizin için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.”( Tevbe, 116)
“Göklerin ve yerin mülkü (ve yönetimi) onundur. O, bir çocuk edinmemiştir, mülkünde ortağı yoktur. Her şeyi yaratmış, ona ölçü ve düzen vermiştir.”( Furkan,2)
“Biz bir şeyi(n olmasını) istediğimiz zaman, söyleyeceğimiz söz, sadece ona ‘ol’ dememizdir, derhâl oluverir (Nahl,40)
Bunca Allahın ayetlerine rağmen tutup hala ölmüş şeyhler öldükten sonra insanlara yardım edebilirler inancına inanacak mısınız? Allah cc bunun mümkün olamicağını bu ayetlerde açıkça bildirmesine rağmen siz hala şeyhlerin denizde boğulan müridini kurtaracağına inanacak mısınız.? Yada hastalananlara şifa vere bileceğine inanacak mısınız.
Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur;” (Şuara 80)
HAYATINI CANINI ÖLÜMÜNÜ HERŞEYİNİ ŞEYHİNE FEDA ETMESİ
Benim şeyhimin ismi Abdullah dır. O, bu alemde Gavs-ı A zam (en büyük gavs makamında) dır. Ben bu cihanda ondan başkasını bilmem .Varımı, cismimi,canımı (hedrşeyimi) ona feda ettim. Sende her şeyini feda et ki, Hakka gidelim, cemali ba kemali seyredelim.” (13)
Varını canını her şeyini Şeyhine adayan bir insanın Allah’a adi cağı nesi ola bilir ki. Sen varını canını şeyhine adicaksan ey cüppeli Ahmet Allaha adiçağın şey nedir ? geriye ne kaldı. Oysa Allaha teslim olmuş bir muvvahid Ölümünü, hayatını her şeyini şu şekilde sadece allah’a adar.
’’De ki şüphesiz benim namazım, ibâdetlerim, hayatım ve ölümüm yalnız âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (En’âm, 162)
Müslüman’ın hayatı ölümü bütün ibadetleri sadece alemlerin Rabbi olan Allah içindir. Allah dan daha layık ola bilcek bir varlık yeryüzünde ve hiçbir yerde mevcut değildir.
TASAVVUF CULAR ALLAH CC SIFATLARIYLA SIFATLANDIKLARINI SÖYLEMELERİ (BÜYÜK ŞİRK)
Taciyye diye bilinen risalesinde Allahu Tealaya kavuşma yollarını sayarken buyurmuşturki.
Üçüncü yol müşahede (Allah cc görür gibi olma) makamına ulaşmış ve sıfatı zatla tahakkuk etmiş (Allah-u Te’Ala nın öz Zatı’na ait sıfatların mahzarı-tecelli ettiği ve parladığı bir yer-haline gelmiş olan bir şeyhe rabıta etmek tir. (14)
Allah’ın sıfatlarıyla sıfatlanmış Allahın makamına ulaşmış bir şeyhe rabıta ediniz. Allah kuran da böyle bir şeyhin varlığında nerde bahsediyor.? Allah’ kendi sıfatlarıyla sıfatlandırıp kendi makamına çıkardığı böyle bir insan dan rabbimiz hangi ayetlerde bahsediyor.? Kuran da böyle bir inanç geçmediğine göre bu Allah’a atılan bir iftiradır.öyle bir iftiraki şeyhleri ilahlaştırıp allah’ın makamına çıkarta bilcek kadar büyük bir iftira.
Böyle bir İnanç dan Alemlerin Rabbi olan Allaha sığınırız. Allahın Makamına bu şekilde bir insanı layık görmek en büyük Şirklerden bir tanesidir . Allahın Makamına ulaşmak kimin haddine düşmüş, kim böyle bir iddiada buluna bilir benim şeyhim yada filanca Adam Allahın Makamına ulaşmış sıfatlarıyla sıfatlanmış diye bilir. Mekke Müşrikleri dahi putlarına bu sıfatları vermiyorlardır. sadece Rububiyete şirk koşarken putların Allah’a daha çok yaklaşmak için aracılar kılıyorlardı.yani onlar putlarımız Allahın sıfatlarıyla sıfatlandı yada allah’ın makamına ulaştı demiyorlardı . böyle bir inanç Mekkeli müşriklerde dahi yok ken Tasavvufcular şeyhlerini Allahın makamına cıkartıp Allahın sıfatlarıyla sıfatlandıra biliyorlar. Demek ki Bunların Şirki Mekke Müşriklerin şirklerin den çok daha büyük dür.
Ebu hanifenin , el-Fıkhul-ekber adlı eserindeki ifadeler arasında şu da vardır:
O mahlu kadından hiçbir şeye benzemez .yaratıklarından hiçbir şeyde Ona benzemez. Bundan sonrada şunları söylemek te dir.Onun bütün Sıfatları yaratıkların sıfatlarından farklıdır. O bilir ama bizim bilgimiz gibi değil. O kudret Sahibidir ama bizim kudretimize benzemez. O görür ama bizim görmemiz gibi gibi değil. (15)
İshak b. Rahaveyh derki: Kim Allahın sıfatlarını açıklarken Onun sıfatlarını Allahın yaratıklarından herangi bir kimsenin sıfatlarına benzetirse Kafir olur. (16)
GAVS MAKAMINDA OLANLARIN ALLAHIN AYNASI OLDUĞUNU İDDİA ETMESİ (BÜYÜK ŞİRK)
Gavsiyet makamına ulaşıp da,dili, icabet hazinelerinin anahtarı haline gelen bir zat,kabul kapılarını açmak isterse,kalbini Mevla Tealaya dayandırıp,dilini de dua ile kıpırdattığında, en büyük belaları insanlardan uzuklaştırlar.
Çünkü artık o, Hak Teala nın aynası durumun dadır.ALLAH-u tealanın aleme nazar etmek dilediğinde evvela o zata tecelli eder, sonra ondan alemlere bakar. (17)
Şeyhleri allah’ın aynası görüp ve allah’tealanın aleme nazar etmek istediğinde evvela o zata tecelli edeceği sonradan ondan aleme bakar ve haşa bir nevi Allahın şeyhin vucuduna girceği inancı allah’a açıkça atılmış bir iftiradır. Allah cc böyle bir şeyin bu şekilde ola bilceğini kuran da hiçbir ayetinde bildirmemiştir. Allah resüllü dahi kendisini bir insan gibi görmesine rağmen ve kendisinin diğer insanlarda hiçbir farkının olmadığı tek farkının sadece kendisine rabbin den vahiy indiğini bilmesine rağmen şeyhler Allah dostu olarak nitelendirilen bu insanları allah’ın aynaları gibi göre biliyorlar.
“De ki, ben de tıpkı sizin gibi bir insanım. Bana, tanrınızın bir tek tanrı olduğu bildiriliyor. Artık kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa hemen iyi bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak etmesin.” (Kehf 110)
“De ki: “Benim size ne zarar vermeye gücüm vardır, ne de sizi olgunlaştırmaya.
De ki: “Beni Allah’ın azabından kimse kurtaramaz. Ondan başka bir sığınak da bulamam.Benimkisi yalnız Allah’tan olanı, onun gönderdiklerini tebliğdir o kadar.” (Cin 21-23)
Allah resüllü bile bizim gibi bir beşerken bizden tek farkını kuranda rabbimiz bu şekilde açıklarken şeyhler nasıl olurda Allah resullünden farklı konuma gele biliyorlar. Onları bir peygamberden farklı kılan üstün kılan şey ne ola bilir ki. Oysa İslam dini insanların en üstünü olan peygamberleri dahi bu şekilde görürken tasavvuf inancı ise maalesef şeyhleri insan üstü varlıklar olarak görmekte.
Darda kalmış kişi dua ettiği zaman onun yardımına kim yetişiyor da sıkıntıyı gideriyor ve sizi yeryüzünün hakimleri yapıyor? Allah ile beraber başka bir tanrı mı var? Ne kadar az düşünüyorsunuz.” (Neml 62)
“De ki, Allah’ın dışında kuruntusunu ettiklerinizi çağırın bakalım; onlar, sıkıntınızı ne gidermeye, ne de bir başka tarafa çevirmeye güç yetirebilirler.
Çağırıp durdukları bu şeyler de Rablerine hangisi daha yakın diye vesile ararlar, rahmetini umar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı cidden korkunçtur.” (isrâ 56-57)
GAVS MAKAMINA ULAŞAN ŞEYHLERİN KARADA VE DENİZDE TASARRUF ETMELERİ
Ruzbehan el-Bakli (kuddise sırruhu) meşrebül ervah İsimli eserinde yirminci babının,yirmi dört ve kırk sekisinci bablarında bu konuda şöyle buyurmuş dur.
Gavslık makamına ulaşan bir kişi o derece tasarruf sahibidir ki,karada ve ya Denizde bir kişi, veya bir cemaat,her hangi bir bela ve şiddete düçar olup,aciz ve zor durumda kalsa,Allah-u Teala o zata o zata bunu bildirir.
O gavs da hemen harekede geçerek Allah-u Teralanın izniyle onları o varta (tehlike) den kurtarır. Bu yüzden o zata yardım manasına gelen ”Gavs” ismi verilmiştir.
Veli, büyüklerin makamına ulaşınca, kendisinden ne kadar uzakta olsalar, boğulan ve helakta olanlar, onun himmetiyle kurtulurlar. (18)
’’Kutupluk makamına ulaşmış olan zat küçük bir yuvadan da çağırılsa elbette icabet eder buyurdu.’’ (Suyui,el-Havi,2/454)
Büyüklerin beyanına göre,kutbun ruhu o derece yükselir ve büyür ki cihanı doldurur ve ruhun,cesedi yönetmek için bedene nüfuz etmesi gibi o da bütün aleme sirayet eder (işler).
Bundan Dolayı büyük gavs Abdü laziz ed-Debbağ (kuddise sırruhu) ” Divan ne imiş ? bütün divan benim göğsümdedir” derdi.
Ahmet Bedevi (kuddise sırruhu) ” Okyanus dizlerimin üzerinde üzerinde deveran ediyor. Rabbimin izzetine yemin olsun ki,denizin suyu tükense dizlerimin suyu bitmez ” buyurdu.
Abdülkadir el-Cili (kuddise sırruhu)
” Bütün Dünya benim nazarımda bir zerre gibidir” buyurmuş dur.
Mevlana Halid (kuddise sırruhu)” Mektubat”ının dördüncü mektubunda şöyle buyurmuş dur.
” Muhakkak ki, velilerin ruhaniyetleri cisimlerine galip geldikleri için, bazen birkaç surette zahir olurlar ”(19)
Gavs makamına ulaşmış bir şeyh Cüppeli Ahmed’e göre haşa Allah’ın görevlendirdiği SÜPERMENİ. Allah karada denizde herhangi bir sorunla karşılaştığı vakit Süpermen konumunda olan o Gavsı yardıma gönderirmiş. Bu Allah’a atılmış cok büyük bir iftiradır. Bunun iftira olduğunu Allahın ayetlerde bildirmektedir. Karada denizde sor durumda kalanlara Allah şeyhlerin aracılığıyla yardım edeceğine dahil kuran da tek bir delil yoktur. Şeyhlerin, Evliya olarak adlandırdıkları insanların bu tür görevlere sahip olduğunu iddia etmek allah’ın mülkünde ortakları olduğunu kabul etmektir.
Yoksa sizin apaçık olan bir deliliniz mi var? (Saffat Suresi, 156)
“De ki: “Benim size ne zarar vermeye gücüm vardır, ne de sizi olgunlaştırmaya.
De ki: “Beni Allah’ın azabından kimse kurtaramaz. Ondan başka bir sığınak da bulamam.Benimkisi yalnız Allah’tan olanı, onun gönderdiklerini tebliğdir o kadar.” (Cin 21-23)
Resulleri onlara dediler ki: “Doğrusu biz, sizin gibi yalnızca bir beşeriz, ancak Allah kullarından dilediğine lütufta bulunur. Allah’ın izni olmaksızın size bir delil getirmemiz bizim için olacak şey değil. Mü’minler, ancak Allah’a tevekkül etmelidirler.” (İbrahim Suresi, 11)
“Bilmedin mi ki, göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı, yönetimi, mülkiyeti) yalnız Allah’ındır. Sizin için Allah’tan başka ne bir koruyucu, ne de bir yardımcı vardır.” Bakara, 107
De ki: “Sizi karanın ve denizin karanlıklarından kim kurtarmaktadır ki, siz (açıktan ve) gizliden gizliye ona yalvararak dua etmektesiniz: -Andolsun, bizi bundan kurtarırsan, gerçekten şükredenlerden oluruz.’’De ki: “Ondan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtarmaktadır. Sonra siz yine şirk koşmaktasınız.” (En’am Suresi,63- 64)
“Göklerin ve yerin mülkü (ve yönetimi) onundur. O, bir çocuk edinmemiştir, mülkünde ortağı yoktur. Her şeyi yaratmış, ona ölçü ve düzen vermiştir Furkan, 2
“Biz bir şeyi(n olmasını) istediğimiz zaman, söyleyeceğimiz söz, sadece ona ‘ol’ dememizdir, derhâl oluverir.” Nahl, 40
Bir işi yapmak istedi mi ona sadece ‘ol’ der, (o da) olur. Meryem, 35
İşte bu ayetler, “KÜN FE YEKÛN = OL DER OLUVERİR dairesinde” sözün ve kudretin, şeriki olmayan yüce Allah’a ait olduğunu göstermektedir.Cüppeli Ahmed ve şeyhleri Sadece Allaha ait olan bu sıfatı Şeyhlere vermek dedirler. Allaha şirk koşmak dadırlar. Allahın Mülkünde Allahın yönetme yaratma özeliklerini bir takım insanara verdiğiniz takdirde yönetimde Allah a ortak kılmış olursunuz. Buda Şirkin ta kendisidir.
MEVLANA HALİD’İN BİR HRISTİYANA NAZAR EDİP ONA HİDAYET VERMESİ BÜYÜK ŞİRK
Nitekim İbrahim Fasih Efendi nin beyanına göre Tarikati Aliye-i Nağşibendiyye nin Halidiyye kolunun kurucusu olan Mevlana Halid-i Bağdadi (kuddise Sırruhu) bir kere yolda giden bir Hırıstiyana Bir nazar buyurur buyurmaz, o Nasrani büyük bir nara atarak cezbelendi ve Hazret-i şeyhin zaviye (tekke) sine gelerek Müslüman olup,taikata girdi,böylece yakin ve huzur ehlinde oldu.
Bu hadise o kadar kesindir ki bir çok insan bunu gözüyle görmüştür ve bu kerametleri, kendisinin velayet-i kübrasına ve tasarruf-u alasına delalet eden en büyük delilerden sayılmış dır.(Ali kadri.Risale-i Behaiyye,sh.37-38)(20)
Peygamberin bile yapmaya yetkili olamadığı bir şeyi şeyhler bir bakışlarıyla yapa bilme gücüne sahip olduklarını söylemeleri Allahın diniyle alay etiklerinin en büyük göstergesi.
Şüphesiz sen sevdiğini hidayete erdiremezsin. Fakat Allah dilediğini hidayete erdirir. O hidayete erecekleri çok iyi bilir.” (Kasas: 56)
“Onları hidâyete erdirmek sana düşmez. Allah dilediğini hidâyete erdirir” (Bakara, 272)
Sen ne kadar hırs göstersen de yine insanların çoğu inanmazlar” (Yûsuf, 103)
Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki: “Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve senin va’din de doğrusu haktır. Sen hakimlerin hakimisin.” Dedi ki: “Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir iş (yapmıştır). Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Gerçekten ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.” Dedi ki: “Rabbim, bilgim olmayan şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve beni esirgemezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum.” Hud 46,47)
Allah Hidayet verme yetkisini peygamberlerine dahi vermemişken tarikat şeyhlerinin bir bakışlarıyla Hırıstiyan olan birini hidayete kavuşturmalarını söylemeleri Allahın bu yetkisini kendilerinde gördüklerinin göstergeisidir. Şirk de zaten allah’a ait olan özelikleri kendinde görme yada Allah tan başka birine vermekle ortaya çıkıyor. Allah cc hidayet verme yetkisini kendinden başka hiçbir varlığa vermemekte.
CÜPPELİ’NİN RABITA ŞİRKİ
Mürid ile şeyh birbirilerinden ayrı mekanlarda olsalar da bu suretleri şeh,müridini terbiye eder. Mürid şeyhinin suretini,alnında tasavvur eder ve onun alnının ortasına yerleştirir. Bu tarz Rabıta, Müridin kalbine gelebilecek muhayyelatın definde (hayallerin uzaklaşdırılması hususunda) ilk iki kısımda zikredilen rabıta türlerinden daha kuvvetlidir.
Mürid,şeyhinin suretini kalbinin ortasına getirir. Bu da kalbe gelecek olan havatırın definde akla gelen şeylerin kovulmasında daha etkilidir.
Mürid,şeyhinin suretini,Mevla Teala nın nurlarının kendisinde toplandığı bir havuz mesabesinde kabul ederek önce alnının ortasında tasavvur eder. Daha sonra buradan kalbinin ortasına indirir ve kalbini,geniş bir kova olarak düşünmek suretiyle Mevla Teala nın nurlarının o havuzdan kalbine döküldüğünü tehayyül eder.
Bu tarz rabıta,havatırının cümlesini bir kerede ortadan kaldırır.bu rabıta
Çeşidi, daha öncezikredilenlerden daha faydalı olmasına rağmen onlardan daha zordur.
Mürid kendisinin Ölmüş oladuğunu,cenazesinin yıkandığını,kefenlendiğini,tabuta konup musallaya getirdiğini,arkasından kimilerinin ağladığını,cenazesi kılınıp omuzlarda taşındığını, ve mezara götürülüp defbedildiğini,bütün teferrutıyla birlikte düşünür. Bu sırada kendi kendine ”Sen Öldünse burada zikreden kimdir ? diye cevap verir.
Mürit Şeyhinin ruhaniyetini nurani bir daire şeklinde Düşünüp kendini o dairenin ortasında mülahaza eder ve kendinden tamamen geçinçeye kadar düşüncede daim olur. (21)
ÖLMÜŞ OLAN BİR ŞEYHE RABITA ETMEK
Evladım ! Eğer şeyhin ahirette ise, ona rabıta etmeyi adet etsen,bu caiz olur. Lakin yeni bir üstad bulmaz san nakıs (eksik) kalırsın. (22)
RABITANIN MİKTARI HURAFESİ
Hasen ibni Muhammed Hilmi (Kuddise Sırruhu ) nun beyanına göre Rabıtaya durulcak miktar için belirlenen sürenin en azı bir çeyrek saattir, yani onbeş dakikadır.
Bunun sırrı ise şöyle acıklanmıştır.
Şeyhin kalbi, oluk gibi, ondan akan feyiz,su gibi,müridin kalbi ise o suyun saltına konmuş kap gibidir. Su altına konan kap çok tutulmayıp da az bir zaman bırakılırsa, ona düşen birkaç damla su, ne içmeğe ne de abdest almaya kafi olamayacağı gibi,birkaç dakika yapılan rabıtanın da tesiri fazla olmaz.
Fakat en az onbeş dakika oluğun altına tutulan kaba dolan suyla,içme,gusül ve abdest gibi ihtiyaçlar görülebileceği gibi, bu müddet yapılacak Rabıtayla da müridin kalbine ulaşan feyiz ve nur vasıtasıyla,sabahtan akşama ve akşamdan sabaha kadar şaytanı uzaklaşdırmak kolay olur.
Çünkü şeytan, karanlığı mesken tuttuğundan, nur olan yere giremez.
Ancak bu süreden az yapılan rabıtayla kalbe giren nur az olacağında çabuk kaybolur ve böylece şeytan müridin kalbine yol bulabilir.
Yine böylece kuru, sert ve katı olan odun,suya atıldığında çabuk çıkarılırsa, hemen kuruyup eski sertliğine döneceği gibi,katı kalp de az bir rabıtayla yumuşamaz.(23)
CEVAP :
Kuranda , herhangi bir hadis kitabın da bu şekilde rabıta yapılacağına dair tek bir delil yoktur. Delilere dayanmadan Allahın dininde böyle bir ibadet şekli vardır derse biri ve onu Allahın ayetleriyle desteklemese Allaha açıkça iftira atmıştır. Allahın söylemediği bir şeyi Allahın dinine atfetmek Allaha iftiradan başka bir şey değildir.
De ki: “Allah mı size izin verdi, yoksa Allah hakkında yalan uydurup iftira mı ediyorsunuz?” (Yunus Suresi, 59)
Allah hakkında yalan uydurup iftira edenlerden veya kendisine hak geldiği zaman onu yalan sayandan daha zalim kimdir? İnkar edenlere cehennem içinde bir konaklama yeri mi yok? (Ankebut Suresi, 68)
De ki: “Allah hakkında yalan uydurup iftira edenler, kurtuluşa ermezler.” (Yunus Suresi, 69)
Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? İşte bunlar, Rablerine sunulacaklar ve şahidler: “Rablerine karşı yalan söyleyenler bunlardır” diyecekler. Haberiniz olsun; Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir. (Hud Suresi, 18)
Allah’ın söylemediği bildirmediği bir şeyi Allah söyledi Allah bildirdi demek Allaha açıkça atılmış bir iftiradır. İslam da Rabıta İnancına dahir ne bir mezhep imamın nede bir fıkıh ilmihal kitabın da herhangi bir görüş mevcuttur.
’’Ey Münkir ! Sen Resulullah (sallahu Aleyhi ve selem) in senin bu yapdığın da Razı olaçağını mı sanıyorsun ? Halbuki sen bu kadar sahabenin, Resulluha olan rabıtasını inkar ediyorsun.’’ (24)
Cüppeli Ahmet, hiçbir delil sunamadığı bir küfrü inkar edenin Haşa Peygamberin razı olamicağının iftirasını ata biliyor. Hiçbir fıkıh kitapında hiçbir ilmihalde rabıta inancına dahir nasıl yapılcağına dahir tek bir delil bilgi yoktur. Rabıta inancını Ebu Hanife, İmam şafi, İmam Malik, Ahmet bin hanbel duymamışta şimdiki tarikatcılarmı duymuş . bu bilgiler nasıl olurda bu kadar önemliyken Mezhepler görmemezlikten geldiler.
Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah’ındır. O’ndan başka veliler edinenler (şöyle derler “Biz, bunlara bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kafir olan kimseyi hidayete erdirmez. (Zümer Suresi, 3)
TASAVVUF DA Kİ MÜRİDLERİN KÖLELİĞİ
Meyaşıhın beyanına göre iki şeyhe nisbeti bağlılığı olan mürid asla felah bulamaz. Bir mürid kendi şeyhinin dışındaki şeyhlerle görüşmemelidir. Hele şeyhine muhalif olanlarla asla sohbet etmemelidirler.
Ancak benim şeyhim vasıl ( Mevla Teala ya ulaşmış) dır ve beni Hak Tealaya ancak o isal edebilir (ulaşdırır) diye itikad taşımalıdır. (25)
Şeyhine inanmayan kişi sapıtır ve Allah-u Teala ya erme yolunda kimse ona yardım edemez. Bir Mürid iç alemini şeyhine sadakatla bağlayarak rabıta yapsa,her yerde şeyhi ona yardımcı olur. (26)
Bir mürit kendi şeyhinden başka herangi bir şeyhle görüşmemeli sözünde şu yatıyor Mürit şeyhin Kullu kölesi olması lazım. Nasılki Allaha kul olan bir insan Allah tan başka hiçbir varlığa kul olmaması gerekirse aynı şekilde bir şeyhe tabi olan bir insan kesinlikle başka bir şeyhle görüşmemeli. Bu inançın akışı insanın kula kuluğunun en büyük göstergesi.
Hiçbir insana yakışmaz ki, Allah kendisine kitap, hüküm-hikmet ve peygamberlik versin de sonra o, insanlara “Allah’ı bırakıp bana kullar(Köleler) olun” desin. O ancak şöyle der: “Öğrettiğiniz şu Kitap’a ve okuyup araştırdıklarınıza dayanarak benliklerini Allah’a adamış kullar/Rabbe köle olun.( Ali-imran 79)
KAYNAK:
1)Cüppeli Ahmet Tarikat-i Aliyyede Rabıta-i celiye Dilara yayınları Sayfa 33)
2) Cüppeli Ahmet Tarikat-i Aliyyede Rabıta-i celiye Dilara yayınları Sayfa 33-34)
3) İbn Kesir vll.469-470 El-Akidetüt-Tahaviyye ve Şerhi-İbn Ebil-izz el-Hanefi.sayfa 211.guraba yayınları
4) (Buhari, Müslim, Taberi tefsiri, İbn-i Hişam)
5) İmam-ı Azamın Beş eseri-Çeviri.Doç.Dr.Mustafa Öz. İlahiyat Fakültesi vakfı yayınları.1992-sayfa 22- (İmam-ı Ebu Hanife’nin Beş Eseri Arapça metin s:24)
6) Cüppeli Ahmet Tarikat-i Aliyyede Rabıta-i celiye Dilara yayınları Sayfa 155)
7) Cüppeli Ahmet Tarikat-i Aliyyede Rabıta-i celiye Dilara yayınları Sayfa 135-136)
8 )Cüppeli Ahmet Tarikat-i Aliyyede Rabıta-i celiye Dilara yayınları Sayfa 139)
9) Cüppeli Ahmet Tarikat-i Aliyyede Rabıta-i celiye Dilara yayınları Sayfa 135-136)
10) Râzî, Tefsîr-i Kebîr, 9/275
11) Buharî, Tefsîr, 113/147
12) İbn Kesir vll.469-470 El-Akidetüt-Tahaviyye ve Şerhi-İbn Ebil-izz el-Hanefi.sayfa 211.guraba yayınları
13) Cüppeli Ahmet Tarikat-i Aliyyede Rabıta-i celiye Dilara yayınları Sayfa 135-142)
14) Cüppeli Ahmet Tarikat-i Aliyyede Rabıta-i celiye Dilara yayınları Sayfa 336)
15) Fıkhul Ekber şerhi Aliyyul kari.
16) El-Akidetüt-Tahaviyye ve Şerhi-İbn Ebil-izz el-Hanefi.sayfa 62.guraba yayınları
17) Cüppeli Ahmet Tarikat-i Aliyyede Rabıta-i celiye Dilara yayınları Sayfa 297)
18) Cüppeli Ahmet Tarikat-i Aliyyede Rabıta-i celiye Dilara yayınları Sayfa 296-297)
19) Cüppeli Ahmet Tarikat-i Aliyyede Rabıta-i celiye Dilara yayınları Sayfa 153-154)
20) Cüppeli Ahmet Tarikat-i Aliyyede Rabıta-i celiye Dilara yayınları Sayfa 290)
21) Cüppeli Ahmet Tarikat-i Aliyyede Rabıta-i celiye Dilara yayınları Sayfa 43-44)
22) Cüppeli Ahmet Tarikat-i Aliyyede Rabıta-i celiye Dilara yayınları Sayfa 52)
23) Cüppeli Ahmet Tarikat-i Aliyyede Rabıta-i celiye Sayfa 59 Dilara yayınları
24) Cüppeli Ahmet Tarikat-i Aliyyede Rabıta-i celiye Sayfa 431 Dilara yayınları
25) Cüppeli Ahmet Tarikat-i Aliyyede Rabıta-i celiye Dilara yayınları Sayfa 50)
26) Cüppeli Ahmet Tarikat-i Aliyyede Rabıta-i celiye Dilara yayınları Sayfa 51)